CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Amerika'da Ermeni Meselesinin Doğuşu ve Gelişimi - Dr. Galip Baysan

Ermeni Soykırımını Tanıma yasası, tıpkı Fransa ve benzeri batılı Hıristiyan devletlerinde olduğu gibi ABD'de de önümüzdeki günlerde Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler komitesi tarafından yeniden ele alınacaktır.

Dr. M. Galip BAYSAN ANKARA, 09 Aralık 2007
( 19 YÜZYIL)
Yasa tasarısının Komiteye bağlı Avrupa Alt komitesinde Mart ayında ele alınması beklenmektedir. Diğer ülkelerde olduğu gibi ABD Temsilciler Meclisinin de bu sene kanun teklifini kabul etme ihtimalinin yüksek olduğu tahmin edilmekle birlikte, Türkiye ile ilişkilerin zarar görmemesi bakımından Hükümetin bu tasarıya karşı çıkacağına inanılmaktadır. Amerikan halkının bu konuya neden bu kadar ilgi gösterdiği ve 1915 olaylarını bir soykırım olarak tanımaya neden bu kadar hazır olduğu Türk kamu oyunca pek bilinmeyen ve garipsenen bir durumdur. Ancak geçmişte Ermeni olaylarının en fazla işlendiği toplum Fransa ve İngiltere'den de çok Amerikan halkıdır. Günümüzde ABD 'de meydana gelecek gelişmeleri değerlendirebilmek için olayların başlangıcı ile ilgili bilgilerin hatırlanmasının yararlı olacağına inanıyoruz.

E.M. Earle adlı bir bilim adamı bir yazısında bu konuda şu bilgileri veriyor:
"Yakın Doğu ile ilgili Amerikan kamu oyu hemen hemen bir asırdır misyonerler tarafından şekillendiriliyor. Eğer Amerikan Kamu oyu bir konuda habersiz kalmış,yanlış bilgilendirilmiş veya ön yargılı kılınmışlarsa bütün bunların ayıbı misyonerlere aittir. Hıristiyanlığı yayma amacı ile tarihin çarptırılması,Müslümanlar ve İslamiyet aleyhinde yetersiz, yanlış, bazen de kaba saba bir görünüm uyanmasına neden oluyordu. Bilinçli bir şekilde güzel düşünceler telkin etmeye çalışırken,bilinçsizce yanlış anlamaların tohumları ekiliyordu."(1)

Türkiye'ye gelen ilk Hıristiyan misyonerlerin "British And Foreign Bible Society" Britanya ve Yabancılar İncil Cemiyetine mensup oldukları ve bu teşkilatın 1804'te kurulmasından sonra İzmir'den Anadolu içine misyonerler yolladığı bilinmektedir. Osmanlı toplumunda ilk misyonerler 1819'da İzmir'de görüldüler. 1829'da İstanbul'da bir büro açtılar ve ilk misyonerleri Doğu Anadolu'ya gönderdiler. Misyonerler 1834'te İstanbul'da bir Ermeni Lisesi kurdular. Okul çok rağbet gördü ama Ermeni Patriğinin şikayeti üzerine kapatıldı.(2)

Osmanlı Devleti bünyesinde yaşayan Ermeniler, çoğunlukla 5.yy.da kurulan Ermeni Gregoryan Kilisesine bağlı iken, 19 yy. başlarından itibaren dışardan gelen misyonerlerin saldırısına uğradılar. Zaman zaman Patrikhanenin müdahalelerine rağmen Gregoryen Kilisesinin yanında, Fransızların çabası ile Katolik Kilisesi (1830),İngilizlerin himayeleri ve Amerikalıların yoğun çalışmaları sonucu Protestan Kilisesi(1850) oluştu. (3)

Müslümanları ve Yahudileri Hıristiyanlaştırmak ayrıca Ortodoks Rum,Bulgar ve Sırpları kendi mezheplerine çevirmek için Türkiye'ye gelen misyonerler (özellikle Amerikan Misyonerleri) başarısız oldular.Başarısız olacaklarını anlayınca da Osmanlı Topraklarında yaşayan Hıristiyan toplumların aralarına karıştılar ve dinsel faaliyetleri dışında eğitim faaliyetlerine ağırlık verdiler.Kiliselerin yanında okullar açmaya başladılar. Tanzimat ve Islahat Fermanları döneminin yarattığı hoşgörü ortamında, devletin kendilerine karşı gösterdiği anlayışı istismar ederek Türkler aleyhinde yoğun bir şekilde faaliyette bulunmaya başladılar.1860 yılından sonra eğitim faaliyetlerinin ön plana çıktığı bir döneme girilmiştir.(4)

Tesis edilen okullar başlangıçta birkaç öğrenci ile öğrenime başlamaktaydılar.Çoğunlukla misyoner veya misyonerlerin yaşadıkları evlerde faaliyete geçen okullar daha sonra büyütülüyor ve okul haline getiriliyorlardı. Bunlardan biri, daha sonra "Üsküdar Amerikan Kız Koleji" olarak tanımlanacak Gedik Paşa Kız Okulu 3,Mardin Erkek Lisesi ise 20 öğrenci ile küçük mekanlarda öğrenime başlamışlardı.(5) Okulları destekleyen yabancı devletlerin ve kilise örgütlerinin katkıları oldukça fazlaydı.Bu konuda katkılar bazen doğrudan doğruya okula, bazen de ilgili misyoner teşkilatına yapılabiliyordu. Fransa Hükümeti Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren kurumlara yılda 1.200.000 Frank katkıda bulunuyordu.Rusya buna yakın bir miktar,İtalya ise 1.000.000 Frank civarında bir meblağ ile faaliyetleri destekliyordu. Bölgede yaşayan zengin Gayrimüslimlerin de büyük katkıları oluyordu ama en büyük yardımlardan biri Okyanusun ötesinden,ABD'den geliyordu. Mesela sadece "1914 yılında Amerikan misyoner okullarına yapılan yatırım miktarı 39.524.000 Dolar" kadardı. (6)

1890'lı yıllarda Misyonerler bir uçtan diğerine bütün Osmanlı topraklarına yayılmış, sadece Ermenilerin değil bütün Hıristiyan toplumların yanı başında, her konuda onlara cesaret, destek, yön veren ve devlet aleyhinde harekete geçmeyi teşvik eden bir konumda bulunuyorlardı. Adli Kapitülasyonlar nedeni ile bir suç işlemeleri halinde tutuklanamıyor, yargılanamıyor ve bütün ülkelerin misyonları kendileri için olumsuz kabul ettikleri her olayda sıkı bir dayanışma içine giriyor,birbirlerine destek veriyorlardı. Osmanlı toprağında bu yıllardaki misyoner okulların sayısı 624'ü bulmuştu.Sadece Protestan okullarında okuyan öğrencilerin sayısı 27.000'i aşıyordu.(7) Bu misyoner teşkilatlarındaki öğretmenler Ermeni ve Hıristiyan gençlere sadece ihtilalci fikirler aşılamakla yetinmemiş, onları azgın bir Türk düşmanı olarak yetiştirirken diğer taraftan onlara silah yapmasını ve kullanmasını da öğretmişlerdir.(8)

Yine aynı dönemde Amerikan Misyonerlerin idaresinde 436 kilise ve okulu bulunurken, mahalli yardımcıları ile birlikte misyoner sayısı 1317'yi bulmuştu. Rus ve Fransız misyonerlerin sayısı da küçümsenmeyecek miktardaydı.(9) Görüldüğü gibi Osmanlı Devleti, dünyanın hiçbir özgür ülkesinde, hiçbir zaman rastlanmayacak bir şekilde,devasa boyutta bir İngiliz, Fransız, Amerikan. Rus, Alman ve İtalyan Kilise örgütleri temsilcilerinin işgali altında bulunuyor gibiydi. Bu insanlar politika dışında olması gerekirken boğazlarına kadar din yanlısı bir politikaya bulaşmışlardı ve hatta yerli Gayrimüslim tebaayı, kendi devleti aleyhine isyana teşvik eden ve buna paralel olarak da dış dünyaya Türkleri kötü tanıtan, bütün bir Hıristiyan Batı Dünyasının görüşlerine değer verdiği en önemli kurum durumunda bulunuyorlardı. Bu konuda görevli elemanların kendi ifadeleri ile bir iki örnek vermek isteriz.


AMERİKAN VE DİĞER MİSYONER OKULLARIN ETKİNLİKLERİ

Kendisi de bir kilise adamı olan Henry Tozer Harputdaki Amerikan Koleji Müdürü M.Wheeler ile bir görüşmesinden sonraki izlemini şu sözlerle anlatıyor;
" ...Misyonerler prensip olarak politikanın dışında kalmakla beraber, dolaylı olarak Avrupa Konsoloslarına benzer bir etkiye sahiptiler.Mr.Wheeler bana Sir Henry Layard (1878-1880 yılları arasında İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi) ile sık sık yazıştığını söyledi. Bölgede ne olup bittiği hakkında kendisine bilgi verilmesini istiyormuş. Bu temaslar sayesinde, bir süre evvel misyonerlere karşı antipatisini açıkça belirtmekte olan bir Paşa, İstanbul'dan sert bir ihtar almıştı."(10)

Kapitülasyonlar sayesinde yabancılara tanınan hakları çok iyi bilen Robert Kolej Müdürü Cyrus Hamlin , Amerikan Elçisi Edward Joy Morrisi okulun haklarını yeterli ölçüde korumadığı, hatta Rom sevkıyatı işi ile okullardan fazla ilgilendiği gerekçesiyle Amerikan hükümetine şikayet etmiştir. (11)

Şu satırlar da Robert Kolejde yıllarca görev yapmış Bulgar asıllı George Washborn'un İstanbul'da 50 yıl / Fifty Years in Constantinopolis adlı kitabından alınmıştır. ( Bu kitap aynı zamanda batıya hitap eden kişilerin Türkleri nasıl tanıttığının en önemli belgelerinden birisi sayılmalıdır. Kitap o kadar düşmanca yazılmıştır ki 300 küsur sayfalık anılar arasında, Türklerin lehinde sayılacak bir tek cümle bile bulmak hemen hemen imkansızdır)
"1875 yılında kolej 137 yatılı ve 30 gündüz öğrencisi ile açıldı. Yatılı 137 öğrencinin 33'ü Bulgardı (Diğerleri Rum,Sırp;Romen ve Ermeni çocukları idi), 1976 yılında okul 15 mezun verdi; 7 Bulgar.7 Ermeni ve 1 Yunan. Bütün Bulgar öğrenciler Bulgaristan'da seçkin görevlerde bulundular.(12) Bu Sonbaharda okul seçkin İngiliz ziyaretçilerin akınına uğradı.Bunların arasında ünlü devlet adamları ve etkin kişiler vardı, Lord Campbell ve Lady Strongford ilk gelenlerdendi. Lady Strangford özellikle Balkanlarla ilgileniyordu ve Kolejimizin Bulgarlarla ilişkisi de esasen bütün Avrupa tarafından biliniyordu. Biz Bulgaristan'daki Soykırımı önlemek için her şeyi yaptık (1876). Yaptığımız her girişimi her hafta bay Roberte bildiriyor ve onun onayını alıyorduk. Türklerin en büyük destekçisi olan İngiliz Elçisi Sir Henry Elliot'u ve İngiltere'deki güçlü dostlarımızı etkilemeye çalıştık.Bundan daha onur verici bir iş yapabilir miydik? (bilemem ancak) Sir Henry Elliot ve İngiltere'nin Türkiye'ye karşı tutumu tamamen değişti."(13)

Gerçekten de İngiltere'nin Osmanlı Politikası 1878 yılından sonra tamamen değişmiş özellikle iktidarda da olsalar, muhalefette de kalsalar Gladstone ve Lord Salisbury liderliğindeki Muhafazakarlar ve Liberaller, Rusya'dan daha katı bir Türk Düşmanlığı Politikasını benimsemişlerdir.

Van Ermeni okulu öğretmeni Mıgırdıç Portakalyan 1885 senesinde Avrupa'ya kaçarak Armenia adında bir gazete çıkarmaya başladı. Minas Çeraz adlı bir başka Ermeni de Patiste yine ayni adla bir gazete çıkarmaya başladı. Bu gazeteler Doğu Anadolu'daki alelade zabıta olaylarına bölgedeki yabancı devletler konsoloslarının da yardımı ile siyasi bir renk vererek Türkiye aleyhinde yayınlar yapmaya başladılar. Bunlarla birlikte Avrupa ve Amerika'da yayınlanan basın organları "Zalim Türklerin masum Ermeni toplumuna zulüm yaptığını" söylemeğe başladılar. En fazla istismar ettikleri konular,Hıristiyan Batı dünyasını tahrik edercesine rahatsız edecek,Hıristiyan çocukların ailelerinden zorla alınıp Müslüman yapılması, kadınların yine zorla aile ve çocuklarından koparılarak Türklerin haremine dahil edilmesi, Müslümanlaştırılması, erkeklere işkence ve baskı uygulanması ve akla sığmayacak derecede zalimane tecavüz hikayeleri ard arda sıralanıyordu.(14)

1887 yılında Hınçak ve 1890 yılında da Taşnaksutyun ( veya kısaca Taşnak) adlı Ermeni örgütlerinin kurulmasından sonra Avrupa ülkeleri ve Amerikalı görevlilerin yardımı ile Ermeni direniş ve propagandası daha sistemli bir şekil almaya başladı. İngiltere Başbakanı, 1876 yılındaki Bulgar isyanı sırasında Türklerin Bulgarlara soykırım yaptığı iddiası taşıyan broşürleri bizzat kaleme alan ve piyasada 100.000 lerce nüsha satılan ve Hıristiyan dünyasını baştan başa etkileyen iddiaların sahibi Başbakan Gladstone,1894 yılında Ermeni temsilcileri Londra'ya davet etti ve onların hem Londra'da hem de diğer başkentlerde organize olmalarını sağladı. Kitab-ı Mukaddes'in yayılması için kurulmuş cemiyetler Ermeni konusunu kutsal bir dava kabul edip sahip çıktılar.(15) Bütün yayınların ve propaganda sisteminin temelinde ne olduğunu Fransa Dışişleri Bakanı M.Honatoux 3 kasım 1896 yılında Parlamentoda yaptığı konuşmada şöyle açıklıyor:

"Hedef alınan amaç şuydu: daima Osmanlı Devletinin haksızca davranışlarını, zulümlerini, kötülüklerini yayınlayıp Avrupa müdahalesini çekmek ve müdahale fikrini yavaş yavaş geliştirmek, Avrupa'ya Doğu işlerinde arzusunu kuvvetle duyurmak için bir çok defa yaptığı gibi Haçlılar fikrini aşılamaktır." (16)

Türkiye'deki misyonerler kendi ırksal ve dinsel üstün görme anlayışını yetiştirdikleri Ermenilere de aşılamışlar ve onların milliyetçilik duygularının gelişmesini sağlamışlardır. Amerikan Board'ın resmi bir yazısında Ermenilerden; "Doğunun Anglo Saxonları olarak tanımlanacak asil bir ırk" olarak söz edilmektedir. (17) Amerikan okullarının Ermeni milliyetçilerine endirekt yoldan yardımı, onların ABD'deki kurumlaşma çabalarını geliştirmek olmuştur. Misyonerler Protestan Ermenilerle kendi okullarında yetişen öğrencilerin Amerika'ya gitmelerine yardımcı olmuşlar ve böylece Osmanlı topraklarından Amerika'ya devamlı bir göç akımı sağlamışlardır. Bu gün ABD ve Kanada'da yerleşmiş olan Ermenilerin çoğunun ataları bu dönemlerde göçmüşler ve gittikleri bölgelerde resmi ve Kilise örgütlerinden büyük destek görmüşlerdir. Ermeni ihtilalci örgütleri Amerika'da oldukça faaldiler ve davaları için büyük miktarlarda yardım topladılar.Bundan da önemlisi geri dönenler Amerikan pasaportu alabiliyor ve Kapitülasyon haklarından yararlanarak hiçbir takibata uğramadan serbestçe faaliyet gösterebiliyorlardı.(18)
AMERİKAN MİSYONERLERİN ERMENİ İSYANLARINDAKİ ROLÜ

1878 Berlin Anlaşmasından birkaç ay geçmeden İngilizlerin Ermenilere ilgi duyması üzerine 8 İngiliz askeri konsolosu, Sultanın Doğu Anadolu'da reformlar yapmasını garantiye almak üzere göreve atandı. ( Burada neden normal sivil konsoloslar yerine askeri konsolosların atandığını açıklamaya gerek olmadığına inanıyoruz.) Diğer ülkelerde İngilizleri takip edince özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok şehrinde yabancı misyonerler yanında temsilcilikler de oluştu. Bunların gelişi bölgede faaliyet gösteren Ermeni Milliyetçilerini heyecanlandırdı ve yabancıların kendilerine duyduğu ilgiyi abartmalarına neden oldu.(19) 1890'lı yıllardaki isyanlar bu ekipler tarafından hazırlandı ve uygulamaya kondu. Konumuzla yakın ilgisi nedeni ile bunlardan sadece biri "Merzifon İsyanını" sırasındaki gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Ayaklanma 1893 yılının 5 Ocak günü başlayacaktı. Merzifon, Amasya, Sivas. Yozgat, Kayseri ve Çorum'da kalabalık cadde ve meydanların duvarlarına asılan ilan, levha ve pankartlarla isyanın başladığı Ermeni Tebaaya duyurulacak ve aynı anda hep birlikte Türklere karşı saldırıya geçilecekti. Ama olaylar planlandığı gibi gelişmedi. Durumu anlayan görevliler bildirileri yaymakla görevli 30 kişiyi faaliyet halinde ve ellerindeki beyannamelerle birlikte yakaladılar. Tutuklananlar yargılanmak üzere Ankara'ya yollandılar.Tahkikat sırasında bu ilanların Merzifon'daki Amerikan Kolejinde hazırlandığı ve basıldığı ortaya çıktı. Bölge halkı olayı protesto etmek için bir nümayiş yaptılar. Bu nümayiş sırasında okulun bitişiğindeki bir Ermeni'ye ait, inşa halindeki binalardan biri de Hıristiyan alemini harekete geçirmek maksadı ile yakıldı. (Bina Merzifon'da hükümet tabipliği yapan bir Ermeni vatandaşındı ve inşa halinde bulunduğu için içinde bekçiden başka kimse bulunmuyordu.) Tahkikat sırasında bekçinin imdat istemeğe başlaması üzerine okul personeli tarafından susturulduğu ve okulda yangın tulumbası olduğu halde kullanılmasına izin verilmediği açığa çıktı. Buna rağmen olay Batı dünyasına farklı şekilde duyuruldu hükümetin ve halkın gösterdiği tepki abartılı bir üslupla kamu oyuna duyuruldu. Mesela yanan boş bina kasıtlı olarak bir kız lisesine dönüştürüldü ve "Merzifon'daki kız lisesinin yerle bir edildiğinden" bahsedilmeye başlandı. Bundan sonra suçluların yargılanmaması için Osmanlı Devletine büyük bir baskı uygulandı. Olayların planlayıcısı olan Amerikan Konsolosu Kapitülasyonlar nedeni ile mahkemeye getirilemiyordu,kendisi de gitmemek için elinden geleni yaptı.Amaç davayı uzatmak ve bunu Osmanlı Devletinin kasıtlı olarak yaptığını duyurmaktı. Bu da başarıldı. Avrupa Başkentlerinde bu konuya büyük önem verildi. Hatta İngiltere Parlamentosunda, Osmanlı İmparatorluğunun Ermenileri yargılamasının Berlin Kongresinin kararlarına uygun olup olmadığı tartışıldı.(20)

New York ve Filadelfiya'da karamsarlık o kadar fazla idi ki .ABD eski İstanbul Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına yollayarak bu işin daha fazla dallanıp budaklandırılmadan kapatılmasını istediler.Almanlar İmparatorun yakınlarından ve Protestan Kilisesinin en nüfuzlu şahsiyetlerinden Rahip Hotmanı , Berlin'den Ankara'ya göndererek suçlularla görüşmesini sağladı.(21) Hükümet dış baskılara karşı koyamadı, suçlular serbest bırakılırken iki elebaşı Padişahın emri ile yurt dışına çıkarıldı. Bu olay Anadolu'nun büyük bir kısmında hükümet otoritesini iyice zayıflattı.İyice yüreklenen Ermeni örgütleri isyanı genelleştirirken, o zamana kadar bütün baskılara rağmen ülkesine bağlılığını sürdüren Ermeniler de yavaş yavaş isyancı tarafa doğru kaymaya başladılar. 1895 ve 1896 yılları ard arda büyük Ermeni isyanları ile dolu geçti.

Bu isyanları tek taraflı ve yakından izleyen Avrupa devletleri ve basını hükümetin isyanları bastırma teşebbüslerine daima karşı çıktılar ve olaylara tek bir isim verdiler, tıpkı günümüzdeki gibi "Soykırım". Osmanlı Sultanı II.Abdülhamit'e de kan dökücü Sultan anlamına gelen "Kızıl Sultan" lakabını yakıştırdılar. Avrupa siyaset dünyasının hedefi Osmanlı Sultanına gelince onun da olaylarla ilgili görüşleri şöyleydi:

"İmparatorluğumuzun şarkında Protestan dinini yaymak gayesiyle vaazlar veren Anglo-Amerikan misyonerler, Müslüman halkı tahrik edici tarzda hareket etmişler ve kabalıkları bütün İslam alemine hakaret şeklini almıştı. Daha sonra da Ermeniler de aynı küstahlıkla hareket edebileceklerini ve aynı şekilde cezasız kalabileceklerini zannetmişlerdir." (22) " Bizden Sırbistan, Yunanistan ve Romanya'yı almakla Avrupa ellerimizi ve bacaklarımızı kesmişti. Bütün bunlara karşı Osmanlı Milleti sessiz kalmıştır, Fakat bir Ermeni sorunu yaratmak için bağrımızı deşmek istiyorsunuz. İşte buna dayanamayız. Kendimizi savunmak zorundayız ve savunacağız." (23)

Aynı günlerde başta Londra olmak üzere Avrupa başkentlerinde, bu sözlerin sahibi Sultan II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi ve Türkiye'nin paylaşılması tartışmaları yapılmaktaydı.(24)

Avrupa ve Amerikalıların birer "soykırım" olarak vasıflandırdığı isyanlar ve olaylara gelince ; bu konuda tarafsız bazı gözlemcilerin görüşleri şöyledir:

İngiltere'nin Erzurum Konsoloslarından M.Graves, New York Herald Gazetesi muhabiri Sidney Witman'ın bir sorusuna "Ermeni komiteleri kurulup, Ermenileri isyana teşvik etmemiş olsaydı, ne çarpışmalar olurdu ne de bir tek Ermeni ölürdü." Cevabını vermiştir. Aynı gazeteci Trabzon'da bir Musevi'nin kendisine " Eğer bu hareketlerin bir teki Rusya'da yapılmış olsaydı, bir tek Ermeni sağ bırakılmazdı" dediğini nakletmektedir. (25)

Aynı konularda Rusya'nın Erzurum ve Van Konsolosu General Mayevski'nin de görüşleri de şöyledir:
" 1895 yılına kadar Ermenilerin Türkiye'de ızdırapları, sıkıntıları hep hayali ve uydurma masallardır.Türkiye'de Ermeniler diğer yerlerdeki Ermenilerden daha fena bir durumda değildirler... Yapılan propagandalarla Türk ve genellikle Müslüman barbarlığı fikri yayılmıştır.Türklerin 5-10 yıl dinlendikten sonra, birdenbire öfkelenip hep birden ayağa kalktıkları, nerede Hıristiyan varsa onları katletmek, sürmek gerektiğine inandıkları ve bu yüzden de hiçbir sebep yokken Hıristiyanların üzerine yürüdükleri fikri saf Hıristiyanların kafasına sokulmaya çalışılmıştır....Bütün Doğu Hıristiyanların anlayışı bundan ibarettir. Şayet Türkler de gazete muhabirlerinin zihniyetinde olsalardı ve Türkiye Hıristiyanlarının durumu bunların göstermeye çalıştıkları gibi olsaydı, Türkiye'de bu güne kadar Hıristiyan kalırmıydı?.... Binlerce Ermeni'nin sefalet içinde görünmesine karşılık ısrarla sözü edilen "Türk Barbarlığına" hiçbir yerde rastlanmamıştır. Gerçekten böyle bir "Türk Barbarlığı" mevcut değildir. Bu bilimsel olarak icat edilmiş politik bir masaldır." (26)

Ama yine de bu olayların Amerika'ya yansıtılması tamamen tek yanlı olmuş ve 1896yılında tıpkı günümüzdeki gibi birkaç yasa teklifi verilmiştir. Yazarlar aşırı milliyetçilik ve Monroe Doktrinini -değiştirip, nefret edilen İngilizlerle müşterek çalışma imkanı doğuncaya kadar konuyu tahrik etmenin uygun olmayacağını anladılar. Ama yine de Amerikan halkı ,kutsal Ararat Dağı çevresinde yaşayan Nuh Peygamberin torunları ve ilk Hıristiyan toplumlardan biri olan Ermeni halkının; sırf "dinlerine bağlı olmaları " yüzünden, tıpkı ilk Hıristiyan toplumların olduğu gibi, zalim bir ulus (Türkler) tarafından ezildiğine, acı çektiğine inanacaklardı.

Dr. Galip Baysan



DİPNOTLAR

1. : G.M.Earle : Ameriken Missions in The Near East,Vol.VII.No.3 April 1929,s.417
2. : Abdurrahman Çaycı: Türk Ermeni İlişkilerinde Gerçekler s.20 ( AAM Ankara-2000) ; M.Hidayet Vahaboğlu : Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları.s.20-22,72-73( Ankara-1990) ; Kamuran Gürün : Ermeni Dosyası,TTK Ankara-1983,s.43
3. : Dr.Erdal İlter: Armenian Churgh And Terorism s.24-25 ( Ankara-1999)
4. : Cem Tarık Yüksel: Bir Amerikan Misyonerinin Merzifon Amerikan Koleji Hatıraları ( Bilge Cilt-7 2001,s.11) ;
5. : M.H. Vahaboğlu,age.s.76-77
6. : Uygur Kocabaşoğlu: Kendi Belgeleriyle Anadoludaki Amerika s.176 ( İstanbul-1989)
7. : A.Çaycı age.s.20
8. : Ramazan Tosun: Ermeni Meselesi Çerçevesinde Kayseride Ermeni Olayları,s.14 ( Kayseri-1997)
9. : Azmi Süslü: Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı s.47 ( Van 100.Yıl üniversitesi-1990)
10. : K.Gürün age.s.230 ( Henry Fanshawe Tozer, Turkish Armenia And Eastern Asia Minor London 1881'den alıntı)
11. : Harry N. Howard The Bicentennial in American Turkish Relations, s.298" ( Middle East J.sayı 30(3) –1976)
12. : George Washburn DD. LL. D.: fifty Years in Constantinople And Recallections of Robert Collage s.100-114 ( Boston And New York-1909)
13. : Aynı Eser S.100-104
14. : A. Alper Gazigiray: Osmanlıdan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, s.86-88 (İstanbul-1982)
15. : Esat Uras : tarihte Ermeniler ve Ermeni meselesi,s.427-428 ( 2.baskı, İstanbul-1987)
16. : Aynı Eser s.428-429
17. : Justin Mc Carthy And Carolyn Mc Carthy: Turks And Armenians, s.32 (Washigton-1989)
18. : Aynı Eser s.32
19. : Alan Palmer : Osmanlı İmparatorluğu, Son Üçyüz Yıl, Bir Çöküşün Tarihi,s.196 ( Sabah-1995)
20. : Gültekin Ural : Tarihin Işığında Ermeni Dosyası,s.127 ( Kamer Yay.İstanbul-1998)
21. : Aynı Eser s.128
22. : Sultan Abdülhamit : Siyasi Hatıralarım s.64-65 ( Hareket Yay. İstanbul-1974)
23. : M.Kemal Öke : Vambery, Belgelerle Bir Devletlerarası Casusun Yaşam Öyküsü,s.104 (İst-1968)
24. : Doğan Avcıoğlu : Türkiye'nin Düzeni,s.40 ( İstanbul-1987)
25. : S.Whitman :Turkish Memories,s.74-94; E.Uras age.426-427
26. : Aynı Eser s.429 ; Azmi Süslü : Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptığı Mezalim, s.89 ( Russian View on the Attroticies Committed by The Armenians Against The Turks, Ankara Üniversitesi Basımevi,Ankara-1987)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...