BERGAMA'DA GERİLİM TIRMANIYOR
Normandy şirketine ait Ovacık altın madeninin kapatılması bekleniyor. Şirket kapatmanın önüne geçmek için kamuoyu oluşturmaya çabası içinde Salı günü miting düzenliyor.
Bilindiği gibi Danıştay kararına rağmen, Başbakanlığın, TÜBİTAK'a yaptırdığı incelemeye dayanarak ilgili bakanlara gönderdiği bir genelge ile madenin açılmasını istemişti. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı madene, bir yıllık deneme üretimi izni vermiş ve maden altın üretmeye başlamıştı. İzmir 3. İdare Mahkeme 10.01.2002 tarihinde verdiği kararla madenin kapatılmasına yeniden karar verdi. Bir aylık süre içinde madenin kapatılması beklenirken, şirket işçileri madende eylem yaparak, madenin kapatılmamasını istediler ve 10 kişilik bir heyeti Ankara'da ilgililerle görüşmeye gönderdiler.
Fakat 22 Mart Cuma günü ise Bergama, Sağlık Bakanlığı'nın madenin kapatılması talimatını İzmir Valiliği'ne gönderdiği haberi ile çalkalandı. Kapatma kararının kısa bir süre içinde madene tebliğ edeceği bildiriliyor.
Bunun üzerine Normandy şirketi Bergama içinde bir bildiri dağıtıp afişleme yaparak, madenin Bergama ve Türkiye ekonomisine yaptığı katkıyı ve çevre ve insan sağlığına zararlı olmadığını ileri sürdü. Şirket ayrıca Pazartesi günü Bergama Cumhuriyet Meydanı'nda miting yapmak için girişimlerde bulundu. Pazartesi günü Bergama'nın pazarı olması ve köylülerin de kent merkezi gelecek olması yüzünden olaylar çıkabileceğini düşünen Bergama emniyeti Pazartesi günü miting yapılmasına izin vermedi. Bunun üzerine şirket madende çalışanların eşleri ve çocukları ile birlikte 26 Mart Salı günü miting yapma kararı verdi ve emniyetten izin aldı.
Bu gelişmeler sürerken altın madeni karşıtı çevreciler de maden yöresi köyleri dolaşarak ikazlarda bulunup provakasyonlara gelinmemesi istediler. Madenin kamuoyu oluşturmasını engellemek için de köylüler miting sonrası gövde gösterisini yapmak için hazırlıklara başlamış durumdalar. 25.03.2002
GÜNDEM - Bergama'da gerilim
Bergama'nın gündeminde yaklaşık on yıldır yer alan Ovacık Altın Madeni sona doğru yaklaşıyor. Eğer hükümet yasal değişiklikler yapmazsa maden yargı kararı gereğince bir daha açılmamak üzere kapatılacak. "Maden kapanmaz" diyen, mahkeme kararının verildiği gün bile işçi sınavı yapan Normandy Şirketi ise madenin kapatılacağına inanmış durumda. Bu yüzden kamuoyu oluşturmak için, madenin kapatılması engellemek için işçi ve aileleri ile bir dizi eylem yapma kararı aldılar. Madende çalışanlar ise haklı olarak, ekmek kapılarının kapanması korkusu içindeler ve gün geçtikçe bu korku daha da artıyor. Kuzey Ege Gazetesi olarak herkesin yaşama ve çalışma hakkına saygılıyız. Bu anlamda maden çalışanlarının da maden karşıtlarının da, yasal sınırlar içinde yaptıkları eylemleri saygı duyuyoruz. Fakat eylemler yasal sınırları aşar ve iş şiddete dönüşürse hiç kimse bu işten karlı çıkamaz. Bu anlamda tüm Bergama halkını şiddete karşı çıkmaya çağırıyoruz. Saygılarımızla...25.03.2002 - Kuzey Ege
"İŞ EKMEK YOKSA BARIŞ DA YOK!"
Normandy Şirketi çalışanları ve çalışanların aileleri ile birlikte bir miting yaparak madenin kapatılmamasını istedi.
Yaklaşık 700 maden işçisi ve yakının katıldığı miting olaysız bir şekilde sona erdi.
26 mart Salı günü saat 9.45 de maden çalışanlarının eşleri ve çocukları Cumhuriyet meydanında toplanırken maden çalışanları maden elbiseleri, kaskları ve kask lambaları yanar şekilde Endrüstri meslek lisesi önünde toplanmaya başladı.
Saat 10.00'da yürüyüşe geçen işçilerin ellerinde, "İş Ekmek Yoksa Barış da Yok", "işimize aşımıza dokunmayın", "Susma sustukça sıra sana gelecek", "Madenin kapanması istemiyoruz" gibi pankartlar vardı.
Emniyet güçlerinin İzmir Emniyet Müdürlüğü'nden de destek alarak geniş önlem aldığı ve mitingin yapıldığı ana caddeyi araç trafiğine kapattığı gözlendi. Saat 10.00 sıralarında yürüyüşe geçen madenci kortejine İzmir Garajı önünde toplanmış halk tarafından tepki gösterildi. "Siz Bergamalı değilsiniz. Hepiniz satılmışsınız" türünden tepkiye maden çalışanları karşılık vermedi. 15 dakikalık yürüyüş sonrası miting alanına gelen gurup aileleri tarafından alkışlarla karşılandı.
İlk konuşmayı Maden İş Soma Şube Başkan Yardımcısı Mehmet Saç yaptı. Sendika olarak insan ve çevre sağlığına herkesten daha duyarlı olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Saç, "Türkiye tüm yer altı kaynakları gibi altın rezervlerini de yer üstüne çıkarıp ekonomiye kazandırmak zorundadır. Bergama Ovacık Altın Madeni üretimini sürdürmek zorundadır" dedi. "Çevre ve insan sağlığına zarar verecek olursa buna ilk sendikamız karşı çıkacaktır" diyen Saç, Bugüne kadar mücadele edenlere, madenin modern bir teknoloji ulaştırması açısından saygı duyduklarını söyledi.
"Bugün Ovacık Altın Madeni duyarlı teknolojilerle üretim yapmaktadır. Şehir merkezlerinde insanları zehirleyen, çevreyi yok eden fabrikaları görmeyenlerin, çevre ve insan sağlığını en üst düzeyde koruyacak teknoloji kullanan işletmeye karşı kampanya başlatmalarını anlamak mümkün değildir. İster istemez belirli çıkar guruplarının çevre ve insan sağlığı ile ilgili duyguları, istismar ettikleri şüpheleri arttırıyor.
Ovacık Altın Madeni işletmesinin 700 insana iş, ekmek ve olanak sağladığı ama bu işletmenin mahkeme kararı ile işsizlik riski ile karşı karşıya dırlar. Üyemiz işçiler işletmenin üretimin devamı için on binlerce imza toplamışlardır. Birileri ülkemiz insanın işsiz kalsın ve en değerli yer altı zenginliğimiz olan altının yer üstüne çıkmasına ve ekonomiye kazandırılmasını mı istemiyor? Türkiye borç için uluslar arası finans kuruluşlarına el avuç açıyor. İşletmenin çevreye duyarlı teknoloji ile üretim yapmasını nasıl görmezlikten geliriz. Bu ülkenin çevreye ihtiyacı var. Eğer, Bergama altın madeni mevcut durumda bu işlevlerini yerine getiriyorsa, biz sendika olarak üyelerimizin, halkımızın çıkarları için, bu işletmenin devamını istiyoruz" dedi. Sözlerine madenin 8 aylık deneme üretimi boyunca Bergama ve ülke ekonomisine yaptığı katkıya değinen Saç, "Bizler bu işletmede çalışan Bergamalılar olarak altın üretmeye devam edip, devletimize katkıda bulunmak istiyoruz" dedi. Saç konuşmasını şöyle tamamladı: "Bergama'nın çok yakınında olan Soma halkı da toprağın binlerce metre derinliğinden çıkan kömürle doyuyor ve şükrediyor. Simsiyah kömürün yaşamımızı nasıl aydınlattığını bilen Bergamalılar ışıl, ışıl parlayan altının kıymetini bileceğini arzuluyoruz" dedi.
Mehmet Saç' ın konuşmasından sonra, Bergama Çevre Yürütme Kurulu sözcüsü Oktay Konyar'ın köylülerle, İstanbul Boğaz Köprüsünde eylem yaptığını ve köprünün trafiğe kapatıldığı anons edildi. Kalabalık Oktay Konyar'ı yuhalayarak tepki gösterdi.
Daha sonra söz alan bir maden işçisi, "Maden 8 aydır çalışıyor, kimseye zarar vermiyor kuşlar ölmüyor, maden kapanmasın" dedi. Bir başka işçi de "Çoluk Çocuğuma ekmek götürmek için eylem yapıyoruz. Oktay Konyar Boğaz Köprüsüne değil, uzaya bile gitse bizi yolumuzdan döndüremezler. Biz ekmeği alın terimizle kazanmak istiyoruz. Hükümet bir an önce karar alıp madenin kapatılmasını engellemelidir" dedi. Miting 10. yıl marşı söylenerek olaysız bir şekilde sona erdi. 25.03.2002
OVACIK ALTIN MADENİ KAPANIYOR, BERGAMA'DA ÇEVRECİLER KAZANDI!
Maden 2 Nisan Salı günü mühürlenecek. Kapatma kararı madene 29 Mart Cuma günü tebliğ edildi. Madende kazı çalışmaları sona erdi. Tesis kapanma hazırlıkları içinde. İdare mahkemesinin verdiği kapatma kararı 29 mart Cuma günü madene tebliğ edildi ve kapatma hazırlıkları için 2 nisan Salı gününe kadar süre tanındı. Bunun üzerine maden kazı çalışmalarına son vererek tesisi kapatma hazırlıklarına başladı.
Sağlık Bakanlığı'nın 28.03.2002 tarih ve 4875 sayılı İzmir Valiliği (İl Sağlık Müdürlüğü'ne) gönderdiği kapatma kararı 29.03.2002 tarihinde Bergama Kaymakamlığı'na (Grup Sağlık Başkanlığı) ulaştırıldı. Bergama Kaymakamlığı kapatma kararını eline geçer geçmez madene tebliği ederek Salı gününe kadar süre tanıdı.
Sağlık Bakanı adına Genel Müdür Dr. İsmail Toprak imzalı İzmir Valiliği'ne gönderilen kapatma yazısının son kısmında, "... Kararın ve makam onayının bir sureti yazımız ekinde gönderilmekte olup, söz konusu karara Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğince 11.03.2002 tarih ve 9271/866 sayılı yazı ile itiraz yoluna gidilmiştir. Ancak, kararın 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanunun 28. maddesi gereğince en geç 30 gün içerisinde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle söz konusu tesiste çevre ve toplum sağlığı açısından gerekli tedbirleri aldırtarak mezkur yürütmenin durdurulması kararının ile deneme izninin ve işletmenin faaliyetinin durdurulması için kararın en geç 03.04.2002 tarihine kadar Valiliğinizce tesis yetkililerine tebliğ edilmesi ve alınacak tebellüğ belgesinin bir suretinin Bakanlığımıza gönderilmesi..." denilmektedir.
Sağlık Grup Başkanlığı yetkililerin yarın öğleden sonra madene giderek madeni mühürleyecek. Bu arada çevreciler madenin kapanma hazırlıkları sırasında kapalı devre arıtma sistemli kullanılan siyanürlü atıkların maden kapandığı için atık havuzuna akıtılmasından korkuyor. Bu konuda yetkililerin konuya özen gösterilmesi isteniyor. 01.04.2002
MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU BERGAMA'YA GELDİ
TBMM Maden Kaynaklarını Araştırma İnceleme Komisyonunun 13 üyesi, Bergama'ya gelerek altın madeninde Normandy Şirketi yetkilileri ve maden karşıtı köylülerle görüştü.
Mermercilik Fuarına katılmak üzere İzmir'e gelen Komisyon Üyeleri Bergama'ya da gelerek incelemelerde bulundular. Normandy Şirketi yetkilileri tarafından davet edildiği tahmin edilen heyetin Bergama'ya geleceğinin duyulması üzerine, maden karşıtı, çevreci köylüler de Çam köyde toplandılar. Yaklaşık 400-500 kişilik gurup Çam köyden madene doğru yürüyüşe geçtiler. Tel örgülere 100 metre kala jandarma tarafından durduruldular. Bergama ilçe Kaymakamı Ali Şanlıer ve İzmir Jardarma Alay Komutanı Albay Orhan Toköz ile görüşen Çevre Yürütme Kurulu Sözcüsü Oktay Konyar, İzmir Çanakkale Karayoluna doğru yürüdüklerini, vatandaş olarak buna haklarının olduğunu söyledi. Uzun pazarlıklardan sonra jandarma köylülerin, İzmir-Çanakkale Karayolunu kapatmamak şartıyla yürüyüşlerine izin verdi. Bir süre yürüyen gurup daha sonra ani dönüş yaparak tekrar madene doğru yürüyüşe geçti. Madenin tel örgülerine 100 metre kala jandarma tarafından tekrar durduruldular. Kalabalık orada beklemeye başladı.
Komisyon üyeleri ise saat 15.30-16.00 sıralarında madene geldi. Komisyon üyelerine madenin Genel Müdürü Sabri Karahan tarafından karşılandı. Oktay Konyar jandarma ile görüşerek, kendi aralarından seçecekleri beş kişinin de komisyon üyeleri ile görüşmek istediklerini belirtti. Komisyon üyeleri brifing almak için madene girdikten 5 dakika sonra, köylülerden 3 kişilik bir gurubun da brifinge katılması istendi. Oktay Konyar, Narlıca Köyü'nden Yusuf Kuran, Çam köyden Fatma Dağ madene girerek toplantıya katıldı. Basın mensuplarının alınmadığı brifing yaklaşık yarım saat sürdü.
Toplantıdan sonra Meclis Komisyon Başkanı M. Zeki Sezer köylülerin yanına geldi. Köylülerin tepkisi üzerine Oktay Konyar araya girerek, tepkilerin komisyona olmadığını hükümet olduğunu söyleyerek ortamı yatıştırmaya çalıştı. Sezer, incelemeleri sonunda edindikleri izlenimleri rapor halinde TBMM Başkanlığı'na vereceklerini, madencilikle ilgili geniş raporun dört aya kadar teslim edileceğini, altın madeni konusunda alınmış bir kararın olmadığını açıkladı.
Görüşmeler sürürken Bergama Sağlık Gurup Başkanlığı yetkililerin resmi araçla gelip, maden müdürü İsmet Sivrioğlu ile görüştüğü ve Sivrioğlu'na bir zarf verdiği belirlendi. Bunun kapatma kararının tebliği olduğu tahmin ediliyor.
Öte yandan, Meclis Komisyonu üyelerine üst düzey bir jandarma komutanın, "Madende tehlikeli bir durum yok. Bu işin arkasında Alman Vakıfların parmağı var" dediği öğrenildi.
Komisyon üyeleri daha sonra Bergama'ya geçerek resmi görüşmelerde bulundular. 01.04.2002
TMMOB ÇEVRE, JEOLOJİ, KİMYA VE METALURJİ MÜHENDİSLERİ ODALARI'NIN ORTAK AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
TÜBİTAK Raporu Gerçeği Yansıtmıyor
Bergama, Ovacık'ta yargı kararları çiğnenerek ısrarla sürdürülen çalışılan altın işletmeciliğini haklı göstermek için Başbakanlığın TÜBİTAK'a hazırlattığı bir Rapor çok tartışma yarattı. Yüksek yargı, bu işletmenin çevre ve insan sağlığına karşı giderilemez risklerinden ötürü sürdürülmesinde kamu yararı olmadığı gerekçesi ile izinlerinin kaldırılmasına karar vermişti. Başbakanlık ise, yargı kararını uygulamak yerine, Şirketin isteğine uydu ve TÜBİTAK ve Bakanlık temsilcileri tarafından seçilerek kurulan "Uzmanlar Kuruluna durumu inceletme yolunu seçti. Bu Kurul ise, hazırladığı Raporda bu işletmenin çağdaş teknolojinin gereklerini yerine getirdiğini, dünyanın en gelişmiş tesisi olduğunu ve çevre ve insan sağlığı açısından kayda değer bir risk taşımayıp ulusal ekonomi açısından gerekli olduğunu savunuyordu.
Şimdi, odalarımız uzmanlarının incelemeleri sonunda bir kez daha ortaya çıkan gerçek kısaca özetlenebilir : "TÜBİTAK Raporu Gerçeği Yansıtmıyor". TÜBİTAK Raporu, Kurulun iki yöneticisinin bir Ana Raporu ve değişik konuları irdeleyen 11 uzmanın ek raporlarından oluşuyor. Ana Rapor her şeyden önce, ekteki uzman raporlarının ciddi uyarılarını dikkate almamış, saptırmış ya da göz ardı etmiş. Bunun gibi, bu konuda ABD'nde yapılan toplantılarda dile getirilen görüş ve uyarılar da yok sayılmış. Rapor, kullandığı kaynaklardan, ifadelerine, işlevini aşan isteklere ve içindeki tekrarlara kadar hep işletmeci şirketin çıkarlarını koruma çabasında. Bu konularda uzmanlığı ve Bergama üstüne çalışmış olduğu bilinen bilim insanları ile bir ilişki kurulmamış; tartışılmamış bile. Raporu hazırlayanlar arasında halk sağlığı uzmanı yok.
Bu konu, bir hukukçu tarafından tartışılmış. Ekindeki uzman raporları hazırlanırken yalnız Şirketin sağladığı metin ve veriler kullanılmış ve durumu değerlendirmeye yönelik bir ek araştırma yapılmamış. Bu ek raporların çoğunda en küçük bir eleştirici yaklaşım yok ve yalnızca Şirketin verdiği veriler sıralanıp sergilenmiş. Evet bu yüzden de, "TÜBİTAK Raporu Gerçeği Yansıtmıyor".
Oysa, odalarımız uzmanlarının incelemeleri sonunda derleyip hazırladıkları "Eleştiri Raporunda da ayrıntılı biçimde açıklandığı gibi Bergama-Ovacık altın işleme tesislerinde çevre ve insan sağlığına yönelik riskler dün de vardı, bugün de var. Bu riskler yüksek ve çoğunun giderilmesi olanaksız görülüyor. Bu risklerin bazıları yeterince araştırılmamış. Ciddi bir araştırma eksiği var. Bu risklerin giderilebilir görünenleri konusunda da dünden bugüne kayda değer bir şey yapılmamış. Şirketin ve TÜBİTAK Raporunun çok övündüğü bazı yapı ve tesislerin ciddi zaafları var ve dünyadaki hemen, hemen aynı özellikte tesislerde de çok ciddi sorunlar yaşanmış. Dünyada aynı üslupla savunulan birçok tesiste son 20 yıl içinde büyük kazalar yaşanmış, çevre sorunları ortaya çıkmış. Son iki yılda Romanya'da, Kırgızistan'da, Gana'da, Çin'de ölümlere de neden olan kaza ve felaketler yaşandı.
Bütün bunlara karşın, "TÜBİTAK Raporu Gerçeği Yansıtmıyor". Gerçek ne? Gerçekte,
Önde gelen risk, deprem riski. Tesis önemli bir deprem riski altında. Ancak, buna karşı önlemler pekiştirilecek yerde, konu geçiştirilmeye çalışılmış.
Deprem riski yalnızca atık barajı için tartışılırken tesisin öteki birimleri için göz ardı edilmiş. 17 Ağustos 1999 Depremi sırasında TÜPRAŞ' ta yıkılan kulenin çevredeki tankların yanışına neden olması ya da Yalova AKASA' da hasarlanan tanklardan çevreye akrilonitril yayılması gibi, burada da hasar görecek herhangi bir yapıdan başta siyanür olmak üzere zehirli kimyasalların saçılması riski sürüyor.
Atık barajı tesisin en riskli yapısı. Bu yapıda depolanacak atığın yalnızca sıvı fazı arıtılmış ve katı fazında tonlarca ağır metal ve siyanür bileşikleri bulunacak. Bu büyük bir risk kaynağı. Barajda bekletildiği sürece bu iki faz arasında ortaya çıkacak tepkimeler, bu çamurun bir nedenle çevreye yayılması durumunda çok zararlı kimyasalların ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Deprem riski ile birlikte, atık barajının herhangi bir nedenle yıkılması durumunda çevredeki yer altı suyunun nasıl bir risk altında kalacağı yeterince irdelenmemiş.
Barajın ana seddesinin duyarlı kalacağı kuşkulu. Yapılan bir değerlendirme ile beklenen deprem yükleri altında seddenin güvenlik katsayısı 1'den az çıkmıştır.
Üstelik, 30 m yükseklikli kaya dolgunun, taşıtılacağı kalın ve zayıf alüvyonda ortaya çıkaracağı oturmalar da seddenin hasar görme riskini arttırıyor.
Daha kötüsü, barajın gerisindeki vadide yaşanabilecek bir sellenmeye ilişkin olarak kullanılan veriler çelişkilidir ve ne yazık ki memba seddesi ve çevirme kanallarının boyutlandırılmasında küçük debiler dikkate alınmıştır. Barajın böyle bir sellenme durumunda taşarak yıkılması riski yüksektir.
Tesiste yalnızca atık su arıtılmaktadır. Bu su ile birlikte barajda depolanacak olan katı atıklar ağır metalleri, siyanür bileşikleri ile birlikte orada sürekli kalacaktır. Bu zehirli atıkların duraylılaştırılması için hiçbir şey yapılmamıştır. Baraj bir nedenle göçer ya da kaçırırsa çevreye denetimsiz bir kirlilik yayılacaktır. * Barajdaki bu su+katı atık su karışımı siyanürlerin hidrojen siyanür gazına dönüşmemesi için yüksek pH'ta tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak, gerek alınan önlemlerin yetersizliği, gerek barajdaki çamur karıştırılamayacağı ve gerekse taşkın riski nedeni ile bunun güvencesi yoktur. * Açık ve yeraltı maden ocağından çekilmesi gerekecek olan yeraltısuyu miktarı da yanlış ve eksik hesaplanmıştır; bu su baraja boşaltılacak ve barajın kapasitesi bu suyu alamayacağı için, barajın duraysızlaşma riski yükselmektedir.
Ocaktan çok miktarda su çekileceği için çevredeki yer altı suyu akiferi tükenecek, yer altı suyu düzeyi düşecek ve kullanıla gelen kuyular kuruyacaktır.
İşletmeden salınacak olan azot bileşiklerinin nitrik asite dönüşmesi ve doğada duraylı olan yöredeki arsenopiriti çözmesi sonucu arsenik kirlenmesi ve kanser yayılması riski vardır. Bunun ölümcül örnekleri dünyanın bir çok yeri ile birlikte ülkemizde de yaşanmıştır. Kütahya'da siyanürle gümüş işletilirken, bu süreç sonunda 800 yıllık bir komşu köyde kanser ölümleri sonucu yalnızca 6 kişi kaldı. *Açık ocakta şev duraysızlaşması riski, patlayıcı uygulamalarında uçan taş riski, işletmeden kaynaklanacak gürültülerin izin verilen düzeyi aşma riski, zararlı kimyasal ve maddelerin kamu ulaşım yollarında taşınması riski, açık ocaktan çıkacak pasanın hiçbir önlem alınmadan atık barajı seddesinde depolanmasından kaynaklanacak riskler, siyanürle işlemden kaynaklanan kaza ve sızma riski, kullanılacak öteki 10 çeşit kimyasal maddeden kaynaklanan riskler, atık barajı seddesinde kullanılacak pasadan asit maden drenajı oluşma riski, tesisten çıkacak tozların ince ve silisli oluşu nedeni ile yörede akciğer kanseri yayılması riski, su arıtma sisteminin işletmesindeki olası yanlışlar sonunda çevreye HCN, disiyan ve kükürtdioksit yayılması riski de kayda değer öteki risklerdir.
Bu riskler bütün ağırlığı ile süregelmektedir ve giderilmesi için önlemler alınmadığı, pek çoğunun da giderilemeyeceği açıktır! Oysa tesis, çevre ve insan sağlığına yönelik risklerin önemini arttıracak kadar özel ve çok duyarlı bir yörededir.
Bunlar TÜBİTAK Raporu'nda ya hiç ele alınmamış; ya üstünkörü geçiştirilmiş; ya da ek raporlarda değinilmiş olmasına karşın Raporun ana bölümünde dikkate alınmamıştır. Bu durumda, bilimin ve mühendislik ilkelerinin ışığında, daha fazla beklenmeden yargı kararlarının uygulanması gerektiği ortaya çıkıyor. 01.04.2002
YABANCI ŞİRKETLERİN DEĞİL, TÜRKİYE'NİN ÇIKARI
Dev .- Maden-Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün, Bergama'da siyanürlü altın üretimini ve Normandy Şirketi işçilerinin mitingini değerlendirdi: "Sendikalar, yabancı şirketlerin değil, Türkiye'nin çıkarı ve bilimin doğrultusunda mücadele etmelidir."
BİA (Ankara) - Maden-Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün, uluslar arası tekel olan Normandy'nin sözcülüğüne soyunmuş provokatörlerin; yöre halkı ile ekmek kaygısında olan işçilerin karşı karşıya gelmesini zevkle seyrettiklerini vurguladı. Görgün, Türkiye'de altın rafinerisi bulunmadığını hatırlatarak, çıkarılan madenin "ışıl, ışıl altın" olarak ihraç edilemeyeceğini, çünkü ihraç edilecek ürünün son ürün değil, cevher olacağını da söyledi. Dev-Maden-Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün, Bergama'da siyanürlü altın işletmeciliği yapılması ve Normandy Şirketi çalışanlarının mitingiyle ilgili açıklamasında şu noktaları vurguladı: "Sendika ve sivil toplum örgütleri yabancı şirketlerin değil, Türkiye'nin çıkarı ve bilimin doğrultusunda mücadele etmelidir." Dev-Maden-Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün'ün açıklaması şöyle:
Bergama'da altın madenciliğiyle ilgili bugüne kadar mahkeme kararlarının uygulanmaması ve bölgede yaşayan insanların iradelerine saygı gösterilmemesi ancak monarşi ya da diktatörlüklerde rastlanabilir bir yaklaşımdır. Provokatörler işbaşında
Yargı kararlarına rağmen siyasilerin, Normandy şirketinin deneme üretimine izin vermesi, çalışan işçilerin haklı çalışma isteklerinin propaganda amacıyla sendikalaştırılması ve işsizlik baskısı altındaki çaresiz yurttaşlarımızın acılarının istismarı ayrı ve yeni bir ayıptır. Uluslar arası tekel olan Normandy'nin sözcülüğüne soyunmuş provokatörler; yöre halkı ile ekmek kaygısında olan işçilerin karşı karşıya gelmesini zevkle seyretmeye devam ediyorlar.
Ekonomik kriz sürerken, mevcut kaynakların değerlendirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak bunu bütün yönleriyle, getirisi ve götürüsüyle değerlendirmek gerekir.
Bütün bunları yapmadan siyanürle çıkarılan altının ülkemiz için servet olduğunu söylemek; Normandy gibi ulus ötesi bir şirketin asılsız iddialarına bakıp bizim ülkemizi bizden daha çok sevdiğini sanmak, bazı sendikacıların üyelerinin hak ve mücadelesine sahip çıktığını düşünmek saflık olacaktır. Tarım, hayvancılık, turizmi unutmayın
Elimizdeki bilgiler, deprem kuşağında bulunan Bergama'nın tarım, hayvancılık, arkeolojik ve turizm olanakları zengin kaynaklara sahip olduğunu gösteriyor. Siyanürlü liç yöntemiyle yapılacak altın madenciliğinin bu kaynaklarla kıyaslandığında ekonomik yararının bulunmadığı ise açık.
Altın değil, cevher ihraç edilebilir
Üstelik Türkiye'de altın rafinerisi bulunmadığından, çıkarılan madenin ihracı "ışıl, ışıl altın ihracı" yani son ürün değil, cevher ihracı durumunda olacaktır.
Açıklanan mevcut rezerv ile yaklaşık 8 yıl sürecek olan işletmecilik esnasında istihdama yapılacak 200 katkı ile onlarca yıl tarım, orman, hayvancılık ve turizmden koparılacak istihdamın mukayesesi de lehte değildir.
40-50 yıl özenle saklanması gereken tonlarca metreküp zehirli atık, ekolojik denge ve diğer kaza risklerinin maliyeti ele alındığında ortaya vahim bir tablo çıkıyor.
Altın Bergama topraklarında bekleyebilir Bu tablo karşısında, ileriki yıllarda ülkemizde altın rafinerisinin kurulması ve siyanür licinden başka teknolojilerin devreye girmesi gibi olasılıkların gerçekleşmesine dek altın, Bergama topraklarında şimdilik bekleyebilir. Normandy'nin değil şirketin çıkarları
Ülkemizin yararına olacak bu durum, eski ismi Eurogold yeni ismi Normandy olan tekelin şimdilik yararına olmayacaktır. Bizleri de bazı şirketlerin ve kişilerin özel çıkarları değil; ülkemiz, ekonomimiz ve insanlarımız ilgilendirmektedir. 01.04.2002
"ARAMA KONFERANSINDA PROTESTO"
Bergama’nın turizm sorunlarının tartışılacağı toplantıda altın madeni gündeme alınmak istendi. Toplantıyı bazı kuruluş temsilcileri protesto ederek terk etti.
"Nasıl bir kentte yaşıyoruz?, Kentimizin kimliği nedir?, Bergama bir turizm kenti midir?, Eğer öyle ise; Bergama turizminin gelişmesi için ne yapıyoruz? Ne yapacağımızı biliyor muyuz ve bunu nasıl gerçekleştirebiliriz?" Başlıkları altında Bergama Turizminin tartışılacağı 'Arama Konferansı' 30 Mart Cumartesi günü Berksoy Oteli tesislerinde başladı.
Ege Turizm Derneği, Bergama Belediyesi ve Ticaret Odası tarafından ortaklaşa düzenlenen konferansın açılışında bir konuşma yapan Bergama Belediye Başkanı Akif Ersezgin, Bergama'nın çok ciddi kaynakları olduğunu ancak bu kaynakların harekete geçirilemediği için ekonomisinin her geçen gün kötüye gittiğine dikkat çekerek, "Bergama turizm sektöründen hak ettiği payı alsa, bugün ilçemizin hiçbir sorunu kalmazdı. Geçen yıllarda ne yazık ki bu başarılamamış. Ancak şimdi tarih ve kültür turizmi için hazırladığımız projelerle Bergama'yı hak ettiği noktaya getirmeye kararlıyız. Ege Turizm Derneği ve sayın Valimiz Alaattin Yüksel'e, Bergama'da böyle bir çalışma yapılmasını sağladıkları için çok teşekkür ederim" dedi.
Açış konuşmasının arkasından 24 katılımcının olduğu konferansta üç çalışma gurubu oluşturuldu. Bunlar;
1.Gurup Bergama'nın altyapı ve çevre sorunları
2.Gurup Bergama ve Konaklama hizmetleri
3.Gurup Bergama ve Kültür Sanat, Tanıtım ve Pazarlama etkinlikleri
Her gurup ayrı salonlarda toplanarak konuları üzerinde tartışma açtılar. Toplantı sonunda her üç gurup da ayrı, ayrı sonuç bildirgesi hazırladılar.
1.Gurup: Altın madeni gündeme getirerek, madenin çevreye ve insan sağlığına zararlı olmadığı, Bergama için sorun olmadığı belirtilerek tersine madenin sorunları çözeceği belirtildi.
2. Gurup: Bergama'da konaklama hizmetlerinin yetersiz olduğu ve ücretlerin yüksek olduğu belirtilerek bu sektör çalışanlarının eğitiminin gerekliliği dile getirildi.
3. Gurup: Tanıtım ve Pazarlamanın yetersiz olduğu kentteki eski binaların dokusu bozulmadan turizme kazandırılması gerektiği belirtildi.
1. Gurubun sonuç bildirgesine 2. ve 3. guruptakiler itiraz etti. Toplantının turizm amaçlı olduğu, altın madeninin turizme ilgisi olmadığı gerekirse bir başka toplantıda madenin görüşülebileceği itirazları yapıldı.
Fakat itirazcılara söz hakkı verilmedi. Bunun üzerine, içlerinde Kuzey Ege Gazetesi adına toplantıya katılan Necati Karaçoban da olmak üzere bazı kurum temsilcileri toplantıyı terk ederek Pazar günü yapılacak oturuma katılmama kararı aldılar. Pazar günü oturuma protestocular katılmadı. Katılanlar madenin bu toplantıda tartışılmaması gerektiği üzerinde direnmesi üzerine altın madeni gündemden çıkarıldı. Bergama'nın acil olarak bir termal otele gereksinim duyulduğu belirtilen Pazar günkü oturumda, Pazarlama ve Tanıtım çalışmaları için bir koordinasyon kurulu oluşturulmasına karar verildi. 01.04.2002
ALTIN MADENİ YENİDEN AÇILDI
Bakanlar Kurulu, yargı kararı gereğince Bergama Ovacık'ta altın çıkarma faaliyeti durdurulan Normandy (Eurogold) Madencilik A.Ş'nin faaliyetini sürdürmesine karar verdi. Maden, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca Çarşamba günü yeniden faaliyete geçti.
BİA (İzmir) - İzmir Bölge İdare Mahkemesi'nin kararının ardından 30 günlük sürenin dolması üzerine Salı günü akşam saatlerinde mühürlenen Ovacık Altın Madeni, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca Çarşamba günü (3 Nisan) yeniden faaliyete geçti. İzmir Barosu Başkanlığı'nın açtığı dava üzerine, İzmir 3. İdare Mahkemesi, işletmenin üretim izni ile faaliyetinin dava sonuçlanıncaya kadar durdurulmasına karar vermişti. Karara gerekçe olarak da, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, "Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler" hükmünü içeren 27. maddesini göstermişti. Maden, Salı günü ( 2 Nisan) Bergama İlçe Sağlık Müdürlüğü ekiplerince mühürlenerek faaliyeti durdurulmuştu. Ancak, Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Salı günü akşam saatlerinde yaptığı açıklamada, Bakanlar Kurulu toplantısında konunun ele alındığını ve şirketin Bergama Ovacık'taki faaliyetini sürdürmesine karar verildiğini açıklamıştı. 08.04.2002
ALTIN ÇIKARTMA KARARI ANAYASAYA AYKIRI
İzmir Barosu, Bergama Ovacık'ta Sağlık Bakanlığı'nın deneme üretimi izniyle altın çıkartan Normandy şirketinin çalışmasının mahkeme kararıyla durdurulmasına rağmen, madenin Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden üretime açılmasına tepki gösterdi.
BİA (İzmir) - İzmir Barosu Başkanı Avukat Noyan Özkan, Bakanlar Kurulunun Bergama'da altın üretimine izin veren kararının ardından düzenlediği basın açıklamasında, "Bakanlar Kurulu, Bergama'da Anayasayı ihlal etmiştir"dedi. Özkan, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm siyasi partileri, yüksek yargı organları başkanlarını, sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri, sendikaları ve yurttaşları hukuk devletine ve Anayasaya karşı yapılan bu haksız, ciddi ve saygısız saldırıya karşı çıkmaya çağırdı. "Bakanlar Kurulu üyeleri, Türk milleti adına verilen mahkeme kararlarını çiğnedi. Anayasa ihlal edildi, kuvvetler ayrılığı ilkesine darbe vuruldu, yargı erkine ağır ve ciddi bir saldırıda bulunuldu. Bakanlar Kurulunun bu kararı, aynı zamanda kamu düzenini bozucu niteliktedir. Mahkeme kararlarının uygulanmadığı ve konusu suç teşkil eden Bakanlar Kurulu kararlarıyla rafa kaldırıldığı bir ülkede hukuk devletinden bahsedilemez." İzmir Barosu'nda, Çarşamba günü saat 11.30'da düzenlenen basın toplantısında Özkan gelişmeleri ve görüşlerini aktardı:
İzmir 3. İdare Mahkemesi, Sağlık Bakanlığı'nın, Ovacık-Çamköy-Narlıca mevkiinde Normandy (Eurogold) Madencilik A.Ş' nin siyanürlü liç yöntemiyle altın madeni işletmesine verdiği deneme iznini durdurdu.
Sağlık Bakanlığı'nın, mahkemenin faaliyeti durdurma kararını işletmeye tebliğ ettiği gün, Bakanlar Kurulu, maden işletmesinin devam etmesine karar verdiğini açıkladı. Başbakan ve Bakanlar Anayasayı ihlal etti
Bakanlar Kurulu, böyle bir karar verdiyse, Başbakan ve bakanlar ağır bir anayasa ihlalinde bulunmuşlardır.
Anayasanın 138/son maddesine göre; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
Anayasanın 11'inci maddesine göre; "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır."
Ayrıca, Bakanlar Kurulu üyeleri, milletvekili seçildikten sonra Anayasanın 81'inci maddesi uyarınca, "hukukun üstünlüğüne bağlı kalacaklarına ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacaklarına" ant içmişlerdir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, yargı erki
Bakanlar Kurulu üyeleri, Türk milleti adına verilen mahkeme kararlarını çiğnedi.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine darbe vuruldu, yargı erkine ağır ve ciddi bir saldırıda bulunuldu.
Türk Ceza Yasası'nın Anayasayı ihlal suçunu düzenleyen 146'ncı maddesini ihlal eden Başbakan ve diğer bakanlar, Anayasanın 100'üncü maddesinin kendilerine vermiş olduğu dokunulmazlık zırhından yararlanmaya çalışacak.
Bakanlar Kurulunun bu kararı kamu düzenini bozucu niteliktedir. Mahkeme kararlarının uygulanmadığı ve konusu suç teşkil eden Bakanlar Kurulu kararlarıyla rafa kaldırıldığı bir ülkede hukuk devletinden bahsedilemez. Mahkeme kararlarını tanımayan ve açıkça çiğneyen kişilerin bu ülkeyi yönetmek hak ve yetkileri yoktur 08.04.2002
OKTAY KONYAR TUTUKLANDI
Bergama Çevre Hareketi Sözcüsü Oktay Konyar Soma'da polise hakaret ettiği gerekçesiyle 12 Nisan Cuma günü tutuklandı. Tutukluluğun kaldırılması için üst mahkemeye yapılan itiraz reddedildi. Konyar 1 ay içinde birinci duruşmaya çıkacak.
Oktay KONYAR Ankara’ya giderken uğradığı Soma’da KASK’ in basın toplantısında konuşma yapmak istedi. Basın toplantısının yapılacağını bildirmek üzere gittiği Soma Emniyet Müdürlüğü'nde polislerle tartıştı. Emniyetteki polisler basın toplantısı izni için Soma Kaymakamlığı'na başvurması gerektiğini bildirdiler. Oktay Konyar ise kapalı salonda yapılacak basın toplantısı için izin almak gerekmediğini. Kendisinin sadece bilgi vermek için geldiğini söyledi. Polisler izin alınması gerektiği üzerinde direnince, Konyar Türkiye'nin her yerinde eylem yaptığını böyle bir uygulama ile karşılaşmadığını söyledi. Bu sözler üzerine büyüyen tartışma sonrasında, polislerin savcılığa suç duyurusu, nöbetçi mahkemenin savcılığın talebini haklı görmesi üzerine tutuklanarak Soma Cezaevi'ne konuldu.
Ertesi gün bir üst mahkemeye yapılan itiraz ise kabul edilmedi ve tutukluluk haline devam edildi. Bu durumda Konyar 1 ay içerisinde 1. duruşmaya çıkarılacak.
Oktay Konyar'ın tutuklanması haberi üzerine, Soma'daki, ÖDP, EMEP, CHP gibi partilerle Sendikalar Konyar'a dayanışma göstererek cezaevi için gerekli giyecek ve değişik malzemeleri temin ederek Konyar'a ulaştırdılar. Oktay Konyar daha önce yargılandığı, 28.11.1999 tarihinde, "Tenekeli Eylem" olarak isimlendirilen eylem nedeniyle 18 ay hapis cezası almış, "geçmişte mahkumiyeti bulunması ve suç işleme eğilimi dikkate alınarak" ceza tecil edilmemişti. Bu karar henüz temyizde sonuçlanmamış durumda. Temyizin sonucu sürmekte olan 5-6 değişik davaya da emsal olması bekleniyor. Halen Soma Cezaevinde yatmakta olan Oktay Konyar'ın midesinde, akciğerinde ve boynunda sağlık sorunları var.
Oktay Konyar Soma'ya hareketinde önce gazetemize uğrayarak, Normandy Şirketinin Başbakan Bülent ECEVİT ile görüşerek Ovacık'ta üretilen altından verilmesi konusunda bir açıklama yapmıştı.
Konyar açıklamasında şunları söyledi:
"Onca yıllık mücadeleye, o yörede yaşayan insanlara, hukuka, bilime karşı çıkan altın kirli altındır. Yurttaşı, devleti ve hukuku inciterek, onun onurunu kırarak yeni bir Susurluk süreci ülke gündemine oturmaktadır. Bergama köylüleri yaşam haklarını demokratik hak arayışı olarak ülkenin ve dünyanın gündemine yerleştirdiler. Sayın Başbakanın 1976 yılındaki bir sözü bizim mücadele sürecinin başlangıcıdır. Çünkü o demiştir ki; "Dünyanın hiçbir ülkesinde halka rağmen, halka karşı bir şey yapılamaz" biz bu sözün arkasında duruyoruz. 15.04.2002
BERGAMALILARIN EYLEMİ TOPLUMSAL BİR REFLEKSİ
Oktay Konyar ve İrfan Keskin'e verilen mahkumiyet kararını bozan Yargıtay gerekçesinde, sanıkların eylemini "Duyarlılık kazanmış bir konuda toplumsal refleks sonucu trafiği aksatmadan tek sıra halinde yürümekten ibaret" diye tanımladı. Yargıtay ceza dairesi, Bergama Ovacık’ da siyanürle altın madeni işletmek isteyen Eurogold firmasına karşı düzenlenen eyleme katıldıkları gerekçesiyle Bergama Çevre Yürütme Kurulu Başkanı Oktay Konyar ve kurul üyesi İrfan Keskin'e verilen mahkumiyet kararını bozdu. Daire, bozma gerekçesinde sanıkların eylemlerini "toplumsal refleks" olarak değerlendirdi.
Bergama Asliye Ceza Mahkemesinin sanıklar Oktay Konyar ile İrfan Keskin'in mahkumiyetlerine ilişkin kararını, sanık avukatları temyiz etti. Temyiz istemini görüşen Yargıtay 8. Dairesi, Bergama Asliye Ceza Mahkemesinin 2 sanık hakkında verdiği mahkumiyet kararını oybirliği ile bozdu. 8. Ceza Dairesi bozma kararının gerekçesinde, sanıkların, Bergama Ovacık Köyünde siyanürle altın arama faaliyetlerini sürdüren Eurogold şirketinin çalışma alanına, bir kamyonun siyanür maddesi getirdiğine ilişkin duyum aldıkları belirtildi. Gerekçede şöyle denildi:
"Sanıklar bunun üzerine, idari yargı kararıyla bu şirketin faaliyetlerinin durdurulmasına karşın siyanürle altın arama çalışmalarını sürdürdüğü düşüncesi ve siyanürün insan yaşamını ve çevreyi olumsuz yönde etkileyeceği inancının ortaya çıkardığı ani tepkiyle, yörenin değişik köylerinden gelenlerle birlikte İzmir Çanakkale karayolunun önceden karalaştırılmaksızın, duyarlılık kazanmış bir konuda toplumsal refleks sonucu trafiği aksatmadan tek sıra halinde yürümekten ibaret eylemlerinde, 2911 sayılı yasanın
28/1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme veya yönetme suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, dosya içeriğine uymayan bir kabulle beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.2 Yargıtay 8. Dairesi’nin bu kararında sonra sanıklar Oktay Konyar ile İrfan Keskin, Bergama asliye Ceza Mahkemesinde yeniden yargılanacak. Mahkeme Mahkumiyet kararında direnirse dava Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gelecek. 08.07.2002 - Cumhuriyet
NORMANDY'DEN AÇIKLAMA
Geçen Pazartesi 'Politika Kazanı' köşesinde: "Normandy'de iktidar savaşları! Şirketin yeni sahibi Amerikalılar şirkete el koyarak Karahan-Sivrioğlu kanatlarından birini tasfiye etmesi bekleniyor" yazısı üzerine Şirket Genel Müdürü Sabri Karahan ve İşletme Müdürü İsmet Sivrioğlu ayrı ayrı birer açıklama yaptı. Sivrioğlu ve Karahan ayrı ayrı yaptıkları açıklamada, kendilerinin otuz yıllık dost olduklarını şirket içinde herhangi bir uyumsuzluğun olmadığını belirterek, "çok iyi bir ekip olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz" dediler 08.07.2002
BASIN AÇIKLAMASI
İZMİR - BERGAMA - EŞME - SİVRİHİSAR ELELE HAREKETİ OLARAK "BERGAMA KÖYLÜLERİNİ ZİYARET, ÇEVRE ÖDÜLLERİ VE PİKNİK AMAÇLI BERGAMA GEZİSİ"Nİ ERÇEKLEŞTİRECEĞİZ.
İzmir - Bergama - Eşme - Sivrihisar Elele Hareketini oluşturan birimler olarak 14 Temmuz 2002 Pazar günü, Saat 10.00'da Cumhuriyet Meydanı'nda başlayacak olan ve saat 19:00'da Cumhuriyet Meydanı'nda son bulacak olan "Bergama köylülerini ziyaret, çevre ödülleri ve piknik amaçlı Bergama Gezisi"ni gerçekleştireceğiz.
Gezimiz bir Bergama köyünde Bergama köylülerini ziyaret, duyarlılıklarımızı içeren konuşmalar ve Güler Yücel'in Bergama köylülerimize vereceği "İzmir - Bergama - Eşme - Sivrihisar Elele Hareketi Dünyamızda ve Ülkemizde Doğal ve Kültürel Çevreyi Yaşatma Ödülü" ile birinci bölümünü tamamlayacaktır. Gezinin devam eden ikinci bölümü, görüşülebilmesi halinde, yine Güler Yücel'in siyanürlü kimya tesisi yetkililerine vereceği "İzmir - Bergama - Eşme - Sivrihisar Elele Hareketi Dünyamızda ve Ülkemizde Doğal ve Kültürel Çevreyi Zehirleme Ödülü" ile tamamlanacaktır. Gezinin son bölümü, müzik dinletileri ve şiir dinletileri eşliğinde yapılacak olan piknik ile son bulacaktır. Verilecek olan ödül belgelerinin metinlerinin birer örneği açıklamamız eklerinde yer almaktadır. Hareket Sözcüsü A. Tuncay Karaçorlu S.P.O. İzmir Şubesi Başkanı 15.07.2002
İZMİR - BERGAMA - EŞME - SİVRİHİSAR ELELE HAREKETİ
İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, İzmir Eczacı Odası, TMMOB Çevre Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Elektrik Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Gemi Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Gıda Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Harita ve Kadastro Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB İç Mimarlar Odası İzmir Şubesi, TMMOB İnşaat Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Makine Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Jeoloji Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi, TMMOB Orman Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Peyzaj Mimarlar Odası Ege Böl. Şubesi, TMMOB Şehir Plan Odası İzmir Şubesi, TMMOB Tekstil Müh. Odası İzmir Şubesi, TMMOB Ziraat Müh. Odası İzmir Şubesi, İzmir Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası, Öğretim Elemanları Sendikası İzmir Şubesi, Birleşik Sağlık - İş Emeğin Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Bergama Çevre Yürütme Kurulu, İZUNİDER, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı, İzmir Öğrenci Velileri Derneği, S.O.S Akdeniz Derneği, İzmir Kadın Platformu, Haççe Kadın Vakfı, 68'liler Birliği, Mülkiyeliler Birliği, ADD İzmir Merkez Şube, Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir şubesi, KESK İzmir Şubeleri Platformu, DİSK, Pir Sultan Abdal Derneği, Hümanist Düşünce Derneği, İzmir Gençlik İnisiyatifi, TEMA Vakfı Ege Bölge 1. Bölge, TEMA Vakfı İzmir Gönüllü temsilciliği, Bireysel Katılımlar.
NARLICA KÖYÜ'NDE GERGİNLİK
Altın madeni köylerinden, Narlıca- Pınar köy arasındaki, Pınar köy'e bağlı Tepe Mahallesinde Kılıç aileleri arasında çıkan silahlı çatışmada 1 kişi yaşamını yitirdi, iki kişi hafif yaralandı.
Silahlı çatışmanın altında ise, bölgede 'Alevi Dedesi olarak kabul edilen İzzet- Tahir - Abidin Kılıç'ın Normandy Şirketi ile ticari ilişkiler içine girmesiyle başladı. Altın şirketi, yaklaşık iki yıl kadar önce bölgede destek görmek anlamında, peygamber sülalesinden geldiğine inanılan, İzzet- Tahir - Abidin Kılıç ailesi ile ekonomik ilişkiler içine girerek onları maden yanlısı yaptı. Bunun üzerine Narlıca, Pınar köy ve çevredeki diğer Alevi köyleri İzzet- Tahir - Abidin Kılıç'a karşı çıkarak 'Alevi Dedesine yakışmayan bir davranış içinde olduklarını söyleyerek, kendilerinin artık 'Alevi Dedesi olarak tanımama kararı aldılar. Bu karara genel olarak uyulduğu ileri sürüldü.
Aynı aileden İzzet- Tahir - Abidin Kılıç'ların kardeş çocukları olan Kemal- Erdoğan Kılıç "Alevi Dedelerinin artık kendilerinin olduğunu ileri sürdüler. Akraba olan iki aile arasındaki gerginlik böylece başlamış oldu. En son Hacı BEKTAŞ Şenliklerinde Tahir ve Abidin Kılıç'ın şenliklere katılması maden karşıtı Kılıç'lar tarafından zor kullanarak engellendi
Bu gerginlik Dikili'de de devam ederek Tahir Kılıç ve arkadaşları Kemal Kılıç'a saldırdı. Tartışmalar daha sonra da köyde yaşandı ve gerginlik silahlı çatışmaya döndü. Sabaha kadar süren ve 521 mermi kovanın toplandığı, güvenlik güçlerinin müdahaleye zorlandığı çatışma sonunda maden karşıtı Turan Kılıç (36) yaşamını yitirdi. Çatışma sonrası köyde gerginlik sürerken jandarmanın geniş çaplı güvenlik önlemleri aldığı gözlendi. İki aile arasında çıkan silahlı çatışma ve Turan Kılıç'ın çatışmada yaşamını yitirmesi üzerine Normandy Şirketi ile İşçi Partisi Bergama ilçe Örgütü birer açıklama yaptı 26.08.2002
NORMANDY MADENCİLİK A.Ş.
Ovacık Altın Madeninin açıklaması:
Bergama Pınar köy Tepe Mahallesi'nde 21 Ağustos Çarşamba gecesi çıkan aile içi kavganın ölümle sonuçlanması bizleri derinden üzmüştür. Aileye başsağlığı, geri kalanlara uzun ömürler diler acılarını yüreğimizde paylaşırız. Bir daha böyle kederlerin olmamasını diliyoruz. Bu olayı fırsat bilerek yöre insanın huzurunu bozmak isteyen bazı gruplar, bugün basına da yansıyan yalan beyanlarda bulunmuşlardır. Şirketimiz basında adı geçen kişilere ve herhangi bir başka kişi veya kuruluşa yasa dışı menfaat temin etmemiştir. Geçmişte lehte ve aleyhte düşünen ve büyük çoğunluğu yöreden olan 380'den fazla insan şirketimizde onurları ile çalışmakta ve haklarını almaktadırlar. Meydana gelmiş bu aile kavgasını başka amaçlar için kullanmaya kalkışanlar, barış ve huzura düşman olanlardır. Kamuoyuna saygı ile duyururuz. 26.08.2002 Ovacık Altın Madeni
OKTAY KONYAR’A 5 AY HAPİSİ CEZASI
Bergama Çevre Yürütme Kurulu Başkanı Oktay KONYAR, Soma
ilçesinde görevli polislere hakaret ettiği gerekçesiyle Soma Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada, 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. 12 Eylül Cumartesi görülen davanın duruşmasında Konyar'ı avukat olan kardeşi Turgay Konyar savundu.
Oktay Konyar, mahkemede verdiği ifadede kendisine iftira atıldığını belirterek, "Soma Emniyet Müdürlüğü'ne yapacağımız toplantı öncesinde bilgi vermek üzere gittim. 12 yıldan bu yana bu mücadelenin içindeyim. Yurtiçinde ve dışında birçok eyleme katıldım. Kime nasıl davranacağını bilen biriyim. Böylesi bir iddiayla ilk kez karşılaşıyorum" dedi. Polislerin katılmadığı duruşmada, mahkeme Konyar'ı, Baş Komiser Ali Yufka'ya hakaretten 3 ay, polis memuru Şükrullah Öztürk'e hakaretten 2 ay hapis cezasına çarptırdı.
Mahkeme, Konyar'ın iyi hali ve cezaevindeki geçirdiği 14 günü dikkate alarak cezasını, 1 milyar 272 milyon lira para cezasına çevirdi. Konyar, 12 Nisan 2002 günü, Soma ilçesinde gerçekleştirecekleri çevre eylemi nedeniyle izin almak üzere gittiği Soma Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polislere hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alınarak adliyeye sevk edilmişti.
Adliyede tutuklanan Konyar 14 gün kaldığı cezaevinin ardından ilk çıktığı duruşmada serbest bırakılmıştı. 16.09.2002
HER YER BERGAMA
Bergama El Ele Hareketi Üyeleri İzmir Valiliği'ne dilekçe vererek, TÜPRAG' ın İzmir içme suyu havzası içinde altın madeni arama ruhsatının iptali istedi.
Konak Meydanında toplanan ve aralarında avukat Senih Özay, Bergama Çevre Yürütme Kurulu Başkanı Oktay Konyar, Şehir Planlamacıları Odası Başkanı Tuncay Karaçorlu ile Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Musa Çeçen'in bulunduğu grup, İzmir halkının kullanmakta olduğu suyun siyanür tehdidi altında olduğunu dile getirdi.
İZSU’ nun İzmir Barosu Başkanlığı'na gönderdiği yazıda, içme suyu havzası içinde yer alan bu tür faaliyetin arazide erozyon ve çökmelere neden olacağını belirttiğini söyleyen Tuncay Karaçorlu, verilen izinle suyun kirleneceğini kaydetti. Karaçorlu yaptığı açıklamanın devamında "bu gelişmeden dolayı İzmirliler endişe içinde. Bergama'da olduğu gibi, meslek odaları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları kentine sahip çıkmakta kararlıdır" dedi. Hareket üyeleri, açıklamadan sonra hazırladıkları dilekçeleri Vali Yardımcısı Turan Eren'e verdi. Oktay Konyar, "Hükümetlere güvenmiyoruz, size güvenebilir miyiz" sorusunu sordu. Eren is, "Bütün hükümetlere güvenmek zorundayız" yanıtını verdi. 30.09.2002
NORMANDY'DE GERGİNLİK
Ovacık Altın Madeninde Türk müdür ve mühendisler tasfiye ediliyor, yerlerine yabancılar atanıyor. Bir kısım işçiler müdürlerinin işten atılmasına karşı çıkarken, diğer Türk yöneticiler her an işten çıkarılma korkusu ile çalışıyor.
Yargı kararlarına rağmen hükümetin "Prensip Kararı" ile çalışmasına devam eden altın madeni şimdi de yönetici kıyımı ile sarsılıyor.
Şimdiye kadar madenin üst kademelerinde görev yapan 5 yönetici işten çıkarıldı. İşten çıkarılanların içinde Eurogold- Normandy'nin iki numaralı adamı kabul edilen, Üretim Müdürü Erkan Köksal da var. Ayrıca şirketin Kamu İlişkileri Müdürü Hasan Gökvardar'a da daha düşük ücretle Part-Time çalışma önerilerek istifaya zorlanıyor.
Üretim Müdürü Erkan Köksal'ın işten atılmasına tepki gösteren maden işçileri direnişe geçti. Madende sertleşen ve her an patlamaya hazır işçilerin öfkesi zorla yatıştırılırken, Üretim Müdürü Erkan Köksal madenin korumaları tarafından maden dışına çıkarıldı. İşten atılmalar: gerginleşen ortam ve işçilerin direnişi yüzünden şimdilik durdurulurken önümüzdeki günlerde yeni müdür- yönetici ve işçi çıkarmaların yeniden gündeme geleceği bildiriliyor. İşten çıkarılan yöneticiler, madende yerli/ yabancı ayrımı yapıldığını, yabancıların yaptığı işi Türk mühendislerinin daha da düşük maaşla yapmasının yabancı personelin işine gelmediğini bu yüzden kendilerinin işten çıkarıldığı dile getiriliyor.
İşten çıkarılanlar yasal haklarını almak amacıyla madeni mahkemeye vermeye hazırlanıyor. Bunların dışında madende çalışan Türk personel, yabancı personel tarafından hakarete uğradığını bildirerek yabancı personelden şikayetçi olduklarını maden üst yönetimine bildirdiler. Öte yandan maden şirketi yetkilileri; şirkette, işçi kıyımı, yerli/ yabancı ayrımı olmadığın bildirerek, "işten çıkarılanlar sadece yeterli performansı gösteremeyenlerdir. Üretimin sürmesi için daha fazla uzmanlık isteyen bazı dallarda bulunan personel gerekli verimi sağlayamıyor. Bilgisayar teknolojisiyle yapılan madenciliğe uyum sağlayamadılar. Bu nedenle işten çıkarıldılar" diyerek, "özel sektör üretimi daha verimli kılabilmek için gerekli performansı göstermeyen personeli değiştirir. Bu olağan bir çalışma kuralıdır" dediler. 14.10.2002
MESUT YILMAZ TAZMİNAT ÖDEYECEK
Siyanürlü altın davasında son gülen, Bergamalılar oldu. Siyanürle altın aranması yolundaki izni durduran yargı kararını uygulamayan dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile 4 bakanı, 69 Bergamalıya 500'er milyon lira tazminat ödemeye mahkum edildi.
Bergama'da siyanürle altın aranmasına karşı çıkan köylüler, bir hukuk zaferi daha kazandı. Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın ile 69 köylünün Danıştay 6. Dairesi'nin siyanürle altın aramayı iptal kararını uygulamadıkları gerekçesiyle 55. hükümetin Başbakanı Mesut Yılmaz ve 4 bakanı ile 2 bürokrat aleyhine açtıkları davada, her davacı için 500 milyon lira tazminat ödenmesine hükmedildi. Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki davanın dünkü duruşmasına davacı ve davalı avukatları katıldılar.
Davalılardan Mesut Yılmaz'ın avukatı Erden Arısoy, Bergamalıların dava açma ehliyeti olmadığını savunarak, idari bir kararın uygulanmadığı iddiasının yerinde olmadığını söyledi. SON SÖZ YARGITAY'IN Yargıç Süleyman Kapısız, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak, her bir davacı için 500 milyon liradan toplam 34 milyar 500 milyon lira tazminata hükmetti.
Davacı köylülerden birinin vekaletnamesi dosyaya konulmadığı için, 69 davacı yönünden karar verildi. Mahkemenin verdiği tazminat kararını Yargıtay onaylarsa adı geçen kişiler parayı kendi ceplerinden ödeyecek.
Danıştay 6. Dairesi, Bergama'da siyanürle altın çıkarılması konusunda Çevre Bakanlığı'nın verdiği iznin iptali istemiyle açılan davayı reddeden İzmir 1. İdare Mahkemesi'nin kararını yerinde bulmamıştı.
Bunun üzerine de Bergamalılar, Danıştay'ın kararını uygulamadıkları gerekçesiyle dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, eski Çevre Bakanı İmren Aykut, eski Enerji Bakanı Cumhur Ersümer, eski Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy, eski Bayındırlık Bakanı Yaşar Topçu, eski Çevre Bakanlığı Müsteşarı Zeynep Arat ile eski İzmir Valisi Erol Çakır hakkında toplam 70 milyar liralık manevi tazminat davası açmıştı.
SEMBOL OLMUŞTU
Bergama'da siyanürlü altına karşı mücadelenin simge ismi 'Hopdediks' lakaplı Bayram Kuzu, geçen yıl geçirdiği beyin kanaması sonucu yaşamını yitirmişti. Bergamalı köylülerin 13 yıllık savaşında hep ön saflarda yer alan 70 yaşındaki Bayram Kuzu, eylemlerde belden yukarısı çıplak, çizgili pijamalı görüntüsüyle, ünlü çizgi roman kahramanı ASTERİKS' in arkadaşı HOPDEDİKS' e benzetilmişti. 21.10.2002 - Yeni Asır
NORMANDY'DE GERİLİM SÜRÜYOR
Altın madeninde çalışma barışı bozuldu. İşçiler madende çalışan yabancılar tarafından hakarete uğradıklarını ileri sürüyor. İş güvenliği ve hakarete karşı işçiler DİSK'e geçmek istiyor.
Madende üretilen altın miktarını denetleyen yok. Gerçeklerle rakamlar birbirini tutmuyor.
Danıştay kapatılma kararına rağmen Bakanlar kurulu “prensip Kararı” ile
çalışmasına devam eden madende işler sarpa sarıyor. Bir yandan maden içinde Türk müdürlerin tasfiye edilmesi girişimi ve işten çıkarılma tehditleri sürerken diğer yandan, Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ve ilgili bakanların, mahkeme kararlarını uygulamayarak, madenin çalışmasına izin verdikleri gerekçesiyle, Bergama köylülerine tazminat ödemeye mahkum edilmeleri, madenin kapatılmasını yeniden gündeme getirdi.
Çalışma Barışı
Madende işçi -işveren arasında büyük bir gerginlik yaşanıyor. Özellikle yabancılar Türk personele hakaretlerde bulunuyor. Maden çalışanları, "Burası ırkçı Afrika'yı koşullarından bile beter" diyorlar. Soma'daki Maden-İş Sendikasının sarı sendika olduğunu belirten işçiler, "sendika yetkilileri geliyor, bizimle görüşeceği yerde işverenle görüşüp gidiyor. Sendika toplantısı işverenin odasında (İsmet Sivrioğlu'nun) yapılıyor" Özellikle köylerdeki direnişi kırmak için madene gereğinden fazla işçi alımı yüzünden şirket giderleri şişiyor. Direnişin kırıldığını düşünen şirket yetkilileri, işçi çıkarma yoluna gidiyor. Yönetici düzeyindeki 5 Türk uzmanın görevine son veriliyor. Fakat yetkililerin hiç beklemediği işçi direnişi yüzünden işten atılmalar şimdilik durduruluyor. Uzmanlar Ovacık Altın Madeninin 150-160 işçinin çalışabileceği kapasitede bir maden olduğunu belirtirken madende şu an üçyüzün üzerinde kişi çalışıyor. Madenin amacı bu sayıyı yarıya indirmek. İşçiler de bunu bildikleri için, hakaretten kurtulmak için, çoğu sağ görüşlü olmalarına karşılık DİSK'e geçmek istiyor. Fakat işveren, "işten atarım", "DİSK madeni tanısın" gibi tehdit ve kandırmacalarla girişimin önünü kesmeye çalışıyor. Üretim müdürlerinin tamamının yabancıların eline geçmesi de işçilerin huzurunu kaçırıyor.
Üretilen altın miktarı
Maden, mahkeme kararına karşın Bakanlar Kurulu "Prensip Kararı" ile çalıştığı için her an kapatılabileceğini düşünerek en kısa sürede en fazla altını elde etme derdinde. Bu yüzden en zengin damarları işliyor. Ortalama bir maden tonda 5 gram altın ve 5 gram gümüş üretimi yaparken (bu rakam duruma göre tonda 1.5 grama kadar düşebiliyor) Ovacık altın Madeninde tonda 30-40 gram altın ve o kadar da gümüş elde ediliyor. Zengin olmayan damarlar ise beklemeye alınıyor. En çok altını alabilmek için maden %135 verimle çalıştırılıyor. Maden yetkilileri tonda 9-10 gram altın ve o kadar da gümüş elde ettiklerini söylüyorlar. Altın dökümü ise haftada bir kez dökülüyor. Uzmanlar haftada 400-500 kilo altın ve o kadar da gümüş döküldüğünü söylüyorlar. Maden şirketi ise şimdiye kadar 3.5-4 ton altın çıkardıklarını açıklıyor. Haftada dökülen altın ile şirketin rakamları arasında ise büyük bir fark bulunuyor.
Şirket ayrıca üretimde görev yapan Türk mühendislerinin işlerine son vererek yereni yabancıların atanması, üretilen altının Türk personelinin gözetiminden çıkarılması olarak değerlendiriliyor. Türkiye7de altın madenciliği teknolojisi bilinmediği için devlet altın madenini nasıl kontrol edebileceğini bilemiyor. Bu yüzden altın dökümü sırasında bir devlet yetkilisi bulunmuyor. Orada çalışanlar isterlerse "ceplerine altın doldurup" gidebilirler. Aynı şekilde istediği kadarını yurt dışına kaçırabilirler. 28.10.2002
ALTIN MADENİ RUHSATLI MI?
Altın madeni tesislerinin ruhsatsız, madenin Gayri Sıhhi Müesseseler Ruhsatı da yok.
Birinci Sınıf Gayri Sıhhi Müessese kapsamındaki İşletme kendi kendini denetlemektedir. Kendisi numune almakta! Kendisi analiz yapmakta! Kendisi rapor hazırlamaktadır!
Ovacık Altın madeni bildiğimiz gibi Ovacık, Çam köy ve Narlıca köyleri arasında yer almaktadır. Maden İşletmesi Tesislerinin bulunduğu alana ait Nazım İmar Planı ve Mevzi İmar Planı Eski İzmir Valimiz sayın Nehrozoğlu zamanında Valilik Oluru ve İl İdare Kurulu Kararı ile iptal edilmişti.
Şirket Tesis ve İdari binalarının inşaat ruhsatları da hem süresinin sona ermesi hem de Valiliğin İmar planlarını iptal etmesi üzerine geçersiz kılınmıştı. Usulsüz olarak inşaatları tamamlanan bina ve tesis birimlerinin İnşaat Ruhsatları yoktur. Yapı kullanma İzinleri yoktur. Kısaca İmar planı iptal olan bir alan kullanılamaz. Bayındırlık Bakanlığının İl İmar Müdürlüklerine ve Belediyelere gönderdikleri emir gereği, İmar Planı, İnşaat Ruhsatı ve Yapı Kullanma Belgesi bulunmayan Tesislere - İnşaatlara Elektrik, Su, Telefon gibi alt yapıların bağlantısı kesinlikle izin verilmiyor. Söz konusu alt yapıların tamamlanabilmesi için Tesis Sahipleri ilgili Kamu kuruluşuna yukarıda belirtilen ruhsatların kopyalarını verme zorunluluğu vardır.
Ovacık Altın Madeni gibi Birinci Sınıf Gayri Sıhhi Müessese kapsamına alınmış bir İşletme için ise Yapı Kullanma Belgesi dışında Sağlık Bakanlığından Alınmış Açılma Ruhsatının (Gayri Sıhhi Müesseseler Ruhsatı) da TEDAŞ, TELEKOM, KAYMAKAMLIK, BELEDİYE gibi Kamu kuruluşlarına elektrik, telefon ve su gibi alt yapıların izin işlemlerinde verilmesi gereklidir.
Ovacık Altın Madeninin deneme izni süreci bitmiştir. İşletme Sağlık Bakanlığı'na gereken ruhsatların temini için Deneme İzni süreci bittikten sonra başvurmuş; Sağlık Bakanlığı Firmanın Çalışma İzinleriyle ilgili Yargı Kararları bulunduğundan İzmir Valiliğine Mahkeme Kararları sonuçlanıncaya kadar İzin ve Ruhsat işlemleriyle ilgili herhangi bir işlem yapılmamasını talimatlandırmıştır.
İzmir Valiliği Mahkeme kararlarına saygı duymuş ve Tesisin Mühürlenmesine (Kapatılmasına) karar vermiştir. Bergama Kaymakamlığı Sağlık Gurup Başkanlığı aracılığıyla Ovacık Altın Madeni İşletmesini Mühürleyerek üretim faaliyetlerini durdurmuştur.
Bu ara İşletmenin baskısıyla, bazı Bakan ve Milletvekillerinin gayretleriyle! (Bir sonraki sayımızda bu konuda gerekli açıklamalar yapılacak) Cumhurbaşkanımızın İmzası bulunmayan bir Prensip Kararıyla, Madenin Çalışmasında Ülke Ekonomisine faydaları olacaktır açıklamalarıyla bir görüş çıkartılmıştır. Bu görüş Bilgi ve gereği için Valiliğe, oradan da Bergama Kaymakamlığına apar topar hiçbir resmi prosedüre uyulmadan ulaştırılmıştır. Sağlık Bakanlığının Bilgisi dışında yorumlanarak Bergama yerel idarecileri de Tesis tekrar üretime başlamıştır.
Hukukun üstünlüğünün kabul edildiği bir Ülkede yaşıyoruz. Yargı kararları her zaman Bakanlıkların ve Prensip Kararlarının üzerindedir. Ayrıca Hukuk Danıştay Kararlarına Uymadığı için o dönemin Başbakanı ve Bakanlarını Bergama Köylülerine Tazminat ödemeye mahkum etmiştir.
Mahkeme başka bir deyişle Ovacık Altın İşletmesinin Çalışmasının Hukuk dışı olduğunu ve yetkililerin İşletme faaliyetlerini durdurmasını işaret etmektedir.
Ovacık Altın Madeni İşletmesi Çalışma İzinleri ve Ruhsatları tamamlanmadan, Mahkeme Kararlarını dinlemeden çalışmaktadır. İşletmenin Elektriği kaçaktır çünkü TEDAŞ İmar Planı ve İşletme İzni olmayan bir işletmeye elektrik vermektedir. Mahkeme Kararıyla kapatılan bir İşletme hangi yoruma dayanılarak tekrar İşletmeye açılmıştır. Yerel idarecilere bu konuda kim yetki vermiştir? Bakanlar Kurulu Prensip Kararı hiçbir ruhsatı ve izni vermeden madeni çalıştırın mı demektedir? Neden gerekli izinler ve ruhsatlar olmadan İşletme çalışmaktadır?
Kısaca Hukuk çiğnenmiştir. Tüm Kamu Kuruluşu Yetkilileri Şirketin çalışmalarına göz yumarak bu konuda istemeseler de yapılan yanlışlıkları devam ettirerek hukuka aykırı bir uygulama içindedirler.
MADENİN DENETİMİ
Madenin çalışması Hukuk İlkeleri dışında, Ruhsatsız olarak sürdürülmekte ve denetimi de tam buna paralel kendi kendine yapılmaktadır. Her gün madeni denetleyen, atık barajı ve tesisisin arıtma çıkışından analiz yapmak üzere atık su numunesi alan Bargama Kaymakamlığı Sağlık Gurup Başkanlığı bu görevi Madene bırakmıştır. Koskoca Birinci Sınıf Gayri Sıhhi Müessese kapsamındaki İşletme kendi kendini denetlemektedir. Kendisi numune almakta! Kendisi analiz yapmakta! Kendisi rapor hazırlamaktadır! (Sadece ayda bir defa Sağlık Bakanlığı yetkilileri numune almaktadırlar)
Seyyar köfteciden bile çalışma izni isteyen Yetkilileri göreve davet ediyoruz. Ovacık Altın Madeni sahasında Atık Barajı vardır. Bu barajda siyanürlü atıklar depolanmaktadır. Maden sahasında Yapı Kullanma Belgesi olmayan binalarda tonlarca siyanür depolanmaktadır. Yapı Kullanma Belgesi olmayan Patlayıcı Madde Deposunda tonlarca patlayıcı madde depolanmaktadır. İmar izni olmayan maden sahasında her gün tonlarca patlayıcı madde kullanılmakta, Ovacık Köyünde evlere zarar verilmektedir. Devletin Elektriği, suyu ve telefonu Ruhsatsız tesise nasıl veriliyor?
İzinsiz ve denetimsiz çalışan bir işletmede herhangi bir olay meydana gelirse sorumlular kimlerdir? Vatandaş derdini kime anlatacak? Arıtma tesisi sürekli çalışmadığı, barajdaki siyanür miktarının yükseldiği söylenmektedir. Atıklardaki toplam siyanür miktarı atık çamurunun ve baraj suyunun içinde bulunan siyanür miktarının toplamıdır. Ovacıktaki İşletmede ise sadece barajın süzülmüş suyundaki siyanürü analiz etmektedir! Kısacası atık çamurlarındaki yüksek miktardaki siyanür arıtılmadan depolanarak Çevre ve Toplum sağlığı açısından potansiyel risk oluşturmaktadır. 04.11.2002 .
Bergama'da "Legal Bir Casusluk Olayı"
Eski DGM Savcısı Yüksel'in "casusluk"la suçladığı Alman vakıflarının yetkilileri ve ilişkili kişiler hakkındaki davanın ilk duruşması Aralık'ta. İddianamede, "Vakıflar, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır" ifadesi yer alıyor.
BİA (Ankara) - Eski Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nuh Mete Yüksel'in "casusluk"la suçladığı Alman vakıflarının yöneticileri, Bergama köylülerinin temsilcileri ve eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman hakkında açtığı davanın ilk duruşması Aralık ayında.
Ankara 1 No'lu DGM, Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na atanan, eski Ankara DGM savcısı Nuh Mete Yüksel'in açtığı davanın tensip tutanağını hazırladı. Sanıklar hakkında, 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istendi. "Yerli partnerlerle casusluk faaliyeti yürütmek"
Topraklarından siyanürle altın çıkarılmasını istemeyen Bergama köylülerine mücadelelerinde destek veren kuruluşların yetkilileri, davada, "Türkiye'nin bütünlüğü aleyhine yerli partnerleriyle casusluk faaliyeti yürütmek"le suçlanıyor. "Legal bir casusluk olayı" İddianamede Alman vakıfların Türkiye faaliyetleri incelendiğinde, "konunun legal bir casusluk olayı olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği" savunuluyor.
"Vakıflar, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır" ifadesinin yer aldığı iddianamede, Frederich Naumann, Konrad Adenauer, Frederich Ebert ve Heinrich Böll vakıflarının ve Orient Enstitute'ün yöneticilerinin yanı sıra, İstanbul Barosu Eski Başkanı Yücel Sayman, Bergama Köylülerinin temsilcisi Oktay Konyar, eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın'ın da aralarında bulunduğu 15 kişi yargılanıyor. Bu kişiler hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun "devletin emniyetine karşı gizli anlaşma" başlığını taşıyan 171. maddesine göre 8 yıldan 15 yıla kadar ağır hapis isteniyor 11.11.2002
Dağıtımcı dövüldü
Madenin eski halkla İlişkiler Uzmanı Nurettin Turgut'un açıklamalarının bulunduğu Evrensel Gazetesini dağıtan emekli öğretmen Gani Oğuz, 12 Kasım akşamı bulvar kahvesinde gazete dağıtıp, haberle ilgili konuşma yapmak isteyince madende çalışanlar tarafından saldırıya uğradı. Bergama Devlet Hastanesi'nden 5 gün iş göremez raporu alan Oğuz'un saldırganlardan şikayetçi olduğu belirtildi. 18.11.2002
"BERGAMALI CASUSLARA" AVUKAT ORDUSU
Eski Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel'in giderayak hazırladığı iddianamede casusluk yapmakla suçlanan Bergama hareketinin önderleri, savunmalarını hazırlamaya başladı.
Ankara 1 nolu DGM'de 26 Aralık'ta görülecek davada sanıkları İzmir Barosuna kayıtlı 50'inin üzerinde avukat savunacak. Sanık olarak yargılanan Sefa Taşkın, Oktay Konyar, Senih Özay, kendilerini bin sayfadan oluşan dosya ile savunulacaklar. Mücadeleyi örgütleyen kişi olarak ileri sürülen Birsel Lemke yaptığı açıklamada "doğa ve insanlık adına verilen bu mücadeleyi duruşmalarda anlatma fırsatı bulacağımız için Yüksel'e neredeyse teşekkür edeceğim" dedi. 18.11.2002
Nurettin Turgut'tan yalanlama
Altın madenin eski halkla ilişkiler uzmanı Nurettin Turgut, Bakır çay
Gazetesinde yer alan açıklamaların kendisi ile ilgili olmadığını, öyle bir açıklamada bulunmadığını belirterek gazetemize aşağıdaki açıklamayı yaptı. Ulusal basından EVRENSEL'e, yerel basından Kuzey Ege'ye yaptığım açıklamalar doğrudur. Normandy Firmasında çalıştığım zamanda firmadan ayrıldıktan sonra da şerefim ve namusumla dürüst bir şekilde mücadele etmekteydim. Evrensel'e ve Kuzey Ege yaptığım açıklamalar tamamen doğrudur; Bakırçay ve Gözlem gazetelerini protesto ediyorum. Bakırçay'da, Gözlem'de Normandy firmasının satın aldığı, paralı haber yaptırdığı gazetelerdir.
Bu Amerikan sermayeli altın tekeli; hangi tehdidi savurursa savursun; hatta bu tehditleri günbegün yaşama geçirsin; şu gerçekleri kabullenmek durumunda: Para sadece satılanı alır, baskı sadece korkanı yıldırır! Gerçekleri hiçbir tehdide kulak asmadan yazacak Evrensel, Kuzey Ege, Radikal gibi gazetelerde olacaktır. 18.11.2002
NORMANDİ ŞİMDİ DE SINDIRGAYA EL ATTI
Başbakanlık yaptığı dönemde yargı kararlarını uygulamayan Mesut Yılmaz ve dönemin bakanlarının para cezasına çarptırılmasının ardından meydana gelen gelişmelerle kapanması tekrar gündeme Gelen Normandi Madencilik A.Ş'nin, Balıkesir-Sındırgı'da altın arayacağı belirtildi. Uluslararası şirkete bağlı bir ekip, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığı'ndan aldıkları izin doğrultusunda, ilçede arazi etüt çalışmalarında bulundu. Belediye Başkanı Fikret Çiğdem, konuyla ilgili şunları söyledi: "İlçemizin ekonomik durumu ortada. Artık eskisi gibi tütün ekilemiyor. Salçalık biberimiz de ortada kaldı. Bu nedenle, şirkete Belediye olarak her türlü desteği vermeye hazırız." 18.11.2002
EL ELE HAREKETİ'NDEN AÇIKLAMA
İzmir Barosu, TMMOB'a bağlı odalar, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerden oluşan İzmir Bergama-Eşme-Sivrihisar El Ele Hareketi'nin yaptığı yazılı açıklamada yasadışı bir şekilde çalışan Normandy Altın Madeni'nin derhal kapatılması gerektiği belirtildi.
Devlet yetkililerine "Bergama'da yargı kararlarını hangi ülkenin kamu görevlileri uygulayacak?" sorusunun sorulduğu açıklamada "Bilim, toplum ve hukuk kararları hemen uygulanmalı, yasadışı maden kapatılmalı, yöredeki tarım toprakları ülke topraklarına kazandırılmalıdır" denildi. Açıklamanın devamında Bergama'da Evrensel Dağıtıcı emekli öğretmen Gani Oğuz'a yapılan saldırı anımsatılarak yurttaşlık görevini yerine getirenlere ve bu sürecin kararlı takipçisi olan duyarlı basın emekçilerine yönelik saldırıları düzenleyenler hakkında her türlü hukuki işlemin yapılması gerektiği ifade edildi.
Açıklamada, kimyasal zehir yüklü tesislerin yıllardır yarattığı riskler nedeni ile ülkemizin ve dünyanın hiçbir yöresinde bu tür madenlere izin verilmemesi gerektiği vurgulanarak, yörede yaşayan ve madende çalışanların hayatlarının tehlikede olduğuna dikkat çekildi. Tesisin faaliyeti son bulduğunda yörede yarattığı çevresel tahribatın ve siyanürlü çamur depolarının sonsuza kadar ortadan kaldırılamayacağı vurgulanan açıklamada, "Ülke ekonomisine ve çevreye vereceği zararlara rağmen kamuoyuna yanlış ve kirli yollarla bilgilendirilmesinde sorumluluğu olan ve bu evrensel suçu işleyen tüm çevreler yargılanmalıdır" denildi. 25.11.2002
NORMADY’DEN SINDIRGIDA İLK ADIM
Bergama Kaymakamlığının Ovacık Altın Madenine gönderdiği tebligat sonucu kapanması tekrar gündeme gelen Normandi Madencilik A.Ş, Bergama'dan sonra Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde, Sındırgı Simav Karayolunun 11'inci kilometresi yakınlarında da altın arama çalışması başlattı.
Normandi Madencilik Sındırgı Proje Sorumlusu Jeoloji Mühendisi Muzaffer Bozada, 12 istasyonda sondaj yapacaklarını açıkladı. Köylülerin ekonomik açıdan bakması gerektiğini vurgulayan Bozada "Tütün, ekin, para etmiyor. Ekonomik kriz çiftçiyi öldürdü. Altın çıkarsa, biraz tarımdan, biraz da şirketten gelirimiz olur, geçiniriz" Çevreciler ise sadece Bergama'da ya da Türkiye'de değil tüm dünyada siyanürlü altın çıkarma işlemine karşı olduklarını vurguladı. Kentimizde olduğu gibi demokratik kitle örgütleri ve meslek örgütleri Sındırgı'da altın çıkarılmasına karşı çıkarken şirket yetkilileri aramalarda sağlığa zararlı siyanür maddesinin kullanılmadığını açıkladı. 25.11.2002
OVACIK ALTIN MADENİ KAPATILIYOR
KAYMAKAMLIK, SAĞLIK GURUP BAŞKANLIĞI MADENİ ÇALIŞMAMASI İÇİN BİR YAZI İLE UYARDI VE CUMHURİYET BAŞ SAVCILIĞI'NA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU
Ovacık, Çamköy ve Narlıca Köyleri arası Ruhsatsız, İzinsiz çalışmalarını sürdüren Normady Madencilik A.Ş. Ovacık Altın Madeni İdari Mahkeme Kararı ile kapatılmış, mühürlenmiş; bir gün sonra Bakanlar Kurulu Prensip Kararı ile tekrar mühürler sökülerek çalışmaya başlatılmıştı. Bergama Kaymakamlığı Prensip Kararının sadece bir tavsiye kararı olduğu şeklinde değerlendirmiş ve Altın Madeni İşletmesine düzenlenen mühür sökülme ile ilgili işlemin iptal edildiğini tebliğ etmiş ve ayni anda Cumhuriyet Savcılığına işletmeye yapılan tebligatı bildirmişti.
Kısaca Madenin faaliyetleri durdurulmuştu. Altın Madeni İşletmesi tüm yasal sorumluluğu üstüne alarak ruhsatsız, izinsiz, kaçak elektrik ve su ile kaçak altın üretimine devam etmektedir.
Gazetemizde yayınlanan "Ovacık Altın Madeni Ruhsatsız" başlıklı haberi değerlendiren mahalli makamlar Kaymakamlık Sağlık gurup Başkanlığınca Madene gidilerek Ruhsat Tespit İşlemini gerçekleştirmişlerdir. Yapılan İdari Tespit İşlemi sonucu Ovacık Altın Madeni İşletmesinin Mevzi ve Nazım İmar Planlarının, İnşaat Ruhsatlarının ve Yapı Kullanma Belgelerinin, Emisyon İzninin, Gayri Sıhhi Müesseseler - Açılma Ruhsatı gibi yasal çalışmasını sağlayacak izin ve belgelerinin bulunmadığını tespit etmişlerdir.
8 Kasım 2002 Cuma günü Maden İşletmesine yapılan tebligatı imzalamaktan imtina eden maden yetkililerine tebligat posta ile yasal olarak gönderilmiştir. Bergama Kaymakamlığı, daha önce Madenin Çalışmamasını bildiren uyarılarının dikkate alınmadığını, İşletmenin Kaymakamlıkça istenen ruhsatları gösterememesinden ve, bu ruhsatların işletmede mevcut olmamasından dolayı, İşletmenin faaliyetlerini söz konusu Ruhsatları bulundurmadan sürdüremeyeceğini Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği ilgili maddelerince İşletme Müdürlüğüne yasal olarak bildirmiştir. Kaymakamlık ayrıca Cumhuriyet Baş savcılığına İşletmenin İzinsiz, Ruhsatsız Çalıştığını, Yasalara yapılan Tebligatlara uymadığını konusunda suç duyurusunda da bulunmuştur.
Normandy Altın Madeni İşletmesinin faaliyetlerini durdurmaması halinde, Gayri Sıhhi İşetmeler Yönetmenliği kapsamında Kaymakamlıkça İşletmenin bu hafta içinde tekrar mühürlenmesi beklenmektedir.
Gazetemizde geçen hafta yayınlanan "Tesis Ruhsatsız" haberi tüm sivil toplum kuruluşlarınca değerlendirilmiş ve ilgili makamlara madenin ruhsatsız çalışmasıyla ilgili suç duyurusunda bulunulmuştur.
7 Kasım 2002 Evrensel Gazetesinde yayınlanan habere göre Bakanlar Kurulu Prensip Kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kanalıyla ele geçirildiği, Prensip Kararının Bakanlar Kurulunca imzalanan sayfasını ve içeriğini yayınlamıştır. Prensip kararı Normandy Firmasının Reklamı niteliğinde! Tavsiye kararı şeklinde yorumlanmış ve İmzaların Bakanların kendi imzaları olmadığı, Bazı Bakanların diğer Bakanların yerine imza attıkları, hatta bazı Bakanların imzalarının bulunmadığı iddia edilmiştir. Söz konusu Prensip Karaından Cumhur Başkanımızın bile haberi yoktur. Söz konusu Bakanlar Kurulu Prensip kararı altın madenciliğinin Ülke ekonomisine fayda getireceği konusunda bir prensip kararı olduğu, ilgili kuruluşlara bilgi açısından gönderildiği, herhangi bir emir niteliğinde işlem tahsis etmediği, şeklinde yorumlanmaktadır. Ruhsatsız çalışan Madenle ilgili Bergama Kaymakamlığı gereken Yasal İşlemleri başlatmıştır. Önümüzdeki günler Normandy İşletmesinin Kaymakamlık veya Bergama Cumhuriyet Savcılığınca kapatılıp mühürlenmesi beklenmektedir.
KAÇAK ELEKTRİK
İşletmenin çalışmasını yasallaştıran hiçbir ruhsatın bulunmaması üzerine TEDAŞ tarafından nasıl elektrik verildiği düşündürücüdür. İnşaat Ruhsatı, Yapı Kullanma Belgesi olmayan inşaatlara kesinlikle Belediyeler elektrik vermiyorlar. Ovacık Altın Madeni gibi A gurubu Gayri Sıhhi Müesseseye ise bu belgeler dışında Sağlık Bakanlığından alınan Açılma Ruhsatı gerekmektedir. Bergama TEDAŞ Müdürlüğü usulsüz olarak İşletmeye kaçak elektrik vermektedir. Çalışma izni olmayan ufak bir esnafa bile elektrik vermeyen TEDAŞ'ın Madene elektrik vermesi ise düşündürücüdür!
Bakanlar Kurulu Prensip Kararı adı üzerinde bir tavsiye kararıdır. İşletmelerin usulsüz, yönetmelikler, yasalar dışında keyfi bir şekilde çalışmasını emretmemektedir. Bergama TEDAŞ'ın İşletmenin TEDAŞ Müdürlüğüne elektrik bağlanması konusunda başvuru dosyasını gözden geçirmesini - ilgili belgelerin bulunup bulunmadığı tespit etmesi gerekmektedir. İşletmenin Açılma Ruhsatı (Gayri Sıhhi Müesseseler Ruhsatı) ve Yapı Kullanma Belgeleri olmadığından Elektriğinin acilen kesilmesi, İşletme yetkilileri ve elektriği İşletmeye mevcut yasalar dışında bir keyfi yönetimle veren TEDAŞ yetkilileri hakkında hukuki işlem yapılması gereklidir. Maden civarı yaşayan köylüler adına İrfan Keskin usulsüz elektrik sağlayan TEDAŞ ve usulsüz elektriği kullanan Maden İşletmesi yetkilileri hakkında Cumhuriyet Baş savcılığına 8 Kasım Cuma günü suç duyurusunda bulunmuştur. Cumhuriyet Baş savcılığımızın gerekli tahkikatı yapıp, usulsüz bir şekilde, yönetmeliklere uyulmadan, gerekli belgeleri (Yapı Kullanma Belgeleri, Gayri Sıhhi Müesseseler Açılma Ruhsatı) almadan Maden İşletmesine elektrik sağlayan Yetkililer hakkında ve İzinsiz kaçak elektrik kullanan Maden İşletmesi yetkilileri hakkında gerekli işlemleri başlatacağını ve İzinsiz kullanılmakta olan elektriğin TEDAŞ yetkililerince gecikmeden kesilmesini bekliyoruz.
Ülkemiz bir Hukuk Devletidir. Herhangi bir vatandaşa işyeri açması, elektrik bağlatması için gerekli işlemler ve prosedür Ovacık Altın Madeni içinde geçerlidir. Yabancı sermeyenin, işletmenin bunu iyice bilmesi gereklidir. Türkiye bir Hukuk Devletidir. Kanunlar ve Yönetmelikler karşısında herkes eşittir.
DENETİMSİZ ÇALIŞMA DEVAM EDİYOR
Ovacık Altın Madeni Ruhsatsız olarak, hiçbir yasa ve yönetmeliği dinlemeden, Kaymakamlık, Savcılık, Mahkeme Kararları gibi olguları dikkate almadan, Afrika'da, Avustralya' da çöl ortasında yaşam birimlerinden uzak bir Maden gibi, kontrolsüz ve denetimsiz Altın çıkartmaya devam ediyor. Altınlar nereye, nasıl gidiyor? Denetimi kim yapıyor? Tonlarca siyanürün kullanımını kim kontrol ediyor? Atık Barajında biriken atık çamuru siyanür ve ağır metal deposudur!
Analizleri neden yapılmıyor! Madende çalışan yabancıların sayısı nedir? Çalışma müsaadeleri var mı? Hukuk Devleti nerede? Kim bu sorulara cevap verecek?
OVACIK ALTIN MADENİN'DE ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞINDAN ALINAN İŞETME RUHSATI DENETİMDEN UZAK - İŞLETME RAPORLARI GERÇEKLERİ YANSITMIYOR. ALTIN BU DEVLETİN ALTINI DEĞİLMİ! İŞLETME GERÇEKLERİ DEVLETTEN NEDEN SAKLIYOR! HUKUK DEVLETİ NERDE?
Ovacık Altın Madeni Maden İşletme Projesi Maden İşetme Ruhsatı ve Maden İşletme İzni alınırken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına verilmiştir. İR3529 Ruhsat nolu saha Ovacık Köyünün hemen üstünde yer almaktadır. İşletme Ruhsatı izinleri alınırken müracaat sırasında işetilmesi düşünülen Maden Açık İşletme ve Maden Yer altı (Kapalı İşletme) sınırları Ovacık Köyü Parsel Sınırlarından 50-60 metre uzak kalacak şekilde plan ve haritalarda gösterilmiştir.
Açık Ocak ve Yer altı İşletme sınırları İşletmenin Mevzi ve Nazım İmar Planlarında Maden ile Köy arasında Sağlık Koruma Bandı Olarak bırakılan 50 metrelik tampon bölgenin gerisinde gösterilmiştir. Başka bir değişle Maden Kanununda İşletme sınırı ile köy parselleri arasında istenilen 60 metre sınırına uyulmaya çalışılmıştır.
Sağlık Koruma Bandı Atık Barajı ve diğer tesisler ve yapılar için de geçerlidir. İşletmenin faaliyete başlamasıyla ortaya çıkan fiili yapılaşma-çalışma durumuna bakacak olursak;
1- Açık İşletme ve Kapalı İşletme sınırları Sağlık Koruma Bandının içine girmiştir. Kapalı İşletme çalışmaları sağlık koruma bandını, Köy ile İşletme arasında bulunan tel örgüyü de geçip Köy Camisi altına kadar ilerlemiştir. Açık İşletme Ocak sınırı Köy evlerine çok yaklaşmış; Hem Sağlık Koruma Bandını hem de Maden Kanununda belirtilen mesafelerini ihlal etmiştir.
2- Atık Barajı Memba Dolgusu (Barajın Çamköy Yolu Tarafındaki Toprak Seddesi) Sağlık Koruma Bandında gösterilen 50 metreye uymamaktadır. Çamköy Yoluna doğru 15-20 metre kadar yaklaşmıştır (İşletme Giriş Kapısının hemen ilerisindeki Baraj Dolgusu eteği). İşletmenin faaliye geçmesiyle devam eden İzin-Ruhsat gibi Hukuksal şartlara bakarsak;
1- İşletmenin İşletme İzinleri sırasında elde ettiği Nazım İmar ve Mevzi İmar Planları, Danıştayın kesinleşen kararından hemen sonra İzmir Valisi Sayın Nehrozoğlu'nu onayı ve İzmir İl İdare Kurulu kararıyla İptal edilmiştir. Maden İşletme Sahasında tüm Yapılaşma ve Çalışmalar yasal değildir. Yapıların ve Çalışmaların Ruhsatları yoktur. Binaların, Tesislerin Yapı Kullanmaları yoktur. Plansız, projesiz ve izinsiz keyfi ilave tesis binaları yapılmıştır.
2- İptal edilen İmar Planlarında gösterilen Sağlık Koruma Bandına bile uyulmamıştır. Açık İşletme Sınırı, Yer altı İşletme sınırı, Atık Barajı sınırı Sağlık Koruma Bandını ihlal etmiştir.
3- Açık İşletme ve Kapalı İşletme Maden kanununda belirtilen mesafelere uymamış; Ovacık Köyüne yer yer 15-20 metre yaklaşmıştır. Ruhsatsız ve İzinsiz olarak çalışmalarını sürdüren Normandy Madencilik A.Ş Ovacık Altın Madeninde her gün yasalara, yönetmeliklere uymadan tonlarca patlayıcı madde kullanılmakta; Ovacık Köyüne Çevre ve İnsan sağlığı açısından ağır tahribatlar verilmektedir.
Gece çalışmaları sırasında Köyün altında Kapalı Ocak Galerilerinin (Kapalı Ocak Nakliye Yollarının) açılması sırasında kullanılan patlayıcı maddeler Köy Halkını uykuda tedirgin etmekte ve evlerde ciddi sarsıntılar, çatlak ve yarıklar meydana getirmektedir. Geceleri Patlayıcı Madde nasıl kullanılmaktadır? Yetkililer Patlayıcı Deposundan Patlayıcı Madde Çıkışına nasıl izin veriyorlar? Yetkililer denetimde bulunuyor mu? Patlayıcı Madde Deposu Jandarma Kontrolünde Açılmalı, Kullanılan Patlayıcılar tutanakla tespit edilmeli ve Jandarma nezaretinde uygulama yapılmalıdır (Bu konudaki Yasal Mevzuat).
Maden İşletme Projesinde Enerji Bakanlığına verilen Projeler ve Bilgiler tamamen değişmiştir. Yapılan değişiklikler, Rezerv tenör ve miktarları Bakanlığa bildirilmemiştir. Enerji Bakanlığı tarafından yeterli kontrol yapılamamaktadır. Maden istihracı Maden Kanunun da belirtildiği gibi günlük tutulup, fişlerle belirlenmemektedir. İşletmenin ne kadar cevher çıkardığı, cevherin tenörünün (Bir Ton Kayada Kaç Gram Altın ve Gümüş Olduğunun) ne olduğu bilinmemektedir. Kısaca çıkarılan altın şirketin beyanına göredir. Açık İşletmede yapılan tonlarca kazıya, Kapalı Ocakta yapılan üretime uymamaktadır.
Yetkililerin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden Dairesinin madeni hemen kontrol etmesi gerekmektedir. Madenin fiili durumu, yukarıda belirtilen hatalı ve tehlikeli çalışmalar tespit edilip raporlanmalı ve Keyfi bir şekilde gerekli Çalışma İzni, Ruhsatları olmadan yönetmelikleri ve kanunları hiçe sayan, Maden dairesine verilen yıllık üretim planlarına uymayan İşletmenin İR-3529 sayılı İşletme Ruhsatının İptal edilmesi, İşletme Yetkilileri hakkında usulsüz çalışmadan dolayı gerekli suç duyurusunda bulunulması gereklidir.
YÖNETMELİK, DENETİM, HUKUK, DEVLET?
İşletme Bakanlar Kurulu tavsiye mektubu ile çalıştığından bu yaptırımların belirlenip kontrol edilebilmesine imkan yoktur. Yani şirket şu an insan sağlığına ve çevre sağlığına zarar vermesi durumundadır ve bunu denetleme imkanı yoktur. Bunlar ancak söz konusu yönetmeliklerin sahip olduğu Bakanlıklarca denetlenebilir. Fakat gereken izinler iptal olduğundan ve ortada Danıştayın kesinleşmiş kararı ve Madenin kapatılmasına yönelik Mahkeme kararları olduğundan bu Bakanlıklar madeni kanunen denetleyemezler. Verilmiş bir izin olmadığından Bakanlıklar hangi izin şartlarına göre madeni denetleyeceklerdir? Bakanlar kurulu tavsiye mektubuna göre bu maden çalıştırılamaz. Çünkü bakanlar kurulu tavsiye mektubu alınması gereken çevre ve insan sağlığı yaptırımlarını belirtmemekte zaten belirtemezde; dolayısıyla ortada Hukuğa rağmen sadece tavsiye mektubuna dayanarak çalışan fakat izinleri iptal olduğu için hukuksal olarak denetlenemeyen bir maden bulunmaktadır. Şu an madende olabilecek yönetmelik dışı insan ve çevre sağlığına verilecek zararları kim denetleyecek? Hangi yönetmelikçe verilmiş izinlere göre denetlenecek? Böyle bir izin bulunmamaktadır. Geriye sadece şirket tarafından hazırlanmış toz pembe aylık raporlar bulunmaktadır. Diyelim ki baraja kazara yüksek siyanür verildi. Şirket bunu rapor edecek midir? Şu an tek denetleme sistemi şirketin kendi yayınladığı raporlardır. Yani bir kaza durumunda şirket kusura bakmayın ben yüksek miktarda çevreye siyanür kaçırdım gelin beni kapatın ya da cezalandırın diyecek! Türk müdürleri ve personelleri işinden atılarak yerlerine Avustralya'dan çalışma izinleri olmayan yabancılar getirilmekte siyanür işlemleri ve altın sevkiyatları bu yabancıların kontrolüne verilmektedir.
Yani bakanlıkların kanunen denetleyemeyecekleri aksi takdirde suç işleyecekleri bir maden denetlenemeden çalışmaktadır. O halde yapılacak tek şey madenin hemen kapatılması. Hukuksal işlemlerin önce çözülmesi sonra gayri sıhhi, emisyon, ÇED, imar izinleri yaptırımları gözden geçirilip bu izinler alınmalı ondan sonra Devlet Mahkemelerinin vermiş olduğu Kararlar, Danıştay Kararları gözden geçirilmeli; eğer maden bu yaptırımları yerine getirmişse, Yasalar müsaade ediyorsa işletme ruhsatı verilmeli.
Madenin Danıştay kararı ile iptal edilmiş izin şartlarını da yerine getirmediği anlaşılmaktadır.
· Çevre Bakanlığı Tehlikeli Atıklar Yönetmeliğine göre Ovacik'ta oluşan siyanürlü atıkların tehlikesiz atık sayılabilmesi için siyanür miktarının 0,01 mg/L den az olması gerekmektedir. Halbuki şirket raporlarına göre bu değer 0,5 mg/L dir. Yani Tehlikeli atıklar yönetmeliğinde tehlikesiz atıklar için belirlenen değerin 50 kat üzerindedir. Dolayısıyla bu atıklar yönetmeliğe göre tehlikeli atık olarak sayılmakta ve bu atıkların yine aynı yönetmeliğe göre depolama alanları yerleşim birimlerine 3 km den yakın olamaz. Halbuki Çamköy gibi birçok civar köyler atık barajına bu mesafenin altında bulunmaktadır. Yine aynı yönetmeliğe göre Ovacık atık barajı sızdırmaz tabakası bu tür atıklar için şart koşulan sızdırmaz tabakalar yaptırımlarına uymamaktadır. Baraj'da Tehlikeli atıklar Yönetmeliğine gore çift kat jeomembran (PVC Yer Sergisi) bulunması gereklidir. Ovacık Altın Madeninde ise tek kat yer sergisi bulunmaktadır. Bu yönetmeliğe göre Çevre bakanlığı atık barajına siyanürlü atık atımını hemen durdurmalı aksi takdirde kendi yönetmeliğine karşı suç işlemektedir.
Bu tür tesislerin çevresinde Gayri sıhhi müesseseler yönetmeliğine göre sağlık koruma bandı bırakılmaktadır. İzinler iptal edildiği için böyle bir bantın uygulanması imkansızdır. Bu bant mevzi imar planına işlenir fakat mevzi imar planı iptal edildiği için böyle bir bant şu an uygulanmamaktadır. Dolayısıyla şu an gayrisıhhi müesseler şartları madende yoktur ve Sağlık Bakanlığı bu madeninin çalışmasını hemen durdurmalıdır aksi takdirde suç işlemektedir.
Şirket madenin kapatılması durumunda tahkime gideceğini ve zararlarını tanzim edeceğini söylemektedir. Halbuki alınan haberlere göre rüşvet söylentileri vardır. İzin incelemeleri için geçmişte gelen Bakanlık yetkililerinin İzmir'de 5 yıldızlı otellerde ağırlandığı ve mahkeme'de bu belgelerin sunulacağı bazı maden eski çalışanları tarafından belirtilmektedir. Eğer geçmişte alınan izinler ile ilgili bu tür yolsuzluklar olmuşsa ve bunlar ispatlanırsa şirket tahkime gidebilir mi?
Bundan çıkan sonuç şudur maden kanun dışı ve denetlenmeden çalışmaktadır. İlgili bakanlıkların ortada verilmiş bir izin olmadığı için denetlemeleri de mümkün değildir. Hangi izin yaptırımlarına göre denetleyebileceklerdir? Bu nedenle madenin hemen durdurulması gerekmekte, aksi takdirde buna göz yuman ilgililer suç işlemektedir. 11.11.2002
NEWMONT'A AĞIR SUÇLAMA
Madenin eski Halkla İlişkiler Uzmanı Nurettin Turgut şirket hakkında ağır suçlamalarda bulunarak, "basını reklamlarla susturdular, hatta kendileri işi gazete çıkarmaya kadar götürdüler" dedi. "Gazete Bakınçay"ın kendisi ile ilgili ağır eliştirelere karşılık veren Nurettin Turgut, "Kuzey Ege Gazetesi ve Evrensel Gazetesine verdiğim her demeç, benimle ilgili çıkan her haber doğrudur" diyerek aşağıdaki açıklamayı yaptı.
Nurettin Turgut gözüyle SEYYAR ALTIN MADENİ VE PEMBE BASIN Saygıdeğer Bergamalılar, Ovacık Altın Madeni İşletmesinde Dört yıl Halkla İlişkiler Bölümünde Köylerde ve Bergama'da şerefimle ve onurumla çalışarak, insanları kandırmadan görev yaptım. Tarafsız olarak çalışmamdan, halkla bütünleşmemden rahatsız olan Şirket yetkilileri beni Bergama dışında çalıştırmak istediler. Yılmadım, mücadeleyi bırakmadım. İşten kendi isteğimle ayrıldım ve şu anda Bergama'da yalancı, dolandırıcı, ve madenle ilgili gerçekleri halka anlatmayan, gerçekleri saptıran pembe tablo çizen Şirket Yetkililerine karşı onurlu ve şerefli mücadelemi sürdürüyorum.
Eurogold - Normandy - Newmont, ya da adı her neyse, yabancı sermayeli altın şirketi yıllardır bu ülkenin insanlarına, yasalarına direniyor, özellikle yasal olmayan kaçak altın üretim safhasında yöre halkını kandırmak için yerli işbirlikçi para babalarının organizasyonu ile kirli kollarını, ayaklarını her yere uzatıyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nde Hukuğun üstünlüğünü unutup, kamu kuruluşlarına çeşitli entrikalarla Hukuka, Anayasaya aykırı işlemler tahsis ettirdiler. Yüce Danıştay'ın kesinleşen kararına saygı göstermediler, İsmet Sivrioğlu TÜBİTAK Üyelerine pembe raporlar hazırlattıklarını söyledi. Hukuk kararlarına rağmen Başbakanlığı kullandılar, Ovacık'ta altın çıkartmak için işlem tahsis ettirdiler, tavsiye niteliğinde Bakanlar Kurulu Prensip Kararları çıkarttırdılar. İşletme Kamu ve Toplum İlişkileri Genel Müdürü İsmet Sivrioğlu "Bu işler kolay olmuyor; Erol Al, Hasan Özgöbek, Hüsamettin Özkan başta olmak üzere bir çok Milletvekili ve Bakan Ovacık İşletmesinin çalışması için çaba gösterdi! dedi.
Ovacık İşletmesi Yetkilileri Yukarıdan! Her ne kadar işleri pişirdik dediyseler de; tüm bu hukuk dışı yaptırımlara rağmen ilgili Bakanlık Yetkilileri, iptal edilmiş olan İmar izinlerini, İmar Yapı Ruhsatlarını, Yapı Kullanım Belgelerini, Gayri Sıhhi Müesseseler İznini yenilemediler ve Çıkarttırmadılar. Bir başka deyişle Madenin çalışmasını yönetmelikler, yasalar çerçevesinde yasallaştırmadılar. Kamu yetkilileri Madeni kapatıp, tüm Hukuk Kurallarına saygı göstermek yerine lastikli yazılar, tavsiyelerle nihai karar yetkisini diğer bir kamu yetkilisine aktarmayı yeğlediler.
Şu anda Ovacık Altın Madeni İşletmesi, Hukuk Kurallarını çiğneyerek - hiçe sayarak, tamamen yabancıların kontrolünde, oturma izni, çalışma müsaadesi olmayan Turist Pasaportlu yabancı personel tarafından hiçbir yönetmeliğe uymadan, Bergama Kaymakamlığı'nın Madeni mühürleme işlemine aldırış etmeden, Cumhuriyet Başsavcılığı'na Kaymakamca ve Halkça yapılan şikayetlere de aldırış etmeden keyfi bir çalışmayla Avustralya çöllerinde çalıştıkları gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Devletin Kurum ve Kuruluşlarına saygısızca davranarak kaçak altın üretimine devam etmektedir.
Newmontçular, Normandiciler Ülkemizi çabuk öğrendiler. Yerli işbirlikçileri Hukuk dışı, Ruhsatsız çalışmalarıyla halkı kandırmak, kamu yetkililerini uyutmak için kirli ellerini basına da uzattılar. Basını çok paralı dev ilan ve reklamlarla satın almaya başladılar. Hatta öyle ileri gittiler ki Gazete Çıkartmaya başladılar. Dürüst ve Çağdaş yayın yaptığını iddia eden Bakırçay Gazetesi, nedense hep Madeni öven, doğru olmayan, gerçekleri saptıran ve halkı yanlış yönlendiren pembe yazılar yazdı. Bergama'da kaçak çalışan bir Madeni İlçe Kaymakamı kapattı, savcılığa suç duyurusunda bulundu, ama maalesef Bakırçay duymadı! Daha doğrusu para babaları duymayın, görmeyin dedi.
Bakırçay Gazetesi yetkililerini tanımam. Onlarda beni tanımaz. Gazete yetkilileri kaldığım oteli bulmuşlar ve benle görüşmek için saatlerce beklemişler. Kendilerine konuşmak istemediğimi, Bakırçay Gazetesinin Şirketin desteklediğini parasız dağıttırdığı bir reklam aracı olduğunu söyledim. Benden duymak istediklerini tarafsız, dürüst Kuzey Ege ve Evrensel Gazetelerinin eski sayılarında benle yaptıkları söyleşilerden alabileceklerini ilettim, kibarca evlerine yolcu ettim.
27 Kasım'da Bakırçay Gazetesinde şahsıma karşı aşağlıyıcı, küçük düşürücü saldırıda bulunmuşlar. Nurettin Turgut Emekli, demokratik kitle kurumları tarafından tanınan bir Emekçidir. Kendisini para babalarına satmaz. Daha önce söylediği sözlerin arkasındadır. Evrensel ve Kuzey Ege'de çıkan ve çıkacak açıklamalarım tamamen doğrudur. Elinde ses kaseti olup ta, ortaya çıkartmayan Bakırçay Gazetesi yetkilileriyalancıdır. Bildiklerim ve gördüklerimle her zaman her yerde benli dinlemek isteyenlerle konuşmak, tartışmak benim için en büyük şereftir.
Para babalarından mamaları kesilecek diye korkan basın kuruluşları Yöre İnsanının kaygılarını, Madenin çevreye vereceği tahribatı, Hukuk İlkelerinin kararlılığını yazamadılar! Susturuldular. Her gün madenle ilgili haber yapan bazı İzmir Gazeteleri! Birden duyarsız kaldılar. Hatta pes pembe haberler yayınlamaya başladılar.
Normandy yada Newmont, Amerikan sermayeli Altın tekeli Şirket hangi tehdidi savurursa savursun, hatta düzgün haber yapan, gerçekleri saptırmadan objektif bir şekilde hep aynı çizgide haber yapan duyarlı Evrensel Gazetesinin emekçi dağıtıcısına saldırı düzenlese bile şunu unutmaması gereklidir "Para sadece satılanı alır, baskı sadece korkanı yıldırır. Gerçekleri hiçbir tehdide kulak asmadan yazacak Kuzey Ege, Evrensel gibi gazeteler daima olacaktır"
Saygılarımla, 02.12.2002 - Nurettin TURGUT
BERGAMA'DA AJANLIK DAVASI
Bergama köylüleri'nin topraklarında siyanürle altın madenciliğine karşı gelerek Almanya yararına legal casusluk yaptığına dair Ankara DGM'de açılan davanın ilk ifadeleri Bergama'da alındı.
Savcı Nuh Mete Yüksel tarafından hazırlanan iddianamede adları sanık olarak geçen Oktay Konyar ve Sefa Taşkın'ın hazır bulunduğu duruşmada, Oktay Konyar ifadesini esas mahkemede vereceği gerekçesiyle ifade vermedi. Sefa Taşkın ifadesinde suçlamaların abuk subuk olduğunu belirtip, hepsini reddetti. İfadeleri alınan köylüler eylemlere kendi rızalarıyla katıldıklarını ve kimseden bir maddi menfaat görmediklerini söylerlerken, madende çalışan köylülerde madene başlamadan önce eylemlere katıldıklarını belirttiler.
Özer Akdemir
Eski DGM savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından Dr. Necip Hablemitoğlu'nun Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası adlı kitabı suç duyurusu kabul edilerek açılan davanın ilk duruşması Ankara DGM'de 6 Aralık'ta yapılacak. Siyanürle altına karşı Bergama'daki köylüler tarafından verilen mücadelenin Türkiye'de altın madeni çıkarılmasını istemeyen Almanya tarafından kışkırtıldığı, eylemde öne çıkan kişilerin Alman Fian Vakfı tarafından maddi olarak da desteklendiği, böylece bu kişilerin ülkenin bütünlüğüne yönelik bir 'Gizli ittifak' içinde yer aldıkları iddialarına dayanan iddianamede adı geçen sanık ve tanıklardan Bergama'da yaşayanların ifadeleri alındı.
Ankara DGM'nin İzmir DGM'ye talimatıyla Bergama Ağır Ceza Mahkemesi'nde alınan ifadelerde, iddianamede 'sanık' sıfatıyla adı geçen Bergama Köylülerinin Sözcüsü Oktay Konyar, ifadesini Ankara'daki duruşmada vereceği gerekçesiyle ifade vermedi. Sanık olarak adı geçenlerden Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın ise iddianamedeki tüm suçlamaları reddetti. 1989-1999 yılları arasında Bergama Belediye Başkanlığı'nı yaptığını aktararak savunmasına başlayan Taşkın, bu süreler içinde Ovacık mevkiinde siyanürle altın madenciliğine yapılmak istenmesine karşı yöre insanlarını bilgilendirmesinin bir kamu görevi yürütmekte olan kendisinin görevi olduğunu belirtti.
Madenin ve özellikle siyanürün zararlarını öğrendikten sonra bunu halka anlattığını , yöredeki insanlara bilinç taşıdığını kabul eden Taşkın, madenin halka ve çevreye zararlı olduğunun birçok mahkeme kararıyla tespit edildiği bilgisini verdi. Kendisinin devletin güvenliğini tehlikeye sokan hiçbir faaliyetin içinde yer almadığını vurgulayan Taşkın, 'Kesinleşmiş mahkeme kararlarını uygulamamak esas devletin güvenliğini tehdit eden bir tutumdur.' diye konuştu.
Eylem yaptık yapacağız da...
Delillerin hiçbirisinin doğru olmadığını kaydeden Taşkın, kendisinin Avrupa Parlamentosundan karar çıkarması gibi bir iddianın son derece anlamsız olduğunu söyledi. Kendisi hakkında ileri sürülen 6 suçlamanın da hiçbirisinin gerçeği ifade etmediğini dile getiren Taşkın, 'Böyle bir iddianame nasıl hazırlanır, DGM savcısı konumunda bulunan bir kişi nasıl bu kadar abuk sabuk suçlamalarda bulunur anlaşılır gibi değil. Bu iddianameyi hazırlayanların devletin güvenliğine zarar verdiğini düşünüyorum' dedi. Sanık olarak ifadesi alınan Sefa Taşkın'ın ardından iddianamede adları tanık olarak geçen köylüler teker teker çağrılarak ifadeleri alındı. Köylüler hakimin sorularına genel olarak eylemlere kendi rızalarıyla, madenin çevreye ve kendi yaşamlarına zarar vereceğini düşündükleri için katıldıklarını söylerlerken, bu eylemlere maddi menfaatleri olduğu için katıldıkları suçlamasını reddettiler.
Köylüler madenin zararlarının görülmeye başladığını atılan dinamitlerden evlerinin duvarlarının çatladığını, hayvanlarındaki ölü yavrulama olaylarının arttığını belirterek, esas zararların daha sonraki yıllarda görüleceğini dile getirdiler. Köylüler madenin çalışması bitirilene katar eylem yapmaya devam edeceklerini söylediler.
Tanık olarak ifadesi alınan hala madende çalışan köylülerin bir çoğu madene girmeden önce eylemlere katıldıklarını, madene girdikten sonra köylü tarafından dışlandıkları için köyü terk etmek durumunda kaldıklarını söyledi. Eyleme katıldıkları dönemlerde eyleme katılmaları için kendilerine herhangi birisi tarafından zorlama yapılmadığını dile getiren madende çalışan işçiler, madene girdikten sonra ise köydeki herkesin kendilerini dışladıklarını söylediler. tepe köyün eski muhtarı olan ve maden yanlısı tutumları nedeniyle köylülerin yaptığı referandumla görevden el çektirilen Halil Battal'ın çelişkili ifadeler vermesi dikkat çekti.
Daha önce Nuh Mete Yüksel'e verdiği ifadede kır saçlı bir Alman'ın Konyar'a para verdiğiyle ilgili sözlerini bu duruşmada 'Sakallı, Alman'a benzeyen, saçları yana taranmış biri' olarak değiştirdiği görüldü. Eski muhtar Oktay Konyar'ın muhtarlık kapısını kırarak köylüyü eyleme çağırdığını bu nedenle madene karşı çıkmaktan vazgeçtiğini iddia ederken, madende çalışan işçilerin oğlunun sahibi olduğu minibüsle taşınmasının bunda bir etkisi bulunmadığını ileri sürdü. İzmir Barosundan 6 avukatın Av. Senih Özay ve Oktay Konyar'ın müvekkilleri olarak hazır bulunduğu duruşmada, avukatlar özellikle madende çalışan tanıkların mahkemede söyledikleriyle, daha önceki Nuh Mete Yüksel tarafından alınan ifadeleri arasındaki çelişkilere hakimlerin dikkatini çektiler. Avukatlar mahkemeyi yeni bir Dreyfus davasına benzeterek, savcı Yüksel'in tanıkların ifadelerini değiştirdiği yönünde önemli belirtiler bulunduğunu, konuyla ilgili dava açabileceklerini dile getirdiler. Bergama Adliyesine gelen EMEP GYK üyesi Mazlum Sarısaltık ve İzmir eski İl Başkanı Cabbar Demirci ve Bergama İlçe Başkanı Tülay Aslan ile partililerde gelerek köylülere destek verdiler. Öte yandan mahkemeyle ilgili bir açıklama yapan Bergama-Eşme, Sivrihisar Elele Hareketi Bergama köylülerinin ajanlıkla suçlanmasına tepki göstererek, 'Bergama Köylülerimizin, bilim ve hukuk insanlarımızın bu mücadelede aldıkları tek destek ülke topraklarından ve ülke insanlarından aldıkları destektir' dedi. 16.12.2002
BERGAMA TURKİYE GÜNDEMİNDE
Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun karanlık bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra tüm basın kuruluşları Bergama'dan söz etmeye başladı.Bergama ile ilgili haberlerin yoğunlaştığı günlerde "Alman ajanlığı" ile ilgili açılan davada Bergama’daki sanık ve tanık ifadeleri tamamlandı.
Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" kitabında; Alman vakıflarının Türkiye'de, her tür etnik ve mezhepsel ayrılıkları körükleyerek, ülkenin bütünlüğü açısından bir tehlike oluşturuyor, Türkiye'de yasal olmayan bir şekilde çalışıyorlar, gelir kaynaklarının %90'dan fazlasını Alman devleti tarafından karşılanıyor" diyerek,
Hitler döneminde, işgal ettikleri ülkelerden altınları Almanya'ya getirmesi sonucu Almanya'nın şu an elinde 90 bin ton altın stokunun bulunduğunu söyleyen Hablemitoğlu, "bu yüzden Almanya başka ülkelerin altın çıkarmasını istemiyor. Ayrıca Türkiye her yıl Almanya'dan 2 milyar dolarlık altın ithal ediyor. Eğer Türkiye kendi altınını üretirse bu ithalatı yapmayacağı için, Türkiye'de de altın çıkarılmasını istemiyor. Bu yüzden maden karşıtlarını örgütleyip, finanse ediyor" görüşünü ileri sürüyordu.
Hablemitoğlu'nun öldürülmesi, tüm şüphelerin yazdığı kitaplar üzerine yoğunlaşması sonucu Bergama, medya akınına uğradı. 26 Aralık'ta Ankara DGM'de yapılacak olan ajanlık davası ve bu davanın için Bergama Ağır Ceza Mahkemesi'nde tanık ve sanıkların ifadelerinin alınacağı tarihe rast gelmesi Bergama ile ilgiyi daha da yoğunlaştırdı. Hablemitoğlu Son Yolculuğuna Uğurlandı
Uğradığı silahlı saldırı sorucu ölen Dr. Necip Hablemitoğlu'nun cenazesi, devlet adamı ve politikacıların yanı sıra çok sayıda vatandaşın katıldığı Ankara Kocatepe Camii'ndeki törenin ardından Karşıyaka Mezarlığı'nda defnedildi. Keçiören Adli Tıp Kurumu'ndan alınarak SSK Dışkapı Hastanesi'ne götürülen Dr. Necip Hablemitoğlu'nun cenazesi için tören Kocatepe Camii'nde yapıldı. Kocatepe Camii'ne bir buket beyaz çiçekle gelen Şengül Hablemitoğlu, cami avlusunda taziyeleri kabul etti.
Cenaze töreni ile ilgili polis geniş güvenlik önlemi alırken, caminin minaresinden kamerayla çekim yaptı. Cenaze, arabaya taşınırken komutanlar ve askerler selam verdi. Cenazeye katılanlardan bazılarının altında "Milliyetçi ve laik fikirlerin savunucusu" yazısı bulunan Hablemitoğlu'nun posterlerini taşıdığı gözlendi. Hablemitoğlu'nun cenazesi daha sonra Karşıyaka Mezarlığı'nda defnedildi. 23.12.2002
BERGAMA'DA ALMAN AJANLIĞI İLE İLGİLİ İFADELER TAMAMLANDI
Yeni bir Dreyfuss davası olarak nitelenen Bergama köylülerinin Alman casusluğu ile ilgili davada tanıkların dinlenmesine devam edildi.
Siyanürlü altın madenine karşı 13 yıldır mücadele eden Bergama Köylüleri yaptıkları eylemler nedeniyle daha önce de defalarca yargılanmışlardı. İzinsiz gösteri yapmak, jandarmaya mukavemet, yasadışı örgüt kurmak-üye olmak gibi onlarca suçtan yargılanan köylüler, son olarak Almanya yararına etki ajanlığı suçlamasıyla karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde bir suikast sonucu öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı 'Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası' adlı kitapta yeralan iddiaların ardından, Ankara DGM savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından açılan davanın süresi işlemeye devam ediyor. İlk duruşması 26 Aralık'ta Ankara DGM'de yapılacak olan davada, adı geçenlerden Bergama'da bulunan sanık ve tanıkların ifadelerinin alınması tamamlandı. Dosyada sanık olarak adı bulunanlardan Bergama Köylülerinin sözcüsü Oktay Konyar'ın hazır bulunduğu duruşmada, tanık olarak ifade verenler eylemlere katılanlara para dağıtıldığı, eyleme katılma konusunda baskı yapıldığı yönünde iddianamede bulunan iddiaların aksine ifadeler verdiler. Genelde madende çalışan işçilerin ve madene karşı olmamasıyla tanınan kişilerin tanık olarak dinlendiği duruşma da, daha önce savcı Nuh Mete Yüksel tarafından alınan ifadeler ile tanıkların mahkemede söyledikleri arasında çelişkiler olduğu dikkat çekti.
Muhtarların tanığı yaşamıyor!
Halen Pınar köy muhtarı olarak görev yaptığını söyleyen tanık İbrahim Beyazkuş, kendisinin eylemlere katılmadığını ama katılan köylülere de engel olmadığını söyledi.
Kıbrıs'a biletleri kendi ceplerinden ödeyerek gittiklerini aktaran Beyazkuş, 'köye yabancılar gelip gidiyordu. Ama bunların Alman olup olmadığını net bilmiyorum. Köylüler öyle diyorlardı.' diye konuştu. Oğlunun hala madende çalıştığını söyleyen Beyazkuş, geçen duruşmada Tepeköy'ün eski muhtarının iddia ettiği gibi Çanakkale yürüyüşü sırasında köylülere para dağıtıldığını hayatta olmayan Bayram Kuzu'dan duyduğunu söyledi. Beyazkuş, konuya ilişkin başka tanık gösteremedi. Muhtarın kendisiyle yanyana eylemlere katıldığını söyleyen Konyar ise eyleme katılmadığını iddia eden Beyazkuş'a tepki gösterdi. Madene karşı olduğu için eylemlere katıldığını söyleyen tanık Bekir Adalı bunun için kimsenin kendisini zorlamadığını ve kimseden maddi menfaat görmediğini belirtti. 'Türkçe konuşmayanlar Alman' Tanık Zeynel Kurhan ise eylemlere neden katılmadığını şu sözlerle anlattı: 'Madenin bulunduğu yer çam ormanıydı. Ben buranın kesim ihalesini aldığım için eylemlere katılmadım. köylüler beni üç sene kahvelerine, düğünlerine almadılar.' Hakimin ifadesinde yeralan köye gidip gelenlerin Alman olduğunu nasıl anladığı yönündeki sorusuna 'Türkçe konuşmuyorlardı. O nedenle Alman dedim' yanıtını veren Kurhan, oğlunun hala madene sebze meyve taşımacılığı yaptığını dile getirdi. Nuh Mete Yüksel'in iddianamesinde Oktay Konyar'ın eylemlere katılması için para verdiği iddiaları bulunan Levent Akşit ise, askerden geldikten sonra kendisine iş bulma sözü veren Konyar'ın bir turizm şirketinde iş bulduğunu. Gönderilen paranın da bu iş için olduğunu söyledi. Akşit, 'Bana gönderilen para için benden eylemlere katılmam falan istenmedi.' derken, parayı madene girmesi üzerine geri iade ettiğini söyledi. İfadesi alınan diğer tanıklarda benzer şeyler söylerlerken, hiçbir tanık eyleme katılanların maddi menfaat sağladığı yönünde bir olaya şahit olmadığını anlattı. Madende çalışan tanıklar bu nedenle köylülerin kendilerini dışladıklarını, bunun üzerine köyü terk ettiklerini aktardılar. Tanıkların ifadelerinin ardından söz alan Oktay Konyar'ın avukatları ifade veren tanıklarını hemen hepsinin madenle ekonomik içinde olduklarının göründüğünü, bu nedenle aleyhte beyanları kabul etmediklerini söylediler. 23.12.2002 Özer Akdemir
Maden Ocağında Alevilik Tartışması
Bergama Ovacık altın madeninde çalışan bazı işçilerin alevilere yönelik hakaret ettikleri ileri sürülüyor.
Yer altı çalışanlarından; Murat Aydeniz, Ali Bilgin, Kader Girgin, Ersoy Beyazkuş (servis), Özgür Ceylan, Yaşar Korkmaz, Yalçın Yoldaş, Erdinç Aydeniz, Normandy Madencilik Müdürlüğüne yazdıkları ortak dilekçede, amir konumundaki işçilerin kendilerine alevi olduğu için hakaret ettiklerini belirterek gereğinin yapılmasını istiyorlar. Normandy Şirketi tarafından alınmayarak iade edilen dilekçede kendilerine, "mum söndü oynuyorlar", "pis geziyorlar işler ters gidiyor" gibi sözlerle hakaret ettikleri belirtiliyor. Konuyla ilgili Normandy Madencilik Şirketi Yetkilileri, olayın tamamen gerçek dışı olduğunu, disiplinsiz davranışları yüzünden işten çıkarılan Özgür Ceylan'ın tekrar işe geri dönmek için komplo çevirdiğini söylediler. Şirket yetkilileri olayı araştırdıkları ortak dilekçede ismi olan Ali Bilgin’in, "ben olaya kendim tanık olmadım. Arkadaşların sözleri üzerine dilekçeye imza attım. İfadeleri geri alıyorum" dediğini, dilekçede ismi bulunan kadar Girgin’in ise, "Özgür Ceylan, kendisi işten çıkarılmaması için benden imza istedi. Boş bir kağıda imza attım. Dilekçede yer alan olaylarla bir ilgisi yok" dediğini söylediler.
Şirket yetkilikleri her ne kadar olay işten çıkarılan bir işçinin komplosu olarak değerlendirilse de maden bir huzursuzluğun varlığını kanıtlıyor. 23.12.2002
Alman Vakıfları Davası Başladı
Suçlama, "devletin emniyetine karşı gizli anlaşma." Alman vakıfları soruşturması kapsamında, 15 kişi hakkında 8'er yıldan 15'er yıla kadar ağır hapis istemiyle açılan davaya başlandı.
Sanıklar, haklarındaki "casusluk yapmak" suçlamasını reddederek, beraatlerini talep ederken, duruşma ertelendi. İddianamede, vakıfların Türkiye faaliyetleri incelendiğinde, "konunun legal bir casusluk faaliyeti olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği" kaydediliyor.
Ankara 1 No'lu DGM'de görülen dava nedeniyle, DGM'de bazı önlemler alındı. Yerli ve yabancı basının yoğun ilgi gösterdiği davanın ilk duruşmasında, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schonbohm, Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Figen Fatma Uğur, Frederich Ebert Vakfı Türkiye Temsilcisi Hans Schumaher, Orient Enstitüsü Başkanı Claus Schönig, eski FİAN örgütü Başkanı Petra Sauerland, eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Bergama köylülerini temsil eden Oktay Konyar ve İzmir Barosu avukatlarından Senih Özay, diğer ilgililer ile sanıkların sayıları 100'ü bulan avukatları hazır bulundu. Duruşmayı ayrıca, Ankara Barosu Başkanı Semih Güner, müzisyen Suavi, TMMOB Başkanı Kaya Güvenç, İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen, bazı Alman vakıflarının üyelerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi izledi.
Alman vatandaşı olan sanıkların Türkçe bilmemeleri nedeniyle mahkeme heyetinin resen seçtiği iki tercüman da duruşmada hazır bulundu. Sanıklar ve avukatlarının, tercümanlara itiraz etmemeleri üzerine mahkeme heyeti bu kişilerin yeminlerini ettirdi.
Orient Enstitüsü Başkanı Claus Schönig ve Yardımcısı Börte Sagaster'in avukatı Mehmet Köksal, müvekkillerinin İstanbul'da oturduklarını, suç olduğu iddia edilen etkinliklerinin de İstanbul'da düzenlendiğini savunarak, Ankara DGM'nin yetkili olmadığını söyledi. Mahkeme Başkanı Orhan Karadeniz ise, savcının da görüşü doğrultusunda, yetki konusundaki talebin reddine karar verildiğini söyledi. "Neden Yargılandığımı Bilmiyorum"
Duruşmada söz alan İstanbul Barosu avukatlarından Yücel Sayman, neden yargılandığını bilmediğini, iddianamenin hukuki zeminde hazırlanmadığını, hukuki sözcük ve kavramların kullanılmadığını öne sürdü. Delil olarak başkalarının yazdığı kitaplar ile bazı dedikoduların dosyaya konulduğunu iddia eden Sayman, "Gizli ittifak kurduğum için yargılanacaksam, bunun delillerini görmek isterim" dedi.
"DGM'den Hoşlanmıyorum" Bergama köylülerini temsil eden sanık Oktay Konyar da, "DGM'de yargılanmaktan hiç hoşlanmıyorum" diye konuştu. "Bergama'da 10 bin casusuz" diyen Konyar, siyanürlü altına karşı yargı kararlarının uygulanması için yürüttükleri etkinlikler sonucunda, olayı tüm kamuoyuna anlatma olanağı bulduklarını kaydetti. "Bundan dolayı DGM'de yargılanmayı içime sindiremiyorum" diyen Konyar, sorgu ve savunmalara geçilmeden beraat talep etti.
Mahkeme Başkanı Karadeniz, verilen kısa bir aradan sonra, bazı sanıklar ve avukatlarının iddianamenin geri çekilmesi isteminin, Türk hukuk sistemi ve CMUK'ta böyle bir müessese olmaması nedeniyle reddine karar verildiği açıkladı.
Karadeniz, bazı sanık ve avukatlarının, mevcut delillere göre yargılama yapılmadan beraat kararı verilmesi taleplerinin de reddedildiğini belirtti. Tercüman aracılığıyla savunmasını yapan sanıklardan Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schonbohm, casusluk faaliyeti yapmadıklarını, Türkiye'de "stabil düzen" taraftarı olduklarını söyledi. Schonbohm, "Türk adaletine güveniyor, beraat edeceğime inanıyorum" diye konuştu. "Burası İkinci Memleketim"
Schonbohm'un yardımcısı Dirk Tröndle de Türkçe yaptığı savunmasında, suçsuz olduğunu söyledi. Uzun yıllardır Türkiye'de yaşadığını, eşinin Türk olduğunu anlatan Tröndle, "Burası benim ikinci memleketim. Benim iddianamede belirtilen suçlamalarla ilgili hiçbir çalışmam yok. Beraatimi istiyorum" dedi.
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Figen Fatma Uğur da, casusluk faaliyeti içinde olduğu yönündeki suçlamalar karşısında vatandaş kimliğinin ihlal edildiğini ileri sürdü. Vakfın Türkiye temsilciliğinin yasal süreçten geçerek açıldığını ifade eden Uğur, kendilerinin Bergama'da altın çıkarılmasına karşı hiçbir faaliyette yer almadıklarını kaydetti. Frederich Ebert Vakfı Türkiye Temsilcisi Hans Schumaher ise savunmasında, Türkiye devleti aleyhine ittifak yapacak güçlerinin de böyle bir girişimlerinin de hiçbir zaman olmadığını söyledi. Vakfın bütün çalışmalarının ortada olduğunu, kanunlara karşı gelmediğini ileri süren Schumaher, suçlamaları reddederek, beraatini istedi. Orient Enstitüsü Başkanı Claus Schönig ve yardımcıları Astrid Menz ve Börte Sagaster de suçlamaları kabul etmeyerek, beraatlerini istediler.
"Casus Değilim" Bergama köylülerinin temsilcisi Oktay Konyar da savunmasında, ilk başta topraklarında altın çıkarılacağı için sevindiklerini, ancak bilimsel raporların kendilerini gerçekle yüz yüze getirdiğini söyledi. Büyük bir hukuk mücadelesi verdiklerini, en büyük demokratik tepkilerden birine imza attıklarını belirten Konyar, "Ben casus değil, bu ülkenin vatandaşıyım. Kurtuluş Savaşı yıllarında bu ülkenin efendisiydik, şimdi topraklarımızı korumak uğruna casuslukla suçlanıyoruz" diye konuştu. Ara Karar Mahkeme Başkanı Karadeniz, eksik olan bazı işlemlerin yapılması için duruşmayı 30 Ocak 2003 tarihine erteledi.
"İstikrar Almanya'nın Yararınadır" Duruşma sonrasında gazetecilere açıklamalarda bulunan Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schonbohm, mahkemede iddiaların yersiz olduğunu, tanımadığı insanlarla gizli ittifak oluşturmasının söz konusu olamayacağını ifade ettiğini söyledi. Schonbohm, Alman devletinin, Türkiye'deki kurum ve kuruluşlar aleyhine faaliyetlerde bulunduğu iddiasının da yersiz olduğunu açıkladığını belirterek, "Türkiye'deki demokrasinin istikrarlı olması ve hukuk istikrarı Almanya'nın yararınadır. Bu nedenle bu iddia da yersizdir" dedi.
İddianamede, vakıfların Türkiye faaliyetleri incelendiğinde, "konunun legal bir casusluk faaliyeti olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği" kaydediliyor. "Vakıflar, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır" denilen iddianamede, bu kuruluşların "klasik diplomasinin hiçbir başarı gösteremediği yerlerde işlevlerini sürdürdükleri, siyasetin ve toplumun bütün önemli alanlarına nüfuz ettikleri" ileri sürülüyor. Uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Necip Hablemitoğlu'nun "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı kitabının da delil olarak gösterildiği iddianamede, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schonbohm ve yardımcısı Dirk Tröndle, Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Figen Fatma Uğur, Frederich Ebert Vakfı Türkiye Temsilcisi Hans Schumaher, Frederich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Wolfgang Sachsenröder, Orient Enstitüsü Başkanı Claus Schönig ve yardımcıları Astrid Menz ve Börte Sagaster, FİAN örgütü Başkanı Petra Sauerland, FİAN temsilcisi Birsel Lemke, eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Bergama köylülerini temsil eden Oktay Konyar, eski Bergama Belediye Başkanı Safa Taşkın, İzmir Barosu avukatlarından Senih Özay, Lemke ve Konyar'la bağlantılı çalıştığı bildirilen Özcan Durmaz hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun "devletin emniyetine karşı gizli anlaşma" başlığını taşıyan 171. maddesine göre, 8'er yıldan 15'er yıla kadar ağır hapis isteniyor. 06.01.2003
-trt-
"Casusluk" Davası İç Hesaplaşmanın İşareti
Türkiye'de faaliyet gösteren Alman vakıfları hakkında "casusluk" yaptıkları iddiasıyla Ankara DGM'de açılan davayı, Alman kamuoyu yakından izliyor. Frankfurter Rundschau Türkiye ve Yunanistan Temsilcisi Gerd Höhler davayı değerlendirdi.
BİA (Berlin) - Türkiye'de faaliyet gösteren Alman vakıfları hakkında "casusluk" yaptıkları iddiasıyla Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) açılan davayı, Alman kamuoyu yakından izliyor.
Türk - Alman ilişkilerinde de sık sık gündeme gelen davaya ilişkin, Türkiye "Türk adaletine güvenin" mesajı veriyor. Frankfurter Rundschau ve Kölner Stadt-Anzeiger gazetelerinin Yunanistan ve Türkiye Temsilcisi Gerd Höhler, ARD (Alman Radyolar Birliği) için kaleme aldığı yazısında davayla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor...
Erdoğan'ın sözleri inandırıcı gelmiyor "Devlet Güvenlik Mahkemesi" sözü Avrupalı'nın kulağına hoş gelmiyor. Bu söz diktatörlüğü çağrıştırıyor. Türkiye, özellikle son haftalarda, Avrupa Birliği'ne (AB) alınmayı hak eden demokratik bir ülke olduğunu yinelemekten usanmıyor. Avrupa Birliği Konseyi, Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'ye üyelik perspektifi sunulmasını onayladı. Ve aradan iki hafta geçmeden Almanya'daki siyasi partilere bağlı vakıfların Türkiye'deki temsilcileri aleyhine DGM'de açılan dava başladı.
Türkiye'de seçimin galibi Tayyip Erdoğan'ın bu davadan duyduğu rahatsızlığı anlamak mümkün. Erdoğan, Türk adaletine güvenilmesi gerektiğini söylüyor, ama bu sözler onun ağzından çıktığında pek inandırıcı gelmiyor. Çünkü Türkiye'nin yeni güçlü adamı, bizzat kendisini bu mahkeme tarafından haksızca kovuşturmaya maruz bırakılmış olarak hissediyor.
Yargıçlar ne kadar bağımsız?
Erdoğan'ın geçen Kasım ayında yapılan seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) sandalyelerin hemen, hemen üçte ikisini elde eden İslami eğilimli Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkında da kapatılma davası açıldı. Erdoğan ise "halkı din farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa kışkırtmak"tan sabıkalı. Yani Tayyip Erdoğan, Türk adaletinin kendisinden ve partililerden direktif almayacağını biliyor. Ama yargıçlar ne kadar bağımsız? Bunu, Alman vakıflarına ilişkin dava gösterecek.
İddia makamı, büyük hayalgücü ile kaleme alınmış bir kitaba dayanıyor. Kitaba göre, Alman vakıfları Türkiye Cumhuriyeti'ni sarsmayı amaçlayan Alman politikasının gönüllü aracıları. Alman vakıflarına karşı açılan dava, sadece aşırı hırslı bir savcının takıntısının eseri olmakla kalsaydı, bütün bunlar adli bir komedi olarak nitelendirilebilirdi. Ancak, olayın ardında farklı nedenler yatıyor.
Türkiye'nin AB' ye yakınlaşmasını istemeyen güçler Alman vakıfları uzun süredir Türkiye'de reformlar yapılmasını yoğun bir biçimde destekliyor ve bu bazı çevrelerin işine gelmiyor. Alman vakıflarına karşı kampanyanın ardında, Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasını engellemek isteyen güçlerin bulunduğu varsayılabilir. Bu eğilimi taşıyanları askeri çevrelerde, güvenlik yetkilileri arasında ya da adli makamlarda aramak gerekir. Bu kişiler, demokrasi ve saydamlık ortamında iktidarlarını, kayrılmalarını ve çıkarlarını yitirmekten korkuyor. 06.01.2003
Altının cefasını Türkiye çekiyor sefasını İsviçre sürüyor
Normandy şirketi Türkiye'de rafinerisi bulunmasına rağmen İzmir Bergama'dan çıkardığı altın cevherini işlenmek üzere İsviçre'ye yolluyor. Sonuçta Türk rafineriyle sigorta ve nakliye şirketleri, Bergama altınından hiç kazanç sağlayamıyor. Yıllardır çevreci gruplarla üretici şirket arasındaki tartışmaların odağındaki Bergama altını Türkiye'de değil, İsviçre'de işleniyor. Dünyanın en büyük altın üretici firması Newmont'a bağlı Normandy şirketi Bergama'dan çıkardığı altın cevherini, Türkiye'de altın rafinerisi bulunmasına rağmen, işlenmek üzere İsviçre'ye yolluyor. Burada işlenen Bergama altını fiyatına yüzde 4-5 ilave edilerek külçe halinde satılıyor. Bu arada İsviçreli şirketler para kazanırken Türk rafineriyle sigorta ve nakliye şirketlerine bir şey kalmıyor.
Üstelik altınla birlikte çıkan ve altının işlenmesi sırasında yan ürün olarak ayrışan platin, paladyum, rodyum, iridyum gibi metaller de beyan edilmediği durumlarda dışarıda kalabiliyor. Altının yurtiçinde işlenememesine en önemli sebep olarak; çıkarılan altının ülkemizde işlenmesine yönelik bir yasanın olmayışı ve Katma Değer Vergisi sorunu gösteriliyor. Normandy şirketi yetkilisi İsmet Sivrioğlu, kendilerinin de altının Türkiye'de işlenmesini istediğini ifade etti. İstanbul Altın Rafinerisi Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Halaç, altın işleme konusunda çok iddialı olduklarını ifade ediyor. Dünyanın en büyük rafinerisinin 6 günde işleyebildiği altını 4 saatte işleyebilecek bir teknolojiyi oluşturduklarını belirten Halaç, Bergama'daki altını işlemek için maddi güce de sahip olduklarını kaydetti.Halaç, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk altını ile herhalde cumhuriyet altını basılır diye beklerken bir de baktık ki altınlar İsviçre'ye satılıyor.
Sorduk, 'neden?' diye... Dediler ki onların altını işlenmeden dışarıya satmasını engelleyen bir yasa yokmuş. Olmadığı sürece de satmaya devam edeceklermiş. Bir Özbekistan'ın, bir Kırgızistan'ın yapabildiğini yapamamış ve bu altınların yurtta rafine edilmesini ve pazarlamasını sağlayan yasal zemini oluşturamamışız. Bu ülkeler yabancı altın madenlerine madencilik lisansı verir iken ürettikleri altınları kendi ulusal rafinerilerinde rafine ettirmeyi şart koşmaktadır." diyerek altının yurt dışında işlenmesine tepki gösterdi.
Altının direkt İsviçre'ye gönderilmesi ile İsviçre rafinerileri, sigorta şirketleri ve nakliye şirketleri kazanırken önemli bir istihdam şansı da ortadan kalkıyor. Halaç, her ne kadar yılda 2,5 ton altının genel altın ithalatı içinde küçük bir rakama karşılık gelse de ileride 200 tona çıkacak projelerle kayıplarımızın da artacağı uyarısında bulunuyor. Neden İsviçre'ye gönderiliyor? Bergama altınının İsviçre'de işlenmesine en önemli neden olarak KDV sorunu gösteriliyor. Bergama'daki altını çıkaran Normandy firması altının üretimi esnasında harcadıkları girdiler için ödemiş oldukları katma değer vergilerine altın kapsam dışı olduğu için iade alamıyor. Eğer ihraç ederse üretim girdileri için ödemiş oldukları KDV'yi iade alabiliyor.
Bu da firmanın maliyetlerine yüzde 2 oranında etki ediyor. Altın üreten yabancı sermayeli firmalara altını yurtiçinde satmaları durumunda rafineri, nakliye ve sigorta giderlerinin daha ucuza mal olacağını hatırlattığımızda ise bu kez aldığımız cevap yüzde 18'lik KDV problemi oldu. Normandy Madencilik AŞ Ovacık altın madeni toplum ilişkileri genel müdürü İsmet Sivrioğlu, altının Türkiye'de kalmasının prensip olarak güzel bir düşünce olduğunu söyledi. Sivrioğlu, 'Türkiye, 200 tonun üzerinde altın ithal ediyor. Bunu alıyor, işliyor takı haline geldikten sonra satıyor. Bu alanda geniş bir sanayi meydana geldi.
Gerçi ithal edilen 200 tonun yanında bizim çıkardığımız 3 ton altın küçük bir rakam. Ancak bizde çıkarılan altının Türkiye'de işlenmesini biz de istiyoruz. Çünkü bize de nakliyede, sigortada birtakım avantajlar sağlayacaktır. Fakat KDV nedeniyle işlenemiyor. Bizim de Maliye Bakanlığı nezdinde KDV ile ilgili olarak teşebbüslerimiz var. Ancak çözülmüş bir olay yok. Altını ihraç etmeye devam ediyoruz. Bir an önce KDV sorununun çözülmesini arzu ediyoruz. Bu ülkemiz için iyi olur.' dedi.
Ancak KDV konusunda iddiaların tutarlı olmadığını ifade eden Ömer Halaç'a göre kurulacak bir serbest bölgedeki şirket ile bu sorun rahatça aşılabilirdi. Halaç şöyle dedi: 'Üstelik kontrol mekanizması yok. Altının yanında altın ile birlikte çıkan ve altının işlenmesi sırasında ortaya çıkan çok kıymetli platin, paladyum, rodyum, iridyum gibi metaller de beyan edilmediği durumlarda dışarıda kalmaktadır. Ayrıca bu metallerin analizleri de dışarıda yapıldığı için giden miktarlar konusunda kayıtsız şartsız onların beyanlarına inanmak zorundayız. Biz kendilerine altını biz işleyelim diye teklif götürdük.
Bize parayı 7 gün önceden verin dediler. Biz, 1 gün önceden verelim, teminat da istemiyoruz, dedik. Yok, dediler. Ben İsviçre'ye satarım, 3 ay sonra alırım parayı, bu benim için daha güvenli dediler.' Türk parasının kıymetini koruma hakkında 32 sayılı kararın 7. maddesinin b bendine göre, yurtiçinde cevherden her tür ve şekilde üretilen kıymetli madenlerin alım ve satım işlemleri İstanbul Altın Borsası'nda yapılıyor. Borsa tarafından düzenlenen yönetmeliklerle de alım satımın yapılabilmesi için Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından analizinin yapılması gerekiyor. Ancak üretilen altınlar darphanede analiz ettirilmeden ve İstanbul Altın Borsası'na götürülmeden direkt olarak İsviçre'ye satılıyor.
Yapılan araştırmalar sonucu Türkiye'nin yaklaşık 6.500 ton altın rezervine sahip olduğu ve dünyada ikinci sıraya yerleştiği tespit edildi. Bugün çok az miktarda olan altın üretiminin önümüzdeki yıllarda hızlanması bekleniyor. Petrol kadar önemli olan bu yeraltı kaynağının üretimi için yabancı sermayeye ve know how'a bugün için ihtiyaç olmasına rağmen rafine edebilmek ve mücevher yapabilmek için ihtiyaç yok. Üstelik, Türkiye, altınlarını uluslararası pazarlayabilen İstanbul Altın Borsası'na da sahip. Şerif Erdikici / İstanbul 06.01.2003 ZAMAN
Bergamalılar icraya veriyor
Eski ANAP Lideri Mesut Yılmaz siyaseti bıraktı, ama Bergama köylüsü Yılmaz'ın peşini bırakmadı. Bergamalılar, yargı kararını uygulamadığı için mahkum olduğu tazminatı ödemeyen Yılmaz'ı icraya verme kararı aldı.
YARGI kararlarını uygulamadıkları gerekçesiyle dönemin başbakanı Mesut Yılmaz ve bazı bakanlar aleyhine açtıkları tazminat davasını kazanan Bergamalı köylüler, kazandıkları tazminatın ödenmemesi üzerine icraya başvuracak.Danıştay 6'ncı Dairesi'nin 1997'de, 'Siyanür liçi yöntemiyle altın işletmeciliğine izin verilmesinde kamu yararı bulunmadığına' karar vermesine rağmen, bu kararın uygulanmadığını gerekçe gösteren Bergama Belediye eski Başkanı Sefa Taşkın ve 69 köylü, 1998'de Ankara 5'nci Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurmuştu. Mahkeme; Mesut Yılmaz, Yaşar Topçu, Cumhur Ersümer ve Halil İbrahim Özsoy'u her köylüye 500'er milyon lira olmak üzere toplam 34 milyar lira tazminat ödemesine mahkum etti.
TAZMİNAT 47 MİLYAR OLDU Bugüne kadar paranın ödenmesini beklediklerini belirten köylülerin avukatı Senih Özay, son çareyi parayı tahsil etmek için icraya başvurmakta bulduklarını söyledi. Özay; Mesut Yılmaz ve eski bakanlardan, faiziyle birlikte 47 milyar liraya ulaşan mahkemenin hükmettiği tazminatı isteyeceklerini sözlerine ekledi. 06.01.2003 - Bahri KARATAŞ/İZMİR, DHA .
Alman Vakıfları Davasında Beraat
Ankara 1 No'lu DGM 15 kişinin beraatine karar verdi. Ankara 1 No'lu DGM, Alman vakıfları soruşturması kapsamında haklarında dava açılan 15 kişinin, devletin emniyetine karşı gizli ittifak oluşturduklarına ilişkin aleyhlerinde delil bulunmadığından beraatlerine karar verdi.
Davanın karar duruşmasına, 7 sanık ve avukatları katıldı. Sanıkların esas hakkındaki savunmalarını tamamlamaları ve son sözlerini söylemelerinin ardından duruşmaya ara verildi.
Mahkeme Başkanı Mehmet Orhan Karadeniz, aranın ardından, tüm sanıkların, üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair delil bulunmadığından beraatine oybirliğiyle karar verildiğini açıkladı.
İddianame İddianamede, vakıfların, Türkiye faaliyetleri incelendiğinde, konunun legal bir casusluk faaliyeti olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği öne sürülüyordu. "Vakıflar, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır" denilen iddianamede, bu kuruluşların klasik diplomasinin hiçbir başarı gösteremediği yerlerde işlevlerini sürdürdükleri, siyasetin ve toplumun bütün önemli alanlarına nüfuz ettikleri iddia ediliyordu. İddianamede, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schonbohm ve yardımcısı Dirk Tröndle, Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Figen Fatma Uğur, Frederich Ebert Vakfı Türkiye Temsilcisi Hans Schumaher, Frederich Naumann Vakfı eski Türkiye Temsilcisi Wolfgang Sachsenröder, Orient Enstitüsü Başkanı Claus Schönig ve yardımcıları Astrid Menz ve Börte Sagaster, eski FİAN örgütü Başkanı Petra Sauerland, FİAN temsilcisi Birsel Lemke, eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Bergama köylülerini temsil eden Oktay Konyar, eski Bergama Belediye Başkanı Safa Taşkın, İzmir Barosu avukatlarından Senih Özay, Lemke ve Konyar'la bağlantılı çalıştığı bildirilen Özcan Durmaz hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "devletin emniyetine karşı gizli anlaşma" başlığını taşıyan 171. maddesine göre 8'er yıldan 15'er yıla kadar ağır hapis isteniyordu. 11.03.2003 trt
BAKAN GÜLER MADENİ GEZDİ
Ovacık altın madenini gezen Enerji Bakanı Hilmi Güler, "Türkiye kendi kaynaklarını iyi değerlendirmeli. Normandy çevreye saygılı bir tesis" dedi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Bergama Ovacık'ta bulunan 12 yıllık tartışma sonrasında üretime başlayan altın madenini, İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu ve TBMM Maden Çevre Komisyonu Başkanı Dr. Soner Aksoy ile ziyaret etti.
Bakan Güler'i Normandy A.Ş. Genel Müdürü Sabri Karahan, Yönetim Kurulu Görevli Üyesi Orhan Güçkan, Ovacık Madeni Genel Müdürü İsmet Sivrioğlu karşıladılar. Bakan Güler, Maden Genel Müdürü İsmet Sivrioğlu'nu daha önce Etibank'tan tanıdığını belirterek "Bu madenin sağlam ellerde olduğunu düşünüyorum" dedi. Daha sonra Bakan Güler için madende verilen brifinge, madenin işletilmesine karşı olan köylülerin sözcüsü Oktay Konyar da katıldı. Oktay Konyar, "Sayın Vali ve Bakanın büyük bir jest yaparak beni köylülerin temsilcisi olarak davet ettiler. Bu son derece iyi bir yaklaşım" dedi. Madenlerin, hükümetin ve madencilerin değil, bütün halkın malı olduğunu belirten Konyar, "Beni köylülerin temsilcisi olarak buraya kabul ettiler. Bunu değerlendireceğiz. Yurttaş, demokratik baskı taleplerini sürekli idarenin üstünde kullanmaya çalışırsa idareyi doğru yönlendirir ve sürece katılır. işte benim anladığım çevre bilinci budur. Çevre bilincini hep beraber yapmalıyız" diye konuştu. Oktay Konyar, "Bu, eylemlerinizin sonu mu anlamına geliyor?" sorusuna ise, "Hayır, daha yeni başlıyoruz" diye cevap verdi.
Bakan Güler ise, "Türkiye'de yeni bir dönem başlıyor. Madene karşı eylemlerinden tanıdığımız Oktay Konyar'ı biz davet ettik. Oktay bey önemli bir şahsiyet biz hükümet olarak uzlaşma kültürünü oluşturmaya çalışıyoruz. Yerli, milli kaynaklarımızı çevre bilinci hassasiyeti içinde hizmete sunacağız. Tam bağımsızlık işte budur" dedi. Normandy A.Ş. Genel Müdürü Sabri Karahan brifingde, köylülerin de yardımıyla modern bir tesis yarattıklarını belirterek, madenin diğer madenlere de örnek olacak bir düzeye geldiğini kaydetti. Ovacık Altın Madeni Genel Müdürü İsmet Sivrioğlu ise, madenin işletilmeye başlandığı 19 Mayıs 2001 'den bu yana, 6.8 ton altın ve 8.5 ton gümüş çıkartarak, 69.5 milyon dolar gelir elde ettiklerini ve bu madenin takriben 8 yılda kapatılacağını belirtti.
Sivrioğlu, "Bir rehabilitasyon programı yürütüyoruz. Maden kapatıldıktan sonra maden alanının yüzde 50'si ormana ait. Bunu iade edeceğiz. Diğer yarısını da tarıma ve meyve ağaçlarına uygun hale getireceğiz" dedi. Normandy Madencilik Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Güçkan ise, madencilik imajının dünyada değişmeye başladığını, artık madencilerin, madeni çıkardıktan sonra hiç zararlı atık bırakmadan işletmelerini kapatması gerektiğini, hatta işletme kapandıktan sonra işini kaybeden insanlar için de önlemler alınması gerektiğini belirterek, "Bizim madenimiz buna örnek oldu" diye konuştu. Tesisin gezilmesinin ardından gazetecilerin sorularım cevaplandıran Bakan Hilmi Güler, şunları söyledi: "Türkiye zengin bir ülke. Amacımız tüm kaynaklan kullanmak, insana rağmen değil, insan için insanla birlikte olacağız. Burada çalışan bir fabrika var. Çevreye olan saygısı, bilinci belli. Hukuka saygılı bir hükümetiz. Bilimsel ve teknik yönden bakıyoruz. Çevre Bakanı ile birlikte hareket ediyoruz. Yasal eksiklikler vardı. Bunlar tamamlanıyor." 07.04.2003
ERDAL ÇARBOĞA
Altın yeniden davaya takıldı
Bergamalı köylüler, siyanürle altın çıkarılmasına süresiz izin veren Orman Genel Müdürlüğü hakkındaki davayı kazandı. Maden, kapatılacak.
Bergama'da Normandy Madencilik tarafından kesinleşmiş yargı kararlanna rağmen siyanür liçi yöntemiyle altın aranması için süresiz izin veren Orman Genel Müdürlüğü'ne açılan davayı köylüler kazandı, izmir 1. idare Mahkemesi, işlemin iptaline karar verdi. İzmir'in Bergama ilçesi Ovacık Köyü'nde eski adıyla Eurogold, yeni adıyla Normandy Madencilik Şirketi tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın aranmasına karşı çıkan köylülerin başlattığı hukuk savaşı devam ediyor. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın 50 milyar lira tazminat ödemesini ve Normandy Madencilik'in etkinliğine . son vermesini öngören mahkeme kararlanna rağmen, Orman Genel Müdürlüğü tarafından şirkete siyanür liçi yöntemiyle altın araması için süresiz ek izin verilmişti.
Köylüler, işlemin iptali davasından da zaferle çıktı, izmir 1. idare Mahkemesi, daha önce yürütmenin durdurulmasına karar verdiği, orman İzin alanında siyanürlü altın madeninin bulunmasına izin veren Orman Genel Müdürlüğü'nün karan için işleminin iptaline karar verdi. Köylülerin avukatı Senin özay, yeni bir zafere daha imza attıklarını belirterek, "Artık devletin de altın firmasının da anlaması gerek, Bergama'da siyanürle altın işi bitti, ısrar etmeyin, yargı kararını dolanmanın yararı yok. Bugüne kadar Bergama'da yargı kararlarını uygulamayan devletten ve kamu kurumlarından bu sefer de umutlu değiliz ama artık bu gerçeği görmelerini istiyoruz. Yeni hükümet de biliyordur ama bir daha tekrarlayalım. Yargı kararlarını uygulamamak kamu görevlisi için tazminat gerektirir ve suçtur" dedi. Eski Başbakan Yılmaz ve bakanlarının köylülere tazminat ödemeye başladığım ifade eden Özay, "işlemin iptalini gerektiren yargı karan 30 gün içinde uygulanmalıdır. Bu sürede devletin aklını başına toplamasını, 31. gün evlerindeki çamaşır makinasını, buzdolabını, kanlarının halılarını bile alacağımızı kendilerine bildiririz. Altın şirketi de geldiği gibi tıpış tıpış Bergama'dan gidecektir. Hukuk kazanacak, devlet de bir gün hukuka uyacak, yargı karannı uygulayacak" dedi. 21.04.2003
Haber Ekspres
BERGAMA DAVASI ÖRNEK
Yargıtay Ceza Üst Kurulu, baroların, hukukun üstünlüğünü savunmakla görevli kurumlar olduğunu vurgulayarak, avukatların meslek örgütünün çerçevesinde ve kentinde, hukuku hiçe sayan işlemler hakkında dava açabileceklerini karara bağladı. Bergama'da kesinleşen yargı kararlarını hiçe sayarak işletmede tutulan Ovacık Altın Madeni'ne karşı köylülerin yanında yer alan ve hukuk kurallarının uygulanması için davalar açan İzmir Barosu, bu süreçte tüm barolar adına yeni bir kazanım elde etti. İzmir Barosu, yargı kararlarının uygulanması ve madenin mühürlenmesi için Yargıtay 8. Dairesi'ne dava açtı. Yargıtay davayı red etti ve baronunu bu konu hakkında dava açmaya ehliyeti olmadığını bildirdi. Bunun üzerine Yargıtay Ceza Üst Kurulu'na giden İzmir Barosu, "Barolar hukukun üstünlüğü söz konusu olduğunda dava açabilirler ve açılan davalarda taraf olabilirler" kararının çıkmasında etken oldu. 05.05.2003
Tepkiler sürüyor
Gözler yine Bergama’da
OZAN YAYMAN BERGAMA
Yeni bir yargı kararıyla Ovacık Altın Madeni'nin orman alanını kullanma izninin iptal edilmesinin ardından, mahkeme kararının uygulanması için gereken 30 günlük sürenin de sona ermesiyle çevreciler ve yurtseverler altın madeninin önünde toplanarak, "Hiçbir hukuksal dayanağı olmayan bu madca biran önce kapatılmalıdır'' istemini dile getirdi. Yargı kararlan çiğnenerek, yok hükmündeki Bakanlar Kurulu kararıyla işletilen Ovacık Altın Madeni'ne yönelik tepkiler sürüyor, İzmir-Bergama, Eşme, Sivrihisar El Ele Hareketi üyeleri, Pazar günü maden sahası önünde toplanarak kamuoyunun dikkatini bir kez daha Bergama'ya çektiler. Buluşmada Bergama köylülerinin sözcüsü Oktay Kon-yar da hazır bulundu. Öğlen saatlerinde Bergama'ya gelen grup, ilk olarak Çamköy'de köylülerle buluştu. Köylülerin 10 yılı aşan mücadelelerinde kazanılmış haklarının ellerinden alınmasına izin vermeyeceklerini belirten çevreciler, burada yargı kararlarını uygulamayan yetkililer hakkında gerekli yasal girişimleri başlatacaklarını bildirdi.
Çam köyden maden sahası önüne gelen topluluk, burada yoğun güvenlik önlemleriyle karşılaştı. Çok sayıda emniyet yetkilisi, grubu ellerindeki kameralarla kayıt altına alırken, oluşturulan güvenlik çemberi de maden sahasıyla topluluk arasında set oldu. Bu arada Normandy güvenlik görevlilerinin de çevrecileri kameralar ve fotoğraf makinalanyla kayıt altına aldığı görüldü.
Grubun sözcüsü Tuncay Karaçor-lu'nun "Bir yetkiliyle görüşmek istiyoruz. Burada yapılan hukuksuzluğu Nor-mandy yetkililerinin yüzü-ne karşı söytemekistiyoruz" talebi de yanıtsız kaldı. Karaçorlu bunun üzerine, izmir 1. idare Mahkemesinin son karan gereği, çokuluslu şirketin ormanlık alanı kullanma izninin de iptal edildiğini ve yargı kararıyla uygulanması için verilen sürenin sona erdiğini belirterek, şöyle konuştu: "Bergama'da siyanür liç yöntemiyle attın madeni işletmeciliğine izin veren idari işlemler yargılanmıştır. Yargılama sonunda iptal edilmiştir. Birinci sınıf gayri sıhhi müessese olan Bergama Ovacık Attın Madeni işletmesine Sağlık Bakanlığı'nca verilmiş açılma ruhsatı yok. Maden sahası içindeki yapıların tamamı ruhsatsız, madene verilen elektrik kaçaktır" İzmir-Bergama, Eşme, Sivrihisar El ele Hareketi tarafından hazırlanan açıklamada, bir devletin siyasal meşruluğunun koşulunun hukuk devleti olduğu vurgulandı. Açıklamada, şu görüşlere yer verildi: "Bergama'da on yılı aşkın süredir süren toplumsal ve hukuksal mücadele, haklı ve örnek bir karşı duruştur. Bu süreçte elde edilmiş kazanımları yok saymak insanlığın yüzyıllardır ekte ettiği değerleri yok saymakla eşdeğerdir. Bergama'da bugüne kadar mahkeme kararlarına uyulmamış, hukuk devleti kuralları işletilmemiş, hukuksal güvenlik yok edilmiştir. Yanlışlardan biran önce dönülmesini ve hiçbir hukuksal dayanağı olmayan maden faaliyetinin durdurulmasını istiyoruz." 12.05.2003 - -Cumhuriyet-
Siyanür Mücadelesi Film Oluyor
Küçük derede 11 yıl önce siyanürlü altına karşı verilen mücadeleyi Yavuz Yalınkılıç sinemaya aktarıyor. Küçük dere'deki mücadelenin yanı sıra Bergama direnişini de ele aldığını söyleyen Yalınkılıç, Çiller'i oynayacak oyuncu arıyor.
BİA (Havran) - Balıkesir'in Havran İlçesi'ne bağlı Küçük derede yaklaşık 11 yıl önce gerçekleştirilen siyanürlü altına karşı mücadele, yönetmen-sinemacı Yavuz Yalınkılıç tarafından kaleme alınarak beyaz perdeye taşınıyor. Senaryosu Yavuz Yalınkılıç tarafından yazılan "Ve Size de Zeytin Dalı" adlı dizinin çekimlerine Ağustos ayı içinde başlanacak. 26 bölümden oluşan dizide zeytin koruma yasasının çıkarılması için TÜPRAG altın madeni ile mücadele veren dönemin Balıkesir Milletvekili Melih Papuçcuoğlu, dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile belediye başkanları da yer aldı. "Çiller'i oynayacak oyuncu arıyoruz" Yalçın kılıç, "Güzel körfezin dış destekli güçlerin altın hırsı uğruna siyanür bataklığına döndürülmek istenmesine karşı yapılan mücadele beni etkilemişti. olayı beyaz perde de yaşatmak istedim" diyor.
Yaçınkılıç ayrıca Küçükdere'deki mücadele ile birlikte Bergama köylülerinin de siyanürlü altına karşı yıllardır sürdürdüğü direnişi de anlatılacak. "Başta Oktay Konyar olmak üzere Bergama için mücadele verenlerin de filmde yer alacağını" belirten Yalınkılıç, "dizide milletvekili Papuçcuoğlu karakterini Fikret Hakan veya Ediz Hun tarafından canlandırılacağını, Yalçın Dümer, Nebahat Çehre, Murat Soydan, Fatma Belgen gibi tanınmış oyuncuların yanı sıra toplam 60 kişilik bir ekibin filmde görev alacağını" söyledi. 14.07.2003
ALTIN MADENİ İLE İLGİLİ SORULAR
TMMOB Metallurji ve Jeoloji Mühendisleri Odası'nın iki üyesi tarafından Bergama Ovacık Köyü'nde yargının yasaklama kararlarına karşın çalışmalarını sürdürmesine göz yumulan Newmont Şirketinin altın işletmesi çevresinde bazı gözlemler ve görüşmeler yapılmıştır.
Gözlem ve görüşmeler sonucu bazı sorular yanıt bekliyor.
BERGAMA OVACIK'TAKİ NEWMONT (Normandy (Eurogold)) ALTIN İŞLETMESİ İLE İLGİLİ GEZİ NOTLARI VE BAZI SORULAR
Tahir Oygür: Jeoloji Müh. Odası Başkanı Cemalettin K. Düzok: Metalurji Müh. Odası Başkanı TMMOB Metallurji ve Jeoloji Mühendisleri Odası'nın iki üyesi tarafından Bergama Ovacık Köyü'nde yargının yasaklama kararlarına karşın çalışmalarını sürdürmesine göz yumulan Newmont Şirketinin altın işletmesi çevresinde bazı gözlemler ve görüşmeler yapılmıştır. Bu çalışma sonunda daha önce bilinenlerin ötesinde, kimi oldukça vahim bazı uygulamalar yapıldığı izlenimi edinilmiştir. Bunların dışında yörede usulsüz uygulamalara ilişkin olarak çok değişik ve yaygın söylentiler bulunmaktadır. Aşağıda bu konularla ilgili olarak hazırlanmış olan notlar ve yanıtı gerekli sorular sıralanmıştır.
1. Sıyrılan Bitkisel Toprak Nerede? Ocak açılacağı zaman sahadan 160.000 m3 olduğu bildirilen bir bitkisel toprak tabakası sıyrılıp, daha sonra iş bitiminde sahanın yeniden düzenlenmesi sırasında kullanılmak üzere depolanmış. Şimdi, bu deponun ortada olmadığı ve bu gerecin atık barajı tabanındaki geçirimsizleştirme uygulaması sırasında kil tabakası yerine kullanıldığı ileri sürülüyor. Bu doğru mu? Söz konusu bitkisel toprak depo sahası neresi? Bu gereç depoda duruyor mu? Bunun hacmi yeniden ölçülebilir mi? Bu gereç yoksa nereye gittiği açıklanabilir mi? Yok ise, iş bitiminde nereden bitkisel toprak sağlanacak? Başka bir yerden getirilir ise, yerel koşullara uyumu nasıl sağlanacak?
2. Atık Barajındaki Geçirimsiz Kil Tabakasının Kaynağı ve Özellikleri Eğer, sahadan sıyrılan bitkisel toprak tabakası atık barajı tabanında kil katmanı yerine kullanıldı ise, bu gerecin geçirimsizliği, sıkışabilirliği, vs. fiziksel özellikleri konusunda bir test yaptırıldı mı? Bu test sonuçları nerede ve açıklanabilir mi?
Bitkisel toprak tabakasının içinde yüksek oranda olması beklenen organik bileşenler böyle bir kil katmanı için kabul edilebilir mi? Böyle bir uygulamanın yapılmadığı ileri sürülecek olursa, bunun sınanması için barajın herhangi bir yerinde bir sondaj yapılıp membranlar ve ara tabakadan örselenmemiş örnek alınmasına izin verilir mi?
3. Atık Barajının DSİ Kontrolü Atık barajının yapımı sırasında DSİ tarafının kontrol elemanı olarak şantiyede durmuş olan kişi kim? Mesleği nedir? Şimdi nerede çalışıyor?
4. Açık Ocağın Büyütülmesi ve Derinleştirilmesi Yer altı işletmesi sırasında derinleşildikçe artan ve daha önce öngörülmemiş sorunlar yaşandığı belirtiliyor. Beklenmedik ölçüde çok yeraltısuyu çekilmesinin gerekmesi bunlardan biri. Yan kayanın öngörüldüğü kadar dayanımlı olmaması ve bu nedenle yan duvar ve tavanlarda büyük ölçekli göçükler olması ve bunun giderek sıklaşması bir başkası. 25 m boyutlu göçüklerin yaşandığı belirtiliyor. Bu nedenle, yer altı işletmesi yavaşlatılıp ocağın büyük ölçüde açık olarak işletilmesi yoluna gidildiği saptaması yapılıyor. Bu, açık ocağın derinleştirilmesi ve ister istemez plandaki boyutlarının da büyütülmesini gerektirmiş. Açık ocak şevleri, kayma ve göçme olmaması için belli bir açıdan daha fazla dikleştirilemeyeceği için zorunlu olarak ocağın genişliği de artıyor. Kuzeye doğru tesisten yana bu genişlemenin olması güç.
Aynı şekilde, Ocak güneye doğru Ovacık Köyü ile aradaki çite de dayanmış durumda. Şimdi, Köyün bu yanındaki iki sıra evin satın alınması ve ocağın bu yönde genişletilmesi için girişimler başlatıldığı bildiriliyor. Ocak henüz bu yönlerde genişletilemediği için şevlerin öngörülenden dik olması olası. Bu şev eğimleri hangi basamak ve toplu eğimleri ile projelendirilmişti ve şimdi gerçek eğimler ne mertebede? Bunların sahada doğrudan ölçülmesi ve saptanmasına izin verilir mi?
Ancak, Açık Ocak daha çok batıya doğru genişletilmiş görünüyor. Burada derinliğin de Karayolu yükseltisinin 80 m kadar altına inmiş olduğu ileri sürülüyor. Buradaki şev eğimleri de sınır değerlere ulaşmış olabilir.
Ocağın halihazır, son durumuna ilişkin haritası açıklanabilir mi? Bu son yöndeki genişlemenin ortaya çıkardığı bir başka olumsuzluk ta, bu derin kazının atık barajı gövdesi önünde yapılmakta olan yüksek dolgunun (pasa yığınının) hemen eteklerine yaklaşmış olması. Şev duraylılığı değerlendirmeleri hemen bitişikteki bu ek yük (sürşarj) göz önüne alınarak yeniden yapıldı mı? Bu son sakıncayı doğuran tehlike yaşanacak olursa ortaya çıkacak olan yalnızca bir şev kayması niteliği taşımayacak; bu, atık barajının da göçmesi ve belki de açık ocağın, ağır metal ve siyanür kompleksleri ile yüklü çamur ile dolmasına neden olabilecek. Böyle bir süreç insan yaşamı, ekonomik kayıplar ve kalıcı bir çevre felaketine dönüşebilir. Bu açıdan bütün geoteknik, geomekanik ve geoteknik değerlendirmeler yapıldı mı?
Bu değerlendirmeleri yapan, ya da belki yalnızca imzaları alınan mühendisler doğabilecek sorunların sorumluluğun yalnızca kendi omuzlarına yükleneceği konusundan yeterince uyarıldılar mı? Bu sorumluluğu yabancı uyruklu mühendisler yüklendi ise, bu yönde çalışma izinleri ve bunun gerektirdiği TMMOB geçici üyeliği koşulları sağlandı mı? Durum böyle ise ve bu gerekler yerine getirilmedi ise, işletme projesinin değiştirilmesi, açık ocağı büyütülüp yaygınlaştırılması, atık barajının mansabına doğru ilerletilmesi, vb işletme projesi değişiklikleri MİGM'ne bildirildi mi? Onay alındı mı? Onay verildi ise yukarıda sözü edilen gerekliliklerin yerine getirildiği saptandı mı? İşletmedeki gelişmeler, düzenli ve belki de sıklaştırılmayı gerektiren biçimde denetleniyor mu? Denetim raporları açıklanabilir mi?
5. Açık Ocağın Ovacık Köyü Yanındaki Güvenlik Bandı Açık ocak işletmesi yukarıda belirtildiği gibi genişletilip derinleştirildiğinden ocağın güney kenarında Ovacık Köyü'ne komşu güvenlik bandının da kazıldığı ve çitlerin köyün bazı evleri satın alınarak güneye ötelenmesinin gerektiği bildirilmektedir.
Bu yapılacak mıdır? Bunun için MİGM'ne gerekli başvuru yapılmış mıdır?
Bu yapılacak ise, gerçekleştirilene kadar, dikleştirilmiş bulunan ocak şevlerinde ortaya çıkabilecek bir yenilme, kayma durumunda Ovacık Köyü'ndeki yerleşim tehlike altına girmeyecek midir?
6. Atık Barajının Pasalarla Aşırı Yükseltilmesi Atık Barajının seddesi görünüşe göre projelendirildiği kotların üzerine yükseltilmiş. Bu doğru mu? Atık Barajı seddesi ayrıca mansap tarafına doğru öngörüldüğünden daha fazla genişletilmiş görünüyor. Bu doğru mu? Baraj seddesinin halihazır durumuna ilişkin bir harita verilebilir mi? Bunun tahkiki için saha ölçülerine izin verilebilir mi? Bu gözlem yanıltıcı değil ve bir gerçeği yansıtıyor ise, bunun iki nedene bağlı olabileceği anlaşılıyor. İlki, baraj hacminin yetersiz kalması nedeni ile büyütülmesinin gerekmesi. Bu aşağıda ayrıca sorgulanacak. İkinci neden, açık ocağın büyütülmesi sonucunda pasa olarak depolanması gereken kaya hacminin çok büyümesi ve buna bir yer bulunması. Bilindiği gibi daha önce işletmede bir pasa yeri düşünülmemişti.
Çünkü, çıkartılacağı öngörülen pasa atık barajının güvenliği arttırılacak gerekçesi ile seddenin önüne yığılacak ve seddenin yükseltilmesinde tüketilecek idi. Oysa şimdi genişletilen ve derinleştirilen açık ocaktan önceden öngörülenin çok üzerinde hacimde yan kayanın sökülüp bir yerlerde ve denetim altında depolanması gerekmektedir. Buna bulunan gündelik bir çözümün yine atık barajı seddesinin yüklenmesinin olduğu görülüyor. Seddenin akstan mansap tarafına her bir metre ilerlemesi durumunda üzerine yerleştirildiği zemin kesitinde alüvyon kalınlığı hızla artıyor. Bu nedenle, bu yükün güvenle taşıtılabilip taşıtılamayacağı irdelendi mi? Bunun sonuçları ve bu yüklemenin nereye kadar sürdürüleceği açıklanabilir mi? Atık barajının güvenliği bu uygulama ile tehdit altına girmiyor mu? Bulunduğu anlaşılan bir başka çözümün de, bu gerecin bir bölümünün yol alt temel gereci olarak Karayolları'na verilmesi olduğu görülmekte ve aşağıda ayrıca tartışılacak.
7. Atık Barajının Dolması Atık barajının 1.600.000 m3'lük hacminin öngörüldüğü gibi 8 yılda değil; geride kalan en çok 2-2,5 yıl içinde dolduğu ileri sürülüyor. Dışarıdan görünüşü de bunun haklı olabileceği yönünde. Söylenen 1.100.000-1.200.000 ton kadar atığın barajda depolandığı. Bunun nedeni, üretimin söylenenin epeyce üzerinde oluşu olabilir. TÜBİTAK Raporu'nda Prof Yazıcıgil'in dikkati çektiği gibi hesaplanmamış ya da ihmal edilmiş yer altı suyu çekimi de buna neden olmuş olabilirdi. Ancak, atık barajının yüzeyinde yer, yer kuru alanlar olması ve buralarda ot bile bitmiş olması bu fazla su ile ilgili başka bir çözümün bulunmuş olabileceğini düşündürüyor. Bu sav doğru ise işletmenin önümüzdeki dönemlerinde atığın nasıl ve nerede depolanacağı sorusunu ortaya getiriyor. Bir başka soru da bu kadar atığın, ne kadar cevher işlenerek ve elbette ne kadar altın üretilerek elde edildiği ve bunun doğru beyan edilip edilmediğidir ve aşağıda ayrı bir başlık altında tartışılacaktır. Barajda bugüne değin ne kadar atık depolanmıştır? Baraj öngörülenden önce dolacaksa gelecek için nasıl bir çözüm düşünülmektedir. Baraj yükseltilmekte ya da yükseltilecek midir? Bunun projesi, izni ve ÇED'i yapılmış mıdır? Duraylılık, güvenlik değerlendirmeleri açıklanabilir mi?
8. Atık Barajı (Deposu) Çevre Bakanlığı Tehlikeli Atıklar Yönetmeliğine ( ÇBTAY) göre yapılmamıştır.
ÇBTAY'e göre içinde Tehlikeli Atık bulunduran yerüstü depoları yerleşim birimlerinden en az 3000 metre uzağa inşaa edilmelidir. Ovacık Altın Madeni atık deposu köylere yer yer 50-150 metre mesafe içindedir. Çamköy yoluna 20 metre mesafededir. ÇBTAY'e göre Atık Deposu, yönetmelikteki teknik kriterlere göre yapılmalıdır. (2 kat jeomembran, kalın kil tabakaları vs., Bakınız İlgili Yönetmelik Depo Kesiti)
Ovacık Altın Madeni atık barajı ise tehlikesiz atıkların depo kriterlerine göre, başka bir değişle su barajı kriterlerine göre dizayn edilmiştir. Tek kat jeomembran bulunmaktadır. Kil tabakaları yetersiz ve kil özelliğine sahip değildir. Bu işletmeye Çevre Bakanlığı nasıl! deşarj izni vermiştir. İşletme yetkilileri hangi kriterlere göre depoyu kullanmaktadır. İşletme yetkililerinin 1996 yılında Çevre Bakanlığına verdiği bir Taahhütnamede arıtma çıkışı WAD Siyanürün 0,01 ppm'ye kadar düşürüleceği görülmektedir. İşletme yetkilileri 1 ppm'den bahsetmektedir. Yönetmelik açıkça 0,02 ppm'den büyük arıtma çıktılarını Tehlikeli Atık olarak belirtmektedir.
Çevre İl Müdürlüğü, Valilik, Kaymakamlık, Sağlık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı neden Yönetmeliklerini kontrol etmiyor. Neden Yanlış Depolamaya DUR DEMİYOR? Depodaki Atıkların, çöken katı kısımlarından neden analiz yapılmak üzere numune alınmıyor? Katı tanecikler içinde biriken, çoken siyanür, ağır metal ne olacak? Bunların sorumluluğunu kim üstlenecek? Maden bitince katı atıklar kimin olacak? Bu riski kim üzerine alacak. Maden civarı köylüler T.C Vatandaşı değilmi?
8. Atık Çamurun Zaman Zaman Baraj Gövdesine Döküldüğü Söylentisi Çok vahim bir söylenti de, geçmişte zaman zaman atık barajındaki çamurun bir bölümünün, gizlice mansap tarafında pasa depolanarak yükseltilen sedde gövdesine yedirildiği yönündedir. Böyle bir uygulama yapılmış mıdır?
Bu tür bir uygulama çok vahim ve gözü kara bir uygulama olduğundan yapılmış ise bile yapıldığının açıklanması beklenemez. Ancak, sonuçta işletmeye yönelik ağır bir suçlamadır. Böyle bir suçlamayı, kanıtları ortaya çıkmadan paylaşmak hiç kimse için doğru değildir. Ancak, böyle bir söylenti var olduğuna göre en doğrusu firmanın tarafsız kurumların da katılımı ile bir soruşturmaya ön ayak olmasıdır. Bu çabada baraj gövdesinde yapılacak sondajlarla örnek alınması, şimdiki ve eski çalışanlar arasında bir soruşturma vb yollar kullanılabilir.
9. Pasanın Karayollarında Alt Temel Gereci Olarak Kullanılması Ancak, hiçbir soruşturmayı gerektirmeyecek ve herkesin gözünün önünde sürdürülen bir uygulama sahada bugün bile gözlemlenebilir. Açık ocaktan çıkarılan pasa atık barajı seddesinin önüne yığıldıktan sonra Karayolları Genel Müdürlüğü'nün yüklenicileri tarafından ve çoğu yatırımcı kamu kurumlarından yükleniciye kiralanmış iş makineleri ile yüklenmekte ve taşınarak çevrede yapılmakta olan yol genişletme çalışmalarında alt temel gereci olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde Altınova-Bergama Kavşağı arası, Bergama Kavşağı-Kınık arası ve Bergama Kavşağı-Aliağa arasında hep bu gerecin kullanıldığı belirtilmektedir. Henüz kaplanmamış olan bir kesimde incelenen gereç açıkça Ovacık'ta kazılan lavlardan sökülmüş parçalardır. Bunların oldukça taze, ayrışmamış örnekleri ile karşılaşılabildiği gibi; ileri derecede altere olmuş, hamuru ve feldspatları killeşmiş, eklemleri oksitlerle sıvanmış örnekleri de görülebilmiştir. Bu kayaların çoğunun oksitlenme zonundan çıkarılmış oldukları açık olmakla birlikte kazı derinliklerindeki artış göz önüne alınarak ekonomik olmayan sülfürlü cevher minerallerince zengin zonlardan çıkarılmış olabilecek olanların da aynı biçimde geniş bir çevreye yayıldıkları görülmektedir. TÜBİTAK Raporu'nda Prof Yazıcıgil'in dile getirdiği asit maden drenajı olasılığı konusundaki kuşkular gerçeklik taşır ise, onlarca kilometrelik bir alanda oksijen ve su ile etkileşme olanağı kazanan bu yaygı geniş bir alanda asit maden drenajı spotları oluşturma sakıncası taşımaktadır.
Bu kullanıma kim karar vermiştir? İşletme mi, KGM'ne öneride bulunmuştur? Yoksa, öneri KGM'nden mi gelmiştir? Bu parlak çözüm Yüklenici'nin buluşu mudur? Bu uygulama bir analize, teste, ÇED'e dayandırılmış mıdır? Alt temel gereci seçilerek mi; yoksa, rast gele mi alınmaktadır? Değişik yerlerde asit maden drenajı oluşması olasılığı tartışılmış mıdır? Böyle bir sürecin oluşup oluşmayacağı ve olup olmadığı nasıl izlenecektir? Bunu kim yapacaktır? KGM, bir projesinde çevreye verebileceği zararlar nedeni ile Yüksek Yargı tarafından izinleri iptal edilmiş; buna yapılan her türlü itirazın yine yargı tarafından red edildiği; bu iptali uygulamayan yöneticilerin tazminata mahkum edilmiş ve temyiz de de bunun onandığı bir projenin, üstelik işletmeden yana çıkardığı sonuçları ağır eleştiriler gören TÜBİTAK Raporunda bile, işletmede denetimsiz depolanması bile riskli görülen atıklarını nasıl olup ta yol alt temel gereci olarak 100 km kadar uzunluklu bir kuşakta hem de sulamada kullanılan akiferleri barındıran alüvyon ortamının üzerine yaymaktadır?
KGM yönetimi bu konuda kamu oyuna bir açıklama yapacak mıdır? Yoksa, yargı yolu ile bu sorumluluğun hesabını vermeye hazır mıdır? Sakıncaları saptanırsa 100 km kadar uzunluklu bir kuşağa yayılan bu gereç nasıl toplanıp nasıl bertaraf edilecektir? Bu şekilde bu güne kadar ne kadar pasa gereci alınıp kullanılmıştır?
Buna karşılık Firmaya bir ödeme yapılmış mıdır?
10. Atık Barajına Denetimler Öncesinde Tankerle Hipoklorit Dökülmesi Söylentisi Atık barajı yönetimine ilişkin bir başka sav da, İzleme ve Gözleme Kurulu'nun ziyaretlerini önceleyen gecelerde atık barajına tanker ile hipoklorit boşaltılmasıdır. Bunun nedeni ancak, atık barajının sıvı fazında artmış olması olası toplam ve WAD siyanür derişimini hızla çözmek ve düşürmek olabilir. Bu savın gerçekliği akla yakın da gelmektedir. Çünkü, bundan birkaç ay önce açıklanan, 2002 yaz ve güz aylarına ilişkin bazı atık su analiz raporlarında toplam ve WAD siyanür derişimlerinin taahhüt edilen miktarlardan onlarca kere daha çok olduğu ortaya çıkmış iken, Firmanın İl Sağlık Müdürlüğü'ne aynı günler için bildirdiği değerlerin analiz sonuçlarının 100'de birine varan mertebelerde altında oluşu, Firma'nın bu alanda dürüst olmadığını ve gerçeği gizleme yolunda başka girişimlerinin de olmasının şaşırtıcı olmadığını ortaya koymaktadır.
Böyle bir uygulama yapılmış mıdır? Denetimler sırasında İzleme ve Gözlem Kurulu, hipoklorit kimyasalının depo, stok ve sarf kayıtlarını, irsaliyelerini ve faturalarını gözden geçirmekte midir? MİGM denetimlerinde bu hususlara dikkat edilmekte midir? Bu konuda Firma elindeki belgeleri açıklar, bu yönde bir denetime izin verir mi? Yoksa İzleme Kurulu zaman geçirmeksizin hipoklorit ile ilgili her türlü kaydı, Maliye'nin de yardımı alınarak sağlayıcının kayıtları ile de çapraz bir denetim uygulayarak bu savların geçerliliğini araştıramaz mı?
11. Gözlem Kuyularının Askıda Kalmış Olması Atık barajından yer altı suyuna olası sızmaları saptamak üzere açılmış bulunan 6 adet gözlem kuyusundan düzenli olarak su örneği alınarak kimyasal analizleri yapılmakta(?)dır. Bu uygulama halen sürdürülmekte midir? En son ne zaman örnek alınmış ve analiz ettirilmiştir? Örneklerde hangi iyonlar analiz edilmektedir? Majör elementler de analiz edilerek örneklerin hep aynı kaynakları temsil ettiği sınanıp, başka yerlerde sun örneği alındığı yolundaki söylentilerin önüne geçilemez mi? Bu sorulardan daha önemlisi, şimdilerde bu kuyulardan su çekilebilmekte midir? Çünkü bu kuyular 80-100 m arasında değişen derinlikli iken, bunların hemen yakınına erişmiş olan açık ocağın derinliğinin de bu derinliklere vardığı belirtilmektedir. Ovadaki kuyularda bile su düzeylerinin önemli miktarlarda düştüğü gözlenmiş iken bu gözlem kuyularının askıda kalmış olmaları; artık içlerinden su çekilememekte olması çok olasıdır. Bu yönde ısrarlı savlarla karşılaşılmaktadır. Bu kuyularda su var mıdır? Su örneği alınabilmekte midir?
12. İşletme Dışına Su Salınıyor mu? Geçtiğimiz kış başından bu yana bazı geceler ocaktan ya da barajdan dışarıya su salındığı yönünde haberler gelmektedir. Şimdi, yörede bu yönde daha yaygın bir inanç oluşmuş olduğu dikkati çekmektedir. Saha çevresinde yapılan kısa ve güvenlik kaygısı ile hızlı bir dolaşmada buna ilişkin bir belirti ile karşılaşılamamıştır. Ancak, yörede zaten dereler kuru, su düzeyleri düşüktür. Böyle bir uygulamanın izlerinin yarım günde kaybolması doğaldır. Tesisten dışarıya su atılmakta mıdır?
Bunu gerektirecek bir durumun olduğu açıktır. Kapalı ocak oldukça derine ulaşmıştır. TÜBİTAK Raporunda Prof Yazıcıgil'in derleyip değerlendirdiği verilere göre açık ya da kapalı, ocak derinleştikçe çekilmesi gereken su miktarının çok büyük değerlere ulaşması öngörülmekte idi. Şimdi açık işletmeden iki büyük pompa ile su basıldığı bildirilmektedir. Atık barajının ise buna hazırlıklı boyutlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ocaktan çekilmekte olan (bunun sürekli olması gerekir) suyun ne yapıldığı önem taşımaktadır. Açık ve kapalı ocaktan çekilen su debisi kayıtları tutulmakta mıdır? Yoksa, hiç değilse pompa özellikleri ve kullanılan enerji miktarının zamana dağılımı açıklanabilir mi? Ocaklardan bugüne değin ne kadar yeraltısuyu çekilmiştir? İçinde bulunulan günlerde günde ne kadar su çekilmektedir? Bu su nereye boşaltılmaktadır? İşletmeden dışarıya hiç su boşaltılmış mıdır?
13. Yörede Yeraltı Su Düzeyleri Düşüyor TÜBİTAK Raporunda Prof Yazıcıgil'in hazırladığı bölümde önce açık ve sonra kapalı işletmede, işletme kotu alçaldıkça zorunlu olarak çekilecek yeraltısuyundan ötürü yöredeki yeraltısuyu akiferinde, yeraltısuyu düzeyinin düşeceği öngörülmekte idi. Şimdi önce kapalı işletmenin sürdürüldüğü dönemde; sonra da, açık ocağın büyütülmesi ve derinleştirilmesi ilerledikçe yeraltından çekilen sudan ötürü yöredeki su düzeylerinin düşmeye başladığı anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, Ovacık Köyü'nün önündeki ovada sulama amacı ile kullanılmakta olan kuyularda su düzeyleri düşmekte olduğu ve bu da çekilebilen su miktarını azalttığı için, pompalar sökülüp daha derine yerleştirilmekte ve gereken su (geçici olarak) ancak bu şekilde sağlanabilmektedir. Sahada bulunduğumuz 1 saatlik sürede, orada çalışmakta olan bir pompa montaj-demontaj ekibine bu şekilde 2 başvuru olduğuna tanık olunmuştur. Ovacık Köyü'ne su sağlamak üzere çalıştırılmakta olan, Karrayolu'nun güney yanında Prina Fabrikasının arkasında bulunan 1 no.lu kuyudaki statik su düzeyinin 13,80 m olduğu ölçülmüştür. Bu kuyunun bulunduğu kesimdeki yükselti yaklaşık 27 m'dir. Geçmişte statik su düzeyinin 6-8 m'de olduğu anlaşılmaktadır. Yazıcıgil'in verdiği su tablası haritasında bu alanda su tablası kotu 19 m'dir. Şimdiki SSD değeri olan 14 m göz önüne alındığında su düzeyinin bu alanda 19 m'den 13 m kotuna düştüğü anlaşılmaktadır. Mevsimsel düşüm döneminin başında olunmasına karşın küçümsenemeyecek bir alansal düşüm olduğu anlaşılmaktadır. Bu nokta ocağa yaklaşık 750 m kadar uzaklıktadır. Yeraltısuyu çekilmesi sürecinde, düşüm konisinin yayılması için uzun bir süre geçmiş olmalıdır. Şimdi bunun 750 m uzaklığa bile eriştiği ve düşümlerin başladığı anlaşılmaktadır. Bundan sonra bu yöredeki kuyularda su düzeylerinin düşüşünün hızlanması beklenmelidir. Kuyu verileri derlenmiş ve izlenmiş olsa bundan sonra yer altı suyu düzeyinin nasıl değişeceği kolayca öngörülebilirdi. Bu güne kadar işletme tarafından yöredeki çiftçi ve köy kuyularında hidrolik gözlemler yapılmış mıdır? Bunlar açıklanabilir mi? Firma bunu yapmadı ise DSİ tarafından böyle bir uygulama yapılmış mıdır? Ocak işletmesinde su düzeyleri 100 m den çok düşürüleceğine göre, DSİ'den yer altı suyu çekimi için izin alınmış mıdır? Alınmamış ise DSİ bu çekime nasıl izin vermektedir? Böyle bir izin verilmişse, DSİ çevredeki yer altı suyu akiferinin korunması için ne gibi önlemler alınmasını zorunlu tutmuştur? Böyle bir zorunluluk getirilmedi ise bunun sorumlusu kimdir? Bir kovuşturma yapılmışmıdır? Zorunluluklar getirildi ise bunların uygulanıp uygulanmadığı izlenmekte midir? Çam Köy kuyularında su düzeyleri düştüğüne göre akiferdeki tükenme karşı gereken önlemlerin alınmamış olmasından ötürü Firmaya bir yaptırım uygulanmış mıdır?
14. Yeraltı Suyunun Ağır Metallerle Kirlenmesi Olasılığı İşletmede büyük hacimlerde kaya kazısı yapılmakta; bunun cevherli bölümü öğütülüp kimyasal işlemlerle altın ve gümüş ayrıldıktan sonra kalanı atık barajında depolanmakta; büyük bölümü de pasa olarak arazide depolanmaktadır. Bunlar doğadaki duraylı durumlarından ayrılmakta ve atmosferik etkenler altında değişik minerallerin çözülmesi ve yer altı suyuna geçmesi olanağı artmaktadır. Bu durum sürekli yeraltı suyu çekilmekte olan ocaklardaki yan kayalar için de geçerlidir. Bu koşullarda Firma mühendislerinin yayınlarında oranları verilmekte olan ağır metallerin yer altı suyundaki derişimlerinin yükselmesi olasıdır.
TÜBİTAK Raporunda Prof Yazıcıgil derlediği verilere dayanarak yöredeki yer altı suyunun yılın belli dönemlerinde bazı ağır metaller açısından içme suyunda izin verilen sınırların üzerine çıktığını göstermiştir. Böyle bir ortamda, bir de sözü edilen işletmenin getirdiği ek koşullar altında çevre köylerinde içme ve evsel gereksinimleri karşılamak üzere kullanılmakta olan sondaj kuyularından çekilen suyun kapsadığı, özellikle kanser yapıcı olduğu bilinen ve içme suyunda belli sınırların üzerinde bulunmasına izin verilmeyen ağır metallerin izlenmesi gerekmez mi? Böyle bir izleme çalışması var mıdır? DSİ bu konuda ne yapmaktadır? Gezimizde bu amaçla Ovacık Köyü'ne su sağlayan 2 nolu kuyudan bir örnek alındı ve kimyasal analize verildi. Sonuçları olumlu ya da olumsuz olsun kamuoyuna ayrıca açıklanacak. Bu ay, geçmişte bu ağır metallerin suda en az görüldüğü döneme denk düşüyor. Bu nedenle, olası en kötü durumun ortaya çıkarılmamış olacağı da açık.
15. Ne Kadar Altın Üretildi? Atık Barajının Dolma Oranına ve Kullanılan Sodyum Siyanür Miktarına Göre İşlenmiş Cevher ve Üretilen Altın Miktarı Yukarıda ayrı bir başlık altında verildiği gibi atık barajının kapasitesine erişmiş ya da çok yaklaşmış bir şekilde atıkla dolmuş olduğu belirtilmektedir. Böyle ise barajın 1.600.000 m3'lük hacminin öngörüldüğü gibi 8 yılda değil; geride kalan en çok 2-2,5 yıl içinde dolduğu ileri sürülüyor. Dışarıdan görünüşü de bunun haklı olabileceği yönünde. Söylenen 1.100.000-1.200.000 ton kadar atığın barajda depolandığı. Bunun nedeni, üretimin söylenenin epeyce üzerinde oluşu olabilir.
Maden yatağının ortalama tenörü konusunda çeşitli söylemler oldu. İşletmeye göre bu ortalama 9 g/t dolayında. Bunun 40 g/t'a kadar çıktığı yerlerin olduğu kesin. Bazı kişiler ortalamanın da hayli yüksek olduğunu söyleseler de, işletmenin bildiriminin doğru olduğu kabul edildiğinde bile bu güne değin 10 ton altın elde edilmiş olması gerekir. Kuşkular haklı ise, bu değer 20 ton ya da üzerinde olabilir. İşletme bugüne değin gerçekte ne kadar altın üretip dore olarak yurt dışına çıkarmıştır? Değerli metallerin yurt dışına çıkarılmasında yalnızca beyan esas alınmakta olduğuna göre bu miktar, ne kadar beyan edilmiştir? İşletme neden yurt içinde daha ucuza işlem yapacağını belirten rafineriler var iken dorelerini Avrupa'da rafine ettirmektedir? Dorelerde ne oranda Platin bulunmaktadır? Bildirilenler ile gerçek değerler arasında bir farkın bulunup bulunmadığı bir izleme ve denetim konusu olmamalı mıdır? Bunu hangi makam yapacaktır? Bunun araştırılması sırasında atık barajındaki atıklar kadar kullanılmış olan siyanür miktarından da yola çıkılabilir. Cevherin tonu başına kullanılan sodyum siyanür miktarı bellidir. İşletmeye bu güne değin ne kadar siyanür getirilmiş, stokta ne kadar bulunuyor ve ne kadar kullanılmış olduğunun belgeleri bulunuyor olmalıdır. Bunlar kıyaslanarak bir değerlendirme yapılması ve bu güne değin yaklaşık olarak ne kadar altın ve ne kadar gümüş çıkarılmış olabileceği kabaca da olsa öngörülebilir. Bunu kim yapacaktır?
Yapılmadığı ve yapılmasından rahatsızlık duyulduğu sürece söylentilerin önü kesilemeyecektir. Artık, havaalanlarında yolcu beraberinde dore çıkarıldığı gibi aşırı söylentiler bile yayılmaktadır. Gerçeğin ortaya çıkarılması ve söylentilerin önünün kesilmesi firma açısından da, ülkemizin çıkarları açısından da önem taşımaktadır. Bu araştırma da mutlaka sivil toplum ve meslek örgütleri de yer almalıdır.
16 . İşletmenin Bu günkü Gerçek Rezervi Ne Kadardır? İşletme alanında arama çalışmaları sürdürülmektedir. Halen en az iki sondaj makinesi açık ocağın batı kenarında çalışmaktadır.
Newmont'un web sayfasında bu araştırma bulgularına ilişkin aşağıdaki kesit sergilenmekte ve yatağın batıya ve derine doğru daha zenginleşerek sürdüğü gösterilmektedir. Buna göre oldukça geniş bir rezerv bölümü 40 g/t dolayında işletme tenörüne sahip görünmektedir. Damar biçimindeki cevher yatağının bu tenörü ile 5-12 m kadar da kalınlığının oluşu da göz önüne alınınca daha önce açıklanmış ve hep yinelenen 24 altın rezervinin büyümüş olacağı açıkça ortaya çıkmaktadır. Newmont'un web sayfasında da, Ovacık web sayfasında da henüz bu konuda bir bilgi verilmiyor. Bunların açıklanması için, pek çok yükümlülükten kurtulmayı umdukları yeni Maden Yasası değişikliklerinin gerçekleşmesi mi bekleniyor? Bu konularda MİGM'ne düzenli bilgi verilmekte midir?
17. Hasta Çalışan İşletme çalışanlarının sürekli sağlık denetiminden geçirildikleri ile sık sık övünüldüğü görülmüştü. Ancak, bu günlerde asgari ücretli bir çalışanın henüz teşhisi konulamamış rahatsızlıklarının arttığı görülmektedir. Bu çalışanın hastalığı yetkin ve donanımlı bir sağlık kuruluşunda ve Tabipler Odası'nın da gözetiminde incelenmelidir. Yukarıdaki notlardan bazıları dolaysız gözlemler ve gizlenemeyecek gerçekler üzerine(4, 5, 6, 7, 9, 13). Bunların sakıncaları açık ve düzeltilmesi zorunlu. Bu konuda yetkili ve sorumlu kamu kurumlarının hemen harekete geçmesi; onları sorumlulukları konusunda uyarmak için de meslek ve sivil toplum örgütlerinin bir kampanya açması gerekli. Öte yandan söylenti niteliğinde ve yapılan gözlemlerle öznel olarak olası olabileceği izlenimi edinilen bazı konular var ki, sonuçları gerçekten ağır olabilir(1, 2, 10, 11, 14, 15, 16,17).
Bunların bazıları işletmecinin yasa tanımaz ve kendi başına buyruk davranışlarının örnek; bazıları da önemli halk ve çevre sağlığı sorunlarına neden, olabilecek olasılıklar. Bu olasılıkların araştırılması ve aydınlığa kavuşturulması savsaklanamayacak bir zorunluluk. Bomba ihbarı yapıldığında, olasılık düşük te olsa bir uçağın ya da koca bir salonun boşaltılıp aranması kadar anlamlı ve gerekli bir şey bu. Bunu, bir yandan ilgili, yetkili ve bundan sorumlu kamu kurumları; bir yandan da, kuruluşları gereği kamuoyu adına bu sorumluluğu yüklenmiş olan sivil toplum ve meslek örgütleri yapmalı. Bir de, hemen hiçbir kanıt olmayan ve bulunması da beklenemeyecek; ancak, yaygın biçimde söylenen ve işletmede bu güne değin yaşananlara bakılınca olmayacağı da bir türlü söylenemeyen savlar var (3, 8, 12, . Bunların tarafsızlığını kimsenin tartışamayacağı (örneğin meslek odaları gibi) sivil toplum örgütleri ile birlikte soruşturulması da firmanın imajı ve çıkarı açısından önemli. Bu saptama, soru ve kuşkular,
- Firmaya bildirilerek açıklamaları istenmelidir;
· Kamuoyuna açıklanarak aydınlığa kavuşturulması yönünde bir baskı oluşturulmalıdır;
· İlgili kamu kuruluşlarına yazılarak açıklamaları ve denetlemeleri istenmelidir. Firmaya yazılacak yazı hem ülkemizdeki Genel Müdürlüğe ve hem de Newmont'un ABD'deki ana şirketinin merkezine yazılmalıdır. Bu yazı ayrıca Newmont'un konuyu savsaklamaması düşüncesi ile uluslar arası web sayfalarına da gönderilmelidir. Kamuoyuna açıklama, bir basın açıklaması, bir basın toplantısı ve yazılı basındaki köşe yazarlarına işletilerek yapılmalıdır. Kamu kuruluşlarına yapılacak başvurular, Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGM) ve Enerji ve Tabii Kaynaklar akanlığı(ETKB)'na; Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) ve Ulaştırma Bakanlığı'na; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) ve ETKB'na; Çevre Genel Müdürlüğü ve Orman ve Çevre Bakanlığı(OÇB)'na; zmir Valiliği ve İçişleri Bakanlığı'na; Sağlık Bakanlığı'na; Maliye Bakanlığı'na; Hazine ve Dış Ticaret Bakanlığı'na yapılmalıdır.
İdare'nin geçmişteki uygulamaları böylesi başvurular bir yana yargı kararlarının bile uygulanmadığını ortaya koymuştur. Aynı kaygısızlık ve yan tutmanın bazı idarelerde halen sürebileceği düşüncesi ile bu konulardaki başvurulara tepki ve sorulara yanıt alabilmek üzere bu konular TBMM üyelerine de aktartılmalı ve yanıtlanması gerekli soru önergelerine dönüştürülmesi denenmelidir.
Bergama Ovacık Altın İşletmesi ile ilgili bütün tartışmalar ve mühendislik değerlendirmeleri TMMOB'ne bağlı 4 odanın hazırladığı ve birkaç gün içinde basımı bitecek olan bir kitapta toplanmıştı. Bu gezi notlarımızda, o kitapta yapılan bazı uyarıların ne yazık ki haklı olduğu ve olumsuz sonuçlarının ortaya çıkmaya başladığı görülecektir.
Bunların yanında o kitapta sözü edilmeyen ve değerlendirmelerin işletme tarafından verilen bilgiler esas alınarak yapılmış olduğu bazı konularda da derin ve üzerinde durulması gereken kuşkuların bulunduğu bu notlarımızdan anlaşılacaktır.
Bunlar göz önüne alındığında ülkemizin karşı karşıya olduğu çokuluslu madenci şirketlerin ulusal kaynaklarımıza, insanımıza ve çevremize karşı ne denli duyarsız, umursamaz ve önemsemez olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bergama Ovacık işletmesinin yasallığının sağlanmasını ve bu yolda yeni Maden Yasa tasarısının TBMM'nde kabulünü bekleyen çok sayıda yabancı şirket ve projenin ülke sathına nasıl dağılmış olduğu göz önüne alındığında bu gerçeklerin, herkesle bir kez daha paylaşılması ve gereken uyarıların bir kez daha yapılması yurtseverlik gereğidir. 21.07.2003