CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

"TÜRK ADI" KONUSUNDA EN KAPSAMLI ÇALIŞMAYI SUNUYORUZ (2)

Eski̇ Çağ Da Türkleri̇n komşulari olan Çi̇nli̇ler, Hi̇ntli̇ler, Mezopotamyalilar, Anadolu Kavi̇mleri̇, Misirlilar veya Bi̇zanslilar "Turukku", "Ti̇k", "Trüsk" Veya "Turuşka" derken aslinda kendi̇ di̇lleri̇ni̇n yapisina ve yazma di̇li̇ne uygun olarak “Türk” di̇yorlardi.
Türkler i̇le münasebette bulunan tüm kavi̇m veya devletler türkler i̇çi̇n hanedan veya devlet adini i̇fade etti̇kten sonra soylarini i̇fade i̇çi̇nse  Türk” manasina veya kullandiklari di̇l yapisina ve söyleni̇ş tarzina uygun gelen sözler “Türk” adina uyacak adlar İle hi̇tap edi̇yorlardi. 
Bi̇zans kaynaklarinda açikça beli̇rti̇ldi̇ği̇ üzere, Basir’lar (Vi. Asir), Hazarlar (Ix. Asir), Macarlar (Ix-Xi. Asir), Selçuklular, Misir Türk Kölemen Devleti̇, Osmanlilar ayni zamanda “Türk” adı İle zi̇kredi̇lmi̇şlerdi̇r.


"TÜRK ADI BÖLÜM-2"

"TÜRK ADI" KONUSUNDA EN KAPSAMLI ÇALIŞMAYI SUNUYORUZ FRANSIZLARIN “FORT COMME UN TURC” (“TÜRK GİBİ KUVVETLİ”) ATASÖZÜNDE OLDUĞU GİBİ (FARSÇADA “TÜRK”, “GÜZEL” ANLAMINDA SIFAT OLARAK KULLANILIR.


PERSLER M.Ö. 4. ASIRDA , İRAN'IN KUZEYİ SAHALARINDAKİ “ALTAYLI” KAVİMLERE “TÜRK” DEMİŞLERDİR.

BİZANS KAYNAKLARINDA AÇIKÇA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE, BASIR’LAR (VI. ASIR), HAZARLAR (IX. ASIR), MACARLAR (IX-XI. ASIR), SELÇUKLULAR, MISIR TÜRK KÖLEMEN DEVLETİ, OSMANLILAR AYNI ZAMANDA “TÜRK” ADI İLE ZİKREDİLMİŞLERDİR.

TÜRK DEVLETİNİN UÇSUZ BUCAKSIZ TOPRAKLARDA BULUNMASI BİRÇOK TÜRK BOYUNUN BİRBİRİ İLE İLİŞKİLERİNİN BULUNMASI ÇİN MÜVERRİHLERİNİN ORTA ASYA’DAKİ TÜRK KAVİMLERİNİN HEPSİNE “KAOÇİ”, YANİ “YÜKSEK ARABALILAR” DEMELERİNE SEBEP OLMUŞTUR.

GÖKTÜRK ÇAĞINA YAKLAŞTIKÇA DA ONLARI, “TİELE” GİBİ, YENİ BİR AD İLE ADLANDIRMIŞLARDIR. BU YENİ ADIN ÇİN TARİHLERİNDE ÇEŞİTLİ YAZILIŞLARI VARDI. ÇİNCE TİELE SÖZÜNÜN, TÜRK SÖZÜ OLDUĞUNDA, BÜTÜN JAPONLAR BİRLEŞMİŞLERDİR.

ÇİN KAYITLARINDA M.Ö. 1100’LERDEN İTİBAREN VE ÖZELLİKLE M.Ö. 1328’DE KUZEYLİ KAVİMLER ARASINDA GÖSTERİLEN TU-KUE, “TİK” VE “TİLERİN DE “TÜRK” OLARAK OKUNABİLECEĞİ GİBİ İLERİKİ YILLARDA BAHSETTİKLERİ TU-ÇÜELERİ "TÜRK"LERİ İFADE ETTİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR.

İLK TÜRKLERDE DEĞİL, HAZAR DENİZİ CİVARINDAN ORTA DOĞU’YA, YAKIN DOĞU’YA VE AKDENİZ’İN İKİ KIYISINA, AYRICA HİNDİSTAN VE TANRIDAĞ BÖLGELERİNE DE YAYILAN ÖN-TÜRKLERDE BİLE SIK SIK RASTLANIYOR. “TÜRÜK”, “TÖRÜK” GİBİ ŞEKİLLERİ DE VAR.


M.Ö.3000'LERDE TÜRK’LER EGE KIYILARINA KADAR GÖÇÜP, ORADA DENİZCİ BİR TOPLUM HALİNE GELEREK AKDENİZ’E İYİCE AÇILMIŞLAR.

MISIRLILAR ONLARDAN TARİHLERİNDE, “TU-RUŞKA DENİZ SAVAŞÇILARI” DİYE BAHSETMİŞLERDİR.

HİNTLİLER BUGÜN BİLE TÜRKLERE “TU-RUŞK” VE “TURUHKA” DEDİKLERİNE GÖRE MISIRLILARIN M.Ö. 1400’LERDE KULLANDIKLARI “TURUŞKA” ADININ “TÜRK” KELİMESİNİN BİR ŞEKLİ OLDUĞUNU KABUL EDEBİLİRİZ.

TÜRŞKA’KALARIN BİR BAŞKA GÖÇÜ İTALYA’NIN KUZEY-BATI BÖLGESİNE YERLEŞEN VE M.Ö. 800’LERDE ÜNLERİ İYİCE PARLAYACAK OLAN “ETRÜSKLERDİR.

SONRADAN ROMALILARIN TAKTIKLARI, KELİME BAŞI HARFLERİNİ ATARSAK, “(E)TRÜSK” KAVİM ADIYLA VE SOYKÜTÜKLERİ OLAN (RASENA-ASENA) BOZKURT TOTEMİYLE KARŞI KARŞIYA KALIRIZ.

GÖRÜLÜYOR Kİ GÖKTÜRK DEVLETİNİN KURULUŞUNA KADAR ÇİN SINIRINDAN VOLGA KIYILARINA KADAR UZAYAN VE TEK BİR AD İLE ADLANDIRILAN BOY BUDUN KAVİM VEYA DEVLET HALİNDE YAŞAYAN ZAMAN ZAMAN BİRBİRİYLE DE SAVAŞAN BÜYÜK BİR TÜRK KAVİMLER BİRLİĞİ BULUNMAKTAYDI.

TÜRKLER İLE MÜNASEBETTE BULUNAN TÜM KAVİM VEYA DEVLETLER TÜRKLER İÇİN HANEDAN VEYA DEVLET ADINI İFADE ETTİKTEN SONRA SOYLARINI İFADE İÇİNSE “TÜRK” MANASINA VEYA KULLANDIKLARI DİL YAPISINA VE SÖYLENİŞ TARZINA UYGUN GELEN SÖZLER “TÜRK” ADINA UYACAK ADLAR İLE HİTAP EDİYORLARDI.

TURUKKU, TİK, TRÜSK VEYA TURUŞKA DERKEN KENDİ DİLLERİNİN YAPISINA UYGUN OLARAK “TÜRK” DİYORLARDI.


TÜRK ADI

BÖLÜM-2-

Sevgili Okurlar,

“Türk” adının Türk soyundan gelen kavimlerin hepsine şamil milli bir isim olarak yayılmasını W. Barthold Müslümanların eseri saymaktadır:

“Araplar birçok kavimlerin, VII.-VIII. Asırlarda muharebeler yaptıkları Türklerle aynı dili konuştuklarını görerek, bunların hepsine “Türk” demişler, İslamiyeti kabul eden Türkler de gittikçe bu adı benimsemişlerdir.

Barthold bu görüşüne, “Türk” adının islamiyet hudutları dışında pek intişar etmediğini, mesela ne Rusların, ne de Batı Avrupalılarının Peçeneklere veya Kuman’lara “Türk” demediklerini ve İslamiyeti kabul eden Türklerin hepsini de kendi dillerine “Türkçe” demediklerini de ilave eder. Halbuki “Türk” adının tahminden ve Barthold tarafından zikredilen hususların gerektirdiği genişlikten çok daha yaygın olduğu muhakkaktır. Bazen Gök-Türklerden önceki devirlere giden bu yaygınlıkta Türklerin İslamiyeti kabul etmeleri keyfiyetinin tesiri olmayacağı aşikârdır.

M.Ö. 400'lerde İran'ın kuzeyi sahalarındaki “Altaylı” kavimlere İranlıların Genel olarak “Türk” demeleri dışında, Bizans kaynaklarında sarahatle belirtildiği üzere, Basır’lar (VI. Asır), Hazarlar (IX. Asır), Macarlar (IX-XI. Asır), Selçuklular, Mısır Türk kölemen devleti, Osmanlılar aynı zamanda “Türk” adı ile zikredilmişlerdir.

Hatta coğrafi terim olarak “Türkiye” (Turkia) adı da Orta çağlarda çok geniş sahaları göstermekte idi. VI. Yüzyılda Orta Asya için kullanılan Türkiye tabiri, IX-X. Asırlarda Volga’dan Orta Avrupaya kadar uzanan Hazar e Macar ülkeleri için kullanılmış (Doğu Türkiye=Hazar memleketi; Batı Türkiye=Macaristan), XII. yüzyıldan itibaren de Anadolu’nun adı olmuştur. Mısır Kölemen devleti toprakları da Türkiye diye anılıyordu.

Sevgili Okurlar,

İran rivayetleri arasında da Türk’den söz geçer. Nuh devrine rastlayan Camşid’den sonra gelen hükümdar Faridun, ülkesini 3 oğlu Salm, Iraç, ve Tuvaç arasında taksim eder.

Türk-Çin ülkeleri Tuvaç’a (veya turaç’a) düşer. Iraç’ın oğlu Minuçir, Türk ülkesine yürür ve Turaç neslinden Afrasyab ile çarpışır. Çetin savaşlardan sonra, iki ülkenin hududu ok atmak suretiyle tesbit edilir.

Bu şekilde Balh nehri (Ceyhun = Amuderya) hudud olur. Bundan sonra İran rivayetleri Türk ülkesinden “turan” Fars ülkesinden de “İran” tabirleri ile bahseder. Afrasyab’ın Türkçe’deki ismi tunga Alp Er’dir.

Batı Türkistan’dan en kuzeylere kadar bütün Ortaasya kavimleri, Arap ve İran kaynaklarında Türk adı ile anılmışlardır.

Bu kaynaklara göre, Ak-Hunlar da, Türk idiler. Bunda, İran destanlarında geçen, Turan adının da katkısı vardı. Hatta Türkler hakkında yazılmış olan Arap düşünürü Cahiz, “Horasan dili ile Türkçe veya Türklerin dili arasındaki ayrılık Mekke ve Medine ağızları arasındaki ayrılık gibidir!”, diyordu.

Barthold, Türk kavim adının bu çağda, çok geniş tutulduğu görüşündedir.

Turan deyimi de, Türk adından geliyordu. “Turan” ve “Türk” kelimelerinin kökü “tur” (Tür”) kelimesidir. “Tur + an” bu kelimenin İran’ca, “Tur+k” ise onun Yafethi lisanlarınca ve Fin-Ogur lisanlarından Macarca cem sigalarından ibaret olması muhtemeldir.

“Tuz” kelimesi “Tur” kelimesinin Z ile konuşulan şekil ise kelime teşekkül ve intizam manasına olup İran destanlarında Türklerin ceddi olarak gösterilen “Tuz” da aslında da aslında “Türk” kelimesi ile bir olabilir. M.S. Altıncı Yüzyılda ana dili Türkçe olan bütün boyların her biri değişik bir isimle anılmakla birlikte, bunların hepsine birden “Türk” denilmeye başlanmıştır.

Sevgili Okurlar,

En eski atalarımız aynı dili konuşmaları sayesinde bir tek millet olduklarını anlamışlar ve Türk dili onların birlik sağlamalarında başlıca rolü oynamıştır.

Bugün biz de Türkçemiz sayesinde hepimizin aynı milletin çocukları, yani kardeş olduğumuzu anlıyoruz. Ünlü Macar Türkolog Prof. Dr. Laszla Rasonyi şöyle diyor:” Türk adı menşeinin araştırılması, dikkatimizi, Türk oymak ve has adları konusuna çevirir. Buna pek çok önemli soru bağlıdır; eski Türk isimleri, dağınık Türk dili yadigârları sayıldıkları için, bunların da incelenmesi dil bilginlerini ilgilendirir. Yerleşme tarihi ile uğraşan tarihçiler için de gereklidir.

Çünkü binlerce yıl boyunca, Hoang-ho yanındaki Salar (Singhoa-ting) şehrinden Viyana’ya kadar uzanan sahada sayısız Türk oymak veya has ismi geçer.

Bu ise, sözü geçen geniş alanda Türklerin yaşadığını veya buralarda Türk tesiri bulunduğunu ispat eder. Bunlar ister Abbasi halifelerinin veya Çin hükümdarlarının kumandanlarının veyahut ta Rumen boylarının, Rus Kazaklarının adı olsun bu adların hepsi Türklükle ilgilidir.”

Türk özel isimlerine ait pek zengin kaynaklar olmasına rağmen, bununla şimdiye kadar yeter derecede uğraşan yoktu. Halbuki, yerleşme bölgeleri olan köylere, diğer dillerde olduğu gibi, bunların yanında akan ırmaklara, çevresindeki dağlara, o bölgeye has ağaç ve hayvanlara, jeolojik teşekküllere verilen adlara veya vaktiyle orada yaşayan ulus, oymak veyahut şahsa nispetle adlandırılmış olabilirler.

Bilhassa bu sonuncusu (şahıs adları) önemlidir. Mesela: En eski Türk oymak asıllı Macar köy adları arasında: "Ker (Ker, pek büyük), Kesi (kesek, parça) bu cümledendirler. XVIII. Yüzyılın sonlarında doğuyu dolaşan Georgi Başkurtların köylerine “Çağdaş aksakallar” adının verildiğini söyler.

Olmak veya şahıs adlarından iyelik eki kullanmadan meydana gelmiş köy adları bütün Türk dilleri alanında sınırsızdır. Hatta bugün yalnız Slavca yahut Rumence konuşulan yerlerde bile buna rastlanılır.

Türk dil alanında (Tıpkı Macarca’da olduğu gibi) bir yerin ilk sahibi olan şahsın adı, eksiz olarak köy adı yerinde kullanılır.

Slavca bu adın sonuna –ovo-, -sk v.b. ekler gelir. Mesela Bulgarca Selçikovo, Rusça, Abaşovo, Alatınsk, Akmolinsk, Tarkanovo v.b. Rumencede –eni, eşti ekleri gelir.

Buna örnek olarak Belçireşti, Comandareşti, Tanguzeni v.b. zikredilebilir.

Irmak adları da birkaç bölüme ayrılır. Küçük ırmak adları köy veya şahıs isimlerine izafe suretiyle verilmiş olabilir.

Renk adlarını taşıyan ırmaklara Balkanlardan Çin sınırına kadar rastlanır. Mesela: Karasu Bozyılga, Yeşilüğüz (öz), nehir kıyısı bitkilerine izafe suretiyle Taldısu (söğütlü), Boraşo v.b. Dağ adlarında da durum aynıdır: Bozçuk, Kögmen (gök rengi) gibi.

Daha öz önemli yer, ırmak, tepe ve geçit gruplarında çevre ile ilgili olarak çobanların, kervancıların yeknesak hayatında vukua gelen bir değişiklik veya hadiseye nispetle adlandırılmış olabilirler.

Mesela: Doğu Türkistan’da İştan astı (içdonu astı), Türkistan’da Barsa-Kilmez (varsa gelmez), Anadolu’da Gelin uçtu kayası gibi.

Diğer Türk has isimlerinde kişi ve cemiyet adlarını, başka bir ifade ile has isimler ile oymak ve ulus adlarını ayırabiliriz.

Türk has isimlerinin alınışı tek bir hadise olmayıp, kavim adlarında olduğu gibi bir düzene bağlıdır.

İptidai derecesinde diğer kavim ailelerinde ad verme, ad gelişmesinde bağlı olduğu psikolojik zeminin tesiri altındadır. Bunları inceler ve eski Türk kaynaklarındaki adlarla mukayeselerimizi yaparsak dikkate yaşan benzerliklerin bulunduğunu görürüz.

Sevgili Okurlar,

Türk Devletinin uçsuz Bucaksız topraklarda bulunması birçok Türk boyunun birbiri ile ilişkilerinin bulunması Çin müverrihlerinin Orta Asya’daki Türk kavimlerinin hepsine “Kaoçi”, yani “Yüksek arabalılar” demelerine sebep olmuştur.

Göktürk çağına yaklaştıkça da onları, “Tiele” gibi, yeni bir ad ile adlandırmışlardır. Bu yeni adın Çin tarihlerinde çeşitli yazılışları vardı. Çince Tiele sözünün, Türk sözü olduğunda, bütün Japonlar birleşmişlerdir. Bu görüşlerin, gerçekle ilgileri de yok değildi. V. Yüzyılda Çinliler, Volga kıyılarından Çin sınırlarına kadar uzayan, bütün Türk kavimlerini, artı bu adla adlandırıyorlardı.

Türk adını kullanan ilk devletin M.S. 6,YY’da kurulan Göktürk devleti olduğu varsayılıyor. Bunun sebebi Göktürk yazıtlarında olduğu gibi elimizde yazılı kaynaklarımızın olmamasıdır.

Hâlbuki “TÜRK” adı Çinli’ler in “T’ukü-e” (Tukyu) şeklinde yazmaları okunup da, ardından Orhun yazıtlarının çözülmesiyle, asıl adın “Kök-Tü-rük” (Göktürk) olduğu ortaya çıkmıştır.

Sevgili Okurlar,

Eski Çin tarihleri Türk hükümdarlarının ve devletlerinin adlarını hep Çince yazdıkları için, bu isimlerin asıl Türkçe’deki karşılıklarını iyice bilmiyoruz.

Ancak, “Türk” kelimesinin çekirdeğini oluşturan “T+R”, bazen de “T+R+K” (veya sadece “T+K”) sesinin daha eski kayıtlarda keşfedilmesi bu adın 6. yüzyıl¬dan önce de kullanılmakta olduğunu gösteriyor.

Çin’e girip, Çinlileri M. Ö. 1100’den 400’lere kadar yöne¬ten Türk kökenli Çu/Su/Çeu sülalesinin yıllığında ve Hintli Aryen’lerin “Avesta” destanlarında “T+R”li kavim adları vardır.

Çin kayıtlarında M.Ö. 1100’lerden itibaren ve özellikle M.Ö. 1328’de kuzeyli kavimler arasında gösterilen Tu-Kue, “Tik” ve “Tilerin de “Türk”-Tu-çüeleri ifade ediyor olabilir.

Sinolog L. K. Katona’nın 1966’da Sinologlarm Uluslararası Kongresinde verdiği bir tebliğde, Çin alfabesineki “r” harfinin eksikliğini bir ke¬re daha -örnekleriyle- kanıtlamıştır. “T” ile başlayan çeşitli “kuzey boylarının”, sonunda hangi ekler gelirse gelsin, “T+r” şeklinde okunması doğrulanmış oluyor. “Ti” ve Tik’in bir başka şekli de Çin arşivlerinin Toba (Topa)lardan sözeden kısmında Tu-Ku oymağının ve Hyung-nu hanedanının Tu-Ko menşeinin “r” ile okununca “Turka” adı ortaya çıkıyor.

Çin yıllıklarında M.Ö. 2. bin ortalarından itibaren göründüğü söylenen bir çok kavminin adının, telaffuz bakımından “Türk”e yakınlığı sebebi ile, “Türk” kelimesinin Çincedeki ilk şekli olduğu ileri sürülmüştür Burada Tik’ler Asya Hunları ile bir sayılmış daha doğrusu, Tik=Türk ayniliği üzerinde durulmuştur.

Truvalılarda “Tenkriler” boy ismine rastlanıyor. Truva’da İlk tabakalarda¬ki halkın Türklerle akraba (Pelaj’lar) tahmin ediliyor. Doğrudan doğruya Pelaj-larda da “Turdum” şeklinde bir isme rastlıyoruz.

Bu kadar farklı yazılışı ve söylenişi olan Türk adının aslî şekli ne olabilir? Prof. Z. V. Togan’ın görüşü, kök kelimenin “TUR” veya “TÜR” olduğudur.13 Bunu “TURAN” kelimesinde görüyoruz.

İranlılar (Persler, Medler Türklere “Turanî” derlerdi.14 “TUR” ismine eklenen “an” eki tartışmalıdır, İlk ak¬la gelen, “ülke” anlamıdır.

Bugün de “Ir+an, Afganist+an, Hindist+an, Özbe-kist+an, Türkist+an” şekli, ülke anlamlı olarak kullanılıyor. O zaman “Turan”, “Tur’ların ülkesi” demek oluyor.

Ancak, bir başka yoruma göre, farsça’da ve Ma-carca’da “an”, çoğul eki olarak da kullanılıyor. Bunu kabul edersek, “Turan”= “Turlar”- yani millet adı oluyor.

Eğer “Tur” yerine “Tür” şeklini alırsak, Hint-Avesta efsanesi dilinde “ik”in veya sadece “K”nın o çağlarda yaygın olarak çoğul ifade ettiğini, böylece ismin “Türk=Tür’ler” olduğu sonucuna varırız. Az sonra da göreceğimiz gibi, millet adlaRI çok kere “türemek”ten ve “insandan olma” şeklinden oluştuğuna göre bu yazılış ve söyleniş kuvvetli bir ihtimaldir.

Sevgili Okurlar,

M.S. 420 ve 515 tarihli İran metinlerinde (ayrıca, 580 lerin Bizans kaynaklarında) artık şimdiki şekliyle “Türk” adı geçiyor Oğuz Kağan destanı da, Hun çağım anlattığına göre, Kağan’ın tahtının yanıbaşında bulunan bilge “Uluğ Türk”ten sözeder.

Artık “TÜRK” adı, şimdiki şekliyle yaygınca kullanılmaya başlamıştır. “Türk” adının Türkler tarafından resmi devlet adı olarak İlk kullanılışı ise “Kök-Türük” şekliyle, 552 yılında ve Göktürklerce olmuştur (Doerfer) Türk adı, önce bu iktidarın tekelinde olarak başlamışsa da, daha sonra Göktürk kağanlarının bir araya getir¬dikleri bütün Türkçe konuşan topluluklara (“Oğuz, Dokuz Oğuz, Kıpçak, Karluk, Kırgız, Türgiş, Töles, Tarduş, Basını], Bayırku, Kurukan, Toğra gibi boyla¬ra) da teşmil edip hepsine birden “Türk Budun” (Türk Milleti) adını verdiler. “Türk” adı zamanla bütün Türk soyundan olanların ortak adı olmuş, milli ad ha¬line gelmiştir.

Göktürk iktidarının çöküşünden sora, çeşitli Türk devletleri, hatta halkları başka adlarla (kabile, klan veya hanedan adlarıyla) bilinmişlerse de, Osmanlılar dâhil, Türkler, Türklerce de, yabancılarca da daima “Türk” olarak anılmışlardır sadece Ruslar, “Altınordu” iktidarından sonra, Rusya’daki bütün Türklere “Tatar” demeye başlamış, yakın zamanlarda ise bu adı sırf Kırım, Kazan ve Sibirya Tatarlarına hasretmişlerdir.

Türk’ün İlk doğuşundan beri demek ki, “T+R/T+R+K” sesli bir ad, çok temel bir soy-ırk adı olarak vardı ve 6. yüzyılda da artık devlet ve millet adı haline de gelmişti.

Kökü TUR veya TÜR olan bu isim, yalnız Altaylardaki ve bozkırlardaki İlk Türklerde değil, Hazar denizi civarından Orta Doğu’ya, Yakın Doğu’ya ve Akdeniz’in iki kıyısına, ayrıca Hindistan ve Tanrıdağ bölgelerine de yayılan Ön-Türklerde bile sık sık rastlanıyor.

“Türük”, “Törük” gibi şekilleri de var.17 Türk Toplumu tarih boyunca başka isimlerle anılmış olmalarına rağmen, temelde hep¬sinin soy adı olarak “TÜR” “TUR” veya “TÜRK” kelimemin bulunduğunu yukar¬da gördük. Şimdi bu adın anlamına bakalım. Burada da karanlık hüküm sürüyor. Dilciler bir birinden ayrı tezler ileri sürüyorlar.

Sosyal bilimler açısından en güvenilir olanı, “TÜR” kökünden, “türemiş”, yani “cins-ırk”, “insan”, “yaratık” şeklindeki izahtır. Sosyal antropologlar, dünyada her toplumun kendine İlk yakıştırdığı ad “insan” olduğunu ispatlamışlardır, Tür-Türük-türemiş, yürümek’ten Yürü-Yürük gibi çekimler almıştır demişlerdir:

Sevgili Okurlar,

İskit” kavimlerinden Tyrkae (Jyrkae)i Türk olduğu üzerinde durulmuş, Thrak adı “Türk” olarak değerlendirilmiş, Hind kaynaklarındaki Turukha veya Türüşka (yahut Turuşka) adını “Türk” ile birleştirilmiş, Ön Asya çivi yazılı metinlerde ülke adı olarak görülen Tourki kelimesi ile ve Asurca çivi yazılı vesikalardaki Turukku okunabilen kavim adı ile “Türk” sözünün münasebeti zaman zaman Hamit Zübeyir Koşay, Zeki Velidi Togan, Hüseyin Namık Orkun gibi tarihçilerimiz tarafından dile getirilmiştir.

Türk sözü Uygurca eski metinlerde kuvvet anlamında, cins ismi olarak ta geçmektedir. Eski Türk oymak ve kişi adları arasında bu anlama gelen pek çok söz bulunur.

Bu nazariyenin aksi de düşünülebi¬lir; Türkler “Türk” adıyla tanındıktan sonra, güçlü kuvvetli oluşları yüzünden ismi hasları, sıfat olarak dile girmiş olabilir. Fransızların “Fort comme un Turc” (“Türk gibi kuvvetli”) atasözünde ol¬duğu gibi (Farsçada “Türk”, “güzel” anlamında sıfat olarak kullanılır).

“Türk” kelimesi “kuvvet” manası ifade etmiş olduğundan kelimenin o halinde bir kök olacağı da zannolunuyor. Fakat “Turan” ve “Türk” kelimelerinin kökü “tur” (Tür”) kelimesinin de olabilir. Mesela “Tur + an” bu kelimenin İran’ca, “Tur+k” ise onun Yafethi lisanlarınca ve Fin-Ogur lisanlarından olması muhtemeldir.

Bu eski izi, M.Ö, 1400’lerde de yakalıyoruz; Türk’ler Orta Asya’dan doğru¬dan doğruya (veya Sümer ilinden geçerek) önce Kars civarlarına gelmişler, son¬ra Ege kıyılarına kadar göçüp, orada denizci bir toplum haline gelerek Akdeniz’e iyice açılmışlardır.

Mısırlılar onlardan tarihlerinde, “başlarında tüyler takılı “Tu-ruşka” deniz savaşçıları” diye bahsetmişlerdir. Hintliler bugün bile Türklere “Tu-ruşk” ve “Turuhka” dediklerine göre Mısırlıların M.Ö. 1400’lerde kullandıkları “Turuşka” adının “Türk” kelimesinin bir şekli olduğunu kabul edebiliriz. ön As¬ya çivi yazılarında da var.

Türşka’kaların bir başka göçü İtalya’nın kuzey-batı böl¬gesine yerleşen ve M.Ö. 800’lerde ünleri iyice parlayacak olan “Etrüsklerdir. Sonradan Romalıların taktıkları, kelime başı harflerini atarsak, “(E)Trüsk” kavim adıyla ve soykütükleri olan (Rasena-Asena) bozkurt totemiyle karşı karşıya kalırız.

İşte bu “TRÜSK” adı, “TURUŞKA” gibi, Türk adının en eski izidir. Etrüsk’ün İtalya’daki diğer izleri de hep (E) ile değil (T) ile başlar: yaşadıkları toprakların adı “Tuskan” idi (bugün de “Tuscany” denir). Kıyılarıyla başlayan denizin adı -bugün de- “Tirhen”dir.

“Tirşen” ve “Turski” adlara da rastlıyoruz.

Sevgili Okurlar,

Görülüyor ki Göktürk devletinin kuruluşuna kadar Çin sınırından Volga kıyılarına kadar uzayan ve tek bir ad ile adlandırılan Boy budun Kavim veya Devlet halinde yaşayan zaman zaman birbiriyle de savaşan büyük bir Türk kavimler birliği bulunmaktaydı.

Türkler ile münasebette bulunan tüm kavim veya devletler Türkler için hanedan veya devlet adını ifade ettikten sonra soylarını ifade içinse “Türk” manasına veya kullandıkları dil yapısına ve söyleniş tarzına uygun gelen sözler “Türk” adına uyacak adlar ile hitap ediyorlardı.

Turukku, Tik, Trüsk veya Turuşka derken kendi dillerinin yapısına uygun olarak “TÜRK” diyorlardı.

Sevgili Okurlar,

Bu gün ikinci bölümünü sunduğumuz ve üç bölüm halinde hazırlamakta olduğumuz çalışmamız bu konuda yapılmış en geniş ve kapsamlı çalışmadır.

3. bölümde "Türk Adı"nı anlatmaya devam edeceğiz.

Yarından sonra Arap,Acem,Çin kaynaklarına göre Türklerin Karakter özelliklerini anlatacağız.

Sevgiler Saygılar

12.Mayıs 2016

TANER ÜNAL




Hiç yorum yok:

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...