CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Bilinç Krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilinç Krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ahlak ve slogan

Editörün Notu: Değerli okuyucumuz, Yüksek Türkiye ideaimiz için Atamızın şu ifadesini hiç unutmamak gereklidir: 

"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz; görürsünüz ki, sıkıntılı dönemler hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar. Halbuki hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur!

"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 

"İslam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz."

Yaşar Nuri Öztürk'ün yaşamı da bu hurafelerle, din yobazlarıyla mücadeleyle geçti;  İslam'ı din bezirganlarının pençesinden kurtarmak için çabaladı durdu;  hayatını buna adadı; İslam'ı din bezirganlarının pençesinden kurtarmak için çabaladı durdu; Cehalete ve halkı kandıranlara savaş açtı. Ve, bir gün bile geri adım atmadı. 
İşte atta sizere sunduğumuz yazısı da bunun örneklerindendir.


Ahlak ve slogan 

Sadece devlet başkanı değil, aynı zamanda bir düşünce adamı olan Ali İzzet Begoviç, eserinde Kur'an'ın temel mesajlarından birini ifadeye koyarken şöyle diyor: ‘‘Kur'an'da, imana gel ki iyi insan olasın denmiyor. İyi insan ol ki iman etmiş olasın deniyor.’’ (Begoviç, Doğu ile Batı Arasında İslam, s. 158) Begoviç bu sözüyle, ahlakı slogan ve iddianın üstüne çıkaran Kur'an'sal diyalektiğin ruhunu çok güzel biçimde dile getirmiştir. Kur'an diyor ki: ‘‘İman ve zafer yüzlerinizi doğu veya batı yönüne dönmeniz değildir; iman ve zafer, o kişinin tavrıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanır; malı, içinden gelerek akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, yardım dileyenlere, özgürlüğüne kavuşmak için didinenlere verir; namazı kılar, zekâtı öder. Böyleleri, ahitleştiklerinde sözlerine sadıktırlar. Ferahlık ve sıkıntı zamanlarında, şiddet ve savaş durumunda sabredenlerdir onlar. Özü sözü bir olanlardır onlar. Takva sahipleri de işte onlardır.’’ (Bakara, 177) Ahlak ve özü, işte böylece slogan ve şeklin üstüne çıkaran Kur'an, eminim ki Begoviç'i alnından öpecektir.

Ahlak halinde yaşanmayan din şekil ve slogana, şuur haline gelmeyen iman ise iddia ve inatçılığa mahkûm olur. Slogan, değer üretmekle övünme imkânı bulamayan benliklerin, değer üretenleri övme veya sövme hedefi yaparak tatmin bulmalarının aracıdır. Slogancılığı, şekli ilahlaştırma tutkusu izler. Ve bu tutku yerleşince de din, hayat olmaktan çıkar, nefsin iştah ve kinini tatmin aracı haline gelir. O halde, dinin gerçek anlamda yaşanması nasıl olmalıdır? İslam'ın muazzez peygamberi bu sorunun cevabını ölümsüz bir ifadeye büründürmüştür. ‘‘Ben, ahlaksal güzellikleri tamamlamak için gönderildim.’’ Bunun bize aktardığı pratik mesaj şudur: Din ve ona bağlı olarak Hz. Peygamber, bir ahlak idesidir, bir görüntü modeli değil. Eskilerin kullandıkları bir deyimle, Hz. Peygamber bir tahalluk (ahlaklanma) konusudur, bir teşekkül (şekillenme) konusu değil. Şeklin, ahlaka bağlantısının olduğu noktalar elbette vardır. Bunlar vahyin tespitleriyle açıklanmıştır. Vahyin şekil belirlemediği hususlarda dini ve Resul'ü bir ahlaksal nitelikler kaynağı olarak almak, dinden bereketlenmenin biricik yoludur. Bu yol Resul'ün haliyle hallenme yoludur. Çile, aşk, ıstırap, tevazu, hizmet ve sabır gerektirir. Oysa ki, Resul'ü bir görüntü modeli yapmak, onu belli bir çevre ve coğrafyanın temsilcisi haline getirmek olur. Belli bir coğrafyanın görüntülerini kutsallaştıran bir modelin evrensel mesajların taşıyıcısı olduğuna kimseyi inandıramazsınız. Hem dine yazık olur, hem dindara...
Bir peygamberi gösteri ve resim modeli olarak almanın ucuzluğundan kurtulup onu yeni bir dünyanın yapılandırılmasında bir iman ve aşk modeli haline getirmek için, örfü ilahlaştırmaktan vazgeçmek gerekiyor. Bu gerçeği çok iyi yakalamış olan Peygamber eşi Hz. Aişe, kendisine ‘‘Peygamberimizin ahlakını bize anlatır mısın?’’ diyenlere şu ‘‘prensip cevap’’ı vermiştir: ‘‘Gidin, Kur'an'ı okuyun!’’
Bugünkü Müslüman dünyanın en büyük talihsizliklerinden biri, belki de en büyüğü, Hz. Peygamber'i, bir ahlak ve hareket modeli olmaktan çok, bir şekil ve görüntü modeli halinde algılamasıdır. Bu yanlış algılama sadece bizi vahyin ruhundan uzaklaştırmakla kalmıyor, diğer kitlelerin Kur'an rahmetinden yararlanmasını da engelliyor.

Sonuç şu: Bizler ahlaksal zemini tahrip edilmiş, değerleri birkaç karelik görüntüden ibaret hale getirilmiş bir anlayışı, insanlığın geleceğini kurmaya aday göstermek gibi bir tutarsızlığın temsilcileri durumuna düşürülüyoruz. Ve insanlık, ısrarlı ve haklı bir biçimde şunu soruyor: Bugünü cehenneme çevirenlerin yarınki cennet vaatlerine nasıl inanalım?

Gerçekçi insanlar sıfatıyla atacağımız ilk adım, ‘‘âlemlere rahmet’’ olan Son Peygamber'in üzerine örttüğümüz ‘‘örf şalı’’nı kaldırmak ve Kur'an'ın Muhammed'ini insanlığın tanımasına ve yararlanmasına açmaktır. Başka bir deyişle, sloganlarımızın kutsanması için paravan yaptığımız ‘‘elçi’’nin inat, iddia ve şekil zemininden, ‘‘Allah elçisi’’ Hz. Muhammed'in basiret, hizmet, sevgi ve ahlak iklimine geçişi sağlamak borcundayız. Bizi kurtaracak olan, Arap örflerinin desenleriyle süslü fistan modeli değil, Kur'an ahlakıyla yüklü aşk ve iman modelidir. Bu modeli hayatımıza sokamadığımız sürece, ruhundan ışık yıllarıyla uzakta kaldığımız kuralların görüntülerini ihya etmek bize, eriş ve oluşun kapısını asla aralamayacaktır.

Yaşar NURİ ÖZTÜRK
https://bit.ly/2EeTfrl


.

Cumhurbaşkanı’na tarihi cevap !

Cumhurbaşkanı’na tarihi cevap !

   

“CHP’nin tek parti diktatörlüğünde ne yapıldı Allahaşkına?”
“CHP’ye soruyorum; Yahu senin bu memlekette dikili bir ağacın mı var?”
“Bu cibiliyetsiz partinin bu ülkeye hiçbir katkısı olmamıştır”
“CHP iktidarında şu ülkede bir taş üstüne taş kondu mu?”
“Biz bu CHP’nin cemaziyelevvelini (tüm geçmişini) biliriz, hiçbir eserleri, emekleri yoktur bu ülkede”

Yukarıdaki sözler Sn. Erdoğana ait.
Ben bir yurttaşım. Bu memleketin ekmeğini yedim… Suyunu içtim, okullarında okudum, rampa yukarı yollarında yürüdüm. Jopunu da yedim baklavasını da…
Ömrüm de bu ülkede son bulacak.
Mustafa Kemal sonrası CHP’ye mesafeli durdum. İnönü döneminde hem doğru bulduğum hem de yanlış bulduğum politikalar var.
Ama bu, ona saygı duymama engel değil.
Toplumcu, sosyalist programlara daha yakın hissettim kendimi her zaman.
Ama bu CHP’nin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine saygı duymama engel değil.
Saldırmaya CHP’den başlayıp, İnönü ile devam edenlerin gerçek amaçlarının Mustafa Kemal’e saldırmak olduğunu, bunu alenen yapmalarına çok az bir zaman kaldığını görmeme engel değil…
Ama şu ”cibilliyetsiz” dönemi çok merak ettim.
Kafama taktım ve araştırıp yazdım.
Liste uzun; çünkü dünyaya damgasını vurmuştu!

İşte hayalken gerçek olanlar:

1923 – Cumhuriyet Halk Partisi Kuruldu. (9 Eylül 1923)
1923 – CHP Genel Başkanlığına Mustafa Kemal Atatürk seçildi. (11 Eylül 1923)
1923 – Ankara Başkent ilan edildi. (13 Ekim 1923)
1923 – Cumhuriyet ilan edildi (29 Ekim 1923)
1923 – Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu kuruldu.
1924 – Hilafet kaldırıldı.
1924 – Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) kabul edildi.
1924 – İlköğretim zorunlu hale getirildi.
1924 – Lozan Antlaşması yürürlüğe girdi.
1924 – Gölcük’te ilk tersane ünitesi kuruldu.
1924 – Devlet Demiryolları kuruldu.
1924 – İstanbul – Ankara arasında ilk yolcu uçağı seferi yapıldı.
1924 – Türkiye İş Bankası kuruldu.
1924 – Türk Kadınlar Birliği kuruldu.
1924 – Ankara ilk planlı şehir olarak tanzim edildi.
1924 – Cumhurbaşkanlığı Orkestrası kuruldu.
1924 – Türkiye Tütüncüler Bankası kuruldu.
1924 – İlk milli sigorta Anadolu Sigorta faaliyete geçti.
1924 – Bursa’da Karacabey Harası kuruldu.
1924 – Milli Sahne Ankara’da ilk tiyatro olarak kuruldu.
1924 – Topkapı Sarayı müze olarak ziyarete açıldı.
1924 – Türkiye Cumhuriyeti yazılı ilk madeni para tedavüle çıktı.
1924 – Atatürk’ün önerisiyle ismini de verdiği Cumhuriyet Gazetesi yayına başladı.
1925 – Danıştay kuruldu.
1925 – Türk Hava Kurumu (Türk Tayyare Cemiyeti) kuruldu.
1925 – İstanbul’da Liman İşleri inhisarı kuruldu.
1925 – Osmanlı’da köylülerden alınan Aşar Vergisi kaldırıldı.
1925 – Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü kuruldu.
1925 – Sanayi ve Madenler Bankası kuruluş kanunu kabul edildi.
1925 – 1920’de Atatürk tarafından kurulan Anadolu Ajansı bir anonim şirkete dönüştürüldü.
1925 – Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu kabul edildi.
1925 – Gazi Orman Çiftliği kurulmaya başlandı.
1925 – Eskişehir Cer Atölyelerinde demiryolu malzemesi üretecek birimler hizmete girdi.
1925 – Adana Mensucat Fabrikası üretime başladı.
1925 – Türkiye’nin ilk betonarme köprüsü Menderes Nehri üzerine yapıldı.
1925 – İlk Cumhuriyet altını basıldı.
1925 – Adana ve Bergama Müzeleri açıldı.
1925 – Tayyare Cemiyeti’nin katkılarıyla Ankara’da Türk yapımı ilk planör uçuruldu.
1925 – Şeker Fabrikaları kurulmasına ilişkin kanun kabul edildi.
1926 – Demir Çelik Sanayiinin kurulmasına ilişkin kanun yayımlandı.
1926 – Uluslararası saat ve takvim uygulanmasına başlandı.
1926 – Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdi. Kanunla kadın erkek eşitliği sağlandı.
1926 – Türk Telsiz Telefon Şirketi kuruldu.


1926 – Eskişehir Uçak Bakım İşletmesi açıldı.
1926 – Yabancı gemilere tanınan ayrıcalıkları kaldıran Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi.
1926 – İlk şeker fabrikası olan Alpullu Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.
1926 – Ankara otomatik telefonu işletmeye açıldı.
1926 – İstanbul’da inşaat demiri üreten ilk haddehane açıldı.
1926 – Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri kuruldu.
1926 – Amasya, Sinop ve Tokat Müzeleri açıldı.
1926 – Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası açıldı. 1950’li yıllarda Adnan Menderes hükümetince kapatılana kadar bu fabrikada toplam 112 savaş uçağı üretildi.
1926 – Bakırköy Çimento Fabrikası kuruldu.
1926 – Uşak Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.
1927 – Teşviki Sanayi Kanunu kabul edildi.
1927 – Bünyan Dokuma Fabrikası hizmete girdi.
1927 – Ankara – Kayseri demiryolu açıldı.
1927 – Emlak ve Eytam Bankası kuruldu.
1927 – İstanbul Radyosu yayınlarına başladı.
1927 – Samsun – Havza – Amasya demiryolları açıldı.
1927 – Bursa Dokumacılık Fabrikası açıldı.
1927 – Eskişehir Bankası kuruldu.
1927 – Ankara Arkeoloji Müzesi ve Sivas Müzesi kuruldu.
1927 – Okullarda karma eğitime geçildi.
1927 – İlk basketbol ligi düzenlendi.
1927 – İlk Köy Öğretmen Okulu Kayseri’de açıldı.
1927 – Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kağıt parası tedavüle çıkarıldı.
1927 – İzmir Müzesi açıldı.
1927 – Ankara’da Çocuk Sarayı açıldı.
1927 – İlk düzenli radyo yayını İstanbul’da başladı.
1928 – Laiklik Cumhuriyetin temel ilkesi olarak kabul edildi.
1928 – Anadolu Demiryolu Şirketi yabancılardan satın alındı.
1928 – Haydarpaşa-Eskişehir-Konya ve Yenice-Mersin Demiryolları yabancılardan satın alındı.
1928 – Ankara Çimento Fabrikası açıldı.
1928 – Türk halkına okuma-yazma öğretmek için Millet Mektepleri açıldı.(1936’ya kadar 16-45 yaş arasındaki yaklaşık 3 milyon kişiye temel eğitim verildi.)
1928 – Ankara Numune Hastanesi açıldı.
1928 – Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü kuruldu.
1928 – Türk Eğitim Derneği (TED) Atatürk’ün koruyuculuğunda Ankara’da kuruldu.
1928 – Türk Vatandaşlığı Yasası kabul edildi.
1928 – İstanbul Bomonti’de Türk Mensucat Fabrikası hizmete girdi.
1928 – Amasya – Zile demiryolu açıldı.
1928 – Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkındaki kanun kabul edildi.
1928 – Malatya Elektrik Santralı açıldı.
1928 – İlk defa Kadınlar Mahkemelerde Avukat olarak görev aldılar.
1928 – Kütahya – Tavşanlı demiryolu açıldı.
1928 – İstanbul’da Üsküdar, Bağlarbaşı ve Kısıklı’da tramvay hatları açıldı.
1928 – Ankara’nın ilk büyük oteli Ankara Palas açıldı.
1928 – Gaziantep’te Mensucat Fabrikası işletmeye açıldı.
1929 – Mersin- Adana demiryolu yabancılardan satın alındı.
1929 – Ankara ile İstanbul arasında telefon konuşmaları başladı.
1929 – Ayancık Kereste Fabrikası açıldı.
1929 – Trabzon Vizera Hidroelektrik Santralı hizmete girdi.
1929 – İstanbul’da Fatih-Edirnekapı tramvay hattı hizmete girdi.
1929 – Anadolu-Bağdat, Mersin- Tarsus Demiryolları yabancılardan satın alındı.
1929 – Haydarpaşa Limanı yabancılardan satın alındı.
1929 – Kütahya- Emirler, Fevzipaşa-Gölbaşı demiryolları açıldı.
1929 – Deniz Ticaret Kanunu kabul edildi.
1929 – Paşabahçe Rakı ve İspirto Fabrikası açıldı.
1929 – Yeni Türk harfleriyle ilk posta pulları basıldı.
1930 – Ankara – Sivas Demiryolu Hattı ulaşıma açıldı.
1930 – Kadınlar Belediyelerde seçme ve seçilme hakkı kazandı.
1930 – Ankara’da Ziraat Enstitüsü kuruldu.
1930 – Kayseri – Şarkışla demiryolu açıldı.
1930 – Türkiye Gazeteciler Birliği kuruldu.
1930 – İstanbul Galata Köprüsü’nden 70 yıldan beri alınan köprü geçiş ücreti kaldırıldı.
1930 – Ankara Etnografya Müzesi halka açıldı.
1931 – Bursa- Mudanya demiryolu yabancılardan satın alındı.
1931 – Gölbaşı – Malatya demiryolu açıldı.
1931 – 10 ilde Bölge Sanat Okulları açıldı.
1931 – Çocuk Esirgeme Kurumu kuruldu.
1931 – Tekel Genel Müdürlüğü kuruldu.
1931 – Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu.
1931 – Uluslararası ölçü birimleri kabul edildi.
1931 – Türk Tarih Kurumu kuruldu.
1932 – Devlet Sanayi Ofisi (DSO) kuruldu.
1932 – Samsun- Sivas demiryolu açıldı.
1932 – Diyarbakır Tekel Rakı Fabrikası açıldı.
1932 – Sanayi Teşvik Kanunu ile toplam 1473 işletme teşvikten yararlandırıldı.
1932 – İzmir Rıhtım İşletmesi yabancılardan satın alındı.
1932 – Türkiye Sanayi Kredi Bankası kuruldu.
1932 – Kütahya – Balıkesir demiryolu açıldı.
1932 – Ulukışla – Niğde demiryolu açıldı.
1932 – Halkevleri açıldı. (1951’de Adnan Menderes hükümetince kapatıldıklarında 478 Halkevi, 4322 Halk Odası vardı.
1932 – Türk Dil Kurumu kuruldu.
1932 – Türkiye Milletler Cemiyetine üye oldu.
1933 – Eskişehir Şeker Fabrikası açıldı.
1933 – Sümerbank resmen faaliyete geçti.
1933 – İstanbul – Ankara arasında düzenli uçak seferleri başladı.
1933 – Adana-Fevzipaşa demiryolu açıldı.
1933 – Ulukışla – Kayseri demiryolu açıldı.
1933 – Yerel Yönetimlere finansal yardım için İller Bankası kuruldu.
1933 – İstanbul Üniversitesi kuruldu.
1933 – Zonguldak Yatırım Bankası ve Kayseri Milli İktisat Bankası kuruldu.
1933 – Havayolları Devlet İşletmesi kuruldu.
1933 – Samsun- Çarşamba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.
1933 – Halk Bankası kuruldu.


1933 – Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı.
1934 – Bandırma- Menemen- Manisa demiryolu yabancılardan satın alındı.
1934 – İlk Türk Operası sahnelendi.
1934 – Kadınlar birçok Avrupa ülkesinden önce genel seçimlerde seçme/seçilme hakkı kazandı.
1934 – İzmir-Kasaba demiryolu yabancılardan alınarak devletleştirildi.
1934 – Keçiborlu Kükürt Fabrikası üretime başladı.
1934 – Soyadı Kanunu kabul edildi.
1934 – Turhal Şeker Fabrikası açıldı.
1934 – Isparta Gülyağı Fabrikası üretime başladı.
1934 – Kayseri Uçak ve Motor Fabrikasında yapılan ilk uçağın deneme uçuşu yapıldı.
1934 – Basmane İzmir – Afyon demiryolu yabancılardan satın alındı.
1934 – Sümerbank Bakırköy Bez Fabrikası’nın açılışı yapıldı.
1934 – İlk Süttozu Fabrikası Bursa’da açıldı.
1934 – Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası işletmeye açıldı.
1934 – Demiryolu Elazığ’a ulaştı.
1935 – Haftasonu tatili Cumartesi-Pazar olarak kabul edildi.
1935 – Aydın Demiryolları yabancılardan satın alındı.
1935 – MTA Enstitüsü kuruldu.
1935 – ETİBANK kuruldu.
1935 – Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. kuruldu.
1935 – Türkkuşu kuruldu.
1935 – İstanbul Rıhtım Şirketi yabancılardan satın alındı.
1935 – Ankara’da troleybüs hattı işletmeye açıldı.
1935 – Fevzipaşa-Ergani-Diyarbakır demiryolları açıldı.
1935 – İlk Arkeolojik kazılar Alacahöyük’te başladı.
1935 – Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası üretime başladı.
1935 – Zonguldak Türk Antrasit Fabrikası işletmeye açıldı.
1935 – Afyon – Isparta demiryolu açıldı.
1935 – Sümerbank Kayseri Dokuma Fabrikası’nın açılışı yapıldı.
1935 – Ankara Mamak’ta Gaz Maskesi Fabrikası açıldı.
1935 – Ayasofya müze olarak ziyarete açıldı.
1935 – Ankara’da Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi açıldı.
1936 – Kabotajın Deniz Yolları İdaresi’ne geçmesi sağlandı.
1936 – Ankara Çubuk Barajı açıldı.
1936 – Motreux Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.
1936 – Çanakkale ve İstanbul Boğazlarında askerden arındırılmış bölgelere Türk askerleri yerleştirildi.
1936 – Ankara’da Devlet Konservatuarı açıldı.
1936 – Edirne-Sirkeci Şark Demiryolları yabancılardan satın alındı.
1936 – Haydarpaşa Numune Hastanesi hizmete girdi.
1936 – Sümerbank Malatya İplik ve Bez Fabrikası kuruldu.
1936 – İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası hizmete girdi.
1936 – Elazığ Şark Kromları İşletmesi kuruldu.
1936 – İzmir Enternasyonal Fuarı açıldı.
1936 – İzmir Havagazı Şirketi yabancılardan satın alındı.
1936 – İstanbul Telefon Şirketi yabancılardan satın alındı.
1936 – SEKA’nın İzmit’teki fabrikasında ilk kağıt üretildi.
1936 – Ankara 19 Mayıs Stadyumu hizmete açıldı.
1937 – Sümerbank Konya Ereğlisi Dokuma Fabrikası üretime başladı.
1937 – Ziraat Bankası Kanunu kabul edildi.
1937 – Kozlu Kömür İşletmeleri yabancılardan satın alındı.
1937 – Çatalağzı – Zonguldak demiryolu açıldı.
1937 – İstanbul Resim Heykel Müzesi açıldı.
1937 – Ankara’da ilk Bira Fabrikası kuruldu.
1937 – Toprakkale – İskenderun demiryolu yabancılardan satın alındı.
1937 – Ankara’da Motorlu Tayyarecilik Okulu açıldı.
1937 – Urfa’da Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği açıldı.
1937 – Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası açıldı.
1937 – Denizbank kuruldu.
1937 – İstanbul ve Trakya Demiryolları yabancılardan satın alındı.
1937 – Diyarbakır – Cizre Demiryolu açıldı.
1937 – Yozgat Termo-Elektrik Santralı hizmete girdi.
1938 – Gemlik Suni İpek Fabrikası açıldı.
1938 – İzmir Telefon Şirketi yabancılardan satın alındı.
1938 – Ankara Radyoevi hizmete girdi.
1938 – Divriği Demir Madenleri üretime başladı.
1938 – Bursa Merinos Fabrikası faaliyete geçti.
1938 – Murgul Bakır İşletmeleri satın alındı.
1938 – Türk askerleri Hatay’a girdi.
1938 – Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kuruldu.
1938 – Devlet Havayolları Genel Müdürlüğü kuruldu.
1938 – Eskişehir İspirto Fabrikası açıldı.
1938 – İstanbul Elektrik Şirketi yabancılardan satın alındı.
1938 – Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kuruldu.
1938 – Sivas – Erzincan demiryolu açıldı.
1938 – Giresun’da Fiskobirlik kuruldu.
ATATÜRK’ün VEFATINDAN SONRA
1939 – Ergani Bakır İşletmesi hizmete girdi.
1939 – Karabük Demir Çelik Kok Fabrikası üretime başladı.
1939 – İstanbul’da yabancıların işlettiği Tramvay Şirketi tesislerini hükümete devretti.
1939 – İstanbul’daki Tünel İşletmesi tüm tesislerini hükümete devretti.
1939 – Bursa ve Mersin elektrik tesisleri devletleştirildi.
1939 – Adana Elektrik Şirketi devletleştirildi.
1939 – Sivas Demiryolu Makinaları Fabrikası kuruldu.
1939 – Aydın’da 4000 köylüye toprak dağıtıldı.
1939 – İstanbul’da İETT kuruldu.
1939 – Fransız askerleri Hatay’dan çıkartıldı, Hatay Türkiye’ye katıldı.
1939 – Karabük Demir Çelik Fabrikası Yüksek Fırınları hizmete girdi.


1939 – Ankara Havagazı Şirketi devletleştirildi.
1939 – Karabük Demir Çelik Boru Fabrikaları hizmete girdi.
1939 – Milli Piyango İdaresi kuruldu.
1939 – Unkapanı Atatürk Köprüsü açıldı.
1939 – İlk Türk denizaltısı Haliç’te denize indirildi.
1939 – Sivas – Erzurum demiryolu açıldı. Cumhuriyetin ilk 15 yılında yapılan demiryolu 3.000 km’ye ulaştı.
1939 – Tekirdağ Şarap Fabrikası hizmete açıldı.
1940 – Kozabirlik kuruldu.
1940 – Türk Petrol Şirketi kuruldu.
1940 – Köy Enstitüleri kuruldu. (Toplam sayısı 21’i bulan köy enstitüleri 1954 yılında Adnan Menderes Hükümeti tarafından tamamen kapatıldı.)
1940 – İstanbul Radyo İstasyonu hizmete girdi.
1940 – Ereğli Kömür İşletmesi kuruldu.
1940 – Haliçte yapılan İkinci Türk denizaltısı donanmaya katıldı.
1940 – Taksim Gezi Parkı İstanbul’da açıldı.
1940 – Eğitim amaçlı Halk Odaları kuruldu. İlk etapta 141 Halk Odası açıldı.
1940 – Ankara’da Milli Halk Kütüphanesi açıldı.
1940 – Garp Linyitleri İşletmesi kuruldu.
1941 – Gebere Barajı açıldı.
1941 – Petrol Ofisi kuruldu.
1941 – Türk Hava Kurumu Ankara’da uçak fabrikası kurdu.
1941 – THY Yurtiçi uçuş merkezlerinin sayısı 11’e çıktı.
1942 – Ankara Etimesgut’ta üretilen ilk Türk uçağı deneme uçuşları yaptı.
1942 – Türk Devrim Tarihi Enstitüsü kuruldu.
1942 – İlköğretim seferberliği başladı.
1942 – Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.
1942 – Dalaman ve Hatay Devlet Üretme Çiftlikleri kuruldu.
1942 – Bursa, Denizli, Mersin, Çorum ve Urfa’da Kız Sanat Enstitüleri açıldı.
1942 – İlk büyük Türk ilaç fabrikası Eczacıbaşı İlaç Fabrikası Levent’te açıldı.
1942 – Atatürk Devrim Müzesi açıldı.
1943 – Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsası Kanunu kabul edildi.
1943 – Zonguldak-Kozlu demiryolu hattı açıldı.
1943 – İstanbul’da Atatürk Bulvarı açıldı.
1943 – Ankara’da Gençlik Parkı açıldı.
1943 – Diyarbakır – Batman Demiryolu açıldı.
1943 – Seyhan Regülatörü açıldı.
1943 – Sivas Çimento Fabrikası açıldı.
1943 – İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü kuruldu.
1943 – İstanbul’da Yıldız Parkı açıldı.
1943 – Ankara Fen Fakültesi açıldı.
1944 – Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) kuruldu.
1944 – İzmit Klor Alkali Fabrikası hizmete girdi.
1944 – İzmit Selüloz Fabrikaları işletmeye alındı.
1944 – Türk Hava Kurumu’nun Ankara’daki uçak fabrikasında 140 eğitim uçağı, ambulans uçakları ve çok sayıda planör üretildi.
(Ne yazık ki; Ankara, Kayseri ve Eskişehir’deki Uçak ve Uçak Motoru Fabrikalarının tamamı 1950’li yıllarda Adnan Menderes hükümeti tarafından kapatılmıştır.
1944 – İzmit’te Gazete ve Sigara Kağıdı Fabrikası açıldı.
1944 – Yeşilköy’de yerli sermaye ile üretilen ilk Türk özel yolcu uçağının denemesi yapıldı.
1944 – Anıtkabir’in temeli atıldı.
1944 – İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) kuruldu.
1944 – Mersin Limanı hizmete açıldı.
1944 – Gaziantep Havaalanı açıldı.
1944 – Fevzipaşa – Malatya ve Diyarbakır – Kurtalan demiryolları hizmete girdi.
1944 – Sakarya’da Ziraat Alet ve Makinaları Fabrikası üretime başladı
1944 – İzmir’de Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu açıldı.
1945 – Şirketi Hayriye devlet tarafından satın alındı.
1945 – Türkiye Birleşmiş Milletler’e kurucu üye olarak katıldı.
1945 – İskenderun Limanı hizmete girdi.
1945 – Türkiye ilk defa yerli ampul üretimine başladı.
1945 – Balıkesir, Van, Rize, Erzurum, Erzincan ve Çankırı’da liseler ve enstitüler açıldı.
1945 – Çiftçiyi ve Köylüyü Topraklandırma Kanunu kabul edildi.
1945 – Ormanlar koruma amacıyla devletin mülkiyetine geçti.
1945 – İstanbul – Londra ve İstanbul – Paris uçak seferleri başladı.
1946 – İş ve İşçi Bulma Kurumu hizmete başladı.
1946 – İşçi Sigortaları Kurumu yürürlüğe girdi.
1946 – İstanbul – Ankara arasında yataklı tren seferleri başladı.
1946 – Ankara Üniversitesi kuruldu.
1946 – Elazığ Tekel Şarap Fabrikası açıldı.
1946 – İstanbul ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti kuruldu.
1946 – Türkiye’nin ilk çok partili seçimleri yapıldı.
1947 – Heybeliada Senatoryumu hizmete girdi.
1947 – İstanbul Açıkhava Tiyatrosu açıldı.
1947 – İşçi ve İşveren Sendikaları Kanunu kabul edildi.
1947 – Palu-Genç demiryolu açıldı.
1947 – Türkiye Dünya Sağlık Örgütüne üye oldu.
1947 – Rize Çay Fabrikası hizmete girdi.
1947 – Eskişehir Demiryolu Takım Fabrikası hizmete girdi.
1947 – İstanbul’da İnönü Stadyumu açıldı.
1948 – Köprüağzı – Maraş demiryolu açıldı. Açılan son demiryolu hattı oldu; çünkü 1950’deki Adnan Menderes hükümetinden itibaren demiryolu yapımları durduruldu.
1948 – Çatalağzı Termik Santralı hizmete girdi.
1948 – Türkiye Milli Talebe Federasyonu kuruldu.
1948 – Milli Kütüphane hizmete girdi.
1948 – Ankara Etimesgut’ta kurulan Uçak Motor Fabrikası hizmete girdi.
1949 – Porsuk Barajı açıldı.
1949 – Emekli Sandığı kuruldu.
1949 – Türkiye İnsan Hakları Bildirgesini onayladı.
1949 – Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü kuruldu.
1949 – İstanbul’da Kartal- Yalova araba vapuru hattı açıldı.
1949 – Sümerbank Ateş Tuğla Fabrikası Filyos’ta açıldı.
1949 – Muş’ta Alparslan Devlet Üretme Çiftliği kuruldu.
1949 – Murgul Bakır İşletmeleri üretime başladı.
1949 – Türkiye Avrupa Konseyi’ne kabul edildi.
1923 – 1950 arasında yapılan tüm bu eserler ve yatırımlar gerçekleştirilirken tek kuruş bile borç alınmamıştır.
Borç alınmadığı gibi Osmanlı’nın bıraktığı Düyun-u Umumiye borçları da ödenmiştir.
1929 -1932 arası Dünya tarihinde şu ana kadar yaşanan en büyük kriz olan “Dünya Ekonomik Bunalımı” dönemidir. Teğet geçmemiştir!
1939 – 1945 arası tüm dünyanın yıkıma sürüklendiği II. Dünya Savaşı dönemidir.

Bu dönemde tüm dünya kana bulanırken ve komşu ülkelerde bile milyonlarca insan ölürken; tek bir Türk vatandaşının burnu dahi kanamamıştır.
Genç Türkiye Cumhuriyetini kuran iradenin elbetteki hataları da olmuştur.
O günkü Türkiye’nin yoksulluğunu ve savaş zamanlarını göz önüne aldığımızda ne kadar zorluklar çekildiği ortadadır.
Örneğin; sık sık gündeme gelen şu camilerin kapatılırak depoya dönüştürülmesi konusunun gerçek yüzü şudur:
İkinci dünya savaşında sınırlara yığınak yapmak zorunda kalan orduyu doyurmak amacı ile köylüden toplanan hububat modern SİLO’lar olmadığı için camiler boşaltılarak SİLO yerine kullanılmıştır. Doğru olan yöntem de odur…

Peki bütün bu yapılan yatırımları ve emperyalizmin ellerinden alınarak devletleştirilen işletmeleri kimler tekrar emperyalistlere satmaya başladı? Adnan Menderes…

REFERANDUM: ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİNİN SAKINCALARI - 1 ve 2 - (TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ)

REFERANDUM: ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİNİN SAKINCALARI -1

ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİYLE YAPILMAK İSTENEN BAŞLICA DEĞİŞİKLİKLERİN ANLAMI, YORUMU VE SONUÇLARI (TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ)

Önce mevcut anayasa maddesini veriyorum, ardından, bu maddede yapılmak istenen değişikliği gösteriyorum. Sonra, TBB’nin yorum ve değerlendirmesini –özetleyerek- sunuyorum. Gerektiğinde, kendi yorumumu da ekliyorum.

Yürürlükteki Anayasa maddesinden çıkarılan kısmı < ... > içinde gösterdim.
**
YÜRÜRLÜKTEKİ ANAYASA:
Madde 93 – Meclis, bir yasama yılında en çok üç ay tatil yapabilir; ara verme veya tatil sırasında, Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır.

ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ:
Madde 93 –(2) Meclis, bir yasama yılında en çok üç ay tatil yapabilir; ara verme veya tatil sırasında, Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır.
**
Değişiklik Teklifi İle İlgili TBB'nin Yorumu (Özet)

Anayasa değişikliği İle Anayasa'nın 93. maddesinde yapılması önerilen değişiklik kapsamında; ara verme veya tatil sırasında "…doğrudan doğruya veya Bakanlar Kurulunun istemi üzerine…" toplanabilen Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, bundan böyle YALNIZCA CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN TOPLANTIYA ÇAĞRILABİLECEĞİ belirtilmektedir.

Bu düzenleme, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin anayasal sistem içindeki merkezî konumuna ve kendi çalışma düzenini belirleme kapasitesine yönelik ciddi bir GERİ ADIM anlamını taşımaktadır.
Önerilen düzenleme teklifinin kabulü halinde Türkiye Büyük Millet Meclis'inin ara verme veya tatil sırasında acil bir ihtiyaç ortaya çıktığında dahi KENDİ İRADESİYLE TOPLANAMAYACAĞI; bunun için ancak CUMHURBAŞKANI'NIN ÇAĞRISINA İHTİYAÇ duyulduğu anlaşılmaktadır. Önerilen değişiklik, parlamentoculuğun yüzlerce yıllık evrimine ve demokratik katılım mücadelesinin genel gelişim yönüne ters düşmekte olduğunu söylemek mümkündür.
*
(Benim yorumlarım: i) Cumhurbaşkanının paşa gönlü isterse, Meclisi toplantıya hiç çağırmayabilir! ii) Ara vermeye veya tatile Meclis kendisi karar veriyor; yeniden toplanmaya veremiyor, Cumhurbaşkanının kararını beklemesi lazım. Burada bir dengesizlik, hatta tutarsızlık yok mudur? CD)

Prof. Cihan Dura
19 Mart, 10:04

***

ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİYLE YAPILMAK İSTENEN BAŞLICA DEĞİŞİKLİKLERİN ANLAMI, YORUMU VE SONUÇLARI -2 (TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ)

Önce mevcut anayasa maddesini veriyorum, ardından, bu maddede yapılmak istenen değişikliği gösteriyorum. Sonra, Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) yorum ve değerlendirmesini –özetleyerek- sunuyorum. Gerektiğinde, kendi yorumumu da ekliyorum.

Anayasa maddesinden çıkarılan veya değişiklik teklifiyle eklenen kısmı < ... > içinde gösterdim.
**
YÜRÜRLÜKTEKİ ANAYASA:
Madde 89
Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir.

ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ:
…Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu <üye tam sayısının salt çoğunluğu ile> aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir.
**
Değişiklik Teklifi İle İlgili TBB'nin Yorumu (Özet)

Bu değişiklikle, Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne geri gönderilen kanunun aynen kabulünün, ancak Meclis "…üye tamsayısının salt çoğunluğu ile…" mümkün olabileceği öngörülmektedir.

Bu düzenlemeyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen kanunu aynen kabul edebilmesi, yani kendi iradesinde ısrar edebilmesi için, kanunların kabulü için öngörülen olağan karar yeter sayısını aşan "nitelikli bir çoğunluğa" ulaşması öngörülmektedir. Bu, Anayasa'da hâlihazırda var olan "basit çoğunlukla (ikinci kez) kabul" sisteminden farklı bir düzenlemedir. Değişiklik teklifiyle birlikte Cumhurbaşkanı'nın kanunların kabulü konusundaki yetkisi, "geciktirici veto" yetkisinden "ZORLAŞTIRICI VETO" yetkisine yükseltilmektedir.

Değişiklikle, Cumhurbaşkanlığı makamında toplanan olağanüstü Yürütme yetkilerine ek olarak, Yasama konusunda da Cumhurbaşkanı lehine büyük bir dengesizlik yaratılmış oluyor. Şöyle ki, CUMHURBAŞKANI; BİR YANDAN "CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİ" İLE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NE PARALEL BİR YASAMA YETKİSİ KULLANIRKEN, DİĞER YANDAN YASAMA'NIN MECLİS'E BIRAKILMIŞ OLAN AYAĞINDA DA ÖNEMLİ ETKİ VE MÜDAHALE GÜCÜNÜ KAVUŞTURULUYOR.
*
Sonuç olarak, bir yanda "CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİ", diğer yanda Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte olan parti çoğunluğunun "UYUMLU YASAMA FAALİYETİ", bunlar yetmezmiş gibi bir de CUMHURBAŞKANI'NA TANINAN "GÜÇLÜ VETO YETKİSİ"; yasama organı olarak Millet Meclisi’ni, fiilen ve büyük ölçüde etkisiz bir hale getirmektedir.
*
(Benim yorumlarım: Bu değişiklikle Millî İrade’nin yerini, tek bir şahsın iradesinin alması biraz daha pekiştirilmiş olmaktadır. Devredilemez ve paylaşılmaz olan Millî Egemenlik, kısmen de olsa devredilmekte, tek bir şahısla paylaşılmaktadır. Aynı zamanda Tam bağımsızlık ilkesi de bir darbe daha almış bulunuyor. NOT: Salt çoğunluk: Meclis toplam üye sayısının yarısından bir fazlası (bugün için 276, değişiklikle 301); basit çoğunluk: oylamaya katılanların yarısından bir fazlasıdır. CD)

Prof. Cihan Dura
20 Mart, 08:10

TÜRK HALKI YÜZYILLARDIR ALLAH İLE ALDATILIYOR

TÜRK HALKI YÜZYILLARDIR ALLAH İLE ALDATILIYOR

Türk halkı dini konusunda asırlardır sürekli bicimde aldatılıyor, Allah ile aldatılıyor. 
Allah ile aldatılanların en büyük sorunu aldatıldıklarının farkında olma imkânından büyük ölçüde yoksun bulunmalarıdır. Çünkü derinden inandıkları ve içtenlikle teslim oldukları bir değer yani din, kendilerinin aleyhinde kullanılıyor. 
Bunu fark etmeleri kolay değildir.

Çünkü Türk halkı İslam’a duyduğu teslimiyet yüzünden çoğu kez savunma, eleştirme güçlerini kullanmıyor. Daha önemlisi Allah ile aldatanlara karşı aklını kullanmıyor.

Oysa –Kur’an’da vurgulanıyor- bu tuzağa düşülmemesi ve bu belanın aşılması için gerekli olan iki hayati donanım vardır:

-Aklın işletilmesi,

-Takvanın (dindarlığın) insanlar arasında üstünlük ölçüsü olmaktan çıkarılması.

Akıl işleyecek, dindarlık insanlar arası bir değer ölçüsü olmaktan çıkarılacaktır ki, kitleler Allah ile aldatma tezgâhlarının maskesini düşürebilsin, arka planını görebilsin. Maske düşürülüp arka plan görülmediği sürece Allah ile aldatılmak kaçınılmazdır.

Allah ile aldatma zulmünün aşılması için sadece temel çare değil, tek çare aklı işletmektir. Kur’an “Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik indirir.” der.

Aklın devrede olması ve işletilmesi için ise laiklik temel şarttır. Aksi halde duygu egemen kılınmak suretiyle din aklın önünü kesme aracı olarak kullanılır, yani kitle Allah ile aldatılır.

Türk halkı asırlardır Kur’an’dan uzak tutulmuş onu okuyup anlamaktan yoksun bırakılmıştır. Türk halkının Kur’an’dan tek istediği ve beklediği, o kitabın Arap harfleriyle telaffuzunu başarıp ‘sevap’ kazanmak olmaktadır. Türk halkı Allah ile aldatma tezgahlarının ustalıkla işlettikleri bu 'sevap' oyunuyla avunurken, yaşadığı dinin Kuran’la ilgisi büyük ölçüde yok edilmiş, dinde Kur’an’ın yerini Arap-Emevi saltanat ideolojisinin kutsallaştırılmış sloganlarıyla İslam dışı örflerin uydurmaları almıştır. 

Türk halkı bugün tıpkı birçok Müslüman halk gibi Ortadoğu despotizmlerinin hesabına uygun olarak kutsallastırılmıs buyrukları din biliyor, onları yaşıyor.

Bu durumu çok iyi bilen aldatma sektörleri sürekli dini-imanı kullanarak yaklaşıyor. Türk halkına ve onu daha ilk anda elsiz-dilsiz hale getirerek istediği şekilde ve istediği oranda aldatıp sömürüyor.

Türk halkının en büyük zaafı dinini uyanma ve sorgulama aracı olarak değil de uyuma ve susma aracı olarak kullanmasıdır. Sadece Türk halkının değil, bütün Müslümanların en büyük zaaflarından biri belki de birincisi işte budur.

Bugün insanlık ve o arada bizim insanımız Allah ile aldatılmanın en zorlu devresini, küresel ve organize aldatma sektörlerinin faaliyette olduğu bir süreci yaşıyor.

Kaynak: Yasar Nuri Öztürk, Türkiye’yi Kemiren İhanet: Allah ile Aldatmak, 15. Baskı, Yeni Boyut, İstanbul, 2008, ss. 7-9 (özet).

Barkey'in bombası patladı

Barkey'in bombası patladı



Ali Serdar Bolat 20 Mart 2016




PKK'ya yapılan operasyonların durdurulmasını ve Açılım'a geri dönülmesin isteyen CIA şeflerinden Henri Barkey, "İstiklal Caddesi'nde bombalı saldırı"tehdidini 6 ay önce yapmıştı.
Aydınlık, bu haberi 15 Ekim 2015 günü haberleştirmişti. Bakınız:
Aydınlık, 15 Ekim 2015.

Ve bu tehditten 6 ay sonra İstiklal'de bomba patladı:

Aydınlık, 20 Mart 2016

ABD Konsolosluğu vatandaşlarını uyardı. Almanya İstanbul'daki okullarını ve temsilciliklerini patlamadan bir gün önce “Terör saldırısı olacak” diyerek kapattı. İstiklal'deki patlamanın hangi merkezden planlandığını bu uygulamalar da açıkça gösteriyordu.

Tayyip'e "Ya PKK operasyonlarını durdur, Açılım'a geri dön, ya da istifa et" demişlerdi. Türkiye'yi PKK ile barıştırıp yeniden masaya oturtma amaçlı bombalardan biri daha patlamış oldu. 
Ya Tayyip Açılım'a geri dönmeyi kabul edecek, ya da Açılım'a geri dönmeyi kabul edecek Tayyip'siz yeni bir yönetim Türkiye'nin başına oturtulacaktı. Bu planı hayata geçirene kadar da bombaları patlatmaya devam edeceklerdi
Boşuna çaba. Hiç bir bomba Türkiye'yi PKK'ya karşı başlatılan operasyonları sona erdirmeye ikna edemez. PKK'yı hendeklere gömmeye kararlı olan TSK'nın desteğinden mahrum hiç bir Açılımcı hükumet de Türkiye'nin tepesine oturtulamaz.
Amerika kesin olarak yenilecek ve PKK ile birlikte hendeklere gömülecektir. 
Aydınlık, 20 Mart 2016

arşiv:
Barkey'in bombası patladı
Obama'dan "Açılım'a geri dönün" mesajlı bomba   11 - 10 -  2015
TSK, Obama bombalarına boyun eğmedi 12 - 10 - 2015
Obama bombalarının 5 hedefi    13 - 10 - 2015

Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı donanması neden yoktu..

Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı donanması neden yoktu..


Çanakkale Savaşları’nın ilk bölümü deniz savaşıydı. Denizciler bir şekilde savaş sahnesinde vardı ama, Osmanlı Donanması ortada yoktu. E. Amiral Türker Ertürk yazdı

http://odatv.com/images/2016_03/2016_03_18/canakkale-savasinda-osmanli-donanmasi-neden-yoktu-1803161200_m2.jpg

18.03.2016 11:34

Bugün; Çanakkale Deniz Zaferi’nin 101’inci yıldönümü! Bu yazıyı size, konferans için davetli olduğum Hamburg’a uçakla seyahatim esnasında yazdım. Ne tesadüf ki; geçen yılda, 100’üncü yıldönümünde yine Almanya’da, ama başka bir kentte, Bremen’deymişim. Hatta o konferanstan sonra, Osmanlı’nın I.Dünya Savaşı’na girmesinin görünürdeki nedeni olan, Alman Amiral Souchon’un Bremen’de bulunan mezarını ziyaret etmiştim.
Esasında Çanakkale, I. Dünya Savaşı’nın çok sayıda cephelerinden sadece biriydi. Bu savaşa; 29 Ekim 1914’de gönderlerine ay yıldızlı bayrak çekilmiş ve personeline fes giydirilmiş Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) harp gemilerinin bulunduğu ve Alman Amiral Wilhelm Anton Souchon’un (1864-1946) komutasında bir filonun, Karadeniz’de Rus limanlarını bombardıman etmesi sonucunda girdik. Sonrasında; İngiltereFransa ve Rusya, Osmanlı’ya savaş ilan etti.

KİM KİMİN KOLUNA GİRDİ

Osmanlı, gerçekte bu savaşın dışında kalamazdı. Çünkü; emperyalizm tarafından paylaşılmak istenen coğrafyanın üzerinde oturuyordu. Hastaydı, üretemiyordu, topraklarını ve halkını yönetemiyor, refah ve mutluluk veremiyordu. Ayrıca; hala dinsel düşünme dönemindeydi, Avrupa’yı Avrupa yapan bilimsel ve akılcı düşünce sistemine geçememiş ve bunun tabii sonucu olarak, Sanayi Devrimi’ni yaşayamamış ve ıskalamıştı.

Almanya; birliğini geç kurduğundan (1871), Avrupa merkezli emperyalizmin küresel paylaşımında çok geri kalmıştı. Bu nedenle; dikkatini ve ilgisini henüz fiili olarak paylaşılmayan Osmanlı coğrafyasına teksif etti. Bu nedenle; Alman İmparatoru II. Wilhelm tahta çıktıktan bir yıl sonra İstanbul’a geldi ve II. Abdülhamit’i ziyaret etti. Wilhelm; 1898’de İstanbul’a yine geldi, arkasından Kudüs’e gitti; “İslam Alemi’nin ve Halife’nin koruyucusuyum mesajını vermeye çalıştı. Bu maksatla, II. Abdülhamit’le kol kola girmiş fotoğrafları dağıtıldı. Fotoğrafta II.Abdülhamit, Wilhelm’in koluna girmişti. Bu fotoğrafta verilen mesaj çok netti; “Koruyucunuz ve haminiz biziz”Wilhelm son İstanbul ziyaretini ise; Sultan Reşat döneminde, 1917’de yaptı.

100 YIL ÖNCESİNİN PLANI NASILDI

100 yıl öncesinin emperyalist planının ilgi alanı; Viyana’dan Hindistan’a kadardı. Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirmiş güçlü Almanya, bu coğrafyaya egemen olmak istiyordu. Osmanlı ile ilgisi, bu nedenleydi. Koruyordu, çünkü rakiplerine (İngiltere, Fransa, Rusya) kaptırmak istemiyordu.

Almanya; zengin petrol kaynaklarına sahip olduğu anlaşılan Ortadoğu ile Mısır ve Hindistan’a göz dikmişti. Rakipleri; Mısır’ı ve Hindistan’ı elinde tutan İngiltere, İngiltere’den yana taraf olan Fransa ve Anadolu üzerinden sıcak denizlere inmeye çalışan Rusya idi.

VAHŞİ İSLAM İSYANI

Osmanlı’nın savaşa girmesinin üzerinden henüz 15 gün geçmişti ki; 14 Kasım 1914’de, Padişah Fermanı ile “Kutsal Cihad” ilan edildi. Buna Alman Cihadı da denir. Fikir babası; Alman diplomatik çevrelerinde Ebu Cihad takma adıyla anılan, anadan Alman ve babadan Yahudi diplomat, tarihçi ve arkeolog Maxvon Oppenheim idi. Almanlar için Cihad, kendi ifadeleri ile “Vahşi İslam İsyanı”; öncelikle İngilizler olmak üzere, Ruslara ve Fransızlara karşı başlatmak içindi. Teşkilat-ı MahsusaAlmanların isteği ile kuruldu, Alman parası ile finanse edildi ve Almanların belirlediği hedeflere yönlendirildi.

Osmanlıların savaştığı tüm cepheler; kendi çıkarlarının gereği olarak değil, Almanların çıkarlarının dikte ettiği cephelerdi. Zaten Osmanlı, Genelkurmay Başkanı ve Donanma Komutanı ile Berlin’in ve onun çıkarlarının emrindeydi. On binlerce vatan evladı; SarıkamışKanal ve Galiçya gibi cephelere Almanların isteği ile sürüldü ve yaşamlarını kaybetti.

EGE ADALARINI NİÇİN KAYBETTİK

Tek bir istisna vardı; Çanakkale. İtilaf devletleri; artık Osmanlı’ya son darbeyi vurmak, Ruslara yardım götürmek, Osmanlı’nın kalbi olan İstanbul’u ele geçirmek, savaştan önce yaptıkları gizli paylaşım antlaşmalarına göre Osmanlı’yı paylaşmak için, donanmaları ile 19 Şubat 1915’de Çanakkale Boğazı’na saldırdılar.

Çanakkale Savaşları’nın ilk bölümü deniz savaşıydı. Denizciler bir şekilde savaş sahnesinde vardı ama, Osmanlı Donanması ortada yoktu. Çünkü örümcek kafalı dini-darlarımızın yere göğe koyamadığı II. Abdülhamit; korkuları ve vesveseleri yüzünden,Osmanlı Donanması’nı Haliç’e kapatarak yok etmişti. Bu yüzden Osmanlı Donanması; sadece Çanakkale’de değil, 1897 Osmanlı-Yunan, 1911 Trablusgarp, 1912 Balkan ve 1919-1922 İstiklal Savaşları’nda da yoktu. Ege Adaları’nın tamamını, donanmamız olmadığı için kaybetmiştik.

ANAFARTALAR KAHRAMANI

Çanakkale Boğazı; emsalsiz düşman donanmasına karşı, başarı ile ve kahramanca savunulur. 7-8 Mart gecesi;Nusrat’ın döktüğü mayınların da yaptığı katkıyla,18 Mart 1915’de son defa boğaza yüklenen itilaf donanması püskürtülür, ağır hasar ve kayıplar vererek geri çekilirler. Zafer kazanılmıştır ama düşman,Çanakkale’yi bir defa daha zorlamak istemektedir.

Bu sefer, 25 Nisan 1915’de,Gelibolu’ya çıkarma yaparlar. Tarihin en kanlı savaşları olur burada. Türk Askeri yeniden rüştünü ispatlar. 19. TümenKomutanı ve Anafartalar Kahramanı Yarbay Mustafa Kemal;bir güneş gibi doğar ve Kurtuluş Savaşı’nın doğal liderliğine giden yol açılır. Sonunda düşman,9 Ocak 1916’da Çanakkale’de ikinci defa yenilerek, çeker gider.

TARİHİN AKIŞI DEĞİŞİR

Esasında;Çanakkale’de hem tarih yazılır, hem de tarihin akışı değiştirilir. Ruslara yardım gidemeyince, 1917 Ekim Devrimi’nin önü açılır. Ruslar; emperyalist şer cephesinden çekilir, gizli bölüşüm anlaşmalarını açıklarlar ve daha sonra yapacağımız İstiklal Savaşı’nda bize destek verirler.

ÇanakkaleKahramanlarımızıbir kez daha saygı ve minnetle anıyor, halen devam eden iç güvenlik harekatında ve terör saldırılarında şehit olan ve yaşamını kaybeden askerlerimize, polislerimize ve sivillerimize rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Saygılar sunarım.

E. Amiral Türker Ertürk 
Odatv.com

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...