Yunanlılar, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmelerinden 8 Eylül 1922’de denize dökülmelerine kadar, 3 yıl 3 ay 25 gün bu güzel yurdumuzu işgal ederek kirletmişlerdir. Bu müddet zarfında Yunan ordusu, tarihte eşine ender rastlanan bir hunharlık, iğrençlik, alçaklık ve vahşet tabloları sergilemiştir.
Yunanlılar, İzmir, Manisa, Eskişehir, Bursa, Aydın, Bilecik, Uşak, Balıkesir başta olmak üzere birçok ili ve ilçeyi, yüzlerce köyü ve kasabayı yakıp yıkmış, viraneye çevirmiştir. Buralarda binlerce masum insana işkence yapmış, öldürmüş, tecavüz etmiş, ziynet ve değerli eşyalarını gasbetmiştir.
Yunanlıların Anadolu’nun işgale uğrayan kısımlarında âdeta taş taş üstünde bırakmamalarının binlerce belgesi mevcuttur. Henüz yakılan köylerin, kasabaların, şehirlerin üzerinden dumanlar yükselirken o bölgeyi gezen edebiyatçılardan ve gazetecilerden müteşekkil bir heyet de (Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı, Mehmet Âsım) hadiseyi sıcağı sıcağına tespit edip, canlı şahitleriyle konuşup kaleme almışlardır.
Bir ülkenin mühim bir bölgesini âdeta yok eden bir canavarlar topluluğundan tek kuruş tazminat alınmaması tuhaf, hem de çok tuhaftır.
Yunanlılardan Harp tazminatı alınmaması, istenmemesi şöyle dursun; bir de üstelik “misak-ı millî” sınırları içerisinde olmasına rağmen, Batı Trakya ve On İki Adalar da Yunanlılara bırakılmış, Kıbrıs da BM’nin ve İngilizlerin insafına terkedilmiştir. Öte yandan, “Yunanlılardan harp tazminatı alınmayacağı” hükme bağlanmıştır. Lozan Andlaşması’nın 59. Maddesi şöyledir:
“Yunanistan savaş yasalarına karşıt olarak, Anadolu’nun Yunan ordu ve yönetiminin eylemlerinden doğan yıkımların onarılması zorunluluğunu tanır.
“Öte yandan Türkiye, Yunanistan’ın savaşın sürmesinden ve bunun sonuçlarından doğan malî durumunu nazara alarak onarım konusunda Yunan hükümetine karşı her türlü istekten kesin olarak vazgeçer.” (Mondros, Sevr, Lozan Andlaşmaları, Ankara Ticaret Odası Yayınları, s. 269)
Yunanlılar üç yıl boyunca çok sistemli ve planlı bir şekilde tahribat yapmışlardır. Öyle ki ordu içerisinde; soyguncu ekibi, tecâvüzcü ekibi, yakıp yıkma ekibi, öldürme ekibi, işkence ekibi diye sınıflar teşekkül ettirilmiştir. Mehmet Âsım “Yakıp yıkma ekibinin” nasıl çalıştığını şu şekilde naklediyor:
“…Turgutlu kasabasında alınan malûmata göre Yunanlılar tahrip taburlarını yedi süvari ve ikisi piyade olarak üçer kişilik yangın postalarından teşkil etmişlerdir. Yangın postalarının önündeki süvariler aralarındaki iki piyadenin kumandanı olarak göğüslerinde kırmızı bir işaret, başlarında siyah bir kabalak, ellerinde boruya benzer parlak sarı bir teneke ile ayrılırdı. Piyadelere gelince bunların birisi içi bomba ile dolu bir posta, ikincisi dezenfekte tulumbalarını andıran benzin ile dolu bir âleti taşıyorlardı…” (İzmir’den Bursa’ya, s. 120)
Yaktılar, yıktılar, gasbettiler, öldürdüler… Bütün bunlar yanlarına kâr kaldı. Her ne kadar Lozan’da bu çapulcular sürüsünü Anadolu’ya gönderenlerce “borcu yoktur” kaydı düşülse de Yunanlıların yaptığı da “alacak” hânesine kaydedildi…
Burhan Bozgeyik
Kaynak:
Yakın Tarihimiz
Yunanlılar, İzmir, Manisa, Eskişehir, Bursa, Aydın, Bilecik, Uşak, Balıkesir başta olmak üzere birçok ili ve ilçeyi, yüzlerce köyü ve kasabayı yakıp yıkmış, viraneye çevirmiştir. Buralarda binlerce masum insana işkence yapmış, öldürmüş, tecavüz etmiş, ziynet ve değerli eşyalarını gasbetmiştir.
İtalyan ressam Pisani’nin, evleri talan eden Yunan askerlerinin, Türkler’e reva gördüğü zulmü anlatan tablosu |
Bir ülkenin mühim bir bölgesini âdeta yok eden bir canavarlar topluluğundan tek kuruş tazminat alınmaması tuhaf, hem de çok tuhaftır.
Yunanlılardan Harp tazminatı alınmaması, istenmemesi şöyle dursun; bir de üstelik “misak-ı millî” sınırları içerisinde olmasına rağmen, Batı Trakya ve On İki Adalar da Yunanlılara bırakılmış, Kıbrıs da BM’nin ve İngilizlerin insafına terkedilmiştir. Öte yandan, “Yunanlılardan harp tazminatı alınmayacağı” hükme bağlanmıştır. Lozan Andlaşması’nın 59. Maddesi şöyledir:
“Yunanistan savaş yasalarına karşıt olarak, Anadolu’nun Yunan ordu ve yönetiminin eylemlerinden doğan yıkımların onarılması zorunluluğunu tanır.
“Öte yandan Türkiye, Yunanistan’ın savaşın sürmesinden ve bunun sonuçlarından doğan malî durumunu nazara alarak onarım konusunda Yunan hükümetine karşı her türlü istekten kesin olarak vazgeçer.” (Mondros, Sevr, Lozan Andlaşmaları, Ankara Ticaret Odası Yayınları, s. 269)
Yunan askerleri 70 yaşındaki Türk köylülerine kendi ölüm çukurlarını kazdırıyor. |
Yunanlılar üç yıl boyunca çok sistemli ve planlı bir şekilde tahribat yapmışlardır. Öyle ki ordu içerisinde; soyguncu ekibi, tecâvüzcü ekibi, yakıp yıkma ekibi, öldürme ekibi, işkence ekibi diye sınıflar teşekkül ettirilmiştir. Mehmet Âsım “Yakıp yıkma ekibinin” nasıl çalıştığını şu şekilde naklediyor:
“…Turgutlu kasabasında alınan malûmata göre Yunanlılar tahrip taburlarını yedi süvari ve ikisi piyade olarak üçer kişilik yangın postalarından teşkil etmişlerdir. Yangın postalarının önündeki süvariler aralarındaki iki piyadenin kumandanı olarak göğüslerinde kırmızı bir işaret, başlarında siyah bir kabalak, ellerinde boruya benzer parlak sarı bir teneke ile ayrılırdı. Piyadelere gelince bunların birisi içi bomba ile dolu bir posta, ikincisi dezenfekte tulumbalarını andıran benzin ile dolu bir âleti taşıyorlardı…” (İzmir’den Bursa’ya, s. 120)
Yaktılar, yıktılar, gasbettiler, öldürdüler… Bütün bunlar yanlarına kâr kaldı. Her ne kadar Lozan’da bu çapulcular sürüsünü Anadolu’ya gönderenlerce “borcu yoktur” kaydı düşülse de Yunanlıların yaptığı da “alacak” hânesine kaydedildi…
Burhan Bozgeyik
Kaynak:
Yakın Tarihimiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder