CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

1915-1920 Yılları Arasında Doğu Anadolu'da Neler Oldu ? (1.BÖLÜM)

( 1 ) Çukurda Yer Vaaaar!...
Dr. M. Galip BAYSAN ANKARA, 01 Kasım 2007 Perşembe
Tahmin ettiğimiz gibi Amerikan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Ermeni Diyasporasının bir kolu gibi hareket ederek ve bütün resmi, gayriresmi uyarıları hiçe sayarak soykırım iddiaları ile ilgili kanun taklifini 10 Ekim günü görüşmek üzere Meclis gündemine aldı. Bu güne kadar en az 225 üyenin destek ve imzasını alan kanun teklifinin Mecliste kabul göreceği ihtimali çok yüksek. Biz artık bundan sonrası ile ilgilenmeliyiz. Bu konu ile mücadele etmek için ne yapmalıyız konusuna ilerideki yazılarımızda temas edeceğiz. Ancak her şeyden önce konu hakkında bilgilenmeli, özellikle o dönemi yaşamış, görev yapmış insanlarımızın anılarını yakından incelemeliyiz.

Bu gün sizlere Türk- Ermeni çatışmasının Dünya ve Türk kamu oyunca pek bilinmeyen , pek az işlenmiş, ancak Türk Aydınları tarafından mutlaka bilinmesi ve unutulmaması gereken bir safhasından bahsetmek istiyorum. Acaba 1917 sonu ve 1918 başlarında Doğu Anadolu'da neler oldu? Bu ve benzeri konuların Batıda hiç duyulmamış olması, Türk Toplumu karşısında oynanan politik oyunun gerçekleştirilmesi için takip edilen strateji gereğidir. Konu tartışılırken "Ermenileri suçlu duruma düşürecek her türlü bilgi, haber yayınlanması yasaktır." Böylece ortada sadece "Zorunlu Göç" olayı kalır ve Topraklarında yaşayan masum bir ulusu sırf "Hıristiyan olarak kalmayı tercih ettikleri için" yurtlarından süren, öldüren, yok eden bir başka kafir ulusun işlediği günahlar konuşulur, tartışılır, aleyhinde kararlar çıkarılır, oylanır kabul edilir.

Tıpkı yabancılar gibi, Türk- Ermeni ilişkilerini Türk bilim adamlarını hiç kale almadan, sadece Batılı Yazarların eserlerinden takip eden yazarlarımız, çizerlerimiz, siyasilerimiz ve bilim adamlarımız da bu konularla ilgilenmez ve sadece oynanan oyuna doğruluk, dürüstlük, gerçekçilik adına ters taraftan katılmayı tercih ederler. Böylece masum halkımızın acı içinde yok olan milyonlarca insanının sesi boğulur kalır, çıkmaz ve üstelik suçlu kabul edilirler. Türk tarafının görüşleri "İnkarcı Cephe" karalaması ile asla dinlenmez. Bizce Bu konudaki prangaları kırarak gerçekleri dünyaya haykırmak her Türk Aydınının birinci görevi olmalıdır. Şimdi Doğu Anadolu'daki gelişmeleri takip edelim.

Bu dönemle ilgili, Ermeni taraftarı bir yazarın genel görüşleri şöyledir:
"1915 zorunlu göç olayının da sonunda bir ücreti vardı. Yudeniç'in birlikleri ilerleyip Van, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan ve daha sonra Trabzon'u işgal edince Müslüman halk hemen Ermeni intikamının tadını tattı. Türk yerli halk 1916 kışında panik halinde batıya doğru kaçmaya başladı. Çoğu dağlarda çaresizlik içinde perişan öldüler. Her ne kadar bu ölümler Ermenilere uygulananlar kadar büyük olmasa da bu sivillerden binlercesi Ermeni gönüllü birlikleri tarafından öldürüldüler. Bu cevabi kıyımlar Türk yayınlarında yoğun bir şekilde anlatılmaktadır. Rus yayınlarında bu konuya temas edilir. Yarbay Tverdokhlebor hatıralarında canlı bir şekilde Ermeni çetelerin Müslüman köylerini nasıl tahrip edip, işkence ettiklerini, ırza geçme ve işkence yaptıklarını, Türklerin Erzurum'da karşılaştıkları felaketi anlatır. İşgalci Rus kuvvetleri bütün bir Müslüman köyünün, Ermeni çetelerinin soygun, cinayet, ırza geçme ve topluca yakma olaylarına yüzlerce defa şahit olduklarını belirtmişlerdir. Erzurum'daki olaylar savaşta pişmiş Rus subaylarını bile hasta edince Ermenileri ancak top ateşi tehdidi ile durdurabilmişlerdir. Bütün savaşlarda olduğu gibi askerlerin veya yarı askerlerin kurbanları masum siviller olmaktadır." (1)

H.M. Sachar bu konuya temas eden ender yazarlardan biridir ama Ermenileri nasıl kayırmağa çalıştığını herhalde fark etmişsinizdir. "Ermenilere yapılanlar kadar şiddetli değil" dediği soykırım, Ermenilere ne yapıldıysa onun 5-10 misli olmuştu.

Doğu Anadolu'da savaş sona erdiği zaman Doğu Anadolu ve Kafkasya'da 1,2 Milyondan fazla Müslüman yerlerinden sürülmüştü. Doğu Anadolu'da 1 Milyondan fazla, Kafkas göçmeni Müslümanlardan da 130.000 kişi hayatını kaybetmiş bulunuyordu. Sürülenlerde de salgın hastalık, açlık, sefalet ve Ermeni çeteleri yüzünden büyük ölçüde kırılınca neticede ölü miktarı 2-2,5 milyon arası bir seviyeye yükselmiş bulunuyordu. "Van'daki Müslümanların % 62'si, Bitlis Vilayetinde % 42'si, Erzurum Vilayetinde % 31'i, Diyarbakır'da ise % 26'sı ölmüştür." (2)

Savaşın son günlerinde 11 Nisan 1918'de Bitlis'e Vali olarak gönderilen Mazhar Müfit (Kansu) Bitlis'i nasıl bulduğunu bakın nasıl anlatıyor:

"...Bitlis'i tahayyül ve tasavvur ettiğimden çok daha perişan bir halde bulmuştum. Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün refah ve imkanlarından faydalanmış olarak büyüyen ve doğu şehirlerimizin en mamurlarından biri olan Bitlis, bir harabeden farksızdı. Rus istilâsı şehri yıkmıştı, yine Rus ric'ati yakmıştı ve Ermeni çetelerinin katliamları ve muhaceret vilayet merkezinde insan ve aile bırakmamıştı.
Şehirde ve harabeler arasında ancak iki yüzü geçmeyen insan bulduğumuzu söylersem, buna asla hayret edilmemelidir. O insanlar da açlıktan, her çeşit yoksulluktan perişan ve bitkin bir halde bulunuyorlardı. Hoş biz de, hemen bu aç ve bitkin insan kafilesinin arasına katılıvermiştik. Üç dört ay, hepimiz, kelkil denilen darı hamurundan ekmek ve buna tek katık olarak da deve dikenine benzeyen ve kendi kendisine yetişen kengil denilen bir otu yemeğe mahkûm ve mecbur kalmıştık." (3)

1917 yılı Kasım ayında iktidarı ele geçiren Lenin ve arkadaşlarının arzularının aksine Rus-Türk cephesindeki askerler kitle halinde eve dönüş hazırlığına başladılar. 18 Aralık 1917'de Erzincan Mütarekesi'nden sonra cepheden çekilip giden bu Rus askerlerinin çoğu Ermenilerle birleşerek Müslüman köylerini ve kasabalarını basmaktan ve yağma etmekten, erkek ve kadınlarını öldürmekten geri durmuyorlardı. Cephedeki Rus birliklerinin yerini Ermeni birlikleri almağa başlamışlardı. Birde iç bölgelerdeki asayişi sağlamak amacıyla "Ermeni Milis Teşkilatı" da kurulmuştu. Ruslar bölgedeki şehir ve kasabalara Ermeni memurlar tayin ediyor ve yönetimi tamamen Ermenilere bırakmak istiyorlardı. Bu suretle Brest – Litovsk görüşmeleri sonunda Ruslar buradan çekilince, bölgede bir "Ermeni Devleti"'nin kurulması için bütün hazırlıklar yapılmış gibi idi. Lenin ve çevresindeki Ermeni Bolşevikler, Rus askerleri daha tamamıyla çekilmeden Ermenilerin idareyi ele almaları ve buraların Türklere iadesine mani olmayı tasarlamışlardı. (4)

Ermeniler, bu fırsattan istifade ile 1915 Tehcir olayının öcünü almak bahanesiyle Rus işgal bölgesindeki Müslüman ahaliye karşı yeni bir "imha Hareketi"ne giriştiler. Müslüman köyleri Ermeniler tarafından tahribata uğramakta ve köy halkı öldürülmekte idi. Üstelik çekilip gitmekte olan Rus askerleri de onlara katılınca bölgede genel bir "soykırım" hareketi başlamış oldu. Bu suretle Rus işgali altındaki sahada Müslüman – Türk ahalinin can ve mal emniyeti kalmamıştı. Ermeni çeteleri ve disiplinsiz Rus askerlerinin taşkınlıklarına karşı koyacak bir Rus askeri idaresi de mevcut değildi. (5)

1918 yılı başlarında Ermenilerin tam teşkilatlı bir kolorduları vardı. Savaşın başlarında Rusların emrinde 120.000 Ermeni askeri olduğu ve bunların 80.000'inin Almanya'ya, 40.000'inin de Türklere karış savaştığı değişik Ermeni yayınlarında ifade edilmektedir. Ermenilerden ayrıca İngiltere'de, Mısır'da, Fransa'da gönüllü alayları teşkil edildi. Ermeniler bu gönüllülere çok güveniyorlardı.(6)

Doğu Anadolu'daki Ermeni Kolordusu'nun iki (tüfekçi) Tümen, üç gönüllü Tugay, bir süvari tugayı ve birkaç milis tugayından teşekkül etmişti.(7) Tüfekçi Tümenler, Rus Ordusu'nda hizmet etmiş olan "druzina" (tabur) larından ibaret olup, savaş zamanında çok iş görmüşlerdi. Kafkas Cephesinde General Yudeniç komutasındaki Rus birliklerinde Ermeni asker çoktu. Bunların ekserisi, Rus işgali altındaki Türk topraklarından Erzurum, Erzincan, Van ve Eleşkirt Vadisi halkından olup, Rus ordusuna ve oradan da Ermeni kıtalarına gönüllü olarak katılmışlardı. Rus ordusunda Ermeni subayları da çoktu, onlarda Ermeni milli birliklerinde görev aldılar.

İhtilalden sonra çözülen Rus ordusunun silahları, bilhassa ağır makinalı tüfekleri, Ermenilerin eline geçti. Ermeni askeri kuvvetleri 16.000 piyade, 1.000 süvari ve 4.000 milisten oluşmuştu. Gürcü kuvvetlerinin de 10.000 kadar olduğu ve Tiflis'teki Rus harp malzemelerinin Gürcülerin elinde olduğu biliniyor.(8)

Rus Sovyet Halk Komiserleri Meclisi tarafından Türkiye Ermenileri hakkında 13 Ocak 1918'de şöyle bir karar yayınlandı:
"Halk Komiserleri Meclisi, Ermeni halka, Rus işçi ve köylü hükümetinin, Rusya tarafından işgal edilmiş olan Türkiye, Ermenistan Ermenilerinin bağımsızlıkları da dahil olmak üzere özellikle hukukunu ve serbestçe kendi idarelerini kurmaları hakkını tanıdığını bildirir."

Komiserler Meclisi, bu hakların bir takım ilk teminatın hazırlanması ve Ermeni halkının referandumu ile mümkün olacağını kabul eder. Komiserler Meclisi, kısmen teminat olmak üzere şu aşağıdaki şartları uygun bulur:
Madde 1: Ermenistan'ın Rus askerleri tarafından boşaltılması ve Türkiye Ermenistan halkının maddi ve şahsi güvenlikleri için derhal bir Ermeni gönüllü ordusunun kurulması.
Madde 2: Ermeni kaçaklarının ve çeşitli ülkelere dağılmış Ermeni göçmenlerinin serbestçe Türkiye Ermenistan'ına dönmeleri.
Madde 3: Savaş sırasında Türk Hükümeti tarafından Türkiye içlerine sürülmüş Ermenilerin Türkiye Ermenistan'ına zorluk göstermeden dönmeleri, Komiserler Meclisi, Türk delegeleriyle barış görüşmelerine başlayınca bu şart üzerinde ısrar edecektir.
Madde 4: Türkiye Ermenistan'ında demokratik esaslara dayanarak seçilmek üzere halk delegelerinden oluşan geçici bir Ermeni Hükümeti kurulması, Kafkas işleri için geçici ve olağanüstü komiser tayin edilmiş olan Stepan Şahumyan, Türkiye Ermenistan'ındaki halka ikinci ve üçüncü maddelerin uygulanması, dördüncü maddeye göre, Rus askerlerinin buraları boşaltması vasıtalarının ve tarihini tayin edecek, bir karma komisyon kurulması için bütün yardımlarda bulunacaktır.

Türkiye Ermenistan'ının coğrafi hudutları, Ermeni –İslâm halkı ve huduttaki illerin halkının demokratik bir şekilde seçecekleri delegeler ve komiser Sahumyan vasıtasiyle saptanacaktır. (9)

Ermeni soygun ve soykırımları nedeniyle Ordu Komutanı Vehib Paşa 11 Şubat 1918'de komutan Gürcü generali Odişelidzeye Ermenilerin Müslüman ahaliye zulümlerinin durdurulması için bir tel çekti. Odişelidze de "Müslüman ahalinin korunacağı" hakkında teminat verdi. Bu teminata rağmen Ermeni mezalimi durmadı. 10 Şubat günü Brest – Litavsk görüşmeleri kesilmişti. Sovyetlerin de niyeti belli olmuştu. Rus-Ermeni işgalindeki Türk topraklarını kurtarmak için 12 Şubat'ta Türk Ordusu'nun ileri harekatı başladı. Kar ve soğuğa rağmen savaş meydanında hızla ilerlendi ve 14 Mart 1918 günü, 1914 yılındaki Türk –Rus sınırına varıldı. (10)
1'nci Kafkas Kolordusu Komutanı Kurmay Albay (sonradan paşa) Kâzım Karabekirin daha sonra General Harbord başkanlığındaki Amerikan heyetine verdiği raporda Türk askerinin ilerleyişi ve karşılaştığı korkunç sahneleri izliyoruz:
"Her taraf karla kaplı olduğu için yürüyüş epeyce güçtü. Özellikle Ermeni çeteleri, Erzincan Ovası'na inen geçitleri tutmuşlardı. Onun için gece yürüyüşüyle 13 Şubatta Erzincan ovasına indik ve o gün akşama doğru Erzincan'a girdik.
Erzincan'daki kıyım korkunçtu. Kimi güzel yapılar ateşe verilmiş, kimi binalar içine doldurulan İslâm halkla birlikte yakılmış, kuyular insan cesetleriyle doldurulmuştu. Bu dokunaklı görüşler Erzurum yöresinde neler geçtiğini insana tahmin ettiriyordu. Rus subayları ile birlikte bu kıyım, fotoğraflarıyla, raporlarda belgelendi...
Kış bütün ağırlığıyla sürmekte olduğundan hiç olmazsa çevik bir müfrezeyle Erzurum'un yardımına koşmayı uygun buldum. Bu müfreze 22 Şubat'ta Mamahatun'u işgal etti. Burada sağ kalan kimse bulunmadı. Bütün ahali büyük bir çukura doldurularak öldürülmüştü. Aşkale, Yeni köyden sonra 2 Martta Kara bıyık Hanları (Kandilli) işgal edildi... Erzurum'a doğru ilerlerken geçtiğimiz yerlerde hayat eseri kalmadığını görüyorduk. Alaca köyde bulunan cesetler insanın aklını oynatacak bir görünüşte idi. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulmuş yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğerler ve yürekler görülüyordu. Bütün bu acıklı görünüşler Erzurum'a atılmaya ve oradaki zavallılara yardıma koşmaya bizi mahkûm etmişti."(11)
Rus ordusu Komutanı General Odişelidze'nin Erzincan'daki Ermeni mezaliminden bir sahneyi şöyle anlatır.

"Türk kıyımını yapan Ermenilerin adlarını iyi bilmediğim için burada anamayacağım. Her türlü müdafaadan mahrum ve silahsız 800'den fazla Türk öldürülmüştür. Büyük çukurlar açılmış ve zavallı Türkler. bu çukurların başına götürülüp hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş. Ermenilerden biri sayarmış, "Yetmiş mi oldu? Çukurda Yer Vaaar" on kişi daha alır, kes" deyince on kişi daha keserler ve çukura atıp üzerlerine toprak örterlermiş. Bu kıyım bir doktor ve müteahhit tarafından tertiplenmiş. Bizzat müteahhit olan kişi, eğlenmek için bir eve doldurduğu seksen kadar zavallının kapıdan çıkarken birer birer kafalarını parçalamış." (12)

Bir Rus yarbayı Khleboff, üst makamlara verdiği raporda.

"Erzincan'dan Erzurum'a çekilmekte olan Ermeni çeteleri yollarının üstündeki bütün Müslüman köylerini ve sakinlerini yok etmişlerdir." demektedir. (13)

Buna paralel gelişmeler Erzurum ve çevresinde de yaşandı, Erzurum'daki olaylar bir başka yazımızın konusu olacaktır.

Sayın okurlarımız, geçmişte olmuş tatsız ve acı olayları unutup, birlikte mutlu bir geleceğe doğru ilerlemek bir erdemdir. Türk halkı bu nedenle uzun yıllar Batılı Ülkeler tarafından açıkça desteklenen Yunan ve Ermeni mezalimi hakkında erdemli bir davranış içinde bulunmuş ve yapılanlar pek konuşmamıştır. Ancak Türk insanının bu asil davranışı aleyhinde, iğrenç yorumların yapılmasına sebebiyet verince ne kadar acı olursa olsun, geçmişte karşı tarafın yaptıklarını ortaya koymak bir mecburiyet halini almıştır. Biz yinede bu acı sayfaları hiç karıştırmak istemezdik.


Dipnotlar:

(1) Howard M. Sachar, The Emergence of the Middle East,1914-1924 s.114.( The Penguin Press, Washington-1969)

(2) Hüdavendigar Onur,Millet-i Sadıkadan Haykın Çocuklarınar, s.126 ( İstanbul-1999).

(3) Mazhar Müfit Kansu, Erzurumdan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, 1.Cilt.s.7 (Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1988).

(4) Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya,1748-1919 s.461( Ankara Üniversitesi-1970).

(5) Aynı Eser, s.461.

(6) Ermeni Komitelerinin A'mal ve Harekat-ı İhtilaliyesi, Meşrutiyetten Evvel ve Sonra,s..166,174 ( H. Erdoğan Cengiz, Ankara-1983)

(7) W.E.D. Allen and Paul Muratoff, Caucasion Battlefields A History of the Wars on the Turco-Caucasion Berder (1828-1921) P.458 (Cambridge University Pres-1953).

(8) Aynı Eser, s.459.

(9) Esat. Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s.641-642 (İstanbul-1987)

(10) W.E.D. Allen and Paul Maratof, a.g.e, s.463.

(11) Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbi'ni Nasıl İdare Ettik? Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu, Cilt-lll, s.166 (Emre Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul-1995);Kazım Karabekir, 1917-20 Arasında Erzincan'dan Erivan'a Ermeni Mezalimi, s.75-79 (Emre Yayınları, Hazırlayan, Ömer Hakan Özalp, İstanbul-2000); İsmet Parmaksızoğlu, Ermeni Komitelerinin İhtilal Hareketleri ve Besledikleri Emeller, s.160-161 (Ankara-1981).

(12) Altan Deliorman, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, s.201-202 (3. Baskı, İstanbul-1980).

(13) Aynı Eser, s.202.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...