1915 Ermeni Tehciri kararı, fiilen ortaya çıkan bir isyana ve düşman orduyla işbirliğine karşı alınan bir karardır. Tehciri `soykırım' gibi göstermek, Nazizm'in soykırım suçunu dünyaya yayıp hafifletmek anlamına gelir.
Génocide, kısaca soykırım' demek. Soykırımın özgün tarifi var;milletlerarası hukuk konusu.Gene de, yapılan; tespitin ne kadar işlerliği olduğu tartışılıyor. Bu karmaşık hukukî müesseseyi anlamak için, hukukçu olmak da yetmiyor.Geniş, mukayeseli bir tarih bilgisine ve beşeri coğrafya hamulesine ihtiyaç var.
Bizim ülkemizin okur yazarları, soykırım fiilini, her hangi bir katliamla karıştırıyor; tarih bilinci olmayan hele kültür tarihini mukayeseli olarak mütalâa etme eğitiminden geçmeyen aydınlar, bu gibi kavramları isabetle kullanamazlar.
Geniş kitle, Ermenilerin katledilmediğini, sadece onların Türk ve Müslümanları katlettiğini söylüyor.Bu kaydı öne sürenlerin Ermeni olaylarını sözel tarih yoluyla öğrendikleri anlaşılıyor. Bildikleri doğrudur; ama tam değildir.
Buna karşılık, kendilerini beynelmilel mehafilin üyesi zanneden bazı iş bitiriciler ; "Pekâlâ kesmişiz, şu soykırımı kabul edelim, bu sayede Avrupa'ya da alınırız," diyorlar. Az sayıdaki bu hatipler, şu sıralarda yurtdışı platformlarda en çok iltifat görenler. Ama iltifat görmekle tasvip görmek aynı şey değil. Ne var ki, bu platformlarda, Ermeni-Türk çatışmalarının tarihini ele alan Türkler, hatta Ermeniler bile ortaya çıkmaya başladı.
Başlangıçta pek sevimsiz ve lüzumsuz olarak kabul edilen bu tez sahipleri, giderek ciddiyetle dinlenmeye başlanıyor.
Soykırım, mürur-u zamana (zaman aşımına) bağlı olmayan bir suçtur. Asırlar da geçse, kovuşturulur. Bunun tarihsel-kültürel açıdan anlamı şudur; soykırımın suçlusu ön planda, tarihi kültürel alt yapıdır.
Buna göre, Türklerin geçmişi, yani dedelerimiz, Ermenilere karşı kin tohumları atan ve onları yok etmeyi planlayan adamlar olmalıdır. Oysa böyle bir durumu gösterecek yazılı-sözlü bir kültürel altyapı mevcut değildir. Gene buna göre, torunlarımız suçludur, suçlu olacaktır çünkü kasapların torunlarıdırlar.
Soykırımı Kabul Etmek Ne Anlama Gelir?
Gerçi bazıları, soykırımı kabul etmemizin geriye yürüyen tazminat yükümlülüğü getirmeyeceğini söylüyorlarsa da; her zaman ve zeminde bu gibi talepler ileri sürülebilir ve kabul de ettirilebilir.
Kaldı ki, bir toplum için, ağır bir suç ve suçlama teşkil eden soykırımın parayla ölçülmesi de mümkün değildir.Böyle bir suçu kabul edersek, geleceğin Türk nesillerine de haksız bir yafta yapıştırmış oluruz.
İmparatorlukların parçalanması her yerde hazin ve kanlı etnik çatışmalara neden olur. Bu gibi olaylar Karadeniz'de de, Arap Yarımadası'nda da farklı düzey ve derecelerde kendilerini göstermiştir.
Osmanlı Ermeniliği 'priorite' yani yaşadığı coğrafyada tarihsel evleviyyet dolayısıyla hakları olduğunu iddia ederek mücadelesine başladı.Muvaffak olsaydılar, başka türlü bir tarih yazılacaktı. Muvaffakiyetsizliğin nedeni olarak, bölgedeki nüfuslarının azınlık olduğu zikredilmeyecekti. Ne var ki, savaşan Osmanlı hükümeti de civardaki başka etnik gruplar da Ermenilikle çatışmaya düştü.
Demek istediğimiz şu ki; soykırımcı bir kültürel altyapı olsaydı, çatışmaya neden olacak unsurları başından ortadan kaldırırdı. Soykırımcı bir kültürel ve idarî altyapı, Anadolu'nun ortasında ve Batı Anadolu'da Ermeni nüfusu bırakmazdı. Türk Halk Edebiyatı'nda ve Divan Edebiyatı'nda, çarpıcı ve kışkırtıcı eserler ve deyişler yoktur.
Çağımızın Laikliği ve Yahudi Düşmanlığı
Luther'den beri Almanya, Yahudi tekelinden söz ederdi; Paskalya zamanı iğneli fıçı hikayeleri canlandırılırdı. Hatta çağımızın laikliği, 19. Asırda yeni umutlarla yükselirken; yaşadığı toplumlarla kaynaşma amacında olan reformist Yahudi Theodor Herzl,(sol altta)Yahudi düşmanlığının bu sefer din dışı, ırkçı bir toplumda yeniden doludizgin hayatına devam ettiğini gördü ve Yahudi devleti projesini yürürlüğe koydu.
Osmanlı toplumunda, Ermenilere karşı böyle yaygın bir edebiyat söz konusu değildi. Şurası bir gerçek ki, bazı din değiştiren gruplar yerlerinde bırakıldılar ve Batı şehirlerinde de zaten Ermeni nüfus yerlerinde kalmıştı.
Ermeni tehciri karşılıklı kanlı ve hazin olaylarla doludur. Bunları unutmak gerekmiyor; aksine, Türk ve Ermeni tarihçilerin karşılıklı olarak araştırmaları lazım. Ne var ki, unutmamak gereken bu olayları saptırarak kullanmak ve yerli yersiz haykırmak da doğru değil.
Ancak soykırımın kesin belirlenmiş şartlar ve nedenleri bu çatışmalarda yoktur. Siyasi emellerle çıkan çatışmalarda uygulanan tedbirler ve tehcir, soykırım havası ve programı içinde hazırlanmamıştır. Bizzat Osmanlı Hükümeti'nde, Erneni bakanlar vardı. İttihad ve Terakki'nin önderleri içinde, Hüseyin Cahid, Halide Edib gibi Ermeni taraftarları bulunuyordu.
Yakın Tarihe Kısa Bakışlar
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın sonundaYeşilköy'de imzalanan San Stefano Antlaşması'nda , Osmanlı topraklarındaki Ermeniler için 'reform' yapılması öngörülüyordu. Yeşilköy'e gelmiş olan Grandük Nikola'yı ziyaret eden Ermeni patriği Narses'in talebi üzerine, reforma ilişkin bir madde antlaşmaya ilave edildi. Ermeniler böylece Rusya'nın himayesine girdiler.
Antlaşma'nın tarafı diğer büyük devletler de Anadolu'da Ermeni nüfusun bulunduğu yerlerde konsolosluklar açtılar.
Tehcire kadar geçen 30 yıllık süre içinde, Ermenilerin siyasi ve silahlı faaliyetleri, büyük devletlerin bu himayesinin yarattığı Ermeni yanlısı şartlarda gelişti.
Osmanlı yöneticileri Taşnak liderleriyle Ağustos 1914'te bir toplantı yaptılar. Ermenilerden, savaşta sadık Osmanlı vatandaşları olarak hareket edeceklerine dair söz aldılar. Ancak iki ay önce Erzurum'da yapılan gizli bir Taşnak toplantısında, savaştan bilistifade, Ermenilerin Osmanlı devletine karşı geniş bir ayaklanma yapması kararlaştırılmıştı. Buna rağmen Ermeniler, bağımsızlıklarına kavuşmak için, Ruslarla işbirliği yaptılar.
Rus Ermenileri de Osmanlı'ya saldıracak Rus ordularında yerlerini aldılar. Rus çarı tarafından Tiflis'te kabulünde, Eçmiadzin, Katolikos, Çar'a, "Ermenilerin kurtuluşu Anadolu'da Türk hakimiyetinin dışında otonom bir Ermenistan'la sonuçlanacak ve bu, Rusya'nın yardımıyla gerçekleşecek" dedi.
Mart 1915'te Rus kuvvetleri Van'a doğru harekete geçtiler. 11 Nisan günü Van Ermenileri isyan etti ve Müslüman halka saldırdı. 21 Nisan günü Çar II. Nikola Van Ermeni Devrimci ,Komitesi'ne bir telgraf çekerek, "Ruslara hizmetlerinden dolayı" teşekkür etti.
Amerika'daki Ermeni gazetesi Gochnak, 24 Mayıs tarihli sayısında, Van'da sadece 1.500 Türk kaldığını bildirdi.
Osmanlı sınırını aşan Rus ordusu içindeki Ermeni güçlerine, devrimci ismi 'Armen Garo' olan eski Osmanlı milletvekili Karekin Pastırmacıyan kumanda etti .
Diğer bir eski milletvekili, Hamparsum Boyacıyan, 'Murat' kod adıyla, Türk köylerine saldıran ve sivil nüfusu katleden gerilla gücünün başındaydı.
Soykırım İddiaları Yayılmak İsteniyor...
Doğrusu, bir asırdır Ermeniler lehinde literatür meydana getiren Avrupa güçlerinin hiçbiri, sanıldığının aksine, Ermenilere ciddi müzaherette bulunmadılar ve hatta tehcir planlarının Alman Genelkurmayı'nın telkiniyle ortaya çıktığını, Brentjes gibi yazarlar da tekrarlar.
Hiç şüphesiz, tehcirdeki katliam her eyalette tekrarlanmamıştır. Becerikli idareciler tehciri zayiatsız yönetebilmiş, bazıları inisiyatifi sorumsuz parti militanlarına veya Ermenilere kin tutan diğer mahalli etnik gruplara kaptırmıştır.
Bu durumun, planlı ve gerçekten masum ve organize olmayan, siyasi emelleri bulunmayan Yahudileri yok eden Nazi Holokostu'na benzetilemeyeceği açıktır.
Hal böyle iken, Avrupa'da ortalama insanlar; yakın zamandaki Nazi Holokostu'nu Ermeni tehcirine benzetiyorlar. O zamanın tarihçi kaynaklarından çok, yeniden inşa edilen tarih risaleleriyle ilgileniliyor.
Birinci Dünya Savaşı başlarken Osmanlı topraklarını paylaşmak için hazırlanan Sykes-Picot Antlaşması,Osmanlı devletinin nasıl paylaşılacağını kararlaştırmak için İngiltere ile Fransa'nın paylaştıkları,sonradan Rusya ve İtalya'nın da katıldıkları gizli bir antlaşmadır.Bu gizli paylaşım antlaşması,1917 sonunda Sovyetler Birliği tarafından dünyaya açıklanmıştır.
Almanya ve Fransa'nın yeni nesilleri, II.Cihan Harbi'nde büyüklerinin yaptığı holokosttan çok utanıyorlar .Bir nesil evveli Almanlılar, Schiller,Goethe, Wagner, Beethoven'ın halkı diye övünürken, bugünün Almanları,'Yahudi kasabının çocukları' diye nitelendiriliyor. Yeni Avrupa gençliği, ulusal kimliğini gölgeleyen bu olayları unutturmak değil; aksine yaymak, kıtadaki benzerlerini ortaya çıkarmak için çırpınıyor, dünyanın dört bucağındaki ;ırkçılığı protesto ediyor.
Bu belki dürüst bir eğilim; ne var ki, bütün dünyayı ve tarihi, Engizisyon'un ve Nazizm'in tekrarı olarak vurguluyorlar. Işte bu vurgulamanın, çok sâfiyane olmadığı açıktır. Suçlular kendilerine suç ortakları, suç arkadaşları arıyorlar.
Bazen bunun budalaca tezahürlerine rastlanıyor. Tessa Hoffman adlı Alman resmi çevrelerine yakın bir yazar; Birinci Cihan Savaşı'nda Trabzon'da Ermeniler için gaz odası inşa edildiğini yazıyor.
1914-15'in Trabzon'unda hangi para ve hangi teknolojiyle bu iş başarılacaktı?.. Osmanlı başkentinde ve en mutena kolordularda dahi, bırakınız gaz odasını, bitlenmeyi yok edecek etüv makinesi bile yoktu.
Bunları yazan, Auschwitz'deki gardiyan amcalara ortak arıyor. Mücrimlerin halefleri maalesef soğukkanlı değil, ayıbı dağıtma gayreti içindedirler.
Gelecek nesilleri ipotek altına koyacak suçlamaları kabul edemeyiz. Çünkü suçlamaların mahiyeti çok değişiktir.
Nihayet soykırım gibi suçlamaları, kavram ve hukuk bilmeden yapanlar kadar; aynı bilgisizlikle, kabul veya reddedenleri de görüyoruz. Bu haksız ve çok ciddi bir suçlamadır. Bunu kasıtlı olarak yapanları ciddi olarak incelemeli ve ısrar ettikleri takdirde, art niyetliler kategorisine sokmalıyız.
Soykırım suçlaması, ne Kıbrıs sorununa ne de Ege sorununa benzer. "Aman canım," zihniyetiyle hareket edenlerin veya Amerikan üniversite merkezlerindeki risaleleri okuyarak düşünmeye çalışanların ve bu işleri, "Biz yapmadık, etmedik," diyenlerin, millet tarihimizin bu en ciddi sorunu çözebileceklerine inanmıyoruz.
Yıl 1990: Auschwitz Toplama Kampı'nda, 11. Blok önünde,buraya 50 yıl önce,16-17 Haziran'da, ilk Yahudi kafilelerinin getirilişinin yıl dönümünde soykırım kurbaları için bir tören yapılıyor.
Soykırım kavgası, Diaspora'daki sorumsuz grup ve kişilerin kendilerine göre ürettikleri yorumlarla çözülemez.Aynı biçimde, bazı Türk zümre ve şahıslar da Türk tarihçiliği adına hareket ediyor. Resmi tarih fobisini kışkırtanların bir tutumu var; soykırımı reddeden herkesi, devletin müstahdemi diye ilan ediyorlar. Bu tutum, belki gürültüyü artırır ama diyalogu keser.
Tarihî yönden bir gelişme var; Ermenistan'ın artık devlet olması, hem Ermeniler hem de Türkler açısından bir avantaj. Ve son zamanlarda, Ermenistan'ın kurumları ve akademisyenleriyle bu sorunu tartışmaya başlamak daha yararlı görünüyor. İki memleketin ortak geleceği ve sorunları, bu sorunu tartışmakta da aklı selimi getiriyor gibi...
Kaynak: Popüler Tarih Dergisi - Temmuz 2003
Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...