CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI /THİNK-TANK VE ÇATIŞMALAR

Hon.Prof.Dr.Nurullah AYDIN
3 Nisan 2012-ANKARA
 
 
Bugün dünya’da yaşananların arka planında düşünce kuruluşlarının olduğu bir gerçektir. Her devletin think-tank kuruluşu vardır. Bir de uluslararası tink-tank kuruluşları vardır.
 
Dünya genelindeki yaklaşık 6 bin düşünce kuruluşundan 2 bine yakını ABD'dedir. En etkin 10 think-tank yine ABD'de. Kurumsal olarak ilk think-tank'lerin 1901-1917'lerde ABD'de ortaya çıktığı belirtiliyor. Bu yüzden en fazla think-tank kuruluşu ABD'de bulunuyor.
ABD hariç en belirleyici ilk 10 ise Avrupa'dadır.
 
Rene Descartes, yaklaşık 500 yıl önce “Düşünüyorum, o halde varım” demişti. Var olmak için düşünmenin şart olduğunu miras bırakan Descartes 1650'de hayata veda etti, ancak ondan sonra gelenler bu anlayışı geliştirdiler. Hatta Düşünce Kuruluşu/Think-Tank adı altında kurumsal yapılara kavuşturup sistematik hale getirdiler.
 
Think-tankler Düşünce fabrikalarıdır. Milyonlarca dolar bütçesi ve binlerce çalışanı bulunan küresel think-tankların zamanla yeni yeni misyonlar edindiği dikkat çekiyor. Başlangıçta bir durumu anlama, analiz etme ve geleceğe yönelik öngörüler çıkarma konusunda çalışan think-tankların günümüzde amaca uygun yapay düşünceler de geliştirdiklerini izliyoruz. Düşünce fabrikası olarak da tanımlanan bu yapıların, laboratuarlarında bir nevi GDO'lu düşünceler üretiyorlar.
 
Komünizm yerine İslam’ın tehdit kabul edilmesi, İslamofobi oluşturma: Anlam olarak İslam korkusu (fobisi)' demek olan kavram, İslam'dan ve Müslümanlardan korkma, çekinmeyi ifade ediyor. Kelime ilk kez 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla gündeme getirildi. Tarihi kökleri İspanya'da Endülüs'ün Müslümanlarına kadar inen kavram, Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması makalesi ile anlam kazandı. Karikatür krizleriyle de beslendi, büyütüldü. Huntington'un ABD'nin en etkin think-tank'lerinden CFR'nin ideologu olması, dünyanın nasıl yapay bir düşünceyle karıştırılabildiğini gösteriyor.
 
Önce kaos sonra savaş çıkarma: Laboratuarlarda üretilen düşüncelerle savaş bile çıkarıldığını, ülkelerin işgal edildiğini gördük, yaşadık. Nitekim Irak işgalinin yalan bir istihbarat (Irak'ta kimyasal silah olduğu yönündeki düzmece raporlar) bilgisi sonucunda yapıldığı itiraf edildi. Dokuz yılda resmi rakamlara göre 120 bin kişinin ölümüne neden oldu. ABD'nin Kasıtlı yanlış istihbaratla; tüm dünyaya, hem de Birleşmiş Milletler'de, yalan söyleyerek başlatılan bir savaştan geriye, resmi rakamlara göre 120 bin ölü kaldı. Britanya'nın en saygın gazetelerinden The Observer'ın ORB kamuoyu araştırma şirketine dayandırarak yayınladığı bir araştırmaya göreyse, ABD “Irak halkını özgürleştirmek” için başlattığı bu savaşta 1 milyon 200 bin kişinin ölümüne neden oldu.
 
Geride kaos içinde, tüm kurumları ve altyapısıyla çöküntü içinde ve daha da fakirleşmiş bir Irak kaldı. Daha da önemlisi ABD bölgede Şii-Sünni cepheleşmesine yol açtı.
 
Siyasi-yönetim krizi çıkarmak: Bir gazete manşetiyle Düşünce Fabrikaları'nın yönetim krizi geliştirme merkezleri olarak da kullanıldığı görülmüştür.  Ortadoğu ülkeleri üzerine felaket senaryoları'nın konuşulduğu think-tank enstitüsü'nde düzenlenen toplantıya, her ülke uzmanları katılır. Emekli NATO generalleri, akademisyenler, gazeteciler, iş adamları, sivil toplum kuruluşları temsilcileri görüş ve önerileriyle kamuoyu oluşturma görevini yerine getirirler. Ülkelerde başlatılan kriz istenen müdahaleyi getirir.
 
Terörü destekleme toplantıları, açıklamalar bildiriler: Bazı vakıflar aynı zamanda bir think-tank kuruluşu olarak terör toplantıları yaparak yetkilileri yönlendirmektedirler.
 
Ekonomiyi batırma ve krize yol açmak: Özellikle 2008'de başlayan küresel kriz deneyiminden de hareketle global güç odaklarının ‘Ekonomik savaş taktikleri' geliştirmeye başladıkları görülüyor. Çünkü ülkeler artık ekonomik atraksiyonlarla krize sokuluyor, teslim alınıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik sistematik bir biçimde uygulanmaktadır. Ekonomik tetikçiler her yerde görev yapmaktadırlar.  Zamanın IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, sorumluluk alanındaki Türkiye'ye verdiği akıllarla 2001'de tarihinin en büyük ekonomik krizine sürüklemişti. Aynı Fischer'in daha sonra İsrail Merkez Bankası Başkanı olarak bize önerdiklerinin tam tersini yapması, bir görevi yerine getirdiğini gösteriyor.
 
Bütün bunlar, birilerinin yapay düşünceler, empoze etme yollarıdır.
Peki Ya Türkiye’nin milli/Ulusal düşünce kuruluşu var mı? Yok. Ne var? ABD başta olmak üzere diğer devletlerin finansmanını, eğitimini sağladığı embesil kuruluşlar var.
 
Günün Sözü: Ne yaptığını ve ne yapacağını bilmezsen, başkalarının oyuncağı olursun.

İSTANBUL’DA ŞEYTANIN DOSTLARI TOPLANTILARI

Hon.Prof.Dr.Nurullah AYDIN

2 Nisan 2012-ANKARA


Yüzyıllarca barışın, adaletin kardeşliğin huzurun ve güvenin merkezi olan İstanbul tarihin en karanlık dönemini yaşıyor. Kardeşi kardeşe düşüren fitne tohumlarının atıldığı fitne husumet ölüm yıkım kararlarının alındığı merkez üs haline getirildi.

ABD-İngiltere Fransa şer üçgeni; 100 yıldır doyamadıkları Müslüman kanını, ne yazık ki devşirdikleri münafık ve fasıklar gürühu sözde İslamcı işbirlikçilerle bir kez daha dökmeye kararlılar.

Haçlı ittifak Bizanslaşan Türkiye merkezli toplantılarla zehirlerini kusuyorlar, ölüm kusmaya devam ediyorlar. 

Libya fesatlık kaos planı, İstanbul’da yapıldı uygulandı. İzmir NATO üssünden kalkan NATO ABD-İngiltere-Fransa uçaklarının bombaladığı, yakılıp yıktığı Libya’da, petrol şer güçlerin eline geçti ama kardeş katliamları devam ediyor! 

Şimdi de ne kadar şeytan dostları varsa bir araya geldiler. Yine İstanbul da Suriye toplantısı yapıldı. Dostlar toplantısı diyorlar oysa ölüm ve yıkım toplantısı yaptılar.

Ne kadar kan içici vampir varsa sırıtarak İstanbul toplantılarını organize ettiler, toplandılar. 

Gerçek dostları şeytan ise çıkardığı yeni fitne ile sevinçlidir muhakkak.

Bölgeden kim ne istiyor? 

Açıklamalar; tarih bilgisinden mahrum zihniyeti bozuk tiplerin hezeyanı değil de nedir ki?

Arap baharı yaşatılan ülkelerin petrol kaynakları,çıklamalar; toplantıullanıy-line geçti,  din istimasrı yaparak haksızlıkla insları katlednelerdir. batılıların eline geçmiş, kardeş kardeşi öldürmüş, öldürmeye devam ediyor. Kentler yakılıp yıkılmış, hala halk diyorlar. Hala utanmadan barıştan, huzurdan, refahtan, güvenden bahsediyorlar.

Bu ne pişkinlik.

Ölenler, özgürlükleri ve onurları için mi canlarını feda ediyor. Utanmadan bir de katil çapulcu Suriyelileri rahmetle yad ederek, yakınlarına baş sağlığı dileyip yaralananlara da acil şifalar temennisinde bulunuyorlar.

Ne zamandan beri, İngiliz Fransız Amerikan vahşi kan içicilerinin ajanlığını yapanlar rahmete layık görülüyor?

Ne zaman ki; İngiliz-Fransız fitne tohumları ekildi, Osmanlı hakimiyetini kaybetti. Bölge, kan, savaş, yıkım bölgesi haline geldi.

Bugün Türkiye’nin zavallı çaresiz işbirlikçi gurühu, Türkleri katledenlerle birlikte bir kez daha bölgede Müslüman kanı dökülmesine rol alıyor.

Yazık hem de çok yazık.

Yine utanmadan, uluslararası toplum deyimini kullanıyorlar.

Kimdir bunlar? Batının despot devletleri yani ABD-İngiltere Fransa şer üçlüsü. Şeytanın çağımızın temsilcileri. Ve bunlarla birlikte hareket eden Türkiye.

İstanbul’daki toplantı; Suriye’nin dostları toplantısı değil şeytanın dostları toplantısı daha uygun.

Afganistan, Irak, Sudan, Yemen, Mısır ve Libya’nın yaşadığı acı, Suriye’de yaşatılıyor. 

Değişim diyorlar, reform diyorlar, demokratik hakların teslim edilmesi diyorlar. özgürlüklerin önündeki engelleri kararlılıkla kaldırılması diyorlar.

Bunun için de dostça ve kardeşçe telkinlerde bulunduk, diyorlar.

Diyorlar ama dediklerinin anlamının kan, gözyaşı, yıkım demek olduğunu sinsice ve haince çok iyi biliyorlar.

Türkiye de ise akıl tutulması yaşanıyor. 

Bölgede yaratılan kaos devam edecek. Kaos aşamasında son ülke Türkiye’dir.

Hala gaflet dalalet ve hıyanet içinde olanlar var.

Bugün buradan, şeytanın dostlarına karşı vereceğimiz mesaj, net ve kesindir. 

Bizler, Suriye ile ortak bir tarihi, ortak bir kültürü paylaşıyor, sınırın iki yanındaki akraba topluluklar olarak yüzyıllardır barış içinde, kardeşlik hukuku içinde varlığımızı idame ettiriyoruz. 

İngiliz-Fransız-Amerikan katillerine ve işbirlikçi münafık fasık sözde Müslümanlara karşı  mücadele eden en acımasız saldırılar karşısında olağanüstü mücadele veren kahramanları da buradan bir kez daha selamlıyorum. 

Dünya’nın her yerinde, Ortadoğu coğrafyasında özgürlük mücadelesi veren Ademin çocuklarına, kardeşlerimize, asla yalnız olmadıklarını, asla kendi kaderlerine terk edilmeyeceklerini buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Yapılması gerekenler yapılacaktır.

Günün Sözü: İnsanların en aşağılığı din istismarı yaparak haksızlıkla insanları katledenlerdir.

Turk Geleceginin Gençliği

YUNAN ORDUSU'NUN LÜBNAN HAREKATI


Yunan Ordusu 15 Mayıs 1919 saat 08.40’da sözde Hıristiyanların can ve mal güvenliğini korumak için İzmir’e çıkmaya başlamıştır. Yunan Ordusu, işgalin ilk 48 saatinde İzmir’de 2000 Türkü katletmiştir.

İzmir’de 2 gün süren katliamlardan sonra Yunan Ordusu 19 Mayıs 1919’da Urla’yı, 16-17 Mayıs günü devam eden çatışmalardan sonra işgal etmiştir. Yunan birlikleri 20 Mayıs’ta Çeşme’ye girmiş, 22 Mayıs’ta Menemen Yunan Ordusu tarafından işgal edilmiştir. 17 Haziran’da Menemen’de 1000 Türk; İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir tahkik komisyonun raporuna göre nedensiz öldürülmüştür.

25 Mayıs’ta şehzadeler şehri Manisa, Yunan Ordusu tarafından işgal edilmiştir. 25 Mayıs aynı zamanda Bayındır ve Selçuk ilçelerinin işgal günüdür. 27 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu, Aydın kent merkezini işgal etmiştir. 28 Mayıs günü Tire işgal edilmiştir. 29 Mayıs’da Turgutlu ve Ayvalık işgal edilmiştir. Ayvalık’ta 172. Alay, Türk Ordusu’nun Yunan Ordusu’na “ilk kurşununu” sıkmıştır. 30 Mayıs’ta Ödemiş’te Jandarma ve halk örgütlenmesi ile ’Ödemiş Yiğitleri’ direnmişlerdir. Yunan Ordusu, 4 Haziran’da Nazilli’ye girmişir. 5 Haziran’da Akhisar işgal edilmiştir. 12 Haziran’da Bergama büyük bir direnişten sonra düşmüştür.

15 Temmuz 1919’da Sadrazam Vekili Mustafa Sabri, Yunan mezalimini şikayet ederek, Müttefiklerin konuyu tahkik etmelerini istemiştir. Paris Konferansı Yüksek Konseyi, 18 Temmuz tarihli toplantısında İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir tahkik komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Komisyon 13 Ekim 1919’da raporunu Yüksek Konsey’e sunmuştur. Rapor Yunan vahşetini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Lord Curzon gibi bir Türk düşmanı dahi “Rumlar ve Ermeniler içtenlikten yoksundurlar. Türkler cesur ve namusludurlar. Rumlar, İzmir’de hırsızlık ve çapulculukla birlikte Türkleri kırıma uğrattılar. Savunmasız ve kimseye zararı olmayan binlerce Müslüman’ı öldürdüler” demek zorunda kalmıştır.

Yunan Ordusu’nun bu işgali devam ederken, dağılmış ordu ve Kuvay-i Milliye çeteleri cephe oluşturmaya çalışmaktadırlar. Albay Kazım komutasında Ayvalık- Soma-Akhisar kesiminde Kuzey Cephesi kurulmuştur. Merkezi Eşme’de bulunan Albay Bekir Sami’nin komutasında Çerkes Ethem güçleri, 68. Alay’ın oluşturduğu Merkez Cephe ikinci cepheydi. Demirci Mehmet Efe ile 57. Tümen komutanı Albay Şefik komutasındaki cephede Güney Cephesi’dir. 1919 sonbaharında sayıları 17.500 olan Türk güçleri “Milne Hattı” diye bilenen hatta mevzilenmiştir. Yunan Ordusu ilerlerken Çerkes Ethem başta olmak üzere çeteciler, düzenli orduyu denetim altına almaya çalışırlar. Mustafa Kemal, Albay Refet’i bu çabaları etkisizleştirmek için bölgeye yollar ancak Refet Bey başarısız olur.

Böylece 1920’ye ulaşılır. 12 Ocak 1920’de İstanbul’da Meclis toplanmış ve 17 Şubat 1920’de Misak-ı Milli kabul edilmiştir. 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edilmiştir. Milletvekillerinin tutuklanması üzerine Meclis 18 Mart 1920’de tatil edilmiştir. 5 Nisan’da Şeyhülislam Dürrizade, milliyetçilerin katlinin vacip olduğuna dair fetva yayınlamıştır. M. Kemal’in çağrısı üzerine 23 Nisan 1920’de BMM Ankara’da toplanmıştır.

Haziran 1920’de 54 bin mevcutlu Yunan Ordusu, Sevres Antlaşması görüşmeleri devam ederken, Soma-Balıkesir ve Salihli-Alaşehir istikametlerinde hücuma geçmiştir. Soma, Salihli, Nazilli düşmüştür. Bandırma, Mudanya işgal edilmiştir. 8 Temmuz’da Bursa düşmüştür. Çerkes Ethem, Demirci’de başarılı bir saldırı yaptı. Türk güçlerinin Gediz saldırısı ise başarısız oldu. 10 Ağustos 1920’de Sevres imzalandı. 9 Ocak 1921’de başlayacak Birinci İnönü Muharebeleri yaklaşmaktadır. Şimdi bütün bunları neden yazdığımı, üstelik neden makaleye “Yunan Ordusunun Lübnan Harekâtı” başlığını verdiğimi sorabilirsiniz. Cevabı çok açık değil mi? Ne diyor AKP’li İhsan Şener, “Yunan tarihinde bir Ege Savaşı yok. Bunu biliyor musunuz? Mesela, Yunan tarihinde Ege’de Türklerle bir savaş yok.

Ondan daha iyi bilecek değiliz ya? Bütün bunlar olsa olsa Lübnan’da olmuştur diyorum bende!..

Prof.Dr. Ümit Özdağ

ÇAKMA OSMANLILARA ATATÜRK’ TEN MESAJ VAR!

ÇAKMA OSMANLILARA ATATÜRK’ TEN MESAJ VAR!


Tarihi bilmezsek; hem günümüzdeki gelişmeleri doğru değerlendiremez, hem de geçmişteki tuzakları, riskleri ve ödenen bedelleri tekrar önümüzde buluruz.                                                                                                     
İstanbul’un işgalini izleyen günlere ait aşağıda sunulan tarihsel örneklerdeki(*) bazı isimleri, örneğin; İngiltere yerine ABD, damat yerine enişte, halife padişah yerine müslüman başkomutan olarak değiştirdiğinizde, günümüzde yaşananlarla pek farklı bir durumun olmadığı  görülecektir.                                                                                                     
1-Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne’in Raporu ( 16 Aralık 1918):                                                                                           
"Padişah İngilizlerin Türkiye’nin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ellerine alması için istirhamda bulundu. Kafkasya’daki Türk askerini İngilizlerin buyruğuna vermeye ve istenmeyen subayları görevlerinden almaya hazır."                                                                                                                                  
2-Yüksek Komiser Amiral Webb’in Raporlarından Alıntılar (1919):                                                                                     
-Damat Ferit, İngiltere’ye teveccüh göstermek için her istediğimiz kişiyi tutuklamaya hazırdır.(5 Mart)  
-Hükümet yeni tutuklamalara başladı. İtaatli bir ata fazla antrenman yaptırıyoruz. Daha iyisini bulamayız. Sadrazam her valiye bir İngiliz danışman atamak istiyor. Bizi mahcup ediyorlar. Damat Ferit hükümeti, düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümettir.(11 Mart)                                                                        
-Damat Ferit yargılanan İttihatçıların Malta’ ya götürülmelerini öneriyor.( 20 Mayıs)                                     
3-İngiliz Yüksek Komiserliği Müsteşarı Hohler’in Notu ( 21 Temmuz):                                                                                     
“Türkleri zayıflatmak için Kürtleri harekete geçirmek iyi plandır.”                                                                                        
4-ABD Yüksek Komiseri Bristol’ün raporu ( 30 Eylül):                                                                                                              
“İngilizler Kürtleri kullanarak milliyetçi akımı boğmak istiyorlar. Türkiye’de Ermenilere karşı bir hareket olduğu da İngilizlerin propagandasıdır.”                                                                                                      5-Veliaht Abdülmecid’ in açıklaması ( 8 Ağustos):                                                                                                                             
“Anadolu’ daki hareket, hainâne, delice ve gaddarcadır. Türkiye Amerikalılara bırakılmalıdır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      6-Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Adil ile Harbiye Nazırı( Milli Savunma Bakanı)  Süleyman Şefik Paşaların Vali Ali Galip’ e, ”Bir aşiret birliği ile Elazığ’dan hareket  ederek Mustafa Kemal’i tutuklamasını ve Sivas Kongresi’ne  engel olmasını” emretmeleri ( 3 Eylül)                                                                                    7-Damat Ferit’in üç İngiliz ile yaptığı gizli anlaşma’dan bazı maddeler ( 12 Eylül 1919):                                                                                                                                                                                   - Boğazlar ve İstanbul, İngilizlerin denetimi altında olacak,                                                                               
-Türkiye, bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasına karşı çıkmayacak,                                                                              
-Türkiye, İngiltere’nin Suriye ve Elcezire (Kuzey Mezopotamya) üzerindeki egemenliğini sağlamasına, gerekirse fiili olarak yardımcı olacak (yani asker verecek) ve hilafet gücünü, Müslümanların bulunduğu İngiliz sömürgelerinde, İngiltere’ den yana kullanacak (yani İngiliz emperyalizminin emrine verecek),                                   
-Milliyetçi akımları önlemek ve yönetimi korumak için İngiltere bir zabıta kuvveti örgütleyecek,                                                                                                                                                                            - Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından (!) vazgeçecek,                                                                                                                                                                     
-Barış koşullarına dönüldükten sonra Padişah, İngiliz hükümeti ile 4. Maddedeki esasları  genişletip genelleştirecek gizli bir anlaşma yapacak                                                                                                   

8-Mustafa Kemal’in Dahiliye Nazırı Adil’e Telgrafı ( 11 Eylül):                                                                               

“Alçaklar! Caniler! Düşmanlarla millet aleyhinde haincesine tertiplerde bulunuyorsunuz..                  
 Aklınızı başınıza toplayın! Galip Bey ve yandaşları gibi akılsızların ahmakça olan boş vaadlerine kapılarak ve (İngiliz subayı) Mr.Noel gibi millet ve vatanımız için zararlı olan yabancılara vicdanınızı satarak yaptığınız alçaklıkların, milletçe tatbik olunacak mesuliyetini unutmayınız!”

Reşit Çağın                                                                                                                                                                            
13 Ağustos 2011                                                                                                                                                                   

(*) 1881-1938  Atatürk, Kurtuluş Savaşı Ve Cumhuriyet Kronolojisi – Turgut Özakman 
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...