CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Kürt İsyanları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürt İsyanları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ERMENI SORUNU VE ATATÜRK’ÜN 1932 MİLLETLER CEMİYETİ ZAFERİ


 Birinci Dünya Savaşı sürerken, 2 Nisan 1917 günü yansızlığı bırakan Amerika, Almanya’ya karşı ingiltere, Fransa, Rusya ve italya’nın yanında savaşa katılmış; ardından 1917 Ekim Devrimi’yle Rusya’da yönetimi ele geçiren sosyalistler, devlet arşivinde buldukları gizli Sykes-Picot Antlaşmasını 23 Kasım 1917 günlü izvestia ve Pravda gazetelerinde yayınlamış, ingiliz Manchester Guardian gazetesi de bunları 26 Kasım 1917 günlü sayısın­da dünyaya duyurmuştu.

itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarını aralarında paylaşmak ama­cıyla anlaşarak savaşa girmiş oldukları gerçeğini ortaya çıkaran bu “skandal” üzerine ABD Başkanı Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918 günü kongrede bir konuşma yapacak ve “Ondört Nokta” olarak açıkladığı barış koşullarında, bütün gizli paylaşım anlaşmalarının geçersiz olduğunu duyuracaktı.Wilson’un onikinci ilkesi, Osmanlı İmparatorluğunun savaşta yitirdiği topraklar dışında elinde kalan topraklarda çoğunluğu Türk olan yerlerde Türk egemenliğinin kurulmasını öngörüyordu.

Savaş sonunda yenilen devletler, silah bırakışması antlaşmalarını, Wilson’un “Ondört Nokta”sında yer alan “kendi kaderini tayin hakkı”nın nasıl olsa kendilerine de tanınacağına güvenerek imzalıyorlardı. Örneğin, 3 Mart 1918 günü Sovyet Rusya ve Al­manya arasında imzalanan Brest-Li-tovsk anlaşmasında Osmanlı Delege­lerinin de imzası vardı ve bu anlaşma Wilson’un “kendi kaderini tayin hak­kı” çerçevesinde düzenlenmişti. Os­manlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de imzaladığı “Mondros Mütarekesi” de yine Wilson’un kendi kaderini tayin hakkı ve onikinci maddede özellikle yazılı bulunan Türk yoğun topraklarda Türk egemenliğinin tanınacağına gü­venilerek imzalanmıştı.

Mustafa Kemal, “Mondros Müta­rekesinin imzalanmasından iki hafta sonra, 13 Kasım 1918 günü, İstanbul’a geldi. Mütareke koşulları çok ağırdı; ancak, Wilson ilkeleri Osmanlı Devle­ti’nde Türk egemenliğini tanıdığına göre; mütarekenin bu egemenliği yok sayacak biçimde uygulanamayacağı düşünülüyordu. Ne denli Wilson’un 1918 yılında yayınlanan haritasında Doğu Anadolu’da bir Ermenistan ve bir Kürdistan gösterilmişse de, bura­larda çoğunluğun Türk olduğu sapta­nır saptanmaz, tüm Anadolu Türk ege­menliğine bırakılacaktı. Böyle düşü­nen Halide Edip vs. aydınlar, mütare­kenin imzalanmasından kısa bir süre sonra 4 Aralık 1918 günü İstanbul’da bir “Wilson Prensipleri Cemiyeti” bile kurmuşlardı.

Mustafa Kemal’in tasarısı, Wil­son’un Osmanlı topraklarında özerk Ermenistan ve Kürdistan öngören tasarısına uymuyordu; o, 30 Ekim 1918 günü mütareke imzalandığı anda işgal edilmemiş ve o tarihte Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan toprak­larda yaşayan bütün nüfusu etnik kö­ken ve dinsel inançlara göre ayırmaksızın bölünmez “Osmanlı Milleti” olarak adlandırıyor; ve Osmanlı devletinin işgale uğramamış toprakları üzerinde, Wilson’un önerdiği etnik özerklikleri değil, “Osmanlı Milleti”nin ülkesiyle ulusuyla bölünmez bütünlüğünü savunuyordu. Yeryüzünde iki tür “millet (ulus) oluşumu vardı: Biri “Ethnic Nationalism” dedikleri, etnik kandaşlık soydaşlık te­meline dayanan Alman örneğindeki “millet” (ulus); diğeri “Civic / Civil Nationalism” dedikleri, eşit özgür birey yurttaşlığı temel alan Fransız örneğindeki “millet” (ulus) oluşumu… Mustafa Kemal’in mütareke dönemin­de savunduğu “Osmanlı Milleti” tasarısı, etnik temele dayanmıyor; eşit özgür birey yurttaşlık temeline dayanı­yordu. Nitekim, Anadolu’­ya geçtikten sonra Bağımsız­lık Savaşı’mızın amacı olarak benimsenen “Misak-ı Milli” de Mustafa Kemal’in bu tasa­rısına uygun olarak düzenle­necekti. Mustafa Kemal, yal­nızca bir ordu komutanı de­ğil, aynı zamanda devletler arası güçler dengesini, güç­ler arasındaki ilişkileri ve çe­lişkileri an be an izleyip, han­gi zamanda ne yapılması ge­rektiği konusunda en doğru kararları veren bir “stratejist”ti; 18 Ocak 1919 günü başlayan ve ABD Başkanı Wilson’un çok sayıda danışmanıyla birlikte Avrupa’ya gelip başkanlık ettiği Paris Barış Konferansı’nda, galip devletlerin Osmanlı Devleti’nin gele­ceği konusunda verecekleri kararın Wilson ilkelerinin Türk egemenliğini tanıyan onikinci maddesine uygun olup olmayacağını görmeden önce, hemen bir silahlı direniş başlatılma­sını doğru bulmuyordu. İstanbul’da kaldığı sürece, bir yandan yurtseverle­rin devlet yönetiminde görev alması için çalışırken, diğer yandan galip dev­letlerin İstanbul’daki yetkilileriyle görüşmeler yapıyor ve Paris Barış Kon­feransı’nda olup bitenlere ilişkin ha­berleri dikkatle izliyordu.

İstanbul’daki İtalyan yetkili Kont Sforza, yakında Yunanlıların İzmir’e asker çıkartacaklarını, Yunan askeri­nin İzmir’e çıkmasını önlemek için Türklere para ve silah vermeye hazır olduklarını fısıldıyordu gizli toplan­tılarda. Ama, Wilson ilkelerinin Türk egemenliğini tanıyan onikinci madde­sine ve Wilson’un Ege’yi Türk olarak gösteren 1918 haritasına ters düşen bu olasılığa inanmak kolay değildi. Yine de dikkate alınmış ve İtalyanlarla sıkı ilişkileri bulunan Cami Baykurt, İzmir’e giderek, olası bir Yunan işga­line karşı Müdafaayı Hukuk örgütlen­mesini başlatmıştı. Bu sırada, ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşan “Dörtler Konseyi”, 28 Nisan 1919 gü­nü Cenevre’de, Milletler Cemiyeti’nin Silahsızlanma Konferansı’nda yaptığı bir konuşmada, “Eğer Milletler Cemi Cemi­yeti Türkiye’yi katılmaya davet eder­se, Türkiye Hükümeti bunu memnuni­yetle kabul edecektir.” diyecek; ve bir Paris Barış Konferansı’nda aldıkla­rı bir kararla, Wilson’un ondördüncü ilkesini yerine getirerek, “Cemiyet-i Akvam” denilen “Milletler Cemiyeti”ni kurmuşlardı. Wilson ilkelerinin Pa­ris Barış Konferansı’nda galip devlet­lerce benimsendiğini gösteren bu ha­ber, barış görüşmelerin sonunda, Türk egemenliğinin tanınacağına duyulan umudu da pekiştiriyordu. Şimdiki Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncülü olan “Cemiyet-i Akvam” yani Milletler Cemiyeti’nin Wilson ilkelerine dayanması, “Mondros Mü­tarekesi” maddelerinin de Wilson’un Osmanlı Türk egemenliğini tanıyan on ikinci maddesine aykırı biçimde uygulanamayacağına kanıt oluşturu­yordu.

Gelgelelim, Milletler Cemiyeti’­nin kuruluşundan çok değil 18 gün sonra, 15 Mayıs 1919 günü, bu kuru­luşun üyesi olan Yunanistan, Milletler Cemiyeti’nin dört kurucusundan biri olan İngiltere’nin onayıyla, İzmir’e asker çıkartacak ve böylece, İtalyan­ların bir süre önce verdikleri haber de doğrulanacaktı. Milletler Cemiyeti üyeleri, kurucu Wilson’un ilkelerini çiğneyerek, üzerinde Türk çoğunluğun yaşadığı Osmanlı topraklarını işgale başlamışlardı. Milletler Cemiyeti üyesi devletlerin, kurucu Wilson’un ilkeleri­ni çiğneyerek giriştikleri bu işgal; her şeyden önce kendi ilkeleriyle tutarsız ve dolayısıyla da savunulamaz bir ey­lem olduğundan; Anadolu’da başlatı­lacak silahlı direnişin haklılığı tüm dünyaca kabul edilecekti.

İşte Mustafa Kemal, Yunan işgali­nin başlamasından bir gün sonra, 16 Mayıs 1919 günü, böyle bir ortamda Anadolu’ya geçecek; ve kendi kurucu ilkelerini bizzat kendileri çiğneyerek işgale girişen Milletler Cemiyeti üyesi devletlere; başka bir deyişle “Yedi Düvele” karşı, ulusal direnişin önderi olacaktı. Sevr’de karşımıza dikilenler de, Lozan’da karşımıza dikilenler de, hep “Milletler Cemiyeti” üyesi dev­letlerdi. Milletler Cemiyeti yasasının 10. maddesi, üye devletlerin toprak bütünlüğünü ve siyasal egemenliğini korumayı yükümleniyordu. Türkiye, bu kuruluşa üye olmadığına göre; ­ top­rak bütünlüğüne saygı gösterilmeye­cek; ve Milletler Cemiyeti, 5 Haziran 1926 günlü kararıyla, Musul’u Anka­ra’ya değil, Irak’a bağlayacaktı. Milletler Cemiyeti’nin bir de Azınlık­lar Komitesi vardı. Lozan’da gayrı müslim cemaatlere ilişkin hükümlerin uygulanması da Milletler Cemiyeti’­nin denetimine bırakılmıştı.1925-26’da, gayrı müslimlerin Medeni Kanun dolayısıyla; azınlık ayrıcalıklarından feragatleri, Yunanistan ve Almanya tarafından Milletler Cemiyeti’ne gö­türülecek; Milletler Cemiyeti, 1927’de bu itirazları kabul etmeyerek gayri müslimlerin “anlaşmalı azınlık” ko­numundan çıkıp “öz yurttaş” ko­numuna geçişlerini onaylayacak; fakat Milletler Cemiyeti’nin başını çeken İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin etnik olarak bölünmesine yönelik çaba­larını aralıksız biçimde sürdüreceklerdi.

İngiltere, daha çok Irak ve İran ü­zerinden; Fransa ise daha çok Suriye üzerinden Türkiye’ye karşı bölücü et­kinlikler yürütüyor; buralarda örgütleyip silahlandırdıkları etnik ayrılıkçıları Türkiye’ye yollayarak yurttaşlarımızı etnik ayrılıkçı ayaklanmalara yöneltiyorlardı. İngiliz, Fransız güdümlü et­nik ayrılıkçı örgütler, Milletler Cemiyeti’ni kendileri için uluslararası bir dayanak olarak görüyordu. Kalkıştık­ları her ayaklanmada haklılıklarını tescil etmesi için Milletler Cemiyeti’ne başvuruyor; ve bastırılan her ayaklanmaların dan sonra, Türkiye’yi şikayet etmek üzere, yine Milletler Cemiyeti’ne dilekçeler yağdırıyorlardı.

1925 Şeyh Sait Ayaklanması’nın hemen ardından, 1926’da İran’dan A­nadolu’ya sızan ayrılıkçı örgütler 19­26-1930 arası dört yıl boyunca “Ağrı İsyanı” adıyla bilinen ayaklanmalar gerçekleştirmişler; “Agri” adında bir gazete çıkartmışlar; ve söylentiye gö­re, 1928’de “biz burada Ağrı Kürt Cumhuriyeti kurduk” diyerek, resmen tanınmak üzere İngiltere aracılığıyla Milletler Cemiyeti’ne başvurmuşlardı.

İsyanın Ağrı’da çıkartılmasının özel bir amacı vardı. Sovyet Ermenistan’ıyla sınırdaş olan Ağrı’da isyan, hem Ermenileri Sovyetler’den ayrılıp Bü­yük Ermenistan’ı kurmaya özen direcek; hem Kürt kardeşlerimizi Türkiye’den ayrılmaya özendirecekti.

Ağrı İsyanı, hem Sovyetler Birliği’nin hem de Türkiye’nin toprak bütünlüğü­nü tehdit ediyordu. O tarihte Ağrı da­ğının yarısı Türkiye sınırları içinde, diğer yarısı İran sınırları içindeydi. İsyancılar, Türk Ordusu gelince dağın İran tarafındaki eteklerine kaçıyor; ordu çekilince yeniden Ağrı dağının tepesine tırmanıp bayrak dalgalandırı­yorlardı. Sonunda Türk Ordusu, Rus Kızılordusu ile uyum içinde çalışarak, isyancıların İran’a kaçış yollarını kes­miş ve ayrılıkçı isyan önderleri yakala­nıp etkisizleştirerek ayaklanma bastı­rılmıştı. Türkiye, ileride aynı sorunla karşılaşmamak için 23 Ocak 1932’de İran’la bir antlaşma imzalayarak Ağrı Dağı’nı bütünüyle Türkiye sınırları içine katacak; ve etnik öbeklenmeleri dağıtıp tüm yurda yayarak etnik kay­naşmayı sağlamak amacıyla düzenlenen İskan Yasa Tasarısı, 5 Mayıs 1932 günü T.B.M.M. tarafın­dan kabul edilecekti. Türkiye ile Rusya’nın arasına Ağrı merkezli bir Kürt + Ermeni Koalisyon Devleti sokarak, bu iki ülkeyi birbirin­den ayırma girişimle­rinin, Türk Sovyet da­yanışmasını daha da güçlendirdiğini gören; bu yöndeki her kalkışmanın Türk Sovyet ortak harekatlarıyla bastırılacağını anlayan; “Kürt Kartı”nın işe yaramadığını kavrayan İngiliz ve Fransızlar; Türkiye’ye karşı etnik ayırımcılık politikalarını gözden geçirmek zorunda kalacaklardı.

Mustafa Kemal Ağrı İsyanı’nın bas­tırılmasından sonra İngilizlerin Türki­ye’ye karşı etnik bölücü politikalarını gözden geçirmekte olduklarını, Türki­ye’yi Sovyet Rusya’dan koparmak is­tediklerini sezmişti. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Ağrı Dağı’nın bü­tünüyle Türkiye sınırları içine katılma­sından 3 ay gibi kısa bir süre sonra, gazeteyle yaptığı söyleşide, aynı söz­leri yineleyecekti. İlk kez, Eski Bern Elçimiz Cemal Hüsnü Taray’ın 6 Kasım 1962 günlü Cumhuriyet’te; sonra Büyükelçi Dr. Üner Kırdar’ın 10-17 Kasım 1971 arası Milliyet’te yayımlanan makalelerinde ve daha sonra Mahmut Goloğlu’nun 1974’te yayımlanan “Tek Partili Cumhuriyet” adlı kitabında yer alan Türkiye’nin Milletler Cemiyetine davet edilmesi süreci, Dışişleri Bakanı T.R.Aras’ın bu demeçleriyle başlamıştı.

Aras’ın sözleri, bir türlü bölemedikleri ve Sovyet Rusya’dan uzaklaştıramadıkları Türkiye’ye karşı ne yapacaklarını şaşırmış durumda olan İngilizlerin dikkatini çekmişti. Rusya ve Türkiye, her ikisi de Milletler Cemiyeti üyesi değillerdi. Eğer Türkiye Milletler Cemiyeti’ne alınırsa; böylelikle Türkiye’yi Rusya’dan uzak­laştırma amacına ulaşılmış olurdu. Milletler Cemiyeti, azınlıklara özerk­lik öngörüyordu. Eğer Türkiye Millet­ler Cemiyeti’ne girmek istiyorsa, azın­lıklara özerklik tanımayı da kabul ede­bilir ; ve onca uğraşmayla sağlanama­yan etnik özerklik, Milletler Cemiyeti’ne üyeliğin bir koşulu olarak dayatılabilirdi.

Milletler Cemiyeti Genel Sekreti İngiliz Sir Eric Drummond, derhal Aras’ı Milletler Cemiyeti’ndeki maka­mına davet etmiş; Türkiye’nin örgüte üyeliği konusunu kendisiyle özel olarak görüşmüş; ve yardımcısı Comert de Türkiye’nin örgüte katılması için yapması gereken zorunlu işlemleri Aras’a anlatmıştı. Buna göre: Milletler Cemiyeti’nin üye olmak isteyen devletleri davet etmek gibi bir yetkisi yoktu.

Üye olmak isteyen devlet, davet üye olmak isteyenin başvuruda bulun­masıdır; ancak, şayet bu prosedürü uygulamamız Türkiye Cumhuriyeti’nin örgüte katılmasına engel oluştu­racaksa; bu durumda bu yasal uygula­manın bir yana bırakılması gerekir; çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin Mil­letler Cemiyeti’ne katılmasının örgüt açısından çok büyük bir önemi vardır, diyecek ve bu konuda bir karar vermek üzere Genel Kurulu’nu toplan­tıya çağıracaktı.

Milletler Cemiyeti’nin 1 Temmuz 1932 günlü toplantısının tek gündem maddesi vardı: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Milletler Cemiyetine Katılma Biçimi”…

Türkiye Cumhuriyeti, katılma prosedürü bir yana bırakılarak örgüt tarafından üyeliğe davet mi edilecekti, yoksa diğer ülkeler gibi Türkiye’den de başvuru dilekçesi vermesi mi istenecekti?

İspanya Delegesi Salvador de Madariaga, Türkiye Cumhuriyeti’nin örgüt prosedürü dışına çıkılarak davet edil­mesini savunan 29 imzalı bir öneri sundu: “Biz Arnavutluk, Almanya,Avusturya, Avusturalya, İngiltere, Bulgaristan, Kolombiya, Küba, Dani­marka, İspanya, Estonya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Guatemala, Ma­caristan, İtalya, Japonya, Letonya, Ye­ni Zelanda, Panama, Hollanda, İran, Lehistan, Romanya, İsveç, İsviçre, Çekoslovakya, Yugoslavya delege ku­rulları, bir devletin Milletler Cemiye­ti’ne üye olabilmesi için Antlaşmanın birinci maddesinde göz önünde tutulan genel koşulları Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine getirmiş olduğunu göre­rek, Türkiye’nin Milletler Cemiyetine üye olmaya ve değerli işbirliğinden Cemiyeti yararlandırmaya davet edil­mesini teklif ediyoruz.”

Milletler Cemiyeti’nin 6 Temmuz 1932 günlü toplantısında üye devlet delegeleri Türkiye’nin davet edilme­sini savunan coşkulu konuşmalar yapmışlardı. Yunanistan delegesi Dışişleri Bakanı Mihalakopulos’un sözleri özetle şöyleydi:

“Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliği Komisyonu’nun çalışmalarına da eylemli olarak katılmış ve daima barış için çalışmakta içten isteğini açıkça göstermiştir. İnsanlığa daha iyi bir gelecek sağlamak için, Türkiye Cumhuriyeti, yapılacak davetin şere­fine hak kazanmıştır… Yunan delege­ler, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesini özellikle selamlayacak­lardır.”

Avustralya delegesi Sir Granville Ryrie, sık sık alkışlarla kesilen konuş­masında şöyle diyordu:“Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne davet edilmesine dair öneriyi hararetle destekleriz. Bir çok kuşaklardan süre­kazandım. Gelibolu’da, arkadaşlarım ve ben, Türklerin cesaretleri ve dayan­ma güçleri karşısında çok kez şaşkın kaldık. Türk ordula­rının Avustralya mitralyözlerine karşı ve Britanya donanmasının gülle yağ­muru altında, korkusuzca ileri atıl­dıklarını gördük. Türklerin değerleri ve dayanma güçleri hakkındaki yük­sek düşüncelerimi işte ben böyle elde ettim. Savaşın korkunç kötülüklerini bu kadar yakından gören bu milletin, gelecekteki çabalarını savaşa engel ol­maya adayacağı kanısı o günden beri her türlü duygunun üstünde olarak ben­de kesinlikle yer etmiştir.

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesinin birinci derecede öneme sahip olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.” İtalya delegesi Vittorio Scialoja’nın uzun konuşmasının özeti şuydu: “Avrupa’nın esaslı bir unsuru olan Türkiye’nin aramızdaki eksikliği açık­ça belliydi. Öneriyi desteklemekle sa­dece Türkiye hakkındaki dostluğumu­zu ve içtenliğimizi açıklamış olmuyor, aynı zamanda Gazi’nin aydın yöneti­minde genç Akdeniz Devleti’nin doğu­şunu memleketimin nasıl bir güvenlik duygusuyla karşıladığını ve gelişimini de izlediğini Genel Kurulumuz önünde tekrar perçinliyorum.”

Fransız Delegesi Paul Boncour, coş­kulu konuşmasında özetle; “Türki­ye’nin davet edilmesi için açıklanan duygulara katılmak üzere Fransa adına bizzat kendim gelmek istedim. Avrupa ile Asya arasında bir bağlılık kuran bu çok eski ülkenin Cemiyete katıl­ması, izlenen evrensel değerlerin bir sembolüdür.” diyordu.

İngiliz delegesi Lord Londonderry: “Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne alınması, dünya çapında memnunluk doğuracaktır.. Türkiye çağırıyı kabul ederse, İngiltere hükümeti bunu ilk kabul edeceklerden biri olacaktır.” Japon delegesi Büyükelçi Naotake Sato: “Japonya, Batılılarca çok az ta­nınmış olduğu bir dönemde bile sami­mi ilişkilere sahip olduğu Büyük Türk Milletini olağanüstü bir memnunlukla karşılar.”

Alman Dışişleri Bakanı Baron Von Neurath adına konuşan Almanya tem­silcisi Otto Goeppert: “Ünlü Başkanı Atatürk’ün isabetli yönetimi altında uluslararası barış yapıtında işbirliğine özellikle layık olan Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin davet edilmesini Almanya memnunlukla karşılar.” diyordu. Diğer ülkelerin delegeleri de söz alıp Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne ö­zel olarak davet edilmesi gerektiğini savunan konuşmalar yaptıktan sonra, oylamaya geçilmiş ve bütün üyelerin oybirliği ile Türkiye’nin davet edilme­sine karar verilmişti. Örgütün Genel Sekreteri Sir Eric Drummond, Millet­ler Cemiyeti’nde alınan davet kararını Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a gönderdiği bir mektupla bildirdi.

Bu davet, Türkiye’nin hiç bir konuda hiç bir yaptırımla karşılaşmaksızın hiç bir hesap sorulmaksızın, tüm geçmişi­nin uluslararası hukuka uygunluğu onaylanarak üyeliğe kabul edilmesi anlamına geliyordu.

Fransız Uluslararası Diplomasi Akademisi’nden Vasiliei Nitikine, Diplomasi Sözlüğü’nde yayımlanan ve “Davet’ten kısa süre önce yazdığı “Kürtler” başlıklı makalesinde şöyle diyordu: “Eğer bir gün Türkiye Mil­letler Cemiyeti’ne kabul edilmeyi ta­lep ederse, Kürt etnik azınlığının varlığını dikkate alacağını, bütün azın­lıkların statüsünün bu konuda Cenevre toplantısında kabul edilen ilkelere uy­gun olarak gözden geçiri­leceğine ve düzenleneceğine inanıyoruz.”

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne “davet edilmesi”; Nikitine’in öngörüsünü boşa çıkartmıştı. Bu davet, Türki­ye’nin hiç bir konuda hiç bir yaptırımla karşılaşmaksızın hiç bir hesap sorulmaksızın, tüm geçmişinin uluslararası hukuka uygunluğu onayla­narak üyeliğe kabul edilmesi anlamına geliyordu. Ata­türk’ün Milletler Cemiyeti’ne üyelik başvurusunda bulunmayıp, Milletler Cemiyeti’nden “davet” beklemesinin hukuksal anlamı buydu. Bu davetle, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasal egemenliğinin dokunulmazlığı da Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilmiş oluyordu. Bu, Atatürk’ün, 1919’dan bu yana Türkiye’nin bütün­lüğünü parçalamaya çalışan Milletler Cemiyeti’ne karşı kazandığı en büyük zaferdi.

Türkiye Cumhuriyeti, Milletler Cemiyeti’nin davetine verdiği yanıtta, en başından itibaren o güne dek yaptı­ğı bütün işlemlerin ve anlaşmaların, Milletler Cemiyeti ilkelerine ve ulus­lararası hukuka aykırılığının iddia edi­lemeyeceğini özellikle vurgulamaktan çekinmemişti. Türk Dışişlerinin dave­te yanıtı özetle şöyleydi:

Sayın Genel Sekreter, Genel Kurul adına yapılan davetinize karşı, Tür­kiye Cumhuriyetinin Milletler Cemi­yeti’ne üye olmaya hazır olduğunu ve Türkiye’nin Milletler Cemiyeti üyesi

olmayan devletlerle yaptıklarını da içine alan şimdiye kadar yapmış olduğu bütün sözleşmelerle üzerine almış olduğu yükümlülük­lerin, Milletler Cemiyeti üyeliği görevi ile bağdaşmaz olmadıklarını bildirmekle onur duya­rım. Bu hususta zaten Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne kabulünden önce imzalanan bütün anlaşmaların Milletler Cemiyeti üyeliği göreviyle bağdaşmaz olma­dıklarını bildirmekle onur kazanırım. Tür­kiye’nin Milletler Cemiyeti’ne kabulünden önce imzalanan bütün anlaşmaların Milletler Cemiyeti üyelerinin çoğununun imzalamış olduğu Paris Misakı’nın ruhuna uygun olarak yapıldığını belirtirim. Bu açıklamayı yaparken, Türkiye’nin 24.7.1923’de Lozan’da imzalanan sözleşmelerden doğan askeri nitelik­teki yükümlülüklerden ötürü özel bir durumda bulunduğunu da eklemeyi görev bilirim…

Derin Saygılarımla… Dr. Tevfik Rüşdü

Türkiye Cumhuriyeti, Mil­letler Cemiyeti’nin daveti­ne verdiği bu yanıtla; üye­lik daveti öncesi gerçek­leştirdiği hukuksal işlem­lerden hiç birinin Milletler Cemiyeti ilkelerine aykırı­lığının iddia edilemiyeceğini,Milletler cemiyetine kabul ettirmiş oluyordu.

Türkiye Cumhuriyeti, Milletler Cemiyeti’nin davetine verdiği bu ya­nıtla; gerek Sovyet Rusya ile imzala­mış bulunduğu anlaşmaların; gerek gayrı müslimlerin Lozan’da kendile­rine tanınan anlaşmalı azınlık konu­mundan feragat ederek öz yurttaşlar konumuna geçişlerine dair yapılan yasal işlemlerin; özetle üyelik daveti öncesi gerçekleştirdiği hukuksal işlemlerden hiç birinin Milletler Ce­miyeti ilkelerine ve dolayısıyla ulus­lararası hukuka aykırılığının iddia edilemeyeceğini, Milletler Cemiyeti’ne kabul ettirmiş oluyordu. Türkiye’nin, Anadolu’daki etnik öbekleş­meleri nüfus içine dengeli bir biçimde yaymaya yönelik olarak daha önce çıkartıp uygulamış olduğu zorunlu iskan yasalarının Milletler Cemiyeti ilkelerine aykırılığı da iddia edileme­yecekti. Türkiye Cumhuriyeti’nin Mil­letler Cemiyeti tarafından üyeliğe da­vet edilmesi, Türkiye’nin o güne dek gerçekleştirdiği bütün iç ve dış hukuk işlemlerinin, Milletler Cemiyeti tara­fından uluslararası hukuka uygun olarak kabul edilmesi anlamına geli­yordu.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Milletler Cemiyeti davetine ver­diği yanıt, örgütün Genel Kurul’unda Başkan Hymans tarafından okunmuş; Türkiye’nin üyeliğinin kabul edildiğine ve Türk delegelerin dönem top­lantılarına çağrılmasına ilişkin karar tasarısı, üye devletlerin oyuna sunul­muş; ve Türkiye’nin Milletler Cemi­yeti’ne üyeliği, toplantıda bulunan 43 üyenin oybirliğiyle kabul edilmişti.

İşte o gün, etnik ayrılıkçı örgüt­ler için “kara bir gün”dü. O güne dek İran, Irak ve Suriye’de yuvalanmış, İngiliz Fransız parası ve silahlarıyla örgütlenerek Türkiye’ye sızıp yurttaş­larımızı etnik ayrılıkçı eylemlere katıl­maya zorlayan; aşiretleri “ulus” diye etiketlendirip kışkırttıkları aşiret isyan­larını “ulusal kurtuluş savaşı” diye yutturan ve yabancıların buyruğuyla “intiafada”(!)lar, “serhildan”(!)lar ger­çekleştirip, Ağrı dağının tepesinde Kürt Cumhuriyeti kurduk diye Millet­ler Cemiyeti’ne başvurup zılgıtlar çe­ken Herekol Azizan kod adlı Celadet Ali Bedirhan önderliğinde ayrılıkçı Hoybun örgütü; o gün karalar bağla­mıştı. Güvendikleri İngilizlerin Fran­sızların kışkırtmasıyla Milletler Cemi­yeti tarafından tanınacaklarına inandı­rılarak çıkardıkları Ağrı isyanının bastırılmasından sonra; bölmek iste­dikleri Türkiye, Milletler Cemiyeti tarafından davet edilmiş; o güne dek devlet olarak yaptığı bütün işlemlerin uluslararası hukuka uygunluğu tescil edilmiş; dahası toprak bütünlüğüyle siyasal egemenliği de Milletler Cemiyeti’nce onaylanmıştı. Milletler Cemi­yeti o günden sonra Türkiye’de dinsel ya da etnik azınlıklardan ve bunlara ayrıcalıklar, özerklikler tanınmasından vs. söz edemeyecekti.

1930’ların etnik bölücü terör örgü­tünün başı Celadet Ali Bedirhan, Tür­kiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üyeliği haberinden sonra, iki yıl kendine ge­lemeyecek; Millet Cemiyeti’ne öfke kusan ve kendilerine ihanet etmekle suçlayan Fransızca bir kitapçık yaz­makla geçirecekti günlerini: “De La Question Kurde”..

Bedirhan bu kitapçıkta özet­le şöyle diyordu:

“Rus-Türk yakınlaşmasının erte­sinde, müttefikler Kürt sorunuyla ilgi­lerini kestiler ve Kürtleri ulusal özlemleriyle birlikte Ankara’nın insafına terkettiler. (sf.16) Ankara, Milletler Cemiyeti’ne kabul edilişinin arifesin­de, genel olarak azınlıkların çıkarla­rını savunmak ve korumak ve üye dev­letlerin azınlıklarla ilgili yönetimlerini denetlemekle görevli olan Yüksek Kurula meydan okur gibi, 5 Mayıs 1932 Mecburi Iskan Yasasını hazırla­dı, resmen yayınladı ve uygulamaya sokmaya çalıştı. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne kabulü sırasında hiç bir üye ülke Türkiye’deki azınlıklar reji­mini tartışmayı uygun görmedi. Çün­kü büyük güçlerin çıkarları böyle gerektiriyordu.” (sf.19)

O yılların bölücü silahlı örgüt ele­başılarından Dr. Nuri Dersimi de 1952 yılında Halep’te yayımlanan “Kürdistan Tarihinde Dersim” adlı kitabında, aynı olgulardan yakınıyordu:

“Sovyetlerle Türkler arasında dostluk anlaşmasına dayanarak Rus­lar Kürt harekatına engel olacak dere­cede Türk kuvvetlerine yardımda bile bulunmuşlardı. ingiliz ve Fransızlar, bir taraftan Musul petrolleri ve diğer taraftan Fransızlarla Türklerin henüz çözülmemiş anlaşmazlıklarının kendi çıkarları doğrultusunda çözümlenmesi için Türklere karşı (etnik ayrılıkçı) Hoybun (örgütünün) faaliyetini kullan­mışlardır. Türklerle olan sorunlarını çıkarlarına uygun şekilde hallettikten sonra (etnik ayrılıkçı) Hoybun (örgü­tünün) faaliyetlerine engel olmuşlar­dır. Hoybun, dünya siyasetinin gidişa­tına ayak uydurarak çalışmalarına son vermek zorunda kaldı.” (Sf. 252) 

Atatürk Türkiyesi’nin Sovyet Rusya ile dostluk anlaşmaları ve 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üyeliği, etnik ayrılıkçı bölücü örgütlerin dış kaynak­larını kurutmuş ve Dersim’i Tunceli’­ye dönüştüren 1937-1938 harekatla­rından sonra, yaklaşık kırk yıl boyunca hiç bir etnik ayrılıkçı örgüt bir daha silaha el sürememişti. Bu da, etnik ayrılıkçı örgütlerin dış güçler beslediği sürece var, dış destek kesildiği an yok oluverdiklerinin kesin, somut, yadsı­namaz kanıtını oluşturuyor. Etnik ayrılıkçı örgütler, Türkiye’yi her zaman Milletler Cemiyeti’ne şika­yet etmişlerdir. Ağrı İsyanı dolayısıyla Türkiye’yi suçlayan Celadet Ali Be­dirhan imzalı şikayet dilekçeleri de, Dersim Olayları dolayısıyla Türkiye’­yi kitle kıyımı yapmakla, zehirli gaz kullanmakla suçlayan Nuri Dersimi imzalı şikayet dilekçeleri de; Ermeni Taşnak Örgütünün Türkiye’yi soykırımcılıkla suçlayan şikayet dilekçeleri de; bunların hepsi 1946 öncesi Millet­ler Cemiyeti’nin arşivindedir.

Milletler Cemiyeti, Türkiye’ye yönelik bu gibi şikayetleri haklı bul­mamış; incelemeye değer görmemiş­tir. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne “davet”le girişi; girmeden önce gerçekleştirdiği bütün işlem ve tasarruf­ların uluslararası hukuka uygunluğu­nun, Milletler Cemiyeti üyesi bütün devletlerce kabul ve tescil edilmiş ol­duğu anlamına geldiği gibi; bu Cemi­yet 1946’da Birleşmiş Milletler Örgütü’ne dönüşünceye dek Türkiye’nin yaptığı bütün işlem ve tasarrufların uluslararası hukuka uygunluğunun da yine üye devletlerce tescil edilmiş olduğu anlamına gelmektedir.

Atatürk, kurucusu olduğu Tür­kiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslar­arası hukuka uygunluğunu, “davet” yoluyla Milletler Cemiyeti’ne tescil ettirmekle; “Benim naciz vücudum el­bet bir gün toprak olacaktır, fakat Tür­kiye Cumhuriyeti ilelebet payidar ola­caktır” sözünü ey­lemle perçinlemiştir. Atatürk’ün “Mil­letler Cemiyeti’ne Davetle Katılma” zaferi; herhangi bir devlet ya da uluslararası kuruluşun Türkiye’nin karşısına dikilip, par­mağını sallayarak, “sen geçmişte şu suçu işlemiştin, geçmişte şu haksızlığı yapmıştın” diyerek tarihsel suçlamalarda bulunma hakkını ortadan kaldı­ran, ve böylesi densizlikleri boşa çı­kartmaya yetecek bir dayanaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, Milletler Cemiyeti’nin pasif bir üyesi olmamış, yönetsel görevler üstlenmiştir. 1934’te, Afganistan’ın Milletler Cemiyeti’ne üyelik başvurusunu incelemek üzere kurulan özel komisyonda başkanlık ve raportörlük görevi üstlenen Türkiye, 1934-1936 arası Milletler Cemiyeti Konseyi üyeliği ve 1935’de Milletler Cemiyeti Konseyi’nin 84’üncü ve 85’inci dönem başkanlığını üstlenmiş ve 1937’de Milletler Cemi­yeti genel kurul başkanlığını yapmış­tır. (Dr. Üner Kırdar, Milliyet, 15.11. 1971)

Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 1937 yılında Türkiye adına Mil­letler Cemiyeti başkanı seçildiği za­man, eski başkan onu şöyle tanımlamış­tır: “Genel Kurul, oybirliğiyle Türkiye birinci temsilcisi Sayın Rüştü Arası başkanlığa seçmiştir. Kendilerinin çok seçkin bir politik meslek yaşam­ları vardır ve üstün nitelikleri geniş görgü ve deneyimleri, sonsuz incelikleri ile, Milletler Cemiyetine katıldık­ları ilk günden buyana herkesin derin sevgi ve saygılarını kazanmışlardır. Genel kurul kendilerini başkan seç­mekle, yalnızca bu devlet adamı ve kuruluşun iyi hizmetkarına değil, aynı zamanda temsil ettikleri Mustafa Kemal Türkiyesi’ne ve ulusuna karşı duyduğu saygıyı da belirtmek istemiş­tir.”

Milletler Cemiyeti Genel Sekrete­ri, 10 Kasım 1938 günü ölüm haberini aldığında Atatürk’ü “Barışın Dahi Ya­pıcısı” olarak nitelendirmiş ve Millet­ler Cemiyeti’nin Atatürk’e duyduğu saygı ve hayranlığı bir kez daha belirt­mek üzere, cenazesine özel bir temsil­ciler kuruluyla katılmıştır. (Dr. Üner Kırdar, Milliyet, 11.11.1971)

Bugün, özellikle de Atatürk dö­nemine sövgüler yağdırarak, Türkiye Cumhuriyeti’ne soykırım, toplu kat­liam gibi iftiralarda bulunan devletlere; kendilerinin geçmişte Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne övgüler yağ­dırıp Milletler Cemiyeti’ne alkışlarla “davet” etmiş olduklarını anımsatacak kimse yok mu devletimizde?

Milletler Cemiyeti arşivindeki Türkiye ile ilgili bütün belgeleri, tıpkı basımları ve Türkçe çevirileri ile bir­likte, anıtsal bir kitap halinde basarak; bu kitabı, hem ders kitabı hem de Türkiye’ye yöneltilen suçlamalara karşı yanıt olarak kullanmak; üniversite­lerimize düşen en onurlu görevlerden biri değil midir?

 ***

Ölümünün 72. yılında, Atatürk’ü, “1932 Milletler Cemiyeti Zaferi”yle; başka bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün tasarruflarının uluslararası hukuka uygunluğunu tescil ettirerek, ülkemizi ölümünden sonra 40 yıl sü­reyle etnik ayrılıkçı terörden kurtar­mış olan uluslararası diplomasi zafe­riyle anıyorum.

Ve buruk bir şarkı dolanıyor dili­me: Unutturamaz seni hiç bir şey; unutulsam da ben….

Cengiz Özakıncı

BUGÜNÜN İHANETİ 100 YIL ÖNCE İNGİLİZ PLANLARINDA YAZILMIŞTI !

“İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİNDE TÜRKİYE”  - Erol ULUBELEN


Günümüzü anlamak isteyenler için ”Sonuna kadar okunacak bir yazı”

ÖNSÖZÜNDEN;
 
Aşağıda okuyacağınız belgeler 46 cilt tutan İngiliz Gizli Belgelerinden alınmıştır…Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için başta İngiltere olmak üzere Avrupanın emperyalist devletlerinin çevirdiği bütün oyunları en açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu belgelerin bize öğreteceği pek çok şey vardır. İlki Emperyalizmin gerçek karakteri. İkincisi devletler arası ilişkileri mutlaka şahıslar arası dostluklardan ayırmak gerektiğidir Akıllı yöneticiler için sadece ulusal çıkarlar vardır…Ve nihayet bu belgeler bize* halklarına ihanet eden devlet adamları ile gerçek vatanperverler arasındaki farkı açıkça göstermektedir. Bugün canlılığı ile yaşatılan bir Ermeni sorunu vardır. Geçmişte* Ermenilerin nasıl tahrik ve teşvik edildikleri bu belgelerde en açık şekilde görülmektedir. Ermeni cinayetleri başlamadan önceki dönemde yaşlı Ermenilerce gençlere aşılanan Türk düşmanlığı, bu topluluğun bulundukları ülkelerde eriyip yok olmalarını önleyen bir öğe gibi düşünülebilir. Yaşlı Ermeniler, yaşadıkları olayları, kimlere alet olduklarını ve kimler tarafından en insafsızca harcandıklarını düşünmeden şartlandırdıkları çocukları ve torunlarının vahşetleri ile ne ölçüde öğünseler azdır! Türk Yurdu bir baştan bir başa işgâl altında iken; ne Hınçak, ne Taşnak Cemiyeti, ne Bogos Nubar Paşa komutasında Ermeni Orduları, ne Rus, İngiliz, Fransız yapısı silahları, ne de Maraşta giydikleri Fransız üniformaları hayâllerinde var olan Ermeni Devletini gerçekleştirmeye yetmemişti, günümüzde işledikleri cinayetlerle, vahşetle nereye gelebilirler? Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti hiçbir dönemde ırkçı olmamıştır.

EROL ULUBELEN


BELGELER :

* (s. 34) (1096-1907) ( Albay C. Surtees tarafından rapor)

…Türk askeri birçok kez malzemesiz, yiyeceksiz, ayakkabısız, barınaksız yaşamış, yürümüş ve savaşmıştır.

…Türk Maliyesi: Türk bütçesi hiçbir zaman kesin olarak bilinmemektedir. Fakat 20 milyon Sterlin civarında olduğu sanılmaktadır… Türk borçları 88 milyon tutmaktadır. Bu borçlar belli şirketlerin kontrolündedir. Bu borçlar tuz, tütün, pul, ipek, içkiler, balıkçılık vb. kaynaklar ile garanti altına alınmıştır. Ruslara olan harp borçları 27 milyondur. Böylelikle borç toplamı 130 milyon olacaktır….
… Fransa ve Almanya bu memleketteki malî kudretini gittikçe arttırmakta ve ipi hergün biraz daha germektedir… Her iki tarafta Türk Hükümetine yüksek faizli yeni borçlar teklif etmekte, işe yaramaz âtıl kapitâli arttırarak Türk Hükümetini ellerinde tutmaktadırlar… Türkler harcamalarını kontrol etmezlerse bu iflâsa kadar gidecektir, böylece bu iki devlet bekledikleri fırsatı elde edeceklerdir….
… Osmanlı İmp.luğunun akılsızca borçlanması ve korkunç israfı yüzünden Türk Devleti mahvolmakta.

*- Cilt 262- Yıl:1909,- Sayfa: 759 (Eski bir diplomat) :
İngilizler Türk düşmanı Hıristiyanlara iyi davranır, Türk köpeğini dövmek için her kırbaç mübahtır derdi.

*- Cilt 269 Yıl: 1911, Sayfa 177 ( Sir Mark Skyse) :

… Öyle sanıyorum ki, Avrupalı mâliyecilerin Türkiyede yaptıklarını sinsi bir vahşet olarak isimlendirmek hatâlı olmaz.

*- Cilt 266- Yıl 1909,- Sayfa 329 ( Noel Buxton) :

… Türklerin şimdi en çok savaşması gereken şey, cehâlet ve vatanlarını Avrupalı hırsızlardan korumaktır.

*- Sayfa No: 180 Belge No: 161 30.Temmuz.1910

… Aslında Fransız mâliyecileri, Türkiyenin hayat kanını emmektedirler.

*- Sayfa No: 550- Belge No: 554- 24.Şubat 1912

… Kral Ferdinantın en büyük ihtirâsı İstanbul merkez olmak üzere Bizans İmp.luğunu kurmaktır.
… Şimdilik Avrupa Türkiyenin çözülmesini bekliyor, o zaman vilâyetler kucağına düşecek.

*- Sayfa No: 673- Belge No: 696 3. Eylül. 1912 (Mr. Marlingden Sir E. Greye)

… Şimdiki durum yalnız Balkanları ve Avrupayı değil fakat Arapları, Ermenileri, Kürtleri ve diğer ırkları da İmp.luktan ayırmaya çalışmak olmalıdır.

*- Sayfa No: 6- Belge No: 9- 9. Ekim.1912 (Sir.G. Buchanondan, Sir. E. Greye)

… Bütün Avrupa Türkiyesi hıristiyanlara ait olmalıdır…. Girit sorunu da Yunanistan lehine çözülmelidir.

*- Sayfa No: 88- Belge No: 113- 3. Kasım. 1913 ( Lord Kicthenerden Sir E. Greye)

… Türklerin çöküşü tamamlanmış görünüyor… Sudanda Türklerin hak diye ileri sürdükleri ne varsa İngiltereye geçmelidir.

*Cilt X- Sayfa No: 50- Belge No: 59 29. Ekim.1913 (Sir A. Nicholsenden Sir G. Hardingeye )

… İmroz ve Bozcaadaları hariç bütün adaların Yunanlılara bırakılmasını sağlayalım.

*- Sayfa No: 164- Belge No: 180 23. Aralık. 1913 ( Sir E. Greyden Sir E. Mallete)

Yunanistanın adaları alacağı konusunda anlaştık. Size söyleyeceğim en iyi husus kuvvetlerin Yunanistan lehine Türkleri oyalamakta olduklarıdır… Ermeniler hakkında yapacağımız teklifleri Türkleri korumak gibi göstermeliyiz… Türkiye dağıldığı zaman Almanlarda kendi paylarını alacaklardır… Türkiye yeni borçlar bulmazsa çökecektir.,

*- Sayfa No: 262 – Belge No: 286- 16. Haziran. 1914 (Mr. Erskineden Sir E. Greye)

… Amiral Kerr bana gizlice Türk Donanmasını mahv etmek için plânları olduğunu anlattı.

*- Sayfa N0: 381- Belge No: 429- 14. Aralık. 1913 (Mr. Obeirneden Sir E. Greye)
… Ermeni ayaklanması Türklere bir harp ilân etmenin en iyi aracıdır… Alman ordularının Türklerin yanında olması üçlü anlaşmayı kuvvetlendirecek, bu reformlara yol açacak ve sonra bir Ermeni isyanı olacaktır.

** ( Günümüzde de Türkler aleyhine yürümekte olan Ermeni propagandasını daha yakından anlayabilmek için bir iki küçükaşağıda ek yapmağı uygun gördük. E.U)

…Avrupalı emperyalistler amaçlarına varmak için bütün insanları yok etmeğe hazırdırlar ( Müslüman Asyada Kuvvetlerin Mücadelesi Sayfa 14)

… Prof. Phillip Marshall Brown: Avrupalı Devletler emperyalist amaçlarına varmak için Orta- Doğu halklarının gereksinimlerine kulak tıkadılar, hatta bu insanları kuvvet dengesi için kurban gibi fedâ ettiler. ( Olaylı Yıllar Cilt 2 Sayfa 148)

… Prof. John Dewey: Halkın nefret ettiği yabancı kuvvetler, bu memleketlerden elde ettikleri kukla hükümetleri öyle haince kullandılar ki işte emperyalizm. ( Politik Yeni Cumhuriyet Sayfa : 268- 12. Kasım 1924)

…Türkiyede Amerikan Protestan misyonerleri…Misyonerler bütün çalışmalarını Rum ve Ermenilere yönelttiler.Amerikan misyonerlerinin en büyük başarısı kolejler vasıtası ile oldu.İstanbuldaki kolej 1840da Robert kolej adını aldı. İlk talebelerin hemen hepsi Ermeni gençlerindendi.Bu koleji bitirenler,zamanla birçok milletin lideri durumuna geldiler. Buradan çıkan Bulgar öğrencileri, Bulgaristandaki milli hareketin başına geçtiler….Amerikan Protestanlarına göre Müslümanlar kafirdir,bu yüzden onların aleyhine propaganda yapıp,insan kasabı oldukları efsanesini yayıyorlardı…. Misyonerler Ermenileri Müslümanlara (Türkler) karşı hazırladılar, dinamit yapmasını öğrettiler ve her fırsatta onları İslâma karşı kullandılar.

*-Sayfa No:486 -Belge No:545 8.Haziran.1913 (Sir G.Buchanondan Sir E.Greye)

…Ruslar, Majeste hükümeti Türk sınırında yaşayan Kürtler arasında da huzursuzluklar çıkartıyorlar, zayıf Türk otoriteleri bunu bastıramaz ve biz buna katlanmayız dediler.

*- Sayfa No:501 Belge No:562 22.Haziran.1913 (Sir E.Greyden Lord Granvilleye)

… Altı ilin birleşik bir Ermenistan için ayrılması Asya Türkiyesindeki diğer ırklarında aynı yolu tutmasına neden olacaktır.

İNGİLİZ DIŞ POLİTİKA BELGELERİ: 1919-1939

*-Sayfa 86 12. Temmuz. 1919 Yunanlılar Aydında boş yere kan döktüler.

*-Sayfa 95 …. Türkler sadece Yunanlıların istilâsına uğradıklarını sanıyorlar ve onlarla savaşmaya hazırlanıyorlar, ancak Yunanlılar müttefik plânının bir parçasıdır.

*-Sayfa 106-132 … Türkleri rahatsız etmeyelim ve Türklere harbin bittiği izlenimini verelim…. Yunanlılarla İtalyanlar aralarında anlaşıp nereleri işgâl Edeceklerine karar veriyorlar…. Türklere bu işlerin duracağı hissini vermeliyiz.

*-Sayfa 138 …. Yunanlılar İzmirde katliam yapıyorlar…

*-Sayfa 241 - Mekkede Şerif Hüseyin 1915-1916 da İngilizlerle bir anlaşma yaptı. Ayrıca 2. Kasım. 1917 de Filistinde bir Musevi devleti kurulması için Beyanname (Balfour Beyannamesi) imzaladı. 1918 Ekim ayında Gnr. Allenby emir Faysala garanti verdi. Ayrıca Fransız büyükelçisi ile Rus dışişleri arasında 13-16 Nisan. 1916 da Skyes-Picot Anlaşması yapıldı. Buna göre:

1. Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis Rusyaya katılıyor.

2. Van, Bitlis, Siirt, Aladağ, Akdağ, Yıldızdağ, Zara ve Harput bölgesinde bir KÜRT DEVLETİ kuruluyor.

*- Sayfa No:388-Belge No:278- 11.Ağustos.1919

Emir Faysal ın Mektubu

… Bütün Müslümanların gözleri İngiltereye dikilmiştir. Türk Müslüman imp.luğunun yıkılmasında asıl kuvvet olan Araplar şimdi ödüllerinin ne olacağını bilmek istiyorlar. Babam İngilizlerin vaatlerine inanarak Türklere karşı savaştı. Eğer, isteklerimiz yapılmazsa sizlere karşı da savaşırız. Halifelik ve mukaddes yerlerimiz Allahın izni ve Türkler sayesinde bütün kaldı, şimdi Müslümanların içinde El Hüseyin Bin Ali diye biri vardır Hicaz Krâlı . Açıkça İngilizlerle bir olduğumuzu,İngilizlerin mukaddes yerlerimizin koruyucusu olduklarını ilân ediyor.
*Sayfa No: 635-25. Haziran.1919 13. Şubat. 1920 arası Konferansta Türk Meselesi:

… Majestenin hükümeti Türk ön Asyasına dört gizli anlaşmaya dayanarak girdi.

1. 1915 Mart ve Nisanında yapılan İstanbul Antlaşması. İngiltere – Fransa ve Rusya arasında.
2. 26. Mart 1915 teki Londra Antlaşması. İngiltere Fransa ve İtalya arasında.

3. 1916 da Skyes-Picot Antlaşması. İngiltere – Fransa ve Rusya arasında.

4. 1917 de St. Jean de Meaurienne Antlaşması. İngiltere – Fransa ve İtalya arasında.

*- Sayfa No: 643- Belge No:426-25. Haziran. 1919

… Amerika Cumhurbaşkanı Wilson Türkler Avrupada çok uzun zaman kaldılar ve oradan tamamentemizlenmelidirler dedi.

*- Sayfa No: 654- Belge No: 433- 28. Haziran.1919 (Amiral Webbten Sir R. Grahmana)
… Çanakkale Savaşında bir hayli şöhret yapan Mustafa Kemal başbakan tarafından Samsuna müfettiş olarak gönderildi. Başbakanın(sadrı azam) niyeti kötü değildi, ama Mustafa Kemal Samsuna gittiğinden beri milliyetçi hareketlere girişti. Başbakan onu geri çağıracağına söz verdi.

*- Sayfa No: 678- Belge No: 451- 10. Haziran.1919 ( Amiral Sir A. Cathorpeden Lord Curzona )

…Binbaşı Noel Kürt şefleri ile görüş birliğine varırsa bundan faydalar sağlayacağını söylüyor. Kürt şeflerinden İstanbulda (Seyit) Abdülkadir ve Bedir Han ve daha az önemli kimselerdir. Bunlar şüphe uyandırmamak için Noelden ayrı olarak Kürt bölgelerine gidecekler, … Kürtler henüz Mustafa Kemale karşı ayaklanmadı ama Noel bunu sağlayacağından emin.

*- Sayfa No: 693-Belge No: 464- 21. Temmuz.1919 ( Mr. Hohlerden Sir E. Tilleye )

… Benim problemim KÜRTLER. Noel Bağdattan buraya geldi… Kürtlerin peygamberi olmak istiyor… Korkarım ki Noel bir Kürt Lawrencei olabilir. Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre, ona, bir KÜRT DEVLETİ kurdurup kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz. (Seyit) Abdülkadir ve onun gibilerle konuştum. Onlara etki edebilmek için biz de Türklere hile yapıyoruz. diye belki beş defa tekrarlamak mecburiyetinde kaldım.. Ancak,Kürtlere fazla güvenilmez. Majestenin Hükümetinin amacı Türkleri azami derecede zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete getirmek fena bir plan değil…Kürt partisinde aktif olan tanınmış Kürtler:… Şeyh seyit Abdülkadir (Başkan), Mevlan Zade Rifat (gazeteci), Emin bey (memur). Bunlar, Wilson prensiplerine göre hak iddia ediyorlar….. Sulh şartları Müslümanların çok aleyhine ve Hıristiyanların çok lehine olması üstelik BÜYÜK ERMENİSTAN hakkında söylentiler, Kürtleri Türklerin yanına itiyor.

*-SayfaNo:723-Belge No:478 -9Ağustos.1919

… Avrupalıların verdikleri raporlara göre,İZMİR de ilk adımda Yunanlılar 20 bin Türk 2ü öldürmüşler….Yunan orduları İZMİR halkını sindirmeye çalışıyor.Bütün bölgeyi harabe haline getirdiler
*Sayfa No:735 -B492,493 19Ağustos 1919 (Amiral Webb den Lord Curzon a)

….Amerika Trabzon ve Erzurumu içine alan bir ERMENİSTAN ı himaye edecek. Geri kalan dört ilde bir KÜRT DEVLETİ olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor… Başkan Wilson,Türklerin, Kürtlerin ya da diğer Müslümanların Ermenileri korumalarını,aksi halde Türk İmparatorluğunun ortadan kaldırılacağını, kendilerine çok kötü sulh şartlarının zorla kabul ettirileceğini,söylüyor.Başbakan bundan çok etkilendi…

*-Sayfa No:742-Belge No:498-27Ağustos1919(Mr.Hohlerden Mr.C.Keere)

…KÜRTLERİN ve ERMENİLERİN durumu beni hiç ilgilendirmez.Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır.Diğer taraftan Wilson beni korkutuyor,ajanları devamlı hatalar yapıyor.Noelegelince,fanatiğin biri ERMENİSTAN ın ve KÜRDİSTANIN SINIRLARININ KESİN OLMADIĞI konusunda sizinle aynı fikirdeyim…. KÜRT SORUNU Mezopotamyada tatminkar bir sınır oluşturmak içindir…

*-Sayfa N O:745-Belge No:500,501 -31Ağustos1919(Mr.Balfourdan Lord Curzona)

…İzmirde oturan İngilzler Yunan lıların İzmiri idaresinin çok kötü ve çok haince olduğunu söylüyorlar.Bunun nedeni,YUNANLILARIN ÇOK KÖTÜ YARADILIŞTA İNSANLAR OLMALARI..Amerikalılar,Türkleri tehdit ederekErmenilere bir şey olursa kendilerinin son adamlarına kadar ortadan kaldırılacağını söylüyorlar.

*-Sayfa No:756-Belge No:509 (Akhisar kontrol memuru tarafından bildirilmiştir)

…Türk askerinin …telefon hatları bile yok..Bu kuvvetlerdeki askerler günde 50 kuruş,subaylar 100 kuruş almaktadır… Bu insanlar Yunalılardan nefret etmektedir ve kahramanlıkları da bilinmektedir. Özellikle dağlık bölgelerdeki ZEYBEK ve YÖRÜKLER korku nedir bilmezler… Yunanlılar köyleri yakıp kadın ve çocukları öldürünce, kadınlara tecavüz edince harekete geçtiler.

*-SayfaNo:763-Belge No:713-17Eylül 1919 (Amiral Sir F.de Robeckden Lord Curzona)

…Bu hükümetin kabul edeceği sulhu milliyetçiler kabul etmeyecektir. 1908 de de, şimdi de Başbakanlar bizim dostumuzdu, Başbakan (sadrıazam) İtalyan komiserinden, şehir milliyetçiler tarafından tehdit edilrse ne yapacağız diye sordu..

*Sayfa No:792-Belge No:523- 27-Eylül-1919 ( Albay Mayner Tzhagemdan Lord Curzona)

… Noel gayet tehlikeli bir şekilde Türklerin aleyhinde çalışıp Kürt propagandası yapıyor.

*Sayfa No:785-Belge No:530,543- 30-Eylül-1919 (Amiral Sir F.D Robeckten Lord Curzona)

… Sultan İngiliz otoritelerinden kuvvet kullanarak milliyetçileri durdurmalarını istedi … Başbakan(Sadrazam) ve içişleri Bakanı ( Dahiliye Nazırı) durumun kötülüğünü kabul ediyorlar ve asileri bastırmak için müttefiklerden izin istiyorlar…Başbakan (sadrazam) Ferit Paşa Hükümeti milliyetçilere karşı savaş ilan etti ve milliyetçilerle konuşulamayacağına karar verdi… İngiltere Türklere karşı olan savaşta başrolü oynadığı halde bugün Türk gazetelerinde ve hatta milliyetçi gazetelerde bile İngiltere iyi bir yerde.

*Sayfa No:817- Belge No:548- 10-Ekim-1919 (Harbord tarafından)

… İstanbuldan Mardine kadar bütün bölgeleri gezdik… Türklerin Ermenileri öldürmek istediklerine dair bir işaret görmedik… Üç ay önce Ermenilerin
tek bir adam kalmayıncaya kadar kesildiğini duymuştuk, halbuki duyduklarımızın hiçbiri doğru değildi.Fransızlar Türkleri mandaları altına almak istiyorlardı, bunun için de dünyanın şüphesini Türklerin üzerine çekmek gerekirdi.

*Sayfa No: 826 Belge No: 549- 15-Ekim-1919 ( Amerikan Radyosu konuşmasından)

… Mustafa Kemal bana dedi ki: Bizim hükümetimiz yabancı hile ve müdâhaleleriyle zayıflatılmıştır. Milliyetçilerin İngiliz ve Fransızlardan yardım aldığı yalandır. İngiliz sermayesi Türkiyeyi mahvediyor. Biz İngilteredeki eski Türk Dostları Cemiyeti Başkanı Adil Beyin 200 bin Sterlin, Konya Valinin 150 bin Sterlin ve belki de Ankara Valisinin bu miktar para aldığını biliyoruz.

*Sayfa No:828- Belge No: 553-19-Ekim-1919 (Mr. Ryandan rapor)

… Milli kuvvetler gittikçe geliştiği için, silahların bırakılmasına rağmen 40 bin kişilik bir hükümet kuvvetinin milliyetçilere karşı kullanılaması istendi.
Başbakan (sadrazam) bu isteği derhal kabul etti. Ancak, İzmirde cinayetlere ve kadınlara yapılan tecavüzlere karşı kurulan kuvvetleri bunlarla karıştırmamak gerekir dedi.

*Sayfa No:831-Belge No:511-14-Ekim-1919 (İngiliz Yüksek Komiserliğinden Amiral Sir D. Robecke)

… İtalyanlar İzmirdeki Müslümanların dinlerini değiştirip İtalyan vatandaşı yapmak istiyorlar… Fakat benim anladığım Türklerden çok korkuyorlar.

*Sayfa No:873- Belge No: 585- 11-Kasım- 1919 ( Amiral Sir F. Robeckten Lord Curzona)

… İstanbula Ermeni ve Rum göçmenleri geliyor. Amerikalılar bunlara yardım ediyorlar… Ayrıca İzmir bölgesinde evleri yandığı ve yıkıldığı için evsiz barksız kalan Müslümanların durumu da bizi hayli utandırıyor. Şimdi her tarafta milliyetçi adı altında çeteler türedi. Mustafa Kemal ve adamları bütün yabancıların ve özellikle İngilizlerin gitmesini istiyor.

*Sayfa No:907-Belge No:609-28-Kasım 1919 ( Mr. Kitsondan Sir. E. Crowea)

… Ermenilerin Müslüman komşularını kesmesinden hiç şüphe etmem… Taşnaklar müthiş bir vahşetle çalışıyorlar… Kürtlere her nekadar inanmasak ta onları kullanmamız çıkarımız gereğidir. Doğu illerine gelince; Türklerle harp etmeden o bölgeleri Ermenistan ve Kürdistan diye bölemeyiz.

*Sayfa No:917- Belge No: 613-28-Ekim-1919 ( 27 Köyün Eşrafından Konyadaki İngiliz Yüksek Komiserinin aldığı mektup)

… Milli kuvvetler adı altında bir grup, Müslüman ve hristiyanları öldürmektedir. Hayvanlarımızı elimizden alıyorlar, telgraf hatlarımızı kesip bizim sizlere haber vermemizi önlüyorlar. Bizim hükümetimiz zayıf olduğu için milliyetçileri ezemez. Milliyetçileri ezmek için İngiliz hükümetinin bize yardım elini uzatması için yalvarırız. Aşağıdaki köylerin eşrafı tarafından imzalanmıştır: < Soğucak Kovanlı – Hacı Yunuslar Dumnu Karabayır Uluslar Seyit Citret Bekle Sat Yalnızca Kiraz – Elma ağaç Beybahin Fakirtepe Ekitse Sarıca Sarıskat Akçapınar – Ahırlı-Günce – Gün – Ali Çerçi Fatma Sorkun Mervesti

*Sayfa No:925 -Belge No:620 9Aralık1919 (Amiral Sir F. de Robekten Lord Curzona)

…Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt başkanı olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşayla görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar.Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler , Kürtleri Mustafa Kemale karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdırlar..

*Sayfa No:932-Belge No:632 -22Aralık1919(Türk meselesi hakkında ikinci toplantı):

…Türk Hükümetinin parasal bakımdan iflas ettiği.Çatalca hattı dışında Türklere yer verilmemesini ,kapitülasyonlara çok benzer bir sistemin kurulmasını,Türk ordu ve donanmasının ancak jandarma örgütü haline getirilmesini,Erzurumun Ermenistana verilmesini,12 adanın Yunanlılara verilmesini,..

*Sayfa No:966-Belge No:633,219 -26 Aralık1919 (Türk meselesinde üçüncü toplantı):

…Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak, KÜRDİSTAN da hiçbir şekilde TÜRK BIRAKILMAYACAK. Bir tek KÜRT DEVLETİ mi yoksa bir çok küçük KÜRT DEVLETİ mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilerine Amerikalılar kanalı ile SİLAH sağlanacak … İstanbulda gizli bir örgüt kuruldu .Milliyetçileri vatan haini ilan ediyor…

*Sayfa No:992-Belge No:646- 4 Ocak 1920 (Lord Curzonun notları)

…Türkler Avrupadan atılmalıdır.Amerikalı Senatör Lodge ın dediği gibi; İstanbul Türklerden tamamen alınalı,bir veba tohumu olan; savaşların yaratıcısı,komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa dan silinmelidir.

*Sayfa No:1003 Belge No:647 -25 Aralık1919 (Mr. Ryanın raporu):

…Milliyetçiler şimdi ki yol kullanıyor: Milliyetçi ol, çünkü İslamı kurtaracak tek yol odur. İslama sadık ol, çünkü senin milli varlığını kurtaracak tek yol odur… Bu fikirlerin her ikisi de İslam dünyasındaki İngiliz hakimiyetini mahvedebilir. BİZ; GERÇEK İDEALİ DİN GİBİ DAVRANACAK ÇIKARCI GRUBU İDARECİ OLARAK GETİRMEYE ÇALIŞACAĞIZ… Panislamizmi ezemeyiz, bu tıpkı Batıdaki milliyetçilik gibidir.Bizim şimdiki amacımız bölmek, arkadş gibi davranıp kazanmak ve sonra hükmetmek olmalıdır…

*Sayfa No:1062-Belge No:667-22Ocak1920 (Amiral Webbden Lord CURZON a):

…Baybutta Şeyh Kürt Ali milliyetçilere karşı harekete geçti..

*Sayfa No:42-Belge No:6 (Lonra Konferansı):

A-Türkiye özerk devlet olmalıdır.
B-Boğazlar uluslar arası olmalıdır.

C-Türkiye özerk ERMENİSTENI tanıyacaktır.

E-Azınlıklar ,kuvvetlerin himayesinde olacaktır. .

Lloyd George göre: Türkler yüzlerce yıl Avrupada kaldılar ve Avrupadaki bütün belaların başı oldular. İstanbul Türk değildir, Yunanlılarındır.Türkler oradan atılmalıdır.


İtalya delegesine göre: Boğazları işgal edelim, böylece Türkler merhametimize kalır

Sayfa No:54Yunanlıların İzmire çıkışına biz izin verdik…Lloyd George, Yunalıların İzmirde ticari çıkarları var, diyor…
Mr.Cambona göre : Türklerin mali kontrolü mümkündür, Türklerden kimse bu işi anlayamaz. Biz bu durumdan yararlanarak Türkleri mali ve idari kontrole alırsak, durum her bakımdan düzelir…. Müttefiklerin Türkiyede çok önemli mali ve politik çıkarları vardır.Boğazları kontrol edip para alsak ,yılda 1 milyon sterlin toplarız…

*Sayfa No: 81-293-Belge No:10-16-Şubat-1920 ( Londra Konferansı)

… Ermenistana altı ilden başka Trabzon ve Adana da verilmelidir. Amerika Ermenistana yardım edecektir… Trabzonda bir tane bile e yok, Ermenisiz bir Ermenistan biraz gülünç olmuyor mu, deniliyor…küçük bir Türk Devleti kurulmalı, Kapitülasyonlar adli işlere de uzatılabilir.Japonyadan kapitülasyonları kaldırdık çünkü, onlar kuvvetliydi başka çaremiz yoktu. Türklerin kafası daha az işler (Turkish mind was far less precise than the Japanese)
Bu nedenle kapitülasyonlar adli işlere de uzatılabilir. Lloyd George ve Lord Curzon, … Amerikalı Yahudiler de Lloyd Georgea telgraf göndererek parçalanan Türk yurdundan hisse istiyorlar… Türkleri yatıştırmak için İzmir üstündeki isteklerini kabul etmiş görünelim. Yunanlılar daha fazla asker çıkartsınlar, sonra Türk isteklerini kabulden vazgeçeriz… İtalyan S. Nitti,  "Türklerin bütün arazilerini ellerinden aldık, bari ağır borç altına sokmayalım" diyor… İzmire bir Türk bayrağı asarak, Türk varlığını kabul etmiş görünelim… Venizalos, "Türk bayrağı şehrin dışına asılsın, Giritte de Türk bayrağı ada dışında bir kayalıkta asılıydı" diyor… İngiltere; Kürt devleti kurmak istedikleri bölgede çok fazla maden olduğundan emin… Lord Curzon, " Erzincan da Ermenilere verilmeli, Karadenizde de bir Lazistan kurup Ermenilerin mandasına verilmeli ve İstanbulu boşaltmak için Mustafa Kemalin adamlarını neden olarak ileri sürebiliriz" diyor.

*Sayfa No: 291,297,300- Belge No:36,37,38- 28.Şubat.1920 ( İngiliz Dışişlerindeki Toplantı)

… Lloyd George, "İstanbuldan Türkleri çıkartmalı"… Mr. Cambona göre:  "Bütün sıkıntı Mustafa Kemal Paşa tarafından yaratılıyor ve Sultan onu kontrol edemiyor"… Fransız gruplarının 1/3ü Fransız askerlerinden gerisi yerli Ermenilerdendir… İstanbuldaki komiserimiz, bu olayları önleyemezse Sultanı İstanbuldan atacağımızı bildirerek tehdit etsin… Erzurumun yeni kurulacak Ermeni Devletine katılacağı bir sırada; Mustafa Kemal olmasaydı Ermenilerin bir şansı olurdu… Mustafa Kemalin askerleri hiç para almıyor, onları harekete geçiren vatan aşkıdır.

*Sayfa No:338,358,411,450,570-Belge No:42,45,50,55,62,66 -3-20. Mart.1920 (İngiliz Dışişlerindeki Toplantı)

… Sonuç: Mali işler Türklerin eline hiçbir şekilde bırakılamaz. Ayrıca bütün işgâl masraflarını ve toplanan bu komisyonların parasını da Türkler verecek… Sinyor Litti,  "Türkler İzmiri isteyeceklerdir, bizde pekâla, İzmiri işgâl için yaptığımız bütün masrafları verin deriz, tabii Türkler bunu ödeyemeyeceklerine göre İzmirde bize kalır" dedi. Buna karşılık: Loyd George; "bizim Suriyedeki birliklerimiz oradan çıkacak, yani bunun masrafını biz mi, ödeyeceğiz? Hiç böyle saçma şey olur mu? Hepsini Türkler ödemelidir. İngiliz vergi müfettişleri bu iş için 750 milyon Sterlin ödediler, bütün bunları Türklerden altın olarak alacağız, Türklerin altın stoklarını ele geçirmeliyiz" dedi… Mr. Cambon, "ilk yapacağımız iş bunların milliyetçi liderlerini yok etmek olmalıdır" … Lloyd George, Sultan(Vahdettin)a şöyle deriz: Biz bütün etleri alıyoruz sen de birkaç kemikle yetin. Gerçekte Türkiyeden geriye ne kaldı?
En zengin, en verimli toprakların hepsi ve imp.luğun yarısı gitti. Bütün bunlara ilâveten Boğazlar işgâl edildi, üstelik bütün masrafları da Türkler ödeyecek…Türklerin şöhreti yalancı bir şöhrettir ve müttefikler hâlâ bu şöhretten dehşet duymaktadırlar. Türklerle ancak savaşarak başa çıkılabilir … Bir Ermenistan kurma hülyası ölecektir ancak bu bir Kürdistan kurulması anlamını taşır. Müttefik kuvvetler Türk kuvvetlerini gözlerinde fazla büyütüyorlar, şimdi bizim 160 bin ve Türklerin 80 bin askeri var. Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunanlılardan oluşan, her iki asker bir Türk askerini yenemez ise Türklerin bütün isteklerini kabul edelim"…Mr. Cambon, "Türklerin hiçbir kaynakları yoktur derken yanılıyorsunuz. Şayet Türkler kızarlarsa, Yunanlıları İzmirden denize dökerler"… Aynı tolantıda alınan kararlardan:

1. İstanbul resmen işgâl edilecek ve bahane olarak Türkiyedeki azınlıklara kötü davranıldığı ileri sürülecek.

2. Türklere sulh şarlarını kabul ettirirken, çıkacak ayaklanmalara karşı koymak için İstanbuldaki milliyetçi liderler tevkif edilecek. İstanbul Hükümetine 24 saat süre verip Mustafa Kemali ve bütün kuvvetlerini dağıtması istenecek. Aksi halde, Yunanlıların bu işi yapacağı söylenecek.Mr. Churchill, "Biz bir taraftan Mustafa Kemale mektup gönderelim diğer taraftan da Yunanlılara fırsat verip Mustafa Kemalin adamlarını yakalatalım, böylelikle Türklerin prestijini sıfıra indiririz."

3. Tarihi ve artistik değeri olan mallar alıp götürülecek.

Lord Curzon: "Türkler için askerlik mesleği tamamen kapanmıştır. Şüphesiz Türkler askerlik yapmak isterlerse başka bir yere gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Maafih İngiltere buna dahi itiraz eder. Çünkü, Türkler diğer düşmanlarımızdan çok farklıdır, başka bir yerde bile askeri eğitim görmeleri iyi değildir."

*Sayfa No: 642-Belge No:71 2. Ek. -25.Mart.1920 (Gelecekteki Ermeni Devletinin kurulması hakkındaki rapor.)

Ardahan, Batum ve İmer Vadisi verilecektir. Ermenistanın, Kürdistan ve Türkiye ile olan sınırlar şöyledir: Karadenizde Yanbatı Deresi… Erzurum ilinin batı sınırı, Bitlis suyu

*Sayfa No:93-Belge No:1/98-18-26. Nisan.1920 (Sanrema Konferansı)

…Türkiyenin sınırları: Erzurum Ermenilere verilecektir. Böylece, büyük Ermeni Devleti teorisi yerine gelecektir. İtalyan Nitti, "…Erzurumda Türkler çoğunlukta olduğu için bir yolunu bulup Türkleri oradan atmalıyız. Erzurum, son zamanlarda milli hareketin merkezi olmuştur." Mr. Berthelot, "Mustafa Kemal ve kuvvetleri rüşvet verilerek yada başka bir yoldan ortadan, kaldırılabilir." … Mr. Aharonian, "Mustafa Kemalin ordusu, sizin sandığınızdan çok daha küçüktür ve başı boş bir ordudur."
…Lloyd George, "Eğer, Erzurumsuz Ermenistan olacaksa, bu hiçbirzaman bir Ermenistan olmayacaktır" dedi.

… Azınlık gruplarının her türlü hakları korunacaktır. İleride hür Kürdistan kurulması sağlanacak, Güney-Anadoluda İtalyan, Diclenin batısında İngiliz çıkarları korunacaktır. Yunanlıların çıkarı olan bölgeler, Yunanlılara verilecektir. Türkiyenin herhangi bir yerinde özel çıkarları olan büyük devletler o bölgedeki azınlıkları da idaresi altına alacaktır.

*Sayfa No:324-Belge No:33- 21. Haziran.1920 (Villa Belledeki toplantı)

… Lloyd George, "Mustafa Kemalin başarısı Araplara da sıçrayabilir, bu nedenle mutlaka ezilmesi gerekir… Yunanlıların çarpışma yeteneğini büyüttük, Türklerinkini de küçülttük."

*Sayfa No:443-Belge No: 47-7. Temmuz.1920 ( Villa Franeusedeki toplantı)

…İstanbul Hükümeti yanlı bizim için değil, bütün dünya için tehlikeli olan Türk milli hareketini bastırmakta bize yardımcı olabilir… Savaşın iki yıl uzamasına sebep olan Türklere hiçbir şekilde merhamet edemeyiz…Mr. Venizalos, "İmkânı olsa Türklere silahtan başka bir yol kullanabiliriz fakat Türkler silahtan başka bir şeyden anlamazlar."

*Sayfa No:553-Belge No:62-11.Temmuz.1920

…Türk Hükümetine verilen cevap: Türk Hükümetinin mesajını dikkatle inceledik. Türkler… savaşa girerek insanlığın kayıplarına ve sefaletine sebep oldular… milyonlarca insanın ölümüne ve milyarlarca sterlin kaybına sebep oldular. Dünyada özgürlüğün yeniden kurulması için Türkiyenin ödeyeceği bedel çok fazladır… Türklerden başka ırklar devlet haline getirilecektir. İzmir ve Trakya Türklerin elinden alınacak, Amerikan Cumhurbaşkanı (Wilson) nın karar vereceği sınırlar içerinde hür bir Ermenistan kurulacaktır… Türklerin uygar dünyaya bir daha ihanet etmemesi için sıkı tedbirler alınacaktır bu sebeple Türkiye küçük bir devlet haline getirilecektir… Türk halkının emperyalist arzuları silinecektir.

Boğazların özerkliği konusuna gelince:

Boğazlardaki bütün askeri tesisler tıkılacak, sahiller ve adalar silahsız hâle getirilecektir.
Silahsızlanma masrafları Türkler yada Yunanlılar tarafından ödenecektir.
Adalarda müttefik kuvvetler haricinde hiçbir asker bulunmayacaktır.
Türk Jandarmaları bizim emrimiz altında olacak, Türk borçlarının hepsi Türkler tarafından ödenecektir. Eğer, anlaşmayı imzalamazsanız Avrupadan kesin olarak atılacaksınız. İncelemeniz için 10 gün müddet veriyoruz.

*Sayfa No:846-Belge No: 98-22-23. Ağustos.1920 (İngiliz ve İtalyan Başbakanlarının görüşmesi)

…Llyod George,  "Türkler bize ihanet ettiler. Çanakkalede binlerce insanımız öldü. Şimdi Türklerin ölümüne kim bakar."

*Sayfa No:589 Belge No:533-11. Nisan.1920( Lord Curzondan Mr. Wardropa)

…Ermeni Bogos Nubar Paşa ve Mr. Ahoromiyanı azarladım. Türkleri öldürmek için silahların Azerbaycanlılara karşı kullanılmasının aptallığını anlattım.

*Sayfa No:629- Belge No:590- 4. Temmuz.1920 ( Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)



… Mr. Khatissian, 25 bin tüfek aldıklarını, ayrıca Ermeni ordusunda 30 bin Rus yapısı tüfeğin ve bir milyon merminin bulunduğunu Yunan ilerlemesi başlayınca Ermenilerin de derhal saldırıya geçeceklerini bildirdi.

*Sayfa No:4- Belge No:6-23.Şubat.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

…Anadoludaki bütün hareketler Mustafa Kemal Paşa tarafından düzenlenen milli hareketin parçaları olarak düzenlenmektedir… Damat Ferit milliyetçi harekete karşı asker göndermek istiyor… Aldığımız kararlara saygı göstermeyen tek halk Türk halkıdır.

*Sayfa No:17,26-Belge No:17,23-9.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Cırzona)

… Türkler Yunan idaresi altına girmezler, özellikle Yunanlıların İzmirde yaptığı kepazelikten sonra İngiliz subayları ve bizim adamlarımız Türkleri öldürmekte, Yunanlılarla iş birliği yapıyorlar. Bizim Türklere gösterdiğimiz şiddet anlaşılır şey değildir… Türkler müthiş savaşçıdır, cephaneleri azdır, hiç ulaştırma araçları yoktur… Türklerle yapılacak sulh anlaşmasında Kürdistanda Türklerin hiçbir hakları kalmayacaktır. Kürdistanda durumdan emin olmalıyız, Kürtler bile ne istediklerini bilmiyorlar. Erzurum Türklerin en kuvvetli kalelerinden biridir, çok büyük bir Türk toprağının Ermenilere verilmesine göz yummazlar… İngiliz İmp.luğu bir zamanlar Türk İmp.luğunun olan bütün bölgeleri elde etmiştir.

*Sayfa No:43-Belge No:27-18.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Anadolu hareketinin nedeni Yunan işgali ve yaptığı dehşet verici eylemlerdir. Ayrıca büyük Ermenistan ve Pontus Devletlerinin kurulması bu hareketin sebebidir.

*Sayfa No:49-Belge No: 33-26.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Kürdistan Türkieden tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbuldaki Kürt Klübü başkanı Seyit Abdülkadir ve Paristeki Kürt delegesi Şerif Paşa emrinizdedir.

*Sayfa No:51-Belge No:36-30.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

….Başbakandan (Sadrazam) Mustafa Kemali kötülüyen ve onları hükümetin emrine karşı gelen asiler olduklarını bildiren ve halkın hükümete bağlı olması gerektiğini anlatan bir yazı aldık.

*Sayfa No:61,62-Belge No:48,50-11-15.Nisan.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Damat Ferit(Başbakan) 7.Nisanda bana geldi, milli hareketi bastırmak için her çeşit moral baskıyı kullanacağını söyledi. Milli harekete karşı organize edilen Aznavur, hükümetin elinde ilk silahtır. Aznavur,Bandırmayı işgâl her türlü etti. Hükümet onu Balıkesir valisi tayin etti ve ayrıca İngilizlerden de yardım istedi. Ben, milliyetçileri ezmek için yine hükümete her türlü yardımı yapacağımı söyledim… Hükümet, milliyetçileri lânetleyen bir bildiri yayınladı, milli harekete karşı bir seri fetva ilan etti.

*Sayfa No:108 -Belge No:103-28. Temmuz.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Damat Ferit bana geldi,  "Sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklardır, Kürt liderleri Mustafa Kemali sevmez… Siz Mustafa Kemalden nefret ediyorsunuz çünkü o, sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemale karşı birlikte kullanalım" dedi.

*Sayfa No:113- Belge No:110- 1. Ağustos.1920 ( Amiral F.de. Robeckten Lord Curzona)

… İstanbulda vaziyet karışık… Şeyhülislam ve Ticaret Bakanı "geçen yıl Konya valisi idi, milliyetçilerin baş düşmanı" ve Damat Ferit yerinde kalabilirse bize çok faydalı olabilirler. Fakat, halk çok muhalefet gösterirse, onları tutmanın yararı yoktur.

*Sayfa No: 146 – Belge No:144- 23.Eylül.1920 (Mr. Raynın Anadolu Milli Hareketi hakkındaki notu: )

… Türkler yapılan sulhu çok sert ve adaletsiz buldular. İstanbul hükümeti son derece zayıf ve iflas etmiş durumdadır. Milliyetçiler de zayıf, Yunanlılar ise zırhlar içinde pırıl pırıl ve hazır… İtalyanlar politik ve ekonomik bakımdan Türkiyeyi emmek istiyorlar. Kürtlerin, Türklerden ayrılmaları çok güç. Böyle olmakla beraber majestenin hükümeti Kürtleri Kemalistlere karşı kullanabilir. Anadoluyu milliyetçiler karşı cesaretlendirmeliyiz. Halkın milliyetçilerden bıkkın olduğu teorisini yaymalıyız. Ferit Paşa (Başbakan) Anadoluya bir grup gönderip kendi halkı kandırmaya çalışacak…

*Sayfa No:151,154-Belge No:147,150-1-4.Ekim.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Damat Ferit (Başbakan) şahsi emniyetinden, Sultanın emniyetinden ve kendi adamlarının emniyetindenkorkmaktadır. Eğer milliyetçiler Türkiyede idareyi ele geçirirlerse, kendisinin ve Sultanın hayatının himayemiz altında olduğunu söylememe izin verir misiniz?… Ferit, "Sultana etki eden tek insan olduğunu veİngiliz dostluğunu kendisinin yarattığını" söylüyor. . Damat Feritin istifası halinde Onun ve Sultanın yurt dışına şerefli bir şekilde çıkmasını sağlamalıyız… Sultan tahtını terk ederse, Ona Türkiyeden çıkması için gereken her türlü yardımı yaparım.

*Sayfa No:157-Belge No:152- 5.Ekim.1920 (Venizelostan Llyod Georgea)

… Türk hükümetinin Mustafa Kemali ortadan kaldıramayacağına kanaat getirdim… Mustafa Kemale karşı tedbir olarak:

*Sayfa No:163-Belge No:161- 23. Ekim.1920 (Lord Curzondan Lord Derbye )

… Damat Ferit istifa etti, şimdi yeni başbakanı ve Sultanı elde etmeliyiz.

*Sayfa No:181-Belge No: 179-22.Kasım.1920 ( Sir H.Rumboltdan Lord Curzona)

… İzmirden gelen askeri raporlar iyi değil. Yunanlılar bile askeri disiplinleri olmadığını itiraf ediyorlar. 3. birliğin komutanı Kondylis Salihliden kömür vagonlarının altına saklanarak kaçmış, öyle görünüyor ki Yunanlılar tek başlarına bu işi yürütemeyecekler.

Belgeyse İşte Belge! İşte Dersim Gerçeği!

sovyet_kaynaklarinda_kurt_isyanlari225
Belgeyse İşte Belge!  İşte Dersim Gerçeği!

Tarihçi Mehmet Perinçek, Cumhuriyet'in ilk yıllarında yaşanan isyanları Sovyet devlet arşivlerinde araştırdı. Belgeleri "Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt isyanları" kitabında yayımladı.
isyanlarin_arkasinda
Perinçek'in aktardığı bilgiler hem tarihi aydınlatıyor hem de bugünkü saflaşmayı netleştiriyor, işte Sovyetler Birliği'nin isyanlarla ilgili saptamaları:

▪ Bu isyanlar, Devrimci Cumhuriyet'e karşı feodal gerici sınıfların hâkim konumlarını korumak amaçlıdır.

▪ İsyanların gerisinde emperyalist güçler (İngiltere) bulunmaktadır. Emperyalizmin hedefi Devrimci Türkiye'yi yıkarak Sovyetler Birliği'ni güneyden kuşatmaktır.

▪ Ankara Hükümeti isyanları şiddet kullanarak bastırmakta haklıdır. Başka bir politika izlenemez.

Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları
belgeyse_iste_belge
Belgelerle dolu bir kitap!

‘İsyanların arkasında emperyal güçler var’!


İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek’in 10 yılı aşkın süredir Rusya’da devlet arşivlerinde yapmakta olduğu çalışmanın son ürünü Kaynak Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu. Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları kitabı, konusu ile ilgili Türkçedeki ilk kapsamlı kitap oluyor.
sovyet_kaynaklarinda_kurt_isyanlari
Kitapta, Mehmet Perinçek’in yazdığı ve belgelerin geniş bir değerlendirmesini yaptığı önsözün yanı sıra toplam 22 belge bulunuyor.

Kürt isyanlarını Sovyetler Birliği nasıl değerlendirdi?

Elbette bu konu bir sır değil. Ama böylesine kapsamlı bir çalışma Türkçede ilk defa yayımlanıyor.

Perinçek'in kitabında yer alan belgeler; Rusya Toplumsal, Siyasal Tarih Devlet Arşivi, Rusya Askeri Devlet Arşivi, Rusya Askeri Tarihi Devlet Arşivi, Rusya Federasyonu Devlet Arşivi ve Rusya'nın önde gelen kütüphanelerinden alınmış.

Bu arşivlerin kaynağı Komünist Partisi'nin, Kızıl Ordu'nun, Komünist Enternasyonalin, Sovyet Dışişleri Bakanlığı'nın, Komünist Partisi (SBKP) Gençlik Birliği'nin (Komsomol), Kafkasya ve Orta Asya'daki Komünist Partilerin arşivlerinin, şimdi Rusya Federasyonu yönetimi tarafından düzenlemesiyle oluşturulmuş.

Kürt sorununun olanca yakıcılığı ile ülke gündemimizin baş sırasına yerleştiği bugünlerde, yakın tarihimizde bu konuda yaşanan gelişmelerin Türk'ü ve Kürd'üyle milletimizin bilgisine sunulması son derece önemli.

Bir bütün olarak bakıldığında belgelerde önemli tahliller ve tespitler görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin isyanlar karşısındaki net durusu ise günümüz açısından son derece öğretici.

İsyanların altında yatan gerçek!

Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim isyanları, Ankara ile ilişkiler bakımından uluslararası çapta siyasi değerlendirmeler konu olmuşlardır. Sovyet belgelerinde bu isyanlar konusunda son derece net ve kararlı bir tavır vardır.

Aydınlık - 24 Kasım 2011

htpp://www.gazetevatanemek.com/
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...