CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Özel Dosyalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özel Dosyalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Doğu Perinçeği Yalnız Bırakmamalı - Dr. M. Galip BAYSAN

Doğu Beyi ne tanır ne de sever, sayarım. Ama Ermeni meselesindeki tutum ve davranışları ile benim saygımı kazanmış bir vatandaşımızdır. isviçre Devleti ve Mahkemeleri sonunda yapacağını yaptı ve Doğu Perincek hakkında verilen kararı onaylayarak insan hakları ve hukuk açısından büyük bir cinayet işledi.

Lozan Mahkemesi geçen Mart ayında yapılan bir yargılama ile Ermeni Soykırım iddialarını reddettiği gerekçesi ile Ermenilerin şikâyeti üzerine açılan dava sonucu Perinceği 90 gün hapis karşılığında her günü için 100 frank hesap edilerek 9.000 İsviçre Frangı para cezasına mahkûm etmiş ve cezayı 2 yıl tecil etmişti. Perinçek’e ayrıca 3.000 Frank para cezası verilmiş, ülkedeki Ermeni cemaatine sembolik olarak 1.000 Frank ve davayı açan Sarkis Şahinyan isimli Ermeniye de 10.000 Frank ödenmesi istenmişti. Perinçek bu karara İsviçre Federal Mahkemesine müracaat ederek itiraz etmişti. İşte Federal Mahkemenin bu onaylaması ile Ermeni toplumu lehinde verilen karar kesinlik kazanmış oluyor.

Mahkeme kararında “Pek çok tarihçinin, Avrupa Parlamentosunun ve pek çok ülke Meclisinin Ermeni İddialarını kabul etmiş olmasını” gerekçe göstermiştir. Biz dikkatinizi özellikle bu cümle üzerine çekmek istiyoruz. Bazıları Ermeni Diyaspora’sının neden bu kadar uzun bir süre Parlamentolardan, Mahkemelerden karar çıkarmak için uğraş verdiklerini anlamakta güçlük çekiyor ve sonuçta hiçbir şey çıkmayacağına inanıyorlardı. Bize göre bu çok ustalıkla düzenlenmiş bir propaganda zincirinin sonucudur. Ermeniler yavaş yavaş, ufak ufak adımlarla Batının ünlü Hıristiyan dayanışmasını ustaca kullanarak,ellerinde sıfır varken önce biri yarattılar, etraftan hiçbir itiraz gelmediğini üstelik alkışlandıklarını görünce ikiye.. üçe geçtiler. Galiba şimdi 20 ye yakın ülke Parlamentoları Ermeni Soykırım iddialarını gerçek kabul ediyor. Sadece İsviçre’de, Fransa‘da değil başka ülkelerde de Soykırım iddialarını reddedenlerin ağır maddi ve manevi cezalara uğratılması pek uzak değildir.

Mahkeme kararı hakkında konuşan Doğu Perinçek duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Bu Ortaçağdaki cadı davaları gibi fikirleri cezalandıran bir cadı davasıdır. Türkiye’yi cezalandırıyorlar. Biz kamuoyunu tamamen lehimize çevirmiştik. İsviçre Hükümeti de bu kanunun kaldırılacağını beyan etmişti. Bu dava ile İsviçre kendisini mahkûm ediyor. Bu durumda davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götüreceğiz. Mücadelemiz sürecek.”
İsviçre’nin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jean Philippe Jeaneraz Perinçek’in İsviçre Mahkemeleri tarafından mahkûm edilmesini değerlendirirken “Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine ait olayların aydınlatılması için bir tarihçiler komisyonunun kurulmasının yararlı olacağına inandıklarını” söyledi. Sözcü karar hakkında bir yorum yapmaktan kaçınırken, Ermeni olayları ile ilgili olarak “Olayların aydınlatılmasının ve değerlendirilmesinin tarih araştırmacılarının görevi olduğunu” ifade etti.

Dışişleri bakanlığımız İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hakkında verilen kararın “İfade özgürlüğünün ihlal edilmesi” anlamına geldiğini savunmuştur. Bu nedenle yapılan açıklamada “Bu kararlara hukukun evrensel norm, ilke ve kuralları yerine sübjektif değerlendirmeleri esas alan bir anlayış hâkimdir” denildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Kararlarda 1915 olayları hakkında Ermeni çevrelerin kendilerince inşa etmiş oldukları hafıza ve bazı kesimlerin yanlış kanaatleri tarihsel gerçekler yerine konulmaktadır. İsviçre Hükümetinin Federal Mahkemenin kararının ardından yaptığı açıklamada, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine ait olayların kendi bağlamında incelenerek açıklığa kavuşturulması görevinin tarihi araştırmalar alanına ait olduğunu ifade etmesi ve bu amaçla tarih komisyonu kurulmasını yararlı gördüğünü belirtmesi memnuniyetle karşılanmıştır.”
Bize göre bu tatsız gelişmelerde asıl üzücü olay, Türk kamuoyunun ilgisizliği ve umursamazlığıdır. Doğu Perinçek kamuoyunca tutulan-tutulmayan, sevilen-sevilmeyen bir kişi olabilir. Ama Türkiye’nin 100.000lerce taraftarı olan bir siyasi parti lideridir. Bir yabancı ülkede, ülkesi hakkında “bu ülkede 1,5 Milyon Ermeni, 30 Bin Kürt öldürülmüştür” demediği için, Türk Halkı hakkında yapılan hakaret dolu ifadeleri cesurca reddettiği için maddi ve manevi sıkıntılara uğratılmıştır. Ulusu adına yaptığı bu hareket bizce saygı duyulacak hatta alkışlanacak bir harekettir. İsviçre’de yargılanan Perinçek değildir. Türkiye ve Türk Halkıdır. Verilen ceza İşçi Partisi Başkanına değil hepimize verilmiştir. Bu durumda kararı sessiz ve tevekkülle karşılamanın hiçbir anlamı olamaz. Bu konuda gerek resmi ve gerekse bütün basın yayın organlarının hiçbir tepki göstermeyişi de çok üzücüdür.

Daha birkaç gün önce Türkiye’de küçük bir İngiliz kıza cinsel tacizde bulunduğu için yargılanan bir Alman gencinin yargılanması sırasında bütün Almanya‘nın nasıl ayağa kalktığını, basın yayın organlarının Türkiye aleyhinde nasıl olumsuz görüşler beyan ettiklerini hatırlarsak hak ve özgürlüklerimizi arama konusunda ne kadar gerilerde kaldığımızı daha iyi anlayabiliriz.
Doğu Beyi ne tanır ne de sever, sayarım. Ama Ermeni meselesindeki tutum ve davranışları ile benim saygımı kazanmış bir vatandaşımızdır. Mahkûm edildiğini ilk duyduğum günlerde adresini bulamadığımdan Aydınlık Dergisi vasıtası ile ona ulaşmaya çalıştım ve bu davada onun yanında bir er gibi savaşmaktan büyük onur duyacağımı yazdım. Mesajım eline geçti mi? bilemem. Şimdi yeni ve daha ağır bir tablo karşısındayız. İsviçre mahkemesinden alınan bu kararı Ermeni Diyaspora’sı ve destekçileri bundan böyle her sahada çok ustaca kullanacaklar ve hem bu güne kadar Soykırımı kabul etmemiş diğer Hıristiyan ülkelerin tereddütlerini giderecekler ve hem de onları soykırım yasaları çıkarmaya yönlendirebileceklerdir. Hele Perinçek’in İnsan Hakları Mahkemesinden de aleyhte bir karar alması ihtimali, belki de onları ideallerinde zirveye taşıyacaktır. Yani ellerine bu güne kadar bulamadıkları Uluslar arası bir Mahkeme kararı, bir resmi belge geçmiş olacaktır. Böyle bir karar bundan sonra Ermeni cemaatinin Türkiye’den maddi tazminat isteklerini hukuki açıdan ne ölçüde destekleyebilir? Bu nedenle Perinçek başvurusunu yapmadan önce Hükümet temsilcileri ve bilim adamları ile bir araya gelmeli ve bu davada uygulanacak strateji enine boyuna tartışılıp tespit edilmeli, başvuru ondan sonra yapılmalıdır.

Tarihsel gerçeklerden eminiz, ama bu meselede şimdiye kadar tarihi gerçeklerin hep bir tarafa itildiğini, Ermeni cemaatini koruma içgüdüsü ile hareket edildiğini gördük. Avrupa insan Hakları Mahkemesinin tarafsızlığını tartışmak istemiyoruz. Ama Avrupa parlamentolarının da tarafsız olması gerekirken, 50 kişilik, 100 kişilik mini oturumlarla pek tarafsız kalamadıklarına şahit olduk. Neden Avrupa’nın Mahkemeleri de Parlamentoları gibi tarafsız! Olmasın. Bu nedenle konunun sadece Perinçek’in sorunu sayılmaması gerektiğini vurgularken, Hükümet temsilcileri, hukuk dünyası, bilim adamları ve basın yayın organlarının günlük atışmalardan sıyrılıp ulusumuzun geleceğini ilgilendiren bu çok önemli konu üzerinde ciddiyetle durmalarını ve birlikte hareket etmelerini tavsiye ediyoruz.

Ulusun hak ve menfaatleri için Doğu Perincek asla yalnız bırakılmamalıdır.

Bir Ermeni Şairin Gözüyle Taşnaklar

‘Otuz yıl boyunca boğdu halkı,/Ermeni ülkesinin içti kanını’

Ermeni edebiyatında sosyalist gerçekçiliğin ilk temsilcisi olarak kabul edilen Akopyan, eserlerinde Ermeni milliyetçiliğinin en önemli temsilcisi Taşnakların sadece fiziksel olarak bölge halkları, ekonomisi, toplumsal yapısı üzerinde değil, ayrıca Ermeni halkının bilincinde de büyük bir tahribat yarattığını gözler önüne serer. Geniş Ermeni kitlelerinin Taşnakların bağnaz politikalarının peşinden sürüklenmesinin sonuçları ağır olmuştur.

MEHMET PERİNÇEK

İÜ AİİTE Ar. Gör.


Taşnaksutyun gerçeği, devrimci Ermeni edebiyatına da yansımıştır. Bolşevik Ermenilerinin en önemli şairlerinden biri olan Akop Akopyan, gerek şiirlerinde gerekse de yazılarında Taşnakların ve bağnaz Ermeni milliyetçiliğinin özünü net bir şekilde ortaya koyar.

DEVRİMCİ ERMENİ EDEBİYATININ ÖNCÜSÜ

Ermeni edebiyatında sosyalist gerçekçiliğin ilk temsilcisi olarak kabul edilen Akopyan, 29 Mayıs 1866’da fakir bir zanaatkâr ailesinin çocuğu olarak Gence’de dünyaya gelir. 1879 yılında Gence Lisesi’nde burslu olarak okur. 1886 yılında Çar III. Alenksandr’la ilgili bir yazısı dolayısıyla bursu kesilir ve okulu bırakmak zorunda kalır. Bunun üzerine Tiflis’e gider ve oradaki bir eczanede çıraklık yapar. 1887 yılında Bakû’ye taşınan Akopyan, petrol endüstrisinde işçi olarak çalışır. O dönem, Akopyan’ın işçi sınıfıyla tanıştığı yıllardır. Akopyan, 1894 yılında tekrardan Tiflis’e geri döner.
Ermeni geleneksel şiiriyle devrimci motifleri birleştiren Akopyan’ın ilk şiirleri 1893 yılından itibaren Tiflis basınında yayımlanmaya başlar. İlk dönem şiirleri, Ermeni edebiyatının genel temaları üzerinedir: Aşk, doğa, köy hayatı, Ermeni halkının acıları. Akopyan’ın şiirleri, o dönemden itibaren ders kitaplarına alınır. Akopyan, devrimci fikirlerle tanışmaya başladıkça şiirlerinin temel konuları emek ve mücadele olacaktır. Rus edebiyatını da yakından takip eden Ermeni şair, Rusçadan çeviriler de yapar.
“BATMIŞTIR KÜÇÜK BURJUVA SAYIKLAMALARINIZ ZEHİR VE ACİZLİĞE”
Özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni milliyetçi edebiyatıyla arasında uçurumlar oluşacaktır. Ermeni milliyetçileri, emperyalist devletlerin safında savaşı hararetle desteklemektedir. Akopyan, o dönemde Tiflis’te Karmir Mehakner (Kızıl Karanfiller) isimli ilk Ermeni devrimci edebiyat almanağını çıkarmaya başlar. Bolşevik Partisi’nin Tiflis komitesinin görevlendirmesiyle Pravda gazetesinin Türk-Rus cephesinde savaşan askerlere dağıtılması sorumluluğunu üstlenir. Ermeni milliyetçi edebiyatıyla hesaplaşmaya giren Akopyan’ın şiirleri, savaş yıllarında antolojilere alınmaz, edebiyat çevreleri tarafından yok sayılır. Akopyan, Ermeni milliyetçilerine yönelik “Milliyetçilere” şiirini 1916 yılında yazacaktır:
Benzemem ben sizin sevgili şairlerinize.
Şarkılarım yabancıdır büyük sanat ustalarınıza, sesleri onlardan değildir.
İstemem yaranmak onlara, istemem kalplerinde bir kıpırtı yaratmak.
Batmıştır küçük burjuva sayıklamalarınız zehir ve acizliğe.
(…)
“BİNLERCE MEZARIN TOHUMUNU ATTI”
1917-1920 yılları Ermeni devrimcileri açısından daha da çetin geçecektir. Batı emperyalistlerinin Güney Kafkasya’yı işgali ve Ermenistan’daki işbirlikçi Taşnak iktidarı, mücadeleyi keskinleştirmiştir. Ancak 29 Kasım 1920 tarihinde Taşnak iktidarı yıkılır ve Ermenistan’da Sovyet iktidarı ilan edilir. Akopyan, hemen o yıl “Taşnak Devrildi” başlıklı şiirini yazar:
Devrildi Taşnak …
Yerle bir edildi kahrolası tiranın yaşadığı ev.
Otuz yıl boyunca boğdu halkı,
Ermeni ülkesinin içti kanını.
Otuz yıl gaddar bir ruh gibi
Çöktü ülkemin üstüne,
Ölüm saçtı, yıktı geçti,
Binlerce mezarın tohumunu attı.

(…)

Devrildi Taşnak …
Sonsuza dek gömüyoruz çöplüğe onu.
Kara bir tabut yapıyoruz ona
Yıkarak hapisanenin kemerlerini,
Ki o hapishaneye kısa bir süre önce
Girip iktidarının gücüyle,
Kara kemerlerin altında
Boğmuştu insanları acımasızca.

“TAŞNAKLAR, CELLÂT SOĞUKKANLILIĞIYLA KATLİAMLAR YAPTI”
Aynı günlerde Akop Akopyan, Taşnak iktidarının yıkılışı üzerine Ermeni halkına seslendiği “Özgürleşenlere Selam” başlıklı bir makale de yazar. Akopyan, 1890’larda kurulduğundan beri Taşnakları değerlendirirken kaleme aldığı satırlar çarpıcıdır:
“Bugün ‘Taşnaksutyun’ isimli partinin ve Taşnak hükümetinin sizi vurduğu korkunç kâbusun prangalarından kendinizi silkeleyip kurtardınız.
“Otuz yıl bolunca kaç kere seni, emekçi Ermeni, bu beceriksiz dadının suçları yüzünden ateşe verdiler, ruhunu ve kalbini yakıp kül ettiler, seni çirkin bir kılığa soktular!
“Kaç kere Taşnak dadıları benim güzel, genç Ermenistan’ımın emekçi halkı, seni, yere çarptı, kemiklerini kırdı, seni sakat bıraktı!
“Taşnaklar, otuz yıl boyunca cellât soğukkanlılığıyla ve şovenizmin sinsiliğiyle halkları birbirine kışkırttı, katliamlar yaptı.”
Akopyan, yazısının devamında Taşnakların utanmaz bir dilenci gibi kalpsiz emperyalistlerin kapısında bir kuruş için dilendiklerini, onların çizmelerini yaladığını da belirtir.
“BAĞNAZ MİLLİYETÇİLİK MİKROBU, SALGIN BİR HASTALIK GİBİ YAYILDI”
Ermeni devrimci edebiyatının öncüsü Akopyan, 1920 yılında yazdığı “Her Şeye Baştan Başlıyoruz” ve 1925 yılında kaleme aldığı “Edebiyatın Savaşı” başlıklı yazılarında Ermeni kitlelerine nüfuz eden bağnaz milliyetçiliğin üzerinde durur. Ermeni işçilerinin ve köylülerinin bilinci uzun yıllar boyunca, özellikle Taşnak hükümeti döneminde (1918-1920), bağnaz milliyetçiliğin eserleriyle zehirlenmiştir. Ermenistan’da bu yüzden devrimci bir edebiyat bir türlü yeşermemektedir. Akopyan’ın ifadesiyle bağnaz milliyetçilik, Ermeni edebiyatında kök salmıştır. Bağnaz milliyetçilik mikrobu, salgın bir hastalık gibi yayılmış, insanları Ermeni “dünyası” dışında bir şeyi görmez hale getirmiştir. Dar kafalı küçük burjuva yazarlar, Türkiye Ermenilerinin küçük köy hayatlarını yazmaktan ileri gidememektedir. Akopyan’a göre bütün bu şoven kalıntılar, beyinlerden silinmelidir.
Akopyan, eserlerinde Ermeni milliyetçiliğinin en önemli temsilcisi Taşnakların sadece fiziksel olarak bölge halkları, ekonomisi, toplumsal yapısı üzerinde değil, ayrıca Ermeni halkının bilincinde de büyük bir tahribat yarattığını gözler önüne serer. Geniş Ermeni kitlelerinin Taşnakların bağnaz politikalarının peşinden sürüklenmesinin sonuçları ağır olmuştur. Bu gerçekleri şiir ve yazılarıyla yalın bir şekilde ortaya koyan Akop Akopyan, 13 Kasım 1937’de Tiflis’te ölür ve orada defnedilir.
Not: Akopyan’ın asılları Ermenice olan şiirleri, Rusçalarından Türkçeye çevrilmiştir.
Kaynaklar:
- Akop Akopyan, Soçineniya, Gosudarstvennoe İzdatelstvo Hudojestvennoy Literaturı, Moskva, 1956.
- G. M. Dallakyan, Borba Bolşevikov Za İnternatsionalnoe Sploçenie Trudyaşihsya Zakavkazya (1914-1917 gg.), Yerevanskiy Gosudarstvennıy Universitet, Yerevan, 1966.
Aydınlık, 6 Ocak 2008
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...