CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

1915 Olaylar Zinciri İçinde "Ermeni Göç Olayı"nın Yeri

Dr. M.Galip BAYSAN Heddam.Com İSTANBUL, 21 Şubat 2007 Çarşamba Ne Batı, ne de Türk Dünyası 1915 olaylarını tam anlamı ile ele almadı. Herkes kasıtlı olarak, olaylar zincirinin sadece bir halkasını ele aldılar ve genel kanılarını buna göre oluşturmaya çalıştılar.
Tabiatıyla varılan sonuçlar da çok yanlış ve çok aldatıcı oldu. Neticede son 1000 yıllık Dünya Tarihinin en masum uluslarından biri, saçma sapan,çoğu Patrikhane, kiliseler, okullar ve Ermenilere Destek verme cemiyetlerinin bürolarındaki masa başlarında uydurulmuş, düzmece hikayelere kurban edilerek en ağır cinayet ithamlarına maruz bırakıldı. Bu da yetmedi, 1915 olayları hakkında kendileri gibi düşünmeyenlerin ağır hapis ve para cezaları almalarını sağlayacak kanunlar çıkarmaya başladılar. İşin en acınacak yönü bunu kendilerini dünyanın gelmiş geçmiş en uygar toplumu olarak gösteren ve kabul eden Avrupa ve Batının Hıristiyan ülkelerinin yapması olmuştur. Bu ileri ve gelişmiş ülkeler; en az 200 yıl kadar geride bırakıldığını zannettiğimiz ilkel dinsel kalıpları kullanarak, özellikle Türklere karşı yeni tarz bir "Haçlı Seferi" uygulamasına geçmiş bulunuyorlar. Ve yine işin en hazin yönü, bunu insanın insana geçmişteki haksız davranışlarını cezalandırmak amacıyla yapmak mecburiyetinde olduklarını öne sürerek yapıyor; insani açıdan ayıp üzerine ayıp, dini açıdan da günah üzerine günah işliyorlar. Oysa yerli ve yabancı tarihi gerçekler, 1915 olaylarının tarafsız bir gözle incelenmesi halinde, Ermenilerin kendi anavatanlarına her şekli ile ihanet ettiğini ve dört yıllık savaş süresince "Türklere düşman bütün unsurlarla tam bir işbirliği içinde olduğunu" gösteriyor. Ermenilerin ne yapmak istediklerini ve ne yaptıklarını tam olarak bilmeden 1915 olaylarını bir soykırımdır, değildir şeklinde değerlendirmek sadece cehalete ve cahilliğe dayalı duygusal politikalara prim vermekten başka bir anlam taşıyamaz. İşte bu nedenle biz; bu yazımızda, Ermeni göç olayının daha gerçekçi bir değerlendirme ile ele alınabilmesi için, 1914-1915 olaylarını genel hatları ile ortaya koymaya çalışacağız.

SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER
2O.nci yy. başlarında Avrupa'nın ünlü üçlü İttifak ve İtilaf devletleri; aralarında hiçbir konuda anlaşamamalarına rağmen, bir konuda çok iyi anlaşabilmişlerdi.O da, Osmanlı topraklarında yaşayan gayri Müslim topluluklara istedikleri toprakları vermek, onları bağımsızlığa kavuştururken kendi menfaatlerine uygun buldukları toprakları da koparıp almak ve kendi uçsuz bucaksız sömürge imparatorluğuna dahil etmekti. Bu dönemde pek az bilinen ve işlenen bir konu da, bu ülkeleri geri planda görünerek destekleyen, fakat asıl yönlendirici olan dinsel örgütlerin radikal istekleriydi. Onlar Anadolu ve Trakya Yarımadalarının tıpkı "Endülüs Emevileri'nden sonraki İspanya" gibi Hıristiyanlaştırılmasını istiyor ve siyasileri bu yönde teşvik ediyorlardı.

Bilindiği gibi 1911 Trablus garp Savaşı İtalya'yı mutlu ederken, bir yıl sonra, Avrupa devletlerinin teşviki ile Balkan Savaşı başladı ve bu savaş sonunda Balkan devletleri çok büyük toprak kazançları elde ettiler. Türkler yüz yıllardır hayal edildiği gibi Avrupa'nın dışına itildiler. Acaba bu savaş gereklimiydi, önlenemezmi idi diye bir soru sorsak, cevabı tabii ki önlenebilirdi olacaktır.Neden önlenemedi sorusuna cevap olarak da sadece şunu söyleyebiliriz: çünkü Türk Dış İşleri Bakanlığı savaşın çıkmasını istiyor, önlemek istemiyor ve hükümetini de bu yönde bir karar alma istikametinde yönlendiriyordu. Dönemin Dış İşleri Bakanı, daha sonraları Ermeni Dünyasında önemli roller üstlenecek olan Garbis Noradunkyan isimli Ermeni asıllı bir Osmanlı vatandaşı idi.(1) Savaşı önlemek istememedi çünkü; tıpkı günümüz AB si gibi, o günkü Avrupa devletlerinin dağılan Osmanlı enkazından büyük bir Ermeni devleti kuracaklarını biliyor ve bu oluşuma yardımcı olmak mecburiyetinde olduğuna inanıyordu.(2) Nitekim, Balkan Savaşından hemen sonra, kendisi de azılı bir Ermeni militanı olan Rus Büyük Elçiliği baş tercümanı Mandelstam efendinin hazırladığı ve onun ismi ile anılan plan yürürlüğe kondu.(3) Almanya dahil bütün ülkelerin ağır baskılarına dayanamayan İttihat-Terakki liderleri Şubat 1914'de bu planı kabul etmek mecburiyetinde kaldılar.(4) Bu plana göre Doğu Anadolu'daki altı Ermeni İl'i (maalesef ki belgelerde böyle,yani Ermeni ili diye geçiyor) ikiye bölünüyor ve her biri birer yabancı valinin kontrolüne veriliyordu.(5) Valiler tamamen Rusya ve Ermeni liderlerin kontrolü altında seçildiler ve hatta Osmanlı Devleti ile bir anlaşma imzaladılar.Yani Trabzon-Erzurum ile Van-Diyarbakır bölgesinde geleceğin Ermeni Devletinin temeli atılmış oldu.İkinci Bölge Genel Müfettişi ( veya valisi) Norveç Ordusundan Bnb.( sonra yarbay) Hoff'un görevine başlamak için Van'a geldiği günlerde Saraybosna'daki ünlü cinayet işlendi.Siyasi durum gerginleşince, Osmanlı Devleti Genel Müfettişleri bölgeden uzaklaştırdı ve nihayet yıl sonunda 31 Aralık 1914 tarihinde çıkan irade ile bu iki zatın görevleri resmen sona erdirildi.(6) Savaş sırasında hem Türkler ve hem de Ermeniler gelinen bu seviyeyi asla unutmadılar. Ermeniler açısından Avrupa Devletlerinin baskısı ile Doğu Anadolu'da tarihte görülmedik şekilde büyük bir Ermeni Devleti; kurulma aşamasından dönmüştü. Bu toprakların gelecekte Ermenilere verilebilmesi için yeni başlayan savaşta Türklerin içinde bulunduğu tarafın savaşı kaybetmesi için yapılacak her şey mubahtı. Türkler de Ermeni toplumunu vaktiyle dağıtmakta ihmal gösterdikleri için kendilerini suçluyor, onların toplu olarak yaşadıkları şehirlerin tehlike altında olduğunu görüyorlardı. Avrupa Güçleri bu toprakları Türklerden kopararak yeni bir Hıristiyan devlet kurmak istiyorlardı. Bu nedenle bölgede yaşayan ve en büyük iç tehdit halini alan Ermeni Halkı için bir formül bulma mecburiyeti oluşmuştu.(7) Bütün bu nedenlerle savaş başlayınca, her iki tarafta birbirini ihtiyatlı bir şekilde ve dikkatle izlemeye başladı.

1.DÜNYA SAVAŞI BAŞLARINDA TÜRK VE ERMENİLERİN TUTUM VE DAVRANIŞLARI
Savaş başlamadan hemen önce, Haziran 1914'de Ermeniler Erzurum'da büyük bir toplantı yapmış ve gelişen siyasi olaylar karşısında takip edecekleri politika esaslarını tespit etmişlerdir. Clair Price,(8) Arnold Toynbee (9), Papazyan gibi Ermeni yanlısı yazarlar bu toplantıya Türklerin (İttihat ve Terakki üyelerinin) de katıldığını ve Ruslara karşı Ermeni toplumundan destek beklediklerini, Ermenilerin ise bu teklifi reddettiklerini belirtmekte, Ermenilerin kendi Anavatanlarına karşı Rusya'yı destekleyeceğini adeta gururla beyan ve itiraf etmektedirler. Acaba bir azınlık kesimin, çıkması muhtemel bir savaşta, kendi vatandaşları yerine muhtemel düşmanla işbirliği yapacağını itiraf etmesini hangi ülke kabul edebilir ve savaşan hangi ordu böyle bir toplumun Savunma Mevzileri gerisinde dilediğince düşmanca davranışlarda bulunmasına izin verebilir?(10)

Savaş başladığı zaman bütün Osmanlı Ermeni toplumu ve özellikle bölgede yaşayan Ermeniler: yıllardır yaptıkları hazırlıklar sonucu, Osmanlı Devleti'nin Silahlı Kuvvetleri içinde savaşmama kararını uygulamaya koydular,(11) Seferberlik ilanı ile birlikte askere alınan Ermeni gençleri silahlarıyla veya silahsız olarak firar ettiler.(12) Kimi büyük şehirlere sığındı ve oralarda "Dam Taburları" olarak anılan kaçaklar ordusunu meydana getirdiler ve "Şehir içi gerilla taktikleri" uygulamaya başladılar(13). Büyük bir kısmı da savaşan Türk Orduları gerisinde silahlı çeteler oluşturup savaşan birlikleri yan ve gerilerinden vurmaya başladılar.(14) Planlı olarak İlk resmi isyan, Osmanlı Devletinin seferberlik ilanından hemen sonra, 30 Ağustos 1914'de Zeytun'da başladı.(15)

Ruslarla yapılan muharebeler ilerledikçe Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeni militanların faaliyetleri de arttı. Rus Ordusu'nun Sarıkamış'ta (Aralık sonu ve Ocak 1915'in ilk günlerinde) başarılı olmasında, sadece soğuk hava ve kış şartlarının değil ayni zamanda bölge köylerinde yaşayan Ermeni vatandaşların ihanetinin de büyük payı olmuştur.

Bundan sonra olaylar şöyle gelişti:Sarıkamış'ta kaybolan savunma gücünü yeniden kurmak için durumun aciliyeti nedeniyle "Bölgesel Seferberlik yapılması" kararı alındı ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan,eli silah tutabilecek çağdaki gençler askere alındılar. Böylece bahar aylarında başlayacak Rus Taarruzları karşısında Doğu Anadolu'yu Savunacak mevziler takviye edildi.(16) Şubat ve Mart aylarında bölgedeki Ermeni çeteleri erkeksiz ve savunmasız kalmış köy ve kasabalara saldırıp; kıyım ve talan yapmaya başladılar.(17) Ermenilerin muhtemel hareket tarzları yakından izleniyordu. Bu nedenle ilk Ermeni saldırıları ile birlikte, Komutanlar hükümete tedbir alınması için baskı yapmaya başladılar. Bu arada adeta kasten unutulan veya unutturulan bir olay gerçekleşti.Nisan ayında Ruslar Güney Kafkasya'da yaşayan 100.000 den fazla Türk insanını "Zorunlu Göç"e tabi tuttular ve onları Türk hududundan ( ve hatta mevcut engellerin üzerinden ) içeri sürdüler.(18) Aynı ay, Van bölgesinde Ermeni isyanı çok şiddetlendi.Sınırlı sayıdaki Jandarma birlikleri Ermeni saldırıları karşısında çekildiler.15 Nisan günü isyan Van'ın bütün bölgelerine yayıldı.(19) Batıda Çanakkale Kara muharebelerinin başladığı günlerde 24 Nisan 1915 günü, hükümet İstanbul da yaşayan 78.000 Ermeni'den olaylara karıştığı tespit edilen 2345 kişiyi tutukladı.(20) Aynı gün Rusya'nın Eçmiyazin Katolikosu'ndan ABD Başkanına şu telgraf gönderildi:

" Sayın Başkan, Türk Ermenistan'ından aldığımız son haberlere göre, orada "Katliam" başlamış ve organize bir tedhiş, Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan milletinin asil hislerine hitap ediyor, insanlık ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum."(21)

Buna paralel bir adımı İngiltere,Fransa ve Rusya attı, Ermenileri masum ve mazlum gösteren ve Türklerin Ermenilere "Soykırım" uyguladığını iddia eden bir Nota,25 Mayıs 1915 günü,Havas Ajansı vasıtası ile Osmanlı Devletine verildi. Nota şu sözlerle başlamaktaydı:

"Hemen bir aydan beri, Türk-İslam ahali, Osmanlı Devleti memurları ile birlikte ve çok zaman bunların yardımı ile Ermenileri katletmektedirler."Bu müdahalelerin anlamı gayet açık bir şekilde, Ermeniler ne yaparsa yapsın Türk Hükümeti onlara karşı hiçbir şey yapamaz. Eğer yaparsa (ki başlamıştır) ,o zaman biz bunu bir Soykırım olarak değerlendiririz" şeklinde yorumlanmalıdır.(22)

Ayni günlerde, Doğu Anadolu'da Türk Halkının aleyhinde büyük ve acı olaylar cereyan etmektedir. Ermeni İsyanı çok büyümüş, Van bölgesi Ermeni İsyancıların ve Rusların eline geçmiş, Komutanlar yan ve gerilerini tehdit eden 40-50.000 kadar Ermeni milisleri için tedbir alınmasını istemişler ve Hükümet " nasıl bir tedbir alınması gerektiğini" düşünmektedir. Ama görüldüğü gibi iç ve dış düşmanlar alınacak her türlü "Savunma Tedbiri'nin" adını baştan koymuştur."Soykırım". Daha "Tehcir/ Zorunlu Göç" başlamamıştır ama adı baştan bellidir.

1915 MAYIS AYI DOĞUANADOLU'DA ERMENİ FAALİYETLERİ
Şimdi o günlerde Doğu Anadolu" da yaşanan olayları tarihsel sırasına göre biraz daha yakından izleyelim. Mareşal Fevzi Çakmak'ın Mayıs'ın ilk haftası ile ilgili anıları şöyledir: 5, 6, 7 Mayıs tarihlerinde Rusların saldırıları ( Kuzey kesimde) durdurulmuş bu arada "Van İsyanı" devam etmiştir. Asi Ermeniler sayıca az buldukları yerlerdeki jandarma, memur ve ahaliyi kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürmüşler, genç kız ve kadınlara tecavüzde bulunmuşlar, Van şehrini kan ve ateş içinde bırakmışlardır."(23)

- 8 Mayıs günü Van'da Ermenilerin bir Türk mahallesine daha tecavüz edip bir çok evi yaktıkları haberini alan Van Valisi Cevdet Bey artık Türk halkını savunamayacağını anladı ve "halkın başka bölgelere göç ettirilmesine" ve Van'ın yavaş yavaş terk edilmesine karar verdi. Bu "zorunlu Göç" sırasında savunmasız kalan pek çok Türk insanı, Ermenilerce tam bir "Soykırım" ve akıl almaz işkencelere maruz bırakıldılar.(24)

- 14 Mayıs'ta Türklerin Van'ı terletmesinden iki gün sonra, Ermenilerin coşkun tezahüratı altında,Rus Ordusu şehre girdi. Bu olaylardan birkaç ay sonra ABD'ye gönderilen ve bir Ermeni gazetesi "Gosnak" 'ta yayınlanan bir mektup Van'ın son durumu hakkında şu bilgileri veriyordu:

"Bir çok silahla birlikte 810 top ele geçirdik. Hükümete ait bütün binaları ve kışlaları yaktık.Van'da 1500 kadar kadın ve çocuktan başka Türk kalmadı. Bunlar da Amerikan Bölgesinde muhafaza ediliyor. Bazılarına da Rus Ordusu tarafından bakılıyor, yemek veriliyor. Bu gün Van Valisi Aram'dır. Bütün davalar artık Ermeni lisanı ile görülüyor. Köylere ve kasabalara Ermeni memurlar gönderiliyor." (25) Dikkat edilirse mektupta "Soykırımdan" , ezilmeden hiç bahsedilmiyor. Zorunlu göç başlatılmış ama o aldırmıyor. Kazandıkları büyük başarının zevkini Amerika'daki yakınları ile paylaşmak istiyor. Ama daima Türklere yakıştırılan "Soykırımı" burada kendisi ve arkadaşlarının yaptığını itiraf ediyor. Zira Ermeni İsyanından önce, Van bölgesinde yaşayan ve sadece 1500 kişi kalabilen Türk insanının sayısı, resmi kayıtlara göre 509.707 dir. Bu olaylar ve sonrasında bölgede ölen Müslümanların sayısı ise 200.000 kadardır.(26)

Acı haberlerin ard arda Başkente ulaşması ve komutanların Türk insanı, Müttefik ülke Büyük Elçilerinin de Ermeni yanlısı baskılar yapması üzerine Hükümet zor durumda kalır. Bu baskıları zamanın İçişleri Bakanı Talat Paşa şu sözlerle anlatıyor:

" Ordu göç ettirme kanunun uygulanmasında yeniden ısrar etti, ben yine karşı çıktım. Bir çok acı durumlar bana göstermiştir ki, Hıristiyanların Müslümanlara yaptıkları zulümler Avrupa'da büyük bir hoşgörü ile, sessiz karşılandığı halde, Müslümanların en ufak bir hareketi gereğinden fazla büyütülüyordu. Bu bakımdan; Rusların bu savaşta Ermenilerin yanı başında bulunması yüzünden çıkacak olan düzensizliklerin bize karşı kötüye kullanılacağını önceden biliyordum. Bu görüşmeler sırasında meslektaşlarımdan bazıları beni duygusuzluk ve vatana bağlı olmamakla suçlayacak kadar ileri gittiler."(27)

Osmanlı Hükümeti, Ermeni İsyanı ve gelişen Rus taarruzları ile ortaya çıkan kritik durum üzerine, ulusal ve yasal bir " Pasif Savunma Tedbiri" olarak, 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkardığı bir geçici kanunla ( geçici denmesinin sebebi bildiğiniz gibi Meclis'in o günlerde kapalı olmasıdır.) Muharebe Bölgesinde yaşayan Ermeni yurttaşları zorunlu göç'e tabi tutma kararı almış ve bu karar 2 Hazirandan itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Asker ve Jandarma himayesinde Ermeniler toplu olarak belirli merkezlerde toplandılar ve genel olarak Osmanlı Devletinin Suriye Vilayetine gönderildiler.(28) İşte Diyaspora Ermenileri ve yandaşlarının "Soykırım iddiaları" ile üzerinde durdukları olayın özü,aslı budur. Bazı tanınmış yazarlar ve Dış odaklara paralel bazı aydınlarımızın da dahil olduğu Ermeni taraftarlarının ;1.000.000 Ermeni öldürüldü dedikleri olay bu göç olayıdır.

Ortaya sürülen abartılı rakamlara gelince: Osmanlı kayıtlarına (ki sağlam kayıtlardır)

Göre Anadolu'da yaşayan Ermenilerin sayısı: 1.150.000 kişi kadardır. 700.000 kadar insan göç yerine ulaşmış,280.000 kişi yerlerinde bırakılmış, 100.000 kadar asker kaçağı ile Kafkasya, Balkanlar, İran, Avrupa, ABD ve Kanada'ya göçenler de hesaba katıldığında göç ve savaş sırasında Ermeni kayıplarının 50.000 ila 150.000 arasında olduğu açıkça görülebilir. Oysa aynı dönem içinde Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan Türk ve Müslümanların kaybı ortalama 2.500.000 kadardır. Avrupa'nın ünlü propaganda çarkı Türk kayıplarını hiç görmez ve sıfırlara indirirken, Ermeni kayıplarını etkili olması için milyonlara çıkarmış ve bunda da görüldüğü gibi başarılı olmuştur.

Galiba bizim aydınlarımızın da kafasını karıştıran olay bu göç olayıdır. Tabii ki masum Ermeni vatandaşları için talihsiz ve hatta haksız bir olay olarak kabul edilebilir. Ancak bu olay bir ulusun mukadderatını baştan aşağı etkileyecek, milyonlarca insanın acı çekmesine sebebiyet verecek bir olaydır ve "Zorunlu Göç" pek çok ülkenin, savaş sırasında mecbur kaldığı halde uygulamaya koyduğu yasal bir "Pasif Savunma Tedbiri"dir. Yukarıda açıkladığımız şekilde Nisan ve Mayıs aylarında aynı bölgede yaşayan Türkler üzerinde biri Ruslar tarafından olmak üzere iki defa uygulanmıştır. Bırakalım Türkleri, Ermenileri ve 1nci Dünya Savaşını, 2nci Dünya Savaşının başında bile bizi bu konuda en çok tenkit yapan Fransa devleti: 1939-1940 Kışında,Ren Vadisinde hazırladığı savunma ( Majino) hattı doğusunda bulunan Alsas köylerinin tüm halklını buradan çıkarıp Fransanın Güneybatısına , özellikle de Dordogne'a naklettirmiştir. Almanca konuşan ve hatta kimi zaman Alman dostu olan bu halk Fransız Ordusunu aynen Doğu Anadoludaki Ermeni toplumu gibi rhatsız etmişti. Bu insanlar 1945 yılına kadar boşaltılmış , kimi zaman yıkılmış evlerinden uzakta, güneyde kalacaklardır. (30). Pearl Harbour'dan sonra ABD Hükümeti ülkede yaşayan Japon asıllı Amerikalıları belirli kamplarda yaşamaya mecbur etti. Hiçbir suçu olmayan bu insanlar da uzun savaş yıllarını bu kamplarda geçirdiler. Sovyetler Kırım ve Kafkasya çevresinde yaşayan çoğu Türk kökenli milyonlarca vatandaşını ,başta Sibirya olmak üzere değişik bölgelere sürmüşlerdi. Anormal şartlar altında ,bir ulus için hayati bir tehlikenin önlenmesi amacıyla başvurulan bu tedbirler; tabii ki dini,dili,ırkı ne olursa olsun Milyonlarca masum insanın acı çekmesine sebebiyet vermiştir ve verecektir.

Burada herkesi adil olmaya davet etmek isteriz. Özellikle Fransa, kendi yapmak zorunda kaldığı "Zorunlu Göç" olayını bir savunma hakkı telakki ederken Türklerin kullandığı bir savunma hakkını "Soykırım" olarak tanımlayamaz,ve yine haksız bir şekilde kendisini hiç ilgilendirmeyen bir konuda açıkça taraf tuttuğunu belirterek yer alamaz ve kendi görüşünü zorla kabul ettirmek için yasa çıkaramaz. Bütün bu gerçeklere karşı çıkarak tek yanlı tutumunda ısrar eden Fransa ve onu takip eden ülkeler gelecek on yıllarda kendi oyunlarının kurbanı olacak ve bu tutumları örnek gösterilerek kendi sömürge İmparatorluklarında işlenen büyük suçlar için özellikle Asya, Afrika, Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda halkları tarafından ,daha ağır yasalar ve sonuçlarla karşı karşıya bırakılacaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Kaynakça:
1. Altan DELİORMAN: Türklere Karşı Ermeni Komiteleri,S.131 (3.Baskı İstanbul-1980)
2. Şeyhülislam Cemalettin Efendi,Siyasi Hatıralarım S.68,84,87 (Nehir Yay.İstanbul-1990)
3. Esat URAS: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi,s.388 (2.Baskı,Belge Yay.İstanbul-1987)
4. Salahi Ramstad SONYEL:The Ottoman Armenians,Victims of Great Power Diplomacy,s.289 (London-1987)
5. Yusuf Hikmet BAYUR:Türk İnkılabı Tarihi C.2,K-III,s.169-174 (TTK Ankara-1983) ; Kamuran GÜRÜN: Ermeni Dosyası s.191 (TTK Ankara-1983)
6. Y.H.Bayur a.g.e. 186-187
7. Akdes Nimet KURAT: Türkiye ve Rusya 1748-1919,s.211 (Ankara Üniversitesi Basımevi-1970)
8. Claire PRİCE:The Rebirth of Turkey,s.85 (New York-1923)
9. K.Gürün aynı eser s.195
10. alat Paşanın Anıları: s.75 (Mehmet Kasım,Say Yay.İstanbul-2001)
11. Aram TURABİAN: Les Volantaires Sur Les Drapaux Français Marseille-1917,s.6; K.Gürün a.g.e.s 186; Rafael de NOGALES: Four Years Beneath The Crescent,s.45,New York-1926 ( Hilal Altında Dört Sene ve Buna Cevap,Çev. Kaymakam Hakkı,As.Mat.İstanbul-1931) ; Richard G.HOVANNASİAN: Armenia on The Road of İndependence-1918,s.54 (University of California Press Ltd. USA-1967)
12. C.Price a.g.e.s.86-87; Ergünöz AKÇORA: Van ve Çevresinde Ermeni isyanları,s.6-10 (Türk Dünyası Araştırma Vakfı,İstanbul-1944) ; Ahmet Hulki SARAL: Ermeni Meselesi (Ankara-1970)
13. Arşavir Şıracıyan: Bir Ermeni Teröristin İtirafları,s.52-54 (Kastaş Yay.-1997)
14. Justin Mc CARTHY: Muslim And Minorities,s.XIII (New York University Press-1983)
15. C.Price a.g.e.s.87
16. Ermeni Komitelerinin A'mal ve Harekatı İhtilaliyesi,Meşrutiyetten Evvel ve Sonra,s.200-216 (H.Erdoğan Cengiz,Ankara-1983)
17. Ali İhsan SABİS : Birinci Dünya Harbi Harp Hatıralarım,c.2,s.180 (Nehir Yay. İstanbul-1991) ; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi Sayı ,No. 18/8
18. M. Fahrettin Kırgızoğlu : Kars Tarihi Cilt-1,s.553-554 ( Taş Çağlarından Osmanlı İmparatorluğuna Değin,İstanbul-1953) ; Ahmet Ender GÖKDEMİR : Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti,s.14-15 (Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara.-1988)
19. General MAFLOFSKİ : Umumi Harpte Kafkas Cephesinin Tenkidi,s.194-195 (Çev. Kaymakam Nazmi, Ankara-1935)
20. Nurşen MAZICI : Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorununun Kökeni, 1878-1918,s.80 (İstanbul-1987)
21. K.Gürün a.g.e. s. 210-211
22. Ulrich TRUMPENER :Germany And The Ottoman Empire 1914-1918,s.204, Princetown University Press-1968 ( Kitabın s.210,Dip Not (26) aynen şöyledir. "Rus Dışişleri tarafından hazırlanan memorandum Sir Edward Grey tarafından da onaylandı. Fransız hükümeti orijinal metindeki 'Hıristiyanlık ve medeniyete karşı suç' ibaresini 'İnsanlık ve medeniyete karşı suç' olarak değiştirilmesini istedi ve ifade kolonilerdeki Müslümanları rahatsız etmemek için değiştirildi."

23. Fevzi ÇAKMAK : Büyük Harpte Şark Cephesi Hareketleri, (Şark Vilayetlerimizde, Kafkasyada ve İranda) s.86-87 ( Ankara-1936) ; Aziz SAMİH : Büyük Harpte Kafkas Cephesi Hatıraları ( Zivinden Peteriç'e) s.44,Ankara-1939

24. E.Akçora a.g. e. s. 127
25. Abdullah YAMAN : Ermeni Meselesi ve Türkiye, s.326-327 ( İstanbul-1973)
26. Azmi SÜSLÜ : Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı s.22 ( Van 100 Yıl Üniversitesi –1990) ; Armenians in The Ottoman Empire And Modern Turkey,s.21 ( Boğaziçi Üniversitesi İstanbul-1984); J.Mc.Carthy Muslim And Minorities
27. Talat Paşanın Anıları, s.82-83
28. Genkur. ATASE Arşivi,No.1/1,Klas.44,Dos.207,Fih.2-3; A.Süslü a.g.e. s.110
29. Yılmaz AKBULUT : Ermeniler ve Bingöldeki Ermeni Tehcirleri,s.149 (Kültür Bakanlığı,Ankara-1998)
30. Georges de MALEVİLLE : 1915 Osmanlı, Rus, Ermeni Trajedisi,s.53-54 ( Çev. Necdet Bakkaloğlu, İstanbul-1988) DR.M.GALİP BAYSAN
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...