Realite aynı zamanda bir bilgidir. Hisleri ilgilendirip de varlıklarına inanılan şeyler duyulur ve bilinir. Öyleyse her kademe ve aşama için sabit olan değişmeyen mutlak bir realite dünyada yoktur. Herkesin kendine özgü duyuş ve inanışları vardır. Bu duyuş ve inanışlara göre de nitelikleri ve kapsamları değişik realiteler vardır. Aşağılarda bulunan insanların henüz realitesine girmemiş olan durumlar, üst kademede bulunanlar için realite olabilirler. Aynı şekilde realiteler yükseldikçe alt kademelerin basit realitelerini de kapsamları içine alırlar. Yüksek realitelere giren bu basit realiteler onların kapsamı içinde yavaş yavaş eriyerek kendi kimliklerini kaybederler. Öyleyse örneğin dağın eteğindeyken insanın gördüğü birkaç yüz metrekarelik arazi içindeki ufak tefek ayrıntılar, girintiler, çıkıntılar, hendekler, çalı çırpılar, ufak su birikintileri vb.dağın tepesine çıkıldıkça daha genişleyen ufukların geniş alanı içinde yavaş yavaş kaybolurlar. Fakat yine onlar meydana gelen bu bütünün kurucu unsurları, birer parçası olarak o alanın içinde kalırlar. Bundan dolayı realiteler birbirine eklenerek genişledikçe eski realitelere takılıp kalmamak gerekir. Bunu yapmadıkça eteklerde görünen birkaç yüz metrekarelik menzaranın ayrıntılarından ayrılmak istenmedikçe yukarlara çıkmak ve manzarayı genişletmek mümkün olmaz. Ve tepelerden gözlemlenen kilometrelerce geniş alanın zenginliklerinden, görkemli manzaralarından yararlanılamaz.
Aslında o iki karşılık yere bağlı kaldıkça bu manzaraları,bu güzellikleri aramak ihtiyacı da belirmez. Öyleyse yükselmek için ,hedefe yaklaşmak için,kısaca vazife plânına gerekli olan liyakatleri, idrakleri kazanmanın yolunu tutmak için alt kademelerin nefsaniyetleri içinde gömülüp kalmamak ve onların ağırlıklarından silkinip kurtulmak gerekir.
Bedri Ruhselman
İlâhi Nizam ve Kâinat-Sf:106-107