CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

BAYBURTTA ERMENİ MEZALİMİ

Bayburt’a giren keşif kolları Bayburt kasabasında bir katliam sahnesi görmüşlerdir. Buradaki mezâlimi Arşak ismindeki azılı komiteci idâre etmiştir. (Arşak fecayii aşağıdaki şekilde tertib ve icrâ etmiştir. Bayburt hakkındaki mazbata, vesika-24) :
“Arşak maiyetine aldığı 484 Ermeniye gündüzleri talim yaptırıyor ve geceleriyse komite başlarıyla harbden önce belediye dairesi olan binada toplantılar yaparak, tertibat ve teşkilât hakkında müşaverede bulunuyor. Yalnız Bayburt ahalisinden sanatkâr bulunanların şayan-ı itimad (güvenilen) olanlarından bir kısmı sanatlarıyla iştigal ettirildiği (çalışmasına izin verildiği) gibi kendi evlerinde ikamete de müsaade ediliyor. Mütebakisi (geri kalanı) hususi binalarda iskan ve askercesine muamele tatbik edilerek teşkilât ve tertibatları (düzenlemeler, hazırlıklar) hakkında harice (dışarıya) hiçbir malûmat (bilgi) çıkmamasına gayret olunuyor.
Müslüman ahâliye karşı gâyet ciddî davranmaları ve hiçbir sızıltıya meydan vermemeleri ve daima nasihatlerde bulunmaları hesabiyle kötü fikirleri anlaşılmamış ve hatta Of ve Sürmene havalisinde Ermeni çetelerini tenkil (uzaklaştırmak, ibret verici ceza vermek, sindirmek) maksadıyla Laz çetelerinden imdat kuvvetleri taleb edildiği görülmüş ve Ruslar tarafından terkedilmiş silâhların Müslüman ahâliye tevziine (dağıtılmasına) belediye reisi olup bilâhere katledilen Hafız Süleyman Efendi’nin mâni olduğu anlaşılmıştır.
Bu suretle müslüman efkâr-ı umûmiyesini tatmin ettikten sonra 1 Şubat 1334 (1918) tarihinde her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkartarak birer bahaneyle sokaklardaki ahâli toplanmaya başlanıyor. Mahalleler arasına çıkan devriyeler tesadüf ettikleri köylüleri ve yerli ahâliyi “Arşak Paşa (Paşalık ünvanı hizmetine mükafat olarak Ermeniler tarafından verilmiştir.) çağırıyor, mühim mes’ele görüşülecektir.” Şeklinde aldatarak topluyor ve bunlar mahpushane yapılan Salih Hamdi Efendi’nin ticarethânesinde tevkif ediliyor. Hapishaneye götürülen her şahsın kapı önünde evvelâ üzeri aranıyor ve bulunan para ziynet eşyası alınıyor. Envaı mezâlim ve işkenceyle hapishâneye sokuluyor çarşı ve pazarda bulunmayanların zorla evlerine giriliyor. Para, kıymetli eşya ve ziynetleri alındıktan sonra bir kısmı kapıları önünde feci bir suretde katlediliyor. Diğer kısmı ise çeşitli zulümlerle hapishâneye sevkolunuyor. Bu hâle Şubatın üçüncü sabahına kadar devam ediliyor. 3 Şubat sabahı müslüman kadınlarının da toplanmasına başlanıyor ve topladıklarından on dört kadınla iki kızı Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesi karşısındaki Haydar Bey’in ahşap oteline dolduruyorlar.
Alaturka saat üçte mevkufların (tutulup hapsedilenlerin) katli şu surette icrâ ediliyor. İşe evvelâ Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde mevkuf bulunanlardan başlanıyor. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesindeki müslüman mevkuflar, kapıdan girildiği zaman sağdan birinci odaya yirmi üç, soldan birinci odaya dört, ikinci odaya altmış, üçüncü odaya elli ve boşluğun nihayetindeki odalardan soldakine kırk sekiz ve sağdakine sekiz ki, cem’an yüz doksan üç can yerleştiriliyor.
Evvelâ solan birinci odada bulunan belediye reisi Hafız Süleyman Efendi ile Kormas köylü (Polatlı) Ahmed ve Abraslı (Akbulut) İrfan ve Vağandalı (Çayırköprü) Pirî odadan çıkarılıyor. Ellerinde bulunan süngü balta ve demirle pek feci bir surette öldürülüyor, müteakiben sırasıyle diğer odalara geçerek aynı suretle mahpuslar katle başlanıyor. Gözleri önünde fecî bir surette ve vahşîce arkadaşlarının katledildiğini gören diğer mahpuslar canhıraş sadalarla bağırıyorlar ve kendilerine sıra gelince mümkün mertebe nefislerini müdafaaya çalışıyorlarsa da bütün müdafaa imkânlarından mahrum bulunmaları yüzünden işkence ve vahşetin en büyüğüne maruz kalarak bin türlü mezâlim arasında terk-i hayat ediyorlar. Yalnız ikinci odada bulunan altmış kişiden Murad, Çavuş, Şevki,Saraç Hafız ve Zâhid mahallesinden Beydioğlu Sadık (Ermeniler firar ettikten sonra yangın içinden çıkarılmışlar ve halen hayattadırlar) ölüler arasına sokularak kendilerine ölü vaziyeti vererek hayatlarını kurtarabiliyorlar. Süngü ve baltayla icrâ edilen fecaat kâfi gelmiyormuş gibi cenâzeler üzerine gazyağı dökülmek ve ateşlenmek suretiyle arada sıkışık kalanlardan ölmemiş olanlar dahi yakılıyor.
Buralardaki fecaat sahneleri kapandıktan sonra boşluğun nihayetindeki ve soldaki odada bulunan kırk sekiz kişiye sıra geliyor. Bunlar içinde bulunan Dağıstan’ın Kompo şehrine bağlı Hokal kasabası ahâlisinden olup o tarihten sekiz ay evvel Bayburt’a gelerek kunduracılıkla iştigal eden (uğraşan) yirmi iki yaşındaki Mehmed oğlu Abdullah, karşısında cereyan eden feci sahneyi görür görmez arkadaşlarını müdafaaya sevke karar veriyor, mevkuf bulundukları odanın zeminine döşenmiş kemer taşlarını müşkülatla sökerek kapıyı kapatıyorlar. Katle gelen Ermeniler vaziyeti görünce kapıyı kırıyorlar. Fakat yığılan taşlardan içeriye girilmesi mümkün olmadığından bombalarla, kurşunla bu masumlara hücum ediyorlar. Müdafaaya azmetmiş bulunan zavallılar atılan bombaları tekrar geriye atmak ve taşlarla müdafaada bulunmak suretiyle bir kısmı meşgul iken diğer kısmı odanın beton duvarını delmeğe çalışıyor.
Bu feci sahne devam etmekteyken Haydar Bey’in oteline doldurulan on dört kadını baştan nihayete kadar soyduktan sonra çıplak bir halde Haydar Bey’in oteline bitişik Çavuşoğlu’nun oteline nakil ve birer birer katlettikten sonra oteli yakıyorlar.
Bu on dört kadından üçü elbiselerinin tamamen çıkarılması hakkındaki teklife tahammül edemiyerek kendilerini pencereden dışarıya atıyorlar. Otel civarında bulunan Ermeni devriyeleri tarafından katlonuyorlar. Kendini pencereden aşağı atan kadınlardan birinin kendisiyle birlikte tevkif edilen iki kızının yukarıdan feryada başlaması üzerine hemen aşağı indiriliyorlar ve anaları önünde öldürülüyorlar. Sonra annelerinin kolları arasına verilerek gazla yakılıyorlar.
Bu şenâat devam ederken mahalleler arasında da kıtal, yağma ve yangınlar icrâ ediliyor. Bununla beraber kasabanın güney batısında ve caddenin sol tarafında bulunan cephanelik plân haricinde ateşleniyor. Husûle gelen müthiş gürültü katliâm faaliyetinde bulunan Ermenileri şaşırtıyor. “ Kasabayı Türk kıtaları muhasara etti, toplar patlıyor!” sözleriyle kaçışmaya başlıyorlar. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde o zamana kadar Ermenileri meşgul etmeye muvaffak olan bu kırk sekiz fedakâr oradan çıkarak gizlenmiş olan ahâliyi haberdar etmeye ve yangın içinde bulunan kasabayı söndürmeye başlıyorlar.
İşte Bayburt fecâat ve mezâlimi bu suretle tertib ve icra olunuyor. (yapılıyor)
Ermeni kıtalarının Türk kıtaları karşısında ricatlerinde (bozularak geri çekilme) yol üzerinde ve yakınında bulunan bilcümle İslâm köylerinin tahrib, kadın, erkek ve çocuklarının katil ve imhâ edildiği görülmüştür.”

KAYNAK
EROĞLU Veysel, Ermeni Mezâlimi, İstanbul: Sebil Yayınevi, 1976,s.176-181.
Bu yazi Bayburt isimli 21 Subat 1989 tarihli dergiden derlenerek bazi eklemelerle yeniden yazilmistir.

RUS ISGALI VE ERMENI MEZALIMI

Yıl 1916. Düşman Erzurum'u ele geçirmiş. Dumlu, Hinis bogazından taaruza geçerek Karasu vadisinin kuzeyini takip ederek Karabıyık'a bugünkü ismi ile Kandilli'ye sızmış. Aşkale önlerinde 51. Piyade Alayı ile karşılaşmış. Alaya büyük zayiat vererek Sansa deresine dogru ilerlemiştir.
Dumanlı Sansa deresi ve Kop daglarında mevzilenen Türk birlikleri alayı imhadan kurtarmak için düşmanın önemli bir kesimini esir alır. Diger kısmını da geri çekilmek zorunda bırakır.
Israrla işgal hareketine devam eden Rus birlikleri savaşın agırlık noktasını teşkıl eden Kop daglarını defalarca geçmeye çalışır. Türk askerî birliklerine yardıma giden binlerce sivil Bayburtlu Kop daglarında ordu-millet bütünleşmesinin en güzel örnegini verir. "Kop Savunması muvaffak olmuş ikinci Plevne'dir." diyen bölge komutanı Mareşal Fevzi Çakmak bu savaşının ne zorlu bir savaş oldugunu çok güzel bir şekilde ifade eder.
Kop daglarını geçemeyen düşman bu kez Gavur dagları yolu ile Ispir bogazını zorlar. Kısa zamanda bogaz düşer. Günlüce köyü merkez olmak üzere düşman Bayburt istikametine yönelir.

Allahım ne bunaltıcı, ne bogucu bir gece
Gözlerimiz bulutlandı, arabaya binince
Karanlıkta kaçıyoruz, çogalıyor korkumuz,
Umulmadık bir felaket geçiriyor ordumuz

Evet acısını yüreginde duyarak o günleri en güzel şekilde ifade eden hemşehrimiz şair Kemalettin Kamu'nun hislerine yine bir başka dörtlügü ile ortak olalım.

Gönüllerin gözyaşına inandigi bir anda
Bin bahçeli beldemizi yadellere bıraktık
Gölgesinde barınacak tek agacım yok artık
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda.

Elemi ile sevinciyle ortak bir gaye için yüzyıllardır üzerinde yaşadıgı ugrunda seve seve canını verdigi öz vatanında boynu bükük, gözleri yaşlı ve şehitlerini arkada bırakarak çoluk çocugunu yanına aldıgı birkaç eşyasını arabaya yükleyerek aç, susuz, başı açık, yalın ayak yollara düştüler tarihin onlara reva gördügü o zaman diliminde insanlarımız.

YAŞAYAN TANIKLARI O GÜNLERIN

Aslan MERCIMEKOGLU
O günleri yaşayan hemşehrimiz Ahmet oglu 1897 dogumlu Aslan MERCIMEKOGLU Bayburt'un kuzeyine düşen Konursu kasabasından bir büyügümüz oldugu için muhaceret günlerine dair kendisine başvurdugumuzda bize şunları aktarıyordu.
" Ben o tarihte cephede askerdim. Bizim birligimiz Soganlı cephesinden geri alındı.Ben hastalıgım dolayısıyla komutanımdan belge alarak köyüm döndüm. Birkaç gün köyde kaldıktan sonra duyduk ki cephe bozulmuş ve Rus topraklarımıza dogru geliyormuş. Biz de aile olarak akşam ezanı okunurken köyümüzden Ugrak (Varzahan) köyüne oradan da Çayiryolu (Sünür) köyüne gittik. Geceyi orada geçirdikten sonra sabahleyin kafilemize Çikotlar'dan eniştem Huşret katıldı. Rus'un o gün Bayburt'a geldigini haber verdi. Yine Mehmet Efendi, Kıllı Aligilin Ahmet Efendi aileleri ile birlikte kafilemize katildılar. Oradan hareketle Karahisar, Susehri, Zile yolu ile Çorum'a gittik. Şehirler arasında dolaşırken iaşemizi hükûmet veriyordu"

Güllü Hatûn
Bayburt'un Gökçedere (Pulur) kasabasından Gögüs ogullarından Imam kızı yaklaşık 1891 dogumlu Güllü Hatûn muhacereti görmüş geçirmiş, bagrı yanık bir Türk anasıdır. Muhacirlige 3 yavrusu ile çıkmış tek evlâdı ile dönmüş bir ana olan Güllü Hatûn'un eşi cephede, iki oglu ise yol boylarında şehit düşmüştür. Torunundan bize intikal eden hatıralarına göre muhacereti şöyle anlatmaktadır
" Evden barktan, köyden, kentten, tangır-ocaktan yok olacaksın. Yollara düşeceksin can havliyle. Aç, susuz kalacaksın. Yanık tarlaların, viranelerin, artıkları kavrulmuş bugdaylarını ekmek yerine yiyeceksin. Üst çıplak, baş açık ayaklar delik deşik, bunlar yetmezmişçesine taşınmaz agırlıgının üstüne batmanlık üzüntüyü de yükleyeceksin. Her nefeste bir oh çekeceksin. Muhacereti görenlerin beli bükük bagrı yanıktır yanık hey ogul"

Mustafa YAZICIOGLU
Işgal günlerini yaşayan tanıklardan Konursu Kasabası'ndan Mevlüt oglu 1904 dogumlu Mustafa YAZICIOGLU ise şunları söylemektedir.
" Adabaşi (Abras) köyü istikametinden bir süvari dörtnala köyümüze geldi.
Selamünaleyküm" dedi. "Ben müslümanım karşı daglarda asker var mı" diye sordu Tatar atlısı. Bizde "asker yok" dedik. Rus'un Bayburt'a gelişinden bu atlı sayesinde haberdar olduk.
Köyün yaşlıları bir tepsi içerisinde ekmek , su ve tuz koyarak Rus askerine karsı gittiler. Rus gamandarı (komutanı) " karşı dagda asker varsa köyünüzü boşaltıp savaş edecegiz" dedi. Biz de asker olmadıgını tekrar ettik. Bunun üzerine köy işgal edildi. Gamandar köyü talan emri verdi. Bir buçuk gün müddetle tavuklarımız dahil olmak üzere bütün malımızı talan ettiler. Köylü tedbir olarak bütün kadınları bir eve topladı. Biz annem ve kardeşlerimizle köyden çıkmadık.
Cephe bozuldugunda köyümüzde birliklerinden ayrılmış Türk askerleri vardı. Ruslar bunları topladılar. Her on kişiden birini vuracaklarını söylediler. Agabeyim de onların arasında idi. 1 2……… 10 deyip bir kişiyi ayırmaya başladılar. Bu arada Akbulut köyünden Irfâni Efendi geldi. Rusça olarak Ruslar'in yakaladıkları kişilerin asker olmadıgını Ruslar'a izah ederek vatandaşlarımızı Ruslar'ın elinden kurtardı.
Mustafa Bey' e Göre Irfânî Efendi
"Irfânî Efendi Akbulut köyünden olup yıllarca Rusya'da inşaat ve yol yapımı işleri ile ugraşmış köyümüzden dahi oralara işçi götürmüştür. Babayigit, iyiliksever, çok iyi Rusça bilen Ermeni mezâliminde mazlum halkı koruyan, gözeten ve hatta kurtuluş ruhunu aşılayan daha sonra Ermeniler tarafından kalleşçe arkadaşı Çayirköprülü Pîrî Efendi ve Belediye Reisi Hafiz Efendi ile birlikte katledilen saygıdeger bir kişi idi." diyor.

Ziya MEMIŞ
Bayburt'un Kalecik (Yukarı Hayık) köyünden Abdullah oglu 1906 dogumlu Ziya MEMIŞ o günleri şöyle resmetmektedir.
"Köyümüzde Ermeni yoktu. Türk ordusu bozulup askerlerin geri çekildigi, Rus ordusunun ilerledigi haberi yayılınca daglarda Ermeni eşkiyaları türedi. Arazimize gidemez olduk. Askerimizin geri çekilme olayinı ise şöyle anlatıyor: Gün agarmadan askerimiz Allah Allah nidalari köyün karşısındaki çamlıga çıkararak mevzilendi. Başımı ovaya çevirdigimde karınca gibi Rus askeri kaynadıgını gördük(gördüm). Kahraman askerimiz Ruslar'ı topa tuttu. Ovanın yüzü (yüzeyi) yaralı ve ölülerle doldu; ancak sayıları o kadar çoktu ki askerlerimiz düzenli bir şekilde geri çekildi. Köyümüzü Rus (lar) işgal etti. (Ruslar) üç gün müddetle (müddetince) talan ilan etti (ler).

BAYBURT'TA KALANLAR VE ERMENI MEZÂLIMI
Bayburt halkının göçebilenleri göçtükten sonra kalanlar korku aci ve dehşet içinde ne olacagını bilemeden vatanlarının istilasini bekleyen bî-çâre bir konuma düşmüşlerdir.
Düşman Erenli, (Duduzar) Dikmetaş'tan (Aggi) ilerleyerek Bayburt'u işgal etmiş ve Erzincan'da karargâh kurmuş, Kop dagları ise arkadan çevrilmiştir. Halk suskunlugun, perişan olmuşlugun beklenmeyen günlerinde mecbur edilmiştir yaşamaya.
Işgal güçleri, işgal sonrasında köy, kasaba, ve şehir merkezindeki Bayburtlu'nun malını acımasızca yagmalamış, bu da yetmiyormuş gibi zalimce katliamlara başlamıştır.
O günleri yaşayanlardan biri olan Mehmet Hocaoglu'nun arşiv vesikalarıyla yazdıgı Ermeni Mezalimi ve Ermeniler'i anlatan eserinde işgal şöyle dile getirilmektedir.
" Evet Moskof Moskoftur ve emperyalisttir. Moskoflar Deli Petro zamanindan beri sıcak denizlere çıkmak, dünyaya hakim olmak sevdasındadırlar. Bu moskofun beyazının da kızılının da degişmeyen politikasıdır. Moskof bu gayeye ulaşmak için her vasıtaya basvurmaktan çekinmedigi gibi bu ugurda bir çok masum insan(lar)ın kan(lar)ının akıtılması da onu ilgilendirmez."
Rus bu politikasını da Bayburt'ta en iyi şekilde uygulamış, halka göstermelik olarak iyi davranmış vatanını istila ettigi Bayburtlu'ya yaptıgı zulmü halkı göstermeye çalışmıştır. Bütün bunların yanında Ermenisiz Ermenistan politikasını da canlı tutmaya çalışmıştır.
Rus birlikleri Bolşevik Ihtilâli'ni (7 Kasim 1917) takiben çekilmiş gerideyse birlikte getirdikleri Ermeni çetelerinin zulmü kalmıştır. Ermeni çeteleri zulüm faaliyetlerine başlamış ortalıgı yakıp yıkmışlardır. Şöyle ki: O sırada Kafkas kolordusu komutanı Yakup Şevki Paşa Bayburt'taki Ermeni Mezâlimi hakkındaki raporunda şunları belirtmektedir.
" Ermeniler Bayburt'u terk ettikleri gün kasabanı en güzel konak ve magazalarından dört yüz kadarını yakmışlardır. 18 Ocak 1918 günü ekmeklik un dagıtılacagını ilan ederek bir kısım kadın-erkek ve çocukları evvelce hapishane yapılan büyük binaya sokarak binayı vahşice yakmışlardır.
Aynı zamanda sokaklarda tesadüf ettikleri çocuk, kadın ve erkekleri süngü ve kurşunla şehit etmek suretiyle her türlü fenalıgı yapmışlardır."

TAŞ MAGAZALARI (HANLARI) KATLIAMI
Bayburt ve çevresinde taş magazalar katliami olarak bilinen olay kısaca şöyle cereyan etmiştir.
Bayburt ve havalisindeki Müslüman halkın imhasına memur edilmiş " Arsak Paşa" lakabı ile anılan azılı Ermeni eşkiyası etrafına topladıgı her türlü teçhizata sahip 500'e yakın Ermeni ile önceden hazırladıkları plan geregi 14 Şubat 1918 günü her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkararak birer bahane ile sokaklardaki ahaliyi toplamaya başlıyorlar. (Sizi Arsak Paşa çagırıyor. Mühim meseleler görüşülecektir.) gibi yalanlarla halk kandırılarak imha yeri olarak planlanan Sarı Hamdi Efendi'nin taş magazalarına kapatılıyorlar.
16 Şubat 1918 sabahına kadar süren bu toplama işlemi, sabahleyin Müslüman kadınların toplanması ile devam ediyor.
Toplanan 14 kadın ve genç kız Taş Magazaları'nın tam karşısındaki Haydar Bey'in ahsap oteline dolduruluyorlar.
Katliam sabah 3'te başlıyor. Taş Magazaları'nın kapıdan girildigi zaman sagdan birinci odaya 23, soldan birinci odaya 4, ikinci odaya 60, 3. odaya 50, avlunun bitimindeki odalardan soldakine 48, sagdakine 8 kişi olmak üzere toplam 193 kişi dolduruluyor.
Soldan birinci odada bulunan Belediye Başkani Hafiz Süleyman, Akbulutlu Irfânî, Çayirköprülü Pîrî ve Pelitlili Ahmet odadan çıkarılarak korkunç bir şekilde katlediliyorlar. (Bunlar Bayburt'un önemli eşrafından olup yörede kanaat önderi konumunda olan insanlardır. Konursulu büyüklerimizin anlattıgına göre Konursu'nun ileri gelenlerinden Etem Aga da Ermenilerce bu toplantıya çagrılmış Etem Aga'nın babası Hacı Halil gördügü rüya üzerine oglunun gitmesini engellemek istemiş oglu ise bunu dinlemeyerek küheylanına atlayıp toplantıya gitmek için yola çıkmış; ancak bugünkü Konursu Saglık Ocagı'nın bulundugu yerde at ayaklarını havaya kaldırıp bütün zorlamalara karşın gitmek istememiştir. Daha sonra Bayburt tarafından kara bir dumanın gökyüzünü sardıgı Konursu ahalisince görülmüştür. )
Ermeniler daha sonra etraftan zorla topladıkları ahaliyi diger tutukluların gözleri önünde şehit etmişlerdir. Gözleri önünde korkunç ve vahşice arkadaşlarının öldürüldügünü gören tutuklular acı feryatlar çıkarmış, kendilerine sıra gelince de müdafaaya çalışmışlarsa da ellerinde silaha benzer hiçbir şeye bulunmadıgından işkenceyle ve vahşiligin en korkuncuna katlanarak şehadet şerbetini içmişlerdir.
Kendilerine sıra gelmesini bekleyen 60 kişiden Murat Çavuş, Şevki Saraç Hafız ve Zahit mahallesinden Sadık ölüler arasina girerek kendilerin ölü süsü verip kurtulmuşlardır.
Yine Haydar Bey'in oteline doldurulan 14 kadın soyundurulmaya zorlanmış bunlardan 3'ü kendilerini pencereden atmayi başarmışlardır. Kalan kadınları çıplak bir halde Haydar Bey'in oteline bitişik Çavuşoglu'nun oteline götüren Ermeniler burada hepsini birer birer öldürüp yakmışlardır.
Pencereden aşagı kendisini atan kadınlardan birinin tutuklu bulunan iki kızının yukarıda feryada balamaşı üzerine Ermeniler bu kızları da aşagı indirip can çekişen annelerinin gözleri önünde şehit etmişlerdir. Daha sonra da cesetleri annelerinin kolları arasına verip gazla kadını tutuşturup diri diri yakmışlardır.
Bir tarafta bu insanlık dişi vahşet olurken diger tarafta Taş Magazaları'na doldurulup kimi (bu kelime Bayburt'ta bazı anlamında kullanılır.) öldürülen kimi yaralanan kimi ise ölü diye bırakılan zavallı insanlar üzerlerine yagdirilan kurşun ve bomba yagmurundan sonra eşi ve benzeri görülmemiş katliamin son safhasında olan üzerlerine gaz dökülüp yakılmışlardır.
Ermeniler bu zavallı insanları yakarken bunların "imdat" diye bagrışmaları ve inlemelerini müzik gibi algılayarak eglenceler yapmışlardır. Insanlıgın şimdiye kadar şahidi olmadıgı ve tarihin hiçbir devrinde kaydetmedigi bir şekilde yakılan katledilen görülmemiş işkencelerle yok edilen bu insanların mevcudu 500'den fazladır.
Bu korkunç facialar sürüp giderken şehrin batı yönünde Trabzon-Erzurum yolu üzerinde "binbaşı hanları" denilen ve Ruslar tarafından cephanelik yapılan binanın plan dışı ateşlenmesi ile müthiş bir patlama olmuş, Ermeniler Türk ordusunun ilerlemekte olmasından korktuklarından bu patlamayı Türk ordusunun yakınlarından top atmaya başlaması sanarak panige kapılmış ve Erzurum'a dogru kaçmaya başlamışlardır.
21 Şubat 1918 günü Türk süvarileri Bayburt'a girmiş kan ve korkunun yerini şevinç göz yaşları almıştır. Bayburtlu Zihni'ce bir şöyleyişle günler yeniden ülfetin çagına tebdil olmuştur.


Yazinin degişiklige ugramamiş hâlinin bulundugu kaynak:
Bayburt Isimli Özel Sayili Dergi, Rus Işgali ve Ermeni Mezâlimi, Bayburt, 21 Şubat Kurtuluş Özel Sayisi, 1989, s.2-3.
Kaynak: bayburt.jsp.net
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...