CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Türk'ün herşeyini borçlu olduğu ebedi Başbuğu, Sonsuza dek ışığı rehberi


İşgal İstanbul'unda gece uykusundan kaldırılıp şehit edilen Ömer Osman'ın KANI, Kamandıra Köyü'
nde sakallarından tutuşturularak vahşice kurşuna dizilen Hacı Mustafa'nın AHI, Çınarcıklı genç kızların memelerinin kesilerek yakılıp atılması; kısacası tüm Türk kadınının namusu, iffeti, CANI...Fransız'ın İstanbul'da simitlerini alıp para vermedikleri, ardından hunharca gülerek tüm varını yoğunu kaybeden simitçi Türk çocuğunun hakkı, dökülen acı GÖZYAŞI...

Türk'ün herşeyini borçlu olduğu ebedi başbuğu, tüm bu acıların dindiği; değil tek Yunan askeri, tüm Fransız İngiliz donanmasını İzmir'den kovduğu günün ertesi çekilen hârikulade bir portresi...10 Eylül 1922, İplikçizade Köşkü'nde... Saat 17.30. Keskin bakışları, yukarıya doğru hafif kıvrık kaşları altında; alev alev meydan okur gibi yanan gözleriyle tüm düşmana korku saçıyor, Türk'ü aydınlatıyor...

Sonsuza dek Atatürk'ün aydınlatan ışığı rehberiniz olsun dostlar!

Onur Okur

.

ABD ATATÜRK'E NİÇİN DÜŞMAN?

Bunun dört temel nedeni var.

Birincisi...
Laik - demokratik Kemalist model, "ihraç" etmeye elverişli değildir. Türkiye'nin toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar. "Ilımlı İslam" ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur!
Üstelik, petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. Bu rejimlerin varlığı, Amerikan çıkarlarının güvencesindedir!

İkincisi...
Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD'nin ve genel olarak batının çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir. Türkiye Ortadoğuda büyük bir güç olmamalıdır!

Üçüncüsü...
Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesi giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası ise, komşu devletlerin de parçalanması ile, "bağımsız" bir Kürt devletinin oluşturulmasıdır. Her zaman ABD'ye muhtaç böyle bir devlet... Amerikan çıkarları için en iyi çözümdür. Ama bu formülün uygulanabilmesi için ilk koşul, Türkiye'de Atatürk'ün ve ilkelerinin yıkılmasıdır!

Dördüncüsü...
Yeni dünya düzeninde, uluslararası sermayenin karşısında kalan tek engel "ulusal devlet"tir. Türkiye'de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı ise bir gerçektir!


Prof.Ahmet Taner Kışlalı

.

CUMHURBAŞKANI’NI KİM SEÇMELİ! / CUMHURBAŞKANI’NIN HALK TARAFINDAN SEÇİLMESİ MAHSURLUDUR (güncelleme)

TBMM’de yoğun tartışmalar yaşanıyor… Yıl 1924. Konu, Cumhurbaşkanı’nın nasıl seçileceğinin belirlenmesi! Çoğunluğun görüşü, Cumhurbaşkanı’nın da tıpkı vekiller gibi halk tarafından seçilmesi… Meclis’in ağırlık merkezi ezici bir şekilde bu yöne doğru kayıyor. Konunun kapanması an meselesi!

CUMHURBAŞKANI’NI KİM SEÇMELİ!

 Tam da bu anda Mustafa Kemal Paşa ağır fakat emin adımlarla kürsüye doğru yöneliyor… Konuşmadan önce Meclis’i kartal bakışları ile süzüyor. Ve hemen sözlerini art arda sıralıyor:

“Efendiler, Cumhurreisi’nin halk tarafından seçilmesi mahsurludur! Vekillerin seçmesi en iyisidir. Nedenine gelince, yarın birisi çıkar ‘beni halk seçti’ diyerek krallığını ya da diktatörlüğünü ilan ederse, demokrasi tehlikeye girer! Tarihte örnekleri çoktur…”

Atatürk’ün ülke gerçeklerinin nasıl farkında olduğunu aşağıdaki diyalog açık seçik ortaya seriyor:

KARŞI DEVRİMİN AYAK SESLERİ!

Bir gün Kılıç Ali’nin evinde, Refik Koraltan Atatürk'e:

Paşam, dedi, itimat buyurun, Anadolu’nun en ücra köşesinde bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazar. Bu böyledir, Paşam…

Atatürk şu cevabı verir:

Beyefendi, Anadolu’nun ücra köşesinde bir köylünün, bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazdığını ben de zatıâliniz kadar biliyorum!

Amma benim kadar sizin de bilmenizi istediğim bir şey vardır ve o da şudur:

Orada bir çobanın bulunduğu yerin on dakika ilerisindeki bir köy imamı gelip o ismi oradan on dakikada siler!

İsterse istediği bir başka ismi yazar…

Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim!

Bir faniye durup dururken dahi demiyorlar… İsveçli, “Mustafa Kemal gibi düşünmek!” sözünü boşuna sarfetmiyor… Ne mutlu Türk Milletine ki böylesine güçlü bir ışığı var… Sorunlar nedir ki! Dönüp Atatürk’e baksa yeter! Her türlü hastalığın reçetesi O’ndadır…

Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr
spolat102@outlook.com

.

ATATÜRKÇÜLER NE YAPMALI

Prof. Dr. CİHAN DURA
12 EKİM 2016 ÇARŞAMBA

“Atatürkçüler Ne Yapmalı” Bildirimizden:

“6- KİTAP veya MAKALE TANITIMI yapın. Attila İlhan, Sinan Akşin, Turgut Özakman, Metin Aydoğan, Banu Avar, Mustafa Yıldırım, Sinan Meydan, Zahide Engin Uçar gibi Atatürkçü yazarlarımızın bir kitabını veya makalesini tanıtın. … Çalışmanızı yayınlayın, geniş kitlelere ulaştırın.

İşte, ben bu görev gereği yaptığım çalışmayı, aynı zamanda bir örnek olsun diye sizlere sunuyorum, başka yapıtları da tanıtmaya devam edeceğim.

 Ancak bu ve benzeri faaliyetlerin, Türkiye’yi kımıldatması için binleri, onbinleri bulması gerekiyor. Tanıtılması gereken o kadar çok yapıt, ulaşmamız gereken o kadar çok insanımız var ki... Onun için, söz konusu faaliyetlere sizlerin de, yüzleri, binleri bularak katılmanız gerekiyor. Benim asıl hedefim bu çokluğu yaratmak, bu kurtarıcı birliğin gerçekleşmesini sağlamak!...

*

Mustafa Yıldırım, Zifiri Karanlıkta, 2 Cilt, Ulus Dağı Yayınları, Ank., 2016

Konularında Türkiye'de ve Dünyada birer ilk olan Ortağın Çocukları ve Sivil Örümceğin Ağında kitaplarından sonra, 100 yıllık "din" maskeli saldırının belgesi Zifiri Karanlıkta kitabı da konusunda bir ilktir!

*

“Din kurtarıcısı” maskesiyle öne geçenlerin pek çoğu, siyaset ve ticaret ağında, azınlık milliyetçiliği oyununda birer aktördür. Devletlerini yıkarken bağımsızlığa, gelişmeye, özgürlüğe, kadınlığa düşmanlaşır, yabancıların maşası olup çıkarlar. Yurttaşlarına, dindaşlarına, insanlığa büyük zararlar veren aygıta dönüşürler.

*
Gerçeklerden kaçarak karanlıktan kurtulamazsınız!

Mustafa Yıldırım, on binlerce sayfalık dava dosyalarını, yine on binlerce sayfalık yayınları, raporları Türkiye ve İran'ın karşılıklı tarihini ele alarak yenileşmeye, kadın haklarına, halk egemenliğine düzenlenen güdümlü isyanları, "din" maskeli diktatörlüğün kuruluşunu Humeyni'nin Kum'dan-Necef'ten Türkiye'ye gönderilen imamların, suikast komutanlarının, yerli ameliyatçılarının izlerini sürdü.

1908 yılından günümüze "Din kurtarıcısı" maskesiyle siyasal-ticari egemenliklerini sürdürmek için, devletlerin her ileri adımına karşı ayaklanan Kürt-Arap şeyhleri, Suudi kralları bağlıları, Necef'teki Humeyni'nin 1976'da başlayan Türkiye örgütlenmesi... Ordunun darbe gerekçeleriyle tasfiye edilişi...
Terör eğitiminden geçirilen, silah-istihbarat desteği verilen, doğrudan yönetilen ekiplerin İmam'ın fetvalarına uygun suikastları, saldırıları, casusluk etkinlikleri...

"Demokrasi" ve "din özgürlüğü" maskesiyle devletlerin ele geçirilişi; liberallerin, solcuların Humeynicilerle toplantıları; Kum'da, Tahran'da temsilci bulunduran Kürt Hizbullahilerin cinayetleri, gerilla savaşı hazırlığı... Türkiye'de ve dünyada eş-zamanlı terör eylemleri, cinayetler...
"İslamcı" maskeli darbenin önünü açan aydınların bazıları, yine o darbecilerin ameliyatçılarınca öldürüldüler. Onların ölümü, aydınların, yazarların, hükümet edenlerin, gazetecilerin, akademisyenlerin ve halkın duyarsızlığının bedeliydi. Batıdan-Doğudan beslenen Hizbullahilerin, etnik milliyetçilerin saldırılarıyla yurdu kaplayan zifiri karanlıkta Türk egemenliğinin bitirilişinin dönemsel bir bunalım olmadığı, 100 yıllık siyasi ikiyüzlülüğün ve halkın vurdumduymazlığının eseri olduğu...

 *
 Sessizce değil; göstere göstere, bağıra çağıra, öldüre öldüre…
Kürt-Arap şeyhlerinin müritleri Cumhuriyet’e direndi.
Necef’ten ve Kum’dan üç örgütçü imam Türkiye’ye gönderildi.
Sonunda, Türkiye’nin aymazlığından yararlanan Cellad’ın kanlı gecesi başladı.

■ Kitabın tanıtım yazılarından.

.

CUMHURİYET’E KANAT GERENLER: BİR AYDINLANMA VE CUMHURİYET ŞEHİDİMİZ BAHRİYE ÜÇOK

Prof. Dr. Cihan Dura 6 Ekim 2016 Perşembe

BİR MİLLETİ MİLLET YAPAN ORTAK HATIRALARDIR, ORTAK KÜLTÜR, ORTAK DİL, ORTAK TARİHTİR.

 O TARİH; OLAYLARIYLA, FİKİR VE DUYGULARIYLA, KAHRAMANLARIYLA ZİHNİMİZDE, RUHUMUZDA, KALBİMİZDE YAZILI OLMALIDIR.
 UNUTULMAYAN ORTAK DEĞERLERDİR Kİ, BİZİ BİZ YAPAR, BİR ARAYA GETİRİR, BİZİ MİLLET YAPAR.


 EN AZ DİNÎ KAHRAMANLARI ÖĞRENDİĞİNİZ KADAR, KENDİ MİLLÎ KAHRAMANLARIMIZI DA ÖĞRENİN, ÖĞRETİN.

**



BİR AYDINLANMA VE CUMHURİYET ŞEHİDİMİZ: BAHRİYE ÜÇOK


Bahriye Üçok (1919-1990), Türk tarihçi ve siyaset bilimcidir. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin ilk kadın akademisyenidir. Cumhuriyet Senatosu üyeliği (1971-1976), Halkçı Parti'den Ordu milletvekilliği (1983-1987) yapmıştır. En son Sosyaldemokrat Halkçı Parti parti meclis üyesi idi.

AİLESİ VE EĞİTİMİ

Hamit Ataç'ın kızıdır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Coşkun Üçok ile evlenmiş, Kumru adlı bir kızı olmuştur. İlk ve ortaokulu Ordu'da okuyan Üçok, Kandilli Kız Lisesi'ni bitirdi. Yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümü'nden alırken, aynı zamanda Devlet Konservatuarı Opera Bölümü'ne de devam etti ve bu bölümü de bitirdi. Samsun ve Ankara'da on bir yıl lise öğretmenliği yaptı.

AKADEMİK YAŞAMI

1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi oldu. 1957 yılında doktor, 1964 yılında "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar" adlı çalışmasıyla da doçent olmuştur. Arapça ve Farsça'yı iyi derecede bilen Üçok, Kur'an-ı Kerim'e bağlı kalarak İslam dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan hoşgörüyle yorumladı. Bu nedenle 1960'lı yıllardan itibaren tehditler almaya başladı ve kendini güvende hissetmediği için akademik çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı.

SİYASİ KARİYERİ

1971 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjandan senatör seçildi ve böylelikle aktif siyasi yaşama atılarak beş yıl boyunca Cumhuriyet Senatosu divan üyeliği yaptı. Siyasi tercihini Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) yana kullanan Üçok, 1977'de CHP'ye katıldı. 12 Eylül'den sonra açılan Halkçı Parti'nin 1983'de kurucu üyesi oldu. Daha sonra 1983 seçimlerinde de bu partiden Ordu milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1986'dan itibaren Sosyaldemokrat Halkçı Parti üyesi oldu ve 1990 Eylül'ünde bu partinin parti meclisi üyesi seçildi.

ALDIĞI TEHDİTLER VE SUİKAST

Kasım 1988'da televizyonda yapılan bir açık oturumda, "İslam'da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı" iddialarını içeren açıklamalarından sonra üzerine birçok tepki çekti ve tehditler almaya başladı.

Üçok, 6 Ekim 1990 günü Ankara'nın Çankaya ilçesindeki Köroğlu Caddesi'nde bulunan evine, Ekspres Kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak İlmî Araştırmalar Vakfı'nın göründüğü kitap paketini saat 16.30'da aldı. Bomba olabileceği şüphesiyle paketi kapısının önünde açmaya çalışırken, paketin içine yerleştirilmiş olan bomba patladı. Ağır yaralı olarak Hacettepe Tıp Fakültesi Acil Servisi'ne kaldırılan Üçok, akşam saat 8 sularında yaşamını yitirdi. Cenazesi 9 Ekim günü Maltepe Camii'nden kaldırılmış ve Karşıyaka Mezarlığı'na defnedilmiştir. Suikastı İslâmi Hareket adlı örgüt üstlendi.

Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi'ndeki haberde, olay şöyle aktarılmıştır: Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra türbana karşı tavrı ve laikliği savunmasıyla tanınan SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok da suikast sonucu öldürüldü. İstanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. İki kolu ve bir bacağı kopan Üçok kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan öldü. Cinayeti İslami Hareket adlı örgüt üstlendi. Cumhuriyet Gazetesini telefonla arayarak İslami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi Üçok'u “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını söyledi. Aynı kişi “İslam'a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtti.

Bombalı paketi kabul eden 'kargocu kız' olarak da tanınan Gülay Calap, uzun süre ortadan kayboldu. 16 Ocak 1994 tarihinde İzmir'de PKK'nın yan kuruluşu olarak sayılan Devrimci Halk Partisi'nin İzmir sorumlusu olarak göz altına alındı.

SHP Parti Meclisi üyesi olan Doç. Dr. Bahriye Üçok, katledildiği sırada SHP için bir laiklik raporu hazırlamaktaydı. Üçok, katıldığı toplantılarda sık sık laiklik, kadın hakları ve irtica tehlikesi üzerinde durmuş ve "laikliğin savunucusu ilahiyatçı" olarak tanınmıştır. Fransızca, Arapça ve Farsça bilen Üçok, "İslam'dan Dönenler", "Yalancı Peygamberler" ve "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar" adlı üç kitap yayımlamıştır. Ölümünün ardından adı, İzmir'de önemli bir meydan, bir bulvar, Narlıdere'de bir park ve bir mahalleye; Artvin, Edirne, Kocaeli / Değirmendere ve Ankara'da birer caddeye, İstanbul Kadıköy Belediyesi'ne ait bir çocuk yuvasına verilmiştir.

KAYNAK: https://tr.wikipedia.org/wiki/Bahri...
**

BİR YORUMUM

Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, …

Hep düşünmüşümdür, niye öldürüldüler bu yurtseverler aydınlarımız diye… Bazen onların yanına –farklı olsalar da- A. Türkeş’i, B. Ecevit’i, hatta N. Erbakan’ı bile koyasım geliyor, başkaları da var ne yazık ki...

Biraz geç de olsa anladım sebebini: Derin Merkez, küresel şirketler, emperyalist odaklar… Saha temizliği yaptılar, birilerinin önünü açtılar.

Eğer o yurtseverler bugün sağ olsaydı, hiç sanmıyorum, bu birileri kolayca koltuklarına kurulsunlar.  Kurulmuş olsalar da bütün bu yaptıklarını yapamaz, vatana böylesine fütursuzca ihanet edemezlerdi.  
.

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...