‘Komuta kademelerinde kötü içgüdüler gelişiyor’
“Gönüllü birliklerimizin etrafında dağıtmamız gereken bir hava oluştu. Ortadan kaldırma imkânımızın olmadığı bir yığın organik yetersizlik söz konusu. O da fikirsel ruhun ve disiplinin olmaması. Savaş ve cephe hayatı, gönüllü birliklerimize militarizm damgasını vurdu.”
MEHMET PERİNÇEK İÜ AİİTE Ar. Gör.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Rus ordularının yanında Türkiye’ye karşı savaşmak üzere çoğunluğu Türkiye Ermenilerinden oluşan Ermeni gönüllü birlikleri kurulur. Türk ordularının savunma hattını yırtmak görevini üstlenen gönüllü birlikler, Müslüman nüfusa karşı yoğun bir katliam ve yağma politikası izler. Bunların yanında disiplinsiz hareketleriyle de dikkat çeken gönüllü birlikleri, bazı Ermeni yetkililerde de büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu yazımızda Ermeni gönüllü hareketinin Amerika’dan geldikleri anlaşılan 3 yetkilisinin yazdıkları mektuplara yer vereceğiz. Asılları Ermenice olan mektupların o dönemde Çarlık yetkilileri tarafından rahatsızlık duydukları gönüllü hareketini takip amacıyla ele geçirildiği ve Rusçaya çevrilerek üst makamlara sunulduğu anlaşılmaktadır.
“FİKİRSEL RUH VE DİSİPLİN YOK”
S. Vratsiyan isimli Ermeni yetkilinin 20 Aralık 1915 tarihinde Erivan’dan ABD Boston’a gönderdiği mektup, Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi’nde (RGVİA) fond 2100, liste 1, dosya 646, yaprak 11-13, 11 arkası, 12 arkası numaralarıyla saklanmaktadır. Vratsiyan, Ermeni Birlikleri İdari Komitesi üyesidir ve savaşın başından beri komitede yetkili görevlerde bulunmaktadır. Ermeni Birlikleri İdari Komitesi antetli mektubun özellikle gönüllü birliklerin değerlendirildiği satırları çarpıcıdır:
“Gönüllü birliklerimizin etrafında dağıtmamız gereken bir hava oluştu. Bir sene sürecinde birliklerimizin olumsuz ve olumlu yanları, oldukça açık bir şekilde birbirinden ayrıldı. Ortadan kaldırma imkânımızın olmadığı bir yığın organik yetersizlik söz konusu. O da fikirsel ruhun ve disiplinin olmaması. Savaş ve cephe hayatı, gönüllü birliklerimize militarizm damgasını vurdu. Gönüllü birlikler, buraya hiçbir şekilde fikirsel amaçlarla gelmemiş olan bir sürü öğeyle dolu. Komuta kademelerinde savaş şartlarının ürünü olan kötü içgüdüler gelişmeye başlıyor. Bütün bunlar, fikirsel temellerde ortaya çıkan harekete gölge düşürüyor. (…)
“ORGANİZASYON PARASINI İÇ ETMEK İÇİN SEBEP ARIYORLAR”
“Ayrıca gönüllü birliklerimizle ilgili fikrimi değiştirdim. Derin bir acıyla bir sürü düzeltilemez yetersizlikleri olduğunu görüyorum. Sevgili kahramanlarımız beni inanılmaz hayal kırıklığına uğrattılar. Gençlerimize dair umutlarım sarsıldı, hatta bu birliklerimizin gelecekteki ordularımızın çekirdeği olacağından kuşku duymaya başladım. Büyük beklentilerimizle karşılaştırıldığında çok cılız kalıyor. Mesela size haklarında çok yazdığım Amerika’dan gelen gönüllülerimizi ele alalım. Sizin tarafınızdan Merkez Komite aracılığıyla gönderilenlerin büyük çoğunluğu yarı yoldan geri döndü, bazıları ise daha Tiflis’e gelmeden kaçtılar. Organizasyon parasını iç etmek için sebep arıyorlar. Üçüncü grup ise buraya ulaştı. Ancak sizin gönderdiğiniz paraların üç bin rublesinden fazlasını aralarında paylaştılar ve bize hesap verme gereğini bile hissetmediler. Bununla ilgili size ayrıntılı bir mektup göndereceğim. (…) Nasıl olur da Amerika’da ortak davaya yüzleri feda ederken, aynı insanlar burada her adımda bir kuruşu dahi kapmaya çalışır, anlayamıyorum.”
VAN’DA HALKI HARACA BAĞLAYAN ERMENİ YETKİLİ
Ermeni yetkili, mektubunda Urmiye’ye gönderilen Ermeni birliklerinin İranlılar arasında rahatsızlık yarattığını belirtirken Van Valisi Termen’in hiçbir faydalı iş yapmadığını da yazar. Vratsiyan’ın verdiği bilgilere göre Yedjeryan isimli Ermeni yetkili, Van’da kendi adamlarıyla birlikte ticaretle uğraşmaktadır ve halkı haraca bağlamıştır. Bütün bunlar halk içinde genel bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. Yedjeryan ve adamları, Rus memurlarına dönüşmüşler, halkın dertlerini sözde dinlemekte ve yerlerinden kıpırdamamaktadırlar. Vratsiyan, ayrıca talep etmedikleri sürece Amerika’daki arkadaşlarından para göndermemelerini ister, çünkü hükümet mali meselelerde onları aldatmaktadır.
“KATOLİKOS, KİŞİLİKSİZ, ZAYIF VE TATSIZ İHTİYARIN BİRİ”
Yazımızda ele alacağımız ikinci mektup ise S. Vramyan tarafından Boston’a Bay H. Darpinian’a gönderilmiştir. Ermeni Birlikleri İdari Komitesi ve diğer başka Ermeni komitelerinin yetkilisi olan Vramyan’ın Tiflis’ten gönderdiği mektup arşivde fond 2100, liste 1, dosya 646, yaprak 27, 27ob., 28 numaralarıyla kayıtlıdır. Mektubun Rusça çevirisinde tarih belirtilmemekle birlikte 1915 yılı sonlarında ya da 1916 başlarında yazıldığı anlaşılmaktadır.
Vramyan da geniş Ermeni kesimleride büyük hayal kırıklığının yaşandığını, insanların yorulduğunu ve bir şey yapacak durumda olmadıklarını belirtir. Vramyan, imkân olsa kendisinin bile oradan kaçmak istediğini ifade eder. Vramyan’ın Ermeni ruhani lideri katolikosu değerlendirdiği satırları da dikkat çekmektedir:
“Bildiğiniz üzere katolikos, çok zayıf bir adam. Çevresindeki adamların onu idare ettiğini yazmaya gerek yok. Size daha önce onunla ilgili yazmıştım: İzmirliyan, Hrmyan ya da Ormanyan’dan tamamen farklı. Kişiliksiz, zayıf ve tatsız ihtiyarın biri.”
“ÜZERİMİZE PİSLİK BULAŞIYOR”
Vramyan, ardından mektubuna şu satırlarla son vermektedir:
“Aklımızı kaybettik, bir sürü hata yapıyoruz, sağdan ve soldan üzerimize pislik bulaşıyor, çalışmalarımızın ufkunu genişletme imkânını yitirdik. Sizler, bu konuda bize yardım etmelisiniz, basın yoluyla bu havayı temizlemelisiniz. Bütün araçlarınınız propagandaya ve bizi aydınlatmaya yönelmeli. Bu, özellikle gerekli. Çünkü birçok kişi bize karşı tavır almaya başladı ve bizi gönüllülerden dolayı suçluyorlar.”
“KATOLİKOS, PARALARI İLETMİYOR”
Diğer mektup ise 10 Ocak 1916 tarihinde Mnatsakanyan tarafından Amerika Yürütme Komitesi’ne yazılmıştır. Mektup, RGVİA fond 2100, liste 1, dosya 646, yaprak 26 numaralarıyla kayıt altındadır. Mnatsankanyan, Ermeni katolikosuyla ilgili şunları yazmaktadır:
“Paraya çok ihtiyacımız var, Ermeni komitesi ‘Ulusal Savunma’dan tek kuruş alamadık. Katolikostan Nubar Paşa’nın gönderdiği 2500 doları hala alamadık. Sadece sizin gönderdiğiniz 500 dolar elimize geçti. Paranın olmaması işlerimizi çok zorlaştırıyor. Artık katolikosa para göndermeyin, bize iletmiyor, doğrudan bizim adımıza gönderin.”
Ermeni gönüllü hareketinin üst düzey yetkililerinin yukarıdaki satırları itiraf niteliğindedir. Gönüllü birliklerin disiplinsizliği, komuta kademelerinde gelişen kötü içgüdüler, gönüllü hareketine yöneltilen suçlamalar, mali yolsuzluklar, kurumlar arası parasal çekişmeler ve bütün bunların Rus yetkililer tarafından gözlem altına alınması hareketin özünü anlamak açısından önemli ipuçları vermektedir.
Aydinlik 2 Mart 2008
Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
BAYBURTTA ERMENİ MEZALİMİ
Bayburt’a giren keşif kolları Bayburt kasabasında bir katliam sahnesi görmüşlerdir. Buradaki mezâlimi Arşak ismindeki azılı komiteci idâre etmiştir. (Arşak fecayii aşağıdaki şekilde tertib ve icrâ etmiştir. Bayburt hakkındaki mazbata, vesika-24) :
“Arşak maiyetine aldığı 484 Ermeniye gündüzleri talim yaptırıyor ve geceleriyse komite başlarıyla harbden önce belediye dairesi olan binada toplantılar yaparak, tertibat ve teşkilât hakkında müşaverede bulunuyor. Yalnız Bayburt ahalisinden sanatkâr bulunanların şayan-ı itimad (güvenilen) olanlarından bir kısmı sanatlarıyla iştigal ettirildiği (çalışmasına izin verildiği) gibi kendi evlerinde ikamete de müsaade ediliyor. Mütebakisi (geri kalanı) hususi binalarda iskan ve askercesine muamele tatbik edilerek teşkilât ve tertibatları (düzenlemeler, hazırlıklar) hakkında harice (dışarıya) hiçbir malûmat (bilgi) çıkmamasına gayret olunuyor.
Müslüman ahâliye karşı gâyet ciddî davranmaları ve hiçbir sızıltıya meydan vermemeleri ve daima nasihatlerde bulunmaları hesabiyle kötü fikirleri anlaşılmamış ve hatta Of ve Sürmene havalisinde Ermeni çetelerini tenkil (uzaklaştırmak, ibret verici ceza vermek, sindirmek) maksadıyla Laz çetelerinden imdat kuvvetleri taleb edildiği görülmüş ve Ruslar tarafından terkedilmiş silâhların Müslüman ahâliye tevziine (dağıtılmasına) belediye reisi olup bilâhere katledilen Hafız Süleyman Efendi’nin mâni olduğu anlaşılmıştır.
Bu suretle müslüman efkâr-ı umûmiyesini tatmin ettikten sonra 1 Şubat 1334 (1918) tarihinde her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkartarak birer bahaneyle sokaklardaki ahâli toplanmaya başlanıyor. Mahalleler arasına çıkan devriyeler tesadüf ettikleri köylüleri ve yerli ahâliyi “Arşak Paşa (Paşalık ünvanı hizmetine mükafat olarak Ermeniler tarafından verilmiştir.) çağırıyor, mühim mes’ele görüşülecektir.” Şeklinde aldatarak topluyor ve bunlar mahpushane yapılan Salih Hamdi Efendi’nin ticarethânesinde tevkif ediliyor. Hapishaneye götürülen her şahsın kapı önünde evvelâ üzeri aranıyor ve bulunan para ziynet eşyası alınıyor. Envaı mezâlim ve işkenceyle hapishâneye sokuluyor çarşı ve pazarda bulunmayanların zorla evlerine giriliyor. Para, kıymetli eşya ve ziynetleri alındıktan sonra bir kısmı kapıları önünde feci bir suretde katlediliyor. Diğer kısmı ise çeşitli zulümlerle hapishâneye sevkolunuyor. Bu hâle Şubatın üçüncü sabahına kadar devam ediliyor. 3 Şubat sabahı müslüman kadınlarının da toplanmasına başlanıyor ve topladıklarından on dört kadınla iki kızı Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesi karşısındaki Haydar Bey’in ahşap oteline dolduruyorlar.
Alaturka saat üçte mevkufların (tutulup hapsedilenlerin) katli şu surette icrâ ediliyor. İşe evvelâ Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde mevkuf bulunanlardan başlanıyor. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesindeki müslüman mevkuflar, kapıdan girildiği zaman sağdan birinci odaya yirmi üç, soldan birinci odaya dört, ikinci odaya altmış, üçüncü odaya elli ve boşluğun nihayetindeki odalardan soldakine kırk sekiz ve sağdakine sekiz ki, cem’an yüz doksan üç can yerleştiriliyor.
Evvelâ solan birinci odada bulunan belediye reisi Hafız Süleyman Efendi ile Kormas köylü (Polatlı) Ahmed ve Abraslı (Akbulut) İrfan ve Vağandalı (Çayırköprü) Pirî odadan çıkarılıyor. Ellerinde bulunan süngü balta ve demirle pek feci bir surette öldürülüyor, müteakiben sırasıyle diğer odalara geçerek aynı suretle mahpuslar katle başlanıyor. Gözleri önünde fecî bir surette ve vahşîce arkadaşlarının katledildiğini gören diğer mahpuslar canhıraş sadalarla bağırıyorlar ve kendilerine sıra gelince mümkün mertebe nefislerini müdafaaya çalışıyorlarsa da bütün müdafaa imkânlarından mahrum bulunmaları yüzünden işkence ve vahşetin en büyüğüne maruz kalarak bin türlü mezâlim arasında terk-i hayat ediyorlar. Yalnız ikinci odada bulunan altmış kişiden Murad, Çavuş, Şevki,Saraç Hafız ve Zâhid mahallesinden Beydioğlu Sadık (Ermeniler firar ettikten sonra yangın içinden çıkarılmışlar ve halen hayattadırlar) ölüler arasına sokularak kendilerine ölü vaziyeti vererek hayatlarını kurtarabiliyorlar. Süngü ve baltayla icrâ edilen fecaat kâfi gelmiyormuş gibi cenâzeler üzerine gazyağı dökülmek ve ateşlenmek suretiyle arada sıkışık kalanlardan ölmemiş olanlar dahi yakılıyor.
Buralardaki fecaat sahneleri kapandıktan sonra boşluğun nihayetindeki ve soldaki odada bulunan kırk sekiz kişiye sıra geliyor. Bunlar içinde bulunan Dağıstan’ın Kompo şehrine bağlı Hokal kasabası ahâlisinden olup o tarihten sekiz ay evvel Bayburt’a gelerek kunduracılıkla iştigal eden (uğraşan) yirmi iki yaşındaki Mehmed oğlu Abdullah, karşısında cereyan eden feci sahneyi görür görmez arkadaşlarını müdafaaya sevke karar veriyor, mevkuf bulundukları odanın zeminine döşenmiş kemer taşlarını müşkülatla sökerek kapıyı kapatıyorlar. Katle gelen Ermeniler vaziyeti görünce kapıyı kırıyorlar. Fakat yığılan taşlardan içeriye girilmesi mümkün olmadığından bombalarla, kurşunla bu masumlara hücum ediyorlar. Müdafaaya azmetmiş bulunan zavallılar atılan bombaları tekrar geriye atmak ve taşlarla müdafaada bulunmak suretiyle bir kısmı meşgul iken diğer kısmı odanın beton duvarını delmeğe çalışıyor.
Bu feci sahne devam etmekteyken Haydar Bey’in oteline doldurulan on dört kadını baştan nihayete kadar soyduktan sonra çıplak bir halde Haydar Bey’in oteline bitişik Çavuşoğlu’nun oteline nakil ve birer birer katlettikten sonra oteli yakıyorlar.
Bu on dört kadından üçü elbiselerinin tamamen çıkarılması hakkındaki teklife tahammül edemiyerek kendilerini pencereden dışarıya atıyorlar. Otel civarında bulunan Ermeni devriyeleri tarafından katlonuyorlar. Kendini pencereden aşağı atan kadınlardan birinin kendisiyle birlikte tevkif edilen iki kızının yukarıdan feryada başlaması üzerine hemen aşağı indiriliyorlar ve anaları önünde öldürülüyorlar. Sonra annelerinin kolları arasına verilerek gazla yakılıyorlar.
Bu şenâat devam ederken mahalleler arasında da kıtal, yağma ve yangınlar icrâ ediliyor. Bununla beraber kasabanın güney batısında ve caddenin sol tarafında bulunan cephanelik plân haricinde ateşleniyor. Husûle gelen müthiş gürültü katliâm faaliyetinde bulunan Ermenileri şaşırtıyor. “ Kasabayı Türk kıtaları muhasara etti, toplar patlıyor!” sözleriyle kaçışmaya başlıyorlar. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde o zamana kadar Ermenileri meşgul etmeye muvaffak olan bu kırk sekiz fedakâr oradan çıkarak gizlenmiş olan ahâliyi haberdar etmeye ve yangın içinde bulunan kasabayı söndürmeye başlıyorlar.
İşte Bayburt fecâat ve mezâlimi bu suretle tertib ve icra olunuyor. (yapılıyor)
Ermeni kıtalarının Türk kıtaları karşısında ricatlerinde (bozularak geri çekilme) yol üzerinde ve yakınında bulunan bilcümle İslâm köylerinin tahrib, kadın, erkek ve çocuklarının katil ve imhâ edildiği görülmüştür.”
KAYNAK
EROĞLU Veysel, Ermeni Mezâlimi, İstanbul: Sebil Yayınevi, 1976,s.176-181.
Bu yazi Bayburt isimli 21 Subat 1989 tarihli dergiden derlenerek bazi eklemelerle yeniden yazilmistir.
RUS ISGALI VE ERMENI MEZALIMI
Yıl 1916. Düşman Erzurum'u ele geçirmiş. Dumlu, Hinis bogazından taaruza geçerek Karasu vadisinin kuzeyini takip ederek Karabıyık'a bugünkü ismi ile Kandilli'ye sızmış. Aşkale önlerinde 51. Piyade Alayı ile karşılaşmış. Alaya büyük zayiat vererek Sansa deresine dogru ilerlemiştir.
Dumanlı Sansa deresi ve Kop daglarında mevzilenen Türk birlikleri alayı imhadan kurtarmak için düşmanın önemli bir kesimini esir alır. Diger kısmını da geri çekilmek zorunda bırakır.
Israrla işgal hareketine devam eden Rus birlikleri savaşın agırlık noktasını teşkıl eden Kop daglarını defalarca geçmeye çalışır. Türk askerî birliklerine yardıma giden binlerce sivil Bayburtlu Kop daglarında ordu-millet bütünleşmesinin en güzel örnegini verir. "Kop Savunması muvaffak olmuş ikinci Plevne'dir." diyen bölge komutanı Mareşal Fevzi Çakmak bu savaşının ne zorlu bir savaş oldugunu çok güzel bir şekilde ifade eder.
Kop daglarını geçemeyen düşman bu kez Gavur dagları yolu ile Ispir bogazını zorlar. Kısa zamanda bogaz düşer. Günlüce köyü merkez olmak üzere düşman Bayburt istikametine yönelir.
Allahım ne bunaltıcı, ne bogucu bir gece
Gözlerimiz bulutlandı, arabaya binince
Karanlıkta kaçıyoruz, çogalıyor korkumuz,
Umulmadık bir felaket geçiriyor ordumuz
Evet acısını yüreginde duyarak o günleri en güzel şekilde ifade eden hemşehrimiz şair Kemalettin Kamu'nun hislerine yine bir başka dörtlügü ile ortak olalım.
Gönüllerin gözyaşına inandigi bir anda
Bin bahçeli beldemizi yadellere bıraktık
Gölgesinde barınacak tek agacım yok artık
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda.
Elemi ile sevinciyle ortak bir gaye için yüzyıllardır üzerinde yaşadıgı ugrunda seve seve canını verdigi öz vatanında boynu bükük, gözleri yaşlı ve şehitlerini arkada bırakarak çoluk çocugunu yanına aldıgı birkaç eşyasını arabaya yükleyerek aç, susuz, başı açık, yalın ayak yollara düştüler tarihin onlara reva gördügü o zaman diliminde insanlarımız.
YAŞAYAN TANIKLARI O GÜNLERIN
Aslan MERCIMEKOGLU
O günleri yaşayan hemşehrimiz Ahmet oglu 1897 dogumlu Aslan MERCIMEKOGLU Bayburt'un kuzeyine düşen Konursu kasabasından bir büyügümüz oldugu için muhaceret günlerine dair kendisine başvurdugumuzda bize şunları aktarıyordu.
" Ben o tarihte cephede askerdim. Bizim birligimiz Soganlı cephesinden geri alındı.Ben hastalıgım dolayısıyla komutanımdan belge alarak köyüm döndüm. Birkaç gün köyde kaldıktan sonra duyduk ki cephe bozulmuş ve Rus topraklarımıza dogru geliyormuş. Biz de aile olarak akşam ezanı okunurken köyümüzden Ugrak (Varzahan) köyüne oradan da Çayiryolu (Sünür) köyüne gittik. Geceyi orada geçirdikten sonra sabahleyin kafilemize Çikotlar'dan eniştem Huşret katıldı. Rus'un o gün Bayburt'a geldigini haber verdi. Yine Mehmet Efendi, Kıllı Aligilin Ahmet Efendi aileleri ile birlikte kafilemize katildılar. Oradan hareketle Karahisar, Susehri, Zile yolu ile Çorum'a gittik. Şehirler arasında dolaşırken iaşemizi hükûmet veriyordu"
Güllü Hatûn
Bayburt'un Gökçedere (Pulur) kasabasından Gögüs ogullarından Imam kızı yaklaşık 1891 dogumlu Güllü Hatûn muhacereti görmüş geçirmiş, bagrı yanık bir Türk anasıdır. Muhacirlige 3 yavrusu ile çıkmış tek evlâdı ile dönmüş bir ana olan Güllü Hatûn'un eşi cephede, iki oglu ise yol boylarında şehit düşmüştür. Torunundan bize intikal eden hatıralarına göre muhacereti şöyle anlatmaktadır
" Evden barktan, köyden, kentten, tangır-ocaktan yok olacaksın. Yollara düşeceksin can havliyle. Aç, susuz kalacaksın. Yanık tarlaların, viranelerin, artıkları kavrulmuş bugdaylarını ekmek yerine yiyeceksin. Üst çıplak, baş açık ayaklar delik deşik, bunlar yetmezmişçesine taşınmaz agırlıgının üstüne batmanlık üzüntüyü de yükleyeceksin. Her nefeste bir oh çekeceksin. Muhacereti görenlerin beli bükük bagrı yanıktır yanık hey ogul"
Mustafa YAZICIOGLU
Işgal günlerini yaşayan tanıklardan Konursu Kasabası'ndan Mevlüt oglu 1904 dogumlu Mustafa YAZICIOGLU ise şunları söylemektedir.
" Adabaşi (Abras) köyü istikametinden bir süvari dörtnala köyümüze geldi.
Selamünaleyküm" dedi. "Ben müslümanım karşı daglarda asker var mı" diye sordu Tatar atlısı. Bizde "asker yok" dedik. Rus'un Bayburt'a gelişinden bu atlı sayesinde haberdar olduk.
Köyün yaşlıları bir tepsi içerisinde ekmek , su ve tuz koyarak Rus askerine karsı gittiler. Rus gamandarı (komutanı) " karşı dagda asker varsa köyünüzü boşaltıp savaş edecegiz" dedi. Biz de asker olmadıgını tekrar ettik. Bunun üzerine köy işgal edildi. Gamandar köyü talan emri verdi. Bir buçuk gün müddetle tavuklarımız dahil olmak üzere bütün malımızı talan ettiler. Köylü tedbir olarak bütün kadınları bir eve topladı. Biz annem ve kardeşlerimizle köyden çıkmadık.
Cephe bozuldugunda köyümüzde birliklerinden ayrılmış Türk askerleri vardı. Ruslar bunları topladılar. Her on kişiden birini vuracaklarını söylediler. Agabeyim de onların arasında idi. 1 2……… 10 deyip bir kişiyi ayırmaya başladılar. Bu arada Akbulut köyünden Irfâni Efendi geldi. Rusça olarak Ruslar'in yakaladıkları kişilerin asker olmadıgını Ruslar'a izah ederek vatandaşlarımızı Ruslar'ın elinden kurtardı.
Mustafa Bey' e Göre Irfânî Efendi
"Irfânî Efendi Akbulut köyünden olup yıllarca Rusya'da inşaat ve yol yapımı işleri ile ugraşmış köyümüzden dahi oralara işçi götürmüştür. Babayigit, iyiliksever, çok iyi Rusça bilen Ermeni mezâliminde mazlum halkı koruyan, gözeten ve hatta kurtuluş ruhunu aşılayan daha sonra Ermeniler tarafından kalleşçe arkadaşı Çayirköprülü Pîrî Efendi ve Belediye Reisi Hafiz Efendi ile birlikte katledilen saygıdeger bir kişi idi." diyor.
Ziya MEMIŞ
Bayburt'un Kalecik (Yukarı Hayık) köyünden Abdullah oglu 1906 dogumlu Ziya MEMIŞ o günleri şöyle resmetmektedir.
"Köyümüzde Ermeni yoktu. Türk ordusu bozulup askerlerin geri çekildigi, Rus ordusunun ilerledigi haberi yayılınca daglarda Ermeni eşkiyaları türedi. Arazimize gidemez olduk. Askerimizin geri çekilme olayinı ise şöyle anlatıyor: Gün agarmadan askerimiz Allah Allah nidalari köyün karşısındaki çamlıga çıkararak mevzilendi. Başımı ovaya çevirdigimde karınca gibi Rus askeri kaynadıgını gördük(gördüm). Kahraman askerimiz Ruslar'ı topa tuttu. Ovanın yüzü (yüzeyi) yaralı ve ölülerle doldu; ancak sayıları o kadar çoktu ki askerlerimiz düzenli bir şekilde geri çekildi. Köyümüzü Rus (lar) işgal etti. (Ruslar) üç gün müddetle (müddetince) talan ilan etti (ler).
BAYBURT'TA KALANLAR VE ERMENI MEZÂLIMI
Bayburt halkının göçebilenleri göçtükten sonra kalanlar korku aci ve dehşet içinde ne olacagını bilemeden vatanlarının istilasini bekleyen bî-çâre bir konuma düşmüşlerdir.
Düşman Erenli, (Duduzar) Dikmetaş'tan (Aggi) ilerleyerek Bayburt'u işgal etmiş ve Erzincan'da karargâh kurmuş, Kop dagları ise arkadan çevrilmiştir. Halk suskunlugun, perişan olmuşlugun beklenmeyen günlerinde mecbur edilmiştir yaşamaya.
Işgal güçleri, işgal sonrasında köy, kasaba, ve şehir merkezindeki Bayburtlu'nun malını acımasızca yagmalamış, bu da yetmiyormuş gibi zalimce katliamlara başlamıştır.
O günleri yaşayanlardan biri olan Mehmet Hocaoglu'nun arşiv vesikalarıyla yazdıgı Ermeni Mezalimi ve Ermeniler'i anlatan eserinde işgal şöyle dile getirilmektedir.
" Evet Moskof Moskoftur ve emperyalisttir. Moskoflar Deli Petro zamanindan beri sıcak denizlere çıkmak, dünyaya hakim olmak sevdasındadırlar. Bu moskofun beyazının da kızılının da degişmeyen politikasıdır. Moskof bu gayeye ulaşmak için her vasıtaya basvurmaktan çekinmedigi gibi bu ugurda bir çok masum insan(lar)ın kan(lar)ının akıtılması da onu ilgilendirmez."
Rus bu politikasını da Bayburt'ta en iyi şekilde uygulamış, halka göstermelik olarak iyi davranmış vatanını istila ettigi Bayburtlu'ya yaptıgı zulmü halkı göstermeye çalışmıştır. Bütün bunların yanında Ermenisiz Ermenistan politikasını da canlı tutmaya çalışmıştır.
Rus birlikleri Bolşevik Ihtilâli'ni (7 Kasim 1917) takiben çekilmiş gerideyse birlikte getirdikleri Ermeni çetelerinin zulmü kalmıştır. Ermeni çeteleri zulüm faaliyetlerine başlamış ortalıgı yakıp yıkmışlardır. Şöyle ki: O sırada Kafkas kolordusu komutanı Yakup Şevki Paşa Bayburt'taki Ermeni Mezâlimi hakkındaki raporunda şunları belirtmektedir.
" Ermeniler Bayburt'u terk ettikleri gün kasabanı en güzel konak ve magazalarından dört yüz kadarını yakmışlardır. 18 Ocak 1918 günü ekmeklik un dagıtılacagını ilan ederek bir kısım kadın-erkek ve çocukları evvelce hapishane yapılan büyük binaya sokarak binayı vahşice yakmışlardır.
Aynı zamanda sokaklarda tesadüf ettikleri çocuk, kadın ve erkekleri süngü ve kurşunla şehit etmek suretiyle her türlü fenalıgı yapmışlardır."
TAŞ MAGAZALARI (HANLARI) KATLIAMI
Bayburt ve çevresinde taş magazalar katliami olarak bilinen olay kısaca şöyle cereyan etmiştir.
Bayburt ve havalisindeki Müslüman halkın imhasına memur edilmiş " Arsak Paşa" lakabı ile anılan azılı Ermeni eşkiyası etrafına topladıgı her türlü teçhizata sahip 500'e yakın Ermeni ile önceden hazırladıkları plan geregi 14 Şubat 1918 günü her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkararak birer bahane ile sokaklardaki ahaliyi toplamaya başlıyorlar. (Sizi Arsak Paşa çagırıyor. Mühim meseleler görüşülecektir.) gibi yalanlarla halk kandırılarak imha yeri olarak planlanan Sarı Hamdi Efendi'nin taş magazalarına kapatılıyorlar.
16 Şubat 1918 sabahına kadar süren bu toplama işlemi, sabahleyin Müslüman kadınların toplanması ile devam ediyor.
Toplanan 14 kadın ve genç kız Taş Magazaları'nın tam karşısındaki Haydar Bey'in ahsap oteline dolduruluyorlar.
Katliam sabah 3'te başlıyor. Taş Magazaları'nın kapıdan girildigi zaman sagdan birinci odaya 23, soldan birinci odaya 4, ikinci odaya 60, 3. odaya 50, avlunun bitimindeki odalardan soldakine 48, sagdakine 8 kişi olmak üzere toplam 193 kişi dolduruluyor.
Soldan birinci odada bulunan Belediye Başkani Hafiz Süleyman, Akbulutlu Irfânî, Çayirköprülü Pîrî ve Pelitlili Ahmet odadan çıkarılarak korkunç bir şekilde katlediliyorlar. (Bunlar Bayburt'un önemli eşrafından olup yörede kanaat önderi konumunda olan insanlardır. Konursulu büyüklerimizin anlattıgına göre Konursu'nun ileri gelenlerinden Etem Aga da Ermenilerce bu toplantıya çagrılmış Etem Aga'nın babası Hacı Halil gördügü rüya üzerine oglunun gitmesini engellemek istemiş oglu ise bunu dinlemeyerek küheylanına atlayıp toplantıya gitmek için yola çıkmış; ancak bugünkü Konursu Saglık Ocagı'nın bulundugu yerde at ayaklarını havaya kaldırıp bütün zorlamalara karşın gitmek istememiştir. Daha sonra Bayburt tarafından kara bir dumanın gökyüzünü sardıgı Konursu ahalisince görülmüştür. )
Ermeniler daha sonra etraftan zorla topladıkları ahaliyi diger tutukluların gözleri önünde şehit etmişlerdir. Gözleri önünde korkunç ve vahşice arkadaşlarının öldürüldügünü gören tutuklular acı feryatlar çıkarmış, kendilerine sıra gelince de müdafaaya çalışmışlarsa da ellerinde silaha benzer hiçbir şeye bulunmadıgından işkenceyle ve vahşiligin en korkuncuna katlanarak şehadet şerbetini içmişlerdir.
Kendilerine sıra gelmesini bekleyen 60 kişiden Murat Çavuş, Şevki Saraç Hafız ve Zahit mahallesinden Sadık ölüler arasina girerek kendilerin ölü süsü verip kurtulmuşlardır.
Yine Haydar Bey'in oteline doldurulan 14 kadın soyundurulmaya zorlanmış bunlardan 3'ü kendilerini pencereden atmayi başarmışlardır. Kalan kadınları çıplak bir halde Haydar Bey'in oteline bitişik Çavuşoglu'nun oteline götüren Ermeniler burada hepsini birer birer öldürüp yakmışlardır.
Pencereden aşagı kendisini atan kadınlardan birinin tutuklu bulunan iki kızının yukarıda feryada balamaşı üzerine Ermeniler bu kızları da aşagı indirip can çekişen annelerinin gözleri önünde şehit etmişlerdir. Daha sonra da cesetleri annelerinin kolları arasına verip gazla kadını tutuşturup diri diri yakmışlardır.
Bir tarafta bu insanlık dişi vahşet olurken diger tarafta Taş Magazaları'na doldurulup kimi (bu kelime Bayburt'ta bazı anlamında kullanılır.) öldürülen kimi yaralanan kimi ise ölü diye bırakılan zavallı insanlar üzerlerine yagdirilan kurşun ve bomba yagmurundan sonra eşi ve benzeri görülmemiş katliamin son safhasında olan üzerlerine gaz dökülüp yakılmışlardır.
Ermeniler bu zavallı insanları yakarken bunların "imdat" diye bagrışmaları ve inlemelerini müzik gibi algılayarak eglenceler yapmışlardır. Insanlıgın şimdiye kadar şahidi olmadıgı ve tarihin hiçbir devrinde kaydetmedigi bir şekilde yakılan katledilen görülmemiş işkencelerle yok edilen bu insanların mevcudu 500'den fazladır.
Bu korkunç facialar sürüp giderken şehrin batı yönünde Trabzon-Erzurum yolu üzerinde "binbaşı hanları" denilen ve Ruslar tarafından cephanelik yapılan binanın plan dışı ateşlenmesi ile müthiş bir patlama olmuş, Ermeniler Türk ordusunun ilerlemekte olmasından korktuklarından bu patlamayı Türk ordusunun yakınlarından top atmaya başlaması sanarak panige kapılmış ve Erzurum'a dogru kaçmaya başlamışlardır.
21 Şubat 1918 günü Türk süvarileri Bayburt'a girmiş kan ve korkunun yerini şevinç göz yaşları almıştır. Bayburtlu Zihni'ce bir şöyleyişle günler yeniden ülfetin çagına tebdil olmuştur.
Yazinin degişiklige ugramamiş hâlinin bulundugu kaynak:
Bayburt Isimli Özel Sayili Dergi, Rus Işgali ve Ermeni Mezâlimi, Bayburt, 21 Şubat Kurtuluş Özel Sayisi, 1989, s.2-3.
Kaynak: bayburt.jsp.net
“Arşak maiyetine aldığı 484 Ermeniye gündüzleri talim yaptırıyor ve geceleriyse komite başlarıyla harbden önce belediye dairesi olan binada toplantılar yaparak, tertibat ve teşkilât hakkında müşaverede bulunuyor. Yalnız Bayburt ahalisinden sanatkâr bulunanların şayan-ı itimad (güvenilen) olanlarından bir kısmı sanatlarıyla iştigal ettirildiği (çalışmasına izin verildiği) gibi kendi evlerinde ikamete de müsaade ediliyor. Mütebakisi (geri kalanı) hususi binalarda iskan ve askercesine muamele tatbik edilerek teşkilât ve tertibatları (düzenlemeler, hazırlıklar) hakkında harice (dışarıya) hiçbir malûmat (bilgi) çıkmamasına gayret olunuyor.
Müslüman ahâliye karşı gâyet ciddî davranmaları ve hiçbir sızıltıya meydan vermemeleri ve daima nasihatlerde bulunmaları hesabiyle kötü fikirleri anlaşılmamış ve hatta Of ve Sürmene havalisinde Ermeni çetelerini tenkil (uzaklaştırmak, ibret verici ceza vermek, sindirmek) maksadıyla Laz çetelerinden imdat kuvvetleri taleb edildiği görülmüş ve Ruslar tarafından terkedilmiş silâhların Müslüman ahâliye tevziine (dağıtılmasına) belediye reisi olup bilâhere katledilen Hafız Süleyman Efendi’nin mâni olduğu anlaşılmıştır.
Bu suretle müslüman efkâr-ı umûmiyesini tatmin ettikten sonra 1 Şubat 1334 (1918) tarihinde her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkartarak birer bahaneyle sokaklardaki ahâli toplanmaya başlanıyor. Mahalleler arasına çıkan devriyeler tesadüf ettikleri köylüleri ve yerli ahâliyi “Arşak Paşa (Paşalık ünvanı hizmetine mükafat olarak Ermeniler tarafından verilmiştir.) çağırıyor, mühim mes’ele görüşülecektir.” Şeklinde aldatarak topluyor ve bunlar mahpushane yapılan Salih Hamdi Efendi’nin ticarethânesinde tevkif ediliyor. Hapishaneye götürülen her şahsın kapı önünde evvelâ üzeri aranıyor ve bulunan para ziynet eşyası alınıyor. Envaı mezâlim ve işkenceyle hapishâneye sokuluyor çarşı ve pazarda bulunmayanların zorla evlerine giriliyor. Para, kıymetli eşya ve ziynetleri alındıktan sonra bir kısmı kapıları önünde feci bir suretde katlediliyor. Diğer kısmı ise çeşitli zulümlerle hapishâneye sevkolunuyor. Bu hâle Şubatın üçüncü sabahına kadar devam ediliyor. 3 Şubat sabahı müslüman kadınlarının da toplanmasına başlanıyor ve topladıklarından on dört kadınla iki kızı Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesi karşısındaki Haydar Bey’in ahşap oteline dolduruyorlar.
Alaturka saat üçte mevkufların (tutulup hapsedilenlerin) katli şu surette icrâ ediliyor. İşe evvelâ Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde mevkuf bulunanlardan başlanıyor. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesindeki müslüman mevkuflar, kapıdan girildiği zaman sağdan birinci odaya yirmi üç, soldan birinci odaya dört, ikinci odaya altmış, üçüncü odaya elli ve boşluğun nihayetindeki odalardan soldakine kırk sekiz ve sağdakine sekiz ki, cem’an yüz doksan üç can yerleştiriliyor.
Evvelâ solan birinci odada bulunan belediye reisi Hafız Süleyman Efendi ile Kormas köylü (Polatlı) Ahmed ve Abraslı (Akbulut) İrfan ve Vağandalı (Çayırköprü) Pirî odadan çıkarılıyor. Ellerinde bulunan süngü balta ve demirle pek feci bir surette öldürülüyor, müteakiben sırasıyle diğer odalara geçerek aynı suretle mahpuslar katle başlanıyor. Gözleri önünde fecî bir surette ve vahşîce arkadaşlarının katledildiğini gören diğer mahpuslar canhıraş sadalarla bağırıyorlar ve kendilerine sıra gelince mümkün mertebe nefislerini müdafaaya çalışıyorlarsa da bütün müdafaa imkânlarından mahrum bulunmaları yüzünden işkence ve vahşetin en büyüğüne maruz kalarak bin türlü mezâlim arasında terk-i hayat ediyorlar. Yalnız ikinci odada bulunan altmış kişiden Murad, Çavuş, Şevki,Saraç Hafız ve Zâhid mahallesinden Beydioğlu Sadık (Ermeniler firar ettikten sonra yangın içinden çıkarılmışlar ve halen hayattadırlar) ölüler arasına sokularak kendilerine ölü vaziyeti vererek hayatlarını kurtarabiliyorlar. Süngü ve baltayla icrâ edilen fecaat kâfi gelmiyormuş gibi cenâzeler üzerine gazyağı dökülmek ve ateşlenmek suretiyle arada sıkışık kalanlardan ölmemiş olanlar dahi yakılıyor.
Buralardaki fecaat sahneleri kapandıktan sonra boşluğun nihayetindeki ve soldaki odada bulunan kırk sekiz kişiye sıra geliyor. Bunlar içinde bulunan Dağıstan’ın Kompo şehrine bağlı Hokal kasabası ahâlisinden olup o tarihten sekiz ay evvel Bayburt’a gelerek kunduracılıkla iştigal eden (uğraşan) yirmi iki yaşındaki Mehmed oğlu Abdullah, karşısında cereyan eden feci sahneyi görür görmez arkadaşlarını müdafaaya sevke karar veriyor, mevkuf bulundukları odanın zeminine döşenmiş kemer taşlarını müşkülatla sökerek kapıyı kapatıyorlar. Katle gelen Ermeniler vaziyeti görünce kapıyı kırıyorlar. Fakat yığılan taşlardan içeriye girilmesi mümkün olmadığından bombalarla, kurşunla bu masumlara hücum ediyorlar. Müdafaaya azmetmiş bulunan zavallılar atılan bombaları tekrar geriye atmak ve taşlarla müdafaada bulunmak suretiyle bir kısmı meşgul iken diğer kısmı odanın beton duvarını delmeğe çalışıyor.
Bu feci sahne devam etmekteyken Haydar Bey’in oteline doldurulan on dört kadını baştan nihayete kadar soyduktan sonra çıplak bir halde Haydar Bey’in oteline bitişik Çavuşoğlu’nun oteline nakil ve birer birer katlettikten sonra oteli yakıyorlar.
Bu on dört kadından üçü elbiselerinin tamamen çıkarılması hakkındaki teklife tahammül edemiyerek kendilerini pencereden dışarıya atıyorlar. Otel civarında bulunan Ermeni devriyeleri tarafından katlonuyorlar. Kendini pencereden aşağı atan kadınlardan birinin kendisiyle birlikte tevkif edilen iki kızının yukarıdan feryada başlaması üzerine hemen aşağı indiriliyorlar ve anaları önünde öldürülüyorlar. Sonra annelerinin kolları arasına verilerek gazla yakılıyorlar.
Bu şenâat devam ederken mahalleler arasında da kıtal, yağma ve yangınlar icrâ ediliyor. Bununla beraber kasabanın güney batısında ve caddenin sol tarafında bulunan cephanelik plân haricinde ateşleniyor. Husûle gelen müthiş gürültü katliâm faaliyetinde bulunan Ermenileri şaşırtıyor. “ Kasabayı Türk kıtaları muhasara etti, toplar patlıyor!” sözleriyle kaçışmaya başlıyorlar. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde o zamana kadar Ermenileri meşgul etmeye muvaffak olan bu kırk sekiz fedakâr oradan çıkarak gizlenmiş olan ahâliyi haberdar etmeye ve yangın içinde bulunan kasabayı söndürmeye başlıyorlar.
İşte Bayburt fecâat ve mezâlimi bu suretle tertib ve icra olunuyor. (yapılıyor)
Ermeni kıtalarının Türk kıtaları karşısında ricatlerinde (bozularak geri çekilme) yol üzerinde ve yakınında bulunan bilcümle İslâm köylerinin tahrib, kadın, erkek ve çocuklarının katil ve imhâ edildiği görülmüştür.”
KAYNAK
EROĞLU Veysel, Ermeni Mezâlimi, İstanbul: Sebil Yayınevi, 1976,s.176-181.
Bu yazi Bayburt isimli 21 Subat 1989 tarihli dergiden derlenerek bazi eklemelerle yeniden yazilmistir.
RUS ISGALI VE ERMENI MEZALIMI
Yıl 1916. Düşman Erzurum'u ele geçirmiş. Dumlu, Hinis bogazından taaruza geçerek Karasu vadisinin kuzeyini takip ederek Karabıyık'a bugünkü ismi ile Kandilli'ye sızmış. Aşkale önlerinde 51. Piyade Alayı ile karşılaşmış. Alaya büyük zayiat vererek Sansa deresine dogru ilerlemiştir.
Dumanlı Sansa deresi ve Kop daglarında mevzilenen Türk birlikleri alayı imhadan kurtarmak için düşmanın önemli bir kesimini esir alır. Diger kısmını da geri çekilmek zorunda bırakır.
Israrla işgal hareketine devam eden Rus birlikleri savaşın agırlık noktasını teşkıl eden Kop daglarını defalarca geçmeye çalışır. Türk askerî birliklerine yardıma giden binlerce sivil Bayburtlu Kop daglarında ordu-millet bütünleşmesinin en güzel örnegini verir. "Kop Savunması muvaffak olmuş ikinci Plevne'dir." diyen bölge komutanı Mareşal Fevzi Çakmak bu savaşının ne zorlu bir savaş oldugunu çok güzel bir şekilde ifade eder.
Kop daglarını geçemeyen düşman bu kez Gavur dagları yolu ile Ispir bogazını zorlar. Kısa zamanda bogaz düşer. Günlüce köyü merkez olmak üzere düşman Bayburt istikametine yönelir.
Allahım ne bunaltıcı, ne bogucu bir gece
Gözlerimiz bulutlandı, arabaya binince
Karanlıkta kaçıyoruz, çogalıyor korkumuz,
Umulmadık bir felaket geçiriyor ordumuz
Evet acısını yüreginde duyarak o günleri en güzel şekilde ifade eden hemşehrimiz şair Kemalettin Kamu'nun hislerine yine bir başka dörtlügü ile ortak olalım.
Gönüllerin gözyaşına inandigi bir anda
Bin bahçeli beldemizi yadellere bıraktık
Gölgesinde barınacak tek agacım yok artık
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda.
Elemi ile sevinciyle ortak bir gaye için yüzyıllardır üzerinde yaşadıgı ugrunda seve seve canını verdigi öz vatanında boynu bükük, gözleri yaşlı ve şehitlerini arkada bırakarak çoluk çocugunu yanına aldıgı birkaç eşyasını arabaya yükleyerek aç, susuz, başı açık, yalın ayak yollara düştüler tarihin onlara reva gördügü o zaman diliminde insanlarımız.
YAŞAYAN TANIKLARI O GÜNLERIN
Aslan MERCIMEKOGLU
O günleri yaşayan hemşehrimiz Ahmet oglu 1897 dogumlu Aslan MERCIMEKOGLU Bayburt'un kuzeyine düşen Konursu kasabasından bir büyügümüz oldugu için muhaceret günlerine dair kendisine başvurdugumuzda bize şunları aktarıyordu.
" Ben o tarihte cephede askerdim. Bizim birligimiz Soganlı cephesinden geri alındı.Ben hastalıgım dolayısıyla komutanımdan belge alarak köyüm döndüm. Birkaç gün köyde kaldıktan sonra duyduk ki cephe bozulmuş ve Rus topraklarımıza dogru geliyormuş. Biz de aile olarak akşam ezanı okunurken köyümüzden Ugrak (Varzahan) köyüne oradan da Çayiryolu (Sünür) köyüne gittik. Geceyi orada geçirdikten sonra sabahleyin kafilemize Çikotlar'dan eniştem Huşret katıldı. Rus'un o gün Bayburt'a geldigini haber verdi. Yine Mehmet Efendi, Kıllı Aligilin Ahmet Efendi aileleri ile birlikte kafilemize katildılar. Oradan hareketle Karahisar, Susehri, Zile yolu ile Çorum'a gittik. Şehirler arasında dolaşırken iaşemizi hükûmet veriyordu"
Güllü Hatûn
Bayburt'un Gökçedere (Pulur) kasabasından Gögüs ogullarından Imam kızı yaklaşık 1891 dogumlu Güllü Hatûn muhacereti görmüş geçirmiş, bagrı yanık bir Türk anasıdır. Muhacirlige 3 yavrusu ile çıkmış tek evlâdı ile dönmüş bir ana olan Güllü Hatûn'un eşi cephede, iki oglu ise yol boylarında şehit düşmüştür. Torunundan bize intikal eden hatıralarına göre muhacereti şöyle anlatmaktadır
" Evden barktan, köyden, kentten, tangır-ocaktan yok olacaksın. Yollara düşeceksin can havliyle. Aç, susuz kalacaksın. Yanık tarlaların, viranelerin, artıkları kavrulmuş bugdaylarını ekmek yerine yiyeceksin. Üst çıplak, baş açık ayaklar delik deşik, bunlar yetmezmişçesine taşınmaz agırlıgının üstüne batmanlık üzüntüyü de yükleyeceksin. Her nefeste bir oh çekeceksin. Muhacereti görenlerin beli bükük bagrı yanıktır yanık hey ogul"
Mustafa YAZICIOGLU
Işgal günlerini yaşayan tanıklardan Konursu Kasabası'ndan Mevlüt oglu 1904 dogumlu Mustafa YAZICIOGLU ise şunları söylemektedir.
" Adabaşi (Abras) köyü istikametinden bir süvari dörtnala köyümüze geldi.
Selamünaleyküm" dedi. "Ben müslümanım karşı daglarda asker var mı" diye sordu Tatar atlısı. Bizde "asker yok" dedik. Rus'un Bayburt'a gelişinden bu atlı sayesinde haberdar olduk.
Köyün yaşlıları bir tepsi içerisinde ekmek , su ve tuz koyarak Rus askerine karsı gittiler. Rus gamandarı (komutanı) " karşı dagda asker varsa köyünüzü boşaltıp savaş edecegiz" dedi. Biz de asker olmadıgını tekrar ettik. Bunun üzerine köy işgal edildi. Gamandar köyü talan emri verdi. Bir buçuk gün müddetle tavuklarımız dahil olmak üzere bütün malımızı talan ettiler. Köylü tedbir olarak bütün kadınları bir eve topladı. Biz annem ve kardeşlerimizle köyden çıkmadık.
Cephe bozuldugunda köyümüzde birliklerinden ayrılmış Türk askerleri vardı. Ruslar bunları topladılar. Her on kişiden birini vuracaklarını söylediler. Agabeyim de onların arasında idi. 1 2……… 10 deyip bir kişiyi ayırmaya başladılar. Bu arada Akbulut köyünden Irfâni Efendi geldi. Rusça olarak Ruslar'in yakaladıkları kişilerin asker olmadıgını Ruslar'a izah ederek vatandaşlarımızı Ruslar'ın elinden kurtardı.
Mustafa Bey' e Göre Irfânî Efendi
"Irfânî Efendi Akbulut köyünden olup yıllarca Rusya'da inşaat ve yol yapımı işleri ile ugraşmış köyümüzden dahi oralara işçi götürmüştür. Babayigit, iyiliksever, çok iyi Rusça bilen Ermeni mezâliminde mazlum halkı koruyan, gözeten ve hatta kurtuluş ruhunu aşılayan daha sonra Ermeniler tarafından kalleşçe arkadaşı Çayirköprülü Pîrî Efendi ve Belediye Reisi Hafiz Efendi ile birlikte katledilen saygıdeger bir kişi idi." diyor.
Ziya MEMIŞ
Bayburt'un Kalecik (Yukarı Hayık) köyünden Abdullah oglu 1906 dogumlu Ziya MEMIŞ o günleri şöyle resmetmektedir.
"Köyümüzde Ermeni yoktu. Türk ordusu bozulup askerlerin geri çekildigi, Rus ordusunun ilerledigi haberi yayılınca daglarda Ermeni eşkiyaları türedi. Arazimize gidemez olduk. Askerimizin geri çekilme olayinı ise şöyle anlatıyor: Gün agarmadan askerimiz Allah Allah nidalari köyün karşısındaki çamlıga çıkararak mevzilendi. Başımı ovaya çevirdigimde karınca gibi Rus askeri kaynadıgını gördük(gördüm). Kahraman askerimiz Ruslar'ı topa tuttu. Ovanın yüzü (yüzeyi) yaralı ve ölülerle doldu; ancak sayıları o kadar çoktu ki askerlerimiz düzenli bir şekilde geri çekildi. Köyümüzü Rus (lar) işgal etti. (Ruslar) üç gün müddetle (müddetince) talan ilan etti (ler).
BAYBURT'TA KALANLAR VE ERMENI MEZÂLIMI
Bayburt halkının göçebilenleri göçtükten sonra kalanlar korku aci ve dehşet içinde ne olacagını bilemeden vatanlarının istilasini bekleyen bî-çâre bir konuma düşmüşlerdir.
Düşman Erenli, (Duduzar) Dikmetaş'tan (Aggi) ilerleyerek Bayburt'u işgal etmiş ve Erzincan'da karargâh kurmuş, Kop dagları ise arkadan çevrilmiştir. Halk suskunlugun, perişan olmuşlugun beklenmeyen günlerinde mecbur edilmiştir yaşamaya.
Işgal güçleri, işgal sonrasında köy, kasaba, ve şehir merkezindeki Bayburtlu'nun malını acımasızca yagmalamış, bu da yetmiyormuş gibi zalimce katliamlara başlamıştır.
O günleri yaşayanlardan biri olan Mehmet Hocaoglu'nun arşiv vesikalarıyla yazdıgı Ermeni Mezalimi ve Ermeniler'i anlatan eserinde işgal şöyle dile getirilmektedir.
" Evet Moskof Moskoftur ve emperyalisttir. Moskoflar Deli Petro zamanindan beri sıcak denizlere çıkmak, dünyaya hakim olmak sevdasındadırlar. Bu moskofun beyazının da kızılının da degişmeyen politikasıdır. Moskof bu gayeye ulaşmak için her vasıtaya basvurmaktan çekinmedigi gibi bu ugurda bir çok masum insan(lar)ın kan(lar)ının akıtılması da onu ilgilendirmez."
Rus bu politikasını da Bayburt'ta en iyi şekilde uygulamış, halka göstermelik olarak iyi davranmış vatanını istila ettigi Bayburtlu'ya yaptıgı zulmü halkı göstermeye çalışmıştır. Bütün bunların yanında Ermenisiz Ermenistan politikasını da canlı tutmaya çalışmıştır.
Rus birlikleri Bolşevik Ihtilâli'ni (7 Kasim 1917) takiben çekilmiş gerideyse birlikte getirdikleri Ermeni çetelerinin zulmü kalmıştır. Ermeni çeteleri zulüm faaliyetlerine başlamış ortalıgı yakıp yıkmışlardır. Şöyle ki: O sırada Kafkas kolordusu komutanı Yakup Şevki Paşa Bayburt'taki Ermeni Mezâlimi hakkındaki raporunda şunları belirtmektedir.
" Ermeniler Bayburt'u terk ettikleri gün kasabanı en güzel konak ve magazalarından dört yüz kadarını yakmışlardır. 18 Ocak 1918 günü ekmeklik un dagıtılacagını ilan ederek bir kısım kadın-erkek ve çocukları evvelce hapishane yapılan büyük binaya sokarak binayı vahşice yakmışlardır.
Aynı zamanda sokaklarda tesadüf ettikleri çocuk, kadın ve erkekleri süngü ve kurşunla şehit etmek suretiyle her türlü fenalıgı yapmışlardır."
TAŞ MAGAZALARI (HANLARI) KATLIAMI
Bayburt ve çevresinde taş magazalar katliami olarak bilinen olay kısaca şöyle cereyan etmiştir.
Bayburt ve havalisindeki Müslüman halkın imhasına memur edilmiş " Arsak Paşa" lakabı ile anılan azılı Ermeni eşkiyası etrafına topladıgı her türlü teçhizata sahip 500'e yakın Ermeni ile önceden hazırladıkları plan geregi 14 Şubat 1918 günü her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkararak birer bahane ile sokaklardaki ahaliyi toplamaya başlıyorlar. (Sizi Arsak Paşa çagırıyor. Mühim meseleler görüşülecektir.) gibi yalanlarla halk kandırılarak imha yeri olarak planlanan Sarı Hamdi Efendi'nin taş magazalarına kapatılıyorlar.
16 Şubat 1918 sabahına kadar süren bu toplama işlemi, sabahleyin Müslüman kadınların toplanması ile devam ediyor.
Toplanan 14 kadın ve genç kız Taş Magazaları'nın tam karşısındaki Haydar Bey'in ahsap oteline dolduruluyorlar.
Katliam sabah 3'te başlıyor. Taş Magazaları'nın kapıdan girildigi zaman sagdan birinci odaya 23, soldan birinci odaya 4, ikinci odaya 60, 3. odaya 50, avlunun bitimindeki odalardan soldakine 48, sagdakine 8 kişi olmak üzere toplam 193 kişi dolduruluyor.
Soldan birinci odada bulunan Belediye Başkani Hafiz Süleyman, Akbulutlu Irfânî, Çayirköprülü Pîrî ve Pelitlili Ahmet odadan çıkarılarak korkunç bir şekilde katlediliyorlar. (Bunlar Bayburt'un önemli eşrafından olup yörede kanaat önderi konumunda olan insanlardır. Konursulu büyüklerimizin anlattıgına göre Konursu'nun ileri gelenlerinden Etem Aga da Ermenilerce bu toplantıya çagrılmış Etem Aga'nın babası Hacı Halil gördügü rüya üzerine oglunun gitmesini engellemek istemiş oglu ise bunu dinlemeyerek küheylanına atlayıp toplantıya gitmek için yola çıkmış; ancak bugünkü Konursu Saglık Ocagı'nın bulundugu yerde at ayaklarını havaya kaldırıp bütün zorlamalara karşın gitmek istememiştir. Daha sonra Bayburt tarafından kara bir dumanın gökyüzünü sardıgı Konursu ahalisince görülmüştür. )
Ermeniler daha sonra etraftan zorla topladıkları ahaliyi diger tutukluların gözleri önünde şehit etmişlerdir. Gözleri önünde korkunç ve vahşice arkadaşlarının öldürüldügünü gören tutuklular acı feryatlar çıkarmış, kendilerine sıra gelince de müdafaaya çalışmışlarsa da ellerinde silaha benzer hiçbir şeye bulunmadıgından işkenceyle ve vahşiligin en korkuncuna katlanarak şehadet şerbetini içmişlerdir.
Kendilerine sıra gelmesini bekleyen 60 kişiden Murat Çavuş, Şevki Saraç Hafız ve Zahit mahallesinden Sadık ölüler arasina girerek kendilerin ölü süsü verip kurtulmuşlardır.
Yine Haydar Bey'in oteline doldurulan 14 kadın soyundurulmaya zorlanmış bunlardan 3'ü kendilerini pencereden atmayi başarmışlardır. Kalan kadınları çıplak bir halde Haydar Bey'in oteline bitişik Çavuşoglu'nun oteline götüren Ermeniler burada hepsini birer birer öldürüp yakmışlardır.
Pencereden aşagı kendisini atan kadınlardan birinin tutuklu bulunan iki kızının yukarıda feryada balamaşı üzerine Ermeniler bu kızları da aşagı indirip can çekişen annelerinin gözleri önünde şehit etmişlerdir. Daha sonra da cesetleri annelerinin kolları arasına verip gazla kadını tutuşturup diri diri yakmışlardır.
Bir tarafta bu insanlık dişi vahşet olurken diger tarafta Taş Magazaları'na doldurulup kimi (bu kelime Bayburt'ta bazı anlamında kullanılır.) öldürülen kimi yaralanan kimi ise ölü diye bırakılan zavallı insanlar üzerlerine yagdirilan kurşun ve bomba yagmurundan sonra eşi ve benzeri görülmemiş katliamin son safhasında olan üzerlerine gaz dökülüp yakılmışlardır.
Ermeniler bu zavallı insanları yakarken bunların "imdat" diye bagrışmaları ve inlemelerini müzik gibi algılayarak eglenceler yapmışlardır. Insanlıgın şimdiye kadar şahidi olmadıgı ve tarihin hiçbir devrinde kaydetmedigi bir şekilde yakılan katledilen görülmemiş işkencelerle yok edilen bu insanların mevcudu 500'den fazladır.
Bu korkunç facialar sürüp giderken şehrin batı yönünde Trabzon-Erzurum yolu üzerinde "binbaşı hanları" denilen ve Ruslar tarafından cephanelik yapılan binanın plan dışı ateşlenmesi ile müthiş bir patlama olmuş, Ermeniler Türk ordusunun ilerlemekte olmasından korktuklarından bu patlamayı Türk ordusunun yakınlarından top atmaya başlaması sanarak panige kapılmış ve Erzurum'a dogru kaçmaya başlamışlardır.
21 Şubat 1918 günü Türk süvarileri Bayburt'a girmiş kan ve korkunun yerini şevinç göz yaşları almıştır. Bayburtlu Zihni'ce bir şöyleyişle günler yeniden ülfetin çagına tebdil olmuştur.
Yazinin degişiklige ugramamiş hâlinin bulundugu kaynak:
Bayburt Isimli Özel Sayili Dergi, Rus Işgali ve Ermeni Mezâlimi, Bayburt, 21 Şubat Kurtuluş Özel Sayisi, 1989, s.2-3.
Kaynak: bayburt.jsp.net
ERMENİLERİN ERZURUM‘DA TÜRKLERE YÖNELİK KATLİAM HAREKETLERİ
RUS SUBAYLARINDAN YARBAY TUVERDOKLEBOF VE YÜZBAŞI PİLYAT‘A
GÖRE ERMENİLERİN ERZURUM‘DA TÜRKLERE YÖNELİK KATLİAM HAREKETLERİ
Dr. Zekeriya TÜRKMEN
*
GİRİŞ
Osmanlı Devleti idaresinde cemaat sistemine sahip olan Ermeniler, XIX ncu yüzyIla kadar hiçbir problemle karşIlaşmadan huzur içerisinde varlıklarını sürdürmüşlerdir 1 . Avrupa‘da esen milliyetçilik rüzgarı kısa bir süre sonra Ermenileri de etkisi altına almıştır. Ortadoğu‘nun hammadde
kaynaklarına hakim olmak, diğer taraftan da Şark Meselesini kendi menfaatleri doğrultusunda çözmek isteyen Avrupa devletleri, Osmanlı sınırları içerisindeki azınlık cemaatleri ile daha yakından ilgilenmeye başlamışlardır.Osmanlı Devleti idaresinde —millet-i sadıka“ olarak adlandırılan Er-
meniler, XIX ncu yüzyıldan itibaren, devlet yönetimine cephe almışlar; Tanzimat döneminden itibaren yer yer isyanlar çıkartarak Osmanlı Devleti‘ni sıkıntılı durumlara sokmuşlar; Avrupa kamuoyuna, bağımsızlık yolundaki fikirleri ile diğer meselelerini de kabul ettirmişlerdir. Kapitülasyonların sağladığı haklarla büyük devletlerin himayesine giren Ermeni vatandaşlar;
misyoner okullarının da etkisiyle kısa sürede millî bilince ulaşmışlardır.
Avrupa devletlerinin Ermenilere ilgisi zaman içerisinde artmıştır. Nitekim, 1878‘de imzalanan Berlin Antlaşması ile —Ermeni Meselesi“2 milletlerarasıbir konu haline getirilmiştir. Özellikle II nci Meşrutiyetin ilanından sonra her alanda görülen aşırı özgürlük, Ermenilerin de fırsattan istifade ederek Türklere karşı harekete geçmelerine neden olmuştur 3
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA ERMENİLERİN DOĞU ANADOLU‘DA TÜRKLERE KARŞI HAREKETLERİ VE ALINAN TEDBİRLER
Osmanlı ülkesinde kendi iradeleriyle zaman içerisinde farklı vilayetlere dağılmış bulunan Ermeniler, nüfus itibariyle ülkenin hiçbir yerinde çoğunluğa sahip olamamışlardır.4 Bu şartlar altında Ermeni komitelerinin bağımsızlık veya özerklik kazanmak amacıyla başlattıkları politikalarının başarıya ulaşabilmesi için ellerinde sadece Müslüman halkı ortadan kaldırmak suretiyle, azınlığı çoğunluğa dönüştürmek yolu kalıyordu.5 Birinci Dünya Savaşına girmeden önce yapılan istatistiklere göre,Osmanlı Devleti toplam 18.520.016 nüfusa sahip iken, bu nüfusun1.229.007‘ini ise Ermeniler teşkil etmekte idi. Bu Ermeni nüfusuna milliyeti yazılmayan Protestan Osmanlı vatandaşlarının da yarısı Ermeni kabul edilerek ilave edilmiş ve sayı 1.261.929‘a yükselmiştir. İstatistikte belirtilen Ermeni nüfusu toplam ülke nüfusunun ancak % 6.8‘ini teşkil etmektedir.6 İstatistik bilgilerine bakıldığında, Ermenilerin günümüzde sadece katledildiklerini ifade ettikleri 1,5 milyon Ermeni iddiasının gerçeklerle bağdaşmadığıda ortaya çıkmaktadır.
Birinci Dünya Harbinde pek çok cephede savaşmak durumunda kalan Osmanlı orduları ne yazık ki, Çanakkale cephesi hariç diğer cephelerde beklenen başarıyı gösteremedi. Enver Paşa‘nın bir zamanlama hatası ile başlatmış olduğu Sarıkamış Harekâtı, sert iklim şartları ve lojistik destek
konusundaki eksikliklerin de ilavesiyle kısa sürede yenilgiyle sonuçlandı.Nitekim, Birinci Dünya Savaşı seferberliği esnasında askere alınan Ermeniler de bu yenilgileri fırsat bilerek karşı tarafa yani Rus ordusuna iltihak etmekte gecikmediler. Osmanlı ordusundaki Ermeni askerler sadece doğu
cephesinde düşman saflarına geçmedi, diğer cephelerde de bu olaylar yaşandı.7
Düşman ordusuna katılmaya yönelik firarlar, Ermenilerin büyük bir tehdit haline geldiklerini de gösteriyordu. Nitekim, Rus ordusuna sığınan Ermeniler bir süre sonra ileri harekâta geçen Rus ordularına kılavuzluk etmeye başlamışlardır. Öte yandan bu sırada Ermenilerin birbirleriyle yaptık-
ları haberleşmelerde ve yazdıkları mektuplarda, Türklerin yenilgileri sevinçle karşılanırken, özellikle Türklerin Birinci Dünya Savaşına girmeleri,Ermeni milleti için kurtuluş ve bağımsızlık hareketinin başlangıcı olacağı yorumları yapılıyordu.8
Osmanlı ordularının doğu cephesinde Ruslar‘a yenilmesi üzerine, içerisinde pek çok Ermeni askerinin bulunduğu Rus orduları Erzurum‘a kadar ilerlemişlerdi. Hatta bu sırada Ermenilerin yardımını kabul etmekle beraber,Ruslar bu sırada Türklerin katlini istemediklerini de belirtiyorlardı. Nitekim
Ruslar, bu sırada işgal bölgelerini genişletebilmek amacıyla Türklerin sükûnetinden yararlanmak istediklerinden, Ermenileri Erzurum şehrine sokmamaya çalışmışlarsa da buna pek muvaffak olamamışlardır.9 Rusların Doğu Anadolu‘ya gelmesini fırsat bilen Ermeniler, Türklere
karşı acımasız bir katliam hareketine girişmişlerdi 10.
Osmanlı hükûmeti önceleri bu olayları, aldığı küçük çaplı tedbirlerle önlemeyi uygun buldu. Öte
yandan Ermenilerin silahlarıyla birlikte Osmanlı ordusundan firar etmeleri,Ermeni papasların önderliğinde ısyanlara karışmaları Osmanlı hükûmeti tarafından münferit olaylar şeklinde değerlendirildi. Fakat Ermeni çetelerinin faaliyetleri öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde arttı. Aslında savaşın başlangıcından önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş bulunan Ermeniler,
savaşın ilk yıllarında toplu bir isyana yönelememişlerdi. Ermeniler bu sırada İngilizlerin İskenderun Körfezi‘nden, Rusların da doğudan İskenderun Körfezi‘ne yönelik olarak başlatacakları hareketi beklemekte idiler. Ancak,bekledikleri bu olay gerçekleşmeyince Ermeniler uygun zamanı bekleyeme
den harekete geçtiler.11
Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde başlayan Ermeni isyanları kısa sürede diğer illere de yayıldı. Aslında Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetleri, devletler hukukuna göre vatana hıyanet sayılıyordu. İşte bu nedenle Tal‘at Paşa kabinesinin aldığı 24 Nisan 1915 tarihli kararla Ermeni siyasi teşekküllerinin dağıtılması gündeme gelmiş; Ermeni komitelerinin sahip oldukları evrak ve sairenin imha edilmesine fırsat verilmeden el konulması, komitecilerin tutuklanması istenmişti.12
Ancak, Başkumandan Vekili Enver Paşa, 26 Mayıs 1915‘de Dahiliye Nezareti‘ne gönderdiği telgrafta Ermenilerin savaş bölgesinden alınarak, bir takım şartlar çerçevesinde ülke içinde başka yerlere zorunlu iskan edilmesini istemişti. 27 Mayıs 1915‘te kabul edilen ve —Vakt-i Seferde İcraat-ı Hükumete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-ı Muvakkat“ adlı kanun 1 Haziran 1915 tarihinde Takvim-i Vekayi‘de de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kısaca belirtmek gerekirse, —Tehcir Kanunu“ olarak bilinen bu kanuna göre, doğu cephesinde Türk ordusuna problem çıkaran unsurlar Suriye‘ye zorunlu göçe tabi tutulmuştur 13
. Bu kararın uygulamaya konulması kolay olmamış; ortaya çıkan olumsuzluklar ve bir ta-
kım suistimaller ise bugünlere ulaşan istismar zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur. Nitekim, tehcir kararından dolayı Osmanlı Devleti, sadece İtilaf Devletleri tarafından değil, müttefikleri tarafından dahi suçlanmıştır.
Almanlar din duygularından hareketle olaya duygusal şekilde yaklaşmışlardır.14
Tehcire tabi tutulanların dışında Rus işgal bölgesinde kalan veya Rus ordusuna iltica eden Ermeniler ise teşkil ettikleri çeteler vasıtasıyla Türklere yönelik sindirme hareketlerine 1915 yılından itibaren daha çok hız verdiler. Ermenilerin Türklere yönelik katliam hareketlerinin artması üzerine Os-
manlı ordusundaki komuta kademesi ile Rus ordusu komuta kademesi arasında bir takım yazışmalar da yürütülüyordu. Rus Kafkas Orduları başkomutanı General Prjevalski, Aralık 1917‘de Osmanlı Orduları Grup Komutanına gönderdiği mektupta Ermeniler tarafından Türklere yönelik icra edilen
her türlü kötü muamelenin zamanında önlenmesi için elinden geleni yapacağını ve bunların önlenmesi için köklü tedbirler alacağını bildiriyordu.15 Öte yandan Gürcü asıllı Rus generali Odişelidze ise, 10 Ocak 1918 tarihinde Kafkas Osmanlı Ordu Komutanlığına gönderdiği telgrafta Erzincan‘da meydana gelen olaylarda Ermenilere direnen sayıları bilinemeyen pek çok
müslümanın öldüğünü bir kısmının da yaralandığını bildiriyor; Rus subaylarının müdahalesi ile olayların önlendiği açıklanıyordu. 16 General Odişelidze‘nin telgrafından belirttiği bu olay, aşağıda metnini vereceğimiz Tuverdoklebof tarafından da teyid edilmektedir. Odişelidze 9 Şubat tarihin-
de Osmanlı Kafkas Ordusuna gönderdiği detaylı telgrafında ise, Erzincan-Erzurum yolu üzerindeki müslüman köylerinin tamamen imha edilmesi emrini Ermeni yanlısı Albay Morel tarafından verildiğini belirtiyor; telgrafın devamında adı geçen Albay‘ın gülünç bir Rus üniforması giymiş bir Ermeni
çete reisi olduğunu ima ediyordu.17 Nitekim bu rapordan da anlaşıldığı üzere Ermeniler Erzincan‘da yüzlerce Türk‘ü katletmişlerdir. Ermeniler 1917-1918 yıllarında Doğu Anadolu‘da kurdukları çeteler
vasıtasıyla pek çok Türk köyünü yağmalamış, yakmış; masum halktan binlercesini de katletmişlerdir. Bu tür hadiseleri sık sık tekrar etmelerine rağmen, Ermeniler, Avrupa kamuoyunda kendilerini mazlum duruma düşmüş gösteren politikalar takip ediyordu. 1918 Nisan ayı sonlarında Kutayis
valisi Çuvaşgili tarafından yazılan telgrafta ise, —Türkler kesiyor, öldürüyor diye şayialar çıkıyor, ben size beyan ederim ki, bu doğru değildir. Türk hükumeti ve Türk askeri kendi halinde duranlara hiçbir şey yapmaz ve iliş mez. Mal mülklerini de muhafaza ederek, onlara yardım eder.“ denilerek,
Ermenilerin ortaya attıkları asılsız haberler yalanlanıyordu.18
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi ve kütüphanesinde bulunan ve aşağıda aynen çevirisini vereceğimiz rapor ise,bölgede görev yapmış olan, daha iki Rus subayı tarafından hazırlanmıştır.Bir Rus subayı tarafından kaleme alınmış olması bakımından önemli olduğu
düşünülen bu rapor aşağıda aynen verilecektir.
RUS İHTİLALİ BİDAYETİNDEN İTİBAREN 27 ŞUBAT 1918‘DE OSMANLI KIT‘AATININ
ERZURUM‘U İSTİRDAT ETTİKLERİ TARİHE KADAR ERMENİLERİN ERZURUM ŞEHRİ VE HAVALİSİ TÜRK
SEKENESİNE KARŞI TAVIR VE HAREKETLERİNE DAİR 19
.
(s.2) MUKADDİME
Erzincan, Erzurum kasabalarında ve Erzincan-Erzurum yolu tarafında
sakin ahali-yi İslamiyenin düçar oldukları zulm ve i‘tisafın derece-i
vüs‘atini bütün çıplaklığıyla bu vesika tespit ve takrir ediyor. Kaymakam
(Yarbay) Tuverdoklebof‘un el yazısıyla yazılan işbu vesikanın Rusça aslı
Mahfuzdur 20
.
(s.3) ERMENİLERİN ERZURUM ŞEHRİ VE HAVALİSİ TÜRK SEKENESİNE KARŞI TAVIR VE HAREKETLERİNE DAİR
Eskiden beri Avrupa‘da Rusya efkâr-ı umumiyesince ma‘lûm olan Türk-Ermeni husumeti 21 , bu harb-i umumideki tezahürâtı mertebesinde hiçbir zaman tasavvur edilmemiştir. Ermenilerin Türkleri görmek istemedikleri eskiden beri ma‘lûm, Ermeniler kendilerini daima mazlum, makhur (kahra uğramış) mertebesinde göstermişler; medeniyetteki terakkileri ve dinleri dolayısıyla pek ağır işken-
celere duçâr olur bir millet şeklinde görünmekte daima muvaffak olmuşlardır.Ermenilerin bir dereceye kadar teması fazlaca olan Ruslar, Ermeni medeniyeti ve liyakatı hakkında bir parça başka türlü fikir hasıl etmişlerdir. Bunları oldukça hasis, şaşırtıcı, aç gözlü ve ancak başkasının sırtında geçinebilir bir millet olarak tanımışlardır. Rus köylüsü Ermenilere başka türlü hüküm vermiştir.
Rus neferlerinden bir çok defalar şu sözleri işittim. —Ermeniler iyi millet, Türkler bunları becerdiler fakat iyi kesemediler; bir tane kalmayıncaya kadar kesmeliydiler!“ Rus kıt‘aatı arasındaki Ermeni efrad her hususta daima en aşağı addolunmuştur. Ermeniler daima perakende hizmeti ve cep-
heye gitmemeyi tercih etmişlerdir. Ermenilerden bir çok firariler ve kendi kendini yaralamaklar muharebe bidayetinden beri bunlar hakkında bu fikri tespit etmiştir. Fakat Türklerin Erzurum‘u istirdatlarına 22 (geri almalarına) kadar geçen iki (s.4) ay zarfında Ermenilerden bizzat gördüğüm ve işittiğim ahval bunlar hakkındaki her türlü fena faraziye ve tasavvurun fevkindedir (üzerindedir).
1916‘da Erzurum‘un Rus kıt‘aatı tarafından işgalinde 23 gerek şehre ve gerek civarına hiçbir Ermeni yaklaştırılmamıştır. Birinci kolordu kumandanı General Kalitin, Erzurum ve havalisi, kumandanlığında kaldıkça aralarında Ermeni efradı bulunan kıt‘aat bu havaliye sevk edilmedi idi. İhtilalden sonra
24 her türlü tedabir (tedbirler) lağv edilmiş bulununca Ermeniler Erzurum ve havalisine saldırdılar 25.
Bu hücumla beraber gerek şehirde ve gerek civar köylerde evler yağma edilmek, sahipleri kâffeten katl olunmak gibi cinayetler başladı. Rusların mevcudiyeti Ermenilerin bu cinayetlerini alenen
yapmalarına mani oluyordu. Katil ve yağma eşkıyavari olarak gizlice icra edilmekte idi.
1917 senesi bilhassa neferâttan mürekkep Erzurum İhtilal İcra Komitesi, ahaliden silah toplamak maksadıyla her tarafı aramaya başladı. Taharriyat muntazam surette cereyan etmediğinden biraz sonra yağmagirliğe müncer oldu. Neferât tarafından pek vâsi‘ surette yağmagirlik devam etti. Yağmacılıkta en ileri gidenler muharebede korkak olan Ermeni neferleri olmuştur. Bir gün at üstünde şehir sokaklarından birinden geçerken bir çok Rus neferi kümesi başlarında bir Ermeni neferi olduğu halde yetmiş yaşında iki Türk‘ü bir yere sevk ediyorlardı. (s.5) Ermeni neferinin elinde tel örgüsün-
den bir kırbaç bulunup hiddetinden benzi atmıştı, yollar gayet çamurlu idi. Ermeni neferleri bîçare ihtiyar Türkleri çamurların içinde sokağın bir tarafından öbür tarafına sürüklüyorlardı. Neferleri kandırmak için çok çalıştım. Bu ihtiyarlara insan gibi muamele etmelerini söyledim. Kalabalığın
başında bulunan Ermeni nefer elindeki tel örgüsü kırbaçla vurmaya yürüyerek; —Siz bunları müdafaa ediyorsunuz. Öyle mi? Onlar bizi kesiyor. Siz bunlara yardımcı çıkıyorsunuz değil mi?“ diye bağırdı. Toplanmış olan diğer Ermeniler de bunun tarafına iltizam ettiler. O zamanda Rus neferleri o derece şımarmışlardı ki, her yerde zabitleri dövmekte ve hatta öldürmekte idiler. Mevkiim fenalaşmıştı. Zabit kumandasında muti‘ bir devriye kolu zuhur ediverince ahval değişti. Ermeniler hemen ortadan kayboldu. Rus neferleri de ihtiyarları hakaretsiz sevk etmeye başladılar. Rus kıt‘aatının cepheden kendi kendine dağıldıkları tarihte, cephede kalan veyahut buralara şitâb eden Ermenilerin geriden diğer milletlere mensup kıt‘aat gelinceye kadar Türk köylülerine pek çok vahşetler yapmak tehlikesi zuhur etmeyeceğini pek kuvvetle temin ediyorlardı. Türk Ermeni arasında vifak-ı tam husulüne çalışıp muvaffak olacaklarını ve bu bâbda her türlü teşebbüsatta bulunduklarını (s.6) dermeyan ediyorlardı. Geceleri bu sükûn-ı sükûtun teessüs edebileceği tasavvur olunabiliyordu.
Hakikaten bidayette bu teminata inanacak ahval nümayân (belli) oluyordu. Mesela, Rus neferleri tarafından kışla haline ifrağ olunan camiler tahliye ve tathir ediliyor (temizleniyor) ve bir daha -Türkler için- ikametgâha tahsis edilmiyordu. Türk ve Ermenilerden mürekkep şehir milisleri teşkil
olunuyor, katl ve yağma edenlerin muhakemesi için divan-ı harpler teessüs etmesini Ermeniler yüksek sesle talep ediyorlardı. Bunların hepsi hile ve tuzak olduğu bilahare anlaşılmıştı. Milis teşki-
latına giren Türkler pek çabuk bundan vaz geçtiler. Çünkü milis teşkilatına giren Türklerin pek çoğu gece devriyelerinden avdet etmemeğe ve ne olduklarına dair malûmât alınamamaya başladı. Şehir haricine çalıştırmaya götürülen Türkler de avdet etmiyordu 26 . En nihayet teşekkül edebilen divan-
ı harp kendisini idama mahkûm edeceklerinden korkarak hiç kimseyi cezalandıramıyordu. Münferit yağma ve katiller çoğalmaya başladı. Kanun-ı sani ile Şubat arasında yağmacılar tarafından Erzurum‘un ma‘ruf simalarından Bekir Hacı Efendi bir gece kendi hanesinde katl edildi. Odişelidze
27 üç gün zarfında katilin meydana çıkarılmasını kıt‘aat kumandanlarına emretti.
Başkumandan Ermeni kıt‘aatı kumandanlarına efradın itaatsizliği son dereceyi bulduğunu söyleyerek pek ağır tahkirâtta bulundu. (s.7) Eşkıyaca zulm ve teaddi ve yollarda çalıştırmak bahanesiyle kıra götürülen Türklerin hemen yarı yarıya avdet etmemesi hususunu Ermenilere izah ederek eğer taht-ı
işgale alınan arazide Ermeniler hakim olmak istiyorlarsa kendileri mazbut ahlâk sahibi olduklarını göstermeleri icap edeceğini ve yaptıkları cinayetlerle kendi milletlerinin namını telvîs etmekte olduklarını Ermenilerin münevver kısmına pek acı lisanla ihtar etti. Ve hattâ henüz harb-i umumi neticelenmeyip umum sulh konferansı bu havalinin Ermenilere verilmesini kabul ve tasdik etmemiş olduğu zamanda Ermenilerin bilhassa daha ziyade kanuna riayetkâr ve serbestiye layık bir millet olduklarını göstermeleri icap edeceğini söyledi. Ermeni kıt‘aat kumandanları ve Ermeni milletleri bir
kısm-ı kalîl Ermenilerin icra-yı vahşet etmeleri bütün Ermeni milletinin namusunu lekeleyeceğini lisan-ı kat‘iyle beyan edip bir kısım Ermeniler Türklerin eski zulümlerinin intikamını almakta olduklarını ve fakat mütefekkir Ermenilerin buna mani olmaya pek ziyade çalıştıklarını ve bunun için
kat‘i tedbirler ittihazını tezekkür ve mevki‘-yi icraya vaz‘ edeceklerini söylediler.
Bundan bir müddet sonra Erzincan‘da Ermenilerin Türkleri katliâmı havadisi vasıl oldu. Bunun tafsilatını bizzat başkumandan Odişelidze‘nin ağzından işittim ki, bervech-i âtidir:
Kıtâl, doktor ve müteahhit tarafından tertip edilmiş (s.8) yani her halde eşkıya tarafından tertip edilmemiştir. Bu Ermenilerin isimlerini suret-i kat‘iyede bilmediğim için burada zikredemeyeceğim. Her türlü müdafaadan mahrum ve silahsız sekiz yüzden fazla, Türk itlâf edilmiştir. Büyük çukurlar
açılmış ve bîçare Türkler bu çukurların başına sevk olunup hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş, her hangi bir Ermeni sayarmış:
Yetmiş mi oldu? On kişi daha alır; kes! Deyince, on kişi daha keserler. Çukura atıp üzerlerine toprak doldururlarmış. Bizzat müteahhit eğlenmek için seksen kişi kadar bîçareleri bir eve doldurup kapıdan çıkarlarken birer birer kafalarını parçalamış. Erzincan kıtalinden sonra mükemmel silahlarla mü-
cehhez Ermeniler, Erzurum‘a doğru ric‘ata başladılar. Menzil hattını Türklerin tasallutundan vikaye için birkaç topla birlikte menzil ile ric‘ata mecbur olan bir Rus topçu zabiti bir gün icabât-ı harbiyeden olarak Ermeni kıt‘aatından bazısını mevzi‘e sokmak istemiş, muntazam harp etmek Ermenilerin hoşuna gitmediğinden bir gece Rus zabitleri evlerinde uyurlarken evleriyle birlikte yakmak istemişler evi tutuşturmuşlar. Rus zabitleri pek güçlükle yangından kurtulmuşlar, çoğunun eşyası kâmilen yanmıştır. Erzincan‘dan Erzurum‘a ric‘at eden Ermeni eşkıya sürüleri, yolları üzerine rast gelen İslam köylerini ahalisi ile birlikte mahv etmişlerdir. Menzildeki arabaları ve topçu cephanesini sevk ve nakletmek üzere silahsız ve muti‘ ahaliden, (s. 9) Türklerden kira ile arabacılar tutulmuştu. Bunlar Erzurum‘a yaklaştıkça yollarda, Rus zabitanının evlerine girdikleri zamanlardan bilistifade, Ermeniler bu Türkleri öldürmeye başlamışlar. Dışarıdaki feryadı işitip imdat için dışarı çıkan Rus zabitleri, Türkleri vikaye için müdafaa edince ayni akıbete kendileri de düçar olacakları tehdidiyle ve silahla mukabele görmüşlerdir. Bu kıtal hayvanca ve vahşetle icra olunuyordu.
Erzurum şehrinde Rus topçu zabitan gazinosunda Topçu Mülazımı Madivani şöyle bir vak‘anın şahidi olduğunu alenen beyan etmiştir. Bir Ermeni, arabacılardan bir Türk‘ü öldürmek için vurmuş, fakat Türk henüz ölmemiş, sırt üstü düşmüş, Ermeni elindeki sopayı can çekişen Türk‘ün ağzına sokmak istemiş, dişleri kilitlenmiş olduğundan sopayı ağzına sokamayan Ermeni, Türk‘ün karnını tekmeleye tekmeleye öldürmüş. Ilıca kasabasında firar edemeyen Türklerin kâffesi katledilmiş 28 olduğunu ve kör baltalarla enselerinden kesilmiş bir çok çocuk cenazeleri gördüğünü bizzat Odişelidze söyledi.
Ilıca kıtalinden üç hafta sonra 26 Şubat 1916 senesinde oradan avdet eden Kaymakam (Yarbay) Gıryaznof müşahedatını bervech-i âti hikaye etti:
Köylere giden yollarda azası (organları) tahrip edilmiş bir çok cenazelere rast gelmiş, her geçen Ermeni bir kere küfür eder ve tükürürmüş. 12-15 sajen 29 merbu‘unda cami avlusunda (s. 10) iki arşın irtifa‘ında cenaze yığılmıştı. Bunlar arasında her yaşta kadın, erkek, çoluk-çocuk ve
ihtiyarlar vardı. Kadın cenazelerinde cebren taarruz âsârı pek âyan bir halde idi. Bir çok kadın ve kızların mahall-i tenasüllerine tüfenk fişengi sokulmuştu. Ermeni kıt‘aatı nezdinde telefon hizmetini ifa eden Ermeni kızlarından bir ikisini Kaymakam Gıryaznof cami avlusunu davet etmek ve Ermeni
marifetlerini görüp iftihar etmelerini makam-ı serzenişte teklif etmiş ve götürmüş, o hali gördükleri zaman müteessir olacaklarına bilakis meserretle gülmeye başlamaları nefretle karışık hayreti mucip olmuş ve pek çok müteessir olan Gıryaznof bunları ta‘zir ve tekdir etmeye başlamış ve Ermenilerin
hatta kadın bile olsalar en alçak ve vahşi bir millet olduklarını ve harp etmiş nice fecayi görmüş bir zabitin bile tüylerini ürperten bu vahşet levhası karşısında talim ve terbiye ve mektep görmüş genç kızların meserretle gülmeleri buna delildir. Deyince, bir parçacık sıkılmak lüzumunu derhatır eden kızlar, sinirlerinin gevşemesinden güldüklerini ileri sürmüşlerse de, efkâr-ı
hunharanelerini te‘vil edememişlerdir. Alaca menzil kumandanlığı müteahhidi olan bir Ermeni 27 Şubat‘ta Alaca‘da yapılan vahşet hakkında şöyle hikaye etti: Ermeniler bir kadını canlı olduğu halde duvara çivilemişler, sonra kalbini oyup başının üstüne asmışlar! (s.11) Erzurum‘da birinci büyük kıtale 7 Şubat‘ta teşebbüs etmişler.Şimdi söylendiğine göre topçu neferleri sokaklarda ahaliden 270 kişiyi yakalamışlar, bunları kamilen soyduktan sonra maksad-ı ma‘lûmu tatmin için hepsini kışlanın hamamına doldurmuşlar. Bizzat benim son derece gayretim semeresiyle bunlardan ancak sağ kalan 100 kişi kurtulmuştur. Diğerleri güya benim meseleye vukufum dolayısıyla neferler tarafından
evvelce salıverilmiş olduğunu söylediler. Bu işin mürettibi topçu kıt‘aatına merbut piyade
Ermeniler arasında Zabit Vekili Karagudoyef isminde bir vahşi olduğu anlaşıldı. Bugün sokaklarda birkaç Türk katledilmiştir.16 Şubat‘ta Erzurum şümendüfer istasyonunda bir takım Ermeniler
gayr-ı müsellah muti‘ müslüman ahaliden on kişiden fazlasını kurşuna dizmişler. Bunları müdafaa ve muhafaza etmek teşebbüsünde bulunan Rus zabitlerini ölümle tehdit etmişlerdir. Bu esnada hiç kabahatsiz bir Türk‘ü öldürdüğünden dolayı bir Ermeni‘yi haps etmiştim. Umum kumandan divan-ı
harp teşkilini emretmişti. Eski kanun mucibince cinayet icra edenler idam edilecekti. Ermeni zabitlerden birisi bu mevkuf olan Ermeni, cinayetinin cezası olarak sulb edileceğini söylediği zaman mevkuf Ermeni hiddetlenmiş,bir Türk için bir Ermeni asıldığı nerede görülmüş! Diye bağırmış. Erzu-
rum‘da Ermeniler, Türk pazarını yakmaya başladılar. (s.12) 17 Şubat‘ta Topçu alayının mıntıkası dahilinde Tepeköy‘ün bütün ahalisi kadın, erkek,çoluk-çocuk kâffeten katledilmiş olduğunu işittim. Ayni günde Antranik‘in Erzurum‘a geldiğinden bu katliâmdan bahs ederek faillerinin meydana çıka-
rılmasını söyledim 30 . Ne netice çıktığı henüz ma‘lûm olamadı.Antranik topçu zabitanı gazinosunda umum muvacehesinde zabt ve rabt teessüs edeceğini vaad etti. Fakat icraat vaad şeklinde kaldı. Halbuki Zakafkas hükûmeti tarafından bilhassa zabt ve rabt teessüs için Antranik ile Doktor Zavriyef Erzurum‘a gönderilmişlerdi. Şehirde bir dereceye kadar gürültü azaldı. Sükkânı sağ kalmayan köylerde de bittab‘ sükûn hasıl oldu. Harekât-ı harbiye Osmanlıların Ilıca‘ya doğru geldiklerini gösterince Erzurum şehrinde Ermeniler tarafından Türk ahali tevkifine tekrar başlanıldı. Bilhassa 25-26 Şubat‘ta tevkifler göze çarpacak dereceye çıktı. 26-27 Şubat gecesi Ermeniler, Rus zabitlerini aldatarak katliâm yapıp Türk askerinin korkusundan kendileri de firar ettiler. Katliâm tesadüfi olmayıp bittertib evvelce tevkif edilenlerle beraber hepsi tamamen yakalanıp badehu birer birer katl edilmiştir ki, o gece katl edilenlerin yekûnu 3.000 (üçbin)‘e baliğ olduğu yine Ermeniler tarafından iftiharla söylenmiştir. Müdafi‘ Ermeniler o kadar az idi ki, iki topla 1.500 mevcuttan ibaret (s.13) Türk askerine karşı duramayıp kaçtılar, fakat yalnız bu gece zarfında yaptıkları katil pek çoktur. Katliâmın önüne geçmek tamamen Ermenilerin ileri gelenlerinin elinde idi.
Binaenaleyh katliâmda yalnız eşkıya değil, mütefekkir Ermeniler de medhaldârdır. Ermenilerin aşağı
tabakası, ileri gelenlere ve bilhassa içinde bazı temayüz etmişlerin emirlerine son derece muti‘dir. Benim alayımın zabitanı kâmilen Rus olduğu halde efradı hemen kâmilen Ermeni idi. Elimizde bunlara karşı hiçbir kuvvet olmadığı halde emirlerimizi daima infaz ettirebildik. Bu efrad hiçbir zaman alenen cinayete tesaddi edemedi. Hatta katliâm gecesi alayın nakliyesinin bulunduğu kışlada yalnız bir Rus zabiti nöbetçi olduğu halde seyis Türklerden hiç birisi katl olunmamıştır. Şayan-ı
dikkattir ki, silahsız Türk seyisler yalnız 40 kişiden ibaret olup bunların etrafında bulunan Ermeni topçu neferâtı yüzlerce olduğu halde hiçbir müslümanın burnu bile kanamamıştı. Bilâ-tefrik bütün Ermeni mütefekkirlerinin cinayette medhaldâr olduklarını iddia etmek istemiyorum. Hayır, bu halin muvafık olmadığını Ermenilerin tuttuğu yolun çıkmaz olduğunu itiraf eden Ermeni mütefekkirleri-
ne rast geldim. Hatta yalnız kavlen değil, fiilen kıtâle mümana‘atta bulunan bazı Ermeni mütefekkirleri de görülmüştür. Ancak bunlar ekseriyet arasında pek ekalliyette kalıyorlar. Bunlar da Ermeni (s.14) mefkûresine muhalif addolunarak ekserisi Ermeni vahşilerinin nazarında daima makhûr bulunmuşlardır. Bazıları da suretâ cinayet aleyhinde görünerek hakikatte gizlice kıtâl imkânında hemen icrada kusur etmemişlerdir. Bazıları sükûtu ihtiyar eder, bazıları da Rusların serzenişlerine karşı:
Siz Russunuz, hiçbir zaman Ermeni milletinin mefkûresini anlayamazsınız, derlerdi. Vicdan azabı nedir bilmezler. İnsanların vicdanı kıymetdar elmas gibi lekesiz yaratılmıştır, lekesiz kalmalıdır.
Türklerin katlinden dolayı vaki olan tekdir ve serzenişlere bazı Ermeniler de şu yolda cevap vermişlerdir: Türkler de Ermenileri imha için böyle hareket etmiyorlar mı? Yaptığımız intikamdan başka nedir? Vukuat-ı anfe Ermeni milletinin ve Ermeni mütefekkirlerinin mefkûrelerini pek âşikâr surette gösterir 31
. Hiç kimse, olan vukuatı olmamış bir hale koyamaz. Ermeniler rüzgâr ektiler. Fakat rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini unuttular!
Erzurum Deveboynu Mevazii Muvakkat Kumandan Vekili ve İkinci Erzurum
İstihkâm Topçu Alayı Kumandanı
Esir-i Harp Kaymakam
Tuverdoklebof
16 Nisan 1918 Erzurum. (s.15)
Mazruf Mektubun Tercümesidir:
17 Nisan 1918 Erzurum
Saadetlû Efendim Hazretleri,
Rusya sahra topçusunun yegâne mümessili sıfatıyla Rus zabitlerine karşı gösterdiğiniz lütuftan dolayı teşekkürâtımı takdim ederim. Birinci kolordu kumandanının size haber verdiği Yüzbaşı Pilyat ismini der-hâtır buyurmanızı rica ile tasdi‘a ictisar ediyorum. Ben, Şubat ibtidalarında 12 kıt‘a seri ateşli sahra ve cebel toplarıyla makineli tüfenkleri Erzurum Cemiyet-i Hayriye Reisi Seyidof Efendi‘ye
Erzurum‘da Ermeni mezalimini itfa için emirlerine amade ve hizmette bulunmayı teklif eden iki Rus topçusundan birisiyim. O zaman VII nci Kafkas cebel topçu taburu kumandanı olduğumdan Ermenileri Erzurum‘dan cebren çıkardıktan sonra Odişelidze‘nin muvafakatıyla Erzurum istirdadında harp
edilmemesini temin etmek için Osmanlı kıt‘aatıyla anlaşabileceğime emin idim. Türk kıt‘aatıyla harp etmek Odişelidze‘nin planında yok idi. Fakat tali‘ başka türlü hükmünü icra etti. Seyidof, Türkleri vaktiyle teslih edemedi. Kıyam zuhura gelmedi. Seyidof ile Yüzbaşı vekili Yermolof‘un itlaf
edilmiş olmalarından korkuyorum. Ben, Ermenilerin tahribatından kendimi saklayabildim ve Cenab-ı Hakk‘a (s.16) çok şükür ki, Ermenilere değil Türklere esir oldum. Rus ordusunun cepheden dağıldığı günden itibaren hiçbir Türk‘e hiçbir vechile zararım dokunmadığından şu naçiz hizmetime mukabil memleketim olan Ukrayna‘daki Kiyef‘de ailemin nezdine gidebilmek üzere esaretten kurtarılmaklığımı rica etmek cesaretinde bulunamam.
Bunun vakt-i merhûnu geldiği zaman bizzat emr edersiniz. Ancak birkaç seneden beri beni görmeyen ve altı aya karib benden mektup alamayan aileme yazdığım melfuf mektubun Kiyef şehrine gönderilmesine müsaade buyurmanızı rica ederim. Çünkü ailem şimdi hayatta bulunmadığıma hükm
ederek me‘yus bulunuyorlar. Ben de ailemin yegâne velisi bulunuyorum.
Benden başka kendilerini besleyecek kimseleri yoktur. Mektubumu göndermeye müsaade buyurursanız bir aileyi yeniden canlandıracak ve beni de bahtiyar edip ilelebet minnetdar bendeniz kılacaksınız. Kemal-i hürmetle müteşekkirim.
Yüzbaşı
İvan Gokilaviç Pilyat
İmza
SONUÇ
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeniler, vatandaşlık bağı ile bağlı bulundukları Osmanlı Devleti‘ne karşı mücadele etmek üzere kanun dışı hareketlerini giderek artırdılar. Öte yandan Türk ordusunda görevli Ermenilerin düşman tarafına silahları ile birlikte iltica etmeleri ise, Rusların doğudaki hareketlerini daha da kolaylaştırdı. Osmanlı idarecileri, Ermenilerin Doğu Anadolu‘da bulunan Türkleri sindirmeye, ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerinin artması üzerine, bilinen tehcir kanunu çıkardı. Bu kanuna göre Ermeniler, yine Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bir başka yere,
Suriye‘ye zorunlu iskana tabi tutuldu. Bu sırada Rus ordusunun denetiminde kalan bölgelerde yaşayan Ermeniler ise, çetecilik faaliyetlerine devam ettiler.
Rus subaylarından Kaymakam (Yarbay) Tuverdoklebof ile Yüzbaşı Pilyat tarafından kaleme alınan raporda da belirtildiği üzere, Ermeniler, Doğu Anadolu‘daki Türklere yönelik her türlü sindirme politikasını uygulamışlardır. Erzurum ve Erzincan‘da Türklere yönelik katliam hareketleri,
diğer Rus generalleri tarafından da yazılan raporlar ve gönderilen telgraflarda doğrulanmaktadır. Nitekim, Rus Kafkas Orduları başkomutanı General Odişelidze de Osmanlı Ordu komutanlığına gönderdiği telgrafında Ermenilerin Türklere yönelik sindirme politikalarını doğrulamaktadır. Türklere
yönelik olarak icra ettikleri hunharca hareketlere rağmen Ermeniler, bütün bunları masumane kılıflarla örterek, Avrupa kamuoyunda kendilerine destek aradılar. Hatta Suriye‘ye doğru yapılan tehcir esnasında, Türkler tarafından soykırıma uğratıldıklarını iddia ettiler. Nitekim Birinci Dünya Savaşı yıllarında bu bölgede görev yapan şahıslar tarafından tutulan raporların tarafsız
bir gözle incelenip değerlendirilmesi, Ermenilerin günümüzde ortaya attıkları asılsız iddialarının bilimsel dayanaktan uzak olduğu kadar, yersiz olduğunu da gösterecektir.
----------------------------------------------------------------------------------
*Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Atatürk Araştırma ve Eğitim Merkezi.
1 Osmanlı idaresinde Ermenilerin durumu hakkında geniş bilgi için bk., Nejat Göyünç,
Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983.
2 Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı hakkında daha geniş bilgi için bk., Cevdet Küçük, Os-
manlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul 1986; Esat
Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987; Ahmet Hulki Saral, Ermeni
Meselesi, Ankara 1970; Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, İstanbul 1986; Sadi Koçaş,
Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 1967. Kâmuran Gürün, Er-
meni Dosyası, Ankara 1985.
3 Ermeni komitelerinin II. Meşrutiyet dönemdeki faaliyetlerine dair Türkiye‘de pek çok
eser kaleme alınmıştır. Bk., Ermeni ‰mâl ve Harekât-ı İhtilaliyesi Tesavir ve Vesaik, Al-
büm 1-2; Ermeni Komitelerinin ‰mâl ve Harekât-ı İhtilaliyesi, İstanbul 1332; Ahmet Re-
fik, İki Komite İki Kıtal, İstanbul 1919; Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte
Ermeni Mezalimi, İstanbul 1976; A. Alper Gazigiray, Osmanlılardan Günümüze Kadar
Vesikalarıyla Ermeni Terörünün Kaynakları, İstanbul 1982.
4 Nitekim, 1897 yılında yapılan resmi Osmanlı istatistiğine göre, ülkenin toplam nüfusu
19.050.307 olarak tespit edilmiş; bu nüfusun 1.042.374‘ünün de Ermeni olduğu belirtil-
miştir. Buna göre Ermeniler 1897 yılında ülke nüfusunun sadece % 7.47‘ini oluşturmak-
tadırlar. Osmanlı Devleti‘nin İlk İstatistik Yıllığı 1897, Tarihî İstatistikler Dizisi, Yay. Hz.
Tevfik Güran, Ankara 1997, c.V, s. 21, 24. Ayrıca bilgi için bk., Cevdet Küçük, —XIX.
Asırda Anadolu‘da Ermeni Nüfusu“, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, İzmir 1983,
s. 75-95.
5 Nejdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey‘in Yargılan-
ması, Ankara 1999, s. 24.
6 Kemal H. Karpat, Ottoman Population 1830-1014 Demographic and Social
Characteristics, Wisconsin 1985, s. 188-189; öte yandan Anadolu‘daki vilayetlerdeki
Ermeni nüfusu hakkında bilgi için bk., Justine Mc Carthy, Osmanlı Anadolu Toprakların-
daki Müslüman ve Azınlık Nüfus (Osmanlı Anadolu‘sunun Son Dönemi), Çev., İhsan
Gürsoy, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yay., Ankara 1995, s. 62-76.
7 Osmanlı ordusundaki Ermeni asıllı askerlerin Rus ordusuna iltihak ettikleri hakkında bk.,
Askerî Tarih Belgeler Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yay., Sy: 36/85, s. 9, 12;
Sy: 36/86, s. 95, 97.
8 Ahmet Refik, İki Komite İki Kıtal, İstanbul 1919, s. 44-45.
9 Ahmet Refik, aynı eser, s. 45-46.
10 Ermenilerin Erzurum, Van bölgesindeki katliamları bugün dahi yapılan kazılarda gün
ışığına çıkmakta; pek çok toplu mezar bulunmaktadır. Ülkemizde bu konuda da akade-
mik çalışmalar yapılmıştır. Bilgi için bk., Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni
Isyanları (1896-1916), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış
Doktora Tezi, Ankara 1985; İslam Ahalinin Düçar Oldukları Mezalim Hakkında Vesai-
ke Müstenid Malûmât, İstanbul 1335 (1919); Enver Konukçu, Ermenilerin
Yeşilyayla‘daki Türk Soykırımı (11-12 Mart 1918), Ankara 1990; Kâzım Karabekir, Er-
zincan ve Erzurum‘un Kurtuluşu, İstanbul 1935; Mustafa Hürbaş; —
11 Nejdet Bilgi, aynı eser, s. 27.
12 24 Nisan 1915 tarihli emirname metni için bk., Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir
Olayı, Ankara 1990, s. 106-108.
13 Takvim-i Vekayi, nr: 2189, 19 Mayıs 1331; Ermeni Tehcir kanunu ile ilgili bilgi için
bk., Azmi Süslü, aynı eser, s. 110 vd.; ayrıca bk., Talat Paşa, Talat Paşa‘nın Anıları,
(Neşreden Enver Bolayır), İstanbul 1958; Salahi Sonyel, Ermeni Tehciri ve Belgeleri,
Ankara 1978.
14 Nejdet Bilge, aynı eser, s. 34-35.
15 Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, s. 31.
16 Azmi Süslü, aynı eser, s. 32.
17 Azmi Süslü, aynı eser, s. 34-35.
18 Azmi Süslü, aynı eser, s. 43.
19 Bu hatıra II nci Rus Erzurum Kale Topçu Alayının tarihçesine ilave olarak yazılmış ise de başlı başına bir vesika mahiyetini haizdir. Yarbay Tuverdoklebof tarafından hazırlanan bu belge Genelkurmay ATASE Arşivi Osmanlı Devri İç Isyanlar bölümünde, Klasör: 1484, Dosya: 5-1; F: 1-4‘te kayıtlı bulunmaktadır. Öte yandan bu belgenin broşür şeklinde basılmış olan hali de ATASE Başkanlığı kütüphanesi nr: 673/1‘de yer almaktadır. 16 sayfa halinde basılmış olan bu eserin basım yeri yazılmamıştır. Yazarı ise,Yüzbaşı İvan Gokilaviç Pilyat olarak geçmektedir. Bu belgeye, Azmi Süslü tarafındanyayınlanan, (Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara 1987, s.
45-56) eserde yer verilmiştir. Ayrıca belge kısmi olarak Muammer Demirel tarafından
hazırlanan, (Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri (1914-
1918), Ankara Gnkur. ATASE Yay., 1996) adlı eserde de kullanılmıştır.
20 Belgenin Rusça aslı mahfuzdur denilmesine rağmen, ATASE Başkanlığı Arşivinde
tarafımızdan yapılan araştırmada buna ulaşılamamıştır.
21Türk-Ermeni husumetinin bu derece artmasında büyük ölçüde 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşının ardından Rusya‘ya göçürülen ve orada gerekli eğitimi aldıktan sonra tekrar Doğu Anadolu‘ya dönen Ermenilerin ve yurtdışında eğitim görenlerle, misyoner okullarından yetişenlerin payı büyüktür. Rusya‘ya göçürülen Ermeniler hakkında bk., Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu‘dan Rusya‘ya Göçürülen Ermeniler, Ankara 1988, Türk Tarih Kurumu Belgeler Dergisi, c.XIII, sy: 7‘den ayrı
basım.
22 Türk Ordusu 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum‘u Rus ve Ermeni birliklerinden geri almıştır.
23 Erzurum, 16 Şubat 1916 tarihinde Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Bk., Akdes Nimet
Kurat; Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 289-290.
24 1917 Ekim ayında gerçekleştirilen Bolşevik ihtilali.
25 Ermenilerin Bolşevik İhtilalini takip eden dönemde Erzurum ve civarında Türklere karşı
icra ettikleri mezalime dair bilgi için bk., Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türk-
lere Yaptıkları Mezalim, s.31 vdd; ayrıca bk., Muammer Demirel, aynı eser, s. 76 vd.
26 Milis teşkilatına giren Türklerin, Ermeniler tarafından geceleri ortadan kaldırıldıkları
bilahare tespit edilmiştir. Bilgi için bk., Muammer Demirel, aynı eser, s. 91-92.
27 General Odişelidze, Rus Kafkas ordusu komutanı olup Gürcü asıllıdır.
28 Ermeniler 2 Mart 1918 tarihinde Ilıca katliamını başlatmışlar, kitle halinde Türkleri
katletmişlerdir. Bu katliamı inceleyen heyet arasında bilahare tarihçi Ahmet Refik
Altınay‘da yer almış, gördüklerini eserinde anlatmıştır. Bk., Ahmet Refik, Kafkas Yolla-
rında, İstanbul 1919, s. 36.
29 Sajen, eskiden Rusya‘da kullanılan bir ölçü birimidir. Bir sajen 2.13 metre değerinde bir
uzunluk ölçüsüdür. Burada belirtilen ölçü 25,5 x 31,9 metredir.
30 Bu sırada Antranik‘in amacı ise Erzurum‘da bulunan tüm müslüman ahaliyi katletmek-
tir. Bunun için de kurduğu çetelerle faaliyetini sürdürmektedir. Bk., Muammer Demirel,
aynı eser, s. 97-99.
31Ermeniler sadece Erzurum şehrinde katliam yapmakla kalmamışlar; bu vilayete bağlı
bütün ilçe ve köylerde mezalimlerini icra etmişlerdir. Bk., Muammer Demirel, aynı e-
ser, s. 104 vd.
GÖRE ERMENİLERİN ERZURUM‘DA TÜRKLERE YÖNELİK KATLİAM HAREKETLERİ
Dr. Zekeriya TÜRKMEN
*
GİRİŞ
Osmanlı Devleti idaresinde cemaat sistemine sahip olan Ermeniler, XIX ncu yüzyIla kadar hiçbir problemle karşIlaşmadan huzur içerisinde varlıklarını sürdürmüşlerdir 1 . Avrupa‘da esen milliyetçilik rüzgarı kısa bir süre sonra Ermenileri de etkisi altına almıştır. Ortadoğu‘nun hammadde
kaynaklarına hakim olmak, diğer taraftan da Şark Meselesini kendi menfaatleri doğrultusunda çözmek isteyen Avrupa devletleri, Osmanlı sınırları içerisindeki azınlık cemaatleri ile daha yakından ilgilenmeye başlamışlardır.Osmanlı Devleti idaresinde —millet-i sadıka“ olarak adlandırılan Er-
meniler, XIX ncu yüzyıldan itibaren, devlet yönetimine cephe almışlar; Tanzimat döneminden itibaren yer yer isyanlar çıkartarak Osmanlı Devleti‘ni sıkıntılı durumlara sokmuşlar; Avrupa kamuoyuna, bağımsızlık yolundaki fikirleri ile diğer meselelerini de kabul ettirmişlerdir. Kapitülasyonların sağladığı haklarla büyük devletlerin himayesine giren Ermeni vatandaşlar;
misyoner okullarının da etkisiyle kısa sürede millî bilince ulaşmışlardır.
Avrupa devletlerinin Ermenilere ilgisi zaman içerisinde artmıştır. Nitekim, 1878‘de imzalanan Berlin Antlaşması ile —Ermeni Meselesi“2 milletlerarasıbir konu haline getirilmiştir. Özellikle II nci Meşrutiyetin ilanından sonra her alanda görülen aşırı özgürlük, Ermenilerin de fırsattan istifade ederek Türklere karşı harekete geçmelerine neden olmuştur 3
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA ERMENİLERİN DOĞU ANADOLU‘DA TÜRKLERE KARŞI HAREKETLERİ VE ALINAN TEDBİRLER
Osmanlı ülkesinde kendi iradeleriyle zaman içerisinde farklı vilayetlere dağılmış bulunan Ermeniler, nüfus itibariyle ülkenin hiçbir yerinde çoğunluğa sahip olamamışlardır.4 Bu şartlar altında Ermeni komitelerinin bağımsızlık veya özerklik kazanmak amacıyla başlattıkları politikalarının başarıya ulaşabilmesi için ellerinde sadece Müslüman halkı ortadan kaldırmak suretiyle, azınlığı çoğunluğa dönüştürmek yolu kalıyordu.5 Birinci Dünya Savaşına girmeden önce yapılan istatistiklere göre,Osmanlı Devleti toplam 18.520.016 nüfusa sahip iken, bu nüfusun1.229.007‘ini ise Ermeniler teşkil etmekte idi. Bu Ermeni nüfusuna milliyeti yazılmayan Protestan Osmanlı vatandaşlarının da yarısı Ermeni kabul edilerek ilave edilmiş ve sayı 1.261.929‘a yükselmiştir. İstatistikte belirtilen Ermeni nüfusu toplam ülke nüfusunun ancak % 6.8‘ini teşkil etmektedir.6 İstatistik bilgilerine bakıldığında, Ermenilerin günümüzde sadece katledildiklerini ifade ettikleri 1,5 milyon Ermeni iddiasının gerçeklerle bağdaşmadığıda ortaya çıkmaktadır.
Birinci Dünya Harbinde pek çok cephede savaşmak durumunda kalan Osmanlı orduları ne yazık ki, Çanakkale cephesi hariç diğer cephelerde beklenen başarıyı gösteremedi. Enver Paşa‘nın bir zamanlama hatası ile başlatmış olduğu Sarıkamış Harekâtı, sert iklim şartları ve lojistik destek
konusundaki eksikliklerin de ilavesiyle kısa sürede yenilgiyle sonuçlandı.Nitekim, Birinci Dünya Savaşı seferberliği esnasında askere alınan Ermeniler de bu yenilgileri fırsat bilerek karşı tarafa yani Rus ordusuna iltihak etmekte gecikmediler. Osmanlı ordusundaki Ermeni askerler sadece doğu
cephesinde düşman saflarına geçmedi, diğer cephelerde de bu olaylar yaşandı.7
Düşman ordusuna katılmaya yönelik firarlar, Ermenilerin büyük bir tehdit haline geldiklerini de gösteriyordu. Nitekim, Rus ordusuna sığınan Ermeniler bir süre sonra ileri harekâta geçen Rus ordularına kılavuzluk etmeye başlamışlardır. Öte yandan bu sırada Ermenilerin birbirleriyle yaptık-
ları haberleşmelerde ve yazdıkları mektuplarda, Türklerin yenilgileri sevinçle karşılanırken, özellikle Türklerin Birinci Dünya Savaşına girmeleri,Ermeni milleti için kurtuluş ve bağımsızlık hareketinin başlangıcı olacağı yorumları yapılıyordu.8
Osmanlı ordularının doğu cephesinde Ruslar‘a yenilmesi üzerine, içerisinde pek çok Ermeni askerinin bulunduğu Rus orduları Erzurum‘a kadar ilerlemişlerdi. Hatta bu sırada Ermenilerin yardımını kabul etmekle beraber,Ruslar bu sırada Türklerin katlini istemediklerini de belirtiyorlardı. Nitekim
Ruslar, bu sırada işgal bölgelerini genişletebilmek amacıyla Türklerin sükûnetinden yararlanmak istediklerinden, Ermenileri Erzurum şehrine sokmamaya çalışmışlarsa da buna pek muvaffak olamamışlardır.9 Rusların Doğu Anadolu‘ya gelmesini fırsat bilen Ermeniler, Türklere
karşı acımasız bir katliam hareketine girişmişlerdi 10.
Osmanlı hükûmeti önceleri bu olayları, aldığı küçük çaplı tedbirlerle önlemeyi uygun buldu. Öte
yandan Ermenilerin silahlarıyla birlikte Osmanlı ordusundan firar etmeleri,Ermeni papasların önderliğinde ısyanlara karışmaları Osmanlı hükûmeti tarafından münferit olaylar şeklinde değerlendirildi. Fakat Ermeni çetelerinin faaliyetleri öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde arttı. Aslında savaşın başlangıcından önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş bulunan Ermeniler,
savaşın ilk yıllarında toplu bir isyana yönelememişlerdi. Ermeniler bu sırada İngilizlerin İskenderun Körfezi‘nden, Rusların da doğudan İskenderun Körfezi‘ne yönelik olarak başlatacakları hareketi beklemekte idiler. Ancak,bekledikleri bu olay gerçekleşmeyince Ermeniler uygun zamanı bekleyeme
den harekete geçtiler.11
Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde başlayan Ermeni isyanları kısa sürede diğer illere de yayıldı. Aslında Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetleri, devletler hukukuna göre vatana hıyanet sayılıyordu. İşte bu nedenle Tal‘at Paşa kabinesinin aldığı 24 Nisan 1915 tarihli kararla Ermeni siyasi teşekküllerinin dağıtılması gündeme gelmiş; Ermeni komitelerinin sahip oldukları evrak ve sairenin imha edilmesine fırsat verilmeden el konulması, komitecilerin tutuklanması istenmişti.12
Ancak, Başkumandan Vekili Enver Paşa, 26 Mayıs 1915‘de Dahiliye Nezareti‘ne gönderdiği telgrafta Ermenilerin savaş bölgesinden alınarak, bir takım şartlar çerçevesinde ülke içinde başka yerlere zorunlu iskan edilmesini istemişti. 27 Mayıs 1915‘te kabul edilen ve —Vakt-i Seferde İcraat-ı Hükumete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-ı Muvakkat“ adlı kanun 1 Haziran 1915 tarihinde Takvim-i Vekayi‘de de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kısaca belirtmek gerekirse, —Tehcir Kanunu“ olarak bilinen bu kanuna göre, doğu cephesinde Türk ordusuna problem çıkaran unsurlar Suriye‘ye zorunlu göçe tabi tutulmuştur 13
. Bu kararın uygulamaya konulması kolay olmamış; ortaya çıkan olumsuzluklar ve bir ta-
kım suistimaller ise bugünlere ulaşan istismar zincirinin önemli bir halkasını oluşturmuştur. Nitekim, tehcir kararından dolayı Osmanlı Devleti, sadece İtilaf Devletleri tarafından değil, müttefikleri tarafından dahi suçlanmıştır.
Almanlar din duygularından hareketle olaya duygusal şekilde yaklaşmışlardır.14
Tehcire tabi tutulanların dışında Rus işgal bölgesinde kalan veya Rus ordusuna iltica eden Ermeniler ise teşkil ettikleri çeteler vasıtasıyla Türklere yönelik sindirme hareketlerine 1915 yılından itibaren daha çok hız verdiler. Ermenilerin Türklere yönelik katliam hareketlerinin artması üzerine Os-
manlı ordusundaki komuta kademesi ile Rus ordusu komuta kademesi arasında bir takım yazışmalar da yürütülüyordu. Rus Kafkas Orduları başkomutanı General Prjevalski, Aralık 1917‘de Osmanlı Orduları Grup Komutanına gönderdiği mektupta Ermeniler tarafından Türklere yönelik icra edilen
her türlü kötü muamelenin zamanında önlenmesi için elinden geleni yapacağını ve bunların önlenmesi için köklü tedbirler alacağını bildiriyordu.15 Öte yandan Gürcü asıllı Rus generali Odişelidze ise, 10 Ocak 1918 tarihinde Kafkas Osmanlı Ordu Komutanlığına gönderdiği telgrafta Erzincan‘da meydana gelen olaylarda Ermenilere direnen sayıları bilinemeyen pek çok
müslümanın öldüğünü bir kısmının da yaralandığını bildiriyor; Rus subaylarının müdahalesi ile olayların önlendiği açıklanıyordu. 16 General Odişelidze‘nin telgrafından belirttiği bu olay, aşağıda metnini vereceğimiz Tuverdoklebof tarafından da teyid edilmektedir. Odişelidze 9 Şubat tarihin-
de Osmanlı Kafkas Ordusuna gönderdiği detaylı telgrafında ise, Erzincan-Erzurum yolu üzerindeki müslüman köylerinin tamamen imha edilmesi emrini Ermeni yanlısı Albay Morel tarafından verildiğini belirtiyor; telgrafın devamında adı geçen Albay‘ın gülünç bir Rus üniforması giymiş bir Ermeni
çete reisi olduğunu ima ediyordu.17 Nitekim bu rapordan da anlaşıldığı üzere Ermeniler Erzincan‘da yüzlerce Türk‘ü katletmişlerdir. Ermeniler 1917-1918 yıllarında Doğu Anadolu‘da kurdukları çeteler
vasıtasıyla pek çok Türk köyünü yağmalamış, yakmış; masum halktan binlercesini de katletmişlerdir. Bu tür hadiseleri sık sık tekrar etmelerine rağmen, Ermeniler, Avrupa kamuoyunda kendilerini mazlum duruma düşmüş gösteren politikalar takip ediyordu. 1918 Nisan ayı sonlarında Kutayis
valisi Çuvaşgili tarafından yazılan telgrafta ise, —Türkler kesiyor, öldürüyor diye şayialar çıkıyor, ben size beyan ederim ki, bu doğru değildir. Türk hükumeti ve Türk askeri kendi halinde duranlara hiçbir şey yapmaz ve iliş mez. Mal mülklerini de muhafaza ederek, onlara yardım eder.“ denilerek,
Ermenilerin ortaya attıkları asılsız haberler yalanlanıyordu.18
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi ve kütüphanesinde bulunan ve aşağıda aynen çevirisini vereceğimiz rapor ise,bölgede görev yapmış olan, daha iki Rus subayı tarafından hazırlanmıştır.Bir Rus subayı tarafından kaleme alınmış olması bakımından önemli olduğu
düşünülen bu rapor aşağıda aynen verilecektir.
RUS İHTİLALİ BİDAYETİNDEN İTİBAREN 27 ŞUBAT 1918‘DE OSMANLI KIT‘AATININ
ERZURUM‘U İSTİRDAT ETTİKLERİ TARİHE KADAR ERMENİLERİN ERZURUM ŞEHRİ VE HAVALİSİ TÜRK
SEKENESİNE KARŞI TAVIR VE HAREKETLERİNE DAİR 19
.
(s.2) MUKADDİME
Erzincan, Erzurum kasabalarında ve Erzincan-Erzurum yolu tarafında
sakin ahali-yi İslamiyenin düçar oldukları zulm ve i‘tisafın derece-i
vüs‘atini bütün çıplaklığıyla bu vesika tespit ve takrir ediyor. Kaymakam
(Yarbay) Tuverdoklebof‘un el yazısıyla yazılan işbu vesikanın Rusça aslı
Mahfuzdur 20
.
(s.3) ERMENİLERİN ERZURUM ŞEHRİ VE HAVALİSİ TÜRK SEKENESİNE KARŞI TAVIR VE HAREKETLERİNE DAİR
Eskiden beri Avrupa‘da Rusya efkâr-ı umumiyesince ma‘lûm olan Türk-Ermeni husumeti 21 , bu harb-i umumideki tezahürâtı mertebesinde hiçbir zaman tasavvur edilmemiştir. Ermenilerin Türkleri görmek istemedikleri eskiden beri ma‘lûm, Ermeniler kendilerini daima mazlum, makhur (kahra uğramış) mertebesinde göstermişler; medeniyetteki terakkileri ve dinleri dolayısıyla pek ağır işken-
celere duçâr olur bir millet şeklinde görünmekte daima muvaffak olmuşlardır.Ermenilerin bir dereceye kadar teması fazlaca olan Ruslar, Ermeni medeniyeti ve liyakatı hakkında bir parça başka türlü fikir hasıl etmişlerdir. Bunları oldukça hasis, şaşırtıcı, aç gözlü ve ancak başkasının sırtında geçinebilir bir millet olarak tanımışlardır. Rus köylüsü Ermenilere başka türlü hüküm vermiştir.
Rus neferlerinden bir çok defalar şu sözleri işittim. —Ermeniler iyi millet, Türkler bunları becerdiler fakat iyi kesemediler; bir tane kalmayıncaya kadar kesmeliydiler!“ Rus kıt‘aatı arasındaki Ermeni efrad her hususta daima en aşağı addolunmuştur. Ermeniler daima perakende hizmeti ve cep-
heye gitmemeyi tercih etmişlerdir. Ermenilerden bir çok firariler ve kendi kendini yaralamaklar muharebe bidayetinden beri bunlar hakkında bu fikri tespit etmiştir. Fakat Türklerin Erzurum‘u istirdatlarına 22 (geri almalarına) kadar geçen iki (s.4) ay zarfında Ermenilerden bizzat gördüğüm ve işittiğim ahval bunlar hakkındaki her türlü fena faraziye ve tasavvurun fevkindedir (üzerindedir).
1916‘da Erzurum‘un Rus kıt‘aatı tarafından işgalinde 23 gerek şehre ve gerek civarına hiçbir Ermeni yaklaştırılmamıştır. Birinci kolordu kumandanı General Kalitin, Erzurum ve havalisi, kumandanlığında kaldıkça aralarında Ermeni efradı bulunan kıt‘aat bu havaliye sevk edilmedi idi. İhtilalden sonra
24 her türlü tedabir (tedbirler) lağv edilmiş bulununca Ermeniler Erzurum ve havalisine saldırdılar 25.
Bu hücumla beraber gerek şehirde ve gerek civar köylerde evler yağma edilmek, sahipleri kâffeten katl olunmak gibi cinayetler başladı. Rusların mevcudiyeti Ermenilerin bu cinayetlerini alenen
yapmalarına mani oluyordu. Katil ve yağma eşkıyavari olarak gizlice icra edilmekte idi.
1917 senesi bilhassa neferâttan mürekkep Erzurum İhtilal İcra Komitesi, ahaliden silah toplamak maksadıyla her tarafı aramaya başladı. Taharriyat muntazam surette cereyan etmediğinden biraz sonra yağmagirliğe müncer oldu. Neferât tarafından pek vâsi‘ surette yağmagirlik devam etti. Yağmacılıkta en ileri gidenler muharebede korkak olan Ermeni neferleri olmuştur. Bir gün at üstünde şehir sokaklarından birinden geçerken bir çok Rus neferi kümesi başlarında bir Ermeni neferi olduğu halde yetmiş yaşında iki Türk‘ü bir yere sevk ediyorlardı. (s.5) Ermeni neferinin elinde tel örgüsün-
den bir kırbaç bulunup hiddetinden benzi atmıştı, yollar gayet çamurlu idi. Ermeni neferleri bîçare ihtiyar Türkleri çamurların içinde sokağın bir tarafından öbür tarafına sürüklüyorlardı. Neferleri kandırmak için çok çalıştım. Bu ihtiyarlara insan gibi muamele etmelerini söyledim. Kalabalığın
başında bulunan Ermeni nefer elindeki tel örgüsü kırbaçla vurmaya yürüyerek; —Siz bunları müdafaa ediyorsunuz. Öyle mi? Onlar bizi kesiyor. Siz bunlara yardımcı çıkıyorsunuz değil mi?“ diye bağırdı. Toplanmış olan diğer Ermeniler de bunun tarafına iltizam ettiler. O zamanda Rus neferleri o derece şımarmışlardı ki, her yerde zabitleri dövmekte ve hatta öldürmekte idiler. Mevkiim fenalaşmıştı. Zabit kumandasında muti‘ bir devriye kolu zuhur ediverince ahval değişti. Ermeniler hemen ortadan kayboldu. Rus neferleri de ihtiyarları hakaretsiz sevk etmeye başladılar. Rus kıt‘aatının cepheden kendi kendine dağıldıkları tarihte, cephede kalan veyahut buralara şitâb eden Ermenilerin geriden diğer milletlere mensup kıt‘aat gelinceye kadar Türk köylülerine pek çok vahşetler yapmak tehlikesi zuhur etmeyeceğini pek kuvvetle temin ediyorlardı. Türk Ermeni arasında vifak-ı tam husulüne çalışıp muvaffak olacaklarını ve bu bâbda her türlü teşebbüsatta bulunduklarını (s.6) dermeyan ediyorlardı. Geceleri bu sükûn-ı sükûtun teessüs edebileceği tasavvur olunabiliyordu.
Hakikaten bidayette bu teminata inanacak ahval nümayân (belli) oluyordu. Mesela, Rus neferleri tarafından kışla haline ifrağ olunan camiler tahliye ve tathir ediliyor (temizleniyor) ve bir daha -Türkler için- ikametgâha tahsis edilmiyordu. Türk ve Ermenilerden mürekkep şehir milisleri teşkil
olunuyor, katl ve yağma edenlerin muhakemesi için divan-ı harpler teessüs etmesini Ermeniler yüksek sesle talep ediyorlardı. Bunların hepsi hile ve tuzak olduğu bilahare anlaşılmıştı. Milis teşki-
latına giren Türkler pek çabuk bundan vaz geçtiler. Çünkü milis teşkilatına giren Türklerin pek çoğu gece devriyelerinden avdet etmemeğe ve ne olduklarına dair malûmât alınamamaya başladı. Şehir haricine çalıştırmaya götürülen Türkler de avdet etmiyordu 26 . En nihayet teşekkül edebilen divan-
ı harp kendisini idama mahkûm edeceklerinden korkarak hiç kimseyi cezalandıramıyordu. Münferit yağma ve katiller çoğalmaya başladı. Kanun-ı sani ile Şubat arasında yağmacılar tarafından Erzurum‘un ma‘ruf simalarından Bekir Hacı Efendi bir gece kendi hanesinde katl edildi. Odişelidze
27 üç gün zarfında katilin meydana çıkarılmasını kıt‘aat kumandanlarına emretti.
Başkumandan Ermeni kıt‘aatı kumandanlarına efradın itaatsizliği son dereceyi bulduğunu söyleyerek pek ağır tahkirâtta bulundu. (s.7) Eşkıyaca zulm ve teaddi ve yollarda çalıştırmak bahanesiyle kıra götürülen Türklerin hemen yarı yarıya avdet etmemesi hususunu Ermenilere izah ederek eğer taht-ı
işgale alınan arazide Ermeniler hakim olmak istiyorlarsa kendileri mazbut ahlâk sahibi olduklarını göstermeleri icap edeceğini ve yaptıkları cinayetlerle kendi milletlerinin namını telvîs etmekte olduklarını Ermenilerin münevver kısmına pek acı lisanla ihtar etti. Ve hattâ henüz harb-i umumi neticelenmeyip umum sulh konferansı bu havalinin Ermenilere verilmesini kabul ve tasdik etmemiş olduğu zamanda Ermenilerin bilhassa daha ziyade kanuna riayetkâr ve serbestiye layık bir millet olduklarını göstermeleri icap edeceğini söyledi. Ermeni kıt‘aat kumandanları ve Ermeni milletleri bir
kısm-ı kalîl Ermenilerin icra-yı vahşet etmeleri bütün Ermeni milletinin namusunu lekeleyeceğini lisan-ı kat‘iyle beyan edip bir kısım Ermeniler Türklerin eski zulümlerinin intikamını almakta olduklarını ve fakat mütefekkir Ermenilerin buna mani olmaya pek ziyade çalıştıklarını ve bunun için
kat‘i tedbirler ittihazını tezekkür ve mevki‘-yi icraya vaz‘ edeceklerini söylediler.
Bundan bir müddet sonra Erzincan‘da Ermenilerin Türkleri katliâmı havadisi vasıl oldu. Bunun tafsilatını bizzat başkumandan Odişelidze‘nin ağzından işittim ki, bervech-i âtidir:
Kıtâl, doktor ve müteahhit tarafından tertip edilmiş (s.8) yani her halde eşkıya tarafından tertip edilmemiştir. Bu Ermenilerin isimlerini suret-i kat‘iyede bilmediğim için burada zikredemeyeceğim. Her türlü müdafaadan mahrum ve silahsız sekiz yüzden fazla, Türk itlâf edilmiştir. Büyük çukurlar
açılmış ve bîçare Türkler bu çukurların başına sevk olunup hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş, her hangi bir Ermeni sayarmış:
Yetmiş mi oldu? On kişi daha alır; kes! Deyince, on kişi daha keserler. Çukura atıp üzerlerine toprak doldururlarmış. Bizzat müteahhit eğlenmek için seksen kişi kadar bîçareleri bir eve doldurup kapıdan çıkarlarken birer birer kafalarını parçalamış. Erzincan kıtalinden sonra mükemmel silahlarla mü-
cehhez Ermeniler, Erzurum‘a doğru ric‘ata başladılar. Menzil hattını Türklerin tasallutundan vikaye için birkaç topla birlikte menzil ile ric‘ata mecbur olan bir Rus topçu zabiti bir gün icabât-ı harbiyeden olarak Ermeni kıt‘aatından bazısını mevzi‘e sokmak istemiş, muntazam harp etmek Ermenilerin hoşuna gitmediğinden bir gece Rus zabitleri evlerinde uyurlarken evleriyle birlikte yakmak istemişler evi tutuşturmuşlar. Rus zabitleri pek güçlükle yangından kurtulmuşlar, çoğunun eşyası kâmilen yanmıştır. Erzincan‘dan Erzurum‘a ric‘at eden Ermeni eşkıya sürüleri, yolları üzerine rast gelen İslam köylerini ahalisi ile birlikte mahv etmişlerdir. Menzildeki arabaları ve topçu cephanesini sevk ve nakletmek üzere silahsız ve muti‘ ahaliden, (s. 9) Türklerden kira ile arabacılar tutulmuştu. Bunlar Erzurum‘a yaklaştıkça yollarda, Rus zabitanının evlerine girdikleri zamanlardan bilistifade, Ermeniler bu Türkleri öldürmeye başlamışlar. Dışarıdaki feryadı işitip imdat için dışarı çıkan Rus zabitleri, Türkleri vikaye için müdafaa edince ayni akıbete kendileri de düçar olacakları tehdidiyle ve silahla mukabele görmüşlerdir. Bu kıtal hayvanca ve vahşetle icra olunuyordu.
Erzurum şehrinde Rus topçu zabitan gazinosunda Topçu Mülazımı Madivani şöyle bir vak‘anın şahidi olduğunu alenen beyan etmiştir. Bir Ermeni, arabacılardan bir Türk‘ü öldürmek için vurmuş, fakat Türk henüz ölmemiş, sırt üstü düşmüş, Ermeni elindeki sopayı can çekişen Türk‘ün ağzına sokmak istemiş, dişleri kilitlenmiş olduğundan sopayı ağzına sokamayan Ermeni, Türk‘ün karnını tekmeleye tekmeleye öldürmüş. Ilıca kasabasında firar edemeyen Türklerin kâffesi katledilmiş 28 olduğunu ve kör baltalarla enselerinden kesilmiş bir çok çocuk cenazeleri gördüğünü bizzat Odişelidze söyledi.
Ilıca kıtalinden üç hafta sonra 26 Şubat 1916 senesinde oradan avdet eden Kaymakam (Yarbay) Gıryaznof müşahedatını bervech-i âti hikaye etti:
Köylere giden yollarda azası (organları) tahrip edilmiş bir çok cenazelere rast gelmiş, her geçen Ermeni bir kere küfür eder ve tükürürmüş. 12-15 sajen 29 merbu‘unda cami avlusunda (s. 10) iki arşın irtifa‘ında cenaze yığılmıştı. Bunlar arasında her yaşta kadın, erkek, çoluk-çocuk ve
ihtiyarlar vardı. Kadın cenazelerinde cebren taarruz âsârı pek âyan bir halde idi. Bir çok kadın ve kızların mahall-i tenasüllerine tüfenk fişengi sokulmuştu. Ermeni kıt‘aatı nezdinde telefon hizmetini ifa eden Ermeni kızlarından bir ikisini Kaymakam Gıryaznof cami avlusunu davet etmek ve Ermeni
marifetlerini görüp iftihar etmelerini makam-ı serzenişte teklif etmiş ve götürmüş, o hali gördükleri zaman müteessir olacaklarına bilakis meserretle gülmeye başlamaları nefretle karışık hayreti mucip olmuş ve pek çok müteessir olan Gıryaznof bunları ta‘zir ve tekdir etmeye başlamış ve Ermenilerin
hatta kadın bile olsalar en alçak ve vahşi bir millet olduklarını ve harp etmiş nice fecayi görmüş bir zabitin bile tüylerini ürperten bu vahşet levhası karşısında talim ve terbiye ve mektep görmüş genç kızların meserretle gülmeleri buna delildir. Deyince, bir parçacık sıkılmak lüzumunu derhatır eden kızlar, sinirlerinin gevşemesinden güldüklerini ileri sürmüşlerse de, efkâr-ı
hunharanelerini te‘vil edememişlerdir. Alaca menzil kumandanlığı müteahhidi olan bir Ermeni 27 Şubat‘ta Alaca‘da yapılan vahşet hakkında şöyle hikaye etti: Ermeniler bir kadını canlı olduğu halde duvara çivilemişler, sonra kalbini oyup başının üstüne asmışlar! (s.11) Erzurum‘da birinci büyük kıtale 7 Şubat‘ta teşebbüs etmişler.Şimdi söylendiğine göre topçu neferleri sokaklarda ahaliden 270 kişiyi yakalamışlar, bunları kamilen soyduktan sonra maksad-ı ma‘lûmu tatmin için hepsini kışlanın hamamına doldurmuşlar. Bizzat benim son derece gayretim semeresiyle bunlardan ancak sağ kalan 100 kişi kurtulmuştur. Diğerleri güya benim meseleye vukufum dolayısıyla neferler tarafından
evvelce salıverilmiş olduğunu söylediler. Bu işin mürettibi topçu kıt‘aatına merbut piyade
Ermeniler arasında Zabit Vekili Karagudoyef isminde bir vahşi olduğu anlaşıldı. Bugün sokaklarda birkaç Türk katledilmiştir.16 Şubat‘ta Erzurum şümendüfer istasyonunda bir takım Ermeniler
gayr-ı müsellah muti‘ müslüman ahaliden on kişiden fazlasını kurşuna dizmişler. Bunları müdafaa ve muhafaza etmek teşebbüsünde bulunan Rus zabitlerini ölümle tehdit etmişlerdir. Bu esnada hiç kabahatsiz bir Türk‘ü öldürdüğünden dolayı bir Ermeni‘yi haps etmiştim. Umum kumandan divan-ı
harp teşkilini emretmişti. Eski kanun mucibince cinayet icra edenler idam edilecekti. Ermeni zabitlerden birisi bu mevkuf olan Ermeni, cinayetinin cezası olarak sulb edileceğini söylediği zaman mevkuf Ermeni hiddetlenmiş,bir Türk için bir Ermeni asıldığı nerede görülmüş! Diye bağırmış. Erzu-
rum‘da Ermeniler, Türk pazarını yakmaya başladılar. (s.12) 17 Şubat‘ta Topçu alayının mıntıkası dahilinde Tepeköy‘ün bütün ahalisi kadın, erkek,çoluk-çocuk kâffeten katledilmiş olduğunu işittim. Ayni günde Antranik‘in Erzurum‘a geldiğinden bu katliâmdan bahs ederek faillerinin meydana çıka-
rılmasını söyledim 30 . Ne netice çıktığı henüz ma‘lûm olamadı.Antranik topçu zabitanı gazinosunda umum muvacehesinde zabt ve rabt teessüs edeceğini vaad etti. Fakat icraat vaad şeklinde kaldı. Halbuki Zakafkas hükûmeti tarafından bilhassa zabt ve rabt teessüs için Antranik ile Doktor Zavriyef Erzurum‘a gönderilmişlerdi. Şehirde bir dereceye kadar gürültü azaldı. Sükkânı sağ kalmayan köylerde de bittab‘ sükûn hasıl oldu. Harekât-ı harbiye Osmanlıların Ilıca‘ya doğru geldiklerini gösterince Erzurum şehrinde Ermeniler tarafından Türk ahali tevkifine tekrar başlanıldı. Bilhassa 25-26 Şubat‘ta tevkifler göze çarpacak dereceye çıktı. 26-27 Şubat gecesi Ermeniler, Rus zabitlerini aldatarak katliâm yapıp Türk askerinin korkusundan kendileri de firar ettiler. Katliâm tesadüfi olmayıp bittertib evvelce tevkif edilenlerle beraber hepsi tamamen yakalanıp badehu birer birer katl edilmiştir ki, o gece katl edilenlerin yekûnu 3.000 (üçbin)‘e baliğ olduğu yine Ermeniler tarafından iftiharla söylenmiştir. Müdafi‘ Ermeniler o kadar az idi ki, iki topla 1.500 mevcuttan ibaret (s.13) Türk askerine karşı duramayıp kaçtılar, fakat yalnız bu gece zarfında yaptıkları katil pek çoktur. Katliâmın önüne geçmek tamamen Ermenilerin ileri gelenlerinin elinde idi.
Binaenaleyh katliâmda yalnız eşkıya değil, mütefekkir Ermeniler de medhaldârdır. Ermenilerin aşağı
tabakası, ileri gelenlere ve bilhassa içinde bazı temayüz etmişlerin emirlerine son derece muti‘dir. Benim alayımın zabitanı kâmilen Rus olduğu halde efradı hemen kâmilen Ermeni idi. Elimizde bunlara karşı hiçbir kuvvet olmadığı halde emirlerimizi daima infaz ettirebildik. Bu efrad hiçbir zaman alenen cinayete tesaddi edemedi. Hatta katliâm gecesi alayın nakliyesinin bulunduğu kışlada yalnız bir Rus zabiti nöbetçi olduğu halde seyis Türklerden hiç birisi katl olunmamıştır. Şayan-ı
dikkattir ki, silahsız Türk seyisler yalnız 40 kişiden ibaret olup bunların etrafında bulunan Ermeni topçu neferâtı yüzlerce olduğu halde hiçbir müslümanın burnu bile kanamamıştı. Bilâ-tefrik bütün Ermeni mütefekkirlerinin cinayette medhaldâr olduklarını iddia etmek istemiyorum. Hayır, bu halin muvafık olmadığını Ermenilerin tuttuğu yolun çıkmaz olduğunu itiraf eden Ermeni mütefekkirleri-
ne rast geldim. Hatta yalnız kavlen değil, fiilen kıtâle mümana‘atta bulunan bazı Ermeni mütefekkirleri de görülmüştür. Ancak bunlar ekseriyet arasında pek ekalliyette kalıyorlar. Bunlar da Ermeni (s.14) mefkûresine muhalif addolunarak ekserisi Ermeni vahşilerinin nazarında daima makhûr bulunmuşlardır. Bazıları da suretâ cinayet aleyhinde görünerek hakikatte gizlice kıtâl imkânında hemen icrada kusur etmemişlerdir. Bazıları sükûtu ihtiyar eder, bazıları da Rusların serzenişlerine karşı:
Siz Russunuz, hiçbir zaman Ermeni milletinin mefkûresini anlayamazsınız, derlerdi. Vicdan azabı nedir bilmezler. İnsanların vicdanı kıymetdar elmas gibi lekesiz yaratılmıştır, lekesiz kalmalıdır.
Türklerin katlinden dolayı vaki olan tekdir ve serzenişlere bazı Ermeniler de şu yolda cevap vermişlerdir: Türkler de Ermenileri imha için böyle hareket etmiyorlar mı? Yaptığımız intikamdan başka nedir? Vukuat-ı anfe Ermeni milletinin ve Ermeni mütefekkirlerinin mefkûrelerini pek âşikâr surette gösterir 31
. Hiç kimse, olan vukuatı olmamış bir hale koyamaz. Ermeniler rüzgâr ektiler. Fakat rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini unuttular!
Erzurum Deveboynu Mevazii Muvakkat Kumandan Vekili ve İkinci Erzurum
İstihkâm Topçu Alayı Kumandanı
Esir-i Harp Kaymakam
Tuverdoklebof
16 Nisan 1918 Erzurum. (s.15)
Mazruf Mektubun Tercümesidir:
17 Nisan 1918 Erzurum
Saadetlû Efendim Hazretleri,
Rusya sahra topçusunun yegâne mümessili sıfatıyla Rus zabitlerine karşı gösterdiğiniz lütuftan dolayı teşekkürâtımı takdim ederim. Birinci kolordu kumandanının size haber verdiği Yüzbaşı Pilyat ismini der-hâtır buyurmanızı rica ile tasdi‘a ictisar ediyorum. Ben, Şubat ibtidalarında 12 kıt‘a seri ateşli sahra ve cebel toplarıyla makineli tüfenkleri Erzurum Cemiyet-i Hayriye Reisi Seyidof Efendi‘ye
Erzurum‘da Ermeni mezalimini itfa için emirlerine amade ve hizmette bulunmayı teklif eden iki Rus topçusundan birisiyim. O zaman VII nci Kafkas cebel topçu taburu kumandanı olduğumdan Ermenileri Erzurum‘dan cebren çıkardıktan sonra Odişelidze‘nin muvafakatıyla Erzurum istirdadında harp
edilmemesini temin etmek için Osmanlı kıt‘aatıyla anlaşabileceğime emin idim. Türk kıt‘aatıyla harp etmek Odişelidze‘nin planında yok idi. Fakat tali‘ başka türlü hükmünü icra etti. Seyidof, Türkleri vaktiyle teslih edemedi. Kıyam zuhura gelmedi. Seyidof ile Yüzbaşı vekili Yermolof‘un itlaf
edilmiş olmalarından korkuyorum. Ben, Ermenilerin tahribatından kendimi saklayabildim ve Cenab-ı Hakk‘a (s.16) çok şükür ki, Ermenilere değil Türklere esir oldum. Rus ordusunun cepheden dağıldığı günden itibaren hiçbir Türk‘e hiçbir vechile zararım dokunmadığından şu naçiz hizmetime mukabil memleketim olan Ukrayna‘daki Kiyef‘de ailemin nezdine gidebilmek üzere esaretten kurtarılmaklığımı rica etmek cesaretinde bulunamam.
Bunun vakt-i merhûnu geldiği zaman bizzat emr edersiniz. Ancak birkaç seneden beri beni görmeyen ve altı aya karib benden mektup alamayan aileme yazdığım melfuf mektubun Kiyef şehrine gönderilmesine müsaade buyurmanızı rica ederim. Çünkü ailem şimdi hayatta bulunmadığıma hükm
ederek me‘yus bulunuyorlar. Ben de ailemin yegâne velisi bulunuyorum.
Benden başka kendilerini besleyecek kimseleri yoktur. Mektubumu göndermeye müsaade buyurursanız bir aileyi yeniden canlandıracak ve beni de bahtiyar edip ilelebet minnetdar bendeniz kılacaksınız. Kemal-i hürmetle müteşekkirim.
Yüzbaşı
İvan Gokilaviç Pilyat
İmza
SONUÇ
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeniler, vatandaşlık bağı ile bağlı bulundukları Osmanlı Devleti‘ne karşı mücadele etmek üzere kanun dışı hareketlerini giderek artırdılar. Öte yandan Türk ordusunda görevli Ermenilerin düşman tarafına silahları ile birlikte iltica etmeleri ise, Rusların doğudaki hareketlerini daha da kolaylaştırdı. Osmanlı idarecileri, Ermenilerin Doğu Anadolu‘da bulunan Türkleri sindirmeye, ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerinin artması üzerine, bilinen tehcir kanunu çıkardı. Bu kanuna göre Ermeniler, yine Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bir başka yere,
Suriye‘ye zorunlu iskana tabi tutuldu. Bu sırada Rus ordusunun denetiminde kalan bölgelerde yaşayan Ermeniler ise, çetecilik faaliyetlerine devam ettiler.
Rus subaylarından Kaymakam (Yarbay) Tuverdoklebof ile Yüzbaşı Pilyat tarafından kaleme alınan raporda da belirtildiği üzere, Ermeniler, Doğu Anadolu‘daki Türklere yönelik her türlü sindirme politikasını uygulamışlardır. Erzurum ve Erzincan‘da Türklere yönelik katliam hareketleri,
diğer Rus generalleri tarafından da yazılan raporlar ve gönderilen telgraflarda doğrulanmaktadır. Nitekim, Rus Kafkas Orduları başkomutanı General Odişelidze de Osmanlı Ordu komutanlığına gönderdiği telgrafında Ermenilerin Türklere yönelik sindirme politikalarını doğrulamaktadır. Türklere
yönelik olarak icra ettikleri hunharca hareketlere rağmen Ermeniler, bütün bunları masumane kılıflarla örterek, Avrupa kamuoyunda kendilerine destek aradılar. Hatta Suriye‘ye doğru yapılan tehcir esnasında, Türkler tarafından soykırıma uğratıldıklarını iddia ettiler. Nitekim Birinci Dünya Savaşı yıllarında bu bölgede görev yapan şahıslar tarafından tutulan raporların tarafsız
bir gözle incelenip değerlendirilmesi, Ermenilerin günümüzde ortaya attıkları asılsız iddialarının bilimsel dayanaktan uzak olduğu kadar, yersiz olduğunu da gösterecektir.
----------------------------------------------------------------------------------
*Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Atatürk Araştırma ve Eğitim Merkezi.
1 Osmanlı idaresinde Ermenilerin durumu hakkında geniş bilgi için bk., Nejat Göyünç,
Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983.
2 Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı hakkında daha geniş bilgi için bk., Cevdet Küçük, Os-
manlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, İstanbul 1986; Esat
Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987; Ahmet Hulki Saral, Ermeni
Meselesi, Ankara 1970; Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, İstanbul 1986; Sadi Koçaş,
Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 1967. Kâmuran Gürün, Er-
meni Dosyası, Ankara 1985.
3 Ermeni komitelerinin II. Meşrutiyet dönemdeki faaliyetlerine dair Türkiye‘de pek çok
eser kaleme alınmıştır. Bk., Ermeni ‰mâl ve Harekât-ı İhtilaliyesi Tesavir ve Vesaik, Al-
büm 1-2; Ermeni Komitelerinin ‰mâl ve Harekât-ı İhtilaliyesi, İstanbul 1332; Ahmet Re-
fik, İki Komite İki Kıtal, İstanbul 1919; Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte
Ermeni Mezalimi, İstanbul 1976; A. Alper Gazigiray, Osmanlılardan Günümüze Kadar
Vesikalarıyla Ermeni Terörünün Kaynakları, İstanbul 1982.
4 Nitekim, 1897 yılında yapılan resmi Osmanlı istatistiğine göre, ülkenin toplam nüfusu
19.050.307 olarak tespit edilmiş; bu nüfusun 1.042.374‘ünün de Ermeni olduğu belirtil-
miştir. Buna göre Ermeniler 1897 yılında ülke nüfusunun sadece % 7.47‘ini oluşturmak-
tadırlar. Osmanlı Devleti‘nin İlk İstatistik Yıllığı 1897, Tarihî İstatistikler Dizisi, Yay. Hz.
Tevfik Güran, Ankara 1997, c.V, s. 21, 24. Ayrıca bilgi için bk., Cevdet Küçük, —XIX.
Asırda Anadolu‘da Ermeni Nüfusu“, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, İzmir 1983,
s. 75-95.
5 Nejdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey‘in Yargılan-
ması, Ankara 1999, s. 24.
6 Kemal H. Karpat, Ottoman Population 1830-1014 Demographic and Social
Characteristics, Wisconsin 1985, s. 188-189; öte yandan Anadolu‘daki vilayetlerdeki
Ermeni nüfusu hakkında bilgi için bk., Justine Mc Carthy, Osmanlı Anadolu Toprakların-
daki Müslüman ve Azınlık Nüfus (Osmanlı Anadolu‘sunun Son Dönemi), Çev., İhsan
Gürsoy, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yay., Ankara 1995, s. 62-76.
7 Osmanlı ordusundaki Ermeni asıllı askerlerin Rus ordusuna iltihak ettikleri hakkında bk.,
Askerî Tarih Belgeler Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yay., Sy: 36/85, s. 9, 12;
Sy: 36/86, s. 95, 97.
8 Ahmet Refik, İki Komite İki Kıtal, İstanbul 1919, s. 44-45.
9 Ahmet Refik, aynı eser, s. 45-46.
10 Ermenilerin Erzurum, Van bölgesindeki katliamları bugün dahi yapılan kazılarda gün
ışığına çıkmakta; pek çok toplu mezar bulunmaktadır. Ülkemizde bu konuda da akade-
mik çalışmalar yapılmıştır. Bilgi için bk., Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni
Isyanları (1896-1916), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış
Doktora Tezi, Ankara 1985; İslam Ahalinin Düçar Oldukları Mezalim Hakkında Vesai-
ke Müstenid Malûmât, İstanbul 1335 (1919); Enver Konukçu, Ermenilerin
Yeşilyayla‘daki Türk Soykırımı (11-12 Mart 1918), Ankara 1990; Kâzım Karabekir, Er-
zincan ve Erzurum‘un Kurtuluşu, İstanbul 1935; Mustafa Hürbaş; —
11 Nejdet Bilgi, aynı eser, s. 27.
12 24 Nisan 1915 tarihli emirname metni için bk., Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir
Olayı, Ankara 1990, s. 106-108.
13 Takvim-i Vekayi, nr: 2189, 19 Mayıs 1331; Ermeni Tehcir kanunu ile ilgili bilgi için
bk., Azmi Süslü, aynı eser, s. 110 vd.; ayrıca bk., Talat Paşa, Talat Paşa‘nın Anıları,
(Neşreden Enver Bolayır), İstanbul 1958; Salahi Sonyel, Ermeni Tehciri ve Belgeleri,
Ankara 1978.
14 Nejdet Bilge, aynı eser, s. 34-35.
15 Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, s. 31.
16 Azmi Süslü, aynı eser, s. 32.
17 Azmi Süslü, aynı eser, s. 34-35.
18 Azmi Süslü, aynı eser, s. 43.
19 Bu hatıra II nci Rus Erzurum Kale Topçu Alayının tarihçesine ilave olarak yazılmış ise de başlı başına bir vesika mahiyetini haizdir. Yarbay Tuverdoklebof tarafından hazırlanan bu belge Genelkurmay ATASE Arşivi Osmanlı Devri İç Isyanlar bölümünde, Klasör: 1484, Dosya: 5-1; F: 1-4‘te kayıtlı bulunmaktadır. Öte yandan bu belgenin broşür şeklinde basılmış olan hali de ATASE Başkanlığı kütüphanesi nr: 673/1‘de yer almaktadır. 16 sayfa halinde basılmış olan bu eserin basım yeri yazılmamıştır. Yazarı ise,Yüzbaşı İvan Gokilaviç Pilyat olarak geçmektedir. Bu belgeye, Azmi Süslü tarafındanyayınlanan, (Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara 1987, s.
45-56) eserde yer verilmiştir. Ayrıca belge kısmi olarak Muammer Demirel tarafından
hazırlanan, (Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri (1914-
1918), Ankara Gnkur. ATASE Yay., 1996) adlı eserde de kullanılmıştır.
20 Belgenin Rusça aslı mahfuzdur denilmesine rağmen, ATASE Başkanlığı Arşivinde
tarafımızdan yapılan araştırmada buna ulaşılamamıştır.
21Türk-Ermeni husumetinin bu derece artmasında büyük ölçüde 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşının ardından Rusya‘ya göçürülen ve orada gerekli eğitimi aldıktan sonra tekrar Doğu Anadolu‘ya dönen Ermenilerin ve yurtdışında eğitim görenlerle, misyoner okullarından yetişenlerin payı büyüktür. Rusya‘ya göçürülen Ermeniler hakkında bk., Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu‘dan Rusya‘ya Göçürülen Ermeniler, Ankara 1988, Türk Tarih Kurumu Belgeler Dergisi, c.XIII, sy: 7‘den ayrı
basım.
22 Türk Ordusu 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum‘u Rus ve Ermeni birliklerinden geri almıştır.
23 Erzurum, 16 Şubat 1916 tarihinde Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Bk., Akdes Nimet
Kurat; Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 289-290.
24 1917 Ekim ayında gerçekleştirilen Bolşevik ihtilali.
25 Ermenilerin Bolşevik İhtilalini takip eden dönemde Erzurum ve civarında Türklere karşı
icra ettikleri mezalime dair bilgi için bk., Azmi Süslü, Ruslara Göre Ermenilerin Türk-
lere Yaptıkları Mezalim, s.31 vdd; ayrıca bk., Muammer Demirel, aynı eser, s. 76 vd.
26 Milis teşkilatına giren Türklerin, Ermeniler tarafından geceleri ortadan kaldırıldıkları
bilahare tespit edilmiştir. Bilgi için bk., Muammer Demirel, aynı eser, s. 91-92.
27 General Odişelidze, Rus Kafkas ordusu komutanı olup Gürcü asıllıdır.
28 Ermeniler 2 Mart 1918 tarihinde Ilıca katliamını başlatmışlar, kitle halinde Türkleri
katletmişlerdir. Bu katliamı inceleyen heyet arasında bilahare tarihçi Ahmet Refik
Altınay‘da yer almış, gördüklerini eserinde anlatmıştır. Bk., Ahmet Refik, Kafkas Yolla-
rında, İstanbul 1919, s. 36.
29 Sajen, eskiden Rusya‘da kullanılan bir ölçü birimidir. Bir sajen 2.13 metre değerinde bir
uzunluk ölçüsüdür. Burada belirtilen ölçü 25,5 x 31,9 metredir.
30 Bu sırada Antranik‘in amacı ise Erzurum‘da bulunan tüm müslüman ahaliyi katletmek-
tir. Bunun için de kurduğu çetelerle faaliyetini sürdürmektedir. Bk., Muammer Demirel,
aynı eser, s. 97-99.
31Ermeniler sadece Erzurum şehrinde katliam yapmakla kalmamışlar; bu vilayete bağlı
bütün ilçe ve köylerde mezalimlerini icra etmişlerdir. Bk., Muammer Demirel, aynı e-
ser, s. 104 vd.
BERLIN ANTLAŞMASI’NDAN SONRA SAMSUN VE ÇEVRESINDE ERMENI OLAYLARI
Giriş
Ermeniler tarih boyunca Pers, Roma, Arap, Bizans ve Rus hakimiyeti altında yaşamışlardır. Türklerin batıya doğru ilerlemesiyle birlikte, Selçuklular, Safevîler ve Osmanlıların egemenliği altına
girmişlerdir. Dağınık halde Kafkasya, ran ve Anadolu’da yaşayan Ermeniler, daha ziyade ticaret ve zanaatla meşgul olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan tebaasından olan Ermeniler, Ortodoks ve Katolik mezheplerinden ayrı Gregoryen mezhebine bağlı bağımsız bir kiliseye ve dini düşünceye sahiptirler. stanbul’un fethinden sonra, Ortodoks ve Musevîler gibi Ermeniler de, bağımsız bir cemaat olarak tanınmış; bir takım haklar ve imtiyazlardan yararlandırılmışlardır 1. Sultan II. Mehmed, Bursa Ermeni Metropoliti Hovagem’i stanbul’da Ermeni milletinin patriği ve millet başı olarak atamıştır 2. Devlet, Ermeni toplumu ile olan münasebetlerini stanbul Patriği vasıtasıyla yürütmüş, onu en büyük idarî makam kabul etmiştir 3 . XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Ermeniler daha ziyade ticaret ve bankerlik işleriyle uğraşmışlardır. Içlerinde büyük makam sahiplerine büyük miktarda borç para veren ve para basımı gibi önemli imtiyazlar elde edenler vardır 4. 1913-1915’te gerçekleştirilen ilk sanayi “sayım”ında sanayi kuruluşlarına yatırılmış sermayenin %50’si Rumların,
%20’si Ermenilerin, %5’i Yahudilerin geri kalanı yabancılar (%10) ve Türklerin (%15) elindeydi 5. 1821 Rum ayaklanmasından sonra çeşitli devlet kademelerine ve hariciyenin tercümanlık görevine Ermeniler getirilmeye başlanmış ve “Millet-i Sadıka” deyimi onlar için kullanılmıştır. Osmanlı
Devleti’nde kendi dillerini unutan ve Türkçe konuşan Ermeniler, Avrupa kamuoyunda, “Hıristiyan Türkler” olarak tanınıyorlardı 6. Zanaat, ticaret, bankerlik, devlet memurlukları gibi alanlarda etkili
olan Ermenilerin yardımıyla, Ermeni ulusunun toplumsal yaşamları oldukça gelişmiş, okullar, matbaalar, kütüphaneler açılmıştır. Birçok Ermeni genç, öğrenim görmek, zaanat öğrenmek için Avrupa üniversitelerine, okullarına gönderilmiştir 7. 1800’lerde dünyada en çok Ermeni’nin yaşadığı şehir stanbul’du ve yaklaşık başkent nüfusunun onda birini oluşturuyordu 8 . Zaten Ermeni nüfusun en çok bulunduğu altı vilayetinin (Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbekir, Mamure tül Aziz, Sivas) nüfus oranının % 18.61 olduğu görülmektedir 9.
Coğrafî yer ismi olarak Ermenistan, tarihin en eski devirlerinden beri belirli bir bölgenin ismi olmuştur. Ancak Ermeni denilen topluluk bu bölgeye ismini vermemiş, bu bölgeden ismini almıştır. Çeşitli kaynaklarda,Ermenilerin bölgeye batıdan geldikleri belirtilmektedir. Kesin olarak bilinen,
Büyük skender’in Anadolu seferi sırasında ( .Ö. 331) Ermenilerin o bölgede bulunduklarıdır. Ancak bağımsızlıkları söz konusu değildir. ran vilâyeti içinde yaşayan bir topluluktur 10 . Zaten bulundukları bölgede devlet oluşturmaya yetecek nüfus potansiyeline hiçbir zaman sahip olmamışlardır. Ingiliz Dışişleri Bakanlığı Arşivinde, FO-800/33 sayılı dosyadaki 1 Temmuz
1895 tarihli raporun dördüncü sayfasındaki bir kayıt, ünlü Macar oryantalisti Vambery’in “etnik ve coğrafî açıdan bir Ermenistan yoktur” yargısını içermesi açısından önemlidir: “Tüm ıslahat tekliflerini ham, amaçsız ve dolayısıyla Ermenistan’a uygulanması tasarlanan reformlar açısından
uygunsuz diye nitelemekten kendimi alamıyorum. Ermenistan dedim. Ancak ben Mr. Lynch’in geçenlerde Royal Geographic Society’de söylediklerine tam olarak katılıyorum: Etnik ve coğrafî bakış açısından bir Ermenistan mevcut değildir” 11 . Gerçekte Ermenistan denilen bu bölgede feodal bir yapı hakimdir. Bu derebeylerin hangisinin Ermeni, hangisinin başka asıllı olduğu
bilinememektedir. Bölgede bir Ermeni milliyetçiliğinden veya Ermenilik şuurunun mevcudiyetinden bahsetmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu durumda tarih boyunca ne bağımsız bir Ermenistan ne de müttehid bir Ermeni milletinin varlığından bahsetmek tarihi bir hakikat olarak mümkün
görülmemektedir 12.
Şu halde, Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılın sonlarına kadar bir “Ermeni Meselesi” olmadığı gibi, Ermenilerin Türk halkı ve yöneticileriyle bir problemi de mevcut değildir. Bu durumda Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulma nedenlerini başka yerlerde aramak gerekir.
1. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışı ve Gelişimi Osmanlı Devleti’ndeki Ermeniler, Doğu Ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı yerler hariç, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dağınık bir halde yaşıyorlardı. Hiçbir yerde nüfus çoğunluğuna sahip değillerdi. XVIII.yüzyıldan itibaren mezhep yönünden de bütünlük göstermiyorlardı. Bu yüzyıla kadar Gregoryen olmakla birlikte, bu yüzyıldan sonra Katolik ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler de oldukça fazlaydı. Ermenilerin bir grubu, XIX. yüzyılda özellikle Amerikan propagandası ve ngiliz himayesi sonucu Protestan mezhebine geçti. Bunun sonucu olarak Ermeni Protestan kilisesi doğu vilayetlerinde ayrı bir örgüt ve millet grubu oldu 13. Rusya,Ingiltere ve Fransa’nın Ermenilerle ilgileri bu mezhep ilişkilerine dayanıyordu 14.
Bu nedenle Ermeni sorununu hazırlayan sebepleri Ermeni Kilisesi, din faktörü, misyonerlik faaliyetleri ve propaganda başlıkları ile özetlemek mümkündür. Özellikle Ermeni Kilisesinin bir “Ermeni Devleti” kurma yolundaki faaliyetleri oldukça etkili ve dikkat çekicidir 15. Hatta Ermeni
papazları, kasabalara kadar çalışma alanlarını genişletmişlerdir. Samsun’un ilçeleri Çarşamba ve Terme’de faaliyetlerde bulunan bir papazın daha sonra Ermeni eşkıya çetelerine katıldığı görülmüştür 16. Gorçakof, daha Paris Kongresinden önce Türkiye’deki etnik unsurların, bağımsız bir millet teşkil edemeyeceklerini, çünkü bir millet halinde olmadıklarını ve bunun için kendilerinin dinî ve toplumsal esaslar üzerine örgütlenerek bir millet haline gelmeleri gerektiğini söylemiştir 17.
XIX. yüzyıla gelinceye kadar, Osmanlı Devleti ile Ermeniler arasında ciddî bir problem yaşanmamıştır. Bu yüzyıldan itibaren Şark Meselesi 18 büyük bir ivme kazanmıştır. 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı azınlık hareketlerini oldukça alevlendirmiştir. 1862’de Babıâlî tarafından, Ermeni Milleti Nizamnamesi kabul edilmiştir. Bu nizamname Türkiye Ermenilerinin siyasî ve toplumsal varlıkları üzerinde yeni bir dönemin açılması ve Osmanlı hükümetinin bulunduğu durumun kendileri için ne kadar müsait olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir 19. XIX. yüzyıl boyunca ve XX. yüzyılın başlarında Osmanlı azınlıklarının çıkartmış olduğu isyan ve problemler, Osmanlı Devleti’nin beş yüz yıl boyunca onlara uyguladığı fetih ve yönetim politikalarının bir sonucudur. Osmanlı Devleti, en başından itibaren aldığı yerlerin halklarını
ne köleleştirmeye ne de din değiştirmeye zorlamıştır. Din temeline dayanan farklılıklar esas alınarak ihtiyaçlarının karşılanmasına ve gelişmelerine izin verilmiştir 20. Böylece diğer azınlıklarda olduğu gibi Ermeniler de dinî ve millî teşkilatlarını artırarak, Anadolu’da faaliyetlere başlamışlardır. 1877-
1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Osmanlı toprakları üzerinde imtiyaz bölgeleri belirlenince, yavaş yavaş Ermeniler yeniden gündeme gelmişlerdir 21.
Ingiltere, XIX. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı Devleti ile fazla ilgili değildi. Çünkü Osmanlılar, güçlü oldukları sürece, ngiltere adına, Hint yolu zaten güven altındaydı. Ancak Fransız htilâlinden sora meydan gelen gelişmeler, ngiliz yöneticilerinin Osmanlı Devleti’nin artık bu bölgeyi tek
başına koruyamayacağını anlamalarına neden oldu. Bu durumda ngiltere harekete geçti 22. Rusya ve ngiltere’nin menfaatleri, Doğu Anadolu bölgesinde çakışınca bir “Ermeni Sorunu”ndan söz edilmeye başlandı. Rusya’nın Ermenistan’ı ele geçirmesinin diğer Avrupalılar için pek önemi yoktu. Fakat ngiltere, Hindistan’daki Britanya hâkimiyeti üzerinde, bu önemli bölgenin Rusya’ya katılmasının yapacağı etkileri dikkate almak zorundaydı. Aksi takdirde Rusya, Küçük Asya’nın tümünü ve Fırat-Dicle büyük vadisini kontrolü altına alacak ve buralar kaçınılmaz bir şekilde Rusya’nın hükmü altına girecekti. Böylece Ermenilerin Osmanlı’ya karşı değil Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanılması düşüncesi belirdi 23. Ancak Ermeniler, ngiltere’den daha yakın buldukları Rusya’ya açıkça karşı
çıkamamışlardır. Ayrıca içlerinde Ruslarla ilişkilerde bulunanlar da çoktu. Bunun üzerine ngiltere’nin Osmanlı’yı bölgeden çıkartıp, -üstü kapalı bir şekilde- “bağımsızlık” teklifi ortaya atması Ermeniler arasında Rus karşıtlığına yol açtığı gibi çok sayıda da Ermeni destekçi bulmuştur 24.
Osmanlı Devleti, Ayastefanos Antlaşmasına göre Ermenilerin oturdukları eyaletlerde, mahallî menfaatlerin gerektirdiği ıslahatı vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkeslere karşı emniyetini sağlamayı taahhüt etmiştir 25. Hatta müzakereler esnasında Lord
Salisbury, ileride refah ve saadete kavuşmaları için Ermenilere ümit ve güven verilmesini istemiştir. Bu hususta alınacak tedbirlerin sırası geldikçe devletlere tebliğ edileceği ve adı geçen devletlerin de söz konusu tedbirlerin tatbikine nezaret edecekleri kararına varılmıştır 26. Ingiltere’nin bu anlaşma
esnasında dile getirdiği “Ermeni Meselesi”, aslında Ermenilerin değil, çıkarları Osmanlı toprakları üzerinde çatışan devletlerin meselesi olarak ortaya çıkmış ve siyasî bir boyut kazanmıştır. Bununla elde edilmek istenen amaç ise Osmanlı Devleti’ni parçalanma aşamasına getirmekti.
2. 1892-1922 Yılları Arası Samsun ve Çevresinde Ermeni Olayları
Osmanlı Devleti yönetiminde yaşayan Ermenilerin ilk ulusal hareketlerinin başlama tarihi 1860 yılı olarak kabul edilebilir. Bu tarihte sosyal amaçla kurulmaya başlayan dernekler, sonradan kurulan ve dış kışkırtma ve yardımlarla Türk Ermenilerini devlete karşı ayaklandıran komitelerin ilk belirtileri ve çekirdekleri olmuştur 27.
Ermeni Meselesi, Osmanlı-Rus Harbinden sonra imzalanan Ayastafanos (Yeşilköy) Antlaşmasının 16. ve Berlin Antlaşmasının 61. maddeleriyle ortaya çıkarılmıştır. Bundan sonra her fırsatta ortaya sürülmüş ve artan bir şiddetle devam etmiştir. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’ne karşı bir müdahale unsuru olarak kullanılmıştır. Berlin Konferansı’nın hemen ardından harekete geçen Ermeniler, Ermeni Meselesi’nin, Şark Meselesi’nden ortaya çıktığını iddia etmişler, ıslahat yoluyla fiilî özerklik
elde etmek amacıyla yurt içinde ve dışında örgütlenmeye başlamışlardır. Bu amaçla 1885’te Van’da Armenegan, 1887’de Cenevre’de Hınçak ve 1889’da Kafkasya’da Taşnak adlı ihtilâl komiteleri kurmuşlardır 28 .Ermeni komitelerinin, Ermeni sorununun büyümesinde ve siyasî anlamda çözülmez
hale gelmesinde, özel bir yeri vardır 29. Bu derneklerin çalışmaları sonucunda, 1890 yılından itibaren yurdun çeşitli yerlerinde isyan hareketleri meydana gelmeye başlamıştır. Bu isyan hareketlerinde, dış güçler ve Ermeni komiteleriyle iç bölgelerde yaşayan Ermeniler arasındaki bağlantının Trabzon ve Samsun limanları aracılığıyla sağlandığı görülmektedir. Bu çevrede, Trabzon vilâyetinden Dahiliye Nezaretine çekilen bir telgrafa göre, Ermeni nüfusun yoğun olduğu yerlerde Ermeni memurların da görev aldığı tahrir komisyonunun yaptığı çalışmalar neticesinde: Trabzon
sancağı dahilinde 22.681 Ermeni mevcuttur ve bunun 6.000’i Trabzon şehrinde oturmaktadır. Canik sancağında 18.174 Ermeni ve Gümüşhane sancağında 1.494 Ermeni olmak üzere toplam Ermeni nüfusu 42.349’dur 30.
1319 tarihli Trabzon Vilâyeti Salnamesine göre ise Trabzon sancağında 28.499 Ermeni mevcuttu. Canik sancağında toplam 22.002 Ermeni’den 1.215’i Samsun Kazasında idi. Gümüşhane sancağında ise 1.712 Ermeni vardı 31.
1912’lere gelindiğinde Osmanlı Devleti, Balkan devletleri karşısında uğradığı yenilgiler sonucunda Avrupa’daki topraklarının hemen hemen tamamını kaybetmiştir. Asya toprakları da yavaş yavaş bölünme aşamasına getirilmiştir. Avrupalı devletlerin Şark Meselesi, bütün şiddetiyle devam
etmekte, buna paralel olarak yurdun çeşitli yerlerinde Ermeni ayaklanmaları vuku bulmaktaydı. l. Dünya Savaşı öncesinde Ermeni meselesi, büyük devletler tarafından yeniden gündeme taşınmıştır. Osmanlı Devleti henüz savaşa girmeden Ermeniler, Rus ordusu için gönüllü birlikler oluşturmuşlar
ve isyan hazırlıklarını tamamlamışlardır. Savaş çıktıktan sonra Trabzon ve çevresindeki Ermeniler, iç kısımlardaki Ermenilere silah ve mühimmat nakliyatında yardımcı olmuşlardır 32 . Savaş süresince, Ermeni ayaklanmaları artarak devam etmiş, işgalci kuvvetlerle birlikte hareket ederek, Türk halkına
katliamlarda bulunmuşlardır. Özellikle 15 Nisan 1915 Van isyanı, Osmanlı hükümeti tarafından 27 Mayıs 1915 tarihli sevkıyâtla ilgili geçici kanunun 33 çıkarılmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştur.
1892-1922 tarihleri arasında fazla bir Ermeni nüfusu olmamasına rağmen Samsun ve çevresinde de çeşitli Ermeni olayları meydana gelmiştir. Bütün bunlar yurt genelinde plânlı bir Ermeni hareketi olduğunu göstermektedir.
2.1. Basının Rolü
Ermeni komitelerinin en önemli propaganda aracı basın idi. Kitap, dergi, gazete ve bunlarda yer alan bilhassa millî duyguları uyandıran şiirler, isyanların çıkarılmasındaki en etkili metottu. Çoğu Ermeni gazetesi, Ermenilerin kurtulabilmek için silaha başvurmaları gerektiğini belirterek,
Ermenileri isyana kışkırtmıştı 34.
1800’lü yılların ortalarına gelindiğinde mparatorluğun etnik ve dinsel cemaatlerinin çoğunun kendi gazeteleri vardı. Çeşitli dillerde yayınlanan gazetelerin, milliyetçilik akımlarının etkisiyle gittikçe yıkıcı temalar içerdikleri görülmekteydi. Çeşitli halkların bir arada bulunduğu eyaletlerde, yerel özgürlüklere saygılı bir idarî özerkliğin kabul edilip yerleşmesini istemeye kadar gitmişlerdi
35. Zaten gazetelerin bu amaç doğrultusunda çıkarıldığı, yayına başladıkları tarihlerden de anlaşılmaktaydı. stanbul’da ilk Ermeni gazetesi, 1812 yılında üç haftada bir yayınlanan Tidak
Püzantyan’dır 36. Bunu diğerleri izlemiştir. Bazıları yurt dışında da faaliyet gösteren bu gazeteler, hedefleri doğrultusunda yayın yapmakta ve Avrupa kamuoyunda, bağımsız bir Ermeni Devleti kurulması fikrini sürekli gündemde tutmaktaydılar. Aynı zamanda gerek Avrupa’da gerekse Osmanlı
toprakları içinde yaşayan Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtıp, faaliyet göstermeye teşvik etmekteydiler 37 . Osmanlı Ermenileri içinde ayaklanmanın fikrî yönünü oluşturmayı üstlenen kişi olarak bilinen,Istanbul’daki Patrik Nerses’in genel sekreteri Minas Çeraz, Londra’da çıkarttığı Arménie gazetesinin 15.6.1890 tarihli sayısında, daha 1876 yılında Istanbul’un üç Ermeni gazetesinde, Kafkasya’daki Ermenilerin ayaklanmaları hakkındaki “asılsız bir haberi” yayınlattırdığını itiraf etmiş, yabancılar karışmazsa haklarını elde edemeyeceklerini savunmuştur
38. Daha sonra bu kişi 1878 Berlin Kongresi’ne katılan Ermeni delegeleri arasında yer almıştır.
Samsun’a gizlice birçok Ermeni gazetesi getirilmiştir. Bunlardan Hınçak gazetelerinin, Avusturya vapur acentası tercümanı bir Ermeni tarafından, el altından dağıtımının yapılmakta olduğu hatta Amasya tarafına da gönderildiği belirlenmiştir. Bu gazeteler, Samsun’a gelmekte olan posta
ve zahire vapurlarında çalışan Ermeniler aracılığıyla ülkeye sokulmaktadır 39.
Özellikle bu tür zararlı evrak, yayın ve silahların yalnız tüccar ve çeşitli zanaatlarla uğraşan Ermeniler tarafından değil devlet kademesinde çeşitli memuriyetlerde bulunan, hastane ve belediyelerde tabiplik yapan Ermenilerin de yardımıyla Samsun, nebolu, Bartın ve Sinop iskelelerinden yurda sokulduğu görülmektedir 40.
Cenevre’de çıkarılan Ermenice Troşak Gazetesi, faaliyet gösteren diğer bir gazetedir. Bu gazete yalnızca Ermenileri değil, Osmanlılara karşı ayaklanmış olan diğer milletleri de desteklemektedir. Gazetenin 1904 tarihli bir sayısında Makedonya ayaklanmasını desteklediği ve Makedonyalıları
Ermeniler gibi Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlık mücadelesi veren bir halk olarak lanse ettiği görülmektedir. Zaten Ermeni komiteleri, Makedonya ve Bulgar komitecileriyle zaman zaman işbirliği yapıyorlardı. Bulgar ve Makedonyalılar Ermenilere ellerinden gelen yardımı esirgemiyorlardı41.
Osmanlı topraklarında el altından gizlice dağıtılan diğer gazetelerde olduğu gibi bu gazeteye Samsun ve çevresinde iki yüz altı nüsha rastlanarak gerekli tedbirler alınmıştır 42.
2.2. Silah Sevkiyatı ve Asayiş Sorunu
Ermeni komiteleri, Ermeni halkını daha çok silahlandırmak için bomba vs. gibi silahları, en ufak Ermeni köyüne kadar sokmaya çalışıyorlardı. Bunun için hiçbir fırsat kaçırılmamış, büyük bir gayretle silah ve bomba sağlanmaya çalışılmıştır 43.
Samsun ve Trabzon, Anadolu’nun Karadeniz’de en işlek iskeleleri olduğundan, komitelerin Sivas, Şebinkarahisar, Erzurum, Van, Elazığ bölgelerine silah sevki bu iskelelerden iç bölgelere ticaret malları arasında ve Ermeni tüccarlar vasıtasıyla yapılmıştır 44. Avrupa’daki Ermeniler, bu iki
liman aracılığıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine dinamit yapma amaçlı barut göndermişlerdir. Bunları gönderirken sviçre acentalarını kullanmışlardır 45.
Yalnız ticarî anlamda değil aynı zamanda haberleşmenin sağlanması açısından da bu liman şehirleri önemlidir. Sivas gibi iç bölgelerle olanhaberleşmelerde Samsun postanesinin kullanıldığı görülmektedir 46.
Seferberlikten önce buralarda muntazam komite teşkilâtı ve şubeleri vardır.Buradaki şubeler, yabancı memleketlerden özellikle de Rusya’dan, itilâfdevletlerinin konsolosları ve yabancı postaneleri aracılığıyla mükemmelbilgiler almakta ve merkezleriyle haberleşmelerini temin etmektedir.Rusya’ya gidip gelen komiteciler Rus, ngiliz, Fransız mesajeri vapurlarıyla buradaki komite merkezlerine uğrayarak gerekli telkinlerde bulunmaktadır47.
Yurt dışından getirilen silahlar genellikle Samsun limanından, buradabulunan Ermeniler aracılığıyla yurdun çeşitli yerlerine dağıtılmaktadır48.
Silah ithali için Giresun iskelesine de büyük önem verilmiştir.Buralarda komisyoncu Vahan Badlıyan ve Kel Artin ismindeki iki kişi bu silah sevkini organize ediyorlardı. Artin’in Rus vapurundan çıkardığı bir saman balyasının, vinçten gevşeyerek dağılması üzerine arasından dört yüz martin ile birçok mavzer tüfek ve mermi çıkmıştır. Gümrük ambarında da Ermeni balyalarındaki ticaret eşyaları arasında pek çok tüfek ve cephane bulunmuştur 49. Ayrıca Ermeniler silah kaçakçıları vasıtasıyla Marsilya’danSamsun limanına Pake Kumpanyası vapuruyla silah ve mühimmat sevk etmişlerdir 50.
Samsun ve çevresinin önemi, Trabzon’a yakın olmasından ve çevresindeki Sivas, Merzifon, Amasya ve daha içerilerdeki çetelerin buralarda bulunmasından ileri gelir. Samsun merkezinde yapılan aramalarda birçok silah ve cephaneden başka Ermeni kilisesinin zeminliğinde büyük çapta bomba ile bomba imaline yarayan çok miktarda araç ve gereç bulunmuştur. Bu sandıkların üzerinde Ermenice “Samsun Ermeni piskoposluğuna verilecektir” cümlesi yazılmıştır 51 . Samsun’da Ermeni
mahallelerindeki Ermeniler açıkça silahlı bir şekilde gezmekten çekinmiyorlardı 52. Canik’te meydana gelen karışıklıklarda Minasoğlu çetesinin de etkili rolü olmuştur. Terme civarındaki Kurşunlu ormanlarında saklanan Minasoğlu, civardaki Ermeni ve diğer köylerden 10’u Rum ve
diğerleri Ermeni olmak üzere 500 silahlı adam toplamıştır 53. Bundan da büyük bir isyan planlandığı anlaşılmaktadır. Yine Samsun ahalisinden Hamayak adlı bir Ermeni Atina ve Londra’daki Ermeni komitelerinden silah talep etmiş ve komitenin işareti olan yüzükle dolaşmaktan çekinmemiştir 54.
Bu dönemde Ermeniler dış güçlerin de yardımıyla hızla silahlanmışlardır. Bu silahlanma ilçelere kadar yayılmıştır. Samsun’un Çarşamba kazasında iki Ermeni alet ve silahlarla yakalanmıştır 55.
Devlet bu işlere karıştığı tespit edilen Ermenilerle ilgili çeşitli tedbirler alma yoluna gitmiştir. Bilhassa Samsun’daki karışıklıklara önayak olan Ermenilerin memleketlerine geri gönderilmesine çalışılmıştır 56. Ancak bu olaylar karşısında devletin imkânlarının sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.
Çünkü Ermeni olaylarının önlenmesi ve eşkiyanın takibi amacıyla oluşturulan Çarşamba Kazası kordonlarındaki zaptiyelere martini tüfek verilemeyeceği, ancak silahsız olanlarına şinayder tüfeği verilebileceği belirtilmiştir 57 . Yine bu dönemde Samsun, Müslümanların taarruzundan
korkarak yerlerini terk ettikleri bahanesini ileri süren Ermenilerle dolmuştur 58. Bunlar arasında Kudüs’e gitmek bahanesiyle Samsun’a geldiklerini söyleyenler de vardır 59. Ermenilerin yoğun oldukları yerlerde çıkabilecek herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için mevcut taburlar
yerinde bırakılmış, Karadeniz kumandanlıklarına tebliğlerde bulunulmuştur 60. Bu önlemler sayesinde biraz da olsa asayiş temin edilmeye çalışılmıştır 61.
Bu arada dış güçler, gerek el altından komiteler aracılığıyla silah yardımında bulunarak gerekse konsoloslukları aracılığıyla Ermenilerin korunmasını isteyerek Ermenilere olan desteklerine devam etmişlerdir. ngiliz konsolosu, Samsun’a bağlı Ermeni köylerinde karışıklık olduğunu ileri sürmüştür. Bu konuda yapılan araştırma neticesinde söylentilerin asılsız olduğu anlaşılmıştır 62. Yine ngiltere, bir muhtıra vererek Canik sancağı da dahil olmak üzere bazı yörelerde Ermenilerin emlâk ve mülklerinin gasp edildiğini ileri sürerek bunların sahiplerine geri verilmesini istemiştir.Ingiltere’nin iddiaları araştırılmış ve neticede bu bilgilerin pek çoğunun asılsız ya da yanlış olduğu anlaşılmıştır. Bu arada haksız yere zarara uğrayan bazı Ermenilerin zararları telafi edilmiştir 63 . Ayrıca Samsun ve Bafra’daki Ermeni kiliseleri rahiplerinden bazıları azledilmiş, bazıları ise değiştirilmiştir. Bundan dolayı Ermeni ahali arasında çeşitli olaylar meydana gelmiştir. Bafra’daki Hınçakyanlar yeni atanan rahibi tehdit ederek kilisede ayin yapmasına engel olmuşlardır 64.
Ermenilerin silahlanmaları bulundukları bölgenin asayişinin bozulmasını da beraberinde getirmiştir. Rum ve Ermeni eşkiyalar tarafından Ünye, Samsun, Çarşamba ve civarında adam öldürme ve gasp olaylarına sık rastlanmaya başlanmıştır. Bu durumu Canik mutasarrıflığı Jandarma Umum
Kumandanlığına telgraflarla bildirmiştir 65. Bunlardan Çarşamba bölgesinde eşkiyalık yapan Ermeni eşkiyası reislerinden Bölükbaşoğlu Ohannes silahıyla birlikte teslim olmuştur 66.
2.3. Amerika ve Rusya’ya Ermeni Göçü
Amerika ile ilk ilişkiler, tacirler ve misyonerler aracılığıyla oldu. 1820’lere gelindiğinde ilk Amerikan misyonerleri, Orta Anadolu içlerinde Ermenileri keşfe yollandı. 1830’larda Amerikalı tüccarlar, misyonerler, diplomatlar ve konsoloslar Anadolu’ya yerleşti ve Ermenilerle temasa geçti 67. Amerikalı tüccarlar, özellikle zmir limanına getirdikleri malları, Anadolu’nun içlerine gönderirken Ermeni simsarlardan yararlandı. Bu işbirlikçi stanbul ve Anadolu Ermenileri, yavaş yavaş Amerika
vatandaşlığına geçmeye başladı 68. Amerikalı meslektaşlarıyla işbirliği ve iş ortaklığı içinde bulunan Ermeni tüccarlar, Amerika’da Ermeni propagandasının ve Türk düşmanlığının temelini oluşturduğu gibi ülke içerisinde de kışkırtıcı faaliyetlerde bulundular. Devlet, tespit ettiği bu gibi tüccarları zaman zaman sorgulayarak önlemler almaya çalıştı 69. Anadolu’da ayaklanma çıkartma eylemine geçmeden önce Amerikan vatandaşlığına geçen Ermeniler, Istanbul’da ve Anadolu’da terör faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Bunların eylemler öncesinde Amerikan vatandaşlığına
geçmelerindeki en önemli etken 1830 tarihli Türk-Amerikan Ticaret Antlaşmasının, “Amerikan vatandaşları Türk mahkemelerinde muhakeme edilemez”, hükmünden istifade etmekti 70.
Ermeni gençlerinin yetiştirilmeleri, Avrupa ülkelerinde okutulmaları,onların millî şuurla ve Hıristiyan taassubu ile şartlanmalarına sebep olmuştu. Bu konuda Amerikalı misyonerler de önemli rol oynuyorlardı ve Türk aleyhtarı faaliyetlerde bulunuyorlardı 71. Büyük maddî imkana sahip
Amerikan misyonerleri, 1830’lardan sonra Ermeniler arasında bir eğitim seferberliği başlattı. Bu eğitim-öğretim çalışmaları aralıksız sürdü ve yıldan yıla arttı. Bu eğitim-öğretim çalışmaları askerî amaçlı da yapılıyordu. Amerika’daki Ermeni komitesi, asker talimini öğretecek resimli kitaplarla
askerî eğitim görenlere verilmek üzere imal edilen madalya ve armaları Osmanlı topraklarına sokma girişiminde bulunmuştu 72.
Amerika’ya göçler, ilk önce öğrenci ve küçük tüccar gruplarıyla başladı. 1890’lardan sonra küçük esnaf, zanaatkâr ve köylü Ermeniler de göç etti. 1902’lerden itibaren ise bu sayı oldukça arttı. Artık Amerika bu konuda önlemler almaya ve göçmenleri sıkı bir sağlık kontrolünden geçirmeye başladı. Bir süre sonra göç edenler, aileleriyle birlikte gelmeye başladılar. Örneğin Samsun’dan Agop kizyan eşiyle birlikte Amerika’ya gitmek için izin istemişti. Bu kişi aynı zamanda tüccardı ve kardeşlerinden biri Istanbul’da diğeri Harput’ta bir diğeri ise Amerika’da yaşamaktaydı. Amerika’ya gitmesine izin verildi 73. Ancak önceki yıllarda kaçak olarak Amerika’ya giden, daha sonra tekrar Batum ve Trabzon yoluyla Samsun’a geri dönen Ermenilere önce izin verilmedi. Ancak bu gibiler yabancı
vapurlarla getirilip bırakıldıklarından dolayı geldikleri yerlere iadeleri mümkün olmadığından memleketlerine gitmelerine izin verildi 74.
Bazı Ermeniler de Rusya hakimiyetindeki Kafkasya’ya göç ediyordu. Rusya’nın amacı, Osmanlı Devleti’nin aşiretleri silahlandırarak Ermenilere saldırmaları sonucu, Ermeniler Rusya’ya iltica etmeye mecbur kalıyorlarmış gibi bir izlenim yaratarak, Avrupalıların dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekmekti 75 . Aynı şekilde Rusya, Samsun civarındaki Ermenilerin Canik Sancağı mahallî memurları tarafından Rusya’ya göçe zorlandığını iddia etmişti. Bu dönemde Rusya tarafına ticaret bahanesiyle çok sayıda Ermeni gitmekteydi. Bunların büyük kısmı kaçakçılıkla uğraşmakta ve daha sonra silahlarla birlikte yurda geri dönmekteydi. Osmanlı Devleti, gerek Rusya tarafına geçişi engelleyip, kaçakları yakalamak gerekse kaçakçılığı önlemek amacıyla Karakol vapurunun
bölgeye gönderilmesine karar verdi 76 . Rusya’ya göç edenlerin zaman zaman Rusya tarafından geri çevrildiği de oluyordu.
2.4. Ittihat ve Terakkinin Faaliyetleri
ttihat ve Terakki Pasrtisi’nin Ermenilerle ilişkileri, II.Abdülhamid’e karşı olan ortak tutumlarından kaynaklanmaktadır. Ancak ortak bir program hazırlamaya gelince görüş farklılıkları belirmiştir.
1908’den sonra Ermeni komiteleri, illerde örgütünü büyük ölçüde tamamlamış, komitecilerinin sayısını arttırmış, silah depolarını kurmuş ve herhangi bir silahlı çatışma için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Bundan sonraki dönemlerde Ermenilerle ttihat ve Terakki Partisi’nin ilişkileri,
Ermeni komitelerinin çıkartmış olduğu olaylar ve bu olayların ttihat ve Terakki hükümeti tarafından etkisiz hale getirilmesi için alınan önlemler şeklinde olacaktır 77.
Ittihat ve Terakkinin tavrındaki bu değişiklik Ermeni komiteleriyle arasının açılmasına sebep olmuştur. Samsun ve Amasya metropoliti imzasıyla Samsun merkezden Adliye nezaretine çekilen bir telgrafta, Ittihatçıların Samsun, Amasya, Havza ve Merzifon bölgesindeki Müslüman halka silah dağıtarak gayrimüslimlere saldırttığı ve halk arasında çatışmaya yol açtığı belirtilmiştir. Hatta Kavak’ta ittihatçılara bağlı silahlı eşkiyaların gayrimüslim halkı öldürdüğü, bölgede yağmalama faaliyetlerinde bulunulduğu ifade edilmiştir. Ancak yapılan tahkikat sonucunda bunların yalan olduğu anlaşılmıştır 78.
Sonuç
Osmanlı Devleti, sınırları içinde yaşayan bütün milletleri tebası kabul edip, bulunduğu çağa göre kendine özgü mükemmel bir “millet sistemi” oluşturmuştur. Ancak Fransız htilâlinin meydana getirmiş olduğu çeşitli fikirler ve Osmanlı Devleti’nin bu dönemde ekonomik açıdan zayıflaması, çıkarları Osmanlı toprakları üzerinde çatışan batılı güçlü devletlerin, Osmanlı aleyhine harekete geçmesine neden olmuştur. Başta ngiltere ve Rusya olmak üzere batılı devletlerin her türlü desteğini alan azınlıklar, XIX.yy’ın başlarından itibaren siyasî bağımsızlık peşine düşmüşlerdir. Bunun sonucu olarak Osmanlı topraklarının hemen her yerinde isyanlar meydana gelmiştir. Bu isyanlar içinde Ermenilerin çıkartmış olduğu isyanlar ayrı bir öneme sahiptir. Özellikle Berlin Kongresi sonrası
Sırbistan ve Bulgaristan’ın elde ettiği bağımsızlık, Rusya’nın da kışkırtmasıyla Ermenilere ümit vermiştir. Bulundukları hiçbir yerde nüfus olarak çoğunluğu sağlayamayan Ermeniler, dış devletlerden büyük ölçüde destek almışlar ve Osmanlı ülkesine ve Türk halkına büyük zararları
olmuştur. Oysa ki Osmanlı Devleti’nde Ermenilere “millet” statüsü verilmiştir. Ermeni halkının hukuk, eğitim ve yönetimle ilgili işlerini düzenlemesine imkân tanınmıştır. Tanzimat ve Islahat fermanlarının ardından yapılan bu düzenlemelerle durumları Müslüman halka oranla daha
iyi olan Ermeniler, ticaretle de zenginleşmelerinin ardından siyasî taleplere başlamışlardır.
Ilk önce Ermeni çocuklar batılı ülkelere eğitime gönderilerek, onlarda bağımsızlık fikrinin ortaya çıkmasına zemin hazırlanmıştır. Daha sonra Avrupa’nın bazı önemli merkezlerinde gazeteler ve dergiler basılarak, bunlar çeşitli yollardan Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilere ulaştırılmış
ve isyan etmeleri sağlanmıştır. Son olarak da Osmanlı topraklarında hiçbir müdahale ile karşılaşmaksızın yüzyıllardır ticaretle uğraşan Ermeni tüccarlar ve Osmanlı Devleti’nde çeşitli kademelerde memurluklara kadar yükselmiş bazı Ermeniler vasıtasıyla yabancı ülkelerden gizlice getirttikleri silahlarla saldırılara başlamışlardır. Bundan dolayı XIX. yüzyılın sonları, Osmanlı
topraklarında yaşayan Ermenilerin, sürekli isyan ettiği bir dönem olmuştur. Yurdun her yerinde görülen bu isyan hareketleri ulaşım imkânları açısından önemli bir liman şehri olan Samsun’da da kendisini göstermiştir. Müslüman halk ile Ermeniler arasında zaman zaman meydana gelen
olaylarda Ermeni komitelerinin, din adamlarının ve kiliselerin faaliyet ve propagandalarının büyük etkisi olmuştur.
* Yrd. Doç. Dr .,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, Istanbul 1996, s. 63
2 Yusuf Oğuzoğlu, Osmanlı Devlet Anlayışı, stanbul 2000, s. 147
3 Eryılmaz, s. 64
4 Robert Mantran, Osmanlı mparatorluğu Tarihi, C. II, stanbul 1999, s. 26
5 Matran, s. 185
6 1835-1839 yılları arasında Türkiye’de bulunan Helmuth von Moltke stanbul’da, Osmanlı Başkumandanının Ermeni tercümanı ve ailesinden bahsederken, Ermenilerle ilgili şunları yazmıştır: “Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün. Türklerin adetlerinden hatta lisanlarından çok şey almışlar”. Erdal lter, “Ermeni Meselesi”nin Perspektifi ve Zeytun syanları (1780-1880), Ankara 1988, s. 35
7 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, stanbul 1987, s. 150
8 Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği, stanbul 2005, s. 279
9 Stanford J. Shaw – Ezel Kural Shaw, Osmanlı mparatorluğu ve Modern Türkiye, C.II, stanbul 2000 s. 251
10 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s.17
11 Koloğlu, s. 286
12 “Ermeni devleti fikrini doğuran, Ermeni milleti değil Ermeni Kilisesidir”. Gürün, s.23-24
13 Ilber Ortaylı, “Osmanlı mparatorluğu’nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. lV, stanbul 1985, s. 996
14 Eryılmaz, s.186
15 Gürün, s. 30
16 BOA,YEE. 459/8 (10 Mart 1320)
17 Uras, s. 182
18 Doğu sorunu, Osmanlı mparatorluğu’nun dağılmaya başlamasıyla birlikte, Avrupa devletlerinin onun toprakları üzerinde giriştikleri üstünlük ve pay alma yarışına, bazı Batılı yazarlar tarafından verilen addır. Halûk Ülman, “Tanzimat’tan Cumhuriyete Dış Politika ve Doğu Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. I, stanbul 1985, s. 272. Bkz.Bayram Kodaman,Sultan II..
Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara 1987
19 Uras, s. 159
20 Stanford Shaw, “Osmanlı mparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi,C. IV, stanbul 1985, s. 1002
21 Koloğlu, s. 279
22 Ülman, s. 273
23 Koloğlu, s. 280
24 Koloğlu, s. 280
25Mahmud Celaleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakîkat, Haz. smet Miroğlu, C. I-II-III,Istanbul 1983, s. 579
26 Mahmud Celaleddin Paşa, s. 629
27 Halil Metin, Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Istanbul 1997, s.87
28 Nejdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması, Ankara 1999, s. 8
29 Ramazan Çalık, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları, Ankara 2000, T.C. Kültür Bakanlığı, s. 113
30 BOA, Y..PRK.DH. 7/8 (6 Teşrîn-i Evvel 1309)
31 Musa Çadırcı, “19.YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”, Ikinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Uluslar arası l), (1-3 Haziran 1988), Samsun 1990, s. 23. Bkz. V.Mc Carty, Muslims and Minorities, New York 1983, s.47 vd; Stanford J. Shaw – Ezel Kural Shaw, s. 251-256
32 Bilgi, s. 22
33 Ek kanunla kurulan özel komisyon, Ermeni mallarını kayda geçiyor, müzayede ile
satılanların gelirlerini dönüşlerinde iade etmek üzere elde bulunduruyordu. Boşalan
binalarda, Müslümanlar ancak kiracı olarak oturabiliyorlar, gerçek sahipleri geldiğinde iadeleri şart koşuluyordu. Gültekin Ural,Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Istanbul 1998,, s.423
34 BOA, MKT.MHM.715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310)
35 Mantran, s. 67
36 Levon Panos DABAĞYAN, Türkiye Ermenileri Tarihi, stanbul 2005, s.366
37 BOA, MKT.MHM.715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310)
38 Koloğlu, s. 281
39 BOA, MKT. MHM. 715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310)
40 BOA, MKT. MHM. 714/17 (13 Nisan 1311) ; 704/18 (17 Nisan 1311)
41 Ural, s.101
42 BOA, MKT. MHM.715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310) ; MKM.. MHM. 548/30 (21 Haziran 1320)
43 Abdullah Yaman, Ermeni Meselesi ve Türkiye, stanbul 1973, s. 124
44 Metin, s. 142
45 BOA, YEE D.47,G No: 82, 2/2 ( 6 Nisan 1319)
46 BOA, Y.PRK.UM 17/109 (23 Temmuz 1306)
47 Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Istanbul 1976, s.579
48 BOA, MKT. MHM. 548/ 32 Müteferrika 20465 (30 Temmuz 1320)
49 Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı htilâliyyesi ( ’lân-ı Meşrûtiyet’den Evvel ve Sonra), Hazırlayan: H. Erdoğan Cengiz, Ankara 1983, s. 252
50 BOA, Y.PRK.BŞK. 33/80 (24 Teşrîn-i Evvel 1309)
51 Ermeni Komitelerinin …, s. 297
52 BOA, Y. A. Res. (29 Kanûn-ı Evvel 1310)
53 Rıza Karagöz, “Canik Sancağı’nda Ermeni Çeteleri’nin Faaliyetleri (1894-1896)”,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 11, Samsun 1998, s.255
54 BOA, MKT. MHM. 729/13 (17 Teşrîn-i Sânî 1310)
55 BOA, A.MKT.MHM. 663/40 (30 Nisan 1312)
56 BOA, A.MKT. MHM. 663/3 (1 Teşrîn-i Evvel 1311)
57 BOA, A. MKT. MHM. 664/4 (21 Mayıs 1312)
58 BOA, A.MKT.MHM.610/ 7 ( 17 Mart 1312)
59 BOA, Y.PRK.UM. 34/61 (3 Mart 1312)
60 BOA, Y.PRK.ASK 108/63 (7 Teşrîn-i Sânî 1311) ;Y.PRK. ASK 108/101 (19 Teşrîn-i Sânî 1311)
61 BOA, Y.PRK.BŞK. 44/35 (13 Teşrîn-i Sânî 1311) ; Y.PRK. 108/62 (14 Teşrîn-i Sânî 1311)
62 BOA, Y.PRK.UM 35/95 (5 Eylül 1312)
63 BOA, DH.KMS. 50-1/62 (3 Mart 1335)
64 BOA, DH, KMS. 18/27 (11 Mart 1331)
65 BOA, DH.EUM.AYŞ. 4/45 (21 Mayıs 1335)
66 BOA, DH.EUM.AYŞ. 6/35 (22 Mart 1335)
67 Bilâl N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile lişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984. Erzurum, Ankara 1985, s. 79
68 Şimşir, s. 82
69 BOA, MKT. MHM. 713/10 (17 Mart 1310); MKT. MHM 532 /37 ( 7 Haziran 1310)
70 Şimşir, s. 88
71 Ural, s. 67-68
72 BOA, Y.PRK.BŞK. 33/80 (24 Teşrîn-i Evvel 1309)
73 BOA, A.MKT. MHM. 542/28 (30 Eylül 1314)
74 BOA, YEE . D:94, G.No: 24 1/2 (24 Kanûn-ı Evvel 1313)
75 Nedim pek, “Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü”, Akademik Açı. Samsun 1996, s.106
76 BOA, A.MKT.MHM. 664/28 (13 Teşrîn-i Evvel 1323)
77 Metin s. 51
78 BOA, DH.EUM. AYŞ. 4/90 (13 Mart 1335)
Kaynakça
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumîye Asayişi (DH.EUM.AYŞ.)
Dahiliye Kalem-i Mahsûs (DH.KMS.)
Sadaret Mektubî Mühimme (MKT.MHM.)
Yıldız Esas Evrak (Y.E.E)
Yıldız Perakende Dahiliye (Y.PRK.DH)
Yıldız Perakende Askerî (Y.PRK.ASK)
Yıldız Perakende Umumî (Y.PRK.UM)
Yıldız Perakende Başbakanlık (Y.PRK.BŞK)
Yıldız Sedaret Resmî Maruzat Defteri (Y. A. Res)
B LG , Nejdet (1999). Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması. Ankara
CARTY, V.Mc (1983). Muslims and Minorities. New York
ÇADIRCI, Musa (1990). “19.YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”, kinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Uluslar arası l), Samsun, s.15-23
ÇALIK, Ramazan (2000). Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid
Döneminde Ermeni Olayları. Ankara T.C. Kültür Bakanlığı
DABAĞYAN, Levon Panos (2005). Türkiye Ermenileri Tarihi, Istanbul IQ
Kültür Sanat Yayıncılık Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı htilâliyyesi ( ’lân-ı Meşrûtiyet’den Evvel ve Sonra) (1983), Hazırlayan: H. Erdoğan CEG Z, Ankara Başbakanlık Basımevi
ERYILMAZ, Bilal (1996). Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi. Istanbul
GÜRÜN, Kâmuran (1983). Ermeni Dosyası. Ankara TTK Basımevi
HOCAOĞLU, Mehmet (1976). Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Istanbul
LTER, Erdal (1988). “Ermeni Meselesi”nin Perspektifi ve Zeytun Isyanları (1780-1880)”. Ankara Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
PEK, Nedim (1996). “Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü”, Akademik Açı. Samsun Furkan Kitapevi, s. 103-116
KARAGÖZ, Rıza (1998). “Canik Sancağı’nda Ermeni Çeteleri’nin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Samsun, s.251-257
KOLOĞLU, Orhan (2005). Abdülhamid Gerçeği. Stanbul
Mahmud Celaleddin Paşa, (1983). Mir’at-ı Hakikat, Haz. smet Miroğlu, C. I-II-III, Istanbul
MANTRAN, Robert (1999). Osmanlı mparatorluğu Tarihi. C. II, stanbul
MET N, Halil (1997). Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları. Istanbul
OĞUZOĞLU, Yusuf (2000). Osmanlı Devlet Anlayışı. stanbul
ORTAYLI, Ilber (1985). “Osmanlı Imparatorluğu’nda Millet”,Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, stanbul letişim Yayınları, s.996-1001
SHAW, Stanford (1985). “Osmanlı Imparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi,C. IV, Istanbul Iletişim Yayınları, s. 1002-1006
SHAW Stanford J. – EZEL Kural Shaw (2000). Osmanlı mparatorluğu ve Modern Türkiye. C.II, Istanbul
ŞIMŞIR, Bilâl N. (1984). “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile lişkileri Sempozyumu, Erzurum, Ankara
URAL, Gültekin (1998). Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Kamer Yay. st.
URAS, Esat (1987). Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi. stanbul
YAMAN, Abdullah (1973). Ermeni Meselesi ve Türkiye. stanbul Otağ Yayınevi
Ermeniler tarih boyunca Pers, Roma, Arap, Bizans ve Rus hakimiyeti altında yaşamışlardır. Türklerin batıya doğru ilerlemesiyle birlikte, Selçuklular, Safevîler ve Osmanlıların egemenliği altına
girmişlerdir. Dağınık halde Kafkasya, ran ve Anadolu’da yaşayan Ermeniler, daha ziyade ticaret ve zanaatla meşgul olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan tebaasından olan Ermeniler, Ortodoks ve Katolik mezheplerinden ayrı Gregoryen mezhebine bağlı bağımsız bir kiliseye ve dini düşünceye sahiptirler. stanbul’un fethinden sonra, Ortodoks ve Musevîler gibi Ermeniler de, bağımsız bir cemaat olarak tanınmış; bir takım haklar ve imtiyazlardan yararlandırılmışlardır 1. Sultan II. Mehmed, Bursa Ermeni Metropoliti Hovagem’i stanbul’da Ermeni milletinin patriği ve millet başı olarak atamıştır 2. Devlet, Ermeni toplumu ile olan münasebetlerini stanbul Patriği vasıtasıyla yürütmüş, onu en büyük idarî makam kabul etmiştir 3 . XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Ermeniler daha ziyade ticaret ve bankerlik işleriyle uğraşmışlardır. Içlerinde büyük makam sahiplerine büyük miktarda borç para veren ve para basımı gibi önemli imtiyazlar elde edenler vardır 4. 1913-1915’te gerçekleştirilen ilk sanayi “sayım”ında sanayi kuruluşlarına yatırılmış sermayenin %50’si Rumların,
%20’si Ermenilerin, %5’i Yahudilerin geri kalanı yabancılar (%10) ve Türklerin (%15) elindeydi 5. 1821 Rum ayaklanmasından sonra çeşitli devlet kademelerine ve hariciyenin tercümanlık görevine Ermeniler getirilmeye başlanmış ve “Millet-i Sadıka” deyimi onlar için kullanılmıştır. Osmanlı
Devleti’nde kendi dillerini unutan ve Türkçe konuşan Ermeniler, Avrupa kamuoyunda, “Hıristiyan Türkler” olarak tanınıyorlardı 6. Zanaat, ticaret, bankerlik, devlet memurlukları gibi alanlarda etkili
olan Ermenilerin yardımıyla, Ermeni ulusunun toplumsal yaşamları oldukça gelişmiş, okullar, matbaalar, kütüphaneler açılmıştır. Birçok Ermeni genç, öğrenim görmek, zaanat öğrenmek için Avrupa üniversitelerine, okullarına gönderilmiştir 7. 1800’lerde dünyada en çok Ermeni’nin yaşadığı şehir stanbul’du ve yaklaşık başkent nüfusunun onda birini oluşturuyordu 8 . Zaten Ermeni nüfusun en çok bulunduğu altı vilayetinin (Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbekir, Mamure tül Aziz, Sivas) nüfus oranının % 18.61 olduğu görülmektedir 9.
Coğrafî yer ismi olarak Ermenistan, tarihin en eski devirlerinden beri belirli bir bölgenin ismi olmuştur. Ancak Ermeni denilen topluluk bu bölgeye ismini vermemiş, bu bölgeden ismini almıştır. Çeşitli kaynaklarda,Ermenilerin bölgeye batıdan geldikleri belirtilmektedir. Kesin olarak bilinen,
Büyük skender’in Anadolu seferi sırasında ( .Ö. 331) Ermenilerin o bölgede bulunduklarıdır. Ancak bağımsızlıkları söz konusu değildir. ran vilâyeti içinde yaşayan bir topluluktur 10 . Zaten bulundukları bölgede devlet oluşturmaya yetecek nüfus potansiyeline hiçbir zaman sahip olmamışlardır. Ingiliz Dışişleri Bakanlığı Arşivinde, FO-800/33 sayılı dosyadaki 1 Temmuz
1895 tarihli raporun dördüncü sayfasındaki bir kayıt, ünlü Macar oryantalisti Vambery’in “etnik ve coğrafî açıdan bir Ermenistan yoktur” yargısını içermesi açısından önemlidir: “Tüm ıslahat tekliflerini ham, amaçsız ve dolayısıyla Ermenistan’a uygulanması tasarlanan reformlar açısından
uygunsuz diye nitelemekten kendimi alamıyorum. Ermenistan dedim. Ancak ben Mr. Lynch’in geçenlerde Royal Geographic Society’de söylediklerine tam olarak katılıyorum: Etnik ve coğrafî bakış açısından bir Ermenistan mevcut değildir” 11 . Gerçekte Ermenistan denilen bu bölgede feodal bir yapı hakimdir. Bu derebeylerin hangisinin Ermeni, hangisinin başka asıllı olduğu
bilinememektedir. Bölgede bir Ermeni milliyetçiliğinden veya Ermenilik şuurunun mevcudiyetinden bahsetmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu durumda tarih boyunca ne bağımsız bir Ermenistan ne de müttehid bir Ermeni milletinin varlığından bahsetmek tarihi bir hakikat olarak mümkün
görülmemektedir 12.
Şu halde, Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılın sonlarına kadar bir “Ermeni Meselesi” olmadığı gibi, Ermenilerin Türk halkı ve yöneticileriyle bir problemi de mevcut değildir. Bu durumda Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulma nedenlerini başka yerlerde aramak gerekir.
1. Ermeni Sorununun Ortaya Çıkışı ve Gelişimi Osmanlı Devleti’ndeki Ermeniler, Doğu Ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı yerler hariç, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dağınık bir halde yaşıyorlardı. Hiçbir yerde nüfus çoğunluğuna sahip değillerdi. XVIII.yüzyıldan itibaren mezhep yönünden de bütünlük göstermiyorlardı. Bu yüzyıla kadar Gregoryen olmakla birlikte, bu yüzyıldan sonra Katolik ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler de oldukça fazlaydı. Ermenilerin bir grubu, XIX. yüzyılda özellikle Amerikan propagandası ve ngiliz himayesi sonucu Protestan mezhebine geçti. Bunun sonucu olarak Ermeni Protestan kilisesi doğu vilayetlerinde ayrı bir örgüt ve millet grubu oldu 13. Rusya,Ingiltere ve Fransa’nın Ermenilerle ilgileri bu mezhep ilişkilerine dayanıyordu 14.
Bu nedenle Ermeni sorununu hazırlayan sebepleri Ermeni Kilisesi, din faktörü, misyonerlik faaliyetleri ve propaganda başlıkları ile özetlemek mümkündür. Özellikle Ermeni Kilisesinin bir “Ermeni Devleti” kurma yolundaki faaliyetleri oldukça etkili ve dikkat çekicidir 15. Hatta Ermeni
papazları, kasabalara kadar çalışma alanlarını genişletmişlerdir. Samsun’un ilçeleri Çarşamba ve Terme’de faaliyetlerde bulunan bir papazın daha sonra Ermeni eşkıya çetelerine katıldığı görülmüştür 16. Gorçakof, daha Paris Kongresinden önce Türkiye’deki etnik unsurların, bağımsız bir millet teşkil edemeyeceklerini, çünkü bir millet halinde olmadıklarını ve bunun için kendilerinin dinî ve toplumsal esaslar üzerine örgütlenerek bir millet haline gelmeleri gerektiğini söylemiştir 17.
XIX. yüzyıla gelinceye kadar, Osmanlı Devleti ile Ermeniler arasında ciddî bir problem yaşanmamıştır. Bu yüzyıldan itibaren Şark Meselesi 18 büyük bir ivme kazanmıştır. 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı azınlık hareketlerini oldukça alevlendirmiştir. 1862’de Babıâlî tarafından, Ermeni Milleti Nizamnamesi kabul edilmiştir. Bu nizamname Türkiye Ermenilerinin siyasî ve toplumsal varlıkları üzerinde yeni bir dönemin açılması ve Osmanlı hükümetinin bulunduğu durumun kendileri için ne kadar müsait olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir 19. XIX. yüzyıl boyunca ve XX. yüzyılın başlarında Osmanlı azınlıklarının çıkartmış olduğu isyan ve problemler, Osmanlı Devleti’nin beş yüz yıl boyunca onlara uyguladığı fetih ve yönetim politikalarının bir sonucudur. Osmanlı Devleti, en başından itibaren aldığı yerlerin halklarını
ne köleleştirmeye ne de din değiştirmeye zorlamıştır. Din temeline dayanan farklılıklar esas alınarak ihtiyaçlarının karşılanmasına ve gelişmelerine izin verilmiştir 20. Böylece diğer azınlıklarda olduğu gibi Ermeniler de dinî ve millî teşkilatlarını artırarak, Anadolu’da faaliyetlere başlamışlardır. 1877-
1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Osmanlı toprakları üzerinde imtiyaz bölgeleri belirlenince, yavaş yavaş Ermeniler yeniden gündeme gelmişlerdir 21.
Ingiltere, XIX. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı Devleti ile fazla ilgili değildi. Çünkü Osmanlılar, güçlü oldukları sürece, ngiltere adına, Hint yolu zaten güven altındaydı. Ancak Fransız htilâlinden sora meydan gelen gelişmeler, ngiliz yöneticilerinin Osmanlı Devleti’nin artık bu bölgeyi tek
başına koruyamayacağını anlamalarına neden oldu. Bu durumda ngiltere harekete geçti 22. Rusya ve ngiltere’nin menfaatleri, Doğu Anadolu bölgesinde çakışınca bir “Ermeni Sorunu”ndan söz edilmeye başlandı. Rusya’nın Ermenistan’ı ele geçirmesinin diğer Avrupalılar için pek önemi yoktu. Fakat ngiltere, Hindistan’daki Britanya hâkimiyeti üzerinde, bu önemli bölgenin Rusya’ya katılmasının yapacağı etkileri dikkate almak zorundaydı. Aksi takdirde Rusya, Küçük Asya’nın tümünü ve Fırat-Dicle büyük vadisini kontrolü altına alacak ve buralar kaçınılmaz bir şekilde Rusya’nın hükmü altına girecekti. Böylece Ermenilerin Osmanlı’ya karşı değil Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanılması düşüncesi belirdi 23. Ancak Ermeniler, ngiltere’den daha yakın buldukları Rusya’ya açıkça karşı
çıkamamışlardır. Ayrıca içlerinde Ruslarla ilişkilerde bulunanlar da çoktu. Bunun üzerine ngiltere’nin Osmanlı’yı bölgeden çıkartıp, -üstü kapalı bir şekilde- “bağımsızlık” teklifi ortaya atması Ermeniler arasında Rus karşıtlığına yol açtığı gibi çok sayıda da Ermeni destekçi bulmuştur 24.
Osmanlı Devleti, Ayastefanos Antlaşmasına göre Ermenilerin oturdukları eyaletlerde, mahallî menfaatlerin gerektirdiği ıslahatı vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkeslere karşı emniyetini sağlamayı taahhüt etmiştir 25. Hatta müzakereler esnasında Lord
Salisbury, ileride refah ve saadete kavuşmaları için Ermenilere ümit ve güven verilmesini istemiştir. Bu hususta alınacak tedbirlerin sırası geldikçe devletlere tebliğ edileceği ve adı geçen devletlerin de söz konusu tedbirlerin tatbikine nezaret edecekleri kararına varılmıştır 26. Ingiltere’nin bu anlaşma
esnasında dile getirdiği “Ermeni Meselesi”, aslında Ermenilerin değil, çıkarları Osmanlı toprakları üzerinde çatışan devletlerin meselesi olarak ortaya çıkmış ve siyasî bir boyut kazanmıştır. Bununla elde edilmek istenen amaç ise Osmanlı Devleti’ni parçalanma aşamasına getirmekti.
2. 1892-1922 Yılları Arası Samsun ve Çevresinde Ermeni Olayları
Osmanlı Devleti yönetiminde yaşayan Ermenilerin ilk ulusal hareketlerinin başlama tarihi 1860 yılı olarak kabul edilebilir. Bu tarihte sosyal amaçla kurulmaya başlayan dernekler, sonradan kurulan ve dış kışkırtma ve yardımlarla Türk Ermenilerini devlete karşı ayaklandıran komitelerin ilk belirtileri ve çekirdekleri olmuştur 27.
Ermeni Meselesi, Osmanlı-Rus Harbinden sonra imzalanan Ayastafanos (Yeşilköy) Antlaşmasının 16. ve Berlin Antlaşmasının 61. maddeleriyle ortaya çıkarılmıştır. Bundan sonra her fırsatta ortaya sürülmüş ve artan bir şiddetle devam etmiştir. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’ne karşı bir müdahale unsuru olarak kullanılmıştır. Berlin Konferansı’nın hemen ardından harekete geçen Ermeniler, Ermeni Meselesi’nin, Şark Meselesi’nden ortaya çıktığını iddia etmişler, ıslahat yoluyla fiilî özerklik
elde etmek amacıyla yurt içinde ve dışında örgütlenmeye başlamışlardır. Bu amaçla 1885’te Van’da Armenegan, 1887’de Cenevre’de Hınçak ve 1889’da Kafkasya’da Taşnak adlı ihtilâl komiteleri kurmuşlardır 28 .Ermeni komitelerinin, Ermeni sorununun büyümesinde ve siyasî anlamda çözülmez
hale gelmesinde, özel bir yeri vardır 29. Bu derneklerin çalışmaları sonucunda, 1890 yılından itibaren yurdun çeşitli yerlerinde isyan hareketleri meydana gelmeye başlamıştır. Bu isyan hareketlerinde, dış güçler ve Ermeni komiteleriyle iç bölgelerde yaşayan Ermeniler arasındaki bağlantının Trabzon ve Samsun limanları aracılığıyla sağlandığı görülmektedir. Bu çevrede, Trabzon vilâyetinden Dahiliye Nezaretine çekilen bir telgrafa göre, Ermeni nüfusun yoğun olduğu yerlerde Ermeni memurların da görev aldığı tahrir komisyonunun yaptığı çalışmalar neticesinde: Trabzon
sancağı dahilinde 22.681 Ermeni mevcuttur ve bunun 6.000’i Trabzon şehrinde oturmaktadır. Canik sancağında 18.174 Ermeni ve Gümüşhane sancağında 1.494 Ermeni olmak üzere toplam Ermeni nüfusu 42.349’dur 30.
1319 tarihli Trabzon Vilâyeti Salnamesine göre ise Trabzon sancağında 28.499 Ermeni mevcuttu. Canik sancağında toplam 22.002 Ermeni’den 1.215’i Samsun Kazasında idi. Gümüşhane sancağında ise 1.712 Ermeni vardı 31.
1912’lere gelindiğinde Osmanlı Devleti, Balkan devletleri karşısında uğradığı yenilgiler sonucunda Avrupa’daki topraklarının hemen hemen tamamını kaybetmiştir. Asya toprakları da yavaş yavaş bölünme aşamasına getirilmiştir. Avrupalı devletlerin Şark Meselesi, bütün şiddetiyle devam
etmekte, buna paralel olarak yurdun çeşitli yerlerinde Ermeni ayaklanmaları vuku bulmaktaydı. l. Dünya Savaşı öncesinde Ermeni meselesi, büyük devletler tarafından yeniden gündeme taşınmıştır. Osmanlı Devleti henüz savaşa girmeden Ermeniler, Rus ordusu için gönüllü birlikler oluşturmuşlar
ve isyan hazırlıklarını tamamlamışlardır. Savaş çıktıktan sonra Trabzon ve çevresindeki Ermeniler, iç kısımlardaki Ermenilere silah ve mühimmat nakliyatında yardımcı olmuşlardır 32 . Savaş süresince, Ermeni ayaklanmaları artarak devam etmiş, işgalci kuvvetlerle birlikte hareket ederek, Türk halkına
katliamlarda bulunmuşlardır. Özellikle 15 Nisan 1915 Van isyanı, Osmanlı hükümeti tarafından 27 Mayıs 1915 tarihli sevkıyâtla ilgili geçici kanunun 33 çıkarılmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştur.
1892-1922 tarihleri arasında fazla bir Ermeni nüfusu olmamasına rağmen Samsun ve çevresinde de çeşitli Ermeni olayları meydana gelmiştir. Bütün bunlar yurt genelinde plânlı bir Ermeni hareketi olduğunu göstermektedir.
2.1. Basının Rolü
Ermeni komitelerinin en önemli propaganda aracı basın idi. Kitap, dergi, gazete ve bunlarda yer alan bilhassa millî duyguları uyandıran şiirler, isyanların çıkarılmasındaki en etkili metottu. Çoğu Ermeni gazetesi, Ermenilerin kurtulabilmek için silaha başvurmaları gerektiğini belirterek,
Ermenileri isyana kışkırtmıştı 34.
1800’lü yılların ortalarına gelindiğinde mparatorluğun etnik ve dinsel cemaatlerinin çoğunun kendi gazeteleri vardı. Çeşitli dillerde yayınlanan gazetelerin, milliyetçilik akımlarının etkisiyle gittikçe yıkıcı temalar içerdikleri görülmekteydi. Çeşitli halkların bir arada bulunduğu eyaletlerde, yerel özgürlüklere saygılı bir idarî özerkliğin kabul edilip yerleşmesini istemeye kadar gitmişlerdi
35. Zaten gazetelerin bu amaç doğrultusunda çıkarıldığı, yayına başladıkları tarihlerden de anlaşılmaktaydı. stanbul’da ilk Ermeni gazetesi, 1812 yılında üç haftada bir yayınlanan Tidak
Püzantyan’dır 36. Bunu diğerleri izlemiştir. Bazıları yurt dışında da faaliyet gösteren bu gazeteler, hedefleri doğrultusunda yayın yapmakta ve Avrupa kamuoyunda, bağımsız bir Ermeni Devleti kurulması fikrini sürekli gündemde tutmaktaydılar. Aynı zamanda gerek Avrupa’da gerekse Osmanlı
toprakları içinde yaşayan Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtıp, faaliyet göstermeye teşvik etmekteydiler 37 . Osmanlı Ermenileri içinde ayaklanmanın fikrî yönünü oluşturmayı üstlenen kişi olarak bilinen,Istanbul’daki Patrik Nerses’in genel sekreteri Minas Çeraz, Londra’da çıkarttığı Arménie gazetesinin 15.6.1890 tarihli sayısında, daha 1876 yılında Istanbul’un üç Ermeni gazetesinde, Kafkasya’daki Ermenilerin ayaklanmaları hakkındaki “asılsız bir haberi” yayınlattırdığını itiraf etmiş, yabancılar karışmazsa haklarını elde edemeyeceklerini savunmuştur
38. Daha sonra bu kişi 1878 Berlin Kongresi’ne katılan Ermeni delegeleri arasında yer almıştır.
Samsun’a gizlice birçok Ermeni gazetesi getirilmiştir. Bunlardan Hınçak gazetelerinin, Avusturya vapur acentası tercümanı bir Ermeni tarafından, el altından dağıtımının yapılmakta olduğu hatta Amasya tarafına da gönderildiği belirlenmiştir. Bu gazeteler, Samsun’a gelmekte olan posta
ve zahire vapurlarında çalışan Ermeniler aracılığıyla ülkeye sokulmaktadır 39.
Özellikle bu tür zararlı evrak, yayın ve silahların yalnız tüccar ve çeşitli zanaatlarla uğraşan Ermeniler tarafından değil devlet kademesinde çeşitli memuriyetlerde bulunan, hastane ve belediyelerde tabiplik yapan Ermenilerin de yardımıyla Samsun, nebolu, Bartın ve Sinop iskelelerinden yurda sokulduğu görülmektedir 40.
Cenevre’de çıkarılan Ermenice Troşak Gazetesi, faaliyet gösteren diğer bir gazetedir. Bu gazete yalnızca Ermenileri değil, Osmanlılara karşı ayaklanmış olan diğer milletleri de desteklemektedir. Gazetenin 1904 tarihli bir sayısında Makedonya ayaklanmasını desteklediği ve Makedonyalıları
Ermeniler gibi Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlık mücadelesi veren bir halk olarak lanse ettiği görülmektedir. Zaten Ermeni komiteleri, Makedonya ve Bulgar komitecileriyle zaman zaman işbirliği yapıyorlardı. Bulgar ve Makedonyalılar Ermenilere ellerinden gelen yardımı esirgemiyorlardı41.
Osmanlı topraklarında el altından gizlice dağıtılan diğer gazetelerde olduğu gibi bu gazeteye Samsun ve çevresinde iki yüz altı nüsha rastlanarak gerekli tedbirler alınmıştır 42.
2.2. Silah Sevkiyatı ve Asayiş Sorunu
Ermeni komiteleri, Ermeni halkını daha çok silahlandırmak için bomba vs. gibi silahları, en ufak Ermeni köyüne kadar sokmaya çalışıyorlardı. Bunun için hiçbir fırsat kaçırılmamış, büyük bir gayretle silah ve bomba sağlanmaya çalışılmıştır 43.
Samsun ve Trabzon, Anadolu’nun Karadeniz’de en işlek iskeleleri olduğundan, komitelerin Sivas, Şebinkarahisar, Erzurum, Van, Elazığ bölgelerine silah sevki bu iskelelerden iç bölgelere ticaret malları arasında ve Ermeni tüccarlar vasıtasıyla yapılmıştır 44. Avrupa’daki Ermeniler, bu iki
liman aracılığıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine dinamit yapma amaçlı barut göndermişlerdir. Bunları gönderirken sviçre acentalarını kullanmışlardır 45.
Yalnız ticarî anlamda değil aynı zamanda haberleşmenin sağlanması açısından da bu liman şehirleri önemlidir. Sivas gibi iç bölgelerle olanhaberleşmelerde Samsun postanesinin kullanıldığı görülmektedir 46.
Seferberlikten önce buralarda muntazam komite teşkilâtı ve şubeleri vardır.Buradaki şubeler, yabancı memleketlerden özellikle de Rusya’dan, itilâfdevletlerinin konsolosları ve yabancı postaneleri aracılığıyla mükemmelbilgiler almakta ve merkezleriyle haberleşmelerini temin etmektedir.Rusya’ya gidip gelen komiteciler Rus, ngiliz, Fransız mesajeri vapurlarıyla buradaki komite merkezlerine uğrayarak gerekli telkinlerde bulunmaktadır47.
Yurt dışından getirilen silahlar genellikle Samsun limanından, buradabulunan Ermeniler aracılığıyla yurdun çeşitli yerlerine dağıtılmaktadır48.
Silah ithali için Giresun iskelesine de büyük önem verilmiştir.Buralarda komisyoncu Vahan Badlıyan ve Kel Artin ismindeki iki kişi bu silah sevkini organize ediyorlardı. Artin’in Rus vapurundan çıkardığı bir saman balyasının, vinçten gevşeyerek dağılması üzerine arasından dört yüz martin ile birçok mavzer tüfek ve mermi çıkmıştır. Gümrük ambarında da Ermeni balyalarındaki ticaret eşyaları arasında pek çok tüfek ve cephane bulunmuştur 49. Ayrıca Ermeniler silah kaçakçıları vasıtasıyla Marsilya’danSamsun limanına Pake Kumpanyası vapuruyla silah ve mühimmat sevk etmişlerdir 50.
Samsun ve çevresinin önemi, Trabzon’a yakın olmasından ve çevresindeki Sivas, Merzifon, Amasya ve daha içerilerdeki çetelerin buralarda bulunmasından ileri gelir. Samsun merkezinde yapılan aramalarda birçok silah ve cephaneden başka Ermeni kilisesinin zeminliğinde büyük çapta bomba ile bomba imaline yarayan çok miktarda araç ve gereç bulunmuştur. Bu sandıkların üzerinde Ermenice “Samsun Ermeni piskoposluğuna verilecektir” cümlesi yazılmıştır 51 . Samsun’da Ermeni
mahallelerindeki Ermeniler açıkça silahlı bir şekilde gezmekten çekinmiyorlardı 52. Canik’te meydana gelen karışıklıklarda Minasoğlu çetesinin de etkili rolü olmuştur. Terme civarındaki Kurşunlu ormanlarında saklanan Minasoğlu, civardaki Ermeni ve diğer köylerden 10’u Rum ve
diğerleri Ermeni olmak üzere 500 silahlı adam toplamıştır 53. Bundan da büyük bir isyan planlandığı anlaşılmaktadır. Yine Samsun ahalisinden Hamayak adlı bir Ermeni Atina ve Londra’daki Ermeni komitelerinden silah talep etmiş ve komitenin işareti olan yüzükle dolaşmaktan çekinmemiştir 54.
Bu dönemde Ermeniler dış güçlerin de yardımıyla hızla silahlanmışlardır. Bu silahlanma ilçelere kadar yayılmıştır. Samsun’un Çarşamba kazasında iki Ermeni alet ve silahlarla yakalanmıştır 55.
Devlet bu işlere karıştığı tespit edilen Ermenilerle ilgili çeşitli tedbirler alma yoluna gitmiştir. Bilhassa Samsun’daki karışıklıklara önayak olan Ermenilerin memleketlerine geri gönderilmesine çalışılmıştır 56. Ancak bu olaylar karşısında devletin imkânlarının sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.
Çünkü Ermeni olaylarının önlenmesi ve eşkiyanın takibi amacıyla oluşturulan Çarşamba Kazası kordonlarındaki zaptiyelere martini tüfek verilemeyeceği, ancak silahsız olanlarına şinayder tüfeği verilebileceği belirtilmiştir 57 . Yine bu dönemde Samsun, Müslümanların taarruzundan
korkarak yerlerini terk ettikleri bahanesini ileri süren Ermenilerle dolmuştur 58. Bunlar arasında Kudüs’e gitmek bahanesiyle Samsun’a geldiklerini söyleyenler de vardır 59. Ermenilerin yoğun oldukları yerlerde çıkabilecek herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için mevcut taburlar
yerinde bırakılmış, Karadeniz kumandanlıklarına tebliğlerde bulunulmuştur 60. Bu önlemler sayesinde biraz da olsa asayiş temin edilmeye çalışılmıştır 61.
Bu arada dış güçler, gerek el altından komiteler aracılığıyla silah yardımında bulunarak gerekse konsoloslukları aracılığıyla Ermenilerin korunmasını isteyerek Ermenilere olan desteklerine devam etmişlerdir. ngiliz konsolosu, Samsun’a bağlı Ermeni köylerinde karışıklık olduğunu ileri sürmüştür. Bu konuda yapılan araştırma neticesinde söylentilerin asılsız olduğu anlaşılmıştır 62. Yine ngiltere, bir muhtıra vererek Canik sancağı da dahil olmak üzere bazı yörelerde Ermenilerin emlâk ve mülklerinin gasp edildiğini ileri sürerek bunların sahiplerine geri verilmesini istemiştir.Ingiltere’nin iddiaları araştırılmış ve neticede bu bilgilerin pek çoğunun asılsız ya da yanlış olduğu anlaşılmıştır. Bu arada haksız yere zarara uğrayan bazı Ermenilerin zararları telafi edilmiştir 63 . Ayrıca Samsun ve Bafra’daki Ermeni kiliseleri rahiplerinden bazıları azledilmiş, bazıları ise değiştirilmiştir. Bundan dolayı Ermeni ahali arasında çeşitli olaylar meydana gelmiştir. Bafra’daki Hınçakyanlar yeni atanan rahibi tehdit ederek kilisede ayin yapmasına engel olmuşlardır 64.
Ermenilerin silahlanmaları bulundukları bölgenin asayişinin bozulmasını da beraberinde getirmiştir. Rum ve Ermeni eşkiyalar tarafından Ünye, Samsun, Çarşamba ve civarında adam öldürme ve gasp olaylarına sık rastlanmaya başlanmıştır. Bu durumu Canik mutasarrıflığı Jandarma Umum
Kumandanlığına telgraflarla bildirmiştir 65. Bunlardan Çarşamba bölgesinde eşkiyalık yapan Ermeni eşkiyası reislerinden Bölükbaşoğlu Ohannes silahıyla birlikte teslim olmuştur 66.
2.3. Amerika ve Rusya’ya Ermeni Göçü
Amerika ile ilk ilişkiler, tacirler ve misyonerler aracılığıyla oldu. 1820’lere gelindiğinde ilk Amerikan misyonerleri, Orta Anadolu içlerinde Ermenileri keşfe yollandı. 1830’larda Amerikalı tüccarlar, misyonerler, diplomatlar ve konsoloslar Anadolu’ya yerleşti ve Ermenilerle temasa geçti 67. Amerikalı tüccarlar, özellikle zmir limanına getirdikleri malları, Anadolu’nun içlerine gönderirken Ermeni simsarlardan yararlandı. Bu işbirlikçi stanbul ve Anadolu Ermenileri, yavaş yavaş Amerika
vatandaşlığına geçmeye başladı 68. Amerikalı meslektaşlarıyla işbirliği ve iş ortaklığı içinde bulunan Ermeni tüccarlar, Amerika’da Ermeni propagandasının ve Türk düşmanlığının temelini oluşturduğu gibi ülke içerisinde de kışkırtıcı faaliyetlerde bulundular. Devlet, tespit ettiği bu gibi tüccarları zaman zaman sorgulayarak önlemler almaya çalıştı 69. Anadolu’da ayaklanma çıkartma eylemine geçmeden önce Amerikan vatandaşlığına geçen Ermeniler, Istanbul’da ve Anadolu’da terör faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Bunların eylemler öncesinde Amerikan vatandaşlığına
geçmelerindeki en önemli etken 1830 tarihli Türk-Amerikan Ticaret Antlaşmasının, “Amerikan vatandaşları Türk mahkemelerinde muhakeme edilemez”, hükmünden istifade etmekti 70.
Ermeni gençlerinin yetiştirilmeleri, Avrupa ülkelerinde okutulmaları,onların millî şuurla ve Hıristiyan taassubu ile şartlanmalarına sebep olmuştu. Bu konuda Amerikalı misyonerler de önemli rol oynuyorlardı ve Türk aleyhtarı faaliyetlerde bulunuyorlardı 71. Büyük maddî imkana sahip
Amerikan misyonerleri, 1830’lardan sonra Ermeniler arasında bir eğitim seferberliği başlattı. Bu eğitim-öğretim çalışmaları aralıksız sürdü ve yıldan yıla arttı. Bu eğitim-öğretim çalışmaları askerî amaçlı da yapılıyordu. Amerika’daki Ermeni komitesi, asker talimini öğretecek resimli kitaplarla
askerî eğitim görenlere verilmek üzere imal edilen madalya ve armaları Osmanlı topraklarına sokma girişiminde bulunmuştu 72.
Amerika’ya göçler, ilk önce öğrenci ve küçük tüccar gruplarıyla başladı. 1890’lardan sonra küçük esnaf, zanaatkâr ve köylü Ermeniler de göç etti. 1902’lerden itibaren ise bu sayı oldukça arttı. Artık Amerika bu konuda önlemler almaya ve göçmenleri sıkı bir sağlık kontrolünden geçirmeye başladı. Bir süre sonra göç edenler, aileleriyle birlikte gelmeye başladılar. Örneğin Samsun’dan Agop kizyan eşiyle birlikte Amerika’ya gitmek için izin istemişti. Bu kişi aynı zamanda tüccardı ve kardeşlerinden biri Istanbul’da diğeri Harput’ta bir diğeri ise Amerika’da yaşamaktaydı. Amerika’ya gitmesine izin verildi 73. Ancak önceki yıllarda kaçak olarak Amerika’ya giden, daha sonra tekrar Batum ve Trabzon yoluyla Samsun’a geri dönen Ermenilere önce izin verilmedi. Ancak bu gibiler yabancı
vapurlarla getirilip bırakıldıklarından dolayı geldikleri yerlere iadeleri mümkün olmadığından memleketlerine gitmelerine izin verildi 74.
Bazı Ermeniler de Rusya hakimiyetindeki Kafkasya’ya göç ediyordu. Rusya’nın amacı, Osmanlı Devleti’nin aşiretleri silahlandırarak Ermenilere saldırmaları sonucu, Ermeniler Rusya’ya iltica etmeye mecbur kalıyorlarmış gibi bir izlenim yaratarak, Avrupalıların dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekmekti 75 . Aynı şekilde Rusya, Samsun civarındaki Ermenilerin Canik Sancağı mahallî memurları tarafından Rusya’ya göçe zorlandığını iddia etmişti. Bu dönemde Rusya tarafına ticaret bahanesiyle çok sayıda Ermeni gitmekteydi. Bunların büyük kısmı kaçakçılıkla uğraşmakta ve daha sonra silahlarla birlikte yurda geri dönmekteydi. Osmanlı Devleti, gerek Rusya tarafına geçişi engelleyip, kaçakları yakalamak gerekse kaçakçılığı önlemek amacıyla Karakol vapurunun
bölgeye gönderilmesine karar verdi 76 . Rusya’ya göç edenlerin zaman zaman Rusya tarafından geri çevrildiği de oluyordu.
2.4. Ittihat ve Terakkinin Faaliyetleri
ttihat ve Terakki Pasrtisi’nin Ermenilerle ilişkileri, II.Abdülhamid’e karşı olan ortak tutumlarından kaynaklanmaktadır. Ancak ortak bir program hazırlamaya gelince görüş farklılıkları belirmiştir.
1908’den sonra Ermeni komiteleri, illerde örgütünü büyük ölçüde tamamlamış, komitecilerinin sayısını arttırmış, silah depolarını kurmuş ve herhangi bir silahlı çatışma için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Bundan sonraki dönemlerde Ermenilerle ttihat ve Terakki Partisi’nin ilişkileri,
Ermeni komitelerinin çıkartmış olduğu olaylar ve bu olayların ttihat ve Terakki hükümeti tarafından etkisiz hale getirilmesi için alınan önlemler şeklinde olacaktır 77.
Ittihat ve Terakkinin tavrındaki bu değişiklik Ermeni komiteleriyle arasının açılmasına sebep olmuştur. Samsun ve Amasya metropoliti imzasıyla Samsun merkezden Adliye nezaretine çekilen bir telgrafta, Ittihatçıların Samsun, Amasya, Havza ve Merzifon bölgesindeki Müslüman halka silah dağıtarak gayrimüslimlere saldırttığı ve halk arasında çatışmaya yol açtığı belirtilmiştir. Hatta Kavak’ta ittihatçılara bağlı silahlı eşkiyaların gayrimüslim halkı öldürdüğü, bölgede yağmalama faaliyetlerinde bulunulduğu ifade edilmiştir. Ancak yapılan tahkikat sonucunda bunların yalan olduğu anlaşılmıştır 78.
Sonuç
Osmanlı Devleti, sınırları içinde yaşayan bütün milletleri tebası kabul edip, bulunduğu çağa göre kendine özgü mükemmel bir “millet sistemi” oluşturmuştur. Ancak Fransız htilâlinin meydana getirmiş olduğu çeşitli fikirler ve Osmanlı Devleti’nin bu dönemde ekonomik açıdan zayıflaması, çıkarları Osmanlı toprakları üzerinde çatışan batılı güçlü devletlerin, Osmanlı aleyhine harekete geçmesine neden olmuştur. Başta ngiltere ve Rusya olmak üzere batılı devletlerin her türlü desteğini alan azınlıklar, XIX.yy’ın başlarından itibaren siyasî bağımsızlık peşine düşmüşlerdir. Bunun sonucu olarak Osmanlı topraklarının hemen her yerinde isyanlar meydana gelmiştir. Bu isyanlar içinde Ermenilerin çıkartmış olduğu isyanlar ayrı bir öneme sahiptir. Özellikle Berlin Kongresi sonrası
Sırbistan ve Bulgaristan’ın elde ettiği bağımsızlık, Rusya’nın da kışkırtmasıyla Ermenilere ümit vermiştir. Bulundukları hiçbir yerde nüfus olarak çoğunluğu sağlayamayan Ermeniler, dış devletlerden büyük ölçüde destek almışlar ve Osmanlı ülkesine ve Türk halkına büyük zararları
olmuştur. Oysa ki Osmanlı Devleti’nde Ermenilere “millet” statüsü verilmiştir. Ermeni halkının hukuk, eğitim ve yönetimle ilgili işlerini düzenlemesine imkân tanınmıştır. Tanzimat ve Islahat fermanlarının ardından yapılan bu düzenlemelerle durumları Müslüman halka oranla daha
iyi olan Ermeniler, ticaretle de zenginleşmelerinin ardından siyasî taleplere başlamışlardır.
Ilk önce Ermeni çocuklar batılı ülkelere eğitime gönderilerek, onlarda bağımsızlık fikrinin ortaya çıkmasına zemin hazırlanmıştır. Daha sonra Avrupa’nın bazı önemli merkezlerinde gazeteler ve dergiler basılarak, bunlar çeşitli yollardan Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilere ulaştırılmış
ve isyan etmeleri sağlanmıştır. Son olarak da Osmanlı topraklarında hiçbir müdahale ile karşılaşmaksızın yüzyıllardır ticaretle uğraşan Ermeni tüccarlar ve Osmanlı Devleti’nde çeşitli kademelerde memurluklara kadar yükselmiş bazı Ermeniler vasıtasıyla yabancı ülkelerden gizlice getirttikleri silahlarla saldırılara başlamışlardır. Bundan dolayı XIX. yüzyılın sonları, Osmanlı
topraklarında yaşayan Ermenilerin, sürekli isyan ettiği bir dönem olmuştur. Yurdun her yerinde görülen bu isyan hareketleri ulaşım imkânları açısından önemli bir liman şehri olan Samsun’da da kendisini göstermiştir. Müslüman halk ile Ermeniler arasında zaman zaman meydana gelen
olaylarda Ermeni komitelerinin, din adamlarının ve kiliselerin faaliyet ve propagandalarının büyük etkisi olmuştur.
* Yrd. Doç. Dr .,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1 Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, Istanbul 1996, s. 63
2 Yusuf Oğuzoğlu, Osmanlı Devlet Anlayışı, stanbul 2000, s. 147
3 Eryılmaz, s. 64
4 Robert Mantran, Osmanlı mparatorluğu Tarihi, C. II, stanbul 1999, s. 26
5 Matran, s. 185
6 1835-1839 yılları arasında Türkiye’de bulunan Helmuth von Moltke stanbul’da, Osmanlı Başkumandanının Ermeni tercümanı ve ailesinden bahsederken, Ermenilerle ilgili şunları yazmıştır: “Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün. Türklerin adetlerinden hatta lisanlarından çok şey almışlar”. Erdal lter, “Ermeni Meselesi”nin Perspektifi ve Zeytun syanları (1780-1880), Ankara 1988, s. 35
7 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, stanbul 1987, s. 150
8 Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği, stanbul 2005, s. 279
9 Stanford J. Shaw – Ezel Kural Shaw, Osmanlı mparatorluğu ve Modern Türkiye, C.II, stanbul 2000 s. 251
10 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s.17
11 Koloğlu, s. 286
12 “Ermeni devleti fikrini doğuran, Ermeni milleti değil Ermeni Kilisesidir”. Gürün, s.23-24
13 Ilber Ortaylı, “Osmanlı mparatorluğu’nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. lV, stanbul 1985, s. 996
14 Eryılmaz, s.186
15 Gürün, s. 30
16 BOA,YEE. 459/8 (10 Mart 1320)
17 Uras, s. 182
18 Doğu sorunu, Osmanlı mparatorluğu’nun dağılmaya başlamasıyla birlikte, Avrupa devletlerinin onun toprakları üzerinde giriştikleri üstünlük ve pay alma yarışına, bazı Batılı yazarlar tarafından verilen addır. Halûk Ülman, “Tanzimat’tan Cumhuriyete Dış Politika ve Doğu Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. I, stanbul 1985, s. 272. Bkz.Bayram Kodaman,Sultan II..
Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara 1987
19 Uras, s. 159
20 Stanford Shaw, “Osmanlı mparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi,C. IV, stanbul 1985, s. 1002
21 Koloğlu, s. 279
22 Ülman, s. 273
23 Koloğlu, s. 280
24 Koloğlu, s. 280
25Mahmud Celaleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakîkat, Haz. smet Miroğlu, C. I-II-III,Istanbul 1983, s. 579
26 Mahmud Celaleddin Paşa, s. 629
27 Halil Metin, Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Istanbul 1997, s.87
28 Nejdet Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması, Ankara 1999, s. 8
29 Ramazan Çalık, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları, Ankara 2000, T.C. Kültür Bakanlığı, s. 113
30 BOA, Y..PRK.DH. 7/8 (6 Teşrîn-i Evvel 1309)
31 Musa Çadırcı, “19.YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”, Ikinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Uluslar arası l), (1-3 Haziran 1988), Samsun 1990, s. 23. Bkz. V.Mc Carty, Muslims and Minorities, New York 1983, s.47 vd; Stanford J. Shaw – Ezel Kural Shaw, s. 251-256
32 Bilgi, s. 22
33 Ek kanunla kurulan özel komisyon, Ermeni mallarını kayda geçiyor, müzayede ile
satılanların gelirlerini dönüşlerinde iade etmek üzere elde bulunduruyordu. Boşalan
binalarda, Müslümanlar ancak kiracı olarak oturabiliyorlar, gerçek sahipleri geldiğinde iadeleri şart koşuluyordu. Gültekin Ural,Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Istanbul 1998,, s.423
34 BOA, MKT.MHM.715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310)
35 Mantran, s. 67
36 Levon Panos DABAĞYAN, Türkiye Ermenileri Tarihi, stanbul 2005, s.366
37 BOA, MKT.MHM.715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310)
38 Koloğlu, s. 281
39 BOA, MKT. MHM. 715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310)
40 BOA, MKT. MHM. 714/17 (13 Nisan 1311) ; 704/18 (17 Nisan 1311)
41 Ural, s.101
42 BOA, MKT. MHM.715/15 (7 Teşrîn-i Sânî 1310) ; MKM.. MHM. 548/30 (21 Haziran 1320)
43 Abdullah Yaman, Ermeni Meselesi ve Türkiye, stanbul 1973, s. 124
44 Metin, s. 142
45 BOA, YEE D.47,G No: 82, 2/2 ( 6 Nisan 1319)
46 BOA, Y.PRK.UM 17/109 (23 Temmuz 1306)
47 Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Istanbul 1976, s.579
48 BOA, MKT. MHM. 548/ 32 Müteferrika 20465 (30 Temmuz 1320)
49 Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı htilâliyyesi ( ’lân-ı Meşrûtiyet’den Evvel ve Sonra), Hazırlayan: H. Erdoğan Cengiz, Ankara 1983, s. 252
50 BOA, Y.PRK.BŞK. 33/80 (24 Teşrîn-i Evvel 1309)
51 Ermeni Komitelerinin …, s. 297
52 BOA, Y. A. Res. (29 Kanûn-ı Evvel 1310)
53 Rıza Karagöz, “Canik Sancağı’nda Ermeni Çeteleri’nin Faaliyetleri (1894-1896)”,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 11, Samsun 1998, s.255
54 BOA, MKT. MHM. 729/13 (17 Teşrîn-i Sânî 1310)
55 BOA, A.MKT.MHM. 663/40 (30 Nisan 1312)
56 BOA, A.MKT. MHM. 663/3 (1 Teşrîn-i Evvel 1311)
57 BOA, A. MKT. MHM. 664/4 (21 Mayıs 1312)
58 BOA, A.MKT.MHM.610/ 7 ( 17 Mart 1312)
59 BOA, Y.PRK.UM. 34/61 (3 Mart 1312)
60 BOA, Y.PRK.ASK 108/63 (7 Teşrîn-i Sânî 1311) ;Y.PRK. ASK 108/101 (19 Teşrîn-i Sânî 1311)
61 BOA, Y.PRK.BŞK. 44/35 (13 Teşrîn-i Sânî 1311) ; Y.PRK. 108/62 (14 Teşrîn-i Sânî 1311)
62 BOA, Y.PRK.UM 35/95 (5 Eylül 1312)
63 BOA, DH.KMS. 50-1/62 (3 Mart 1335)
64 BOA, DH, KMS. 18/27 (11 Mart 1331)
65 BOA, DH.EUM.AYŞ. 4/45 (21 Mayıs 1335)
66 BOA, DH.EUM.AYŞ. 6/35 (22 Mart 1335)
67 Bilâl N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile lişkileri Sempozyumu, 8-12 Ekim 1984. Erzurum, Ankara 1985, s. 79
68 Şimşir, s. 82
69 BOA, MKT. MHM. 713/10 (17 Mart 1310); MKT. MHM 532 /37 ( 7 Haziran 1310)
70 Şimşir, s. 88
71 Ural, s. 67-68
72 BOA, Y.PRK.BŞK. 33/80 (24 Teşrîn-i Evvel 1309)
73 BOA, A.MKT. MHM. 542/28 (30 Eylül 1314)
74 BOA, YEE . D:94, G.No: 24 1/2 (24 Kanûn-ı Evvel 1313)
75 Nedim pek, “Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü”, Akademik Açı. Samsun 1996, s.106
76 BOA, A.MKT.MHM. 664/28 (13 Teşrîn-i Evvel 1323)
77 Metin s. 51
78 BOA, DH.EUM. AYŞ. 4/90 (13 Mart 1335)
Kaynakça
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumîye Asayişi (DH.EUM.AYŞ.)
Dahiliye Kalem-i Mahsûs (DH.KMS.)
Sadaret Mektubî Mühimme (MKT.MHM.)
Yıldız Esas Evrak (Y.E.E)
Yıldız Perakende Dahiliye (Y.PRK.DH)
Yıldız Perakende Askerî (Y.PRK.ASK)
Yıldız Perakende Umumî (Y.PRK.UM)
Yıldız Perakende Başbakanlık (Y.PRK.BŞK)
Yıldız Sedaret Resmî Maruzat Defteri (Y. A. Res)
B LG , Nejdet (1999). Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması. Ankara
CARTY, V.Mc (1983). Muslims and Minorities. New York
ÇADIRCI, Musa (1990). “19.YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”, kinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Uluslar arası l), Samsun, s.15-23
ÇALIK, Ramazan (2000). Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid
Döneminde Ermeni Olayları. Ankara T.C. Kültür Bakanlığı
DABAĞYAN, Levon Panos (2005). Türkiye Ermenileri Tarihi, Istanbul IQ
Kültür Sanat Yayıncılık Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı htilâliyyesi ( ’lân-ı Meşrûtiyet’den Evvel ve Sonra) (1983), Hazırlayan: H. Erdoğan CEG Z, Ankara Başbakanlık Basımevi
ERYILMAZ, Bilal (1996). Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi. Istanbul
GÜRÜN, Kâmuran (1983). Ermeni Dosyası. Ankara TTK Basımevi
HOCAOĞLU, Mehmet (1976). Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Istanbul
LTER, Erdal (1988). “Ermeni Meselesi”nin Perspektifi ve Zeytun Isyanları (1780-1880)”. Ankara Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
PEK, Nedim (1996). “Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü”, Akademik Açı. Samsun Furkan Kitapevi, s. 103-116
KARAGÖZ, Rıza (1998). “Canik Sancağı’nda Ermeni Çeteleri’nin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Samsun, s.251-257
KOLOĞLU, Orhan (2005). Abdülhamid Gerçeği. Stanbul
Mahmud Celaleddin Paşa, (1983). Mir’at-ı Hakikat, Haz. smet Miroğlu, C. I-II-III, Istanbul
MANTRAN, Robert (1999). Osmanlı mparatorluğu Tarihi. C. II, stanbul
MET N, Halil (1997). Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları. Istanbul
OĞUZOĞLU, Yusuf (2000). Osmanlı Devlet Anlayışı. stanbul
ORTAYLI, Ilber (1985). “Osmanlı Imparatorluğu’nda Millet”,Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, stanbul letişim Yayınları, s.996-1001
SHAW, Stanford (1985). “Osmanlı Imparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi,C. IV, Istanbul Iletişim Yayınları, s. 1002-1006
SHAW Stanford J. – EZEL Kural Shaw (2000). Osmanlı mparatorluğu ve Modern Türkiye. C.II, Istanbul
ŞIMŞIR, Bilâl N. (1984). “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile lişkileri Sempozyumu, Erzurum, Ankara
URAL, Gültekin (1998). Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Kamer Yay. st.
URAS, Esat (1987). Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi. stanbul
YAMAN, Abdullah (1973). Ermeni Meselesi ve Türkiye. stanbul Otağ Yayınevi
DOĞRU YOL = IŞIĞIN YOLU
Milli egemenlik düşmanlığı, üstün bir yeri değeri ve şerefi olan bir milletin her şeyini bir anda yok etmeyi amaçlayan suçtan başka bir şey değildir.
Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
TÜRKİYEM
Türk ulusunun tarihini ve milli toplum düzenini bozmağa yönelik didinmeler boğulmaya mahkumdur. Türk ulusu, kendinin ve ülkesinin yüksek milli çıkarlarına karşı çalışmak isteyen fesatçı, alçak, soysuz, ağzı kalabalık kişilerin saçma sapan sözlerindeki gizli ve kirli -menfur- emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü ile bakacak bir toplum değildir . O, şimdiye değin olduğu gibi 'doğru yolu' görür. Türk Milletini yolundan saptırmak isteyenler, daima ezilmeğe ve tepelenmeğe mahkumdurlar. TÜRKÜN VARLIĞI BU KÖHNE ÂLEME YENİ UFUKLAR AÇACAK , GÜNEŞ NE DEMEK, UFUK NE DEMEK O ZAMAN GÖRÜLECEK.
Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
TÜRKİYEM
Türk ulusunun tarihini ve milli toplum düzenini bozmağa yönelik didinmeler boğulmaya mahkumdur. Türk ulusu, kendinin ve ülkesinin yüksek milli çıkarlarına karşı çalışmak isteyen fesatçı, alçak, soysuz, ağzı kalabalık kişilerin saçma sapan sözlerindeki gizli ve kirli -menfur- emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü ile bakacak bir toplum değildir . O, şimdiye değin olduğu gibi 'doğru yolu' görür. Türk Milletini yolundan saptırmak isteyenler, daima ezilmeğe ve tepelenmeğe mahkumdurlar. TÜRKÜN VARLIĞI BU KÖHNE ÂLEME YENİ UFUKLAR AÇACAK , GÜNEŞ NE DEMEK, UFUK NE DEMEK O ZAMAN GÖRÜLECEK.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...