KUZEY IRAK’TA EFELİKTEN EBELİĞE
Av.Hüseyin Özbek
İstanbul Barosu Genel Sekreteri
Yedi Uyurların hikayesini duymuşsunuzdur. Ashab-ı Kehf olarak da bilinen 7 arkadaş sığındıkları mağarada yüzyıllarca uyurlar. Akşam yatmışçasına doğrulup kente indiklerinde paralarının geçmediğini, şerrinden kaçtıkları despotun tanınmadığını, çevrenin, toplumun tamamen değiştiğini görünce işi anlarlar.
Türkiye’deki çarpıcı değişimi fark etmek için yüzyıllık uykuya gerek yok. Gün be gün içinde yaşadığımızdan haşlanan kurbağa misali bizler fark etmesek de 5 yıllık arayla ülkemize yolu düşen bir yabancıyı bıraktığı ve karşılaştığı Türkiye farkı Yedi Uyurlardan daha çok şaşırtacaktır.
Ülkedeki değişim ekonomik ve siyasal sistemle sınırlı kalmamaktadır. Türkiye gelinen aşamada varlık nedenini, kuruluş felsefesini reddetmektedir. Geçmişle hesaplaşmak söylemiyle kendisini var eden değerler bütününe savaş ilan etmektedir. Kendisi için var olma yerine “varlığım sistemin varlığına armağan olsun” tutkusuyla ABD’nin bölgesel çıkarlarının tetikçiliğine soyunmaktadır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana özenle sürdürülen komşuların iç işlerine karışmama politikası terk edilmekte, Ortadoğu’ nun etnik kaosuna, mezhep cepheleşmesine gönüllü yazılmaktadır. Atlantik ötesindeki kundakçının erinde gecinde kendisine de sıçratacağı yangınların körükçülüğüne soyunmaktadır. Dünyanın şaşkınlıkla, emperyalistlerin tebessümle izlediği bir tür devlet nihilizmiyle çöküşe doğru sürüklenmektedir.
Türkiye’yi yönetenlerin ülke çıkarlarının belirleyeceği bir yol haritası yerine ABD’nin bölgeye yönelik çıkarlarının belirlediği haritayı kabullendikleri anlaşılmaktadır. Emperyal sistem Türkiye’nin siyasi coğrafyasının küçültülmesini isterken siyasi iktidarın bu tasarımı reddeden bir tavrı görülmemektedir.
Türkiye yakın zamana kadar Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasına asla izin vermeyeceğini vurgulamıştır. Kuzey Irak’taki aşiret liderleri bunun ne anlama geldiğini bildiklerinden tam siper uygun zamanı beklemişlerdir. Yaşanılan sürecin en uygun zaman olduğu anlaşılmaktadır. Milli hafızası kaybettirilen Türkiye epeydir kırmızıçizgilerini, komşuların toprak bütünlüğüne sayğıyı unutmuş gibidir. Neye mal olursa olsun kendi toprak bütünlüğünün zarar görmesine izin vermeyeceğini de ifade etmemektedir.
Bölücü terör örgütünün kamplarının bulunduğu Irak’ın kuzeyine düzenlenen askeri operasyonlar bir yönüyle de Türkiye’nin kararlılık gösterisiydi. Bir yandan terör unsurları etkisizleştirilirken, diğer yandan Türkiye’nin hasımlarına bu yolla dolaylı ama etkili mesajlar verilirdi. Barzani’lere her gece gördükleri asırlık rüyalarını gündüzleri unutturan Türkiye’nin derin belleği ile harmanlanan caydırıcı askeri gücü idi.
Milli hafızasını kaybeden, tarihinin zimmetlediği iddialarından vazgeçen günümüz Türkiye’sinin hasımlarında rüyalarını gerçekleştirme hülyaları uyandırdığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin, Irak’ın siyasi bütünlüğünün ihlaline izin vermeyeceğini dünyaya ilan etmesinden aşiretten devlet yaratmanın ebeliğine soyunmaya geçişi son 10 yıl içinde cümle alemin gözü önünde gerçekleşmiştir.
Irak’ın siyasi bütünlüğünün Arap – Kürt etnisitesi üzerinden parçalanması ilk adımdı. İkinci adımla Sünni-Şii ekseninde Arapların ayrıştırılması gerçekleştirildi. Sünni Arapların da aşiretler üzerinden ufalanmasıyla yaşanacak etnik cehennemin kül edeceği coğrafyada ABD’nin vassalı petrol derebeyliklerinin doğumunda Türkiye’ye çıraklık yaptırılmaktadır!
Tarihin acı tecrübelerinin, çileli deneyimlerinin ulus olarak yaşama zorunluluğunu dayattığı halklar siyasal ameliyatlarla –hem de narkozsuz - yeniden ayrıştırılmaktadır. Kuzey Afrika’dan Irak’a kadar uzanan bölgede siyasi sınırlarını petrolün belirleyeceği nesebi gayri sahih minyatür devletçiklerin peş peşe doğumunun doğru analiz edilmesi gerekmektedir. 2011 yılında tuhaf bir referandumla ikiye bölünen Sudan’dan kuzeydekine çölün kumlarını, güneydekine petrolü bırakan sınır çizgisinin adil hakemi batı emperyalizminden kuşkusuz ki alınacak epeyce ibret dersi vardır!
Habur Açılımının fikir babalarından kıdemli CİA ajanı Henri Barkey’in ; “Türkiye Kürt sorununu halledemezse Kürtler Arap Baharı benzeri bir isyana kalkışabilirler” sözü üzerinde düşünülmelidir. Barkey’in açıklamasının ardından Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’nin 21 Mart 2012 Nevruz kutlamalarının ardından; Bütün Kürtlerin “Kürtlük Şemsiyesi” altında bir araya gelip artık yeter deme zamanının geldiğini belirttikten sonra şu ifadeleri kullandı: ”Biz milletiz, özgür olmalı ve özgür yaşamalıyız. Kimsenin zulüm ve baskısını kabul etmeyiz. Müjde için de şunu söyleyebiliriz; muhakkak bir gün bu müjdeyi vereceğiz. Ama o günün doğru bir gün olması gerekiyor.”
Amerikan Associated Press Ajansı Barzani’nin açıklamalarına karşı; “Bağımsızlık ilan etmedi ancak Bağdat’la ilişkilerin anlamsız olduğunu söyleyerek son sözü halka bırakabileceğinin altını çizdi” yorumunu yaptı.
Türkiye’nin Erbil Başkonsolosu 2 yıl önce Türkiye’den gelen girişimcilerin Kuzey Irak’taki yatırımlarının 621 Milyon doları aştığını söylemişti. Şu anda 1 milyar dolar civarındaki yatırımla birlikte Türkiye’den bağlanan elektrik enerjisinin Barzani’nin siyasal enerjisini de hayli yükselttiği anlaşılıyor.
Bindiği dalı kesme yalnızca Nasreddin Hoca kıssalarında yaşanmaz. Devletler de zaman olur dallarını, kollarını kesip intihar ederler!