CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI /THİNK-TANK VE ÇATIŞMALAR

Hon.Prof.Dr.Nurullah AYDIN
3 Nisan 2012-ANKARA
 
 
Bugün dünya’da yaşananların arka planında düşünce kuruluşlarının olduğu bir gerçektir. Her devletin think-tank kuruluşu vardır. Bir de uluslararası tink-tank kuruluşları vardır.
 
Dünya genelindeki yaklaşık 6 bin düşünce kuruluşundan 2 bine yakını ABD'dedir. En etkin 10 think-tank yine ABD'de. Kurumsal olarak ilk think-tank'lerin 1901-1917'lerde ABD'de ortaya çıktığı belirtiliyor. Bu yüzden en fazla think-tank kuruluşu ABD'de bulunuyor.
ABD hariç en belirleyici ilk 10 ise Avrupa'dadır.
 
Rene Descartes, yaklaşık 500 yıl önce “Düşünüyorum, o halde varım” demişti. Var olmak için düşünmenin şart olduğunu miras bırakan Descartes 1650'de hayata veda etti, ancak ondan sonra gelenler bu anlayışı geliştirdiler. Hatta Düşünce Kuruluşu/Think-Tank adı altında kurumsal yapılara kavuşturup sistematik hale getirdiler.
 
Think-tankler Düşünce fabrikalarıdır. Milyonlarca dolar bütçesi ve binlerce çalışanı bulunan küresel think-tankların zamanla yeni yeni misyonlar edindiği dikkat çekiyor. Başlangıçta bir durumu anlama, analiz etme ve geleceğe yönelik öngörüler çıkarma konusunda çalışan think-tankların günümüzde amaca uygun yapay düşünceler de geliştirdiklerini izliyoruz. Düşünce fabrikası olarak da tanımlanan bu yapıların, laboratuarlarında bir nevi GDO'lu düşünceler üretiyorlar.
 
Komünizm yerine İslam’ın tehdit kabul edilmesi, İslamofobi oluşturma: Anlam olarak İslam korkusu (fobisi)' demek olan kavram, İslam'dan ve Müslümanlardan korkma, çekinmeyi ifade ediyor. Kelime ilk kez 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla gündeme getirildi. Tarihi kökleri İspanya'da Endülüs'ün Müslümanlarına kadar inen kavram, Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması makalesi ile anlam kazandı. Karikatür krizleriyle de beslendi, büyütüldü. Huntington'un ABD'nin en etkin think-tank'lerinden CFR'nin ideologu olması, dünyanın nasıl yapay bir düşünceyle karıştırılabildiğini gösteriyor.
 
Önce kaos sonra savaş çıkarma: Laboratuarlarda üretilen düşüncelerle savaş bile çıkarıldığını, ülkelerin işgal edildiğini gördük, yaşadık. Nitekim Irak işgalinin yalan bir istihbarat (Irak'ta kimyasal silah olduğu yönündeki düzmece raporlar) bilgisi sonucunda yapıldığı itiraf edildi. Dokuz yılda resmi rakamlara göre 120 bin kişinin ölümüne neden oldu. ABD'nin Kasıtlı yanlış istihbaratla; tüm dünyaya, hem de Birleşmiş Milletler'de, yalan söyleyerek başlatılan bir savaştan geriye, resmi rakamlara göre 120 bin ölü kaldı. Britanya'nın en saygın gazetelerinden The Observer'ın ORB kamuoyu araştırma şirketine dayandırarak yayınladığı bir araştırmaya göreyse, ABD “Irak halkını özgürleştirmek” için başlattığı bu savaşta 1 milyon 200 bin kişinin ölümüne neden oldu.
 
Geride kaos içinde, tüm kurumları ve altyapısıyla çöküntü içinde ve daha da fakirleşmiş bir Irak kaldı. Daha da önemlisi ABD bölgede Şii-Sünni cepheleşmesine yol açtı.
 
Siyasi-yönetim krizi çıkarmak: Bir gazete manşetiyle Düşünce Fabrikaları'nın yönetim krizi geliştirme merkezleri olarak da kullanıldığı görülmüştür.  Ortadoğu ülkeleri üzerine felaket senaryoları'nın konuşulduğu think-tank enstitüsü'nde düzenlenen toplantıya, her ülke uzmanları katılır. Emekli NATO generalleri, akademisyenler, gazeteciler, iş adamları, sivil toplum kuruluşları temsilcileri görüş ve önerileriyle kamuoyu oluşturma görevini yerine getirirler. Ülkelerde başlatılan kriz istenen müdahaleyi getirir.
 
Terörü destekleme toplantıları, açıklamalar bildiriler: Bazı vakıflar aynı zamanda bir think-tank kuruluşu olarak terör toplantıları yaparak yetkilileri yönlendirmektedirler.
 
Ekonomiyi batırma ve krize yol açmak: Özellikle 2008'de başlayan küresel kriz deneyiminden de hareketle global güç odaklarının ‘Ekonomik savaş taktikleri' geliştirmeye başladıkları görülüyor. Çünkü ülkeler artık ekonomik atraksiyonlarla krize sokuluyor, teslim alınıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik sistematik bir biçimde uygulanmaktadır. Ekonomik tetikçiler her yerde görev yapmaktadırlar.  Zamanın IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, sorumluluk alanındaki Türkiye'ye verdiği akıllarla 2001'de tarihinin en büyük ekonomik krizine sürüklemişti. Aynı Fischer'in daha sonra İsrail Merkez Bankası Başkanı olarak bize önerdiklerinin tam tersini yapması, bir görevi yerine getirdiğini gösteriyor.
 
Bütün bunlar, birilerinin yapay düşünceler, empoze etme yollarıdır.
Peki Ya Türkiye’nin milli/Ulusal düşünce kuruluşu var mı? Yok. Ne var? ABD başta olmak üzere diğer devletlerin finansmanını, eğitimini sağladığı embesil kuruluşlar var.
 
Günün Sözü: Ne yaptığını ve ne yapacağını bilmezsen, başkalarının oyuncağı olursun.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...