CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Atatürk Dostları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk Dostları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türklük yüce bir ruhtur.. Papa Eftim bunun somut örneğidir.

[Editörün notu: Ebedi olan ruhtur. 
Dinler -ki maddi ilişkileri düzenler- dahil herşey gelip geçicidir ve maddeye aittir.

Türklük, dinler kullanılarak ruhsuz bir ceset demek olan bedene tıkılmak ve kısırlaştırılmak istenmiştir. Göreceğiniz üzere Mübadeleler de bunun bir kanıtıdır.  ]




BÜYÜK TÜRK PAPA EFTİM


" Papa Eftim bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir. " 
-Mustafa Kemal Atatürk


"Ben, her zaman her yerde Türk olduğumu beyan ettim. Bir yabancı Türk dostu olabilir. Fakat benim gibi halis bir Türk’ün, bir yabancı Türk dostu gibi gösterilmesinden incinmemek ve teessüf duymamak mümkün değildir. Bana Türk demeyip Türk dostu diyenleri hiçbir şekilde affedemem! Biz hristiyan Türkler de, bütün milletimizle beraber milli istiklalimize kavuştuk ve şimdi övünüyoruz. Ne mutlu Türk’üm diyene."
- Papa Eftim



Kayseri'deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir. 


Büyük Taarruzdan önce Ankara'da ilk toplanan TBMM bahçesinde, Atatürk'ün de hazır bulunduğu bir miting sırasında halka seslenen Papa Eftim, İncil'den bir pasaj okur: 

"Düşmanlarımızın herşeyi var, ancak bizim silah ve cephanemiz yok. Fakat göğsümüzde imanımız var, mutlaka kazanacağız. Yaşasın muzaffer Türk Ordusu!


Bağımsız Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol'un babası olan Papa Eftim, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten sonra Atatürk'ün şu sözlerine mazhar oldu: "Baba Eftim, bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir."

Sivas'ta tanışma imkanı bulan Mustafa Kemal, Selçuk Erenerol'a göre 1924 yılında Papa Eftim'den Fener Rum Patrikhanesinin başına geçmesini istiyor. Cemaatin halen dini lideri görevini yürüten Selçuk Erenerol, babasının Atatürk ve arkadaşlarının bu teklifini, "Benden üstün dini ruhbanlar dururken, benim o makamı doldurmam mümkün değil" diyerek geri çevirdiğini söylüyor. Ancak Papa Eftim, Atatürk ve arkadaşlarına Yunanistan'ın göndereceği patriğin özelliklerinin ne olması gerektiği konusunda 11 maddelik bir rapor veriyor. Papa Eftim'in, patrik için birinci şart olarak Yunanistan'da kral taraftarı olması gerektiğini ileri sürmesi dikkat çekiyor. O dönemde Kral taraftarı din adamlarının Yunan Hükümetinden farklı görüşlere sahip olduğu biliniyor. Papa Eftim'in, atanacak patriğin Yunan Hükümetinin kirli emellerine alet olmaması için böyle bir istekte bulunduğu tahmin ediliyor.

Lozan antlaşması sonrası, Atatürk'ün özel izni ile mübadeleden ayrı tutulan Papa Eftim ve 50 kişiyi bulan yakınları önce Ankara'ya getirildiler. Ardından İstanbul'a götürülerek Karaköy yakınlarına yerleştirildiler. 

1964 yılına gelindiğinde Anadolu'da Türk kökenli Ortodoks kalmamıştı. Ancak mübadeleden uzak tutulan İstanbul'da Türk kökenli Ortodoksların sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Üstelik bu insanların büyük bölümü ticaret ve sanatta Müslüman Türklerle kıyaslandığında çok daha zengin durumdaydı.

Yunanistan ve yerli işbirlikçileri Kıbrıs'ta kanlı olayları başlatınca dönemin başbakanı İsmet İnönü, Yunanistan'a iyi bir ders olur niyetiyle İstanbul'daki Rumların sınırdışı edilmesini gündeme getirdi. Papa Eftim İsmet Paşa ile Taşlık'taki evinde görüşerek ikinci bir Lozan faciasının yaşanmamasını istedi. 

İsmet Paşa ile Papa Eftim arasında sert tartışmaların yaşandığı da biliniyor. Ancak İsmet Paşa kararlıydı. Tıpkı Lozan'da olduğu gibi 1964 yılında da insanların kökenine bakılmaksızın, din unsuru dikkate alınıp yaklaşık 70 bin kişi sınırdışı edildi. Selçuk Erenerol'a göre bu rakam 86 bin olup 1520 bini hariç hepsi Türk'tü. Ağırlık kazanan rakam ise 50 bin. Mübadeledeki gibi toplu halde trenlere bindirme değil, tek tek toplayıp sınırdışı etme vardı bu defa.

Papa Eftim Türkiye lehine yaptığı çalışmalardan sonra Yunanistan'da istenmeyen adam ilan edilmişti artık. İstanbul'daki diğer Hıristiyan cemaatlerin aksine Türk Ortodoks Kilisesi mensuplarının Yunanistan'la ilişkileri bugüne kadar düzelmedi. Selçuk Erenerol, babasına Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan'ın yanında yer alması için çok büyük baskılar yapıldığını söylüyor: "Eğer babam Yunanistan'ın istediğini yapmış olsaydı, bugün Atina'da heykeli dikilmiş olacaktı."

.
.

Atatürk'ü duygulandıran katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Mehmet

Başbuğ Atatürk, yurtiçi gezilerinin birinde Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:

-Sen güreş bilir misin?
Mehmetçiğin “bilirim Paşa’m” cevabı üzerine, yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker, her güreşte üstün geliyordu. Atatürk çok neşelendi, ayağa fırladı. Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:

-Haydi, bir de benimle güreş. Beni de yenebilir misin..
Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu, Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:

-Ata’m, senin sırtını yedi düvel yere getiremedi, bir Mehmet mi bu işi başarır.. dedi.
Ata’nın gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı, Mehmetçiği alnından öptü.

Tahsin UZER
(Kaynak: Millet Dergisi, 1946)


Atatürk emperyalizm hakkında ne düşünüyordu


Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı.”

Bu satırlar, üyesi olan 156 ülkenin oybirliği ile aldığı kararla 1981 yılını ‘Atatürk yılı’ ilan eden UNESCO’ya ait.

Söz konusu emperyalizm olunca, 156 ülkenin ortak görüşüne göre, dünyada sömürü düzenine ‘dur’ diyebilen ilk lider olan Atatürk’ün, yenilgiye uğrattığı bu haksız düzen hakkındaki görüşleri büyük önem taşıyor doğal olarak.

Sadece yurdumuzun, yurttaşlarımızın değil tüm insanlığın baş belası olan doymak ve durmak bilmez emperyalizmi zaten O’ndan daha iyi tanımlayabilecek biri de olamaz sanırım.

Ata’nın bu konu hakkındaki konuşmalarından onlarca örnek verilebilir. Ben ise bir kaçına değinmek istiyorum.

Üçü – beşi geçmeyen oyunlar ile dünyayı esir almaya çalışan sömürücü devletlerin, ülkemizin de yer aldığı coğrafyada yüzyıla yakın bir süredir oynadığı oyunu, dönemin faşist ve de yayılmacı politika izleyen İtalyan lider Mussolini üzerinden Atatürk şu şekilde özetlemektedir:

“İnkılabımızın tam dönüm anında topraklarımıza göz dikerek saldırmak isteyen düşmanın, dini ele alarak birçok fitne ve fesatla halkı kandırmaya kalkıp, türlü entrikalar çevirmekten çekinmeyeceği de muhakkaktır. Biliyor musunuz ki Mussolini peşindekilerle buraya gelirse nasıl gelecektir? Önünde dervişler, hacılar, hocalarla gelecektir. Din adamlarını elinde silah olarak kullanacaktır.” (1)

Emperyalizmin ilk hedefinin neresi olduğunu da, Kurtuluş Savaşı sırasında 10 Ağustos 1920’de Afyon’da subaylara yaptığı konuşmadaki şu sözleri ile açıklamaktadır:

“İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret etiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.

Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz. (2)

Ulu Önder ayrıca, vatan savunmasında iki cephenin varlığından bahseder:

Dahili cephe, görünürdeki cepheAsıl olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren dahili cephenin düşmesidir. Bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Hakikaten ‘kaleyi içinden almak’ dışından zorlamaktan çok kolaydır. (3)

Kısacası, Atatürk için tek düşmanın kim olduğu bellidir:

“En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.” (4)

Peki dünyadaki bu sömürü düzeni hep böyle mi gidecektir?

Atatürk, emperyalizmin geleceği hakkındaki görüş ve dileğini de şu sözler ile belirtmiştir:

“Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.” (5)

“Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.” (6)

“Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık olmaz.” sözünü ne yazık ki ancak yaşayarak kavrayabildiğimiz, öngörüleri ile tarihin akışını değiştiren bu yüce insanın bu konuda da haklı çıkması, kuşkusuz bütün insanlığın ortak dileğidir.

Gökhan Cebeci

Odatv.com


Kaynakca:

1)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 18, Kaynak Yayınları, sayfa 182

2)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 9, Kaynak Yayınlan, sayfa 112

3)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 20, Kaynak Yayınları sayfa 168

4)   M. Kemal Atatürk, Hakimiyet-i Milliye, 20 temmuz 1920

5)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144

6)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 12, Kaynak Yayınları sayfa 201

http://bit.ly/2hcMwxp

ATATÜRKÇÜ ÖĞRETİNİN GENEL YAPISI / Atatürk Öğretisi’nin 10 ilkeden oluşan mimarisi,

“Efendiler, 
-Efendier, Cumhurreisi’nin halk tarafından seçilmesi mahsurludur! Vekillerin seçmesi en iyisidir. Nedenine gelince, yarın birisi çıkar ‘beni halk seçti’ diyerek krallığını ya da diktatörlüğünü ilan ederse, demokrasi tehlikeye girer! Tarihte örnekleri çoktur…”





GİRİŞ DERSİ: ATATÜRKÇÜ ÖĞRETİNİN GENEL YAPISI

Atatürkçü Öğreti 4 ilke grubundan oluşur:

Ana ilke, Varoluş ilkeleri, Uygulama ilkeleri, Uyum  ve Yöntem ilkeleri.

Atatürk öğretisinin temeli Millet olgusudur. Millet birinci realite, dayanak ve başlangıçtır. Her şeyden önce üzerinde durulacak, savunulacak ve geliştirilecek olan, Millettir. Öncelikle öğrenilecek ve korunacak olan, odur.

1) Ana İlke

Bu anlayış milliyetçilik ilkesinde yerini bulur. Birinci ilke budur.

2) Varoluş İlkeleri

Milletin varlığı ve korunması iki koşula bağlıdır: Millî Egemenlik ve Tam Bağımsızlık (M ve T).

3) Uygulama İlkeleri

Bu koşullar (M ve T)  üç ilke ile somutlaştırılır, uygulamaya konur, işler hale getirilir:

-Halkçılık (H)   -Cumhuriyetçilik (C)   -Devletçilik (D)

Geri kalan dört ilke Uyum ve Yöntem ilkeleridir.

4) Uyum ve Yöntem ilkeleri

-Uyum İlkeleri: Laiklik, Devrimcilik.

-Yöntem ilkeleri: Yukardaki tüm ilkelerden en iyi sonuçların alınabilmesi için, uygulama sırasında şu iki ilkenin gerekleri daima yerine getirilecektir: Bilimcilik, Sosyal Ahlak.

**

Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin yapısı, öz olarak budur.

Aşağıda sistemin ayrıntılarına giriyorum.

1) ANA İLKE: MİLLİYETÇİLİK İLKESİ

A) BİRLİK YASASI

Birlik yani bir araya gelme; yaradılışın temel bir kuralıdır.

Bütün oluşum ve varlıklarda ögeler sistemli olarak ve durmaksızın bir araya gelir; böylece en basitinden en karmaşığına yeni ve daha gelişkin varlıklar ortaya çıkar.

Birlik yasasına insanlar da tabidir.

İnsan sosyal bir varlıktır. Başlangıçtan beri bir arada yaşar. Yaşamını topluca sürdürür, ihtiyaçlarını topluca karşılar. Oluşturduğu topluluklar giderek büyür, sayıca artar, aralarında ilişkiler kurulur, zamanla birleşir, daha büyük topluluklar kurarlar. Kabile ölçeğinden kavim, oradan millet (ulus) ölçeğine, sonunda uluslararası ölçeğe yükselir.

B) ÖRGÜTLENME VE MİLLET

Toplu yaşam düzen gerektirir. Kurallar konulmasını, bunların uygulanmasını içerir. Kural koyucular, uygulayıcılar ortaya çıkar. Bu oluşum, topluluğun örgütlenmesi demektir. Öyle bir zaman gelir ki, örgütlenme devlet şeklini alır.

Bir toplum devlet sahibi olunca, millet adını alır.

Baştan beri esas, bir arada olmaktır; bu “bir arada oluş”, yani birlik; milletin, dolayısıyla bireylerin yaşam ve gönençlerinin ilk kaynağı ve koşuludur. Dolayısıyla, var olmak, varlığını sürdürmek ve iyi yaşamak için millet oluşumunu sürdürmek, korumak ve savunmak, üzerinde titremek esastır; akıl ve mantık gereğidir.

Toplumun bu hali, “ulus-devlet” halidir. Milletçe yaşamak, haklarını savunmak ve kalıcı olmak için, bugünün koşullarında tek yöntem budur, başkası yoktur.

Bu gereklilik Milliyetçilik ilkesinde ifadesini bulur.

Milleti Milliyetçilik İlkesi ile tanır ve tanımlarız; niteliklerini, koşullarını, muhafaza yollarını öğreniriz.

2) VAROLUŞ İLKELERİ

A) YÖNETİM VE YOZLAŞMA

Devlet olunca, artık bazı kişiler başa geçecek, milleti yönetecektir.

Yönetilmek başlangıçtan beri insan toplumlarının bir ihtiyacıdır. Zamanla birileri bu alanda kendini gösterir; diğer ihtiyaçlarda olduğu gibi: Birileri çiftçi, inşaatçı, öğretmen, mühendis,… olurken; birileri de yönetici olur, bunu sürekli bir uğraş haline getirirler.

Peki, bu “yönetici” dediğimiz kişiler nasıl ortaya çıkar? Genel olarak, iki şekilde diyebiliriz:

-Ya kendiliklerinden, kendilerini zorla dayatarak,

-Ya da millet tarafından seçilip görevlendirilme yoluyla...

Başka bir deyişle ya zorbalıkla, ya da milletin uygun görüp seçmesiyle yönetici konumuna gelirler.

Ne var ki, yöneticilik birtakım sorunları da beraberinde getirir. Şöyle ki:

Millet içinde yeni bir sınıf oluşur: Baş yönetici,  alt yöneticiler, daha alt yöneticiler,… ortaya çıkar. Teşkilatlanma başlar ve artar, genişlik ve derinlik kazanır.

Yönetim demek güç, kuvvet demektir. Çok büyük kaynaklar yöneticinin ve çevresinin kontrolü altına girer. Mevcut yetkiler pekişir, yeni yetkiler elde edilir. Yönetici mitleşir, ihtişam ve erişilmezlik kazanır. Yöneticinin milletle arasındaki mesafe açılır. Hatta, bazen insanüstü görülmeye bile başlar.

Ellerine büyük kaynaklar ve güç geçince yönetici sınıf kendi tutku ve çıkarlarını kollamaya meyleder. Millet sömürülür; baş yönetici ve onun altındakiler, hepsi katılır bu sömürüye. Bu süreç hemen bütün toplumlarda görülmüştür, görülüyor. Yönetici sınıf koşullar gerektirince iç ve dış sermaye sınıfı ile ittifak kurmuş, çoğu zaman onların emrine girmiştir. Hatta onların onayı ve desteğiyle iktidar olmuştur. Bugün de öyledir.

B) BU OLUMSUZ GELİŞME NASIL ÖNLENEBİLİR?

İleri sürülen bir çözüm, yöneticilerin “millet tarafından seçilmesi”dir. Bu takdirde yönetimin yozlaşması; bazı koşullar yerine getirilirse, önemli ölçüde önlenebilir.

Bununla birlikte, devletin ve milletin varlık ve bütünlüğüne, devamlılığına yönelik iç ve dış kaynaklı tehlikeler tamamen ortadan kalkmış olmayacak, var olmaya devam edecektir. Bunlar Atatürk’ün Nutuk’ta “iç ve dış bedhahlar” olarak andığı düşmanlar ve onların tasallut ve saldırılarıdır. Bu saldırılara karşı çare ise, varoluş ilkelerini en sıkı şekilde uygulamaktır:

-Millî Egemenlik: Millet içerde bütün kararlarını kendisi alır.

-Tam Bağımsızlık: Millet dışa karşı bütün kararlarını kendisi alır.

Bu iki ilkenin gerekleri ne derecede yerine getirilirse, devlet ve milletin varlığının dokunulmazlığı, devamlılığı ve gelişip kökleşmesi de o derecede garanti altına alınmış olur.

Ancak varoluş ilkelerinin gerekleri ve işlevleri de kendiliğinden sağlanamaz.

3) UYGULAMA İLKELERİ

Peki, varoluş ilkelerinin işlemesi nasıl sağlanacaktır?

Varoluş ilkeleri (M ve T) soyuttur. Onları şu üç uygulama ilkesi ile somutlaştırır, gerçekleştiririz:

-Halkçılık İlkesi (H)

-Cumhuriyetçilik İlkesi (C)

-Devletçilik İlkesi (D)

H: Milliyetçiliğin, C: Millî Egemenliğin ete kemiğe bürünmesidir, uygulamaya konulmasıdır. D: İhtiyaçların karşılanması, güçlü bir ekonomi, Tam Bağımsızlığın güvence altına alınmasıdır.

HALKÇILIK : Milliyetçilik ilkesini sağlamlaştırır. Halk, milletin somut halidir; gözle görülür, elle tutulur halidir. Onu bu ilke çerçevesinde düşünüp davranarak tanıyabiliriz.

CUMHURİYETÇİLİK: Millî Egemenliği somutlaştırır. Millî Egemenliğin ete kemiğe bürünmesidir. Bütün ülkeyi kaplamış, dal dal ayrılan dev bir örgüt olarak karşımıza çıkar. Tam Bağımsızlığı destekler. Eğer Millî Egemenliği ruha benzetirsek, Cumhuriyet o ruhun bedenidir.

DEVLETÇİLİK: Güçlü, kendine yeterliliği yüksek bir ekonomi yaratır. Tam Bağımsızlık ancak güçlü ve ulusal bir ekonomi ile mümkündür.

4) UYUM VE YÖNTEM İLKELERİ

Geri kalan dört ilke Uyum ve Yöntem ilkeleridir. İlk 6 ilkenin nasıl, hangi yollardan gidilerek uygulanacağını gösterir.

a) Uyum ilkeleri

Türkiye çağa uyum sağlayamamış bir ülkedir. Bu özelliği şu iki ilkenin uygulanmasını gerektirir: Devrimcilik, Laiklik. (Dm ,L),

-Kalıplaşmayacağız, zamana ve değişime uyacağız, Devrimcilik: Dm

- Din gereğidir diye geçmişe ve geleneklere bağlı kalınamaz, Laiklik (L).  Laiklik Millet hayatında aklı ve doğru bilgiyi öne çıkarır, etkin kılar.

b) Yöntem ilkeleri

Yukardaki tüm ilkeler uygulanırken, iki ilkenin gerekleri daima yerine getirilecektir. Ancak bu takdirde tüm ilkeler mükemmel şekilde uygulanabilecek, en iyi sonuçlar elde edilecektir. Bu ilkeler şunlardır: Bilimcilik, Sosyal Ahlak (B, A).

-Bilimin (B) kural ve verilerine uyacağız.

-Bütün ilkelerin anlaşılması ve somutlaştırılmasında ahlaki esaslara uyacağız. Bilimsel kuralları insanileştireceğiz: Ahlak (A)

** * *

Atatürk Öğretisi’nin 10 ilkeden oluşan mimarisi, yukarda açıkladığım şekildedir.

Aşağıda şematik olarak sunuyorum.

Prof. Dr. Cihan Dura

http://bit.ly/2gEShnF

YÜCE ÖNDERİMİZ HAKKINDA BAZI YORUMLAR: Onu sadece sadece bizler Değil, Tüm dünya ülkeleri'ndeki de saygıyla anıyor.

Değerli Arkadaşlar,

Yüce önderimizi kaybedişimizin 78. Yılında onu özlem, sevgi saygıyla anıyoruz ettik. Onu sadece sadece bizler Değil, Tüm dünya ülkeleri'ndeki de saygıyla anıyor.

Gerçek lider kişiliğini dile getiren yorumların bir kez daha ilginizi çekeceğini umuyorum. Bunun Için de geçen yıl sizlere göndermiş olduğum YÜCE ÖNDERİMİZ İÇİN YABANCI YORUMLAR !!! başlıklı yazımı, bir kez daha anımsatmak istedim.

Sevgi saygılarımla A.Ş. (2016/11/09)

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR



Değerli arkadaşlar,  

Yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK hakkında, yabancı yönetici, kurum ve medya kuruluşlarının yaptığı yorum ve değerlendirmeleri Sn. Hanri BENAZUS bir kitapta toplamış. Ayrıca Yüce Önderimizin başka yerlerde olmayan ve kendisinin yıllarca biriktirdiği 4800 adet fotoğraflarından bazılarına da yer vermiş. Kendisini gönülden kutlar, çok teşekkür ederim.
Saygıdeğer Atamazın, gerçekten yüzyılımızın en büyük lideri olduğunu belgeleyen bu kitap, çok güzel bir çalışma olmuş. Milliyet yayınlarından temin edebileceğiniz bu kitabı, özellikle Yüce Önderimizi, onun ilke ve devrimlerinin önemini anlamayan ve çarpıtmaya çalışan yabancı hayranı kişilere armağan etmenizi öneririm. Yüce önderimiz hakkında yapılan yorum ve değerlendirmelerden bazılarını aşağıda sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlar,

Her kim ne yaparsa yapsın, bizlere padişaha kul olma yerine, bağımsız ulus ve özgür vatandaş olma bilinci aşılayan yüce önderimize duyulan, sevgi ve saygı sonsuza kadar yaşayacaktır. Onun ilke ve devrimleri, AB-D emperyalizmine karşı direnen tüm uluslara da örnek olmaya devam edecektir. Çünkü o bizim gözbebeğimiz !!! Ayrıca Yüce önderimiz, bir kez daha 20. yüzyılın lideri seçilmiştir. 2008 de ABD’de Brown Üniversitesi öğretim görevlisi Profesör Arnold Ludwig, geliştirdiği bir metodoloji sonucunda, Atatürk’ün 20. yüzyılın en büyük siyasi lideri olduğunu ortaya koydu. 11 kategoriye göre seçilen liderler sıralamasında 31 puanla Atamız birinci olurken, Mao Zedung ve Franklin Roosevelt 30 puanla ikinci olmuşlardır. Saygıdeğer Atamızı, kaybedişimizin 78 yılında, onu saygı, sevgi ve hürmetle anıyoruz. Işıklar içinde yatsın.

Sevgi ve saygılarımla (9.11.2015).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

YÜCE ÖNDERİMİZ HAKKINDA BAZI YORUMLAR:

“Sizlere şunu söylemek isterim ki, Mustafa Kemal’e katip olmak isterim. Sebebi de onun her akşam sofrasında bulunup, yüksek fikirlerinden beslenmek dileğinde oluşumdandır. Böylece yeniden üniversite bitirmiş olacağım”.
Fransız Başbakanı: Edoward Herriot

“Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede, bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir. Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamı ile BÜYÜK ADAM niteliğine hak kazanmıştır. Bundan dolayı Türkiye övünebilir”.
Yunan Başbakanı: Eleftherios Venizelos

Atatürk, asker devlet adamı olarak çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye’nin dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza o, Türk’lere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendisine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir”.
ABD General Mc Artur

Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. Yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir devrimci olmuştur”.
İsrail Başbakanı: Ben Gurion

Kemal Atatürk yalnız yeni Türkiye’nin sembolü değil, aynı zamanda çağımızın en ilgi çekici şahsiyetlerden biridir. Çalışkan, güçlü ve özgür Avrupa’nın diğer ülkeleri ile işbirliğine sağlam şekilde bağlı olan Türkiye, bugünde onun izinde yürümektedir”.
İtalya Başbakanı: Giovanni Leone

“Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün ve Türk halkının işidir. Şüphesiz ki Türkiye’de giriştiği derin ve geniş devrimler kadar, bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur”.
ABD Başkanı: John F. Kennedy

“Bana, bütün Avrupa’da bir devlet adamı daha gösterin ki, Dünya savaşı sonunda Gazi Kemal ölçüsünde ileriyi gören bir siyasi olgunluk örneği vermiş olsun”.
Eski ABD elçisi: General Charles H. Sherrill

“Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine, onun fikrince bütün Avrupa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi”.
ABD Başkanı: Franklin D. Roosevelt

“Çanakkale savaşında Mustafa Kemal’in bulunduğu bölge yoğun topçu ateşi altında kalmasına rağmen, O’na bir şey olmamıştır. Hatta Mustafa Kemal bizlere nispet olsun diye gözümüzün önünde siperler arasında dolaşmakta ve sigarasını içmektedir. Bu yüzden askerleri O’na bir isim takmışlardır: Efsunlu Mustafa Kemal”.
İngiliz İstihbarat Subayı: H.G. Armstrong

“Bir insanın değerinin ölçüsü, kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna, düşmanına kabul ettirebilmesidir. İşte Atatürk, bu yüceliğe erişmiş dahilerden biridir. Bir ihtilalci olarak, modern Türkiye’yi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılımızın büyük devlet adamları arasına katılmıştır”.
İngiliz Romancı: Somerset Mangham

“Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milletine nasip oldu ve karşımıza çıktı”.
İngiltere Başbakanı: D. Loyd George

Atatürk’ün dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri, insanı ürkütecek kadar doğru çıkmıştır”.
Times Gazetesi

Kemalizm, yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı”.
Fransız Yazar: Gerard Tongas

Atatürk modern Türkiye’nin kurucusu ve ulusunun reformcusudur. Onun güçlü önderliği sayesinde, ortaçağı yaşayan şarklı Osmanlı İmparatorluğunun zihniyeti yıkıldı ve diğer uluslar safında, uygarlıkça ileri, yapıcı bir seviyeye erişen ve durumunu devam ettirebilen modern gelişmiş laik bir Cumhuriyet kuruldu”.
Encylopaedia Britannica

Kemalizm ne faşizm ve ne de hümanizmdir. Bunların ikisi de ilerlemeyi ve tarihsel evrimi önleyici kuruluşlardır. Burada ise atılım sağlamak, uygarlıkça geri kalmış ülkeyi çağdaşlaştırmak için devrim yapılmaktadır. Bu Türkiye’nin gerçek devrimidir”.
Yunan Tarihçi: Thomas A. Vaidis

“Eğer Kemalizm yolunu, Türk Ulusunun yolunu tutarlarsa, Türk Ulusu gibi özgürlük hasreti çeken bütün sömürgeler, yarı sömürgeler bağımsızlıklarına kavuşacaklardır”.
Dr. Stephan Ronart

Gazi Kemal, Padişahı ve Hilafeti ortadan kaldırdıktan sonra, tükenmiş bir imparatorluktan, asıl Türk’lerin yaşadığı toprakları kurtarmış ve ondan Yeni Türkiye Cumhuriyetini meydana getirebilmiştir”.
Alman Yazar: Fon Miköş

Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz diplomatik sezişi ile düşmanlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti üç yılda memleketine yalnız askeri değil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı”.
İtalyan yazar: F. Lerrone Di San Martino

Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz ona yaklaştıkça, o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza kadar baki kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır”.
Arriba Gazetesi: Portekiz

Kemal Atatürk, büyük bir askerdir, fakat barışseverdir ve bütün komşu devletlerle dostluk dileğindedir. Onun sayesindedir ki, Çin’den Tuna’ya kadar bütün uluslar aynı ülkünün çevresinde kardeşçe birleşmişlerdir. Bu ülkü şudur: Özgürlük ve ulusal egemenliği yabancı istilacılara karşı ne pahasına olursa olsun savunmak ve modern bir devlet kurulmasına çalışmak”.
Tchang Yang Ye Lao Gazetesi: Çin

“Lozan!ı o kazandı; son iki yüzyıldır ihtiyar Asya’nın, Avrupa’ya karşı kazandığı ilk zaferdir”.
New York Times Gazetesi: ABD

Salih Bozok - Yaveri Atatürk-ü Anlatıyor.pdf

Salih Bozok çocukluğundan Atatürk'ün vefatına kadar büyük önderimizin yakınında bulunmuştur. Hatıratını okumak, okutmak şarttır. Aşağıdaki adresten PDF olarak indirebilirsiniz.



Atatürk’ün en yakın dostu, çocukluk ve silah arkadaşı, yaveri Salih Bozok’un anılarında Atatürk hakkında bilmediğimiz bir çok şey.. Mutlaka okunması gereken bir kitap… 

http://www.dosya.tc/server5/8n09ce/Salih_Bozok_-_Yaveri_Ataturk-u_Anlatiyor.pdf.html

ATATÜRKÇE DÜŞÜNMEK VE YORUMLAMAK: BAYRAMLARIMIZ NEDEN KALDIRILIYOR?

Prof. Dr. Cihan Dura
18.4.2016


İdeal düşünme ve eylem; bilinçlilik, düzen ve süreklilik ister. İnsanın kafasında doğru bulduğu, hazır bir fikir sistemi olmalıdır. Bir Atatürkçünün düşünme sistemi Atatürk öğretisidir. Atatürkçülüğün ilkeleri, kavramları, ilişkileri ve sonuçlarıdır; sadece bunlar kullanılarak yapılan muhakeme süreçleridir. Öyle ki, bir kavramla, bir önerme veya bir sonuçla karşılaştıklarında Atatürkçüler ondan genellikle aynı şeyi anlamalıdır. Herhangi bir olayı, sorunu aynı araçları kullanarak yorumlamalıdır. 


 **

 Medyada bir haber: AKP hükümeti yine boş durmadı. Meclis’teki 23 Nisan resepsiyonunu “terör” gerekçesiyle iptal etti, kutlamalara kısıtlama getirdi. Bu karar, akıllara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 13 Mart’ta Ankara’da 36 kişinin öldüğü bombalı saldırının ardından yaptığı açıklamayı getirdi. Erdoğan, Tıp Bayramı kutlamalarına katılmış ve ‘Teröristleri mi sevindireceğiz, yolumuza devam ederiz’ demişti. Son olarak da, stadyum açılışı yapıp kendi aralarında keyifle top çevirmişlerdi.

Gerçekten, bu talihsiz uygulamayı AKP hükümetleri gelenek haline getirdi: AKP dö­ne­min­de res­mi bay­ram kut­la­ma­la­rı­nın ço­ğu “te­rör” bahanesiyle ip­tal edi­lir­ken, ba­zı­la­rı­ da kısıtlandı. 2011’den beri bütün ulusal bayramlarımız, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 19 Ma­yıs Ata­tür­k’­ü An­ma Genç­lik ve Spor Bay­ra­mı ve bugün de 23 Nisan Bayramı resepsiyonu ve kutlamaları bu düşmanlıktan nasibini aldı.

Soru şu: Bu olay bir Atatürkçü için ne anlama geliyor? Örneğin, Atatürkçülüğün Milliyetçilik ilkesi açısından nasıl yorumlanmalı; tabii Atatürkçü öğretinin doğruları, kavram ve görüşleri temel alınarak yanıtlanacak. Sorumu bu kez Birinci Görev Okulu öğrencilerine yönelttim. Büyük ilgi gösterdiler, değişik yanıtlar aldım. Tek tek not ettim, sınıflandırdım. Özetleyerek, aşağıda bir düzen dahilinde sunuyorum. 

1- Türk Milliyetçiliği nedir? “Türk milliyetçiliği Türk toplumunun kendine özgü karakterini ve bağımsız kimliğini korumaktır. Türk ulusu bir yandan çağdaşlaşırken, bir yandan da kendi varlığını ve benliğini koruyacaktır. Ulusal bayramlarımız bizim tarihimizdir. Bize özgüdür, bizim varlık ve benliğimizin birer parçasıdır. Onların kaldırılması bizim kimliğimize düşmanlıktan, o kimliği silmeye çalışmaktan başka ne anlama gelebilir?

2- Milliyet duygusunu düşünelim. Bu duygu bir topluma başlı başına kuvvet ve sağlamlık kazandırır, onun hayat yeteneğini genişletir. Bayramlar Milliyet duygusunun önemli araçlarındandır. Bir bayramı birlikte kutlayanların özgüveni artar, birbirlerine yaklaşır ve bütünleşir, kendilerini çok daha güçlü hissederler. Bayramların kutlanmasını engellemek, onları unutturmaya çalışmak, genç kuşakları bu konuda cahil bırakmaktır. Bu ve benzeri yollardan Milliyet duygusunu zayıflatmak,  toplum çürümeye götürür, dağılmaya sürükler.

AKP hükümetinin ulusal bayramlarımızı yasaklaması hiç kuşkusuz devletimizin iç ve dış düşmanlarının çok hoşuna gidiyor, onlara adeta bayram yaptırıyor. Çünkü Milliyetçilik, Milliyet duygusu emperyalizmin, hiç işine gelmez. Emperyalistler Milliyet duygusuna yönelik saldırılarını hiç durdurmuyorlar. Bu saldırılar küreselleşme aldatısı çerçevesinde, küresel şirketler tarafından, onların hizmetlisi Batı hükümetleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çünkü refah ve zenginliklerini sürdürmelerinin önündeki tek engel olarak milliyetçiliği, “ulus devlet”leri görüyorlar. Çünkü dünyaya dayattıkları neoliberal politikalara karşı direnişi yalnızca ulus-devletler gösterebiliyor.

3- Bir milletin meydana gelmesinde rol oynayan başlıca unsurlar; ortak tarih, ortak dil ve ortak kültürdür. Diğer bir deyişle ortak fikirlerdir, ortak ahlaktır, ortak duygu ve heyecanlar, hatıra ve geleneklerdir. Millî bayramlar bizim ortak tarihimizin hatırlatıcılarıdır. Ortak duygu ve heyecanları harekete geçiren, ortak hatıra ve geleneklerin anılıp uygulanmasını sağlayan etkinliklerdir. Eğer bir iktidar 23 Nisan gibi millî bayramlarımızı yasaklıyorsa, bu; ortak duygu ve heyecanların yaşanmasını engelliyor, ortak tarihimizi, hatıra ve geleneklerimizi unutturmaya çalışıyor, ortak kültürümüzü fakirleştiriyor demektir. Bu kayıplar da doğrudan milletin oluşturucu unsurlarına büyük zararlar verecektir. Demek ki iktidarın sinsi niyeti, Milleti zayıflatmak, dağıtmaktır. Bu tutum bir yönetimin kendi milletine düşmanca bir tavrıdır ve ancak düşmanların ekmeğine yağ sürer.

4- Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı bir ''kültür milliyetçiliği''dir. Ülkemizde bin yılda oluşmuş -ve oluşmakta olan- bir kültür ortaklığı üzerinde inşa edilmiştir. Amacı, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında “biz” duygusu yaratmak, bir dayanışma alışkanlığı oluşturmaktır. Bayramlar da ortak kültürümüzün önemli bir unsurudur. Kaldırılması veya kutlamalarının kısıtlanması, “biz” duygusuna, dayanışma olgusuna bir darbedir. Bir ülkenin seçilmiş hükümetleri bunu kendi milletine nasıl reva görebilir?

5- Bir devletin, milletin bekası, toplumda ulusal bilincin güçlü olmasına bağlıdır. Eğer toplumda ulusal bilinç zayıflığı varsa, devlet ve millet büyük bir tehlike ile karşı karşıya demektir. Atatürk bu ilişkinin önemini iyi bilen bir önder olarak, sorunun üzerine gitmiştir.

Bir toplumda ulusal bilincin mevcudiyetinin oluşturucu gerekleri nelerdir, bunun için ne yapmalıdır? İlk yapılacak iş milletin kendini tanımasını, bu yoldan ulusal benliğini bulmasını sağlamaktır. Bunun türlü yollarından biri o milleti, tarihsel varlığı hakkında bilinçlendirmektir. İşte ulusal bayramlar bunu sağlayacak başlıca etkinliklerden biridir. Yurttaşlara ulusal bilinç aşılamak, bu bilincin gelişmesini sağlamak millî bayramların birinci işlevidir. Demek ki, AKP hükümeti bayramların kutlanmasını engellemekle, milletimizin kendisi hakkındaki bilinçlenme sürecini de engellemiş, ona ölümcül bir darbe indirmiş oluyor. Şu bir gerçektir ki, Atatürk Milliyetçiliği Türk ulusunu Avrupalı emperyalistler karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtararak, diğer bir emperyalizm olan Araplaşmadan önemli ölçüde uzaklaştırarak milletimize özgüven kazandırmıştır. Milli bayramları bu özgüveni tazelemek içindir, yasaklanmaları ise o özgüveni tahrip etmekten başka bir şey değildir.

6- Millet birbirine tarih, dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların oluşturduğu siyasal bir topluluktur. Millî Birlik; işte bu “alt birlikler” diyebileceğimiz tarih, dil, kültür, ülkü birliklerinden doğan bir tür “üst birlik”tir; denebilir ki, adı geçen alt birliklerin toplamı veya bileşkesidir. Millî Birlik ne kadar kuvvetli olursa, o kadar iyidir. Ulusal bayramlarımız saydığım alt birliklerden tarih ve kültür birliklerinin birer unsurudur. Bayramların kaldırılmasının esas hedefinin Millî Birlik olduğu, bu yoldan da Türk milletinin kendisine yöneltilmiş bir yumruk olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü Türk milleti, her millet gibi varlığını sürdürmek için iç ve dış düşmanlarına karşı kendini koruma gereksinimi duyar. Bunu da toplu yaşama yoluyla, bunun güçlenmiş şekli olan Millî Birlik yoluyla sağlar.

7- Peki, bugün Türkiye’de durum nedir? Gönül isterdi ki, millî birliğimizi zayıflatmaya yönelik bu tür saldırılar karşısında halk şiddetli bir tepki göstersin. Tehlikeyi önlemek ve yok etmek üzere bir araya gelme yeteneği göstersin. Peki, öyle mi oluyor? Ne yazık ki, öyle olmuyor. Ulusal bilinç bakımından ülkemizin görünümü hiç de iç açıcı değildir. Neden böyle? Sebebini öncelikle geçmiş yıllarda aramak gerekir: Atatürk’ün aramızdan ayrılışından hemen sonra geri dönüşler başlamış, ideolojik ihanetler görülmüş, bunlar günümüzde artık doruk noktasına ulaşmıştır. Öyle ki, bugün Türkiye’de hem de devleti yönetenler tarafından Türk ulusal bilincine ve birliğine karşı, sinsice yürütülen bir savaş sürmektedir. Başlıca iki kaynağın eseri olarak: Birincisi, Emperyalizm canavarının sinsi çalışmaları; ikincisi, bu canavarın aramızdaki ortakları... Kısacası, Atatürk’ün Nutuk’ta bizi uyardığı iç ve dış düşmanlar… Bugün bütün yurdu kaplamış bulunan ümmetçilik propagandası ülkenin her yerinde, her kurumunda eyleme geçmiş bulunuyor. İç bedhahlar arasına “sahte Atatürkçüler”i de katabiliriz.

Kısacası, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bütünlüğü büyük, sinsi bir tehlike ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla Millî Birliğimizin üzerinde yeniden durmak, onu canlandırmak, onu yeniden güçlendirmek zorundayız. Artık kabak tadı vermiş olan eleştirilerle yetinmeyi bir yana bırakarak, somut çareler üzerinde kafa yormamız gerekmektedir.

.

TÜRKİYE'NİN 90 YIL SONRA GÜN IŞIĞI GÖREN FOTOĞRAFLARI ve NOTLARI



ANKARA SOKAKLARINDA MİSKET OYNAYAN ÇOCUKLAR
C. K. Streit: 
"Sanırım tüm dünyada çocuklar üç aşağı beş yukarı aynı. Sıcak günlerde küçük Türk kız ve oğlanların Ankara sokaklarında birlikte ip atladığını gördüm. Camdan bilyeleri yoktu, hatta kilden yapılma bilyeleri bile yoktu. Onun yerini tutan koyunun aşık kemiklerini kulanıyorlardı."
(Streit bu fotoğrafın arkasına sadece 'Angora' yazmış. Şehrin Ulus semtinde çekilmiş gibi görünüyor. Çünkü arka plandaki cami Hacı Bayram Camii'dir)



MUSTAFA KEMAL PAŞA ANKARA'DAKİ BİRLİKLERİ TEFTİŞ EDERKEN
 Streit bu fotoğrafın arkasına şöyle yazmıştır: “Angora birlik teftişi, Mustafa Kemal Paşa selam verirken”



ANKARA'DAKİ BOLŞEVİK BÜYÜKELÇİLİĞİ PERSONELİ
Streit, Türk bir fotoğrafçıdan satın aldığı fotoğrafın arkasına “Angora Bolşevik Büyükelçiliği' başlığı altında oldukça kapsamlı notlar almış. Notunda fotoğraftaki insanların özelliklerini anlatmış.



MUSTAFA KEMAL BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NE SESLENİYOR
1 Mart 1921 (Fotoğraf: Esad Nedim, Mustafa Kemal Paşa'nın Fotoğrafçısı)

C. S. Streit o güne dair izlenimlerini şöyle anlatmış: "Konuşmasını dinlediğim gün kürsüye kalabalık sıra aralarından tek başına varmıştı. Alkış dindiğinde -genelde Meclis'te az alkış olur- hazırladığı uzun konuşmayı okudu. Yankılı sesi ve etkileyici kişiliği sunumunu etkin kılıyordu. Meclis onu büyük dikkatle dinliyordu. Hem kamuda hem özelde ağır, ölçülü bir tonda konuşuyordu. Bu da söylediklerine tuhaf bir güç katıyordu."



CERİTMÜMİNLİ KÖYÜNDE ÇOCUKLAR TÜRKİYE / 1920 -1921.
C. K. Streit: “İmanı kuvvetli anlamına gelen Ceritmüminli, seksen aileden oluşuyordu. Türk köylerindeki refah seviyesiyle kıyaslanınca görece iyi durumdaydı. Ve bu köyde misafir evi vardı. ”



ESKİŞEHİR'DEKİ KADIN İLKOKUL ÖĞRETMENLERİ
C. S. Streit'in Eskişehir'de ziyarete gittiği bir ilkokula dair görüşleri şöyle: “Hem erkek hem kadın öğretmenler okullarını geliştirme konusundaki samimiyet ve çabalarıyla beni çok etkiledi. Mütevazıydılar ve okulları olması gerektiği kadar iyi olmadığı için özür dilediler. (...) Lise müdiresinin bana iletmem için verdiği mesajla daha iyi anlatabilirim: 'Lütfen Amerika’daki kızkardeşlerimize, ülkemize medeniyet ve ilerleme getirme konusunda elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı söyleyin'”



ESKİŞEHİR'DE VALS YAPAN TÜRK İLKOKUL ÇOCUKLARI
C. S. Streit'in Eskişehir'de ziyaret ettiği bir ilkokuldan izlenimleri şöyle:
"Türk İlkokulunda duyulanlar:
- Kavalyem nerede?
- Burdayım, hanımım
Ziyaret ettiğim okullar arasında en ilginçleri ilkokullardı. Türk kız ve erkek çocukların yan yana oturduğunu gördüm. Okulların birinde beş kız, beş erkek oldukça zor bir dans sergilediler ve hep birden şarkı söylediler. Hem adımlar hem de müzik Avrupalıydı ve dans erkeklerle kızların çift olup vals yapmasıyla sona erdi. Ve valsın oldukça iyi olduğunu ekleyebilirim."



FEVZİ [ÇAKMAK] PAŞA VE MUSTAFA KEMAL PAŞA, ANKARA HARBİYE OKULU'NDAKİ İLK MEZUNİYET TÖRENİ
C. K. Streit fotoğrafın arkasına şöyle yazmış: Kabine başkanı ve Milli Savunma Vekili Fevzi Paşa (tabelanın tam arkasındaki), Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa (sağındaki): ilk diploma töreni talimleri, Ankara'da kurulmuş ilk Türk Harbiye okulu. Harbiyeliler solda.



KURMAY ALBAY HÜSEYİN HÜSNÜ EMİR 6 EKİM 1923'TE BİRLİKLERİ GALATA KÖPRÜSÜ'NDEN GEÇİRİYOR

C. K. Streit'in 22 Kasım 1923’te Public Ledger’de yayımlanan bir haberinde resim şu başlıkla yer aldı:
“Mustafa Kemal Paşa: Arınmış mükemmeliyet, Alt başlık: '1453 Tarihini Tekrarlamak,Türkler Konstantinopolis'e yeniden giriyor. İtilaf kuvvetleri tarafından şehrin boşaltılması üzerine Albay Hussein Husni Emir Bey Çelik Alay'ı Galata Köprüsü’nden geçiriyor.'”



İSTANBULLULAR GALATA KÖPRÜSÜ'NDE MİLLİYETÇİ KUVVETLERİ KARŞILIYOR (6 Ekim 1923)
C. K. Streit fotoğrafı şöyle etiketlemiş: “Bayanlar önden! Türk kızları Galata Köprüsü’nü geçen birliklere alkış tutuyor, 6 Ekim”



KÖY EVİNİN ÖNÜNDE HALİDE EDİB HANIM
Bu fotoğraf Halide Edib tarafından C. K. Streit'e hediye edilmiştir:
"Ankara'dan birkaç mil uzaklıktaki bir köyde (Kalaba) güneşte kurumuş kerpiçten küçük bir evde oldukça sade bir hayat sürüyor. Bir kaç kez onunla orada çay içme ve yemek yeme zevkini tattım. Salonunda birkaç Milliyetçi liderle tanıştım.(...)
Batı da dahi erkek işi denilebilecek işleri yapıyor olmasına rağmen Halide Hanım?da erkeksi hiçbir şey yok. (...) Entelektüel açıdan Batılı kadınlar arasında da yüksek bir seviyede olurdu. Bugün önde gelen Türk romancılarından biridir. Hünerlerine ek olarak, kesin bir nişancı ve uzman bir binicidir."



ANKARA / 1920 – 1921
 C. K. Streit: (Streit bu fotoğrafın arkasına sadece 'Angora' yazmış. Şehrin Ulus semtinde çekilmiş gibi görünüyor. Çünkü arka plandaki cami Hacı Bayram Camii'dir)



HAMLET PERFORMANSINI TANITAN AFİŞ
C. K. Streit afişle ilgili şunları söylüyor: “Türkiye’deyken onca süprizlerle karşılaştım ama o gece Anadolu Tiyatro Grubu’nun 'abidevi sanat eseri' 'dünyanın en meşhur trajedisi' ‘Hamlet’i sergileyeceğini bildiren afişlerle karşılaşmam oldu. Afişlerden biri dramadaki bir sahneyi gösteren büyük bir resimle süslenmişti.”



HAVZA'DA ANAYOL
Streit ve ekibi Merzifon'a Havza kasabası üzerinden gitti. Yazdıklarından anlatmasa da bir fotoğrafı var. Sadece 'Havza' diye başlık atmış.



ATLI SÜVARİLER



TEĞMEN ‘KARA’ FATMA HANIM (fotoğrafın sağında) VE BİRLİKLERİ 1923’TE İSTANBUL’A GİRİYOR
Streit bu fotoğrafın arkasına şöyle yazmış: “Tğm. Fatma Hanoum, Türk-Yunan savaşı sırasında cephede bir kadınlar bölüğünün başında savaşırken kazandığı madalyalarıyla.” Streit, onun ‘’kadınlar bölüğü’’ne komuta ettiğini söylerken hata yapıyor, erkeklerden oluşan bir birliğin, muhtemelen fotoğrafta sağında duranların başındaydı.



KARDA YALINAYAK SU TAŞIYAN KIZLAR 
C. K. Streit köyle ilgili izlenimlerini şöyle anlatmış: “Sekili'de kalan köylüler yoksulluk içerisinde ve yırtık pırtık giysilerle yaşıyorlardı. İki kızın nehirden su taşırken karda yalınayak yürüdüğünü gördüm. İçlerinden biri resmini çekmeye çalıştığımda korktu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.” [Sekili köyü Yozgat vilayetinin Yerköy kazasındadır]



MUSTAFA KEMAL PAŞA EVİNDEKİ OFİSİNDE



NEAR EAST RELIEF'İN MERZİFON'A GİDEN “REO” KAMYONETİ 
C. K. Streit'in Merzifon yolculuğuna ilişkin söyledikleri şöyle: “Hız göstergesi saate 2 mil ilerlediğimizi gösterecek kadar küstahtı. Gecenin dördünde iki saat kar kürekleyip arabayı ittik. Bizi pek hoş şeyler beklemiyordu, çünkü ateş yakacak odun da benzin de yoktu. Fakat yaratıcılığımız ve gücümüz tükenme noktasına geldiğinde arabayı kar yığınından çıkardık.”



MİLLİYETÇİ BİRLİKLER ESKİŞEHİR'DE
C. K. Streit'in Eskişehir ziyaretine ilişkin izlenimleri şöyle: “Yol üstünde bir istasyonda (Eskişehir) Türk Ordusunun savaşan bir kurum olarak bu kadar iyi olmasının sebebini daha iyi anladığım bir örnekle karşılaştım. Kasabadaki bir Türk subayı trenimizi bir başka görev için terk ediyordu. Erler ona veda etmek için çevresinde toplanmıştı. Her biri, subayın elini ilk önce çenelerine, sonra alınlarına değdirerek, Türk usulu selamladı ve sonra elini sıkıp öptüler. Tren kalktığında bazılarının gözlerinde yaş vardı. Türk subayları ve askerleri arasında başka güzel hissiyat örneklerine de raslamıştım ama bu duygu seliyle hiçbiri yarışamazdı.”



MUSTAFA KEMAL PAŞA ESKİŞEHİR YAKININDAKİ CEPHEYİ ZİYARET EDİYOR ŞUBAT 1921
[Sağında Binbaşı Salih (Bozok) ile] C.K. Streit fotoğrafın arkasına şöyle yazmış: Mustafa Kemal Paşa ve ateşeleri Eskişehir'de bir teftiş gezisi sırasında (Şubat) Fotoğraf Mustafa Kemal Paşa'nın resmi fotoğrafçısı Esad Nedim'e ait.



MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN GÖZLÜKLÜ NADİR BİR FOTOĞRAFI 
Streit’in kaleminden: “Onu gözlükleriyle ve kalpaksız görün profesöre benzer bir edası var. Yüzünde idealist (hayalperest) bir şey var, özellikle gözlerinde, ama hayallerini gerçekleştiren bir hayalpereste ait.”



ANKARA'DA SOKAKTAN BİR MANZARA ANKARA / 1920 -1921... 
C. K. Streit: “Beni en çok etkileyen şeylerden biri de konuştuğum Türkler'in çoğunun gösterdiği bırakın mütevazıyı alcakgönüllü ruh haliydi. Benden istedikleri tek şey gördüklerimi olduğu gibi rapor etmem oldu.”



MUSTAFA KEMAL PAŞA KENDİ OTURMA ODASINDA (3 MART 1921)
C. K. Streit'in kaleminden: “Beni kabul ettiği calışma odası resimler, fotograflar, kitaplar, sanat objeleri ve mobilya ile zevkle döşenmişti. İnsanın herhangi bir üst sınıf Batılı evinde rastlamayı bekleyeceği bir oda. (...) Mustafa Kemal Paşa ile mülakat yaparken ellerinin bilinçsizce kehribar bir tespihle oynadığını fark ettim.”



SAMSUN'DAN ÇORUM'A GİDERKEN DEVE, BEYGİR VE EŞEK KAFİLELERİ




C. K. Streit yolculuğu şöyle anlatıyor: 'Samsun’dan Çorum'a giden yolda Doruk Han’da deve sürücülerinden birine seyahatin güvenli olup olmadığını sormuştum: “Birkaç ay evvel bu yolda seyahat edemezdiniz”dedi, “ama artık babamız Mustafa Kemal Paşa sağolsun eşkiya tehlikesi yok. Allah ona uzun ömür versin” dedi.



STREİT'İN SUSUZ LOKOMOTİFİ İÇECEK MOLASI VERİRKEN
Fotoğrafın arkasına “Lokomotifimiz içkisini yudumluyor” yazan C. K. Streit 'mola'yı şöyle anlatmış: “Türkler'in Ankara'dan Sivas'a döşediği dar hatlı demir yolunun mevcut son noktası olan Yahşihan'dan Ankara'ya yola çıktık. Rüzgarı azaltması için bavulumuzu yulaf yığınının tepesine yerleştirdik ve arkasına uzanarak seyahat ettik. O gün birçok hadise oldu. Küçük lokomotif su borularında bir sorun vardı. Hareket etmeden önce buhar kazanının elden ele kova taşınarak doldurulması gerekti. Bu lokomotife ancak susuz denilebilir. Geçtiğimiz her akarsu ve sulama arıkının yanında durup hortum çekerek lokomortifin susuzluğunu giderdik.



TİPİK ANADOLU DÜKKANLARI
C. K. Streit'in kaleminden: “Madan'da [Maden] öğle yemeği için mola verdik ve bir Rum restoranında yemek yedik. Bir sokağa çoğu Ermeni olan demirciler ve bakırcılar dizilmişti, arada Türk zanatkarlarının dükkanları da bulunmaktaydı. Türkiye'deki mağaza ve dükkanlar üç aşağı beş yukarı birbirine benziyor - bir taraf tamemen açık ve sokağa bakan tek küçük bir oda.”



6 EKİM 1923'TE “GRAND RUE DE PERA” 
C.K. Streit fotoğrafın arkasına şöyle yazmış: “Türk birliklerinin İstanbul'a girmesinin şerefine Türk Zafer Takı”



SAMSUN'DA RUM, ERMENİ VE TÜRK KADIN TÜTÜN İŞÇİLERİ 1920-1921
 C. K. Streit: “Samsun’dan ayrılmadan önce Rum, Ermeni, Türk kadın ve çocuklarının yan yana çalıştığı Regie [tütün] fabrikasını ziyaret ettim. [Rum fabrikası idi] Türk kadınları savaşın çıkmasından itibaren evlerinden dışarıda yeni çalışmaya başlamıştı -bu da kadınların tecrit edilmesinin sona ermeye başladığının bir diğer göstergesidir.



STREIT’İN YAYLISINI TAMİR İÇİN ÇALIŞMALAR DEVAM EDERKEN
 Streit bu fotoğraf arkasına şöyle yazmış: “Tuz Çölü’nde bir kaza – arabam ‘yaylı’ buzlu akarsuda takıldı, dingil kırıldı.”



KÖY DÜĞÜNÜNDE MÜZİSYENLER VE HALK OYUNU OYNAYANLAR



KÖY DÜĞÜNÜNDE MÜZİSYENLER VE HALK OYUNU OYNAYANLAR

C. K. Streit:
"Dinar'a gelmeden evvel bir düğün için hazırlıkların yapıldığı küçük bir köy kasabasında durduk. Vardığımızda bir grup köylü bir bayrak, davullar ve zurnalarla (enstrümanlar el yapımıydı) köye giderken, düğün ateşini hazırlamak üzere çalı taşıyan bir öküz arabasına eşlik ediyordu. Yük, bayrakla donatılmış bir evin kapısında boşaltıldı. Düğün bu evde olacaktı. Kadınlar peçeli değilerdi."



ÇOCUK ASKER CEMAL
Streit, milliyetçi birlikler içerisinde çocuk askerlerle görüştüğünü anlatırken onların etkisinde kaldığını gizlemiyor. Streit çocuk askerler için şunları söylüyor: "Kendilerini çok ciddiye alıyor ve adam havası taşıyorlardı. Ve sadece çocuk değillerdi: Birçok yetişkinin yaşamamış olduğu deneyimler onları olgunlaştırmıştı. Ufaklıklar hayatı görmüş ama hayat onları yozlaştırmamış. Bazı yönlerden yetişkin erkekler ama kalplerinde hala çocuklar."




Çocuk asker Tevfik: "Üç tabancam vardı, biri Fransız, biri Yunan, biri de Bulgar yapımı.Bulgar karabinamı Paşa'ya (Mustafa Kemal) verdim. (...) Eğer onu kemerine takarsa ve yanına elli fişek alırsa otomobilinde giderken kendini koruyabilir."



ÇOCUK ASKER TEVFİK

Streit çocuk askerlerle ilgili şunları söylüyor: "Bana Türk düzenli birliklerinden bir subayın yazdığı ve karşılaşacağı herkese onu öven bir mektup gösterdi: 'Yaşı küçük olsa da erkek gibi savaşmıştır ve hemşehrilerinin takdirini hak etmiştir. Bir kez başından, bir kez de sol kalçasından olmak üzere iki kez yaralanmıştır.'



TÜRKİYE'NİN ÇOCUK KAHRAMANLARININ GÜN IŞIĞI GÖREN FOTOĞRAFLARINDAN 


KAYNAK HAKKINDA 

Bahçeşehir Üniv. Öğr. Üyesi ve Osmanlı İmparatorluğu tarihçisi Heath W. Lowry tarafından kaleme alınan ve 1920 - 1921 kışında Ankara'yı ziyaret eden genç bir Amerikalı gazeteci olan Clarence K. Streit'ın notları ve fotoğraflarından yola çıkılarak hazırlanan ve "Bilinmeyen Türkler" adıyla yayımlanan kitaptan:

1921 Anadolu'suna ait daha önce hiç yayımlanmamış fotoğraflar, Mustafa Kemal ile yine aynı tarihlerde yapılmış bir röportaj ve özel fotoğrafları yer alıyor.

Clarence K. Streit,  Union Now adlı kitabın yazarı ve savaşı önlemek için dünya demokrasilerinden bir konfederasyon oluşturmayı tasarlayan uluslararası hareketin kurucusu olarak ünlenmiş bir gazetecidir. 

1921'in başında Milliyetçilerin kontrol ettiği Anadolu'da iki ay geçirir. Bu süre içerisinde yirmi altı gün Ankara'da kalır ve Milliyetçilerin lider kadrosunda Mustafa Kemal Paşa da dahil olmak üzere birçok kişiyle tanışıp mülakatlar yapar (Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildiğinden beri Mustafa Kemal Paşa ile konuşan ilk yabancı gazetecidir). 

Seyahati boyunca 200'e yakın fotoğraf (yine yayımlanmamış) çekmiş olup 120 tanesi Lowry'nin çalışmasında yer almaktadır.  

Seyahatinin akabinde Streit Paris'e döner ve orada Bilinmeyen Türkler ismini verdiği, Türkiye'deki deneyimlerini ayrıntılı şekilde anlattığı kitabının taslağını oluşturur. Ancak kitap İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yayınevleri tarafından basılmaz. Nedeni de Streit'ın Mustafa Kemal Paşa'yı başarılarından dolayı "Türk George Washington olarak tanımlaması ve tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti'nin kurulacağını iddia etmesidir. Bugün, kitabını yazdıktan tam doksan sene sonra en sonunda gün ışığını görebilmiştir.

Lowry tarafından gözden geçirilmiş, hazırlanmış ve notlandırılmış haliyle Streit'ın kitabı az bilinen şu konulara fotoğraflar aracılığıyla ışık tutmaktadır:  

* Milli Mücadele ve liderine karşı Anadolu köylülerinin tavrı;  
* 1921 kışında Anadolu köylerinde savaş koşulları;  
* Çocuk askerlerin savaşta oynadıkları önceden bilinmeyen rol;  
* Mustafa Kemal'in dinin önemi, Osmanlı Hanedanı'nın geleceği, Anadolu'da komünizmin oynadığı rol ve Bolşeviklerle ilişkiler hakkındaki görüşleri;  
* Samsun, Çorum, Ankara, Eskişehir ve Antalya'da savaş döneminde gündelik hayat;  
* Ankara hükümeti tarafından eğitime verilen önemin Streit'ın Eskişehir'deki okulları ziyareti sırasında gördükleriyle örneklendirilmesi (Bir tanesinde ilkokulda erkek ve kız çocuklarının birlikte vals yaptığı görülmektedir)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...