CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Spirituel Bakış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Spirituel Bakış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DOĞAL AFETLER ve GELİŞİM

 DOĞAL ÂFETLER ve GELİŞİM...

Soru : Şuan ki âfetlerin spiritüelizm ışığında ki anlamı nedir ?

Cevap: Bu sorunun yanıtı için okunması gereken çok önemli olduğunu bildirdiğim yazının 3. ve SON bölümünü aşağıda dikkatinize sunuyorum.

Dr. Bed­ri Ruhselman, İlahi Nizam ve Kainat adlı kitabı tamamladıktan sonra üçer yazılık diziler halinde bazı konuları kaleme almış ve vefatından önce bunları bastırarak dağıtmıştır. Bunların birisi doğa  olayları hakkında ve diğeri de ruhsal planlarla ilgilidir. Bu yazılar şimdi herkesin ulaşamayacağı durumda olduğundan ve ayrıca spiritüalizm ile ilgilenen herkesin bunları okuması gerektiğine inandığımdan soruya yanıt olarak bunları aşağıda sunuyorum. Osmanlıca sözcükler için sözlüğe başvurmanız gerekebilir.

Üstat Dr. Bed­ri Ruhselman şunları açıklıyor:

BÜYÜK DOĞA OLAYLARI ve ANLAMLARI - 3. Yazı(*)

Önceki iki yazımdan birincisi, genel olarak dünyanın yaşamsal bünyesini destekleyen şuurlu ve idrakli dünya üstü bir idare mekanizmasının mevcudiyetine ait bazı değerlendirmeleri içerir. İkincisi, dünyada gelmiş geçmiş normal üstü bazı doğa olaylarından ve bunların insanlar arasında yapmış oldukları ızdıraplı ve korkunç görünen sonuçlarından ve bu sonuçların illiyet ilkesi ile olan ilişkisinden  söz eder. Bu yazı ise sıra dışı ve felâketli görünen bu büyük doğa olaylarını gene illiyet ilkesi karşısında evrendeki o büyük idare mekanizmasıyla olan bağlantısını ve bütün gelişen ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de bu bağlantı alanının dışında kalamayacağını belirtecektir.

Bu yazı bundan önce yazmış olduğum yazıların hedef tuttuğu noktayı belirtmek amacına yöneliktir. Orada bazı felâketli doğa olaylarından ısrarla söz etmiştim, vurgulamaak istediğim bir problemin daha iyi bir açıklamasını yapmak içindi. Bu problem nedir? Bundan sonra gelecek ilk yazılarımda açık seçik  görüşmelerini yapabilmek olanağına kavuşacağımızdan emin bulunduğum bu problemin şimdilik elimden gelebildiği kadar açıklamaya çalışacağım. Geçen iki yazımda da az çok belirttiğim gibi bütün bu olağanüstü doğa olaylarının büyük hedefleri vardır. Bunlardan birisi de o olaylara tanık olan ya da  mukadderleri o olaylara bağlı bulunan pek çok  insanın gelişmesidir.

Bir yerde beşeriyetin felâket damgasını vurabileceği büyük veya küçük ıstıraplı olağanüstü herhangi bir doğa olayı ortaya çıkarsa, orada muhakkak kütlesel, yani az çok geniş bir insan topluluğunu ilgilendiren gelişim söz konusu olur. Dünyada gelip geçen bütün felâketli zamanları mutlaka az çok belirli bir gelişim hızı izlemiştir. Bu gelişimin; o sırada ölenler, yani felâkete kurban oldu denilenler için de böyle olup olmadığını tartışmamıza bu yazılarımızın içerikleri bugün henüz elverişli değildir. Dahası, bu konu başka gözlemleri elde ettikten sonra daha geniş bir bilgi kadrosu içinde düşünülebilecek bir durum arz eder. Biz şimdilik böyle doğa afetlerinden hayatta kalan insanlardan söz ediyoruz..

Her şeye rağmen, dünyada ortaya çıkan bütün felâketler bireyin ve toplumun gelişiminde muhakkak hızlandırıcı bir etmen olmuştur. Bundan başka, insanların dünya üzerinde yer yer ve zaman zaman gelişimlerinin hızlandırılması da esâsen bir doğal yasa gereğidir. Dahası, tarih boyunca ortaya çıkmış sayısız olayların incelenmesiyle anlaşılacağı gibi, dünyamız bugünkü gelişmişlik düzeyine işte böyle topluluklar arasında zaman zaman ortaya çıkmış büyük toplumsal ve doğa olaylarının insanlara yaptırdığı hamlelerle ulaşabilmiştir.

Konu bu bakımdan gözden geçirilince, bu olaylar – ne kadar felâketli olursa olsun – beşeriyet için bir yükselişin ve kurtuluşun hem nedeni, hem de ifadesi olarak görünür. Gerek bilgi, gerek kültür kazanımında gelişim hızını arttırmak gayretiyle yıllardan  beri çırpınıp duran ülkemizde de elbette bu hızı liyakatlerimize uygun bir şekilde her alanda sağlayıcı bazı olayların olacağını/oluşacağını beklemek elbette bir gereklilik olur. İşte biz bu gibi olaylarla karşılaştığımız zaman bu bekleyişimizin bizlere ne derece yararlı kazançlar sağlayacağını da bu yazılarımızla şimdilik hiç olmazsa duyumsatmaya uğraşıyoruz; ayrıca, ilerde zamanı geldikçe bu duyumsamalarımızı yavaş yavaş daha geniş bilgi ve idraklere doğru götürecek olan görüşmelerimize aksatmadan devam edeceğiz.

Büyük olayların ilk anlarda; daha önce değindiğimiz büyük âfetler gibi geniş çapta olmayacağını hesap ve kitaplara dayanan içsel gelişim konusunun gerekliliklerinden çıkartabiliriz. Görülüyor ki, önceleri son derece basit ve dünyada sık sık görülebilen bazı olağanüstü ve görece küçük olayların ülkemizde de görülebileceğini hesaplayarak idrak ve bilgi kapasitelerimizi ona göre alıcı ve yararlanıcı açık bir anten halinde hazır bulundurmamız bizim için elbette çok yararlı ve hatta gerekli olur.

Acı bir ilacın sıkıntı verici bir hastalığı defetmesi gibi, elbette az çok acılığı bulunan bu türlü olayların karşısında tiksinmek veya şaşırıp kalmak insana büyük bir şey kazandırmaz. Fakat öyle bir karışıklıkta bu yazılarımızın taşıdığı anlamları iyi hazmetmiş olup, uygulamada onları kullanabilenlerin yararı büyük olur. Durum böyle olunca, daha iyi açıklamış olmak için bu anlamları kısaca ve şimdilik son söz olarak yineliyorum; her olayın bir nedeni vardır. Bu nedenle de ağırlaşmış bir gelişim hızını arttırmaya yöneliktir. Ayrıca, ne kadar az ya da çok felâketli görünürse görünsün, her olay hayırlı, iyi ve insanların yükselmesi için gerekli elemanları hazırlayan bir sürü sonucu peşinden sürükler. Şu halde bunlar doğanın rastgele birer kötü tesadüfü değil, yüksek evren yasalarına dayanan şuurlu ve idrakli bir idare mekanizmasının düzenlemeleri ve gereklilikleridir. Bu idare mekanizması elbette dünyamız üstü bir kudretin ifadesidir. İşte bütün bu olayların ve gelecek şeylerin insanlara açıklanması gereken şu andaki en önemli anlamı da olanların bu idare mekanizmasını kanıtlayıcı birer işareti ve birer ışığı olmalarıdır.

İlerisi daha çok derinleşen bu büyük hakikati şimdilik ancak bu kadarcık ve biraz da belirsizlik içinde ifade edebilmiş oluyoruz. Fakat bu kısa açıklamalar gelecek günlerimiz için yeterlidir. İleride, daha iyi gözlemler karşısında daha açık ve daha geniş ölçüde görüşeceğimizi ve böylece de yazılarımızı okuyan dostlarımıza bu yoldaki bilgilerinin artması bakımından daha yararlı olabileceğimizi kuvvetle umuyorum.

23.12.1958 İstanbul

………………………………………………..

(*) Güncel Türkçe’ye uyarlayan Selman GERÇEKSEVER (13.10,2017)







MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...