CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

RUSYA’NIN KKTC’Sİ GÜNEY OSETYA’DA SAVAŞ VE SONUÇLARI _Rus-Amerikan ilişkilerinin tekrardan Soğuk Savaş yıllarına döndüğünün bir işareti

Cuma, Eylul 5, 2008 10:21

Teori dergisinin Eylül 2008 tarihli sayısında çıkan 'Rusya'nın KKTC'si Güney Osetya'da Savaş ve Sonuçları' başlıklı yazımı dikkatinize sunuyorum.

Saygılarımla,
MP


RUSYA’NIN KKTC’Sİ GÜNEY OSETYA’DA SAVAŞ VE SONUÇLARI

SORUNUN GEÇMİŞİ

Geçtiğimiz hafta dünya gündemine oturan Güney Osetya sorunu, SSCB’nin dağıldığı yıllara dayanıyor. SSCB döneminde Kuzey Osetya, Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde, Güney Osetya ise Gürcistan SSC içinde özerk bölgeydi. Dağılmanın ardından SSCB içinde bir arada yaşayan Osetler, ikiye bölünmüş oldu. Kuzey Osetler, Rusya; Güneyliler ise Gürcistan vatandaşı oldular. 1992 yılında yapılan referandum sonucunda Güney Osetya tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti, Gürcistan ise bunun üzerine Osetya’ya müdahalede bulundu. Güney Osetya’nın başkenti Tshinval’de sokak savaşları meydana gelirken Güney Oset kuvvetlerinin direnişi sonucunda Gürcü orduları geri çekilmek zorunda kaldı. Osetlerin, başarı kazanmasında aynı dönemde Abhazya cephesinin de açılmasından dolayı Gürcülerin ikiye bölünmüş olması da rol oynadı. Ardından da Rusya’nın desteğiyle hiçbir ülkenin resmen tanımadığı Güney Osetya devleti bugüne kadar fiilen varlığını sürdürdü.

GÜNEY OSETYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Savaştan yaklaşık 1 ay önce Güney Osetya Devlet Başkanı Eduard Kokoyta’nın davetlisi olarak Güney Osetya’daydım. Rusya’nın desteğiyle ayakta duran Güney Osetya, herhangi bir yeraltı ve yerüstü kaynağına sahip değil. Sanayi yok. Tarım, iç tüketime yönelik. 70 bin gibi bir nüfusla da ciddi bir insan gücü de taşımıyor. Güney Oset ordusunda 12 bin er ve subay bulunuyor. Kadın ve çocukları çıkardığınızda iki erkekten biri orduda görev yapıyor. Ordu, Rus silahlarıyla donatılmış durumda. Ülkede Rus rublesi kullanılıyor.

Başkent Tshinval, ülkenin tek şehri ve güneyde tam Gürcistan sınırından bulunuyor. Başkente inen tepelerden şehrin tamamını ve Gürcü üslerini görmek mümkün. Şehirde havaalanı dahi yok. Tshinval’in başkanlık sarayının ve ana meydanının bulunduğu cadde, Stalin Caddesi. Ülkede Stalin’e büyük sevgi duyuluyor, hatta bir heykeli de var. Osetler, Stalin’in Gürcü değil, Oset kökenli olduğunu iddia ediyorlar.

Güney Osetya’nın diğer bölgeleri ise köy ve kasabalardan oluşuyor. Yapılardan ve yollardan da ülkenin fakir durumu hemen göze çarpıyor. Özellikle Kuzey Osetya’yla karşılaştırıldığında aradaki fark net olarak görülüyor. Ekonomi esas olarak Rus yardımlarına dayanıyor. Rusların son dönemde önemli bir yatırım olarak çektiği gaz boru hatları Rusya’nın Güney Osetya’yı Gürcistan’a bırakmayacağının önemli bir işareti olarak gösteriliyordu.

Oset dili, Hint-Avrupa dil grubundan ve Farsçayla benzerlikler taşıyor. Nüfusun önemli bir kesimi Rus pasaportu taşıyor. Yollarda Rusya’daki başkanlık seçimlerinin propaganda afişlerine sık sık rastlanıyor. Güney Osetya, bayrağının olduğu hemen hemen her yerde Rus bayrağı da asılı. Ayrıca düzenlenen çeşitli etkinliklerde resmi olarak tanınma konusunda aynı kaderi paylaştıkları Abhazya, Transdinyester bayrakları da taşınıyor. Güney Osetya’da Gürcü köyleri de bulunuyor. Son başkanlık seçimlerindeki adaylardan biri de Gürcüydü.

Tshinval Üniversitesi’nde yoğun olarak Türkçe de öğretiliyor. Ayrıca Türkiye’de Oset kökenli geniş bir nüfusun yaşadığını da belirtelim.

GÜNEY OSETYA’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Nüfusu, sanayisi ve kaynakları açısından bir zenginliğe sahip olmayan geçtiğimiz savaşın merkesi Güney Osetya’nın üstünden geçen enerji yolları ülkenin stratejik konumunu oldukça önemli kılıyor. Ayrıca Gürcistan’ın ABD’nin bölgedeki taşeron rolünü üstlemesi ve NATO’ya girme süreci, Rusya’nın güney sınırındaki Güney Osetya’nın dünya siyasetindeki yerini daha da artırıyor. Sahip olduğu yüksek tepeler ve dağlar, Rusya’nın savunma politikaları açısından ciddi anlam taşıyor.

DEVLET BAŞKANI EDUARD KOKOYTA

Güney Osetya’da bulunduğum sürede birkaç kez görüştüğüm Devlet Başkanı Eduard Kokoyta, bağımsızlığın ilanının hemen ardından çıkan Gürcü-Oset savaşında milis kuvvetlerin komutanlığını yapıyor. Asıl mesleği pedagog. Kokoyta, bölgedeki ABD planlarını çok net görüyor ve bunun karşısında Avrasyacılığı benimsiyor. ABD emperyalizmine ve küreselleşmeye karşı net tavır alan Kokoyta, amaçlarını şu sloganla özetliyor: “Rusya Federasyonu içinde Birleşik Osetya”.

KKTC VE GÜNEY OSETYA

Bir ay önce Güney Osetya sorununu yakından inceleme fırsatı bulduğum zaman Kıbrıs sorunuyla önemli benzerlikleri olduğunu gördüm. Bu benzerlikleri şu şeklide özetlemek mümkün:

- 1990’ların başında Gürcüler, Osetlere yönelik baskı ve kırım politikası izlerken, 1970’lerde ise Rumların Kıbrıs Türklerine yönelik benzer eylemleri oluyor.

- Osetler ve Kıbrıs Türkleri (Türk Mukavemet Teşkilatı), ciddi yerel direnişler örgütlüyor.

- Bu direnişlerin ardından kurtarıcı olarak görülen Türk ve Rus müdahalesi gerçekleşiyor ve iki ülke orduları uluslararası anlaşmalardan kaynaklı olarak barış gücü sıfatıyla bölgede bulunuyor.

- Ancak her iki ordu da Batı ve Gürcüler/Rumlar tarafından işgalci kabul ediliyor.

- KKTC ve Güney Osetya hiçbir ülke tarafından resmen tanınmıyor. (KKTC, Türkiye hariç)

- Güney Osetya ve KKTC, bir zenginliğe sahip değilken, biri Kafkasya’nın diğeri Akdeniz ve Ortadoğu’nun kontrolü açısından önemli stratejik konuma sahip.

- Her iki ülke de Atlantik tarafından şer ekseninde görülüyor. ABD’nin dünya hakimiyeti açısından Atlantizm tarafından yutulması gerekiyor.

- Rauf Denktaş da Eduard Kokoyta da Avrasyacı bakış açılarına sahip ve her ikisi de ABD’nin hedefi haline gelmiş durumda.

- Kıbrıs’ı vermek Türkiye’yi vermek olarak görülürken, Ruslar açısından da Güney Osetya’nın Atlantik’e dahil olması Kuzey Kafkasya’nın kaybedilmesi anlamına geliyor.

- Yaşanan çatışmalardan ve savaşlardan sonra Osetlerle Gürcülerin, Kıbrıs Türkleriyle de Rumların birlikte yaşama imkanın da ortadan kalktığı net olarak görülüyor.

- Her iki ülkede de NGO’lar ve Soros vakıfları yoğun çalışmalar yürütüyor. Ancak Güney Osetya’daki faaliyetler, Kıbrıs’a oranla daha geç dönemde başladı.

- Güney Osetler, Rus; Kıbrıs Türklerinin önemli bir kısmı ise Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyor. Kurtarıcı olarak görülen Rus ve Türk bayrakları her iki ülkede resmi bayrak gibi her tarafa asılıyor. Ruble ve Lira’nın kullanılması ayrı bir benzerlik oluyor.

KUZEY IRAK VE GÜNEY OSETYA

Sorun diğer bir yanıyla da Kuzey Irak eksenli ABD projesini de hatırlatıyor. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’su kukla devlete eklemlenmeye çalışılırken Gürcistan içinde yer alacak bir Güney Osetya da Rusya Federasyonu içindeki Kuzey Osetya’nın koparılmasında rol oynayabilecek.

Bu benzerlikler, Türkiye’nin Kıbrıs ve Kuzey Irak sorunlarını Rusya’ya tam olarak kavratması açısından önemli veriler sunuyor. Tshinval Üniversitesi’nde yaptığım konuşmadaki “Türkiye’nin Osetya’sı, KKTC; Rusya’nın KKTC’si Osetya’dır” vurgumun üst düzey yetkililer tarafından net olarak anlaşıldığına tanık oldum. Ayrıca iki mesele arasındaki bu benzerlikler, son savaşla birlikte Rus siyaset bilimcileri ve stratejistleri tarafından kurulmaya başlandığını da görüyoruz.

SAVAŞ VE TARAFLARI

Ağustos ayının 8’inde patlak veren savaşı değerlendirdiğimiz de ise 3 hafta öncesinde Condoleezza Rice’ın Tiflis’e yaptığı ziyaret dikkat çekiyor. Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırı kararının bu ziyaret sırasında alındığı net bir şekilde anlaşılıyor. Zaten bütün dünya bu savaşı Gürcülerle Osetler arasında değil, Ruslarla Amerikalılar arasında görüyor. Savaştaki kamplaşma da bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Amerikan güdümündeki Ukrayna, Kosova, Polonya, Baltık cumhuriyetleri gibi ülkeler Gürcülere destek verirken, Latin Amerika’nın da dahil olduğu bağımsız dışpolitika yürüten Avrasya ülkeleri ABD güdümlü Gürcü saldırganlığına net tavır alıyor. Daha önce Abhazlara destek veren Batı güdümlü ayrılıkçı Çeçenlerin Saakaşvili iktidarıyla birlikte Gürcülere destek olması özellikle dikkat çekiyor.

Diğer taraftan savaş sırasında ve sonrasında ABD/NATO-Rusya yetkilileri arasındaki “gerekirse nükleer silah kullanırım”a kadar varan sert açıklamalar savaşın boyutlarını açık olarak gösteriyor.

ABD

Savaştaki güçleri ele aldığımızda sorunun kavranması kolaylaşıyor. ABD’nin stratejik hedefinin Orta Asya’daki enerji kaynaklarını ele geçirmek olduğu herkes tarafından malum. Bunun iki önemli adımı ise BOP çerçevesinde Ortadoğu’nun zaptı ve Kafkasların kontrol altına alınması. Bunun önündeki en önemli engellerden biri ise Çin ve Türkiye’yle birlikte Rusya. Condoleezza Rice, turuncu devrimlerin hemen ardından Rusya’nın arka bahçesine girdiklerini, sıranın evin içine girmek olduğunu açıklamıştı. İşte Güney Osetya’ya düzenlenen operasyon, ABD’nin evin içine girme harekatı oluyor. ABD, diğer taraftan Rusya’yı da planladığı diğer büyük adımlar için yoklamış oluyor.

Ayrıca bu saldırıyı İran’a yönelik bir harekatın hazırlığı olarak da değerlendirebiliriz. Tabi Kafkaslar’da çıkartılan bu gürültüye bütün dünya dikkat kesilmişken, ABD’nin İran karşıtı faaliyetlerine hissettirmeden hız vermesi de mümkün.

Diğer taraftan Gürcistan’ın ve Kırım’la ilgili sıcak bir çatışma çıkmadan Ukranya’nın NATO’ya alınması da Washington’un Saakaşvili yönetimini Rusya üzerine sürmesinden elde etmek istediği sonuçlardan biriydi. 02-04 Nisan 2008 tarihlerinde Bükreş’te toplanan NATO zirvesinde Rusya’yla ABD arasında pat durumu ortaya çıkmıştı. ABD, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde kurmak istediği füze kalkanı projesinde başarı sağlarken, Rusya da Gürcistan ve Ukrayna’nın şimdilik NATO’ya girmesini engellemişti. Amerika, bu saldırıyla tekrar atağa geçmiş olacaktı.

ABD, diğer taraftan bir türlü Karadeniz’e sokamadığı filoları için de gerekçe yaratacak ve Karadeniz’in kontrolü açısından önemli bir mevzi sağlayabilecekti.

GÜRCİSTAN

Gürcistan ise omuzları üzerinde kendi kafasını taşımıyor. NATO’ya girmek için rüştünü ispatlaması istenen Gürcistan, ABD’nin askeri ve diplomatik müdahale ve yardımlarına güvenerek bu işe kalkıştı. Putin’in Çin’de, Medvedev’in de izinde olmasını fırsat bilerek Güney Osetya’nın başkenti Tshinval’i işgal edecek kadar zaman kazanan Saakaşvili, ateşkes ilan edip bir oldu bittiyle pazarlık masasına oturmak amacındaydı. Böylece elinde Tshinval’le pazarlığa başlayacak olan Gürcistan, öncesinden daha avantajlı bir konum elde edecekti.

Saakaşvili’nin tabi tek hesabı Amerikan yardımları değildi, ayrıca Rusya’nın şimdiye kadar milli çıkarlarını savunmakta gösterdiği kararsızlıktan da faydalanmaktı. Rusya, gerek turuncu devrimlerle, gerek ayrılıkçı terör eylemleriyle ve bir çok ABD operasyonuyla saldırıya uğramış olsa da şimdiye kadar sesini yeteri kadar çıkarmamıştı, ciddi somut cevaplar vermekten çekinmişti. Hatta Güney Osetya’yı bile tanıma cesaretini gösterememişti. Gürcüler, bundan medet umarak Rus barış gücünü bile bombalayacak cüreti kendinde buldu. ABD’nin desteği Saakaşvili’nin başını döndürdü.

Diğer taraftan Gürcistan’da işler istendiği gibi yolunda gitmiyordu. Saakaşvili’nin toplumsal desteği gitgide azalıyordu. Muhalefet ise önemli gelişme kaydetmekteydi. Saakaşvili’nin tekrardan popülerliğini artıracak ve ekonomik sıkıntıları unutturacak bir “başarıya” ihtiyacı vardı. Böyle bir savaş, Saakaşvili’nin içine girdiği sıkıntılı durumdan çıkmak için de rol oynayacaktı.

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı, Rusya, Gürcülerin hiç beklemediği bir şekilde bu saldırıya yanıt verdi.

RUSYA

Rusya, Gorbaçov-Yeltsin döneminde tam teslimiyet politikası izliyordu. SSCB’nin barışçı yollarla parçalanmasına izin verilmişti. Rusya Federasyonu da tekrardan bölünme noktasına gelmişti. Rusya, bir dünya devleti olmaktan çıkmış, ABD’nin karşısında her alanda (ekonomik, siyasal, askeri, kültürel vb.) diz çökmüştü. Ülkenin yönetimi, esas olarak Amerikancıların elindeydi.

Rusya, Putin’in iktidara gelmesiyle silkinerek milli çıkarları konusunda önemli adımlar attı, dizlerinin üstünden ayağa kalktı. Artık Rusya, tekrardan kendine yönelik tehdidi görmeye başlamıştı. Devlet kademelerine Avrasyacılar egemen olmaya başladı. Ancak yine de bu dönem, bir güç toplama ve Batı’yla uzlaşma dönemiydi. Pratikte net tavırlar alınmaktan kaçınılıyor, ülkenin güvenliği açısından bazı adımların atılmasına cesaret edilemiyordu.

Gerçekten de Rusların Tshinval’in işgalinden ancak 12 saat sonra harekete geçmesi bu dönemin bir alışkanlığı olarak göze çarpıyor. Ne kadar Medvedev ve Putin Moskova’da olmasa da Gürcülerin Güney Osetya’ya saldıracağı öncesinden açıklık kazanmıştı. Eğer bu gecikme biraz daha sürseydi Gürcü orduları, Rusya’nın Tshinval’e tek yolu olan Roskiy Geçidi’ni kapatacak ve Rus harekatını etkisiz hale getirebilecekti.

Ancak Rusya, kendi kaderini kendi ellerine alarak uzlaşma döneminin bittiğini ilan etti. Ülke içinde de bu konuda tam bir birlik hakimdi. Komünist Partisi’nden diğer muhalefet partilerine kadar bütün siyasi güçler harekatı desteklediklerini ilan ettiler.

TÜRKİYE

Türkiye ise Gürcistan’ın Tiflis-Bakü-Ceyhan boru hattının Ruslar tarafından bombalandığı yalanıyla bu savaşın içine çekilmek istendi. Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Anatoliy Novogitsın resmi olarak bu haberi yalanladı. ABD, daha önce Trabzon ve Rize liman ve hava sahasını talep etmiş ve Karadeniz’e filosunu sokma girişimlerinde bulunmuştu. Bu savaşta da Türkiye’ye Rusya’yı kuşatma projesinde rol verilmek amaçlandı. Böylece ABD’nin tehtidlerine karşı bir güç yaratacak Avrasya ittifakının iki önemli ülkesi olan Rusya ve Türkiye karşı karşıya gelecekti.

ABD, Gürcistan’a yardım bahanesiyle geçirmek istediği gemilerle bu konuda tekrar bir hamle yaptı. Montrö Antlaşması’na aykırılık gerekçesiyle gemilerin geçişine izin verilmedi, ancak gemilerin tonajı düşürülerek Montrö’ye sözde uyum sağlandı. Türkiye, ABD macerasının içine çekilmiş oldu.

Tayip Erdoğanlar’a bu görev Kafkasya Birliği adı altında da verildi. Türkiye, ABD’nin sözcülüğünü yaparak Kafkas Birliği maskesiyle Rusya’nın kontrol altında tutulmasında rol alacaktır.

Tarih boyunca Batı’nın Kafkasya planları, Türk-Rus çatışmasına dayandı. İki ülke, Kafkasya’da savaştığı zaman bundan galip çıkan hep Batı emperyalizmi oldu. Dostluk politikasında ise iki ülke, milli çıkarlarını sağlamada başarı sağladı. Bu sebeple Batı, kimi zaman Kafkas Seddi projeleriyle Türkiye ve Rusya arasına emperyalist güdümlü hükümetler yerleştirirken kimi zaman da sözde Türkiye’nin himayesinde Rus düşmanlığı üzeriden Kafkas birliğini kurmaya çalıştı. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarındaki bu tuzaklar, Mustafa Kemal tarafından kesin bir şekilde tespit edilerek ortadan kaldırılmıştı.

Türkiye’nin ABD ile Gürcistan’da karşı karşıya geldiği diğer bir nokta ise Gürcistan Harp Okulu’yla ilgili yaşanan gelişmelerdir. Gürcistan’da Türk Ordusu’nun kurduğu ve Gürcü subaylarını yetiştirdiği Harp Okulu’ndan ABD’nin talimatıyla Türkler uzaklaştırılmış, yerine Amerikalı eğitmenler getirilmiştir. Hatta 4 sene boyunca Türklerden eğitim alan Gürcü öğrenciler de okuldan atılmışlardır.

Sonuç olarak Türkiye’nin Kafkaslar’da Rusya’nın kuşatılmasına destek vermesi, esas olarak kendi eliyle kendisinin kuşatılmasına yol açacaktır. ABD’nin bölgede sağlayacağı kontrol, Türkiye’nin Kuzey Irak ve Kıbrıs politikaları açısından güç kaybetmesi anlamına gelecektir.

SAVAŞIN SONUÇLARI

Savaşın bugüne kadarki sonuçlarını ise şu şeklide sıralamak mümkün:

- ABD, ihtiraslarıyla gücü arasındaki orantısızlıktan girdiği macerada aceleden hesap hatası yaptı, planı çöktü. ABD, sadece Rusya’yı yokladığıyla kaldı.

- Rusya’da güç toplama ve uzlaşma döneminden güç kullanma dönemine geçildi. Rusya’nın önümüzdeki dönemde kendi çıkarları açısından sadece sözde değil, pratikte de daha etkin bir politika izleyeceği net olarak görülüyor. Başkanlık seçimleri öncesi Putin, Batı yanlısı ve liberal olarak tanıtılan Medvedev’i aday göstererek aslında Batı’yı oyaladığı ve kandırdığı da görülmüş oldu.

Rusya’nın Gürcü muhalefetine geniş bir destek sağlayarak Saakaşvili iktidarının devrilmesi planlarını da uygulamaya başladığı anlaşılıyor.

Özellikle yakın gelecekte Rus-Ukrayna ilişkilerinin çok daha fazla gerileceği ve özellikle Kırım ve Rusya’nın Karadeniz filosu eksenli önemli gelişmelerin olması bekleniyor.

Tabi bütün bu gelişmeler, Rus-Amerikan ilişkilerinin tekrardan Soğuk Savaş yıllarına döndüğünün bir işareti. Ayrıca gerilimin derinleşmesi de kaçınılmaz görülüyor.

- Saakaşvili iktidarı intihar etti. Sadece Güney Osetya’da değil, Abhazya meselesinde de bulunduğundan çok daha geri bir konuma düştü. Gürcü halkı ise bu savaşta emperyalizmin kullan ve at politikasının kurbanı oldu.

- Güney Osetya’nın statüsü yapılan ateşkes gereği uluslararası gündeme taşındı. Rusya, Güney Osetya’yı ve Abhazya’yı tanıyacağının işaretlerini verdi. Bu da Türkiye açısından KKTC’nin statüsüyle açısından adımlar atabilmesinin imkanını doğurdu.

Teori, Eylül 2008
MEHMET PERİNÇEK

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1- SSCB dağılmadan önce 120 bin nüfusa sahipken özellikle Rusya’ya göçlerle büyük düşüş kaydediyor.
2-Tarihte Batı’nın Kafkas Seddi ve Kafkas provokasyonlarıyla ilgili bkz. Mehmet Perinçek, “Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet Orduları Arasındaki İşbirliği (Doğu-Deniz-Batı Cepheleri), Eski Çağ’dan Modern Çağ’a Ordular, Kitabevi, İstanbul Mayıs 2008, s.482 vd.; Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, 2. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2007, s.22 vd., s.80 vd.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...