Dr. M. Galip BAYSAN ANKARA, 08 Aralık 2007 Cumartesi
1870 Fransa-Prusya Harbinden hemen sonra, Bismarkın da desteğini kazanan Rusya, 31 Ekim 1870 tarihinde,Paris Antlaşmasının Karadeniz'de Rus Donanması bulundurmasını yasaklayan maddesini yürürlükten kaldırdığını ilan etti.
Hiçbir devlet buna karşı çıkmayınca, Rusya yeniden "Karadeniz ve Boğazlar" konusunda en büyük söz sahibi yabancı ülke konumuna gelmiş oldu. Kendini daha güçlü hisseden Rusya'da yeniden "Çar Grad" İstanbul'u ele geçirme ve "Ayasofya'da" ayin yönetme arzusu ve siyaseti öne çıkmağa başladı. Bu akımın en büyük taraftarları " Pan Slavistler" oldu.
Rusya'nın tarihsel "sıcak denizlere inme" politikasının temelinde,güneyindeki Osmanlı Devletini parçalayarak topraklarını ele geçirme ve bir Dünya Gücü olma arzusu yatıyordu. Bunun için Kafkasya-Doğu Anadolu üzerinden Doğu Akdeniz ve Basra Körfezine inmek,Balkanlar üzerinden de Ege ve Adriyatik kıyılarına ulaşmak istiyordu. On dokuzuncu YY ikinci yarısında bu amacın önündeki en büyük engel, Osmanlı Ordu ve Donanmasından çok, Avrupa devletlerinin çıkar çatışması idi. Osmanlıdan istediğini alabilmesi için Avrupalı güçleri rahatsız etmeyecek bir strateji bulması ve uygulaması gerekiyordu. O zaman " Din Olgusunu" öne çıkararak Hıristiyanlık-Müslümanlık, ezilen halklar,masum din kardeşlerine karşı uygulanan Soykırım hikayeleri ve onları kurtarmak için büyük uğraş verme temaları bol bol işlenmeğe başlandı. İşte "Pan Slavizm" akımı bu düşüncelerden doğdu.
Pan Slavizm : "Türklerin zalim yönetimi altında inleyen, acı çeken Slav kardeşleri kurtarmak" bahanesi ile hem Slavlar, hem de Avrupalıların desteğini kazanmak, Türkleri Avrupa'dan kovmak, Balkanlar'da Rus hakimiyeti kurmak, İstanbul'u ele geçirerek "Ayasofya'ya Haç Dikmek" sloganı ile geniş çevrelerce gittikçe benimsenen bir akım oldu.İşte bu akımın en önemli temsilcilerinden biri olan General İgnat'yev 1864 yılında İstanbul'a Büyükelçi olarak atandı.
General Nikolay Pavloviç İgnat'yev
General Nikolay Pavloviç İgnat'yev: kariyeri itibariyle hem iyi bir asker hem de kendini geliştirmiş iyi bir diplomattır. 1856 yılında Londra'da ateşemiliterlik yapmış,bu görevi süresince Rusya'nın Osmanlı Politikası karşısındaki en büyük engel olarak kabul edilen İngiliz siyasileri ve halkını yakından tanıma imkanı bulmuştur. İki yıl sonra Buhara'ya gönderildiğinde ülkesini Türkistan'ı ele geçirmek için teşvik etmiş, 1859-1860'da da Çin'in başkenti Pekinde görev yapmış, dikkat, çeken başarılı çalışmaları sonunda generalliğe yükseltilmiş, Çarın yaverlerinden biri olmuştur.
İgnat'yev ilk defa 1861 yılında bir görevle İstanbul'a gönderilmiş ve bu sayede ileride uzun yıllar görev yapacağı Osmanlı Devleti ve toplumunun içinde bulunduğu ortamı tanıma imkanı bulmuştu. Rusya'ya dönüşünde de Dışişleri Bakanlığının en önemli bölümlerinden biri olan "Yakın Doğu Masasının" başına getirilmişti. Bu görevde kaldığı 1861-1864 yılları arasında hem Türkiye, hem de Balkan meseleleri ile yakından meşgul olduğu gibi, ülkesinin ve hatta Avrupa'nın büyük güçlerinin Balkan meselelerinde takip ettikleri siyasetin yaratıcısı ve uygulatıcısı olmuştur. Artık İgnat'yev Rusya'daki Pan-Slavist hareketin en büyük liderlerinden biri haline gelmişti. Bütün gayretlerini Eflak-Buğdan dışında,Sırplar,Karadağlılar ve Bulgarların bazen Osmanlı'ya bağlı ayrı bir Beylik, bazısının da bağımsız bir devlet haline gelmesi için uğraş vermeye yöneltecektir.
İşte 1864 yılında İstanbul'a Elçi olarak gönderilen general böylesine tecrübeli ve sanki özel olarak Türkler aleyhine çalışmak için yetiştirilmiş bir kişi gibidir.İstanbul'a geldiği ilk günden itibaren tıpkı haleflerinden "Prens Mençikof" gibi şımarık ve saldırgan tavırları ile sorun üzerine sorun yaratacak, Türk ve Müslümanları rahatsız eden kişiliği, davranışları onu İstanbul'da yaşayan Gayrimüslimlerin sevgilisi haline getirecektir. Bu tutum ve davranışlar; ulusal kimliklerinin geleceği için azınlıklara "büyük ümitler" verecek, onların hareketlenmeleri için teşvik edici olacaktır.
İgnat'yev zamanla Türk devlet adamları ile de yakın ilişkiler içine girmiş ve onları etkilemeyi başarmış ve hatta Saray'a bile etkinliğini duyurma imkanı bulmuştur. Dönemin en önemli isimlerinden biri olan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, tamamen bu zatın etkisi altında bulunuyordu, hemen her hususta Elçinin reyi ile hareket eder bir durumda idi. Tabii ki bu tavsiyelerin büyük bir kısmının bölgede uygulanan Rus politikasına paralel bir yönde olması kaçınılmazdı. Halk İgnat'yev ile Sadrazam arasındaki yakın ilişkiyi; Mahmut Nedim Paşaya "Nedimov" hitabını yakıştırarak protesto ediyordu. Bu nedenle diyebiliriz ki, İgnat'yevin neden böylesine başarılı olduğunu anlayabilmek için, Mahmut Nedim paşayı biraz daha yakından tanımamız yararlı olabilir.
Dönemin en önemli Türk Devlet adamlarından biri olan Mahmut Nedim Paşa 1818'de İstanbul'da doğdu. Uzun yıllar Sayda, Şam, Trablusgarp gibi illerde valilik yaptıktan sonra 1867'de Bahriye Nazırı ( Denizcilik Bakanı) oldu. Bu dönemde Mahmut Nedim Paşa, Osmanlı toplumunda büyük reformlar yapma amacıyla kurulan "Genç Osmanlılar" Cemiyetinin en güvendikleri liderlerden biri durumundaydı. Çünkü bu cemiyet mensupları; aynı yıl yapmayı planladıkları bir darbenin başarılı olması halinde, onu Sadrazam yapmayı planlamışlardı. Teşebbüs Ali Paşa tarafından zamanında haber alınınca Genç Osmanlılar, özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimler çareyi yurt dışına kaçmakta buldular.
Mahmut Nedim Paşa 1871'de ilk defa Sadrazam oldu ve bir yıl sonra bu görevden azledildi, 1873'te Adana Valiliğine getirildi. Şansı 1875 yılında yeniden döndü ve ikinci defa sadarete getirildi. Burada ilginç bir bağlantıyı da sizlere sunmadan geçmek istemiyoruz. O da ,Mahmut Nedim Paşa ile yine zamanının en ünlü komutanlarından Hüseyin Avni Paşa arasındaki sürtüşmedir. Bu iki zatın yaşamı tıpkı bir tahtıravalli gibi idi. Biri yükselirken diğerini olabildiğince alçaltıyor, ezmek istiyordu. Mesela 1871 yılında Sadrazamlığa atanır atanmaz, Mahmut Nedim Paşa'nın ilk işi; Serasker (günümüzün Genel Kurmay Başkanı) olan Hüseyin Avni Paşayı hem görevinden azletmek ve hem de hasta hasta Isparta'ya sürgüne göndermek olmuştu. Bu olayın Seraskerin ruhunda derin izler bırakması kaçınılmazdı.Ama Hüseyin Avni Paşa iki yıl sonra yeniden Seraskerliğe ve 1874 yılında da Seraskerlik üzerinde kalmak şartı ile Sadrazamlığa getirildi. Mahmut Nedim Paşa 1875 yılında ikinci defa sadarete getirilince yine ilk işi Hüseyin Avni Paşayı İzmir Valiliğine göndermek oldu. Okuyucularımız neden bu iki paşa üzerinde durduğumuzu merak edebilirler. Biz sadece en üst kademede görev yapan kişiler arasındaki düşmanlığın bir ülkeyi ne gibi belalara karşı ve nasıl zayıf düşürdüğünü hatırlatmak istedik. Unutmamak gerekir ki söz konusu Hüseyin Avni Paşa; bir yıl sonra Mithat Paşa ile birlikte bir darbe yapıp Sultan Abdülaziz'i tahttan indirip yerine Şehzade Murat'ı, Beşinci Murat unvanı ile tahta çıkaran ve Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı görevinden alan zattır. Ama bu kişi de, sabık Sultan Abdülaziz'in intiharından hemen sonra, bir hükümet toplantısı sırasında, Çerkez Hasan isimli bir fedainin intihar saldırısı ile hayatını kaybedecektir.
1875 yılına kadar dışarıdan alınan borçlarla Osmanlı Devleti tam bir borç batağına gömülmüş gibiydi. Devletin dış borçları ile demiryolu tahvilleri ve genel borç senetlerinin değeri 200 Milyon, halkın elinde bulunan borç senetleri de 106 milyon lira kadardı.(Devletin 1863-1864 bütçesi 340 milyon lira olduğuna göre,toplam borcun devletin yıllık bütçesine yaklaştığı açıkça görülebilir.) Bu büyük borç yükü için her yıl Avrupa'ya faiz ve amortisman bedeli olarak 14 milyon lira gönderiliyordu.
Dış borç faizleri %5 veya %6 görünmesine rağmen, teminindeki güçlük nedeni ile gerçek faizler %12'ye varmakta idi. Genel borçlanma,demiryolu faizleri de böyle idi. Karlı bir gelir kaynağı oldukları için, bu senetler hem Avrupa'da hem de Türkiye'de çok rağbet görüyordu. Avrupalı küçük yatırımcılar ve Osmanlı Halkının büyük bir kısmı bütçesini Osmanlı Devletinden aldığı bu faize göre düzenlemişti. Osmanlı borç ödemelerindeki her hangi bir değişiklik, bu kişisel bütçeleri alt üst edecek bir durum yaratabiliyordu.
Mahmut Nedim Paşa sadrazam olduktan hemen sonra, 1874 yılının gelir- gider durumunu açıklayınca, Osmanlı Hükümetinin mali durumu Avrupa basın yayın organlarında her gün tenkit edilen bir konu haline gelmişti. Sadrazam; büyük bir ihtimalle Rus Elçisi İgnat'yevin tavsiyesi ile, mali sorunları halletmek için bir plan hazırladı. Bu plana göre ,her yıl ödenmekte olan 14 milyon liranın 7'si tasarruf edilecek, bu tasarrufun 5 milyon lirası ile bütçe açığı karşılanacak, 2 milyon lira da askeri harcamalar için kullanılacaktı. Bu plan hükümetçe de kabul edilince 6 Ekim 1875'de bir kararname yayınlanarak; beş sene müddetle daimi borçların faizlerinin yarısının nakit, diğer yarısının da %15 faizli bir senetle ödeneceği ilan edildi.Bu kararname senet sahipleri üzerinde bir bomba etkisi yaptı. Avrupa kamu oyu tamamen Türklerin aleyhine döndü. Avrupa Halkları; "Türkler bizi dolandırdılar, paralarımızı sefahat alemlerinde yediler,bitirdiler, bunların bekası Avrupa için zararlıdır" sözlerini söylemeğe başladılar. Türkiye'de de halk gelişmelerden Sultan Abdülaziz'i sorumlu tutmaya başladı. Dolayısiyle Sultanın Taç ve tahtı sallanmaya başladı ve 6 ay bile geçmeden bir darbe ile tahttan indirildi. Bu kararnamenin İngiltere kamu oyunda ne derece olumsuz etki yarattığını, 1876 yılında Anadolu'yu gezen bir seyyah hatıralarında: "Osmanlı Devletinin faiz ve ana para ödemelerini durdurmasının İngiltere'de çok aleyhte bir hava yarattığını ve İngiliz vatandaşlarının cebinden bu nedenle bir milyon sterlini aşkın bir paranın buhar olup uçtu" sözleri ile anlatmaktadır. Geçen yazımızdan, son seçimde yenilgi almış Gladstone ve partisinin bu olumsuz ortamdan nasıl yararlandığını,Bulgaristan ajitasyonunu da kullanarak devletin politikasını nasıl Türk aleyhtarı ve Rus dostu bir politikaya dönüştürdüğünü hatırlıyoruz.
1876 yılı başlarında, her ne kadar Mahmut Nedim Paşanın, İgnat'yev destekli politikası iflas etmiş görünüyorsa da, İstanbul ve Balkanlarda Rus Büyükelçisi'nin Pan Slavizm politikası zirvededir. Artık general, ortamı hazır görmüştür ve tıpkı Türkistan bölgesinde olduğu gibi, Balkanlarda da Rusya'yı savaşa yönlendirmektedir. İgnatyev Rusya ile birlikte Balkanlarda yaşayan Gayrimüslim Osmanlı halklarının da çıkacak bir savaşta, Rus Orduları yanında mücadele etmeleri için gerekli ortamı hazırlamıştır. (Yine önceden söylediğimiz gibi) Bu şartlar altında, 23 Aralık 1876 tarihinde İstanbul'da Yapılan Tersane Konferansının başarısız olması kaçınılmazdı. Konferans başarısız olunca da yine Büyükelçinin teşviği ve tavsiyesi ile 1877-1878 Türk-Rus savaşı başladı.
Savaştan sonra galip devlet Rusya ile, yapayalnız ve yenik Osmanlı Devleti arasında adeta dikte edilircesine imzalanan ve Türkleri Midye- Enez hattının doğusuna kadar tamamen Avrupa dışına iten Yeşilköy ( Ayastefanos 3 Mart 1878) Antlaşmasının her satırı İgnatiyev'in, kin ve nefret kusan ve bu konuda durmak bilmeyen kaleminden çıkmış gibidir. Bu ünlü Pan Slavist lider sonunda görevini başarmış ve Türklere en büyük darbeyi indirmiştir. Bu arada Ermenileri de unutmamış ve Türk devletinin başına günümüze kadar gelecek şekilde bela olacak büyük bir sorunun temelini atmıştır. İgnatiev Ermeni patriğinin ricası ile " Ermenilerin yaşadığı illerde ıslahat yapılması ve onların bölgede yaşayan Kürt ve Çerkez Aşiretlerine karşı korunması" ile ilgili ünlü 16 ncı maddeyi Antlaşmaya ekleyecektir. Bu madde Berlin Antlaşmasında da (13 Haziran-13 Temmuz 1878) unutulmayacak ve 61 nci madde olarak antlaşma metnine dahil edilecektir. Ermenilerin örgütler kurup teşkilatlanmaları ve dış destekli isyanları başlatmalarına daha 15-20 yıl vardır,ama artık temeller İgnatyev tarafından atılmıştır.
KAYNAKLAR
* Enver Ziya Karal,Osmanlı Tarihi Cilt VII, TTK.Ankara-1988
* Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu,Ordu ve Politika,Tepedelen Alipaşazade
* Ebüzziya Tevfik,Yeni Osmanlılar Tarihi,Hürriyet Yay. İstanbul-1973
* M. Galip Baysan,Türkiye'de Demokrasinin Kuruluşunda Ordunun Rolü (1700 - 1918), İzmir-2003
* Akdes Nimet Kurat,Türkiye ve Rusya 1748-1919),Ankara Üniv.-1970
* B.H.Summer,Russian And The Balkans 1870-1880,Oxford-1937
* Şerif Mardin,Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu,İletişim Yayınları, İstanbul - 1996
* Gazi Ahmet Muhtar Paşanın Anıları,Sergüzeşt-i Hayatımın Cilt-i Evveli (Tarih Vakfı) İstanbul-1997
Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...