CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarının Mimarı, Portreler "Alman Rahip Lepsius"

Dr. M. Galip BAYSAN ANKARA, 01 Kasım 2007 Perşembe


Ermeni meselesi de tıpkı rahip Pierre L'Ermite gibi bölge ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili kişiler tarafından inanılmaz seviyede istismar edilmiş ve bu konuda batı dünyasında bir numaralı isimler olarak kabul edilmiş ve destek görmüşlerdir.

XI'nci yüzyılda Müslüman Türklerin, Hıristiyan Bizans'ı ağır bir yenilgiye uğratıp Anadolu'yu kontrol altına alması, Kudüs ve kutsal toprakların Müslüman Arapların elinde bulunması üzerine Papa II Urban'ın çağrısı ve Pierre L'Ermite adında bir rahibin bütün Avrupa'yı dolaşarak, yoksul halkın arasından parlak vaatlerle bir milyon kişiyi ayaklandırmayı başardı. I. Haçlı Seferi (1096-1099) bu ayaklandırılan insanlarla başlatıldı.

Ermeni meselesi de tıpkı rahip Pierre L'Ermite gibi bölge ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili kişiler tarafından inanılmaz seviyede istismar edilmiş ve bu konuda batı dünyasında bir numaralı isimler olarak kabul edilmiş ve destek görmüşlerdir. Bu kişiler 1915-1917 savaş yıllarının yeni Piyer Lermit'leri veya Gladstone'ları kabul edilebilir. Türkler aleyhinde her söyledikleri kabul edilmiş, destek görmüş ve "Türk düşmanlığı bayrağı" bu kişiler vasıtasıyla Avrupa ve Amerika'da günümüze kadar elden ele taşınarak gelebilmiştir. Bu kişilerin en ünlüleri bir müttefik ülke rahibi Lepsius, bir İngiliz yazar ve Politikacı Brice ve yardımcısı bir savaş propaganda elemanı tarihçi A. Toynbee ve bir Amerika'lı büyük elçi Morgenethau'dur. Bu isimleri, faaliyetlerini, arkalarında onları yönlendiren güçler ve bu güçlerle ilişkilerini izlemek, öğrenmek kanaatimizce AB ve ABD'de "soykırım iddiaları" ile ilgili talihsiz gelişmeler dikkate alındığında , günümüz Türk aydınları için milli bir görev olmalıdır.Biz bu yazımızda Ermeni meselesinde adeta tek kişilik bir ordu gibi faaliyet gösteren, bütün ömrünü Ermenileri savunmaya adamış ve inanılmaz seviyede başarılı olmuş bir dost ülke rahibi olan Lepsiusu tanıtmaya çalışacağız.

Almanya'nın ünlü bir bilim adamlarından Karl Richard Lepsius (1810-1884) un(1) oğludur. Baba Lepsius eski Mısır uygarlığı uzmanı ve modern bilimsel arkeolojinin kurucularındandı. 1843-45 yılları arasında Mısır ve Sudan'a düzenlenen arkeolojik keşif gezilerine başkanlık etti. Lepsius'un yönetiminde Berlin müzesindeki Mısır koleksiyonu dünyanın en iyi koleksiyonlarından biri oldu(2). Oğul Dr. Johannes Lepsius daha 1890'larda Ermeni meselesinin hararetli bir savunucusu olmuştu. 1896 yılında Lozan'da "L'Armenie et L'europe" adlı bir kitap hazırlamış ve kitabı ertesi yıl "Armenie And Europe / Ermeniler ve Avrupa" adı altında yayınlamıştır. Aynı yıllarda Ermeni Hınçak,Taşnak" gibi örgütlerin Avrupa'da tanınmaya çalıştığını sonucunda Gladstane'un himayesiyle Londra'da üstlendiğini hatırlıyoruz. Buna paralel olarak tabii ki o şehirler çevresindeki kilise örgütlerinin büyük desteği ile; Paris, Londra, Brüksel, Berlin, Leipzig, Cenevre, Zurih, Roma, Milano'da Ermeni davası için elverişli ortam hazırlandı. Jaures (Jean, Fransız devlet adamı, 1893'te Fransız meclisinde Bağımsız sosyalistler grubuna dahildi)(3), Elise Reclus (Fransız Coğrafyacı (1830-1905) düşünceleri nedeniyle anarşist kabul ediliyordu, 1851'de Fransa'yı terk etmek zorunda kalmıştı. Komünist Enternasyonala Bakunin'in kanadında katıldı. 1875-1894 arasında yazdığı "Dünya Coğrafyası" adlı eseri ile ünlendi.)(4), gibi birçok temsilciler bulundu. Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika, Hollanda Parlamentolarında Ermeniler hakkında açıklamalar yapıldı. Bunlardan başka Jaures, Victor Berard ve Pierre Geillard gibi Fransız ileri gelenlerin demeçleri, konferans ve eserleri, İngiltere'de Lord Bryce (üzerinde duracağımız ikinci isim), Rusya'da Gamarofski, Belçika'da Roland-Jaqumann, Almanya'da da Papaz Lepsius'un faaliyetleri dikkati çekiyordu. A. Çobanyan'ın, Portakalyan'ın, Minas Çeraz'ın yazıları, eserleri, propagandaları ile öne çıkan ve bu isimlerin hazırladıkları bilgilerle Ermeniler lehine eserler yazan Avrupalılar da bulunuyordu. Ancak bu kişiler kendi hükümetlerinin siyasi menfaatlerine uygun düştüğü sürece Ermenileri desteklemişler ve bir yarar görmedikleri zaman da Ermenileri terk etmişlerdir. (5)

Ermenilerin 1900'lü yılların başlarında Avrupa'nın değişik şehirlerinde yapılan destek toplantılarında seçkin isimler eksik olmuyordu. 15 Şubat 1903'te Paris'te Chateau D'eau Tiyatrosu'nda yapılan toplantıya Millet vekillerinden F. Pressense" J. Jaure's, Destournel de onstant, Denis Cochin, Profesör ve yazar Leroiy-Beaulieu gibi isimler katılmıştı. Bu toplantıda da "Türkiye'de bütün insanlığa karşı yapılan haksızlık ve zulümleri" önlemekten bol bol bahsedildi. Bir yıl önce de (31 Mart 1902'de Cenevre'de ve 17 Temmuz 1902'de Brüksel'de "Ermeni dostu Avrupalılar" adına toplanan kongrelerde). Avrupa'nın ünlü yazarlarına "Ermenistan ve Ermeni Sorunu" adlı büyük bir eser hazırlatılması kararı alındı ve pek çok ünlü yazarın bu konuda yardım vaat ettiği belirtildi. Basın ve konferanslar tertip ederek Ermeniler lehinde açıklamalarda bulunmak için bütün ülkelere hitap edecek bir bildiri hazırlanması ve "haksızlığa uğramış Ermeni milletinin katliamlarla yok edilmemesi" için ne yapılması gerektiği görüşüldü. (6)

1913 yılında Mandelstam planının tartışıldığı ve Doğu Anadolu'daki altı il'de bir "Ermeni Devleti" nin kurulması aşamasına gelindiği bir dönemde, Avrupa başkentlerindeki Ermeni taraftarları, artık her fırsatta "Ermenistan" olarak anılan bu toprakları Türklerin hakimiyetinden çıkarıp Çarlığın kontrolüne almak için bütün Avrupa'nın mutabakatını sağlamaya çalışıyorlardı. "British Armenian Committee/Britanya Ermeni Komitesi" nden başka Dr. Lepsius'un "Deutsche Orient Mission"u da bu konuda Bogos Nubar Paşa'yı destekliyordu. 30 Aralık 1913'te Fransız Asyası Komitesinin Paris'te General Lacroix'nun başkanlığında düzenlediği "Uluslar arası Ermeni Toplantısı"nda Alman Dışişleri Bakanlığından ilham alan iki Alman, Lepsius ve Rohrbach, harekete taraftar olduklarını ifade etmişlerdir. Toplantı sırasında Rahip Lepsius bir adım daha ileri giderek bölgeyi Rusya'nın işgal etmesinin lehinde konuşmuştur. Osmanlı Devleti'nin 1/3'ünün koparılıp alınması anlamına gelen böyle önemli bir konuda söz sahibi olabilmek için Almanlar da Ermenilere yakın bir görünümde olmak istiyorlardı.

İngiliz Milletvekili Q'Connor, Whyte ve Williams, Ermeni halkının koruyuculuğu için Rus temsilcisi Miliukof ile adeta rekabet halindeydiler. Ermenistan'a bir gezi yapmış olan Buxton kardeşlerde farkına varmadan Çarlık politikasına hizmet ediyorlardı. Nitekim Harold Buxton yaptığı bir konuşmasında "Rus Orduları sınırı geçtiği anda Doğu Anadolu'da dost ve kurtarıcı olarak selâmlanacaklardır." Demekten kendini alamamıştır. (7)

Amacımız okuyucularımıza, üzerinde durma zorunluğu hissettiğimiz Rahip Lepsius ve Bryce gibi isimlerin yirmi yılı aşkın bir süredir "Ermeni meselesinin Militan bir taraftarı" olduklarını ve her fırsattan istifade ederek bütün Avrupa ve hatta dünyayı Türkiye'de "masum bir Hıristiyan topluma, zalim bir ırk, Türkler tarafından sık sık soykırım uygulandığının kabul edilmesi ve gelecek yıllar içinde de Ermeni milletinin "soykırımlarla yok edileceği" beklentisi içine sokulmasıdır. 1915 Olayları haklı da olsa, haksız da olsa bu gelişmeler sonucunda ismi zaten hazırdır. "Soykırım". Türkiye'de arzu ettikleri propaganda malzemesi hazırdır, yapılacak iş gayet basittir. Gidip o malzemeyi İstanbul'dan (patrikhane ve çevresinden) almak ve Avrupa başkentlerinde satmaktır. İşte Rahip Lepsius bu işi başarabilecek çapta, tecrübeli bir isimdir.

Bir Alman Protestan papazı olan Lepsius; bazı protestant Evangelik Cemiyetler üyesi olarak Ermenistan'a gitmesine müsaade edilmiş bir yazar ve yakın doğu uzmanıydı. Hem kendisi ve hem de onu referans alan yazarlar (mesela Ulrich Trumpener (8) ve ondan yararlanan Frank G. Weber (9) gibi yazarlar, bu nedenle onun Avrupa'da yaptığı konuşmalar ve 1918 yılında yazdığı, Paris'te yayınlanan "Le rapport secret du Dr. Johannes Lepsius sur les massacres d'Armenie" (Ermeni Soykırımı konusunda Dr. Lepsius'an Gizli Raporları)(10) ve 1919 yılında yayınlanan "Deutschland und Armenien" (Almanya ve Ermenistan), 1914- 1918 (11) kitabındaki hikayeleri bizzat gözlemelerine dayanarak yazdığını kabul etmekte ve birinci derecede kaynak değeri vermek gibi büyük bir hata içine düşmektedirler.

Bu kitapların tamamlandığı yıllarda (1918, 1919) Rahip Lepsius, 1915 yılının ilk ayları için bakın ne gibi bilgiler veriyor. Enver Alman Elçisi'nin takip ettiği politikayı iyi biliyordu bu nedenle Almanya Bulgaristan'la bir askeri anlaşma yapmadan Ermeni ırkının "tamamen tasfiye edilmesi için" sabırsızlanıyordu. Bulgaristan'ın savaşa girmesi halinde ikmal ihtiyaçlarının karşılanması sağlanacak ancak aynı zamanda Türkiye'ye gelecek Alman birlikleri Türklerin bu caniyane plânını önleyebilecekti. (12) (Lepsius'un bu görüşü neye dayanıyordu anlamak zor. Çünkü Bulgaristan'ın savaşa girip girmeyeceği tamamen Çanakkale muharebelerinin gidişatına bağlıydı. Antante devletlerin Boğazı geçemeyeceği, Ağustos saldırılarından sonra anlaşılınca Bulgaristan 3 Eylül 1915'te imzaladığı bir anlaşma ile Meriç batısındaki Dimetoka'yı Osmanlı Devleti'nden aldı, 12 Ekim 1915'te Sırbistan'a karşı savaşa başladı. (13) Bu nedenle böyle bir düşünce tarzının gerçeklerle ne derece bağdaşabileceğini okurlarımıza bırakıyoruz.)

İstanbul'da zorunlu göç kararı alınması üzerine Alman- Ermeni Cemiyeti Başkanı ve Alman Doğu misyonunun başı durumunda bulunan Lepsius, Wilhelmstrasse (Bab-ı Âli gibi Alman hükümeti'nin bulunduğu mevki)'de iyi ilişkiler içinde bulunduğu dostlarına müracaat ederek olayları yakından izlemek için İstanbul'a gitme izni istedi. Onun planının Türk ve Ermeniler arasında aracı rolü üstlenmek olduğu iddia ediliyordu. Bab-ı Âli olaylara kimsenin karışmasına müsaade etmiyordu. Lepsius vazgeçmedi, aralarında ünlü Paul Rohrbach'ın da bulunduğu Alman- Ermeni Cemiyeti ve Doğu Misyonu müdürlerinin de desteği ile isteğini tekrarladı. 13 Haziranda Zimmerman (Dışişleri Bakanı, Wangenheim'in (İstanbul'daki Alman Elçisi) Lepsius'un ziyaretinin belki de yararlı olabileceği nedeni ile Elçiliğin Bab-ı Âli'nin iznini almak için gayret göstermesini istedi. Sonunda Bab-ı Âli'den gerekli izin alındı ve Lepsius İsviçre, Bükreş ve Sofya'ya uğrayarak ve konu ile ilgili kurumlarla görüşerek 24 Temmuz'da İstanbul'a geldi.

İstanbul'da Amerikan Elçisi dahil, Patrikhane ve Ermeni örgütlerinden Ermeni göçü ile ilgili bilgileri topladı ve 10 Ağustos ta Enver Paşa ile de görüştü.(14) Lepsius bu görüşmeyi ve kendisine gösterilen iltifatı ileride her yerde istismar edecek. Ermeni propagandası için abartılı ifadelerle aleyhte kullanılacaktır. Hatta bu sahne Ermeni dünyasının ünlü propaganda yayını olan Franz Werfel'in Musa Dağında kırk gün adlı romanında şu sözlerle anlatılır; Bu sözlerle aynı zamanda bu kişinin savaşta ülkesinin müttefiki bir ulus için neler düşündüğünün izlerini de bulmak mümkün olacaktır.

Eğer Kuzey İran, Kafkasya, Kaşgar ve Türkistan'a gidilirse, buralarda çadırlarda yaşayan "Türk Irkına" mensup bütün halklar ve Avrupa'nın yarısı kadar bir alanı kaplayan bozkırda, oradan oraya yaşayan göçerlerle birlikte 20 milyonu bulmaz bir sayı.... Böyle düşleri "milliyetçilik" adlı uyuşturucu üretiyor diye düşünüyor Lepsius. Aynı zamanda karşısındaki bu narin yapılı savaş tanrısına, bu çocuksu "Hıristiyanlık Düşmanına" acıma duygusu sarıyor benliğini, Johannes Lepsius ses tonu şimdi yavaşlıyor, bir şeyleri biliyor olmanın ağırlığını taşıyor sanki.

Yeni bir İmparatorluk kurmak istiyorsunuz ekselans. Fakat bu İmparatorluğun temelinde Ermeni halkının cesedi olacak. Bu hayır getirir mi? Hiç olmazsa şimdiden sonra barışçıl bir yol bulmak olanaksız mı?

..........

-İnsanlarla Veba mikrobu arasında barış olmaz.

-Demek ki siz, harbi Ermeni milletini tamamen yok etmek için kullanmak istediğinizi kabul ediyorsunuz.

-Benim kişisel görüşlerim ve amaçlarım, hükümetimizin bu konuya ilişkin yayınladığı resmi bildiride yer almıştır. Uzun süre göz yumup bekledikten sonra, savaş ve öz savunma koşulları altında hareket ediyoruz. Devletin yıkılması için faaliyet gösteren yurttaşlar, her yerde yasaların sertliğine maruz kalırlar. Buna göre hükümetimiz yasalara uygun hareket etmektedir."(15)

Yazarın bu sahneyi Lepsius'un hatıralarından biraz süsleyerek almış olması muhtemeldir. Türklerle ilgili olumsuz görüşler sadece Lepsius veya onun ağzından yazan Franz Werfel ile sınırlı kalmıyor. Türkiye'deki müttefik ülkelerin elçileri de maalesef aynı hamurla yoğrulmuş gibiler.

"Türkler aptallık yapıyorlar, Enver toplama kampları tesis etmeğe çok hevesli biri. Wangenheim bu safhada olayların Türk'ün esasen barbar olduğunu ispat ettiğini müşahede etti. Onların hırsı ve sadizmi Alman prestijine ve sulh için uzlaşma çabalarına büyük zarar verebilecekti."(16)

Vangenheim sonradan Bethman Hollweg'e gönderdiği bir raporda olaylara hala farklı bir gözle baktığının işaretini veriyor. Vangenheim Bab-ı Âli'nin gerçekten Türk İmparatorluğu'nda yaşayan Ermeni ırkını imha etmeye çalıştığına şüphesi kalmadığını beyan ile, Almanya için Türklerin yaptığını tasvip etmediğini gösteren belgelere sahip olması gerektiğini söylüyor.(17) Elçi Wangenheim olayın bir "Hıristiyan soykırımı yapılıyor" görüntüsü vermemesi dileğinde bulunuyor ve Van'daki olaylardan habersiz görünüyor. Ancak bölgedeki olaylar hakkında bilgiyi Erzurum Konsolosu Max Erwin Von Scheupner-Richter'den alıyor ve onu bölgede olacak "Soykırım" ve benzeri olaylara müdahale etmesi için uyarıyor.(18) Bu kişi de olayları daima tek yanlı ve abartılı bir üslupla aktarmayı tercih edecektir.(19) Ermeni konusunda Alman Elçisi Wangenheim, Amerikan Elçisi Morgenthau ile çok yakın bir iş birliği içinde ve Avusturya Elçisi Pallavicini ile de yakın ilişki içinde bulunuyordu. Her ikisi de Papanın temsilcisi ile temas halinde bulunuyorlardı.(20).

Avusturya Elçisi 1 Mayıs 1915 günü Viyana'ya gönderdiği bir yazısında "Ben Türkleri Türkiye'deki Hıristiyan'lara karşı alınacak bir sert tedbirin genel durumu etkileyebileceğini ve düşmanlarımızın bütün güçleri ile Türkiye karşısında olacağı konusunda dostça uyardım."(21) diyordu. Bu sözlerin anlamı açıkça "aman Hıristiyanlar ne yaparsa yapsın onlara dokunma yoksa!... biz bile yanınızda olamayız" dan başka bir şey değildi. Nitekim bütün tehdit ve uyarılara rağmen İttihatçı liderler zorunlu göç tedbirlerini başlatınca Pallavicini Osmanlı liderlerini 8 Temmuz 1915'te Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı Stefan Count Burion'a şikayet edecektir.(22)

Dikkat edilirse olay bir Türk-Ermeni meselesi olmaktan çıkmış ve kasıtlı olarak bir Hıristiyan-Türk çatışması haline dönüştürülmüştür. Hal böyle olunca dost da olsa, düşmanda olsa ve farklı mezhepten de olsa Hıristiyan bir ülkenin görevlileri otomatik olarak Ermenilerin yanında yerini almaktadır. Mesela Alman Elçisi Wangenheim bir ara hastalanır, ülkesine döner ve yerine Prince zu Hohenlohen-Langenburg görevlendirilir. 20 Temmuz'da İstanbul'a varan bu zat, hiç vakit kaybetmeden hemen "Ermeni sorunu"na el atar.(23)

İşte Lepsius;görüştüğü Ermeni çevrelerinden elde ettiği bilgileri bu görüşteki Elçilik mensuplarına aktarır ve onları topyekün bir soykırım yapıldığı şeklinde uyarmaya çalışır. Lepsius artık tam bir Ermeni sözcüsü olmuştur. Çanakkale'de Türk ve Alman askerlerinin itilaf askerleriyle boğaz-boğaza yaptığı mücadele, Doğu Anadolu'daki Rus, Irak'taki İngiliz saldırıları bu kişiyi zerrece ilgilendirmeyecektir. Bundan sonra ki bütün konuşmalarında ve yazılarında Türklerle ilgili olumlu bir tek cümle bile bulmak mümkün değildir. O artık bir Alman değil, fanatik bir Hıristiyan'dır. Söyledikleri, yazdıkları Ermenileri, Protestanlar başta olmak üzere Avrupalıları mutlu edecektir ancak aklı başında hiç kimsenin inanacağı gerçekler değildir. Tam bir propaganda cihazı ve modern çağın yeni "Pier Lermit" idir.

Lepsiusun Ermeni kilise çevrelerinden ve misyonerlerden sonra en önemli kaynağı Amerikan Elçiliği ve bizzat Morgenthau olmuştur. Onunla bir çok defa buluştu. Amerikan Elçisi'nin 31 Temmuz 1915 tarihli mektubunda ilk görüşmeleri şöyle anlatılıyor: "Öğleden sonra 3 sıralarında Potsdam'dan Dr. Johannes Lepsius telefon etti. Bize Ermeni meselesi konusunda pek çok şey söyledi ve bu konuda bilgimizin neler olduğunu sordu. Lepsius gerçekten bir şeyler yapmaya hevesli görünüyordu. O buradan Cenevre'ye gidip, Uluslararası Kızıl Haça, tarafsız ülkeler başkanlarına ve Papaya hep birlikte evrensel bir protestoda bulunulması amacıyla müracaat etmeyi teklif etti... Lepsius'un Yunanlılara nasıl davranıldığını öğrenmek istemesi üzerine ona Yunan İşleri Sorumlusu Tsamados'tan bir randevu aldım"(24)

Lepsius'un Anadolu'ya gitme isteği İçişleri Bakanı Talat Paşa tarafından reddedildi.(25) İstanbul'da bir ay kadar kaldıktan sonra topladığı bütün bilgilerle Almanya'ya döndü. Kendisi Anadolu'yu görmedi, Anadolu'daki Alman misyoner teşkilatı da oldukça küçüktü buna rağmen elindeki belgelerin çoğu Anadolu'daki Protestan Misyonerlerin mektuplarıydı, çünkü Lepsius en büyük yardımı Amerikan Elçisi'nden almıştı. Morgantheu'nun 9 Ağustos 1915 tarihli mektubuna göre Amerikan Dışişlerine müracaat ederek Lepsiusa bilgi verip veremeyeceğini sormuş ve Lepsius'un desteklenmesi istenince 6 Ağustosta kendisine "kalın bir dosya" vermiştir.(26) Okuyucumuzun unutmamasını istediğimiz en önemli gerçeklerden biri budur. Yani Lepsius bundan sonraki çalışmalarında dayanak olacak kaynak ve bilgiler, İstanbul'da Amerikan Elçisi Morgenthau ve kilise örgütleri tarafından temin edilmiştir.

Lepsius Almanya'ya dönüşünde "Türklerin çirkin davranışları" konusunda kilise çevrelerinde yoğun bir kampanya başlattı. Tabii müttefik bir ülke aleyhine yapılan bu davranışlar Berlin Dışişleri çevrelerini zor bir pozisyona soktu. Ama Lepsius'u susturmak mümkün olamıyordu. 22 Eylül günü Basel'deki Alman konsolosluğundan gelen bir rapor; geçenlerde İsviçre'yi ziyareti sırasında Ermeni soykırımının tasarlanmış olduğunu, Alman Hükümeti'nin de gerçekleri bildiğini ancak müttefiki olan bir ülkeye etkili olmadığını yazdığını belirtiyordu. (27)

Lepsius asıl karışıklığı Almanya'da çıkarmağa başlıyordu. Pek çok kaynaktan Alman hükümetine "Ermeni sorununda hükümetin ne yaptığı" sorusu sorulmaya başlanırken; Alman Zeitungsverlag müdürü Dr. Faber, gazetesinde olayı nasıl işleyebileceğini soruyor, Ermenistan'dan haber almak için bazı görevliler hazırlandığını belirtiyordu.(28) Bu sırada Van'da Türklerin 150.000 -180.000 insanının Ermeniler tarafından katledildiği ortaya çıkınca Lepsius Türk iddilarına karşı yapabileceği en iyi direnci gösterdi, reddetti. Ekim 1915'te Berlin'de gazete temsilcilerini topladı ve onlara Türkleri ve bu konuda bir şey yapamayan Alman hükümetini şikayet etti. Halkı tahrik etti ve "Alman hükümetinin Bab-ı Âli'de hizmetçi muamelesi gördüğü" gibi çarpıcı ifadelerde bulundu. Basın'ın baskı yapması üzerine Alman hükümeti, Dışişleri Bakanı Zimmerman; Zeitungsverlag müdürü Dr. Fabere nazik bir mektup gönderdi. Kısaca Ermenilerin sorunları ile gönüllü olarak ilgilendiklerine temas ettikten sonra,"Ermeniler bize kendi çocuklarımızdan ve kardeşlerimizden daha az yakındırlar. Onlar Fransa ve Rusya ile yapılan kanlı mücadelede dolaylı olarak Türklerin askeri desteğinden yardım görüyorlar." (29) diye bazı gerçekleri hatırlatmak gereğini duydu. Ekim sonunda Wangenheim'in vefatı üzerine Wolff-Metternich elçi olarak atandı ve İstanbul'a gelir gelmez kendine verilen talimat gereğince "Ermeni sorunu ile" ilgilenmeğe başladı. Lepsius sanki bütün Almanya'ya "bir soykırım yapıldığı" iddiasını kabul ettirmiş gibiydi. Özellikle kilise çevrelerinin baskısı hükümeti çok zorluyordu. Ancak Osmanlı Hükümeti doğru bildiği istikametten şaşmadı, her şeyden evvel "Türk halkını iç ve dış tehditlere karşı korumak ilk ve en öncelikli görevleriydi." Ermenilerse dev bir iç tehdit oluşturuyordu. Hıristiyan ülke temsilcilerinin müracaatları anlayışla karşılanıyordu, ancak bu bir iç güvenlik sorunuydu ve taviz vermek mümkün değildi, Amerika, İsviçre, Avusturya ve Almanya kilise çevreleri, basın ve siyasiler, 1916-1917 yıllarında bile "Ermeniler konusunda" baskı altına alındılar, teşebbüslere giriştiler, göçmenlere yardım için izin koparmaya çalıştılar. Nisan 1916'da teklif Osmanlı Hükümeti tarafından reddedildi. Çünkü böyle bir yardım, Ermeni toplumunu yeniden dış dünyaya güvenerek yeni isyanlar başlatmasına sebebiyet verebilirdi.(30)

Lepsius, 1916 yazında "Bericht über die Lage des Armenischen Volkes in der Turkei/ Turkiye'deki Ermeni Halkının Durumu Hakkında Rapor) adlı çalışmasını tamamladı, binlerce Alman'a ulaştırdı. Postdam'daki protestan mezhebi temsilciliğine 20.000 kopya teslim edildi. Türk Elçisi Hakkı Bey'in Lepsius'un davranışını, düşmanca bir davranış olarak değerlendirmesi ve şikayeti üzerine hükümet duruma müdahale etti ve Bericht (Mein Besuch in Konstantinopel) adlı yeni risalesinin basımını önledi. Lepsius'un yapıtları baştan aşağı dinsel motifler taşıyordu. Yazar Ulrich Tumpener, Bericht adlı yapıtın sadece önsöz kısmının bile bütün Osmanlı -Alman dostluğunu paramparça edecek bir dinamit olduğunu iddia etmektedir.

"Hıristiyan aleminin en eski milleti, Türk idaresinde yaşadığı sürece yok edilme tehdidi altındadır. Ermeni halkının yedide altısının mal ve mülkleri soyuldu, evlerinden ve yuvalarından kovuldular ve İslâmiyet'i kabul edenler hariç diğerleri öldürüldüler ve çöle sürüldüler. Halkın sadece yedide biri zorunlu göçten kurtulabildi... Bundan başka, Suriyeli Nestoryanlar ve kısmen Yunan Hıristiyanları da zulümlerle taciz edilmişlerdir."( Okuyucularımız AB Parlamentosundaki Soykırım iddialarının nereden kaynaklandığını artık iyice anlamışlardır.)

Bütün Hıristiyan ulusları arasından sadece Almanya talihsiz Ermenilere yardım hizmetleri verebilir. Biz Ermeni milletinin yarısının boğazlanmasını önlemeye muktedir değiliz. Bizim vicdani isteklerimiz geri kalan yarısını kurtarmaktır. Bu ihtiyaçlar için şimdiye kadar hiçbir şey yapılamadı.

Biz açlık çeken kadın ve çocuklar için ekmek, hasta ve ölenler için de yardım yapılmasını istiyoruz. Dul ve yetimlerden ibaret bir halk, kendilerine yardım etme imkanına sahip yegane millet Alman haklına ellerini uzatmışlar. Onlara yardım etme arzusunda olan diğer milletler için yollar kapatılmıştır.

Biz geçici bir yardımın değil devamlı yardımın imkanlarını arıyoruz..." Lepsius sonunda bireylerin insanlığa ve Hıristiyan vicdanlarına hitap ederek yardım talep edince. Vicdan sahibi Hıristiyanlar harekete geçtiler. Bunlardan biri "Grand Dushes Luise of Baden" derhal Dışişleri Bakanı Benthman Hollweg'e bir mektup yazarak "neden Alman hükümetinin bir şey yapmadığını sordu ve açıklama istedi." Lepsius'un çıkardığı kargaşa Alman hükümetini iyice rahatsız etmeye başlayınca onun yurt dışına çıkış izni kaldırıldı. Ama bu karar geç kalmıştı. Lepsius iki hafta evvel Hollanda hududunu geçti ve oraya yerleşti. (31)

Ancak o güne kadar ki çalışmaları ile Papaz Lepsius ilk başta söylediğimiz şekilde, "tek başına bir ordu" gibi çalışmış, Ermeni meselesinde ismi efsane haline gelmiştir. Ermeniler konusunda anlattığımız gerçeklere rağmen daima ve bütün yabancı yazarlar tarafından birinci kaynak olarak kabul edilmiş ve saygı görmüştür. Bu gün, Almanya, Fransa, İsviçre gibi ülkelerdeki 1915 yılında bir soykırım yapıldığı iddialarına karşı olan kesin ve inançlı tutumlarının sebebi tamamen bu Rahibe karşı duyulan sevgi ve güvendir.Bize göre o çok iyi bir din adamı, bir vaizdir, öyle kalmalı ve öyle kabul edilmelidir.Ama tarihsel gerçeklere sırt çevirerek, sırf "Din kardeşlerini koruma ve onlara destek verme" amacıyla, ülkesinin büyük bir savaştaki en samimi dostu ve müttefiki olan bir ulusa, haksız yere vurduğu darbeler bağışlanamaz, unutulmamalı ve bağışlanmamalıdır.

DİPNOTLAR:

(1) Büyük Larousse, Cilt 14, s.7439.
(2) Ana Britannica Cilt-20, s.354.
(3) Büyük Ansiklopedi, Cilt 7, s.2681.
(4) Büyük Larousse, Cilt 19, s.9733.
(5) Esat .Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni meselesi,, s.451( 2.Baskı,Belge Yayınları,İstanbul-1987)
(6) Aynı Eser, s.543-544.
(7) Edgar Granville, Çarlık Rusyası'nın Anadolu'daki oyunları, s.68-69( Ankara-1967)
(8) Ulrich Trumpener, Germany And The Otoman Empire, (1914-1918) ( Princetown University Press-1968)
(9) Frank G. Weber, Eagles on The Crescent, s.151 (Cornel University Pres, London- USA- 1970).
(10) Dr. Johannes Lepsius, Le Rapport Secret du Dr. Johannes Lepsius sur les massacres of "Armenia (Paris -1918).
(11) Johannes Lepsius, Deutschland and Armenian, 1914-1918 (Potsdam 1919).
(12) Aynı Eser, s.XXVII.
(13) Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914 - 1918, s.118 -119 ( İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul ¬"1985)
(14) U.Trupener a.g.e., s.217, Dip Not: 43.
(15) Franz Werfel, Musa Dağında Kırt Gün, s.136-137.(Belge Yayınları İstanbul-1997)
(16) Eagles on The Crescent, s.113.
(17) Wangenheim "den Bethmann Hollweg'e 7 Temmuz 1915, No-433. 26. Haziran 1915'te Wangenheim Kilikya'daki Katolik Ermeni Patriği ile görüşürken Bab-ı Âli'ye bir başvuruda bulunacağı vadinde bulundu. (U.Trupener, a.g.e., s.213).
(18) U.Trumpener, a.g.e., s.207.
(19) Aynı Eser, s.209.
(20) Eagles on THe Crescent, s.152.
(21) U. Trumpener, a.g.e, s.208.
(22) Aynı Eser, s.215.
(23) Aynı Eser, s.216.
(24) Salahi Sonyel, The Great War and The Tragedy of Anatolia, p.155 (Türk Tarih Kurumu Ankara -2000).
(25) Aynı Eser, s.155.
(26) Aynı Eser, s.155.
(27) Fo, Türkei 183, Bd. 38, Consul General, Basel, to Bethman Hollweg, 22, Sept 1915.
(28) W.Trumpener a.g.e, s. 221.
(29) Aynı Eser, s.221-226
(30) Aynı Eser, s.238
(31) Aynı Eser S.240-242
Dr.M.Galip BAYSAN
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...