DEVRİM YASALARI: 3 MART 1924 YASALARI
Ulus, Cumhuriyet’in bugün ve gelecekte her türlü saldırılardan korunmasını istiyor
M. Kemal Atatürk
M. Kemal Atatürk
M. Kemal, 1 Mart 1924 günü Türkiye Büyük Millet Meclis’ini açış konuşmasında, üç önemli konunun çözüme kavuşması zorunluluğunu Meclis’in görüşlerine sunar:
- Ulus, Cumhuriyet’in bugün ve gelecekte her türlü saldırılardan korunmasını istiyor. Bu istek, Cumhuriyet’in bir an önce, denenmiş ve olumlu olan bütün ilkelere tam olarak dayanması biçiminde özetlenebilir. Anayasa’da ulusun isteğini, hareket yönünü izlemek, hepimizin görevidir.
- Kamuoyu ile belirlenen eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ilkesinin, zaman geçirmeden uygulanmasını zorunlu görüyoruz. Bu davranış her anlamı ile ulusal bir nitelik özelliğindedir.
- Bunun gibi, bağlı olmakla mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri gelenek durumuna getirilmiş olduğu gibi, siyasal bir araç olarak kullanmaktan kurtarmanın ve yüceltmenin gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve Tanrısal inanışımızı ve vicdanımızı, karışık ve türlü renge giren ve her biçim çıkarların oluşum yeri olan politikadan ve politikanın bütün kötülüklerinden bir an önce ve kesinlikle korumak, ulusun mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak bu şekilde Müslümanlığın yücelikleri ortaya çıkar.
Meclis’te, Osmanoğullarından yurt içinde bulunanların ödenekleri ile Şeriye ve Evkaf Bakanlığı bütçeleri üzerinde görüşmeler yapılırken söz alan Yusuf Akçura, “Bütçede Halifeliğe ödenek veren bölümün, Cumhuriyetimizin temeline aykırı olduğunu” belirtir. Balıkesir Milletvekili Vasıf Çınar, “Sultanlığı yıktık, fakat saltanatın simgesi olan Saray, bütün görkemliğiyle duruyor ve yaşıyor. Yarın, bizi yıkmak için hazır bekleyen bu kurumu, kendimiz, yine biz yaşatıyoruz. Elinde bir gücü bulunmayan, herhangi bir saldırı karşısında Saray’ına kapanmaktan başka elinden bir şey gelmeyen Halife’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kutsal göğsünde bulunuşunun anlamı var mıdır?
Gerçeği görmezlikten gelmeyelim. Yüksek Meclis’in onaylayacağı bütçede, halifeliğin yeri yoktur. Artık bu Ulusun kesesinden, halifelik için bir şey verilemez. Din, bir vicdan işidir. Özellikle bizim dinimiz, herkesin vicdan özgürlüğüne saygı gösterir ve uyar. Bu bakımdan, bu bütçe Cumhuriyet’in ruhu ile çelişkili durumdadır. Cumhuriyeti ilan eden sizleri, şimdi de, gerçeğin, tarihin ve yaşamın gösterdiği, istediği, çizdiği yola çağırıyorum” der.
3 Mart 1924 günkü Meclis toplantısında Meclis Başkanlığına üç önerge verilir:
- Şeyh Saffet Efendi ile elli arkadaşının, Halifeliğin kaldırılması ve Osmanoğulları soyundan olanların Türkiye dışına çıkarılması ile ilgili yasa önerisi.
- Siirt Milletvekili Halil Hulki Efendi ve elli arkadaşının, Şeriye (Dinişleri) ve Evkaf Bakanlığı ile Genelkurmay Bakanlığı’nın kaldırılması ile ilgili yasa önerisi.
- Manisa Milletvekili Vasıf Bey ve elli arkadaşının, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ile ilgili yasa önerisi.
Görüşme tartışmalar beş saate yakın sürer saat 18.45’te Türkiye Büyük Millet Meclisi 429, 430, 431 Sayılı Yasaları çıkarır. Bu yasalarla:
a. Türkiye Cumhuriyeti’nde, halkın işlevi ile ilgili yasaları yapmaya ve yürütmeye yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükümetin yetkili olduğu saptanır. Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılır.
b. Türkiye içindeki bütün bilim ve öğretim kurumları, bütün medreseler, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanır.
c. Halife, görevden çıkarılır ve Halifelik makamı kaldırılır. Çıkarılan Halife ve Osmanoğulları soyundan olanların hepsine, Türkiye Cumhuriyeti Ülkesinde oturmak süresiz olarak yasak edilir.
3 Mart 1924 günü TBMM’nce kabul edilen yasalar laik cumhuriyet yapılanmasında önemli yapı taşlarıdır.
Cumhuriyet öncesinin kul ve tebaa anlayışından yurttaşlık bilincine, ümmet toplumundan ulus devlete ulaşılması; özgür düşünen bireylerden oluşan toplumun laik bir devlet yapısına kavuşmasıyla mümkün olacaktır. Devletin laik bir yapıya kavuşması için de öncelikle eğitim ve hukuk sisteminin çağdaş bir eksene oturması zorunludur. Aklını özgürce kullanan, yurttaşlık bilinciyle donanmış bireyler de ancak eğitimle yetiştirilir.
EĞİTİM BİRLİĞİ YASASI ile de evrenselliği yakalama uğraşının bir başka boyutu gerçekleştirilmiştir.
Cumhuriyet dönemi öncesi üç grup öğretim kurumu vardır:
- Dini Öğretim Kurumları ( Sıbyan Mektepleri, Medreseler)
- Tanzimat’la birlikte başlayan genel öğretim kurumları ve meslek okulları (Rüşdiye, İdadi, Tıbbıye (1826), Harbiye (1834), Darülfünun (Üniversite) 1900’lü yıllardan sonra süreklilik kazanmışlardır.)
- Yabancı Okullar (Azınlık Okulları) idi
Cumhuriyet yönetimi, “Öğretim Birliği Yasası”, Ziya Gökalp’in deyimi ile “kozmopolit” bir durumda olan Osmanlı eğitim kurumlarını Milli Eğitim çatısı altında toplayarak, dağınıklığa son verdiği gibi din temeline dayalı okulları kapatarak, çağdaş, laik eğitimin yapılanmasını gerçekleştirmiştir. Eğitimde, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşakların yetiştirilmesi yolu açılmıştır. Böylece, bilimi dinden, aklı inançtan bağımsızlaştıran “aydınlanma” süreci de başlamıştır.
HALİFELİĞİN KALDIRILMASI Yasasının gerekçesinde, özetle: “Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Halifelik Makamı’nın bulunmasının Türkiye’yi iç ve dış siyasette iki başlı olmaktan kurtarmadığı, bağımsızlığında ve siyasal hayatında ortaklık kabul etmeyen Türkiye’nin açık ya da gizli böyle bir ortaklığa tahammülü olmadığı ve İmparatorluğu çöküntüye sürüklemiş bir hanedanın halifelik giysisi altında sürmesinin ülke için artık bir tehlike doğurduğu belirtiliyordu. Ayrıca, Halifeliğin, aslında İslam’ın ilk dönemlerinde hükümet anlamında kurulduğu, günümüzde dünya ve ahiret işlerinin tümünü yüklenmiş olan hükümetlerin yanında ayrı bir halifelik makamının yeri olmadığı” vurgulanıyordu.
Halife-i ruy-i zemin (Yeryüzünün Halifesi) ve Zillulahi fi’l arz (Allah’ın Dünyadaki Gölgesi) sanlarını kullanan Osmanlı Padişahları, siyasi ve dini yetkeyi (otoriteyi) ellerinde tutuyorlardı. Cumhuriyetin ilanından önce saltanatın kaldırılmasıyla siyasi yetkeden yoksun kalan Padişah’ın, Hilafetin kaldırılmasıyla da din yetkesi yok edilerek, laik, demokratik devlet yapılanması pekiştirilmiştir. Yüzyıllardır dini politikanın aracı olarak kullanan anlayışın kalelerinden birisi daha çökertilmiştir.
Hilafet makamının kaldırılması, ulus devlet düzeninin temelleri oluşturulurken yapılması zorunlu bir değişimdir. Ayrıca bu yenilik ile devletin ve toplumun dinsel - siyasal bir kurumdan arındırılması sağlanmış, laik bir yapılanmanın öncü adımları atılmıştır.
İstanbul Valisi, 4 Mart 1924 gecesi, Dolmabahçe Sarayı’na gider. Halife Abdülmecit’e, Büyük Millet Meclisi’nin karırını bildirir. Abdülmecit İsviçre’ye gitmeye karar verir. 5 Mart 1924 sabahı, on otomobil ve kamyon, eski Halife ile beraberindekileri trene bindirmek üzere Çatalca’ya götürürler. Böylece halifelik tarihe karışmış olur.
Halifeliğin kaldırılmasında halifenin kendisinden (Abdülmecit) bir tepki gelmez. Hiçbir İslam ülkesi ya da devleti de bir daha kendisini sahiplenmez, (ölümü 1944). Asıl tepkiyi İngilizlere gönderdiği sığınma mektubunu “Halife-i Müslüman” sıfatıyla imzalamış olan Vahdettin gösterir. San Remo’dan İngiliz Kralına bir mektupla başvurur. (12 Mart 1924).Bu mektupta Vahdettin’in savları ve istemleri:
- Kaldırma kararını veren, “Asi tebaa”mdan olan Ankara Meclisi öldü; hükmü yoktur ve etkisi olamaz.
- Karar, Kuran’a ve Türk milletinin haklarına aykırıdır.
- Size hitap ediyorum, çünkü size sadık 100 milyondan fazla Müslüman var.
- Hanedan mal ve mülklerine el konulması kutsal haklara aykırıdır, yardım ediniz.
İngiltere Kralının 1 Nisan 1924 günlü yanıt mektubu ise kısa ve yalındı. Kral, üzüntülerini bildirerek, “Müslüman olmayanların müdahalesi haklı ve meşru görülemez; ayrıca sonuç da getirmez.”der.
Halife ve Hanedan mensuplarının yurt dışına sürülmesinden sonra, 29 Ocak 1925’te Rum Patriği de aynı işleme tabi tutulur (L’Illustration, 21.02.1925). Rum patriğinin sürülmesi de Ortodoks ökümenizmine (evrenselliğine) bir darbe olacaktır. Patrik Constantin VI’nın yurt dışına çıkarılmasıyla, İstanbul Hıristiyan Enternasyonalizminin de başkenti olmaktan çıkartılır [i].
ŞERİYE VE EVKAF BAKANLIĞINI KALDIRAN YASA ile Türkiye Cumhuriyeti’nde yasa yapma yetkisi yalnızca TBMM’ne bırakılır. Hukuk sisteminde evrensel ölçütlere uymanın yolu açılır. Artık, kamu yaşamına ilişkin karar ve işlemler Şeyhülislam’ın verdiği “fetva”larla ve hiç değişmeyen Dinsel kaynaklı kurallara göre değil, çağdaş evrensel değerlerin üzerinde yükselen hukuk sistemine göre oluşturulacaktır. Böylece bu yasa ile ulusal egemenlik ve laiklik ilkesinin yaşama geçirilmesinde zorunlu olan bir adım daha atılır.
3 Mart 1924 yasalarıyla ilgili olarak Fransız tarihçi Paul Dumont: “Türkiye Cumhuriyeti, eski Türkiye’nin üç yüz yıldır yapamadığını üç günde gerçekleştirdi. Ani bir davranışla, teokrasinin son kösteklerinden kendini kurtaran Türkiye, Avrupalı düşüncelerin izinde duraksamadan ileri atıldı. Bu bütün Batılı düşünür ve yazarların daha düne kadar değişmez ve taşlaşmış saydıkları kurumların tam anlamıyla yıkılışıdır.” değerlendirmesiyle böylesine önemli bir değişimin yurt dışındaki yankılarını yansıtır.
ATATÜRK DEVRİMİ – Fethi Karaduman