CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü


TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü



1915 olaylarına ilişkin ortaya atılan iddiaların aksine, Türk Silahlı Kuvvetleri arşivleri, Ermenilerin nakil ve sevkleri sırasında gösterilen azami dikkati ortaya koyuyor. Belgelerde, Ermenlerin geride bıraktıkları mal ve arazilerinin korunmasından, nakiller sırasındaki şartların Osmanlı askerlerine sağlanan şartlarla aynı olmasına yönelik birçok bilgi bulunuyor. Ermenilere kötü muamelede bulunanların Divanı Harp'e gönderilecekleri de göze çarpan bir başka belge olarak yer alıyor.


Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı arşivindeki belgeler, 1915 olaylarında yaşananların fazla bilinmeyen yüzünü de ortaya koyuyor. Arşivde, 1915 olaylarına ilişkin çok sayıda belge bulunuyor.
İŞTE O BELGELER (*)

Ermenilerin nakil ve sevklerini gerektiren sebepler, "Bakanlar Kurulunca kabul ve ilan edilen karar"da tüm açıklığıyla ele alınıyor. 31 Mayıs 1915 tarihli kararda, "Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmının Osmanlı hududunu düşman devletlere karşı korumaya gayret eden ordumuzun harekatını zorlaştırdıkları, erzak ve askeri malzeme nakliyatını güçleştirdikleri, düşmanla işbirliği yapmak ve birlikte hareket etmek emelinde oldukları, düşman saflarına katıldıkları, yurtiçinde askeri kuvvetlere ve masum halka silahlı saldırılar düzenledikleri" belirtildi.

Bu tespitler nedeniyle "isyancı unsurların harekat sahasından uzaklaştırılmasının gerekliliği" vurgulanan kararda, bu faaliyete başlanacağı da yer aldı. Kararda, "İsimleri yazılı olarak bildirilen köy ve kasabalarda oturan Ermenilerden gönderilmesi gerekenlerin, gidecekleri yerlere rahat bir şekilde taşınmaları ve ulaştırılmasıyla yolculukları boyunca istirahatlerinin sağlanması, can ve mallarının korunması ve tespit edilen yerlerine vardıklarında kesin olarak yerleştirilmelerine kadar göçmenler ödeneğinden iaşeleri sağlanacak, daha önce sahip oldukları mali ve ekonomik durumları oranında kendilerine emlak ve arazi dağıtılacaktır" ifadesi dikkati çekti.

Söz konusu kişilerden muhtaç durumda olanlara devlet tarafından ev yapılacağının belirtildiği kararda, ayrıldıkları yerlerde kalan eşya ve malların veya bunların değerleri karşılığının Ermenilere aynı şekilde verileceği de vurgulandı.
"Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunması"
Belgelerde, savaş hali ve olağanüstü siyasi zorunluluklar dolayısıyla başka yerlere nakledilen Ermenilerin, iskan ve beslenme konularına gösterilen özeni de ortaya çıkıyor. Bununla ilgili 10 Haziran 1915'te yayımlanan yönetmelikte, "İskan yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunmasıyla iaşe ve dinlenmelerinin sağlanmasından gidiş yerleri üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur. Bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün görevliler sorumludur" ifadesi yer alıyor.

Yönetmelikte, Ermenilerin kesin yerleşimlerine kadar geçecek sürede beslenmelerinin ve ihtiyacı olanların evlerinin inşası için gerekli harcamaların yerel makamların göçmen ödeneğinden karşılayacağı da yazıyor.
Ermenilerin bıraktığı mal, mülk ve araziler

Başka yerlere nakledilen Ermenilerin bıraktıkları mal, mülk ve arazilere uygulanacak tedbirler ise bir başka yönetmeliğin konusu oldu. Yine 10 Haziran 1915 tarihli yönetmelikte, "Bir köy veya kasabanın tahliyesinden sonra nakledilenlere ait ve içinde eşya bulunan bütün binalar, idare kurulu tarafından uygun görülecek memur veya özel heyet tarafından derhal mühürlenerek koruma altına alınacak" ifadesi yer aldı.

Koruma altına alınan eşyanın cinsinin, miktarının, kıymetlerinin, sahiplerinin isimleriyle ayrıntılı olarak kaydedildikten sonra kilise, okul, han gibi yerlere naklettirilmesi istenen yönetmelikte, kiliselerdeki eşyaların, resim ve kitapların kaydedilerek oldukları yerde korunmasına özen gösterilmesi gerektiği belirtildi. Sahibi belli olmayan taşınabilir malların, eşyanın bulunduğu köy adına kaydedilerek korunması bildirilen yönetmelikte, "Taşınmaz mal, mülke ve terk edilen arazide ürünler ve ekili yerler bulunduğu takdirde, kurul tarafından uygun görülecek şahıslardan oluşan bir heyet tarafından açık artırma yoluyla satılarak, bedelleri sahipleri adına emanet olarak mal sandığına teslim edilecek ve bir tutanak düzenlenerek aslı yerel idareye ve onaylı bir sureti de irade kuruluna verilecektir" hükmü yer alıyor.

Köylerdeki bina ve dikili ağaçların korunmasından köye yerleştirilen göçmenlerin sorumlu tutulduğu yönetmelikte, olası bir tahrip durumunda yapanların köyden uzaklaştırılacağı ve tahrip bedelinin bütün köye ödettirileceği kaydedildi.
"Emir hemen eksiksiz olarak uygulanacaktır"

Ermenilerin nakillerinde gösterilen dikkat, bir başka belgede de kendini gösteriyor.
4. Ordu Komutanlığı tarafından bildirilen Başkomutanlık emrinde şu ifadelere yer verildi:
"İçişleri Bakanlığınca bir karar alınıp tebliğ edilinceye kadar Pozantı-Halep lojistik destek hattı üzerinden sevk edilen ikmal askerleri gibi sevk edilmekte olan Ermenilerin iaşesinin de ordu tarafından sağlanması için ilgililere kesin emir verilecektir. Emir hemen eksiksiz olarak uygulanacaktır."
Divan-ı Harp

Bir başka belgede yer alan emir ise görülen lüzum üzerine belirlenen yerlere gönderilen Ermenilere kötü muamelede bulunanlara verilecek cezayı düzenleniyor. 8 Kasım 1915 tarihli "Harbiye Nazırı" adına tüm ordu ve kolordulara gönderilen yazıda şunlar kaydedildi:
"Görülen askeri ve asayiş ihtiyacı üzerine belirlenen yerlere gönderilen Ermenilerin sevkleri esnasında mahallerinde meydana geldiği anlaşılan suistimaller ve kanuna aykırı muameleler hakkında gerekli incelemeleri yapmak ve suçluları Divan-ı Harplere göndermek üzere Bakanlar Kurulunca alınan karar gereği, bazı vilayet ve sancaklara soruşturma heyetleri gönderilerek bu yerlerdeki memur ve jandarma ile halktan kişilerin suça ortak oldukları görülmüştür. Bunlar hakkında yapılan soruşturmanın ayrılarak görevlilerin Divan-ı Harplere, halktan kişilerin Nizamiye Mahkemelerine gönderilmesi ve bu gibi suçlara çeşitli dairelerde bakılması istenilen sonucu veremeyeceğinden sivil olanların da Divan-ı Harplere gönderilmesi zorunludur. Yukarıda belirtilen suçu işleyen sivillerin de bu suçlarından dolayı Divan-ı Harplere gönderilmelerinin, ilgililere tebliğ edildiği İçişleri Bakanlığından bildirilmiştir. Belirtildiği gibi işlem yapılması beyan olunur."
Ermeni çetelerinin katliamları

Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı arşivindeki belgeler arasında Ermeni çetelerinin yaptığı katliamlar da tüm detaylarıyla yer aldı.
Van'da Kaymakam Kemal imzalı belgede, Ermeni çeteleri tarafından bazı köylerde yapılan katliamlara yer veriliyor. Köylülerin nasıl öldürüldüğüne dair bilgilerin de yer aldığı belge, katliamın boyutlarını da ortaya koydu. Buna göre, köyün erkeklerinin bir bölümü kurşuna dizilerek, geri kalanı süngülenerek öldürüldü. Köyün kadınlarından bazıları tandıra atıldı, bazıları tecavüz edildikten sonra öldürüldü.

Keçikayası köyünde Hacı Molla Sait'in kızını kendi eliyle boğazlaması için zorlandığı, her teklifte uzuvlarından biri kesildiği yönündeki bilgi de söz konusu belgede yer aldı. Van'ın bir başka köyüne ilişkin belgedeki, "Nezu Hatun, tandırda yakılarak iki torununun etini babasına ve anasına yedirmek üzere zorlandığını ve onların yemek istememelerinden dolayı öldürüldüğünü görmüş olmasından etkilenerek delirmiştir" ifadesi ise Ermeni çetelerinin yaptığı mezalimi gözler önüne seriyor.

(*) : O belgeler:


 TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü

TSK arşivlerinden 1915 olaylarının bilinmeyen yüzü
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28814733.asp?noMobile=true

Konfüçyus, Türk Chou hanedanı döneminde yaşamış bir Türk bilginidir



Türk tarihinin en eski dönemlerini yazılı olarak Çin Tarih kaynaklarından ayrıntılı bir biçimde öğreniyoruz 

Devlet teşkilatı, sosyal hayat, askerî düzen, edebiyat,tıp,astronomi,matematik, felsefe ve fal konularında çok önemli çalışmalar yapılmıştır

Dünya kültürü açısından dikkat çekici filozoflardan Konfüçyus, Türk Chou hanedanı döneminde yaşamış bir Türk bilginidir.

Konfüçyüs'un Çin’ce ismi Kung-Fu-Tseu’dur. Misyonerler bunu Latinceye uydurarak Konfüçyüs yapmışlardır.

Genel hayata memurlukla girmiş, daha sonra uzun seyahatlere çıkmıştır. Çin’de artan anarşi ahlak, bozukluğu, ve çürümeye çare aramıştır.

Konfüçyüs, yeni bir din anlayışı meydana getirmekten çok, devrin ahlak bozukluklarına çare olarak ahlak felsefesi kurmak amacını güderdi.

Mesela "Hükümdar şahsen dürüst ise devleti, kanunlar koymadan da idare edebilir, dürüst değilse saymayacağı kanunları çıkarması neye yarar?”

Konfuçyus “... Büyüklerin fazileti rüzgara, küçüklerin fazileti otlara benzer. Üstünden rüzgar geçen otlar eğilir.
Konfüçyüs'un öğretileri Çin milliyetinin kurulmasında ayrılık hareketlerine rağmen Çin birliğinin korunmasında en önemli etken olmuştur.

Dünya kültürü açısından dikkat çekici filozoflardan Konfüçyus, Türk Chou hanedanı döneminde yaşamış bir Türk bilginidir

İdaresini fazilete dayandıran devlet adamı kutup yıldızına benzer. Bütün yıldızlar onun önünden baş eğerek geçer, o daima yerinde durur…”

Konfiçyus Türk Çhou hanedanın da bir Türk devlet adamının oğludur. Taoizmin kurucusu Lao Tse yine ünlü bir Türk bilim adamıdır.

Choular ziraat ve hayvancılıkla geçinmişlerdir. Dünyanın ilk hayvancılık bakanlığını Choular kurmuştur.

Bu bakanlık, yayla ve meraların kullanımlarıyla ilgili düzenlemeler yapmış, at besiciliği konusundaki çalışmaları yürütmüştür.

Çin'de çiftçilik ve diğer yerleşik hayata ait tüm çalışma sistemleri Çou hanedanı tarafından gerçekleştirilmiştir. 

Çinde ilk düzenli ordular Türkler tarafından kurulmuş Askerî teşkilatlarda "onbaşı"-"yüzbaşı"- "binbaşı" terimleri Choularda kullanılmıştır.

Choular devletlerini kurduktan sonra, beylere belli bir protokola göre toprak bağışlamışlardır. İlk toprak reformunu yapanlan Choulardır.

Hükümdarlar kendilerini "Tanrının oğlu" olarak tanımlamışlardır. Vezirler ve üst düzey görevliler "bey" olarak nitelendirilmiştir.

Choular hanedan değişiklikleriyle M.Ö. 2160 yılından M.Ö. 750 yılına kadar 1400 yıl kesintisiz Çin'i yönetmişlerdir.

(Taner Ünal'dan aktarılmıştır..)

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının Anlamı:



.

R.T. Erdoğan'nın sözünü ettiği, anlamını değiştirerek çıkar sağlamaya çalıştığı ATATÜRK'ün İNÖNÜ'ye yazdığı Telgraf ( mektup )

ATATÜRK'ün İNÖNÜ'ye yazdığı Telgraf TAMAMI


İnönü - Atatürk






Recep Rayyip Erdoğan'ın beş (5) yıl önce "mektup" dediği (*) o telgrafın tam metnine bakalım. Şöyle yazdırmış Atatürk: 

Konya: 19.2.1931

Başvekalete

Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri, eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim. 1. İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ileride tarafımızdan meydana çıkarılacak olanların ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kat'i lüzum vardır. Bunun için Maarifçe harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisinin muvafık olacağı fikrindeyim.


2. Konya'da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabi içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri kıymettar bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaaddin Camisi, Sahipata medrese, cami ve türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce Minare derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi bu abidelerin kamilen inhirasını mucip olacağından evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kaffesinin mütehassıs zevat nezaretiyle tamirinin temin buyrulmasını rica ederim.''


Yazıldığı tarih ve şartlar dikkate alındığında normal bir insan zihni bu telgraftan ne anlar?

Kurtuluş Savaşı'nın harabeye çevirdiği Anadolu'da demek ki Türk Ordusu Ve Kuvvai Milliye, savunma sırasında ayakta kalan binaları, müzeleri, camileri, mescitleri sığınma yeri ve yığınak olarak kullanmış. Bütün bağımsızlık savaşlarında, o ülkenin yerli güçleri bunu yaparlar. Kurtuluş savaşının üzerinden yıllar geçmesine rağmen belli ki gerekli tamiratlar yapılamamış, askeri amaçlarla  kullanılan binaların bir kısmı  tahliye edilememiş. Aradan 8 yıl geçtikten sonra İsmet İnönü'nün Konya'ya yaptığı bir ziyaretten istifadeyle  Mustafa Kemal bu konuyu gündeme getiriyor ve Başvekil İnönü'ye buradaki tarihi eserlerin asker kullanımından arındırılıp tamir edilmesi talimatını veriyor. "Yer tutma", "yerleşip kalma" anlamındadır. Yoksa Başbakan'ın eline o konuşmayı tutuşturanların imâ etmeye çalıştığı gibi Türk Askeri, Millet'in manevi değerlerini hoyratça çiğniyor filan değildir. Ayrıca Amerikan askerlerinin Bağdat'ın camilerine postalla girmelerine sessiz kalanların, böyle bir çarpıtma üzerinden Türk Askeri ile Türk Milleti'ni karşı karşıya getirme çabalarını da kusura bakılmasın, kimse yemez…

Şimdi bu tarihi belgeden yola çıkarak Başbakan demek istiyor ki;

"Bakın, asker işte milletin camilerini, türbelerini böyle işgale etmişti, bu zihniyeti halen de devam ettiriyorlar: Mustafa Kemal, bu durumdan rahatsızdı ama İnönü arka çıkıyordu. Demek ki neymiş? Biz Atatürk'e bir şey demiyoruz, o iyi niyetliydi ama İnönü suçludur. Dolayısıyla hesabımız Atatürk ile değil, İnönü'yledir..."
Teşekkür ederiz Atatürk'ü (şimdilik) koruduğunuz için!

Bu ülkenin cahil insanları olarak tarihimizin böyle sorunlar içerdiğini bilmiyorduk, siyasi birtakım hesaplaşma istekleri vesilesiyle öğrenmiş olduk!

Peki nereden çıktı şimdi bu İsmet İnönü meselesi?

ABD ile AKP arasında bir balerin zerafeti ile duran bayan gazeteciden öğrenelim işin aslını...

(beş / 5 yıl önce)  Aslı Aydıntaşbaş dün şöyle yazdı:

İnönü eleştirisi gündem değiştirme amaçlı değil. Muhafazakârlar, AK Parti’nin iktidara gelmesiyle Kemalizm’in tüm sıkıntılarını Atatürk yerine İnönü’ye mal etme eğiliminde Erdoğan, duygularını gizlemeyen bir lider; kızdı mı kızan, sevindi mi sevinen biri. İnönü meselesini pek öyle sadece gündem değiştirmek amacıyla ortaya attığını sanmıyorum. Duyduğum kadarıyla Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal’ın kendisini Churchill, Erdoğan’ı da Hitler’e benzeten sözlerine çok bozulmuş.  

Freud’un dediği gibi, “Bazen bir puro, sadece bir purodur.”  İnönü-Hitler benzetmesinin altında da sanırım Erdoğan’ın Baykal’a kızgınlığı ve Türkiye’deki muhafazakâr hareketin yıllardır devam eden İnönü takıntısı var. Gerçekten de son yıllarda AK Parti ya da muhafazakâr kesimden biriyle tarih sohbetine girdiyseniz, 1980 ve 90’lı yıllarda İslami kesimin Atatürk’le ilgili eleştirilerinin, artık neredeyse tamamen İsmet İnönü’ye yöneltildiğini görmüşsünüzdür. Herhalde iktidar partisi olmanın doğal bir sonucu bu Atatürk’ü sahiplenme gereği. Ancak bir zamanlar çeşitli nedenlerden dolayı Cumhuriyet ideolojisi ve Kemalizm’i despotizmle suçlayanlar, şimdi ‘Atatürk iyi, kabahat İnönü’de” formülüne sarılmış gözüküyor. Peki Türkiye’de muhafazakârlar neden sevmiyorlar Cumhuriyet’in en önemli ikinci ismini? Sorumu, bir başka muhafazakâr siyasetçi yanıtlıyor:

“İki nedeni var. Muhafazakârlar Kemalizm’i Atatürk değil İnönü’nün eseri olarak görürler. Kemalizm’deki çatışmacı ve dinle problemli laiklik anlayışı da bu ideolojinin bir unsurudur. Uygulamaları da bunun göstergesidir. İkinci neden ise, 1960 darbesi İnönü’nün onayı ve rızası olmadan yapılamazdı. Chp + Ordu = İktidar formülünün kökeni İnönü’dür.”

Gördüğünüz gibi  "muhafazakârların"  geneline mal edilmek istenen bu yaklaşımı tedavüle sürme zamanı gelmiş. Başbakan burada sadece  "Baykal'a kızmış öfkeli bir adam…"

İyi de… 

"Kemalizmin çatışmalı ve dinle polemikli olduğu" ön kabulü de nereden çıktı?

Taşlar yeniden döşeniyor. Hepimize layık görülen de figüran rolü…

--
(*) : Dip not:

 Erdoğan'ın önceki gün başlattığı İsmet İnönü tartışmasına dönelim.

Başbakan, konuyu dün de devam ettirdi. Vakıflar Haftası nedeniyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada yine İsmet İnönü'den bahsetti ve Atatürk'ün 19 Şubat 1931'de İnönü'ye  yazdığı bir telgrafı  (Başbakan, o telgrafa   "mektup" dedi) gündeme getirerek şöyle dedi:

"Şu 7,5 yıl içinde Türkiye'nin her köşesinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İsmet İnönü'ye yazdığı o mektuptaki o incelik var ya... Ah ah, o mektubu iyi incelemek lazım, teferruatına girmeyeceğim. Hani diyor ya, 'o camiler, kervansaraylar askerlerden boşaltılsın...' Sadece o değil, orada daha başka şeyler de var. Onu eğer incelersek, araştırırsak onların içinde nelerin olduğunu görürüz. İşte biz, oraları onlardan temizliyoruz. Ve bu nesile onları kazandırdık, şimdi de geleceğe kazandırıyoruz. Fark bu. 7,5 yıl içinde tarihi eserlerimiz yeniden hayata döndü. Bunlar ahır olarak kullanılıyordu. Bu ahırlardan temizledik. Bu tarihe ihanet değil midir? İşte bunlardan temizleyerek onları bugüne ve geleceğe kazandırdık. Yeniden can suyuna kavuştular."


Alıntı: http://ahmetdursun374.blogcu.com/ataturk-un-inonu-ye-yazdigi-telgraf-tamami/7798350

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...