CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

İngiliz belgelerinden Vahdettin ve Atatürk


Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’e destek oldu mu? ‘Ne desteği! Mektuplarında Atatürk’e küfür bile ediyor’ 



                                            
    

























“Vahdettin hain değildi” diyenlerin iddiaları neydi?

İngilizler hesabına casusluk yapmak isteyen Osmalı hanedanı mensubu kimdi?

İngiliz gizli arşivlerini 3 yıl inceledi

Profesör Metin Hülagü, Londra’daki Foreign Office’te (Yabancılar Ofisi) yıllar sonra gün ışığına çıkan belgeleri inceledi. İngiliz kayıtlarına dayanarak son Osmanlı Padişah’ı Vahdettin ile Atatürk’ün ilişkisini kaleme aldı

* İngiliz belgelerini incelediniz. Tüm bu çalışmaların ışığı altında en çok tartışılan soruyla başlamak istiyorum. Vahdettin bir hain miydi?

İngiltere, Kurtuluş Savaşı ile Osmanlı Hanedanı’nın ve Vahdettin’in kaçışında baş aktörlerden biriydi. O yüzden İngiliz belgelerinde yazılanlar çok önemli. Şunu söyleyerek başlayalım. II. Abdülhamit’ten sonra tüm şehzadelere yönelik bir siyaset yasağı var. Bir bakıma şehzadeler apolitik yetiştiriliyor. Vahdettin de böyle. Çengelköy’de yaşıyor, besteler yapıyor, İslam hukuku üzerine kafa yoruyordu. Dünya nereye gidiyor, Avrupa nereye koşuyor, Osmanlı’nın geleceği ne olacak gibi sorular Vahdettin’in gündeminde büyük yer kaplamıyordu.

Vatan haini değildi ama siyaseten bilgisizdi, yeteneksiz ve başarısızdı



* Böyle bir adam 1918 yılında, ağır şartların yaşandığı bir dönemde tahta çıktı.

Evet... Ve Vahdettin’den çok şey bekleniyor. Vahdettin hain değildi ama siyaset, özellikle dünya siyasetini bilmeyen bir adamdı zaten. Ama Vahdettin’in tecrübesizliği kadar Osmanlı’nın da zaafları var. Siyaset bilmeyen birinin tahta çıkması onun vatan haini olduğunu göstermez. Çünkü padişahlara Osmanlı tebaası, toprakları bir mirastır. İnsan mirasına ihanet eder mi? Çiftlik sahibi kendi çiftliğinin yok olmasını bile bile ister mi?

* İstemez herhalde...

O da istemiyor. Ama yeteneksiz, başarısız. Çevresindeki sözde siyaset bilenlerin oyuncağı oluyor. Oyuna getiriyorlar onu. Ve şartlar geliyor, geliyor... Vahdettin 17 Kasım 1922’de, yani bundan 85 yıl önce İngiliz Malaya gemisiyle Malta’ya kaçıyor. Ama Mustafa Kemal günler öncesinden Vahdettin’in kaçacağını biliyor. 


Atatürk, Vahdettin’in kaçacağını biliyordu, sarayda casusları vardı

* Nasıl biliyor?

Çünkü sarayda bir casusu var! Vahdettin’in en yakınındaki kişilerden biri bu. Ama kim olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz Atatürk’ün o dönemde gazetelere yansıyan açıklamalarında söylediği, “Vahdettin’in kaçacağını günler öncesinden biliyordum” açıklaması... Atatürk Saray’daki gelişmelerden gün be gün haberdar. Neler oluyor, biliyor. İngiliz belgelerine de bu durum aynen yansımış.

Padişah iddia edildiği gibi kaçarken yanında bir servet götürmüyor

* Vahdettin söylendiği gibi sürgüne bir servet mi gitti?

Hayır. Vahdettin’in İstanbul’dan ayrılırken yanına oğlu Ertuğrul’u, hizmetlilerinin bir kısmını ve sultan aylığı olan 50 bin Osmanlı Lira’yı alıyor. Bu da o günün parasıyla 20 bin İngiliz Sterlini ediyor. Paranın bugünkü değeri ise yaklaşık 215 bin YTL. Ayrıca bu paranın tümü nakit de değil. Aralarında Fransız ve İngiliz bonoları var.

* Bu para bonolarla mı birlikte 20 bin lira ediyor?

Evet. Zaten para da İstanbul Merkez Bankası’nda yatıyor. Ancak mevduat Londra’daki BTC Bank’a havale ediliyor. Belgelerde paranın nereden nereye aktarıldığı, hangi tarihlerde ne kadarı çekildiği belli. Bu para 1924 yılına kadar idare ediyor. İngilizler Vahdettin’i Malta’ya bıraktıktan sonra ’bizden bu kadar’ diyor, gerisine karışmıyorlar. Vahdettin sonraki tüm yolculuklarının parasını, harcamalarını kendi cebinden yapıyor. Ve istediği zaman da parasını çekemiyor. İngiliz yetkililerden izin aldıktan sonra parça parça parasını çekebiliyor. Bonoları bozduruyor ve beş parasız kalıyor, sefil düşüyor. Zaten beş parasız kaldıktan sonra da gerek Vahdettin gerekse Osmanlı hanedanı için son çırpınışlar başlıyor.

Atatürk, arkasından Saray’da sayım yaptırdı, arası iyi olsa yapar mıydı?

* Atatürk’ün Vahdettin için, ’Namuslu adamdı, isteseydi giderken Topkapı Sarayı’nı götürürdü’ diye bir açıklama yaptığı iddia ediliyor.

Gerek Atatürk’ün bu açıklamalarını gerekse Vahdettin’in Atatürk için, “O bir Osmanlı Paşası’ydı. Kimse onun hakkında kötü bir söz söyleyemez’türünde yaptığı iddia edilen açıklamaları gerçekçi bulmuyorum. Bunların tümü Atatürk ile Vahdettin’in arasını bulma çabaları. Gerçeği yansıtmıyor. Vahdettin kaçar kaçmaz Ankara hükümeti ne yapıyor?

* Ne yapıyor?

Topkapı Sarayı’ndaki değerli hazinelere ve Kutsal Emanetler’e baktırıyor, sayımları yapılıyor. Acaba kaçırmış mı diye? Özellikle kutsal emanetlere Ankara Hükümeti büyük önem veriyor. Çünkü onlar bir bakıma halifeliğin simgesi.

Padişah’ın kullandığı ifadeleri yazsam başım hakaretten belaya girer

* Yani siz son günlerin hakim görüşünün aksine Atatürk ile Vahdettin’in arasının kesinlikle iyi olmadığını söylüyorsunuz.

Bakın, öyle belgeler var ki, ben kitaba koyamadım. Niçin biliyor musunuz? Vahdettin’in İngiliz yetkililerine yazdığı kimi mektuplarda Atatürk için küfre varacak kadar sözleri var. Ben bu belgeleri yazsam hakaretten mahkemeler yakama yapışır. Sadece Vahdettin’in bu tür mektupları olduğunu belirttim ama belgeleri kelimesi kelimesine yazmadım. Vahdettin Atatürk’e bir bakıma düşman. Çünkü onu tahtından indirdi, saltanatına son verdi. Zaten Atatürk de Nutuk’ta Vahdettin için, ’sefil, aciz, anlayıştan yoksun, yaratık’ gibi kelimeleri kullanmış. Atatürk ile Vahdettin arasında en büyük çatışma birinin gelenekçi diğerinin yenilikçi olmasından kaynaklanıyor.

“Tahttan geçici feragat ettim” demiş; “yine başa geçerim” umudu taşımış

*Peki Vahdettin kaçtıktan sonra kaderine razı mı oluyor yoksa tekrar bir gün İstanbul’a geri dönerim umudum taşıyor mu?

Bakın burası çok önemli. Vahdettin son nefesini verene kadar tahtından vazgeçmiyor. Bir gün şartların olgunlaşacağını ve saltanatının başına geçeçiğini umut ediyor. 1923 yılında Hicaz’da Mekke Beyanname’sini açıklıyor. Orada diyor ki: ”Akıllı ve münevver kimseler fiilen, irsen ve istihkâken hilafet ve saltanat makamında bulunan (ki bu dünyadaki en büyük ve en ehemmiyetli makamdır) bir sultanın vatana hıyanet etme emel ve hırsına kapılmasını nasıl izah edebilirler? Bu makamın ve özellikle hilafetin şeref ve haysiyetini muhafaza etmek için tahtımı muvakkaten (geçici olarak) terk ettim, refah ve rahatımı bir kenara attım.’

Yıllarca Ankara’dan “Genel Af” beklemiş mallarının iade edileceğini düşünmüş

* Geçici olarak...

Evet aynen öyle diyor. Ve ekliyor: ’Saltanattan ve vatandan ayrılmamın sebebi uyguladığım siyasetin hesaba çekilmesinden korktuğum için değil, canımı, şerefimi kurtarmak içindir. Güç yetiştirilmeyecek şeylerden uzak durmak peygamberimizin sünnetidir.’

* Peygamber sünneti derken?

Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicret etmesine atıfta bulunuyor. Vahdettin açıklamasında, hilâfet meselesinde Ankara ve İstanbul’un almış olduğu kararı hiçbir surette kabul etmiyor. ’Aziz vatanına avdet edinceye kadar Hicaz’da kalacağını’ beyan ediyor ve tahtını geçici olarak terk ettiğini söylüyor. Sultan Vahdettin aynı zamanda genel bir af ilanının kısa bir süre içerisinde gerçekleşeceğine, kendi adının da söz konusu listenin başında yer alacağına ve bu af dolayısıyla Lozan Antlaşması’na uygun olarak Türkiye’de Ankara Hükümeti tarafından müsadere edilen malların kendisine tekrar iade edileceğine inanıyor.

Kaynak:  http://bit.ly/2isnQTa

1) Araştırmanızı genişletmek için linkleri Tıklayınız:




2) Araştırmanızı genişletmek için linkleri Tıklayınız:

 http://bit.ly/2iUYYqn
http://bit.ly/2i9UACL


Ey Türk Milleti ! Özgürlük, Bağımsızlığın Korunması Yolunda #Zafer Duygularınızı Türklük Ruhunu Tazeleyin !

Bir orduyu meydana getiren her rütbe sahibi, genel olarak her kişi, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır.

Bu makineyi işleten her organı, her parçasını harekete geçiren kuvvet buharla çalışan motor değildir. O tahrik vasıtası ordu makinesini meydana getiren yaşayan organların zihinleridir. Kuvvet ve kanlarındaki ruhtur.

Zihinlerde bilgi, muhakeme, idrak ve kavrama olmazsa makine durur ve hiçbir kuvvet onu işletemez. Böyle bir makinenin çalıştırılabilmesi için herhangi bir veya birkaç makinistin sanat ustalığı da yeterli ve yararlı olamaz. Çünkü bu durgun beyinlerde teşekkül etmiş kütleler, taş, demir ve odun yığınlarından da hareketsizdir.

(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 26)




Türk milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303



Maddi ve özellikle manevî çöküş, korku ile... güçsüzlükle başlar.
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.432)

Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. Türk ordusu o cevherde bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler!
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1994, s.335)



Türk milletinin yüce ideallerinin gerçekleşmesi için kahraman asker evlatları hep önde gidecektir. (1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 302)

Türk milleti; hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmaya kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar.
(1924, Kayseri) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 212)



Türk milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303



Türk milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303



Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: Biri çiftçi diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır... bundan sonra da daha iyi çiftçi ve asker olacağız. Lakin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şanı, şöhreti ve keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir.
(1923, Tarsus) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 135)



Zafer, "Zafer benimdir." diyebilenin, başarı, "Başaracağım." diye başlayanın ve "Başardım." diyebilenindir.
(1925, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 214)

Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı yıkılsa, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve orada savunma ile uğraşacağız.
(1920, Ankara) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 82)




Gerçek bilgiyi verebilecek asıl okul birliklerdir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 50)

Komutanların, emirleri altına verilen millet evladını, memleket vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta, milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır.
(1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 336)



Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.
(1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 336)

Gerçek bilgiyi verebilecek asıl okul birliklerdir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 50)

Gerek komutanların ve gerek erlerin bizzat düşüncelerini işleterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına kanaat edilmeden, bir askeri kıtanın, bir ordunun güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 59)



Gerek komutanların ve gerek erlerin bizzat düşüncelerini işleterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına kanaat edilmeden, bir askeri kıtanın, bir ordunun güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 59)



Zaferin sırrı, orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik kurallarını yol gösterici olarak almaktır. (1922, Bursa) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 47)




Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı yıkılsa, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve orada savunma ile uğraşacağız.
(1920, Ankara) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 82)

Er meydanina firlayacak guce sahip olmayan fertlerin de sunabilecekleri hizmetler vardir.

[Editörün Notu: Çok değerli Yazarımız, bedenen artık aramızda değil.. 
Bu yazı, İçinde bulunduğumuz olaylar, hala değişmediği için güncellenmiştir. Olaylara bambaşka açılardan bakmak şarttır. Mutad olanı zaten herkes bilir. Önemli olan mutad olmayanı görebilmek için objektif olup inceleyip  araştırıcı olmak gereklidir. Türkiye de Evrenden bağımsız değildir. Evren varlılarının iletişim kurma etkileşim şekilleri, yine Evrenler gibi sonsuzca yollardan oluşur.)


Yurdumuzu ic ve dis dusmanlara karsi ve ozellikle de " bizi yutmak isteyen KAPITALIZMIN EMPERYALIZMINE KARSI" mucadeleye girismis olan VATANSEVERLER'in er meydanina firlayacak guce sahip olmayan aile fertlerinin de sunabilecekleri hizmetler vardir. Bu konuyu isleyen agir basli yazimizi SITENIZ' de yayinlamanizi diler, saygilarimi sunarim.
Yavuz Keskin
Em.Og.Alb.
Fransizca Ogretmeni


KOZMIK KARANLIK GUCLER

Yerkure uzerinde yasamakta olan beseriyetin bugun sevgi ve digerkamlik atmosferi icersinde yasamadigini bilmeyenimiz yoktur. Evlerin icindeki yasam tarzi planetin butun bolgelerine dalga dalga yayilmaktadir, yani evlerde ne yasaniyorsa butun dunyada da o yasanmaktadir. Bunun artik boyle surup gitmemesini saglamak uzere olumlu adimlar atma zamani gelmis ve hatta gecikmektedir bile.

Sevgi ve digerkamlik icersinde yasayamiyorsak, bu, bizim dogruyu yanlistan ayirt edemeyeisimizden oturu degil, bizi ACGOZLULUGUN OBSEDE ETMIS (1) olmasindan oturudur. Ac gzoluluk ne kadar igrenc bir seydir ! Dunya gezegeninin her yaninda, yani butun uluslarda gorulmektedir. Ulus ulusa karsi, irk irka karsi savasmaktadir; bunun nedenini arayacak olursak, bu daima acgozluluktur. Guclu olan, zayif olani soymakta ve gezegenin her yaninda korku ve mucadele hukum surmektedir. Bu durum, guclunun zayifi oldurup yedigi orman hayatinin durumuna benzemektedir.

Kanatlarimiz olsaydi da melekler gibi ucarak yerkureyi havadan seyredebilseydik, bu durumu her tarafta gorebilirdik ve kalplerimiz sizim sizim sizlardi. Hepimizin pek iyi bildigi gibi her yerde mabetler ve din adamlari mevcut, ama vaazlara haftanin bir gununde kulak verilmekte, diger gunlerde ise hersey unutulmakta ve alisilmis yasam bicimine devam edilmektedir. Beser varliginin boyle yasamasi cehaletten oturu degildir. Eger oyle olsaydi, kisi, egitilmek suretiyle degistirilebilirdi. Nitekim bu durum bugune kadar degistirilememistir ve surup gitmektedir. Neden mi boyledir? Soyleyelim: Yerkuremiz kara bulutu andirir nitelikte bir karanlik ile sarilip sarmalanmis durumdadir. Bu karanlik, kotu amacli varliklarin form-panse'lerinden (2) olusmus bir karanliktir; dunyamizda sanki halki yok etmeye calisan bircok SATAN (3) varmis gibidir. Bu karanligi olusturan elemanlar halkin kanini emen vampir yarasalar gibidirler.

Bereket versin ki bazi yonetici kadrolarimiz, bu karanlik gruplara mensup degildirler. Bunun icin Tanriya ne kadar sukretsek azdir, cunku toplumlar onlar sayesinde ayakta durmaktadirlar.

Pekiyi, bu karanlik kisiler kimlerdir?

Incil'in Apocrypha (4) bolumunde de yer alan Cennet'ten kovulmus negatif varliklardir. Bunlarin temel gorevleri, beseriyeti, Tanri Emirlerini ihlal etme yonunde ayartmaktir. Acgozlulugu ve dostane olmayan her turlu eylemi tesvik etmektedirler; fakat acgozluluk hep basi cekmekte, gurur ve kibir de ikinci sirayi isgal etmektedir. Bu karanlik kisilerin cogu, para getiren kuruluslarin yuksek makamlarinda oturmaktadirlar. Bu kuruluslar, bu duzenbazlarin saflarindan gelen hisse sahipleri icin asiri karlar yapmak uzere hileyle isletilmektedirler.

Bunlar, faaliyetlerini gizlice yurutmektedirler. Yuzeyde, olagan is adamlari gibi gorunmektedirler. Oysa aslinda buyuk bir luks ve refah icinde yuzmektedirler. Gercek renklerini ancak gizli toplantilarinda gostermektedirler.

Kisacasi, beseriyet bugun ser ceteleri yuzunden mutlu bir hayat yasayamamaktadir. O halde, butun beseriyeti olanca gucuyle tehdit etmekte olan bu karanligi yok etmek, boylece gezegenimizi arindirmak ve dezefenkte etmek icin el ele vermek zorundayiz. Ey dunyalilar, uyanin ve cevrenize bir bakin; cevrenize bakarken ayrica kendi ic dunyaniza da bakmayi ihmal etmeyin; cunku, farkinda olmadan, sizi icinizden kiskivrak yakalamis karanlik varliklardan birini de barindiriyor olabilirsiniz. (1)


YERKUREMIZ BU KARANLIK BULUTTAN NASIL ARINDIRILABILIR?

Bu konuda diger uluslarla irtibat saglamak uzere isbirligi yapacak guruplar kurunuz, onlarla gorusunuz, onlarla aranizda sevgi baglari olusturunuz. Uluslarin fertleri bu yolla kiyam ettirilecek, zihinleri durumu kavrayacak ve karanligin ser guclerini defetmek icin gerekli pozitif enerjinin tezahur etmesine yol acacaktir. Bu is, isik nesretmekle gerceklestirilebilir. (5) Karanligi yok etmede hic bir zaman basarisizliga ugramayan Tanri Isigi'na yakariniz.

Dehsete dusmus ve caresiz kalmis kisilere sevgi nesrediniz. (6) Yeryuzunun aydinlanmis kisilerine cok is dusmektedir.

Bu mesaji okumus olan siz artik yardim edebilirsiniz. Gunde 1-2 kereden fazla dua ediniz. Butun beseriyete sevgi nesrediniz. Biliniz ki, Tanri, yakarisiniza yanit verecektir: " ISTEYIN, VERILECEKTIR " denilmemis midir? Bu ogut, gerektigi gibi dinlenilmemis ve anlasilmamistir; yani duaniz, arada sirada gerceklestirilen bir isteyis olmamali, zihininiz ve kalbiniz her gun, her saat hayrin kaynagina yukselmeli ve yardim cagriniz oraya ulasmalidir. Bunun, uzun ayrintili bir dua olmasi gerekmez; birkac kelime yeterlidir: Unutmayiniz ki duanin gucu, dilekte bulunus anindaki iman ve SEVGI'dedir.

SER CETELERI, SEVGI DOLU BIR ATMOSFERIN ICINDE IS GOREMEMEKTEDIR. ONLARIN DAYANAGI VE KUVVETI, SAVASLAR VE AYAKLANMALAR, AC GOZLULUK VE NEFSANIYETTIR. Onlari bundan yoksun kiliniz, atmosferi sevgi ve iman isigiyla doldurunuz, o zaman kotu varliklar, beslenecek bir sey bulamayacaklari icin kacacaklardir.

Gerci bu maksat icin olusturulmus gruplarin hepsi de bol isik yaymaktadirlar, ama evlerinde oturan tek tek bireylerin yardimina cok ihtiyac vardir. DUNYA PLANETININ TUM CEVRESINI GENIS BIR ISIK TABAKASI CEVRELEMELIDIR KI, HICBIR KARANLIK BUNU KARARTAMASIN VE HICBIR KARANLIK VARLIK BU TABAKAYI ASIP ICERIYE SIZAMASIN. UZERLERINE ISIK YONELTILDIGINDE ONLAR DEHSETE KAPILMAKTA VE KACACAK DELIK ARAMAKTADIRLAR.

Osmanli Saltanat artiklari olan son usak ruhlu Padisah ve hilafet erbabinin, ulkeyi emperyalist devletlere peskes cekmeleri sonucunda, ic ve dis dusmanlara karsi ve ozellikle " BIZI YUTMAK ISTEYEN KAPITALIZMIN EMPERYALIZMINE KARSI " bir Ulusal Kurtulus Savasi vermistik. O savasta, babalar ve ogullar silaha sarilip MUSTAFA KEMAL'in pesine dusmusler, analar sirtlarinda bebeleri oldugu halde kagnilarla kocalarina ve ogullarina muhimmat tasimislardi.ya evde kalanlar, yani masum dedeler, nineler ve sahisiz torunlar ne yapmislardi? Su anda bizim yapmadigimiz gerekeni yapmislardi. O esi bulunmaz Komutan ile emri altindaki yigit evlatlarinin yedi duvele karsi yaptiklari savasta zafer kazanmalari ve yuvalarina MUZAFFER GAZILER olarak donmeleri icin gece gunduz dua etmislerdi.

Osmanli Saltanat artiklarinin misyonunu bugun baskalari yuklenmislerdir. Bu da, 2inci ATATURK MISYONU uygulamasini zorunlu hale getirmistir. (7)

Su haldee ATAMIZ'in bize isil isil parildayan bir dostluk ve kardeslik yurdu olarak emanet etmis oldugu Turkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, acgozlulugu ve dostane olmayan her turlu eylemi tesvik eden kibirli negatif varliklara yar etmemek icin elinize cografya derslerinde kullanilan bir yerkure alip butun beseriyete zihinsel olarak israrla sevgi vibrasyonlari yollayiniz. Bakin, o zaman karsinizda ser ceteleri diye bir sey kalir mi? Esim ve ben bu calismayi bir nine ve dede olarak surekli sekilde yapiyoruz. Ya siz?

Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)

BILIM ARASTIRMA MERKEZI'nin
- Kotuluk ve Kaynaklari (1981) ve
- Sirius Misyonu - Bildirge (1979) adli eserlerinden yararlanilirak hazirlanmistir.

NOTLAR :

(1) Obsesyon : Gorgu ve seviye bakimindan geri kalmis, bilgi ve gucunu nefsani maksatlar ugrunda kullanmayi benimsemis varliklar bedenli bir varliga (insana) derece derece nufuz eder ve onu etkisi altina alarak irade ve muhakemesini felce ugratincaya kadar icsel hayatina girer. Bu olaya obsesyon denir. (METAPSISIK TERIMLER SOZLUGU - Ergun ARIKDAL, Ruh ve Madde Yayinlari, s.110) (1971).

(2) Form-panse : Dusunce sekli - Zihin enerjisinin etkisiyle subtil maddede olusan uc boyutlu sekil. (DUSUNCE SEKILLERI - Dr. Annie BESANT - C.W. LEADBEATER, Ruh ve Madde Yayinlari, 1988).

(3) SATAN : Seytan

(4) Apocrypha : Incil' in, sahte ve taklit oldugu mutalaa edilerek geriye kalmis kismindan ayrilmis olan bir parcasidir.

(5) Konficyus : " Karanliklardan yakinip sizlanacagina, ne olur bir mum da sen yaksana. "

(6) Yuksek Rehber Ruh Goethe : " Onunuze dunya haritasini aliniz. Dunya haritasinin her kosesine sevgi vibrasyonlari gonderiniz. Bunlari herkes yapacak seviyede degildir. Sizler (spiritualistler, aydinlanmis kisiler bu duzeydesiniz. "

(7) Sirius Misyonu - Bildirge : BILIM ARASTIRMA MERKEZI YAYINLARI, s.35.

Atatürk emperyalizm hakkında ne düşünüyordu


Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı.”

Bu satırlar, üyesi olan 156 ülkenin oybirliği ile aldığı kararla 1981 yılını ‘Atatürk yılı’ ilan eden UNESCO’ya ait.

Söz konusu emperyalizm olunca, 156 ülkenin ortak görüşüne göre, dünyada sömürü düzenine ‘dur’ diyebilen ilk lider olan Atatürk’ün, yenilgiye uğrattığı bu haksız düzen hakkındaki görüşleri büyük önem taşıyor doğal olarak.

Sadece yurdumuzun, yurttaşlarımızın değil tüm insanlığın baş belası olan doymak ve durmak bilmez emperyalizmi zaten O’ndan daha iyi tanımlayabilecek biri de olamaz sanırım.

Ata’nın bu konu hakkındaki konuşmalarından onlarca örnek verilebilir. Ben ise bir kaçına değinmek istiyorum.

Üçü – beşi geçmeyen oyunlar ile dünyayı esir almaya çalışan sömürücü devletlerin, ülkemizin de yer aldığı coğrafyada yüzyıla yakın bir süredir oynadığı oyunu, dönemin faşist ve de yayılmacı politika izleyen İtalyan lider Mussolini üzerinden Atatürk şu şekilde özetlemektedir:

“İnkılabımızın tam dönüm anında topraklarımıza göz dikerek saldırmak isteyen düşmanın, dini ele alarak birçok fitne ve fesatla halkı kandırmaya kalkıp, türlü entrikalar çevirmekten çekinmeyeceği de muhakkaktır. Biliyor musunuz ki Mussolini peşindekilerle buraya gelirse nasıl gelecektir? Önünde dervişler, hacılar, hocalarla gelecektir. Din adamlarını elinde silah olarak kullanacaktır.” (1)

Emperyalizmin ilk hedefinin neresi olduğunu da, Kurtuluş Savaşı sırasında 10 Ağustos 1920’de Afyon’da subaylara yaptığı konuşmadaki şu sözleri ile açıklamaktadır:

“İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret etiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.

Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz. (2)

Ulu Önder ayrıca, vatan savunmasında iki cephenin varlığından bahseder:

Dahili cephe, görünürdeki cepheAsıl olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren dahili cephenin düşmesidir. Bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Hakikaten ‘kaleyi içinden almak’ dışından zorlamaktan çok kolaydır. (3)

Kısacası, Atatürk için tek düşmanın kim olduğu bellidir:

“En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.” (4)

Peki dünyadaki bu sömürü düzeni hep böyle mi gidecektir?

Atatürk, emperyalizmin geleceği hakkındaki görüş ve dileğini de şu sözler ile belirtmiştir:

“Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.” (5)

“Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.” (6)

“Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık olmaz.” sözünü ne yazık ki ancak yaşayarak kavrayabildiğimiz, öngörüleri ile tarihin akışını değiştiren bu yüce insanın bu konuda da haklı çıkması, kuşkusuz bütün insanlığın ortak dileğidir.

Gökhan Cebeci

Odatv.com


Kaynakca:

1)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 18, Kaynak Yayınları, sayfa 182

2)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 9, Kaynak Yayınlan, sayfa 112

3)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 20, Kaynak Yayınları sayfa 168

4)   M. Kemal Atatürk, Hakimiyet-i Milliye, 20 temmuz 1920

5)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144

6)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 12, Kaynak Yayınları sayfa 201

http://bit.ly/2hcMwxp

M. K. ATATÜRK: RUSLARLA İŞBİRLİĞİ DIŞ POLİTİKAMIZIN TEMELİDİR

[ Editörün Notu: Atamızın ölümünden sonra, Atamızın öğütlerinin aksine olan basiretsiz anlaşmalar yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi, Türkiyeye hiçbir zaman hiçbir faydası olmamış ve olmayacak olan NATO dur. 
NATO, ülkemizi işgal eden ve Kurtuluş Savaşında kanımızla ülkemizden kovduğumuz emperyalist ülkerin teşkilatıdır. 
Türkiye DP iktidarında kendi elleriyle, ülkemizi işgal edenleri içimize sokmuştur. Bu, affedilemez bir ihanettir. 
Detaylı bilgi için bakınız : http://bit.ly/2hyGqIS ]


  
M. K. ATATÜRK: RUSLARLA İŞBİRLİĞİ DIŞ POLİTİKAMIZIN TEMELİDİR

1- Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikada özenle güttüğü amaç, uluslararası barışı korumak ve güven içinde yaşamak olmuştur. Başta SSCB (Rusya) olmak üzere komşularımızla, diğer doğu ülkeleri ile dostluk ve iyi geçinme yolunda ilişkiler kurduk, antlaşmalar yaptık. Emperyalist ülkelerle ittifak yapmaktan uzak durduk.

2- SSCB ile işbirliğini Türk dış politikasının temeli yaptım. Her ne pahasına olursa olsun, Türkiye’nin bu işbirliğinden hiçbir şekilde vazgeçmemesini istedim. Fransa, İngiltere ile olan sürtüşmesinde Türkiye’yi bozuk para gibi kullanmak istedi. Ama Türkiye bunu uzun süre önce anladı. Anlaşmazlıkları olan farklı emperyalist devletler arasında oyun oynamak, şimdiye kadar hemen hemen hiçbir şey getirmemiştir. Görüyordum ki, devletimiz ancak SSCB ve Doğu ile daha sıkı birleşmesi halinde ayakta kalabilir.

3- Bu yüzdendir ki, benden sonrakilere vasiyetim şu oldu: Sovyetler Birliği’ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Sovyetlere yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir antlaşmaya imza koymayacaksınız.

4- Türk-Sovyet dostluğuna dair diğer görüş ve değerlendirmelerimi çeşitli konuşmalarımda şöyle dile getirdim: Birçok tecrübe devirleri geçirmiş olan yeni Türkiye-Sovyet Rusya dostluğu, gitgide büyümekte olan bir dostluktur. Diğer hiçbir devlet aleyhine yönelik değildir. Bu dostluk her iki ülkeye çok büyük bir güven temin etmekte ve milletler arasındaki ilişkilerde sadakatin bir örneğini oluşturmaktadır.

5- Sovyetlerle dostluğumuz sağlam ve içtendir. Kara günlerimizden kalan bu dostluk bağını, Türk ulusu unutulmaz değerli bir hatıra bilir. İki ülke arasında her yönden temaslar sıklaşmakta ve genişlemektedir. Sovyetler, Cumhuriyetimizin onuncu yılında, yüksek üyeleriyle şenliklerimizde hazır bulundular. Devletlerimiz hükümetleriyle ve uluslarıyla her fırsatta birbirlerine nasıl inandıklarını ve ne kadar güvendiklerini bütün dünyaya göstermektedirler. Son günlerde Boğazlar sorununu ortaya koyduğumuz zaman, Sovyetler’in bizim tezimizdeki doğruluğu ve haklılığı bildirmiş olmaları, Türk ulusunda yeniden derin dostluk duyguları uyandırmıştır. Türk-Sovyet dostluğu uluslararası barış için şimdiye kadar yalnız hayır ve fayda getirmiştir. Bundan sonra da yalnız hayırlı ve faydalı olacaktır.

6- Ancak Sovyetlerle dostluğumuz asla bir tabiiyet şeklini almadı, alamazdı. Kasım 1936’da Sovyet Elçisi Karahan’a en kesin şekilde bildirdiğim gibi: Ben Türkiye-SSCB dostluğunu sadece eşit ilişkiler varsa, beni tanıdıklarını hissedersem sağlarım; başka türlü bir karşılıklı ilişkiyi kabul etmem. Sizin çok güçlü ve donanımlı bir ordunuz olduğunu biliyorum, ama ondan korkmuyorum. Ben dünyada kimseden korkmam, buna siz de dahilsiniz. Benim arkamda on sekiz milyon halk var; sadece emir vermem yeterli olacaktır ve nereye yönlendirirsem, benim peşimden oraya gelirler. Çok zarar verebilirim, bunu tabii ki asla yapmam. Benim verdiğim sözler, dostluğum gibi kutsal ve sağlamdır.

prof. Dr. Cihan Dura

11.8.2016


Taksim Cumhuriyet Anıt’ında Atatürk’ün sağında iki Rus yer almaktadır: Ünlü Rus mareşal Kliment Voroşilov ile ünlü Soviyet KGB kurucusu Mihail Frunze. Bu kişiler Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunda oynadıkları önemli rolü Atatürk’ün özel emri ile tüm gelecek nesiller için asla unutulmasınlar diye burada yer almaktadırlar. Çok yazıktır ki günümüzün Türk nesli bu kişilerin ne adlarını biliyor ne de ne yaptıklarını.

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...