CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
yüksek Türkiye ideali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yüksek Türkiye ideali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Doğru Kararlar ve His Mekanizması rrbilmek

 Kararlarımızı verirken dışarıdan gelen uyarımlara değil de, içeriden gelen uyarımlara uygun davranmak çok ideal ve üstün bir durumdur. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, biz insanlar henüz hissi planın üstesinden gelmiş, hislerimizi kontrol altına alabilmiş, his mekanizmasının çalışmasının temelini öğrenmiş değiliz. Bugün bizim bildiklerimiz, bilginin %5'ini bile teşkil etmez. His mekanizmasının astral plandaki çalışmasıyla bu plandaki çalışması arasındaki büyük bağlantıların temelini öğrenmek istiyorsak, astral plandaki astral hislerin neler olduğunun farkında olmamız gerekir ki, onların tezahürleri hakkında bir yargıya varabilelim. 

Demek ki, şu andaki beşerin yani dünyadaki tekamül sürecini tamamlayabilmek için seçmiş olduğu bir bedene enkarne olmuş, ona konsantre olmuş olan varlığın enformasyon alabilmesi ancak hisleri kanalıyla mümkün olmaktadır. Bilgi edinmek, kognitif durum (*), büyük ölçüde hislerimiz vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Biz, hisleri araç olarak kullanmak suretiyle enformatik bilgiye ulaşabilmekteyiz.

 Onu alıp kullanabilme, değerlendirebilme yolunu seçmeye mecburuz. Bu durumda kararlarımızı verirken muhakkak ki birçok şey kendiliğinden oluşmakta, birçok 'şey de dışarıdan gelen hissi uyarmalar tarzında olmaktadır. Yani dışarıdan gelen uyarılar olmadan bizim doğru kararlar vermemiz pek mümkün değildir. Daha doğrusu vermiş olduğumuz kararlar tamamen kendimize ait değildir; tüm kararlarımız kendi şahsi irademizin meydana getirdiği yahut seçtiği hedeflere bağlı olarak oluşmazlar. Hissi realitenin içinde bulunmamızdan dolayı, sürekli olarak uyarılar altında yaşamak zorundayız. Her yerden uyarılar, ikazlar gelmektedir. 

Ergün Arıkdal

Sonsuzluk Yolcusu; Evrensel İnsan – Sf:20,21


(*) : Kognitif (bilişdel) kelimesi anlam olarak kişinin meydana gelen olay ve durumları anlama, kavrama ve yorumlama gibi zihinsel yeteneklerini aktif bir şekilde kullanmasını sağlayan işlevleri ifade etmek için kullanılan bir terim olmaktadır. 




Matematik ve Geometrik Kavramlar

Matematik ve Geometrik Kavramlar lar

Üç, beş, on… gibi kullandığımız soyut matematik kavramlar bize hiçbir şey ifade etmez. Üç rakamı bize mutlaka üç ‘şey’ ile fikir verebilir. Eşyayı ve maddi düşünceyi ortadan kaldırdığımız anda bütün rakamlarımızın hiçbir kıymeti kalmaz. Demek ki, matematik kavram geometrik kavram ile birleştiği zaman manalanır.

Acaba bütün rakamlarımızın geo metrik karşılığı kâinatımızda var mıdır? Âlemimizde geometrik kavrama uygun gelen yalnız diğer rakamlar ise ancak bu rakama muallak ( bağlı ) olan itibari rakamlardır.

Hülâsa kâinatımızda üç buuttan fazla veya eksik buutlu bir maddenin mevcudiyeti mümkün değildir. Âlemimizde üçten başka hiçbir rakamın bağımsız geometrik bir anlamı yoktur. Onlar ancak üç değerli birimlerin kesirlerini veya katlarını ifade etmekten başka bir işe yaramazlar.

Netice olarak denilebilir ki :

Biz üç buudun şartlarıyla çevrilmiş âlemimizin dışında kalan maddi varlıkları ve onların tabi oldukları kanunları hiçbir vasıta ile tetkik edip anlamak imkanına malik değiliz. Bu husus bizim için bir zarurettir. Bu işi başarabilmek için tek çaremiz, buut şartları değişik olan diğer bir âleme intikal etmektir.

Bedri Ruhselman

Ruh ve Kâinat - Kâinat ve Buut Meselesi –Sayfa:26-27




DOĞAL AFETLER ve GELİŞİM

 DOĞAL ÂFETLER ve GELİŞİM...

Soru : Şuan ki âfetlerin spiritüelizm ışığında ki anlamı nedir ?

Cevap: Bu sorunun yanıtı için okunması gereken çok önemli olduğunu bildirdiğim yazının 3. ve SON bölümünü aşağıda dikkatinize sunuyorum.

Dr. Bed­ri Ruhselman, İlahi Nizam ve Kainat adlı kitabı tamamladıktan sonra üçer yazılık diziler halinde bazı konuları kaleme almış ve vefatından önce bunları bastırarak dağıtmıştır. Bunların birisi doğa  olayları hakkında ve diğeri de ruhsal planlarla ilgilidir. Bu yazılar şimdi herkesin ulaşamayacağı durumda olduğundan ve ayrıca spiritüalizm ile ilgilenen herkesin bunları okuması gerektiğine inandığımdan soruya yanıt olarak bunları aşağıda sunuyorum. Osmanlıca sözcükler için sözlüğe başvurmanız gerekebilir.

Üstat Dr. Bed­ri Ruhselman şunları açıklıyor:

BÜYÜK DOĞA OLAYLARI ve ANLAMLARI - 3. Yazı(*)

Önceki iki yazımdan birincisi, genel olarak dünyanın yaşamsal bünyesini destekleyen şuurlu ve idrakli dünya üstü bir idare mekanizmasının mevcudiyetine ait bazı değerlendirmeleri içerir. İkincisi, dünyada gelmiş geçmiş normal üstü bazı doğa olaylarından ve bunların insanlar arasında yapmış oldukları ızdıraplı ve korkunç görünen sonuçlarından ve bu sonuçların illiyet ilkesi ile olan ilişkisinden  söz eder. Bu yazı ise sıra dışı ve felâketli görünen bu büyük doğa olaylarını gene illiyet ilkesi karşısında evrendeki o büyük idare mekanizmasıyla olan bağlantısını ve bütün gelişen ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de bu bağlantı alanının dışında kalamayacağını belirtecektir.

Bu yazı bundan önce yazmış olduğum yazıların hedef tuttuğu noktayı belirtmek amacına yöneliktir. Orada bazı felâketli doğa olaylarından ısrarla söz etmiştim, vurgulamaak istediğim bir problemin daha iyi bir açıklamasını yapmak içindi. Bu problem nedir? Bundan sonra gelecek ilk yazılarımda açık seçik  görüşmelerini yapabilmek olanağına kavuşacağımızdan emin bulunduğum bu problemin şimdilik elimden gelebildiği kadar açıklamaya çalışacağım. Geçen iki yazımda da az çok belirttiğim gibi bütün bu olağanüstü doğa olaylarının büyük hedefleri vardır. Bunlardan birisi de o olaylara tanık olan ya da  mukadderleri o olaylara bağlı bulunan pek çok  insanın gelişmesidir.

Bir yerde beşeriyetin felâket damgasını vurabileceği büyük veya küçük ıstıraplı olağanüstü herhangi bir doğa olayı ortaya çıkarsa, orada muhakkak kütlesel, yani az çok geniş bir insan topluluğunu ilgilendiren gelişim söz konusu olur. Dünyada gelip geçen bütün felâketli zamanları mutlaka az çok belirli bir gelişim hızı izlemiştir. Bu gelişimin; o sırada ölenler, yani felâkete kurban oldu denilenler için de böyle olup olmadığını tartışmamıza bu yazılarımızın içerikleri bugün henüz elverişli değildir. Dahası, bu konu başka gözlemleri elde ettikten sonra daha geniş bir bilgi kadrosu içinde düşünülebilecek bir durum arz eder. Biz şimdilik böyle doğa afetlerinden hayatta kalan insanlardan söz ediyoruz..

Her şeye rağmen, dünyada ortaya çıkan bütün felâketler bireyin ve toplumun gelişiminde muhakkak hızlandırıcı bir etmen olmuştur. Bundan başka, insanların dünya üzerinde yer yer ve zaman zaman gelişimlerinin hızlandırılması da esâsen bir doğal yasa gereğidir. Dahası, tarih boyunca ortaya çıkmış sayısız olayların incelenmesiyle anlaşılacağı gibi, dünyamız bugünkü gelişmişlik düzeyine işte böyle topluluklar arasında zaman zaman ortaya çıkmış büyük toplumsal ve doğa olaylarının insanlara yaptırdığı hamlelerle ulaşabilmiştir.

Konu bu bakımdan gözden geçirilince, bu olaylar – ne kadar felâketli olursa olsun – beşeriyet için bir yükselişin ve kurtuluşun hem nedeni, hem de ifadesi olarak görünür. Gerek bilgi, gerek kültür kazanımında gelişim hızını arttırmak gayretiyle yıllardan  beri çırpınıp duran ülkemizde de elbette bu hızı liyakatlerimize uygun bir şekilde her alanda sağlayıcı bazı olayların olacağını/oluşacağını beklemek elbette bir gereklilik olur. İşte biz bu gibi olaylarla karşılaştığımız zaman bu bekleyişimizin bizlere ne derece yararlı kazançlar sağlayacağını da bu yazılarımızla şimdilik hiç olmazsa duyumsatmaya uğraşıyoruz; ayrıca, ilerde zamanı geldikçe bu duyumsamalarımızı yavaş yavaş daha geniş bilgi ve idraklere doğru götürecek olan görüşmelerimize aksatmadan devam edeceğiz.

Büyük olayların ilk anlarda; daha önce değindiğimiz büyük âfetler gibi geniş çapta olmayacağını hesap ve kitaplara dayanan içsel gelişim konusunun gerekliliklerinden çıkartabiliriz. Görülüyor ki, önceleri son derece basit ve dünyada sık sık görülebilen bazı olağanüstü ve görece küçük olayların ülkemizde de görülebileceğini hesaplayarak idrak ve bilgi kapasitelerimizi ona göre alıcı ve yararlanıcı açık bir anten halinde hazır bulundurmamız bizim için elbette çok yararlı ve hatta gerekli olur.

Acı bir ilacın sıkıntı verici bir hastalığı defetmesi gibi, elbette az çok acılığı bulunan bu türlü olayların karşısında tiksinmek veya şaşırıp kalmak insana büyük bir şey kazandırmaz. Fakat öyle bir karışıklıkta bu yazılarımızın taşıdığı anlamları iyi hazmetmiş olup, uygulamada onları kullanabilenlerin yararı büyük olur. Durum böyle olunca, daha iyi açıklamış olmak için bu anlamları kısaca ve şimdilik son söz olarak yineliyorum; her olayın bir nedeni vardır. Bu nedenle de ağırlaşmış bir gelişim hızını arttırmaya yöneliktir. Ayrıca, ne kadar az ya da çok felâketli görünürse görünsün, her olay hayırlı, iyi ve insanların yükselmesi için gerekli elemanları hazırlayan bir sürü sonucu peşinden sürükler. Şu halde bunlar doğanın rastgele birer kötü tesadüfü değil, yüksek evren yasalarına dayanan şuurlu ve idrakli bir idare mekanizmasının düzenlemeleri ve gereklilikleridir. Bu idare mekanizması elbette dünyamız üstü bir kudretin ifadesidir. İşte bütün bu olayların ve gelecek şeylerin insanlara açıklanması gereken şu andaki en önemli anlamı da olanların bu idare mekanizmasını kanıtlayıcı birer işareti ve birer ışığı olmalarıdır.

İlerisi daha çok derinleşen bu büyük hakikati şimdilik ancak bu kadarcık ve biraz da belirsizlik içinde ifade edebilmiş oluyoruz. Fakat bu kısa açıklamalar gelecek günlerimiz için yeterlidir. İleride, daha iyi gözlemler karşısında daha açık ve daha geniş ölçüde görüşeceğimizi ve böylece de yazılarımızı okuyan dostlarımıza bu yoldaki bilgilerinin artması bakımından daha yararlı olabileceğimizi kuvvetle umuyorum.

23.12.1958 İstanbul

………………………………………………..

(*) Güncel Türkçe’ye uyarlayan Selman GERÇEKSEVER (13.10,2017)







Duygulariyla hareket edenler Tarihe hicbir zaman isimlerini yazdiramazlar !

Kaynasan bir dunyada; ne aradigini bilmeyen bir dunyada; menfi ve bolucu kuvvetlerin kol gezdigi bir dunyada; saskin, yalinkat, saygisiz ve bilgisiz, yoksul bir dunyada; istismarci, obsede, aptal bir dunyada mutlu olmak icin su "duayi" okumak yerinde olmaz mi?


Ey ulu Tanri, ey milletlerin ve butun insanlarin Tanrisi, dimaglarimizi ve kalplerimizi ac ki, bize dunyada biricik irkin, yasayanlarin irki oldugunu soyleyen hakikati anlayabilelim. Bize ilahi yardimini esirgeme ki, butun memleketlerin ve butun renklerin insanlarini asalet ve hikmet cercevesi icinde birlestirebilelim.

Bize yardim etki, dunyadaki bu hayatimizda butun zamanlarimizi calisma, baris ve olumlu gelisme ugrunda sarfedebilelim..

Bize oyle bir basiret ihsan eyle ki, bir insan olarak bilelim. Ve o kuvvet ve cesareti ver ki, iyiyi tahkim ve kotuyu islah edelim.

Bize oyle bir basiret ihsan eyle ki, bir insan olarak; cehalet yerine bilginin, yalan yerine dogrunun, korku yerine umidin beslendigi musterek bir imanin vekar ve gercekligini ogrenebilelim.

Ey ulu Tanri, bize uzerinde yasadigimiz dunyanin musterek bir toprak oldugunu soyleyebilecek o yuksek zekadan ver ve bu toprak uzerinde ebedi hurriyetin bir vatanini kurmak icin bize inayet ve gorus birligi ihsan eyle !

HANGİ ATATÜRKÇÜLÜK ?

"Büyük Davamız; En Uygar ve En Kalkınmış Millet Olarak, Varlığımızı Yükseltmektir." M.K. ATATÜRK


Ülkemizde, 1980'li yıllar ve öncesin de sanki tüm vatandaşlarımız "Atatürkçü" idi…

Sağcısı, solcusu, kapitalisti…

Köylüsü, kasabalısı, kentlisi…

Yaşlısı, olgunu, genci…

Zengini, orta hallisi, fakiri…

Öğrencisi, öğretmeni, velisi…

Esnafı, memuru, işçisi…

Sanatçısı, sporcusu, gazetecisi…

Doğulusu, Batılısı, Kuzeylisi, Güneylisi…

"Atatürkçüyüm" veya "Kemalist'im" derdi… Ama bu Atatürkçülüklerin hiçbiri de birbirine benzemez ve fikri kavganın sanki temel sebebi gibi idi. Neden böyle olmuştur ?

1951 yılında yürürlüğe giren 5816 sayılı "Atatürk'ü Koruma Kanunu" ile başlamıştır bu çeşitli, Atatürkçülükler !

Her türlü izm'in savunucuları, Atatürk'ün düşünceleri ve söylevlerinden kendilerine uyan bazı sözlerini alarak 5816 sayılı yasaya karşı Maske yapmışlardır. Böylelikle yasal bir korunma zırhına bürünme ihtiyacını gidermişlerdir. Ancak, gerçek anlamda Atatürk'ü ve fikirlerini anlamak gibi bir eylemde bulunulmamış ve sosyal gruplar arasında ayrılıklar daha fazla giderek büyümüştür.

Bizim en büyük zaafımız, Atatürk'ü anlatamamak ve anlamamak olmuştur. Ama bir grup vardır ki; Sürekli, fırsat buldukları zaman ve mekanda Atatürk'ü tenkit edip, küfretmişlerdir. Yalan ve iftiralarla bezenmiş hikayeler, gerçekmiş gibi körpe dimağlara ve saf vatandaşlarımıza enjekte edilmiştir. Atatürk, Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı üzerine kurulmuş irticai fikirler engellenememiş, bilakis oy kaygısı yüzünden sağdaki ve soldaki partiler tarafından beslenmiştir…

Artık Yeter ! Bugüne kadar, Türk Halkını yöneten ve yönetmeye talip olan siyasiler hiç olmazsa bir kere olsun Atatürk'ün bu veciz sözünü anlasınlar "Hakikati Konuşmaktan Korkmayınız!" ve gereğini yapsınlar. Yapamayacaklarsa kıyak emekliliklerini yaşamak için çekilsinler !

Türk Milleti yaratılışı gereği "Teşkilatçıdır" Kesinlikle bu kaos ortamından Türklüğün şanına yakışır bir şekilde kadrolar çıkacaktır ve liderini de bulacaktır.Zira Biz Türkler, Atatürk'ün dediği gibi ; "Lüzumuna Kani Olduğumuz Bir İşi Yapmalıyız" Yaparız…Atatürk sömürücüsü ve istismarcıları ve düşmanlarını da yok ederiz…


Atatürk'ün Türk Milleti ve Devletinin, bağımsızlığının ilelebet kalması ve kalkınması için göstermiş olduğu gayret, şanlı bir destandır.

Atatürk çok sabırlı, planlı ve fırsatları iyi değerlendiren bir Liderdi. Bu özellik kesinlikle unutulmamalı. Atatürk'ü tam anlayabilmek için; Fikirlerini, söylemlerini ve icraatlarını bir bütün halinde değerlendirmek gerekir. Atatürkçü çizgide birlik oluşturulamadığı için, bu sıkıntılar çekiliyor.

Türkiye'nin sorunları vardır. Ancak bu sorunlar çözülemeyecek kadar zor değildir. Önemli olan dürüst, bilinçli ve inançlı kadroların iş başına gelmesidir. Türk Milletinin, cesareti ve çalışma azmi tüm sorunları yok eder. Korku ve endişe içerisinde yaşayanlar, hiçbir zaman başarılı olamaz.

Korkulacak tek bir şey vardır; "Öz Güveni Kaybetmek ! ve Aslını Unutmak!"

Atatürk'ün şu uyarısı her zaman hatırlanmalı ;

"Hafızasını Kaybeden Milletler, Yok Olmaya Mahkumdur."


Yılmaz KARAHAN

"TURKUM" DIYEN HER INSAN, OKUMALI VE OGRENMELI !




Ataturk'un 1 Kasim 1937 tarihinde, T.B.M.M. de yaptigi hitabeti asagida verilmistir. Bu Hitabet, incelendiginde Dunya'nin super gucu olabilecegimiz algilanacaktir. Zira, Ataturk'un gostermis oldugu Hedeflere "Milli" bir gucle nasil varildigi gorulecektir. 1923'ten 1937 yilina kadar gecen 14 yil zarfinda bu kalkinma ornegi hic bir Millete nasip olmamistir. Ancak Ataturk'un vefatindan sonra, bu Kalkinma Hamlesinin durdurulup da nasil bir Promosyon Ulkesi haline gelmemizde hic bir Millete nasip olmamistir !


"Sayin Arkadaslar,

Endustrilesmek en buyuk milli davalarimiz arasinda yer almaktadir. Calismasi ve yasamasi icin ekonomik elemanlari memleketimizde mevcut olan buyuk, kucuk her cesit endustriyi kuracagiz ve isletecegiz. En basta Vatan savunmasi olmak uzere urunlerimizi degerlendirmek ve en kisa yoldan en ileri ve refahli Turkiye idealine ulasabilmek icin bu bir zorunluluktur.

Bu kanaatle Bes Yillik Sanayi Planinin geri kalan butun hazirliklari bitirilmis olan bir kac fabrikasini da suratle basarmak ve yeni plan icin hazirlanmak gerekir. Endustrilesme karar ve hareketimize paralel olarak bu gunku kanunlarimizda dusunulecek degistirmeler ve eklenecek bazi yeni hukumler vardir. Bunlarin baslicalarini soyle ozetleyebiliriz : Sermayesinin tamami veya buyuk kismi Devlete ait ticari-sanayi kurumlarin mali kontrol seklini; bu kurumlarin bunyelerine ve kendilerinden istedigimiz ve isteyecegimiz ticari usul ve anlayisla calisma gereklerine gore suratle duzenlemek… Bu gibi kurumlarin bu gunku usullerle calisabilmelerine ve gelismelerine imkan yoktur.

Mevcut gumruk tarifeleri kanununda bu gunku politika ve egitimimize uygun tedbirleri almak gerekir.

Diger onemli nokta, daha once de isaret ettigim gibi, memlekette bazi bolgelerde goze carpacak onem kazanmis olan hayat pahaliligi konusuyla ugrasmak… Bunun icin, bilimsel bir arastirma yaptirilmali ve tesbit edilecek sorunlar ile radikal ve planli sekilde mucadele edilmelidir.

Kucuk esnafa ve buyuk sanayicilere ihtiyac duyacaklari kredileri, kolay ve ucuzca verecek bir orgut kurmak ve kredinin normal sartlar altinda ucuzlatilmasina calismakta cok gerekli islerdendir.

Turkiye'de devlet madenciligi, milli kalkinma hareketleriyle yakindan ilgili onemli konulardan biridir.

Genel endustrilesme anlayisimizdan baska, maden arama ve isletme isine; herseyden once, dis odeme imkanlarimizi, doviz gelirimizi arttirabilmek icin, devam etmek ve ozel bir onem vermek zorundayiz.

Maden Tetkik ve Arastirma Dairesinin calismalarinin, buyuk olcude gelistirilmesini ve bulunacak madenlerin rantabilite hesaplari yapildiktan sonra, planli bir sekilde hemen isletmeye konulmasini saglamamiz gerekir. Elde bulunan madenlerin en onemlileri icin, uc yillik bir plan yapilmalidir.

Eregli sirketini satin aldigimizi ve Eregli Komur Havzasinda rasyonel bir uretim planinin, gunun sorunu oldugunu biliyorsunuz. Bunun tamamlanmasi, cabuklastirilarak, komur uretimi kisa bir zamanda en az bir misli arttirilmalidir.

Diger yonden Maden Tetkik ve Arama Dairesinin, Divrigi sahasinda buldugu ve cevher nispeti itibariyle onemi buyuk olan demir madenini suratle isletilmesine gecilme ve Karabuk Demir ve Celik Endustrimizin ihtiyac plani disindaki kisminin, ihracatina baslanilmalidir.

Liman islerinde modern ve planli calisma ve fiat tarifelerindeki indiriminin uyandirdigi memnuniyetin verimli sonuclari, ticarette dikkati cekmistir. Bu yolda devam edilmesinde isbet olacaktir. Ekonomik bunyemizdeki gelisme, deniz ulasim araclari ihtiyaclarini her gun arttirmaktadir. Yeni siparis edilen gemilerden bir kismi onumuzdeki ilkbaharda gelmis bulunacaktir. Fakat bunlar, bu gunden gorulmekte olan genis ihtiyaca cevap verecek sayi ve oranda degildir.

Yeni gemiler insa ettirmek ve ozellikle eski tersaneyi, ticaret filomuz icin, hem onarim hem yapi merkezi olarak calistiracak careleri saglamak gerekir.

Su gunlerde, Yuksek Meclise su urunleri ve Deniz Bank hakkinda bir tasari gelecektir. Bu konunun, yuksek ilginizi cekeceginden suphe etmiyorum.

Arkadaslar ,

En guzel cografi durumda bulunan, uc tarafi denizle cevrili olan Turkiye; endustrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetistirme yetenegindedir. Bu yetenekten yararlanmayi bilmeliyiz. Denizciligi, Turk'un buyuk milli ulkusu olarak dusunmeli ve onu az zamanda basarmaliyiz. Ekonomik kalkinma; bagimsiz ve egemen Turkiye'nin daima daha kuvvetli daima daha refahli Turkiye idealinin, bel kemigidir. Turkiye, bu kalkinmada iki buyuk kuvvet serisine dayanmaktadir.

Topraginin iklimleri, zenginlikleri ve basli basina bir servet olan cografi durumu; bir de, Turk Milletinin, silah kadar, makinada da tutmaya yarasan kudretli eli ve milli olduguna inandigi islerde ve zamanlarda tarihinin akisini degistirir bir gucle beliren yuksek sosyal benlik duygusu…

Sayin Milletvekilleri ;

Demiryollari, bir ulkeyi uygarlik ve refah isIklariyla aydinlatan kutsal bir mesaledir.

Cumhuriyetin ilk yillarindan beri, dikkatle israrla uzerinde durdugumuz demiryollari yapma politikasi, amaclarina ulasmak icin, durmadan basari ile uygulanmaya devam olunmaktadir.

Dogu ve Guney de, Sivas-Diyarbakir gibi buyuk illere varan hatlar, gecen yil icinde, Sivas-Malatya ara hatti ile birbirine baglanmistir. Zonguldak'a varmis bulunan hatta bu zengin komur havzasini Ic Vatana baglamis bulunuyor.

Sivas'tan sonra, Doguya dogru uzanip gitmekte olan hat da, varilacak ilk nokta olan Divrigi'ye ulasmistir. Bu kol, onumuzdeki yil Erzincan'a varmis bulunacaktir. Diyarbakir'dan Dogu'ya uzanacak hattin da insasina baslanmistir.

Dogu demiryollarinin satinalinmis oldugunu bilirsiniz. Guney de Nusaybin'e giden hattan baska, yurticinde butun demiryollarinin yonetim ve isletmeleri Cumhuriyet Hukumetlerinin elindedir.

Demiryollari insaatimizin gelismesi, Iran Transit yolunun ilerlemesi ve motorize edilmesine de yararli olmustur. Istanbul'dan itibaren baslayan Avrupa turist yolunun asfalt olarak yapilmasina devam olunmaktadir.

Bu tarz insaatin, bir plan dahilinde memleketin diger alanlarina da yayilmasi bekledigimiz milli basarilardandir. Karayolu ve kopruler insaati gelismektedir. Demiryollari yapimi politikamizi uygulamaya basladigimiz yillar icinde 78 kopru, gecise acilmis bulunuyor. 23 kopru de insa halindedir. Bu kopruler, her biri basli basina birer teknik ve sanat eseri olarak yeni nesillere Cumhuriyetin armagan abideleri olacaktir. Demiryolu hatlarimizi, Ic Bolgelere baglayacak ve bu hatlari biran once, milli ekonomik kalkinmaya buyuk hizmetini saglayacak olan karayolu insaatinin onumuzdeki donemlerde, yogunlastirlarak, bir plan dahilinde genisletilmesi gerekir.

Her Bolgenin ihtiyacina gore, istasyonlarda tamamlayici tesisatta yapilmak ve cesitli mallarin gerektigi gibi gonderilmesini saglayacak, teknik sartlari olan vagon adedini arttirmak zorunludur. Bunda da buyuk yardimlarinizin esirgenmemesini dilerim.


Su ve imar islerine dikkatle devam edilmektedir.


Posta-Telgraf-Telefon islerimizde esasli bir gelisme vardir. Bununla beraber, sehirler arasindaki telofon konusmalarini biran once bitirilmesine calisilmalidir. Ankara'da yeni bir radyo istasyonunun yapilmasina baslanmis oldugunu memnunlukla belirtmek isterim.

Sivil havayollari Idaresi, devlet kuruluslari arasinda, modern bir idare halinde yer almistir.

Butun teknik sartlar ve guvenlik gereklerine uygun sekilde calismakta olan bu idarenin, buyuk sehirlerimizin hepsi arasinda en modern ulasim yolu rolunu biran once yapmaya baslamasi, uluslararasi hatlarda da, kendi araclariyla iliski kurma imkani, az zamanda saglanmasini bekledigimiz onemli islerdendir.


Arkadaslar ,

Butun devlet kuruluslarinin canliligi, gurbuzlugu, islemesi yonunden, buyuk dikkatle uzerinde durulmasi, gerekli olan mali hayatimiz konusuna deginmek istiyorum.

Cumhuriyet butcelerinin belirli hale gelen ve daima kuvvetlenmesi gereken birlesIk ozellikleri, yalniz denk oluslari degil, ayni zamanda koruyucu, kurucu ve verimli islere, her defasinda daha fazla pay ayirmakta olmalaridir.

Bu politikamizin, milli faaliyetler uzerinde derhal yaratmaya basladigi etki iledir ki, butce tahmin rakkamlarimiz, yalniz gerceklesmekle kalmamis daima butce fazlasiyla kapanmaya baslamistir.

1936 yili butcesi, tahmine ve 1935 yilinda gerceklesmis gelirlere gore, 22 milyon fazla ile kapanmistir. 1937 butcesinin de uygulamada gosterdigi gidis, ayni umidi, fazlasiyla verecek durumdadir.

Bu sonuc; memleket ekonomisinin gelismesini, halk icin calisan bir hukumetin, halkin yararina olarak aldigi tedbirlerdeki isabeti de dogrulamaktadir.

Samimi bir sekilde yapilmis bir butce ve gercek odeme dengesine dayanan paramizin, yururlukteki satinalma gucunu kesin sekilde koruyacagiz.

Her turlu mali yukumluluklerimizi, gunu gunune yerine getirmekle devletin guvenirligini ve mali sermaye ve hisse senetlerini koruma ve destekleme konusunda butun tedbirleri almak ve bu mevzuda dikkatli bulunmak prensibimizdir.

Devlet gelirlerinin artirilmasini, yeni vergiler konulmasindan cok, devamli bir programla, mevcut vergilerin kesilmesi ve toplama usullerinin duzenlenmesinde aramak gerekir.

Son iki yil icinde hayvanlar, tuz, seker, cimento, petrol ve benzin elektrik hammadeler resim ve vergilerinde yapilan ve herbiri % 30-50 oraninda bir vergi indirimini ifade eden bu azalmanin, uretimi tesvik yonunde vatandas ve memleket icin olumlu ve hayirli sonuclar verdigini gormekteyiz.

Hayvan vergisi, buhran ve muvazene vegileri uzerinde arastirmalar yapilarak, butcenin denklik esasini bozmayacak sekilde, yavas yavas indirim careleri dusunulmelidir.

Bundan baska, memleketimizde yetismeyen hammaddeler ve uretim maliyeti uzerinde etki yaparak, dis memleketlerle, islenmis mal rekabetini guclestiren her turlu vergi ve resimlerin kaldirilmasi gerekir.

Gerek bu konular uzerinde calisirken, gerekse herhangi bir mali karar alirken ilk gozonune getirecegimiz sey, milli faaliyet ve milli uretimimize, yani verginin bizzat ana kaynagi uzerinde yapacagi etki olmalidir. Maliye memurlari da, ic isleri memurlari gibi, halk ile devamli temasi olan kuruluslarda calismaktadirlar.

Bunlarin da, halk ile iliskilerinde, halk icin calisan bir halk hukumetinin dogal niteliklerinden olan, en buyuk dikkat ve ozen gostermek ve buyuk olcude guven ve inanc vermek prensiplerinin gelismesine, ozellikle itina etmeleri gerekmektedir.

Cumhuriyet rejiminde hazine yarari demek; kanunun hazine lehine tesbit ettigi halka, kanunun mukellefi karsilastirdigi gorevi gayet denk bir halde elde tutmak demek oldugunu biran hatirdan uzak tutmamak onemli prensibimizdir.

Tekel konusunda, ozen gosterilmesi gereken esas prensip, bu kurumlarin mali monopol, ticari kurulus ve milli valorizasyon kurumu hareketlerinin dikkatle birlestirilmesidir.

Disariya tutun satislari ve ihracat konusu, daha yakindan ilgilenmeye deger tasir niteliktedir.

Gumruklere gelince; bunda tesisata calisma usullerine ve kanuni konular bakimindan, gerekli duzenleme tedbirlerine hiz vermek zorunludur. Tekel tarafindan islenmis mal fiyatlari uzerinde yapilan indirimler, satislari artirmistir.

Bu usulun devamli olarak dikkatte bulundurulmasi yararli olur.


Arkadaslar ,

*Buyuk Davamiz, en uygar ve en kalkinmis Millet olarak varligimizi yukseltmektir.*


Bu, yalniz kurumlarinda degil, dusuncelerinde koklu, bir inkilap yapmis olan Buyuk Turk Milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kisa zamanda basarmak icin fikir ve hareketi beraber yurutmek zaruriyetindeyiz. Bu tesebbuste basari, ancak tureli bir planla ve en rasyonel tarzda calismakla mumkun olabilir. Bu nedenle, okuyup yazma bilmeyen tek vatandas birakmamak; memleketinin buyuk kalkinma savasinin ve yeni catisinin istedigi teknik elemani yetistirmek; memleket davalarinin ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yasatacak fert ve kurumlari yaratmak; iste bu onemli ilkeleri en kisa zamanda saglamak, Kultur Bakanliginin uzerine aldigi agir zorunluluklardir.

Isaret ettigim ilkeleri, Turk Gencliginin beyin yapisinda ve Turk Milletinin bilincinde daima canli bir halde tutmak, universitelerimize ve yuksek okullarimiza dusen baslica gorevdir.

Silahlanma ve donatim programimizin uygulanmasi basariyla ilerliyor. Bunlari memleketimizde yapmak emelimiz, gerceklesme yolundadir. Harp endustrisi kuruluslarimizi daha cok gelistirmek ve genisletmek icin alinan tedbirlere devam edilmeli ve endustrilesme calismalarimizda da ordu ihtiyaci ayrica gozonunde tutulmalidir.



Bu yil icinde denizalti gemilerini yurdumuzda yapmaya basladik. Hava Kuvvetlerimiz icin yapilmis olan uc yillik program, buyuk Milletimizin yakin ve bilincli ilgisiyle simdiden basarilmis sayilir.

Bundan sonrasi icin, butun ucaklarimizin ve motorlarinin memleketimizde yapilmasi ve harp hava endustrimizin de bu esasa gore gelistirilmesi zorunludur. Hava kuvvetlerinin aldigi onemi gozonunde tutarak bu calismayi planlastirmak ve bu konuyu layik oldugu onemle

Milletin gozunde canli tutmak gerekir.

Buyuk Milli disiplin okulu olan Ordunun ekonomik, kulturel ve sosyal savaslarimizda bize ayni zamanda en gerekli elemanlari da yetistiren, buyuk bir okul haline getirilmesine, ayrica ozen gosterilip yardimci olunacagina suphem yoktur."
KAYNAK : Inkilabimiz ve Ilkelerimiz Em. Tum Gen. Turhan Olcaytu


Ataturk'un tum siyasetcilere ve idarecilere bu hitabetinin uzerinden tam 70 yil gecti… 5 tane 14 yil !

Butun imkansizliklara ve yokluklara ragmen Ataturk'un donemindeki ilk 14 yilda Turkiye Super Devlet olma yolunda… Dunya'ya ABD yerine belkide BIZ yon verecek iken !

Ataturk'ten sonraki 5 tane 14 yilda ne oldu da el kapisindan yardim ister olduk ?

Borcsuz ve denk butceli bir Devlet, nasil olurda dogmamis cocugu bile borclu olabilecek bir Millet durumuna getirir ?

Bir Turk Evladi olarak bunun hesabini istiyorum !

Cunku ; Ataturk'un dedigi gibi Turk Milletinin Davasi Buyuk !

Kucuk Davalar pesinde olan bir milletin efradi olsaydim elbette hesap sormazdim. Ancak, BEN TURK'UM …


"BUYUK DAVAMIZ, EN UYGAR VE EN KALKINMIS MILLET OLARAK VARLIGIMIZI YUKSELTMEKTIR."

ATATURK

Yilmaz Karahan

Cin'in "tek dunya, tek ruya" si ve bizim yuksek Turkiye idealimiz

Cin'in "tek dunya, tek ruya" si sadece olimpiyat oyunlarini gerceklestiriyor olmalari mi acaba? Sanmiyoruz.

( "Sari istila" dan bahsedildigini duymussunuzdur. Siyah, Kizil ve Beyaz'larin dunyada hukum surmesinin bitiminde SARI derili IRK in, tum dunyada hukmunu surme donemi. )

Cin'in, gorunenin ardinda gorunmeyen - sakli - "tek dunya, tek ruya" si ile ilgilenmek zorundayiz yuksek Turkiye idealine sahip olanlar olarak.

Zira, Mustafa Kemal Ataturk'un manevi mirasi, onun yuksek Turkiye idealidir. Bu mirastan oturu, gelecegin yuksek medeniyet ufkunda bir gunes gibi dogmakla vazifeli bir ulkeyiz.
Yani, gercek anlamda "tek dunya, tek ruya" si olan yani cihanda sulhu / birlesik insanlik realitesini gerceklestirecek olan biziz.

Yurtta (tabii cihanda da) sulh icin yapilmasi lazim gelenlerin basinda, isbirlikciligi degil isbirligi vardir. Yurdumuz sathinda ise, her alanda isbirligini zaman kaybetmeden saglamakla mukellefiz.

Olimpiyat oyunlarinin basketbol'daki gucluleri (ispanya, yunanistan, ABD) nin oyunlari bu konuda cok sey anlatmis olmalidir Kemalistlere, Ulusalcilara, antiemperyalistlere.
Zira, bireysel oynayan kaybetmektedir. Ornegin almanyanin yenilme nedeni budur. Ne SAVUNMAda ne de HUCUMda basari gosteremediler. Oysa, yunanistan tam tersi idi ve rakibine yetismesi gereken kendiymis gibi maci surdurdu. yani hic gevsemedi, lackalasmadi, kisacasi rakibini asla hafife almadi... Zaten ilkeleri bu.

Demek istedigimiz odur ki, bireysellik ile degil, tum takim arkadaslarinin ayni oneme sahip olmasiyla oyun kazanilir. Bu bilinen birseydir, ancak, olimpiyat gibi etkinliklerde karsilasmalar nasil milletler arasinda (yada bir ulkenin kulupleri arasinda) yapiliyorsa, ekonomi, siyaset, egitim, vd'de de milletler arasinda oynanmaktadir, hatta din dahi.

Salt basket macini seyretmekle dahi (ulusta yada uluslararasinda)dusunme, hissetme teknikleri alanı basta olmak uzere her alanda teknik ilerleme adina cok sey ogrenilebilir ve gelistirilebilir.

Oyledir ki, gerilememiz ve ekip olmanin onemini yitirmemiz icin olsa gerek, sporu yasamin bir parcasi olarak goren bir millet olmamiza ket vurulacak her sey uygulanmistir ve uygulanmaktadir ic ve dis dusmanlar marifetiyle . hersey cok acik: Ulkemiz komik sayilacak bir sayi ile olimp. katiliyor. Ve tek tuk basarilar elde ediyor. Oysa rusya, abd gibi ulkeler, adeta sporcu cikartmasi yapiyor, sonra da insanimizca basarilarina imreniliyor.

Ozetle, Kemalistler, ulusalcilar anti emperyalistler en azindan ornegin, bir ABD yunanistan ispanya milli basketbol takimi oyunlarini izlemeli ve gerekli ilkeleri ivedilikle cikarmalidir Ulusta ve uluslar arasinda uygulamak uzere. Zira medeniyet gunesi olmak, bireyselligin on plana alinmasiyla degil, ekip ruhuyla gerceklecek olandir. Zira Yuksek Turkiye idealine iletmenin, cok acili, ic ice ve girift alan faaliyetlerini icerdigi kuskusuzdur.

O nedenle, Kemalistler, ulusalcilar antiemperyalistler her alanda (ekonomi, siyaset, askeri, egitim, din, vd alanlarinda) kondisyonlu, cigeri yeten ve konsantrasyonu tam sporcular olmakla mukelleftir.

Mustafa Kemal Ataturk'un manevi mirascilarina zorunlu hatirlatmalar ve dinin gercek felsefesi hususunda seferberlik cagrisi

Ey yuksek Turk,

Yazimiz uzun. Zaman zaman tekrarlar da yaptik. Goz kapaklarimiza yazilsin icin. Biliyorsunuz cok soz, uzun soz bir sey icin soylenir: Gercegi anlamayanlara gercege getirmek icin… Bu gercek de, Turkiye ‘nin, Yuksek medeniyet ufkunda yeni bir medeniyet gunesi gibi dogmak icin vazifeli olmasidir. (1)

Bu vazife dogrultusunda olarak,

Ataturk’un bilinc alaninin tum insanligi ihata ediciligini hissetmeden _ anlamadan onu pur dikkat can kulagi ile dinlemeden, O’nu ornek almadan Ataturkcu _ Kemalist olmak, verimsiz bir ugrasi olarak kalmaktadir.

Ataturk'u yetkince anlamak icin gereken unsurlardan biri dinimizin gercek felsefesini incelemek, arastirmak ve de dini ihtisas sahibi olmaktir. Bunun icerigine, din psikolojisi dahildir. Ulkemizin icinde bulundugu bu amansiz durumdan, bu vazife zaten kendini ortaya cikarmisti. Kisaca demek istedigimiz o ki, Milletimizi, iktidarlara, karanliga ve satana hizmet eden dini kurumlarin; karisik, suni, bos inanclarin eline birakamayiz.

Zira, sadece halkimizda degil tum beseriyette, din hakkindaki ihtisas ve bilgi, her turlu hurafelerden siyrilarak hakiki ilim ve fennin nurlariyla aritilmis ve mukemmel oluncaya degin din oyunu aktorleri kendilerini besletmeye yani maddi manevi somurmeye devam edeceklerdir. Bu somurgenlerce, yuksek medeniyet ufku daha oteye itilmektedir.

Lazim olan ilmi niteliklerle; cok namuslu, cok caliskan ve genel kulture sahip olmasi gereken bir Ataturkcu, bir Kemalist ferdin dini ihtisas sahibi de olmasi zorunlu oldugu kendini nicedir ayan beyan ortaya koymustu, koymaya devam da edecektir.

Ilerlemeye engel, dini bos inanislarla doldurulmus fertler, aydinliga yaklasmazlarsa kendilerini yok ve mahkum etmisler demektir. Oyleyse, dinimizin gercek felsefesini incelemis, arastirmis bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olan fert / fertlerin Ataturk’un manevi mirasini koruyabilecegi apaciktir.

Halkimiz, bilimsel ve teknik olarak (ornegin subtronik muzik ve de subliminal mesaj gonderme yoluyla) yapilan ve kendi aleyhine konusturan ve aleyhine ugras verdiren telkinlerle nasil uyur gezer, teslimiyetci vd haklarini goremez ve arayamaz hale sokulduysa, dahasi, geriletildiyse, iste bu telkinlerin aksi istikametinde ve daha kapsamlisi ile kudretli telkin calismalari yapilmasi acil ve zorunludur.

Mustafa Kemal Ataturk, Turk’ten Turklukten bahsederken her zaman yukseltici, ilerletici ozguven saglayan vb ici dopdolu kelimeleri deha bilinciyle, basat (dominant) sekilde kullanmistir: “yuksek Turk”; “Turk milleti caliskandir. Turk milleti zekidir.” “NE MUTLU TURKUM DIYENE” …. Bunun nedeni sudur (spirituel ifade ile,) : AGZIMIZDAN CIKAN SOZCUKLER, BIRER ENERJIDIR… BILEREK VE SUURLU BIR SEKILDE IFADE EDILMESI GEREKIR. Cunki hersey bir nabiz gibi atmaktadir… cunki her atis sonsuz tohumlarin sacilmasina vesile olmaktadir.

Denizli orneginde (2) oldugu gibi, din oyunu aktorlerinin / sefil insanlik dusmani din simsarlarinin yani guzel ahlak dusmanlarinin camilerde cirit atmasinin nedeni cok aciktir: Kemalistlerce – Ataturkcu dusunce sahiplerince bu alanin da bos birakilmasidir. bos birakildigi icin bu alan somurgenler tarafindan doldurulmustur.

Simdiye kadar milletimizin basina gelen butun felaketler kendi talih ve geleceklerini ‘baska birisinin’ eline terk etmesinden kaynaklanmistir. “baska birisi” ifadesi genis kapsamlidir. Insan, maneviyatsiz yapamaz. Zira salt maddiyat yasami kupkurudur. Yani sefil, insanlik dusmani din somuruculerinin camileri us edinmeleri Kemalistler’ce, Ataturkcu Dusunce sahiplerince kutsal mimberlerden halkin anlayabilecegi dille ruh ve dusunceye hitap edilerek ahalinin aydinlatilmayisi ve halka yol gosterilmeyisi nedeniyledir.

Hatirlayiniz ki, kutsal mimberlerden halkin anlayabilecegi dille ruh ve dusunceye hitap olunmakla:

- Ataturk’un ifadesiyle: ehli islamin vucudu canlanir, dimagi saflanir; imani kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur.

Dusunce ve bilgisindeki kirlilikten dusunemez duruma dusmus olan halkimizi, Ulkemizin her yerinde bulunan kutsal mimberlerden halkin anlayabilecegi dille ruh ve dusunceye hitap edilerek:

- Hakimiyet’in nasil bir nur oldugu, onunde taclarin tahtlarin nasil eridigi;
- Hakimiyet’in mide meselesi olmadigi, benmerkezciligin kendine hakimiyetsizligin ta kendisi oldugu;
- duygularini somurtturmelerinin, beyinlerini yagmalattirmalarinin cok buyuk zaaf oldugu, bunun neticesi olarak da Turkiye cumhuriyeti olarak icinde bulundugumuz amansiz halin, kendinin ve milletinin Hakimiyetsizliginin bir sonucu oldugu;
- Kendine hakimiyetin, bilinen oz ifadeyle eline, beline, diline, zihnine, hakimiyetle gerceklesebildigi;
- Kendine hakim olamayanin hic bir sey yapamayacagi, o nedenle de kendine hakim olamayan bireylerin olusturdugu toplumlarin Milli Hakimiyetinin de olamayacagi;
- Kendine hakimiyetin tam olmadigi yerde ozgurluk ve bagimsizligin da dogal olarak elin belin dilin yani bu araclarin hakimiyetine gececegi ve bunun neticesinde ferdi ve milli benligin kaybolacagi; (bkz. somurge olmayi arzulayan Fatih Altayli’nin sundugu vatan haini kizlara) (bkz. turbanlilarin ulkemizin bagimsizligina goz dikmelerine, el koymalarina, milletimize ait ne varsa satmalarina ) (bkz. Eline diline beline hakim olamayanlarin bir bez parcasina bagli namuslarina- namussuzluklarina)
- her ne kadar bunlarin tersini yapmayi secmenin de ozgurluk oldugu soylenirse soylensin bunun ozgurlugun kotuye kullanim oldugu;
- ……….. ……….. vd vd

Ozetle, Islamin 5 sartinin, BUTUN DINLERDE MEVCUT OLAN 10 EMIR’IN, tamamen kendine kisacasi eline beline diline beynine hakimiyet icin verildigi;

Isa peygamber hz’in, “dusuncelerinizden bile sorumlusunuz” ifadesiyle ferdin kendi beynine zihnine hakimiyetini gerceklestirmesinin zorunlu oldugu;

Yani, Milli hakimiyetin, bireyin kendine olan hakimiyetiyle basladigi;

Hakimiyeti hayatlarina sokamayanlarin yani 10 emre hilafsiz uymayanin cok namuslu olamayacagi;

Aplike edebilmenin de yani kendi uzerinde -icguduleri, istekleri duygulari vicdani uzerinde -hakimiyet kurabilmenin de temelinde saglam bilgi ve bilincliligin bulundugu;

( kaba bir iki Ornekle: kendine hakim olamayip gunah isleyenlere, “Iste su kadar su duayi okursan gunahlarindan affolursun” seklinde muslumanlarda gorulen seyin, hristiyanlardaki gunah cikarmanin bir versiyonu oldugu; Gunah cikarmanin da, dinin yozlasmasinin esasli bir gostergesi oldugu; )

Takiyyenin tum Kutsal Kitaplarin, “Yalan soylemeyeceksin; Dogru ol!’ emri ile tamamen celistigi, dahasi bir sirk olarak Kur”an’in dusmani oldugu (Takiyyeyi savunmak kesinlikle “seytani” bir ifade ve eylemdir. Cunki takiyye yani riya / oldugu gibi gorunmeme, Islam Peygamberi'nin ifadesiyle, ‘sirk-i hafî' yani ‘gizli putperestlik'tir.
Riyakârligin insanligin hayatina bir ur, bir kanser gibi musallat ettigi tip, onursuz, guvenilmez insan tipidir. Bir gulucugun, bir tutam sakalin, iki rekât namazin, bes kurusluk sadakanin; AB_D “yardimlarinin”; AB uyeligi arkasinda kâinat dolusu rezilligi saklayabilir riya.) ;

Kuran'in yeterli oldugunu, her seyi acikladigini ve gerekli teferruatlari verdigini basta Kuran'in kendisi soyledigi halde, Mezhep ve Tarikatlarin varlik nedeninin esasen Din’in kaynagindan ogrenilmesini engelleme faaliyeti oldugu;

Allah’in emrinin cok calismak oldugu bilindigi halde, ici bos dualara yonelmenin, ornegin, cami onlerinde bolca satilan “Gullu kitap” taki ogutlere uymanin ‘buyu’ islemlerinden bir versiyon oldugunu,

Calismak demenin ise, bosuna yorulmak, terlemek olmadigi, zamanin icaplarina gore ilim ve fen her türlü medeni buluslardan azami derecede yararlanmak zorunlulugu oldugu;
vd vd … hususlarinda, kalp ve vicdanlarina hitap ederek, kutsal mimberlerden kamuoyunun yeterince ve saglam bilgiyle bilinclendirilmesi gerektigi apaciktir.

Cesitli maniplasyonlarla elinden alinan hakimiyetine nasil sahip cikabilecegi konusunda, dini, siyasi, ekonomik, sosyal vd maniplasyonlar ve olasi maniplasyonlara uyanik kalmak hususlarinda, halkimizin idraklenmeleri ve bilinclenmeleri icin bugune kadar ellerinden tutulmus olsaydi, camiler, seytan hizmetkarlarinin cirit attigi yani halkimizi KARANLIGA ve SIRKE ILETTIGI yer olmazdi. bkz. Denizli’deki ornege.

Karanlik, nursuzluktur yani ilim ve fennin; medeniyetin nurlariyla isiyamamaktir. Butun kotuluklerin anasi cahilliktir. Cahillik, nursuzluktur, isiksiz kalmaktir.

Hutbe okumaktan amac ahalinin aydinlatilmasi ve ona yol gosterilmesidir. Baska birsey degildir. O nedenle, hutbe okuyacak olanlarin sahip olmalari gereken ilmi nitelikler, ozel liyakat ve genel kulture sahip olmalari cok onemlidir.

Yuz, ikiyuz, hatta bin yil onceki hutbeleri okumak, insanlari cahillik ve cagin gerisinde birakmak demektir. iste, bugune degin camilerde yapilmis olan bu oldugu nedeniyledir ki ornegin, cok namussuzlar da, irtica da iktidar olabilmis, ornegin Denizlideki o buyuk kotuluk kitabi camilerde dagitilabilmistir.

Toparlayarak soyleyecek olursak, minberlerde soylenecek sozlerin bilinmesi ve anlasilmasi, ilim ve fen gerceklerine uygun olmasi lazimdir. Hutbe okumaktan amac ahalinin aydinlatilmasi ve ona yol gosterilmesi oldugundan hutbeyi verenlerin siyasi olaylari, sosyal ve medeni olaylari hergun izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmedigi takdirde halka yanlis telkinler verilmis olur.

Halkin temiz, saf duygularindan yararlanarak milletin maneviyatina el uzatan kimseler ve onlarin izleyicileri ve muritleri elbette ki bir takim cahillerden, insanlik dusmanlarindan ibarettir. Bunlar Turk milleti icin sorun olusturacak durumlarin meydana gelmesinde daima etken olmuslardir. Milletimizin onunde acilan kurtulus ufuklarinda araliksiz yol almasina engel olmaya calisanlar hep bu kurumlar ve bu kurumlarin mensuplari olmustur. O nedenle Kemalistler _ Ataturkcu Dusunce sahipleri kutsal mimberlerden de millete surekli anlatmalidir ki, bunlarin millet bunyesinde yaptiklari tahribati hissetmek lazimdir. Bunlarin varligini hos goru ile karsilayanlarla Menemen’de Kubilay’in basi kesilirken seyretmeye katlananlar ve hatta alkislamaya cesaret edenler aynidir.

Halkimiz, hakimiyet hususunda ayrintili bir sekilde (orn, “kelebek etkisi” ‘kuantum” bilgisinin idrakiyle) aydinlatilmali bilgilendirilmelidir ki:

BILGI HATAYI DUZELTIR.

BILGI, ESARETIN SONU DEMEKTIR. BILGI, GUC DEMEKTIR. GUC, CESURCA HEDEFI GORMEKTIR.

HAKIMIYET HUSUSUNDA SAGLAM VE TAM BILGI KAYNAGIMIZ, DUNYA'NIN YENI DONEMI ICIN EN USTUN MERKEZ BILGI OLAN MUSTAFA KEMAL ATATURK'TUR.

Bilgimiz odur ki, kiyametine kadar dunya, ‘hakimiyet donemi / hakimiyet realitesi’ni calisacak yasayacaktir. Yani, spirituel ifade ile, hakimiyet donemi / hakimiyet realitesi, bu dunya okulunun bitis realitesidir.

Hakimiyet donemi bilgileri ellerimizdedir. Dahasi, tum dunyanin elindedir. Ve, dunyanin hic bir ulkesinde ‘hakimiyet kayitsiz sartsi milletindir’ ilkesi soylenmemistir _ gorulmemistir. Unutmayiniz, agzimizdan cikan sozcukler birer enerjidir. Agzimizdan cikan sozcukleri bilerek ve suurlu bir sekilde telaffuz etmek zorundayiz. Tipki Ataturk gibi.

Netice olarak tekrarlayalim ki, yuksek medeniyet ufkunda yeni bir medeniyet gunesi gibi dogmakla vazifeli ulke Turkiye, tam bagimsizligini ve kayitsiz sartsiz hakimiyetini somutlastiracaktir. Bu husus, konsantrasyon isidir, cehit isidir. Boyle durumlarda, varligin onunde kapilar acilir, hatta duvarlar yikilir.


Not: (1) “…. bu Asya milletinin icinde daha karisik, suni, bos inanclardan ibaret bir din daha vardir. Fakat bu cahiller, bu gucsuzler (zavallilar) sirasi gelince, aydinlanacaklardir. Onlar aydinliga yaklasmazlarsa, kendilerini yok ve mahkum etmisler demektir. Onlari Kurtaracagiz. “ Mustafa Kemal Ataturk; 1923

Not: (2) :




* * *

Kaynakca: Mustafa Kemal Ataturk’un gorus ve direktifleridir. (Ataturkculuk; Genel Kurmay Baskanliginca Hazirlanmistir: 1. Kitap; Milli Egitim Basimevi)

Aziz Arkadaşım,

Ulusumuzu, içine adım atmak üzere bulunduğumuz ALTIN ÇAĞI' nın anlayışıyla donatmak üzere, yani o anlayışı daha bizlere 1900 lü yıllarda anlatmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün mesajlarını açıklamak üzere girişmiş bulunduğunuz o ağır mesainiz için size ve yol arkadaşlarınıza şükranlarımızı sunuyoruz. Hainler tarafından yıllar boyunca ihmal edilmiş, böylece hem maddi hem de manevi bakımdan yoksullaştırılmış olan MASUM ULUSUM'a şu dar günlerinde alttaki naciz armağanı sunmak istiyorum. Kabul etmenizi ve uygun gördüğünüz takdirde çeşitli vesilelerle ONA iletmenizi diliyorum :
Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)


DEMİR ÇAĞI ve ALTIN ÇAĞI

Dünya planeti, Güneş sistemi ve kozmos içersinde, çok çeşitli varlık sistemleri için diğerlerinin de olduğu gibi, belirli bir yaşı ve olgunluk dönemi olan bir Evrim Okulu’dur. Bu Evrim Okulu’nun içinden, şimdiye kadar çeşitli eğitim biçimlerine tabi tutulmuş ve çeşitli evrim derecelerine ulaşmış birçok varlık sistemi gelip geçmiştir. Bizim şimdiki siklusumuzdan (çevrim) sonra da gelip geçeceği gibi.

Yeryüzüne kosmos içinden getirilen çeşitli kozmik ırklara ait beşer varlık sistemleri, kendileri için evrim plan ve programı yapan ve Rab (öğretmen) dediğimiz Galaktik İlahi Uygarlıklar tarafından, Yeryüzünde belirli bir evrim eğitimine tabi tutulur. Bu eğitimin bir başlangıç ve bir de sona eriş dönemleri vardır ki, işte bu iki sınır arası süreç, bir Evrim Siklusu’dur. Şimdiye kadar yeryüzünde birçok Evrim Siklusu tesis edilmiş ve devrelerini tamamlamışlardır.

Halen Demir Çağı Realitesi içinde bulunmaktayız, ama Dünya Okulu’nun son aşaması olan Altın Çağı Realitesi’ne de adım atmak üzereyiz. Altın Çağı Realitesi’nin bünyesi içinde, dünya beşeriyetinin edinmek zorunda olduğu “İlahi Kişilik Özelliğini” kazanmayı sağlayacak olan ve Verite’ler (Hakikat) denilen bilgi ve bilgelik tatbikat alanları ve bilgileri vardır.

Altın Çağı’na gelinceye kadar pek çok ayrılıkların ve değişik özellikli realitelerin içinden geçirilmiş olan beşeriyet, doğal olarak, sayısız parçalara bölünmüş, batıl bilgi sistemleri yüzünden birbirine hasım, düşman, kindar ve karşıt kitleler haline gelmiştir. Bu durum, bir bakıma, nefsani gelişimin doğal sonucu ve gereğiydi. Bütün insanlık için aynı ve belirli olan Veriteler’in çok çeşitli yorum ve kabulleri, beşeriyeti bin parçaya ayırmıştır (2).

Altın Çağı, beşeriyeti, TEK BİR ÖĞRETİ VE IŞIK BİLGİ SİSTEMİ içinde birleştirecek, ortadan kaldırılması mümkün rölatif ayrılıkları yok ederek insanlığı tek bir dünya toplumu haline getirecektir. (3)

Ve işte Altın Çağında yapılacak yoğun çalışmalar ile, mümkün olduğu kadar büyük bir beşeri kitle İDEAL EVRİMSEL DÜZEY’e yükseltilecek ve böylece onlara daha yüksek düzeyli EVRİM OKULLARI’ında eğitim görme liyakati kazandırılmış olacaktır.

Altın Çağı’na ayak uydurmak üzere hazırlık yapmaya başladığımız şu günlerde bile günümüzün gelişmiş beşeri yaşamı ve bu yaşamın maddi ve manevi veçhesi artık bir takım dogmatik ritüellere (ayin) , uyuşuk hareketlere ve anlamsız dualara ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü İLAHİ ÇAĞDA TAPINIŞ VE DUA, BİZZAT İNSANLIĞA HİZMET OLAN BİLGECE YAŞAMIN TA KENDİSİ OLMAKTADIR. (4).

Tanrı adamlığı vasfı, artık insanlığa hizmeti bir yaşam yolu ve amacı sayan her kişiye ait olmaktadır. O vasıf, belirli bir azınlığın tekelinden alınmakta ve bir takım karmaşık ve uzun riyazet dönemlerine gerek kalmaksızın, insanlığa hizmet eden herkese şamil edilmektedir.

MEKANİK VE BİLGİSİZ BİÇİMSEL TAPINMA DÖNEMİ BİTMİŞ, BİLGİ VE BİLGELİĞİN KOLEKTİF YAŞAM DÖNEMİ BAŞLAMIŞTIR.

>Mevcut Kutsal Metinler, HAKİKAT’ in tümünü kapsamamaktadır. Onlar ne abartılmalı ne de küçümsenmelidir. Her biri, beşeri evrimin belirli bir kademe ve veçhesinin ifade, şart, ilke yasa ve motiflerini kapsar. Onların tümü, beşeriyetin dünkü ve özellikle de şuur- idrak düzeyinin altında olan kademelerinin evrimlerine hitap eder mahiyettedirler. Ve onlar, geri beşeriyet tarafından oldukça tahrif ve dejenere edilmişlerdir. Ve onlar artık beşerler için bir evrimleştirici tahrik unsuru olamamaktadırlar.

Kısacası, ALTIN ÇAĞINA KADAR OLAN DÖNEMDE BEŞERİ OLAN HÜKÜM SÜRMÜŞTÜR. ALTIN ÇAĞINDA İSE ARTIK GÖKSEL OLAN HÜKÜM SÜRECEKTİR. BUNA GÖKLERİN EGEMENLİĞİ DENİR (5) .

YERYÜZÜNÜ SATAN BAHÇESİNE ÇEVİRMİŞ OLANLAR (6) , (7) Şimdiye kadar GÖKSEL KUDRETLER, hep erişilemez yüksekliklerde sanılmış, onların mevcudiyetleri, daima dünya dışında, ötesinde olarak kabul edilmiştir. Bu düşünce, beşeriyete daha bir nefsanileşme ve cüretkarlık vermiştir. Öte yandan, affedilme ve günah çıkarma (!) gibi bazı asılsız ve anlamsız kavram ve düşünceler ise KARANLIK ÇAĞ’ın kurulmasında daha bir etkili olmuşlardır.

Oysa DÜNYA YÖNETİCİ MEKANİZMASI, daima tüm mevcudiyetiyle, beşeriyetin ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKIN olmuştur beşeriyete. Bunun böyle kabul edilmemesi, yeryüzünün bir SATAN (şeytan) BAHÇESİ haline getirilmesine yol açmıştır beşeriyetin egoizması tarafından. Ne var ki bu durum, geçilmesi mukadder bir aşama idi ve geçirilmektedir. Çünkü nefsaniyete doymayan beşer, VİCDAN İNSANI olamaz. Bu, bir EVRENSEL YASA’ dır. Fakat bu durumun böyle olması, nefsaniyetin mazur görülmesi anlamına gelemez, çünkü o dizginlenmediğinde ölçüsüz bir yıkım ve yok oluşa götürür. Bu, bir paradoks (aykırı düşünce) gibi görünürse de öyle değildir. Bir yandan nefsani doyum ihtiyacı içindekilere bu olanak verilmiştir, öte yandan vicdani aşamaya sokulmak için ise bir baskı altına alınmıştır insanlık.

Ve nefsaniyet, çağımızda, TANRI YASALARI ‘na SATAN ORGANİZASYONU ile baş kaldırmış ve kafa tutmaya devam etmektedir. NE VAR Kİ GİDEREK TÜM AÇIKLIĞI İLE GÖRÜLEBİLECEĞİ GİBİ VE GÖRÜLDÜKÇE DE ŞİDDETİ GİT GİDE ARTACAK DARBELER İLE, KARANLIK ÇAĞ VE ONU OLUŞTURAN BEŞERİ NEFSANİ SİSTEMLER DARMADAĞIN EDİLECEKTİR. (6) , (7)


İşte bu olgu, yeryüzündeki beşeriyetin hazin tablosudur ki BU DURUMU ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞAN TOPLUMCU GERÇEK SAVAŞÇILAR İSE BİR DÜNYA SATAN ÇETESİNE KARŞI SAVAŞMAKTADIRLAR. İşte peygamberin gerçek izleyicileri bu savaşçılardır. Yoksa, insanlığa karşı ölüm, kan ve işkence makinaları oluşturanlar değil… Ve onları alkışlayanlar değil…

İYİLİĞİN KÖTÜLÜĞE KARŞI NİHAİ SAVAŞI BAŞLAMIŞ BULUNMAKTADIR. Bu olgu bir anda bütün yeryüzünü kaplayacaktır. O zaman hiçbir şekilde iyiliğin ulaşamayacağı sanısıyla kötüler tarafından yapılmış olan kötülük kaleleri ve fildişi kuleleri temellerinden yıkılacaktır. Ve aydınlık güçler, yeryüzünün bütün yönetim ve denetimini yakında ellerine geçirerek yeryüzünü ışıtma faaliyetlerine girişeceklerdir. Ve o zaman artık kimlerin kim oldukları ve gerçek yüzleri ortaya çıkacaktır.

Bilim araştırma merkezi’nin vazife ve Türkiye adlı eserinden (Nisan 1980) yararlanarak kaleme alınmıştır.

E K L E R : EK - 1: NOTLAR (2 sayfa) EK – 2: FATİMA ‘NIN ÜÇÜNCÜ SIRRI adlı dergi yazısının fotokopisi (6 sayfa)

NOTLAR

(1) ASMA İLE KARAAĞAÇ

Ayakta duramayınca desteksiz kalıp, Meyve veremez hale gelmişti asma; Demişti : “Gerçi ben meyve vermem ama, Bayılırım meyve verene yardıma.” (ÇOCUKLARA ÖYKÜLER – Yavuz Keskin – Ruh ve madde yayınları, 1990, s. 94)

2) “Bugünkü manzara şudur: Tüm beşer varlıkları geniş bir yol üzerinde, bilmedikleri ve hatta merak bile etmedikleri bir hedefe doğru gözleri kapalı bir halde yürüyüp durmaktadırlar. Bu yol; her biri tayfın ayrı bir rengine boyalı şeritler içermektedir. Her şeritte, o şeridin rengini seven ve o renge sımsıkı yapışmış olan insancıklar, YÜRÜYEN KABİRLER misali gözleri kapalı halde ağır ağır yol almakta ve yürürken de sürekli şekilde kendi şeritleri ile, o şeridi o renge boyamış olan zatı methedip durmaktadırlar. Ayrıca, diğer şeritlerdekilere kara çalmayı da vazife edinmektedirler kendilerine. Bu yürüyüş, asırlardan beri böyle devam etmiş ve daha da devam edeceğe benzemektedir.” (SUFİ BİLGELİĞİ – GÜLİSTAN – Sadi, SINIR ÖTESİ YAYINLARI, S. 24)

(3) “O gün yer yarılıp onlar kabirlerden süratle çıkacaklar, işte herkesin toplanacağı gün budur. O, bize göre kolaydır.” (Kur’an : 50/44) “ Allah ki ondan başka tapacak yoktur. Sizleri, kopmasında şüphe edilmeyen kıyamet gününde toplayacaktır. Allah’tan ziyade gerçek sözlü kim olabilir? ” (Kur’an : 4/87)

Kıyamet döneminde ortaya çıkacağı bildirilen BİLGİ KİTABI’ na ait ayetler. (Levhi mahfuz değil, yani Ana Kitap değil) :

“ Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O’nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz APAÇIK KİTAP’tadır. ” (Kur’an : 34/3)

“ Bu Kur’an, Allahtan başkası tarafından oluşturulmuş değildir. Ancak, kendinden öncekini doğrular ve ALEMLERİN RABBİ’nden geldiğine şüphe olmayan O KİTAP’ı açıklar. “ (Kur’an : 10/37)

“ yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilseniz bu ne büyük bir yemindir. Bu şerefli bir Kur’an’dır ki, tamamen saf olmayanların dokunamayacağı ve ALEMLERİN RABBİ’nden indirilmiş bir SAKLI KİTAP’ta kaydolunmuştur. “ (Kur’an : 56/77-80)

(4) “Dinin hükümlerini bilmeden ibadet edip duran kişi, değirmen döndüren eşeğe benzer. “ (Hadis-i şerif) (İNSANLIĞI AYDINLATAN BÜYÜK İNİSİYELER – EDOUARD Schure – EK BÖLÜM : Muhammed – Yavuz Keskin, Ruh Madde Yayınları, 1999 s.641)

(5) Vatikan’a, kütüphanesinde saklı tutulmakta olan GERÇEK İNCİL’in niçin açıklanmadığı ve açığa çıkarılmadığı sorulmalıdır. Acaba Papa, Kuzey Afrika – Ortadoğu – Orta Asya eksenli HAÇLI SEFERLERİ’nin ilk organizasyon hazırlıklarından da haberdar değil miydi?

(6) FERİSİLER : “Son derece dar görüşlü ve bir o kadar da kibirli bir yapıya sahiptirler. Kendilerine Perslerden intikal etmiş olan ezoterik parıltıları, kaba ve maddi yorumlarının karanlıklarına bulamışlar ve tanınmaz bir hale getirmişler; Batınilikten hızla uzaklaşarak Harici bir tarikat kisvesine bürünmüşlerdi.

“ İşte bu zihniyetle Musa Peygamberin Öğretisini ele aldıklarında, bu sefer de Musa Peygamberin gerçek öğretisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dini anlayışı ortaya çıkarmışlardı.

“ Ortaya çıkardıkları bu dejenere edilmiş öğretiyi de Musa Peygamberin dini olarak halka sunmaktaydılar. Onlara göre dindarlık, şekli ibadetlerin yerine getirilmesinden ibaret olan bir şeydi. Dini bayramlarda ve dinen kutsal sayılan günlerde kan ter içinde yollara dökülüp avaz avaz dualar etmekte ve gösterişli bir tavır içinde etrafa küçük miktarlarda sadaka dağıtmaktaydılar.

Halktan toplanan Tapınak vergisinden önemli bir pay almakta ve lüks içinde yaşam sürmekteydiler. Halkı tam anlamıyla ellerinin arasına almış durumdaydılar. Dini otoriteyi ellerinde bulundurmamanın yanı sıra siyasi yönetimi de dolaylı olarak kontrol altında tutmaktaydılar. Bölgeye hakim olan Ronma yönetimiyle de aralarını iyi tuttukları için otoritelerini daha da güçlendirmişlerdi.Roma valilerine istediklerini rahatça yaptırabilmekteydiler.

SADUKİLER : “ Aristokrat ailelerden oluşan bir tarikatti. Ruhbanlık otoritelerini aileden aileye geçirerek sürdürdüklerine inanan ailelerden kurulmuş olan bu tarikatın üyeleri haşin ve inatçı bir mizaca sahipti. “ Yiyip içip çılgınca evlenmeyi çok seven insanlardı. Kendilerini tüm insanlardan üstün görmekte ve bunun veraset yoluyla kendilerine sunulmuş bir ayrıcalık olduğunu düşünmekteydiler. “ Materyalist bir görüşe sahiptiler ve ruhun varlığına inanmıyorlardı. Onlar için din, sadece ruhban sınıfının düzenlediği törenlerden ibaret bir şeydi. Ferisilerin düzenledikleri dini törenlere de alaycı bir eda ile bakan Sadukiler, görünüşte Yahudi tarikatıydı, ama neye inandıkları bile belli değildi. Ancak şurası bir gerçek ki, bu tarikatın en az Ferisiler kadar toplumda etkileri vardı.” (İSA PEYGAMBERİN GİZLİ ÖĞRETİSİ – Ergun CANDAN, SINIR ÖTESİ YAYINLARI, 2007, S. 240-241)
(7) “ Sanedrin alelacele toplanmıştı. İsa huzura gece yarısı çıkarılmıştı. Zira mahkeme, bu tehlikeli peygamberin işini bir an önce bitirmek niyetindeydi. BAŞLARI TÜRBANLI olan LAL RENGİ, SARI ve EFLATUN TÜNİKLİ TAKDİME RAHİPLERİ yarım daire oluşturacak şekilde şatafatlı havalarla yerlerine kurulmuşlardı. Onların tam ortasında yer alan yüksek bir iskemleye de, büyük rahip, yani Kayafa kurulmuştu (…) (İNSANLIĞI AYDINLATAN BÜYÜK İNİSİYELER - Edouardo Schure, Ruh ve Madde Yayınları, 1999, s. 579)

Ferisi ve Saduki rahiplerden oluşmuş bulunan bu Mahkeme, İSA’nın ÇARMIHA GERİLEREK öldürülmesine kara vermişti. O andan itibaren de HAÇ, bu iki Yahudi tarikatının İSA’ya ve ÖĞRETİSİNE karşı kazanılmış SÖZDE ZAFERİN SEMBOLÜ haline gelmişti. Daha sonra anlam kargaşası yaratarak bu sembolü İsevilere de benimsetmişler ve İseviler, göğüslerinde ve kalkanlarında bu sembol ile Türk ve İslam alemine, o aleme özgü ulusal ve kutsal değerleri laçkalaştırmak üzere , nice sefer düzenlerlerken bu Ferisiler ve Sadukiler onlara bıyık altından nasıl sırıtmışlardır kimbilir !

Hele hele, 21 inci yüzyılda yaşayanları ise, İSA’ya ve ÖĞRETİSİNE karşı kazanılmış SÖZDE ZAFERİN diğer sembolünü, yani TAKDİME RAHİPLERİ’nin başlarına geçirdikleri TÜRBAN ile giydikleri RENGARENK TÜNİKLERİ, kendi yurtlarının ulusal bütünlüğünü bozma ve Muhammedi öğretiyi laçkalaştırma aracı olarak kullanmışlar ve O ONURLU ULUSUN ÖFKESİNİ, PATLAMA NOKTASINA GETİRMİŞLERDİR.
Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...