Dr. M. Galip BAYSAN ANKARA, 01 Kasım 2007 Perşembe
İngiltere ve Almanya'da, Türkler aleyhinde ve Ermeniler lehindeki "soykırım propaganda" faaliyetlerinin temel taşlarından biri olduğunu açık bir şekilde gördüğümüz İstanbul'daki tarafsız ülke!
ABD'nin Büyük Elçisi Henry Morgenthau; New York'ta gayrimenkul komisyonculuğu yaparken, Woodrow Wilson'un 1912 Başkanlık seçimi sırasında, "Demokrat Partinin mali komite başkanlığını" yapmıştır. Wilson'un başkan seçilmesinden sonra Amerika'da Yahudilere açılan tek mevki olarak Osmanlı Büyükelçiliği ile mükafatlandırılmıştır. Morgenthau (1856- 1946) ailesi, Alman Yahudi'si olup Amerika'ya göçenlerdendir. (Belki de bu kişinin gerek Türk, gerekse Almanlara karşı davranışlarının ve ABD'yi İtilaf Devletleri'nin yanında savaşa sokmayı isteyen grupta yer almasının nedenlerinden biri, bu geçmişten gelen bir olumsuzluk olabilir.) Sadece Wilson'un şahsi müdahalesi ve New York şehri Hahamı Stephen Wise'in ısrarları sonunda Morgenthau'ya bu görev ayarlandı. 27 Kasım 1913'te İstanbul'a gelen Büyükelçi, Türkiye'de 26 ay kadar görev yaptıktan sonra Şubat 1916'da Amerika'ya döndü. Daha sonra "Büyükelçi Morgenthau'nun Hikayesi" adı ile yazdığı kitap o dönemde çok ilgi uyandırdı. 1920 li yıllarda siyasi kararları dahi etkiledi, halen günümüzde dahi okunabiliyor. Morgenthau'nun o dönemde İstanbul'da bulunması, olaylara birinci elden şahit olduğu izlenimi vermesi, Ermeniler için yine büyük bir şans ve Türkler için yine büyük şanssızlıklardan biri olacaktır. Çünkü Morgenthau'nun hatıraları 1915 yılında Jön Türklerin Ermenilere önceden tasarlanmış ve planlanmış bir soykırım uyguladığı konusunda bir numaralı kaynak kabul edilecektir. (1)
Kitabın hazırlanması ABD'nin savaşa girmesinden sonra 26 Kasım 1917'de Başkan Wilson'a gönderdiği bir mektupla gündeme geldi. Bu mektubunda Morgenthau; ABD'nin savaş gayretlerini desteklemek amacıyla Alman ve Türk aleyhtarı bir propaganda kitabı yazmak arzusunda olduğunu bildirdi. Wilson'un olumlu yanıtı üzerine hatıralar bir ekip halinde kaleme alındı. Antant savaş gayretlerine destek sağlayan bir savaş propaganda aracı olarak kabul edildi.
Morganthau'nu hatıraları "günlük" ve "mektupları" olarak bilinen iki koleksiyon, zamanın ünlü yazar, tarihçi ve gazetecilerinden Pulitzer armağanı sahibi Burtan J. Hendrick ve yanındaki büyük sayıdaki yardımcılarına teslim edildi. Kitap Burton J. Hendrick'in kaleminden çıktı. Yardımcıları arasında bizzat Morgenthau'da vardı. Ayrıca kendisinin İstanbul'dan beri yanında olan ve kitap bitene kadar onunla birlikte kalan Hagop S. Andonyan da ona yardım etti. Hakkında pek az şey bilinen Agop Efendi bize göre Büyükelçi Morgenthau olayının temel taşlarından biridir ve üzerinde dikkatle durmamız gereken bir isimdir, küçük yaşına rağmen Ermeniler hesabına muazzam işler başarmıştır.
Morganthau "günlük" veya "mektuplar"ın da kendisinden genellikle "benim sekreterim" sözleriyle bahsetmektedir. Aslında gerçek görevi "Dragomandır" (tercüman) tıpkı geçmişte Ermeniler ve diğer Hıristiyan toplumlara büyük destek sağlamış olan, İngiliz Elçiliği Dragomonı Fritz Maurice ve Rusya sefareti Drogomanı Mandelstam gibi bir tercümandı. Andonyan büyükelçinin sofrasının müdavimlerinden biri idi ve bazı geceler film seyrederken ona refakat ediyordu. Yirminci yüzyıla girilen günlerde İstanbul Amerikan Robert Koleji öğrencilerinden biriydi.
Morgantau'nun yanına katıldığı zaman otuz yaşlarında kadardı. Büyükelçi'nin İstanbul'dan ayrıldığı 8 Şubat 1916 günü onunla beraber Amerika'ya gitti. O günlerde gemide verilen bir maskeli balo'ya Marganthau bir Yunan erkeği, Andonyan da bir "Türk kadını" gibi giyinerek katıldılar. (2)
Morgenthau'nun mektuplarından 9 Ocak 1918 tarihli biri Dışişleri Bakanlığı üçüncü sekreterine yazılmıştır ve sekreteri Agop S. Andonyanın askerliğinin tecili için yardım talep etmektedir. Morgenthau mektubunda bu konudan şöyle söz etmektedir:
"Belki biliyorsunuz, ben başkan Wilson'un onayı ile bir kitap yazma görevi aldım. Doğuya ait samimi bilgisi ve olağanüstü tecrübesi nedeni ile bay Andonyan bu çalışmada bana yardımcı oluyor ve onun bu konuda bana yardımı zaruridir." (3)
Türk –Ermeni konusunda bilgi sahibi olanlar Agop Andonyanla "Naim Bey'in hatıraları" adlı düzmece mektubu 1920 yılında ortaya çıkaran Aram Andonyan arasında bir ilişki olup olmadığını merak edebilirler. Yazarımız Heat W. Lowry; bunun yaygın bir soyadı ilişkisi dışında, ikisi de İstanbullu bu iki Andonyan arasında bir ilişki bulunamadığını belirtiyor.(4) Biz de bu görüşe katılıyoruz.
Morgenthau olayında yer alan mektubun hazırlanmasında çok önemli katkısı, olan diğer bir kilit şahıs, yine bir Türk Ermenisi Arshag K. Schamavoniandır. Bu kişi 1918 yılında Washington Dışişleri Departmanında "özel müşavir" unvanı ile çalışıyordu. İstanbul'da büyük elçinin tercümanı idi ve Türk görevlileri ile yapılan resmi görüşmelerde daima onun yanında bulunuyordu. Schmavonian hem Morgenthau'nun İstanbul'da olduğu dönemde hem de daha sonra onun arkadaşı, en güvendiği kişi ve danışmanı olmuştu. Bunu büyükelçinin bütün yazılarında görmek mümkündür. Osmanlı başkentinde konuşulan ana diller olan Türkçe; Fransızca, Yunanca veya Ermenice dillerinin hiç birini bilmediği için, Morganthau tamamen Schmaveniana bağımlı idi ve bu şahıs onun gözü, kulağı olmuştu.
Morgenthau'nun günlüğünde Arshag K. Schmavonianın adının geçmediği bir sayfa bulmak zordur. Jön Türk hükümet üyeleriyle yaptığı bütün görüşmelere katıldı. Amerikalı iş adamları ile yapılan toplantılara katıldı. Amerikalı misyonerlerin yasal işleri dahil bütün konulardaki işlerini takip etti. Washington'a gönderilen ve devlet arşivlerinde muhafaza edilen telgrafları o gönderdi. Morganthau ona gönderdiği mesajlarda "Sevgili Mr.Schmovian!" diye hitap ederken o da büyükelçi'ye gönderdiği mesajlarda "Sevgili Şefim" ifadesini kullanıyordu.(5)
Bu kişinin Morgenthau üzerindeki etkisinin büyüklüğünü, bizzat kendisi Amerika'ya döndükten sonra Ermenistan ve Suriye yardım komitesine gönderdiği maddi yardımlar nedeniyle yaptığı bir konuşmada şu sözlerle itiraf etmektedir:
"Elçilikte bütün konularda kendisine güvenebileceğim ilk adam, Amerikan Elçiliği'ne sadakatle hizmet etmiş olan bir Ermeni idi. Schmovanian elçiliğimizle on altı seneden beri ilişkili bulunuyordu. Kendisini Türk otoritelerinden saygı gören olağanüstü bir insan olarak tanıdım. Benim özel sekreterim (Andonian)'da bir Ermeni idi.
Bu iki adam vasıtasıyla bazı Ermeni din adamları, vatanseverler ve profesörlerle tanıştım onlara sadece saygı duymayı, değil Ermenileri sevmeyi ve takdir etmeyi de öğrendim." (6)
Türklerin kaderi olsa gerek, İngilizler, Ruslar, Fransızlar, İtalyanlar, Balkan ülkeleri ve Müslüman isyanları yetmiyormuş gibi, dünyanın öbür ucundaki bir devletin (ABD) Cumhurbaşkanı'nın dostu, siyaset ilminin hiç bir inceliğine vakıf olmayan ve devlet tecrübesi de bulunmayan dil bilmez, yol bilmez bir "emlak komisyoncusu" bir "musevi" vatandaşını, bin bir entrikanın çevrildiği, İstanbul'a büyükelçi olarak gönderecek ve kendisinden hizmet bekleyecektir. Bu adam geldiği gün bir imdat simidi gibi Ermenilere sarılmış, o onları kullanırken, temsilcilerde onu Ermenileştirmişlerdir. Ermeniler zaten bin bir tane olan korolarına bir güçlü ses daha kazanmışlardır.
Bu ikilinin ilişkisi Morgenthau'nun Türkiye'den ayrılmasından sonra da devam etti. Morgenthau'nun Başkan Wilson tarafından Avrupa'ya gönderilmesi üzerine 1917 yılında tekrar birleştiler ve Schmavonian yeniden tercüman rolü ile ona katıldı. Aynı yıl Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin kesilmesinden sonra Amerika'ya transfer oldu ve 1917 yılı sonundan öldüğü 1922 yılına kadar orada "özel müşavir" görevi ile kaldı. Morganthau ölüm nedeni ile yazdığı anma yazısında onu göklere çıkarıyordu. (7)
1922 yılında French Strother ile birlikte yazdığı kendi otobiografisinde Morgenthau kitabın birçok yerinde Schmavonian'dan bahsetme ihtiyacını duymuştur. (8) Belli ki kendisine çok güçlü bağlarla bağlıdır. Ancak bu dostluğun Türk ulusuna verdiği zarar inanılmaz boyutlarda olmuştur. Türkler Dünyada hiç bir ulusun karşılaşması mümkün olmayan büyük bir oyunla karşı karşıyadır. Dev bir tarihi olgunun son sayfası yazılmak üzeredir. O güne kadar ayakta kalmayı başarmış yeryüzünün son büyük Müslüman halkı, bütün bir Hıristiyan alemine karşı tek başına bir var veya yok olma mücadelesi vermektedir. (9) İzlediğimiz şekilde Osmanlı devleti en büyük darbeyi yüzyıllarca koynunda beslediği kendi azınlıklarından yemektedir.
Görüldüğü gibi Avrupa'yı Türkler karşısında abartılı, uydurma soykırım hikayeleri ile iğrenç bir taktikle, 800-900 yıllık bir müsamahaya gözlerini ve kulaklarını kapayarak kin ve nefret duyguları eken, iki ana referans kabul edilen isimler Lepsius ve Lord Bryce'ın kitaplarına konu olan malzeme büyük ölçüde İstanbul'daki tarafsız olması gerektiği halde inanılmaz bir taraflılık sergileyen büyük elçi Henry Morgenthau tarafından temin edilmiştir. İstanbul'dan dışarı adımını dahi atmamış olan bu kişi (10) bu bilgi ve belgeleri tabii ki ilişkilerine üzerinde ısrarla durduğumuz yanında çalışan iki Ermeni yardımcısı vasıtasıyla, Ermeni kilisesi ve Hınçak, Taşnak gibi Ermeni örgütlerinden temin etmiştir. Ayrıca bunlara destek olarak Amerikan Kolejleri ve konsolosluklardan gönderilen yine Ermeni elemanları tarafından hazırlanmış yazı ve abartılı, abartısız raporlar destek dokümanları olarak kullanılmıştır. Morganthau, Lepsius, Lord Brice ile A. Toynbee'nin ün kazanmış, konuda çalışma yapan hemen hemen bütün yabancı kaynakların referans olarak baş vurduğu ve % 90'a yakın yazılanların etkisinde kalmış izlenimi veren vahşet hikayelerinin mimarlarının İstanbul'daki Amerikan Konsolosluğu'nda görevli "iki Ermeni olduğu" gerçeği inanılmaz bir olay gibi görünüyorsa da maalesef ki çok yakından izlediğimiz şekilde doğrudur. Osmanlı Devleti'nin içindeki ejderlerden biri olan "dragomanlığın" son temsilcileri, Ermeniler hesabına muhteşem bir görev başarmışlardır.
Genel bir açıdan bakılınca görülen esaslar şunlardır: Lepsius, Bryce ve Toynbee ve nihayet Morganthau ve arkadaşlarının kitaplarında belirli kurallar vardır. Öldürülmüş işkence edilmiş, tecavüze uğramış bir Türk göremezsiniz. Ölenler hep Ermeniler veya Anadolu'da yaşayan Hıristiyanlardır. Referans olarak verilen bilgilere bakılırsa bu sonuç gayet normaldi. (11)
Verilen bilgilerin kaynakları çoğunlukla bilinmiyor, bazen % 10-20 arası kaynak dahi belirtilmiyordu. Ancak usta taktiklerle okuyucu aldatılabiliyordu. Raporlarda belirtilen bütün isimlerin (uydurma da olsa, gerçek de olsa) tanınan kişiler olduğu ve kendilerine bir zarar getirilmemesi amacıyla, isimlerinin ifşa edilmediği gibi bir imaj yaratılarak okuyucu yanıltılmaya çalışılmıştır. (12)
Morgenthau'nun kitabının çıktığı 1918 Aralığına kadar Amerika'da en etkin propoganda kitabı Bryce'ın "The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire / Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere Karşı yapılan Muamele" adlı hazırlanışını yakından izlediğimiz kitap oldu.
Kitaplar, raporlar propaganda yazıları maalesef gerçek gibi kabul edilecek ve yıllar sonra bu konuda bilimsel çalışmalar yapan bazı yazarları da etkileyecektir. Meselâ bunlardan biri olan Howard M. Sachar, The Emergence of The Middle East 1914-1924 (Orta Doğunun Doğuşu) adlı kitabında bakın ne diyor:
"Türk –Ermeni ilişkileri savaşın başlamasından birkaç ay sonra, Türklerin Ermenileri sistematik olarak katletmeleri sonucu bozuldu. 1915 yılında katliamlar Amerikan misyonerleri tarafından duyuruldu. Onların bildikleri hem Amerikan basını, hem de Bryce Raporu ile geniş ölçüde kamuya duyuruldu. Böylece ABD'nin en büyük şehirlerinde zincirleme bir yoğun sempati (Ermenilere) hareketi başladı. Başkan Wilson, kurbanların yararına müdahale etmesi için halktan ve dinsel kuruluşlardan on binlerce mektup aldı. Bu normal olmayan bir reaksiyondu. Çağdaş batı yaşamında böyle büyük çaplı bir şehitlik ve vahşilik örneği mevcut değildi. ABD'nin Hıristiyan halkına Ermeniler, tarihi (dinsel, yer altı sığınakları, mezarlıklar arenalar ve gladyatörlerin işkencesi altında acı çeken ilk Hıristiyanları) hatırlatıyordu. Sanki bu yirminci yüzyıl versiyonuydu." (13)
İnanması imkansız ama dünyada kendi dinsel inançlarının emirlerine göre başka dinlere Anadolu'ya hükmettikleri 900 yıla yakın bir süre içinde olağanüstü bir özgürlük, sosyal haklar ve tolerans tanıyan dünyanın tek ulusu Müslüman Türkler, birkaç kişinin yalanları, uydurmaları, iğrenç niyet ve iftiralarının kurbanı olmuş, Neronun Romalıları gibi Hıristiyanlara zulmeden bir duruma düşürülmüştü. Bunu da yapan Avrupa'nın zulmünden bıktığı için tam yüzyıl Avrupa – Amerika ilişkilerini belirli bir seviyede donduran 20. yy.'ın en modern devleti olmaya aday genç ABD ve onun siyaset ve basın yayın organları idi. Hiç bir araştırma, hiç bir soruşturmaya gerek dahi duymadan ve Türklerin durumuna karşı en ufak bir insani yaklaşım göstermeden kin ve nefret ordusuna koca bir ulus daha katılmıştı.
Ağustos 1915'te Morgenthau'nun teşviki ve Cumhurbaşkanı'nın hararetli konuşması sonrasında bir Yakın Doğu (daha ziyade Suriye ve Ermeniler için ) Yardım Fonu oluşturuldu. Türk zulmünün kurbanları için bağış toplanmaya başlandı. Tarihte halkın büyük bir cömertlikle gönülden katıldığı böyle bir genel yardımlaşma zor görülebilir. Ülkenin en büyük şehirlerinde New York'un Amsterdam Opera Binası, Philadelphia Stadyumu, Detroit'deki Billy Pazar Çadırı ve diğer meydanlarda toplantılar yapıldı. Başkan Wilson ve Theodore Roosevelt telgrafla, Morganthau ateşli bir konuşma ile katıldılar. Sonunda bu kampanyalardan milyonlarca dolar yardım toplandı.(14)
Toplanan paralar İstanbul'daki Amerikan Büyükelçisi Morgenthau'ya gönderiliyor ve Osmanlı devleti içinde dağıtımı o ayarlıyordu. (Tabii ki paraların nereye gittiğini ve gerçek dağıtımın örgütlere mi, kiliseye mi, yoksa bütün bu olaylar yüzünden yollara düşen, gerçek ihtiyaç sahibi insanlara mı gideceğini tahmin etmek cidden zordur.) Osmanlı yöneticileri (büyük bir insanlık örneği göstererek) paranın alınmasına ve dağıtılmasına itiraz etmediler. 1917 yılında bir ayda 100.000 dolar gelmeye başladı. (15) Morgenthau gelen yardım paralarının (önemli) bir kısmını Filistin'deki Musevi örgütlerine aktardı (16) Çünkü bölgede başka büyük oyunlar oynanıyordu. Batılı Güçlerin himayesinde Filistin'de Yahudi çoğunluğa dayanan yeni bir devletin kurulması ve Ortadoğu'da yeni keşfedilen "Petrol Bölgelerinin" ele geçirilmesi gibi oyunlar.
DİPNOTLAR:
(1) Ambassador Morgenthau's Story, Edited by Burton J. Hendrick (İssue of Detroit Michigan News –1918).
Heath W. Lowry, The Story Behind, Ambassader Worgenthau's Story, s. V, VI (The İsis Press, İstanbul – 1990).
(2) Aynı Eser, s. 11-12.
(3) Aynı Eser, s. 12-13.
(4) Aynı Eser, s. 14.
(5) Aynı Eser, s.16.
(6) Aynı Eser, s.16.
(7) Aynı Eser, s. 16-17.
(8) Henry Morgenthau (in colaboration with French strother) All in a Life Time, s.178, 187, 215, 216, 224, 227, 259 ve 266 (New York, Doubleday, Page Co-1922).
(9) William M. Sloane, Bir Tarih Laboratuvarı Balkanlar, s..175 (Sürey Yayıncılık, İstanbul – 1987).
(10) Orly Saldırısı, Davası 19 Şubat –2 Mart 1985, Şahit ve Avukat Beyanları, s. 15 (Mümtaz Soysal'ın ifadesi).
(11) Osmanlı'dan Günümüze Ermeni Sorunu, Justin Mc Carthy, Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu, s.32 (Editör, Hasan Celal Güzel, 2. Baskı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara- 2001).
(12) Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu,s.34, Justin Mc Carthy: Birinci Dünya Savaşında İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu ( Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001)
(13) Howard M. Sachar, The Emergence of The Middle East, 1914-1924, s.342 (The Penguin Press, Washington – 1969).
(14) Aynı Eser, s. 343.
(15) Aynı Eser, s.343.
(16) Aynı Eser, s.194.
Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...