MUSTAFA KEMAL EN LARMES
“MUSTAFA KEMAL GÖZYAŞLARI İÇİNDE”
Gençliğe Hitabe” Ucuz Politika Malzemesi Değildir!
“Gençliğe Hitabe”yi ortadan kaldırmak isteyenler kuşkusuz biliyorlardır, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in nerede ve hangi açıklamalardan sonra gençliğe seslendiğini. Onlara karşı, “Yüreğin yetiyorsa kaldır!” diye bağırmakla yetinen (bu arada Amerika’yla gerdeğe girmek için de uğraşan) K. K. Kılıçdaroğlu da “Gençliğe Sesleniş”in Bağımsız Cum-huriyet Devleti’nin kuruluş savaşımının belgeleriyle anlatıldığı “Büyük Söylev”in sonundaki emir olduğunu unutmuş olabilir. Anımsatmak gerekiyor:
Gençliğe seslenişten hemen önceki yakıcı sözler ve yanağa süzülen ateş damlalarını anımsayana pek rastlamadım. Bilal N. Şimşir’in büyük belge-yapıtını okuyuncaya ve yabancı gazetele-rin kupürlerini görünceye dek ben de bilmiyordum. Şimdi o son anlara dönelim:
O gün, Gazi Mustafa Kemal, bir haftadır anlatmakta olduğu, bağımsızlık savaşı ve kuruluş tarihinin sonuna geldiğinde bir an duraklamış, başını şöyle bir kaldırmış, bakışlarını salondakilerin gözlerinden ayırmadan, kaldığı yerden sürdürmüştü “Büyük Söylevi”ni:
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyidlerin, çe-lebilerin, babaların, emirlerin arkasından sü-rüklenen, kaderlerini ve hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların elleri-ne bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir millet gözüyle bakılabilir mi?
Milletimizin kendine has niteliğini yanlış şekil-de gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve kuruluşlar, yeni Türk Dev-leti’nde Türkiye Cumhuriyeti’nde devam etti-rilmeli miydi?”
Gazi, bu sözleri, isyanları (1919-1927) anlattıktan sonra söy-lemiş; gericiliğin, istibdadın (baskının) kaldırılmasından söz etmiş ve başını kaldırmış; “Efendiler!” diyerek sesini yükselt-mişti:
“Bu beyanatımla, milli hayatı hitam (son) bul-muş farz edilen (sanılan) büyük bir mille-tin, istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fen-nin en son esaslarına müstenit (dayanan), milli ve asri bir devletin, nasıl kurulduğunu ifadeye (anlatmaya) çalıştım.
Bugün vasıl olduğumuz (ulaştığımız) netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin inti-habın (felaketlerin yarattığı bilincin) eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.”
Gazi, yine duraklamıştı. Bakışları önden arkaya, dinleyenlerin gözlerinde gezinmiş ve yine ufuklara dalıp gitmiş gibiydi. “Ey Türk gençliği!” diye başlamıştı. Okudukça sesi buğulanıyor; sözcükler dudaklarından dökülürken gözyaşları da yanakların-dan süzülüyordu. Salondaki Cumhuriyet Halk Fırkası dele-geleri heyecan
la ayağa kalkmışlardı. Hepsinin gözlerinden yaşlar iniyordu.
Beş gündür Gazi’yi izleyen ve yayın organlarına günü gününe haber geçen Avrupalı, Asyalı gazeteciler şaşkınlık içindeydiler. O akşam, “Söylev’in son anını, gazetelerine heyecanla geçtiler. O gazetelerden Daily Telgraph’ın (22 Ekim 1927) manşeti:
“Mustafa Kémal En Larmes”
“Mustafa Kemal gözyaşları içinde”
İngiliz Büyükelçisi de olanları raporunda Dışişleri’ne şöyle bildiriyordu:
“Mr. Helms’in bildirdiğine göre, toplantının sonuna doğru Gazi’nin sesi neredeyse duyulmaz oldu. Fakat O, bitirmek için kendine hâkim olarak, ülke gençliğine seslendi. Onlara işgalcilerle karşılaşsalar bile cumhuriyeti koruma görevini verdi. Ve bu [sözler] dinleyicileri ve kendisini öylesine etkiledi ki, Gazi ve dinleyenlerin çoğu gözyaşlarını tutamadılar.”
“Gençliğe Sesleniş” o uzun Bağımsızlık ve Kuruluş savaşımı tarihinin anlatıldığı Büyük Söylev’in ayrılmaz parçasıdır!
Saldıranlar, bilinçsizce savunanlar ve “Gençliğe Sesleniş”i ucuz siyasal tartışmalarına sokak ağzıyla malzeme yapmaya kalkışanlar da bu gerçeği unutmasalar yeridir!
Tekkelerin, zaviyelerin açılmasına, Eşkıya Seyyidlerin “itibarlarının” iadesine, “iyi cemaat” – “kötü cemaat” ayrımcılığına pek meraklı K. K. Kılıçdaroğlu da, Orhan Pamuk-TESEV – At-lantik merakını bir yana bıraksa; Söylev’in son sayfalarını okusa ve sonra Alevi Bilgeleri Aşık Veysel’in, Aşık Mahsuni Şerif’in Atatürk’e sevgi – yobazlığa eleştiri seslenişlerine kulak verse daha iyi olmaz mı?
( alıntı)
“MUSTAFA KEMAL GÖZYAŞLARI İÇİNDE”
Gençliğe Hitabe” Ucuz Politika Malzemesi Değildir!
“Gençliğe Hitabe”yi ortadan kaldırmak isteyenler kuşkusuz biliyorlardır, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in nerede ve hangi açıklamalardan sonra gençliğe seslendiğini. Onlara karşı, “Yüreğin yetiyorsa kaldır!” diye bağırmakla yetinen (bu arada Amerika’yla gerdeğe girmek için de uğraşan) K. K. Kılıçdaroğlu da “Gençliğe Sesleniş”in Bağımsız Cum-huriyet Devleti’nin kuruluş savaşımının belgeleriyle anlatıldığı “Büyük Söylev”in sonundaki emir olduğunu unutmuş olabilir. Anımsatmak gerekiyor:
Gençliğe seslenişten hemen önceki yakıcı sözler ve yanağa süzülen ateş damlalarını anımsayana pek rastlamadım. Bilal N. Şimşir’in büyük belge-yapıtını okuyuncaya ve yabancı gazetele-rin kupürlerini görünceye dek ben de bilmiyordum. Şimdi o son anlara dönelim:
O gün, Gazi Mustafa Kemal, bir haftadır anlatmakta olduğu, bağımsızlık savaşı ve kuruluş tarihinin sonuna geldiğinde bir an duraklamış, başını şöyle bir kaldırmış, bakışlarını salondakilerin gözlerinden ayırmadan, kaldığı yerden sürdürmüştü “Büyük Söylevi”ni:
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyidlerin, çe-lebilerin, babaların, emirlerin arkasından sü-rüklenen, kaderlerini ve hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların elleri-ne bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir millet gözüyle bakılabilir mi?
Milletimizin kendine has niteliğini yanlış şekil-de gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve kuruluşlar, yeni Türk Dev-leti’nde Türkiye Cumhuriyeti’nde devam etti-rilmeli miydi?”
Gazi, bu sözleri, isyanları (1919-1927) anlattıktan sonra söy-lemiş; gericiliğin, istibdadın (baskının) kaldırılmasından söz etmiş ve başını kaldırmış; “Efendiler!” diyerek sesini yükselt-mişti:
“Bu beyanatımla, milli hayatı hitam (son) bul-muş farz edilen (sanılan) büyük bir mille-tin, istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fen-nin en son esaslarına müstenit (dayanan), milli ve asri bir devletin, nasıl kurulduğunu ifadeye (anlatmaya) çalıştım.
Bugün vasıl olduğumuz (ulaştığımız) netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin inti-habın (felaketlerin yarattığı bilincin) eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.”
Gazi, yine duraklamıştı. Bakışları önden arkaya, dinleyenlerin gözlerinde gezinmiş ve yine ufuklara dalıp gitmiş gibiydi. “Ey Türk gençliği!” diye başlamıştı. Okudukça sesi buğulanıyor; sözcükler dudaklarından dökülürken gözyaşları da yanakların-dan süzülüyordu. Salondaki Cumhuriyet Halk Fırkası dele-geleri heyecan
la ayağa kalkmışlardı. Hepsinin gözlerinden yaşlar iniyordu.
Beş gündür Gazi’yi izleyen ve yayın organlarına günü gününe haber geçen Avrupalı, Asyalı gazeteciler şaşkınlık içindeydiler. O akşam, “Söylev’in son anını, gazetelerine heyecanla geçtiler. O gazetelerden Daily Telgraph’ın (22 Ekim 1927) manşeti:
“Mustafa Kémal En Larmes”
“Mustafa Kemal gözyaşları içinde”
İngiliz Büyükelçisi de olanları raporunda Dışişleri’ne şöyle bildiriyordu:
“Mr. Helms’in bildirdiğine göre, toplantının sonuna doğru Gazi’nin sesi neredeyse duyulmaz oldu. Fakat O, bitirmek için kendine hâkim olarak, ülke gençliğine seslendi. Onlara işgalcilerle karşılaşsalar bile cumhuriyeti koruma görevini verdi. Ve bu [sözler] dinleyicileri ve kendisini öylesine etkiledi ki, Gazi ve dinleyenlerin çoğu gözyaşlarını tutamadılar.”
“Gençliğe Sesleniş” o uzun Bağımsızlık ve Kuruluş savaşımı tarihinin anlatıldığı Büyük Söylev’in ayrılmaz parçasıdır!
Saldıranlar, bilinçsizce savunanlar ve “Gençliğe Sesleniş”i ucuz siyasal tartışmalarına sokak ağzıyla malzeme yapmaya kalkışanlar da bu gerçeği unutmasalar yeridir!
Tekkelerin, zaviyelerin açılmasına, Eşkıya Seyyidlerin “itibarlarının” iadesine, “iyi cemaat” – “kötü cemaat” ayrımcılığına pek meraklı K. K. Kılıçdaroğlu da, Orhan Pamuk-TESEV – At-lantik merakını bir yana bıraksa; Söylev’in son sayfalarını okusa ve sonra Alevi Bilgeleri Aşık Veysel’in, Aşık Mahsuni Şerif’in Atatürk’e sevgi – yobazlığa eleştiri seslenişlerine kulak verse daha iyi olmaz mı?
( alıntı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder