CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Yerli Hainler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yerli Hainler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türkiyedeki islamcı yapılar öteden beri Haçlıların ileri karakollarıdır. #İngilizinİmamları



ERZURUM, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, Türklerin casuslarla binlerce yıldır mücadele ettiğini söyledi.

ERZURUM, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, Türklerin casuslarla binlerce yıldır mücadele ettiğini söyledi. Türkiye'deki ajanların en iyisinin imam, diğerlerinin de papaz olarak görev yaptığını öne süren Eğilmez, "Terör örgütleri FETÖ ve PKK adına suç işlediği, casusluk yaptığı iddiasıyla şu an ev hapsinde bulunan ABD'li casus Andrew Brunson, ABD ile Türkiye arasında krize neden olmuştur" dedi.

ABD'li Rahip Brunson vakasının bu coğrafya için ne ilk, ne de son olacağını ifade eden Eğilmez, Brunson gibi casusların Hunlar döneminde de var olduğunu, Selçuklu çağında da faaliyet gösterdiklerini belirtti. Örneğin Çinli casus Chang Sun-Sheng'in 6'ncı asrın sonu ve 7'nci asrın başlarında Türkler hakkında yıllar süren casusluk faaliyetleri sonucunda elde ettiği istihbaratlar neticesinde hazırlamış olduğu raporu, Çin'in Asya'daki Türk üstünlüğüne son vermesinde önemli bir rol oynadığını vurgulayan Tarihçi Savaş Eğilmez, "M.Ö. 2'nci yüzyıldan itibaren başlayan casusluk faaliyetlerindeki başrolü Türk başkentindeki Çinli prensesler üstlenmiştir ki bu, Çin'in Türkler arasında sistemli ve etkili bir şekilde casusluk faaliyetlerinde bulunmuş olduğunun en önemli göstergesidir. Hun, Göktürk ve Uygur devletlerinin zayıflaması ve hatta yıkılmasında rol oynayan Çinli casuslar gibi Türk yurdunda faaliyet gösteren Moğol, Kırgız ve İranlı casuslar da farklı dönemlerde etkili olmuşlardır. İslamiyeti kabul edip Anadolu'ya yerleşen Türkler, batının en büyük hedefi haline gelmiştir" diye konuştu.

Türklerin İslamiyet'i kabul ettikten kısa bir sure sonra bu dinin hem koruyucusu, hem de yayıcısı rolünü üstlendiğini ve hemen ardından Hristiyan dünyası için büyük önem arz eden Anadolu'yu vatan edindiğini ifade eden Eğilmez, "Bu durum da Türk devletini batının en önemli hedefi haline getirmiştir. Türkleri alt etmek adına her türlü hileye başvuran batı dünyası için casusluk faaliyetleri de vazgeçilmez bir kanıt haline gelmiştir. Gerek papalık, gerekse batılı devletler aracılığıyla yürütülen casusluk faaliyetlerinde genellikle din adamı kimliği kullanılmıştır. Batı adına faaliyet gösteren casuslar bazen Hristiyan bir papaz, bazen de Müslüman bir imam kılığına bürünüyorlardı. Papalık eliyle yapılan casusluk çalışmalarında Papa, bir yandan Avrupa milletlerini Osmanlılara karşı birleşmeye çağırırken, diğer yandan da casusları aracılığı ile Türk topraklarındaki gayrimüslim tebaayı devlete karşı isyana teşvik etmiştir. 16'ncı asrı takip eden yıllarda Osmanlı Devleti'ndeki yabancı devlet casuslarının etkisi ve sayısı artarak devam etmiştir. Bu süreçte batılı devletler, gerek Osmanlı tebaasından elde ettikleri casuslar yoluyla, gerekse Osmanlı ülkesine gönderdikleri diplomat, yazar, arkeolog, Türkolog kılığındaki kişiler eliyle casusluk çalışmalarını geniş bir alana yaymışlardır" dedi.



Saraylarda muhtelif görevlerde çalışan birçok casus olduğunu sözlerine ekleyen Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez şunları söyledi:

"Sarayda da muhtelif görevlerde çalışan birçok casus bulunmaktaydı. Öyle ki, padişahın nereye ve ne zaman sefer düzenleyeceği, Osmanlı ordusundan önce batılı diplomatlar haberdar oluyordu. 19'ncu yüzyılın başarındaki bağımsızlık hareketlerine paralel olarak casusluk faaliyetlerinde büyük artış gözlenmiştir. Öyle ki bu faaliyetlerin bir kısmının ortaya çıkmasından sonra 2'nci Mahmut tercüme işlerinden Rumları uzaklaştırdığı gibi, devletin Avrupa ile ilişkilerini yürütecek bir Müslüman-Türk bürokrat sınıfın yetiştirilmesine gayret göstermiştir. Casusların nasıl yetiştirildikleri ve çalıştıkları konusunda Kazım Karabekir Paşa şu bilgileri vermektedir, 'İki sene fiilen hizmet eden subaylardan isteyenler Doğu Dilleri Okulu'na alınır. İki, üç sene kadar sizi okur, yani; Türk dili, Türk tarihi, Türk coğrafyası, İslam dini, Türk karakter ve ahlakı, Türk iktisadını tahsil ederek imtihan olurlar. İmtihanda başarılı olanlar İstanbul'a gelir, iki sene kadar yine aynı konuları daha ayrıntılı olarak okumakla beraber büyük şahsiyetleri, büyük hükümet makamlarını, Kars'ın fikirli gazeteleri, çeşitli fikir akımlarını, halkın iktisadi durumunu, orduyu sonuç itibarıyla her türlü varlığımızı görerek yerinde inceler. Yani okuduklarını gözüyle de görür. İmtihanda başarılı olanlardan casusluğa kabiliyetli olanlar, her duruma uyar, her yere girebilir derecede, kurnaz, yüz olarak tanınmaz, ağzı sıkı, fedakar kimseler ajan olurlar. Ajanlar ülkemiz içerisinde muhtelif işlere, çeşitli milliyetler ve isimlerle dağılıp işe başlarlar. Bunlardan en yetenekli olanları hidayete ermiş gibi İslam dinine girerek sızar, hatta evlenerek çoluk çocuk sahibi de olur. Süresi bitince isterse bu vazifeye devam eder, istemezse önemli bir para mükafatı, oturacak ev veya arazi verilir. Serbestçe yaşantısını sürdürür. Özellikle mühtediler (din değiştirenler) çoluk çocuk sahibi olanlar, hayatları müddetince bu vazifede kalırlar."

Çanakkale Savaşı sırasında İtilaf devletlerinin casusları eliyle yürüttükleri propagandanın etkisini ve boyutunu görmek açısından Kazım Karabekir Paşa'nın zikrettiği anekdodun da büyük önem arzettiğini hatırlatan Eğilmez konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Çanakkale'ye asker çıkarmadan önce İngiliz ve Fransızlar, Müslüman askerlere şöyle bir genelge yayınlamışlar: 'Halife'yi Almanların elinden kurtarmaya gidiyoruz. Almanlar Çanakkale Boğazı'nı tutmuşlar. Muharebede sakın Türk askerlerine ateş etmeyiniz, onlar sizin din kardeşlerinizdir. Maksadımız o zavallıları da Almanların elinden kurtarmaktır. Türk askerlerinin başında kırmızı fes olduğunu biliyorsunuz. Almanların başında toprak rengi başlık vardır. Bunlara aman vermeyin, öldürün. Sakın feslilere ateş etmeyin! Gayret ve kahramanlık gösterin de Halife ve Padişah efendimizi çabuk kurtaralım! Bu tamim Müslüman askerlerin ruhuna işlemişti. Esirler bizi haki başlıkla görünce Alman sanmışlar. İşte propaganda böyle kısa ve yakışık alır ve dinleyenlerce inanılır ve kolay kolay da silinmez bir tarzda yapılır. Türk kara ordusu başlarında fesi çoktan çıkarmış ve toprak rengi başlık giymişti. Tabi sömürge halkı bunu bilmezdi. Onun gözüne daima Türk askerlerinin kırmızı renkli kıyafeti gösterilmişti. Kulakları hala hep böyle dolduruluyordu. O zavallılar Alman sanarak Türkleri öldürürken, üstelik bir de sevap işlediklerini sanarak seviniyorlarmış."

Eğilmez, yine Kazım Karabekir Paşa'nın "İstiklal Harbimiz" isimli eserinde zikrettiği şu ifadelerde tam olarak casusluk sistematiğine ışık tutar vaziyette olduğunu hatırlatarak, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Bugünlerde Ahmet Robenson adresine Bandırma cihetlerinden gelen şüpheli bir mektup ele geçti. Ahmet Robensen kimdir? Araştırma neticesinde ebeveyninin İngiliz olup Müslümanlığı kabul ettikleri ve oğulları Robenson'un da isminin önüne bir Ahmet takarak Türk vatandaşı gibi Harb-i Umumi'de yedek subay olarak orduya dahil olduğunu, fakat Kars'ta kalarak gelmediği anlaşılmıştı. Yapılan tahkikatta Kars bölgesinde İngilizler hesabına casusluk etmekte olduğu öğrenildi. Ne ibret alınacak vakalar! İslam olup içimize karışanlar, yüzümüze gülerek menfaatler gösteren insanlar, ne uzun müddetler, zavallı Türk milletine neler yapmışlar. Geçen sene Erzurum'da yakaladığımız Müslüman olmuş ve ara ara imamlık yapan Rus casusunu temize çıkarmak için bir mahalle halkının karargahıma geldiği zaman hallerine bakıp da hatıratıma şunu kaydetmiştim: "Ey Türkoğlu! Sen pek safsın, seni herkes aldattı! Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden atlattı! İmam kılığındaki Hristiyan casuslar, yıllarca camilerde Türk-İslam-Kültürünü tahrif ettiler."

'BATI, KÖY İMAMLARININ GÖREVLENDİRME BOŞLUĞUNDAN İYİ YARARLANDI'


Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyetimizin ilk yıllarında köylerde görev yapan imamların aldıkları ücretin devlet tarafından değil, bulundukları köyün insanları tarafından karşılandığını hatırlattı. Ajanların en iyisinin imam gerisinin de papaz olduğunu söyleyen Eğilmez, "Bu imamlar köyün ileri gelenleri ile alacakları ücret, yatacakları yer, yiyecek ve içecekleri konusunda anlaştıktan sonra göreve başlarlardı. Bu yüzden imamlık bilgisine sahip din adamları iş bulmak amacıyla köy köy dolaşırlar ve anlaştıkları köyde işe başlarlardı. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nu içten yıkmak isteyen batı dünyası, sadece köyün ileri gelenleri tarafından seçilen köy imamlarındaki bu görevlendirme boşluğundan iyi yararlanmışlar ve Anadolu köylerine imamlıkla ilgisi olmayan, ancak bu konuda yetiştirilmiş casuslarını göndererek uzun süre imamlık yaptırmışlardır. Köy halkının hiçbir şeyden habersiz aylarca arkasında namaz kıldığı sahte imamlar, Anadolu insanının maddi ve manevi gücünü, yediğini, içtiğini, devlete olan bağlılığını, savaşla ilgili düşüncelerini anında bağlı oldukları ülkeye rapor ederek Türk devletini yıkmanın ve zayıf düşürmenin yollarını arıyorlardı. Savaş sonuna kadar görevlerine devam eden bu imamların casus olduğundan hiç kimse şüphe duymamıştır" dedi.

- Erzurum

Kaynak: DHA


Alıntı: Haberler.com

11.08.2018 12:59

Mustafa Kemal’e dil uzatan vatan hainidir!

Yılmaz Özdil, katıldığı canlı yayında Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları için ‘darbeci’ diyen AKP’li belediye başkanına cevap verdi.

Halk Tv’de Uğur Dündar’la Halk Arenası’na katılan SÖZCÜ gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, AKP Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu’nun “1923’te darbe yapıp Cumhuriyeti kurdular” sözlerine canlı yayında cevap verdi.

“Burada, birkaç dakikanızı izin verirseniz alıp bu arkadaş darbe demiş ya şimdi sütü bozukların bir ülkeye nasıl darbe yaptığıyla ilgili birkaç not aktaracağım” diyerek söze başlayan Yılmaz Özdil, 29 Ekim 1923 sabahı Türkiye’nin durumunu;

“29 Ekim 1923 sabahı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nüfusu 13 milyon. 40 bin köy var 37 bininde okul yok, postane yok, dükkân yok. 30 bin köyde cami yok. Traktör sayısı sıfır. Biçerdöver sayısı sıfır. Pirinç ithal. 5 bin köyde sığır vebası var. 1 milyon kişi frengi. 2 milyon kişi sıtma. Verem, tifo, tifüs salgını var. Bitle başa çıkılamıyor. Dünyaya gelen her iki bebekten biri ölüyor. Her 5 anneden 1’i doğumda ölüyor. Ortalama ömür 40 yıl.

Memlekette sadece 337 doktor var. 'Osmanlı Torunları' bunu iyi dinlesin. 60 eczacı var, sadece 8’i Türk. Memlekette sadece 4 hemşire var. 40 bin köy var, sadece 136 ebe var. Komple kül edilmiş köyün sayısı binin üzerinde. Limanlar, madenler yabancıya ait. Demiryollarının bir metresi bile bize ait değil.

Osmanlı’dan ayakta kala kala 4 fabrika kalmış. Sanayi denen işletmelerin yüzde 96’sında motor yok. 10’dan fazla işçi çalıştıran sadece 280 kişi. Bunların 250’si yabancıların. Kişi başı milli gelir 45 dolar. Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta var. Kara yolu yok. Otomobil sayısı sadece 1490. Bunun üzerine zaten dökülüyoruz. Mübadeleyle 400 bin insan geliyor. Ceplerinde para yok, iş yok, başlarını sokacak ev yok. Sığınacakları akraba yok. Gelen her iki çocuktan biri yollarda at arabalarının sırtında ilk 2 ay içinde hayatını kaybediyor. Bir tanesi benim teyzem. Kendi ailemden biliyorum. Mağarada kalanlar var.

"KADIN İNAN DEĞİL"
Cumhuriyet’ten önce, eşit eğitim hakkı yok, meslek hakkı yok, velayet hakkı yok, miras hakkı yok. Kadın kendisine miras kalan mallar üzerinde tasarruf hakkına sahip değil. Cumhuriyetten önce darbe yapmış bak kansızlar. Memlekette tiyatro, müzik, spor, heykel yok.

Arkeolojik eserler padişahların hediyesi olarak Avrupa’ya kaçırılmış. Kimi alaturka saat kullanıyor. Güneşin battığı anı 12 kabul ediyor. Kimisi zevali saati kullanıyor. Kimisi güneşin tamamen battığı ezani saati esas alıyor. ‘Saat kaç birader?’ diyorsun herkes başka bir şey diyor. Kimisi hicri, kimisi Rumi takvim kullanıyor. Herkes aynı zaman diliminde ama farklı aylarda yaşıyor. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyor ne de uzunluğumuz.”

“600 SENE TÜRKÇE’NİN IRZINA GEÇİLMİŞ”
“600 yıl Türkçenin ırzına geçilmiş. Arapça ve Farsça harmanlanmış; Osmanlıca ortaya çıkmış. Fransızca ve İtalyanca kelimeler dilimizi işgal etmiş. Harf Devrimi yapıldı, ‘1 gece de cahilleştik’ diyor bunlar halbuki İbrahim Müteferrika’dan itibaren basılan kitap sayısı 417.

Bu topraklara kitap gelene kadar Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış. Erkeklerin sadece yüzde 7’si kadınların sadece binde 4’ü okuma yazma biliyor. Okul yaşına gelen her 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyor.

Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlı. Öğretmenlerin 3’te 1’inin öğretmenlik kaydı yok. Sadece 1 tane üniversite var. Medreselerde Türkçe yasak” diyerek anlattı.

“MUSTAFA KEMAL’E DİL UZATAN VATAN HAİNİDİR!”
Ülkeyi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının bu durumda teslim aldığını söyleyerek 30 Ekim 1923 sabahı Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü’ye yazdığı mektubu anlattı. Mustafa Kemal Atatürk İsmet İnönü’ye “Cumhuriyetin ilk gününde bize geri borçlu hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul ülkelere örnek olacağız. Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun” dediğini anlattıktan sonra Özdil;

“Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına ‘darbeci, iki ayyaş’ diyenlere ‘Mustafa Kemal’e dil uzatan vatan hainidir’ diyerek cevap verdi.

(alıntı)

Kâmran İNAN İHANET EDENLERİ ANLATIYOR -2 Şubat 2014- ve Osmanlıdaki yerli hainler

205000 (iki yüz beş bin) Türk bu ülkeye ihanet ediyor :

*

 Ya Osmanlı dönemindeki kaç yüz bin yerli hain = Türk düşmanları bu Türklerin kurduğu bu ülkeye ve Türklere  ihanet etti ?  

İşte bunlardan sadece bir kaç  örnek:

Osmanlı şairi olan Nef ‘i den bir söz;“Tanrı Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır.

Osmanlının en önemli tarihçisi kabul edilen Naima, Türkler hakkında şu benzetme terimleri kullanır: Türk-i bed-lika (çirkin yüzlü Türk), nadan Türk (cahil Türk) eirak-i bi-idrak (hiçbir şey bilmeyen Türk)

Baki ‘nin Kanun Sultan Süleyman ‘a sunduğu şiirden; ”Her tac olmaz fahr-u fena ehline sertacTürk ehlinüney hace başı biraz kabadır.”Türkçesi;“Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olmaz Ey Hoca, Türk toplumundan olanın başı kabadır, sultan olma yeteneğinden yoksundur.”

Osmanlı yönetiminde Türk’e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: “Türk değil mi, Merzifon’un eşeği,Eşek değil, köpekten de aşağı.” (Özer Ozankaya, a.g.y., s.121)


Ancak Türkün şiire verdiği yanıt !

“ Şalvarı şaltak Osmanlı, Eğeri kaltak Osmanlı, Ekmede yok biçmede yok, Yemede ortak Osmanlı “ (Özer Ozankaya, a.g.y., s.121), (Prof. Dr. Faruk Sümer’den aktaran Ş. Keçeli, 1995, s. 79 )

Son Padişahı Vahdettin’in yayımladığı bu bildirilerden birisinde su tümceler yer almıştır; “Türkler dini, kavmiyeti, vatanı meşkuk (kuşkulu…) ve mahlud beş-altı milyonluk cahil bir kitledir.” Türkçesi;“Türkler; dini, soyu sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür”.

Osmanlı Devletinin Türklere hakaret ettiği, sövdüğü başka manzumeler mevcuttur. (Osmanlının arka perşeği)

Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. Örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: “Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler,ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler,fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar.”(Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.)

Osmanlı düşüncesinde, “kavmi necip” olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; “Türk” deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. “Türk hükümeti”, “Türk ordusu”, “Türk ülkesi” deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. (Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.)

Osmanlı Efendisine Türk demek hakaret sayılmış, “Türk” sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur. Yani Türk kelimesi aşağılamak ve küfür yerine kullanılırmış. Irki bir anlam taşımıyor ve sadece cahil köylüleri aşağılamak söylenirdi. (Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen’den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s.1)

.Osmanlı Hanedanı Türkmen halk ozanı olan Yunus Emre’yi yasaklamıştır. Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: “Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok.” Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır.

Osmanlı tarihçisi Naima:“Tarihi”nde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullanmaktadır. (Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, C.1, s.168, 238, C.2 s.536. C.3, s.1180, C.4 s.169.)

Koçu Bey, 4. Murat’a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu:“…mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, Çingene, Tatar, Kurt, ecnebi, Laz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler…”“Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve Yörük, Çingene, Yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kalleş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu.” Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu. (Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145) Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih Sultan Mehmet bile; Otlukbeli Savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; “öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş” ve “İşine devam et” demiştir.

Yine sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucunun yanıtı“Vurun şu pis Türkün başını” olmuştur.

Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı’nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu’nun evladı Türk’tür. Hazırlayan ve Derleyen: Mete Biricik ( İstanbul, Temmuz 2012)

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...