CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Yeni İnternet Kanun Teklifi Ne Getiriyor?

İnternetle ilgilenenlerin dikkatle okumaları gereken bir yazı
 
5651 Sayılı Kanunu Genişleten Yeni İnternet Kanun Teklifi Ne Getiriyor?
Yazan: Fusun S.Nebil
 03 Ocak 2014, Cuma
             
 
17 aralık 2013 tarihinde TBMM'ye ulaşan bir kanun teklifi, o günden bu yana internet camiasında tartışılıyor. "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" AKP MKYK üyesi Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu tarafından verildi ve 26 AKP milletvekili tarafından da imzalandı. Teklifin sunumunda "İnternetin dağıtık ve dinamik yapısı, yeni ihtiyaçları ortaya çıkarmıştır....... bu kapsamda 5651 sayılı kanunun mevcut maddelerinde değişiklik ve yeni eklemeler öngörülmektedir" deniliyor.

17 aralık 2013 tarihinde TBMM'ye ulaşan bir kanun teklifi, o günden bu yana internet camiasında tartışılıyor. Kanun teklifi içerik konularını düzenlemekte olduğu halde "sivil inisiyatif"miş gibi gösterilen devlet kontrolünde bir erişim sağlayıcılar birliği kurulmasını gerektiriyor. Bu haliyle de "üstü kapalı sansür" düşüncesi yaratıyor.

"İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" AKP MKYK üyesi Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu tarafından verildi ve 26 AKP milletvekili tarafından da imzalandı. Teklifin sunumunda "İnternetin dağıtık ve dinamik yapısı, yeni ihtiyaçları ortaya çıkarmıştır.../.../.. bu kapsamda 5651 sayılı kanunun mevcut maddelerinde değişiklik ve yeni eklemeler öngörülmektedir" deniliyor.

Teklif Edenlerin Kanun Teklifi Sunumunda Neler Var?

Yine kanunun sunumunda; yeni getirilen hususlar şu şekilde özetleniyor;
    Teklif ile; 

    • hapis cezalarının adli para cezalarına dönüştürülmesi, 
    • 'uyarı yöntemi', 'içeriğin yayından çıkarılması' ve 'erişimin engellenmesi' kavramlarının tanımlanması, 
    • bu mekanizmaların işlerliğini sağlayacak 'irtibat bilgisi' kıstaslarının oluşturulması, 
    • içeriğin yayından çıkartılması ve içeriğe erişimin engellenmesi kararlarının infazı ve bu kararların uygulanmasını sağlayacak muhatapların belirsizliği gibi sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla Erişim Sağlayıcılar Birliği şeklindeki sivil inisiyatifin kurulması, 
    • nefret söylemi içeren yayınların katalog suçlar kapsamına alınması ve böylece bu tür yayınlara karşı da erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanabilmesi, yer sağlayıcılara 8. madde kapsamında hapis cezası uygulamasının kaldırılması, 
    • yer sağlayıcıların trafik bilgisi tutma yükümlülüğünün yasal dayanağının güçlendirilmesi, 
    • yer sağlayıcılık faaliyetinin yetkilendirme çerçevesinde değil bildirim usulüne bağlı olarak gerçekleştirilmesi, 
    • internet kafeler gibi ticari amaçla toplu kullanım sağlayıcılara yönelik yaptırımlarda kademeli sisteme geçilmesi, 
    • suça konu olmasa dahi özellikle çocukların fizyolojik gelişimlerini olumsuz etkileyen içeriklerle ilgili olarak da sadece kafe vb. yerlerde tedbir (filtreleme vb.) alınabilmesi olanağına ilişkin yasal dayanağın güçlendirilmesi, 
    • erişimin engellenmesi kararlarında bulunacak hususlara ilişkin yönetmelikte düzenlenmiş hususlara yasada yer verilmek suretiyle özellikle erişimin engellenmesi yönündeki kararların ölçülülük ilkesine uygun olarak alınması ve uygulanmasının kolaylaştırılması, 
    • Başkanlığın mevcut düzenlemede var olan katalog suçlar kapsamında çalışmalar yapma, çalışma kurulları oluşturma yetkisinin internetin güvenli kullanımı ile ilgili hususlar bakımından da geçerli hale getirilmesi, 
    • erişimin engellenmesi tedbirine iş bölümü çerçevesinde HSYK tarafından görevlendirilmiş mahkemelerce karar verilebilmesi 
            


Özetle görüldüğü gibi, devlet içeriğin geliştirilmesine yönelik hiç bir geliştirme yapmıyor ama engellemesi için yeni bir kanun çıkarıyor[1].
Kanunla İlgili Düşüncelerimiz


Kanunla ilgili olarak verilen bu sunumlardan, adı İnternet olan bir kanunun, hiç de interneti düşünmediğini görüyoruz. Daha doğrusu bu kanunda aslında bir mantık hatası var. İçerikçileri düzenliyor ama erişimcilere birlik kurduruyor. Ama neden? Detaylı bakalım..

  • Yurtdışında içerikçilerin oluşturdukları örgütler var. Bu örgütler aynen "Basın Konseyi" gibi davranıyor. Ama ülkemizde içerikçilere yönelik zorluklar (mesela hosting ücretlerinin 2 kat pahalı olması ve reklamın sadece eskiden gelme gazetelerin sitelerine dağıtılması) nedeniyle zaten sektör gelişemiyor ve dolayısıyla biraraya da gelemiyor.
  • Kurulacak olan Erişim Sağlayıcılar Birliği üzerinden içerikçilerin kontrolü isteniyor. Bunun anlamı "Sezardan çok Sezarcılar"ca sansür gibi gözüküyor. Erişim sağlayıcılar kendilerine bela çıkaracak içerikçileri almayabilecek ya da gönderebilecek. Yani devlet kendisi sansür yapmamış olacak ama bu erişim sağlayıcılar birliğinin kendi düşüncesi (korkusu) ya da bizzat yapılacak baskı ile sansür uygulaması her an mümkün hale gelebilir.
  • Madde 4'de "böylece sivil inisiyatif etkin kılınmış ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara paralellik sağlanmıştır" ifadesi adeta şaka gibi; Sivil toplum örgütü olması gereken bu birliğin kurulmasını mecbur ve tüzüğünü de BTK'ya onaya tabi kılıyor. Üstelik merkezi Ankara'da (ISS'ler İstanbul'dayken). Telekom sektörü devlet tarafından yönetilmeye başlıyor ya da diğer deyişle devletleşiyor anlamına gelir bu. Sivil inisiyatif neresi acaba?
  • Birliğin masrafları yine erişim sağlayıcı firmalarının gelirlerinin bilmemkaçta biri ile sağlanacak. Yani vatandaşın internetine yeni bir külfet geliyor. Üstelik AB İlerleme raporunda, BTK'nın internet-telekom firmalarından almakta oldukları yıllık ücretin aşırı yüksek olduğu tespit edilmesine rağmen[2]. BTK'nın bu gelir olmadan, 2014 bütçesinin 1,8 milyar TL olduğunu ve bunun % 72'si olan 1,2 milyar TL'sini devlete aktaracağını da hatırlatalım[3]. Bu da üstü örtülü bir vergi gibi zaten.
  • Erişim engelleyicilere getirilen kontrol ve para cezası maddeleri (bu arada hapis cezasının kaldırılması olumlu), yukarıda da belirttiğimiz üzere erişim engelleyicilerin, bazı içerik sağlayıcılarına yer sağlamaktan kaçınmasına da neden olabilir. Bu da bir sansür çeşidi olabilir.
  • Bu sansür aynı şekilde yurtdışından gelecek trafiğe uygulanabilir. Çünkü 2004'de güya serbestleşen ülkemizde, 2014'e geldiğimizde 10 yıl içinde, internet servis sağlayıcı sayısı artacağına, azaldı. Böyle bir birlik durumunda da, çeşitli hareketler, bu servis sağlayıcıların lisanslarını bağladıkları BTK üzerinden lisans ya da cezalarla erişim engellemeye zorlanabilir.
  • Ama zaten yeni getirilen uygulamalarla “adeta Türkçe içerik istenmiyor" diye düşünmeye başladık. Bu kanun içinde sürekli içeriğin kontrolü ve yükümlülükler yer alıyor ama Türkçe içeriğin yeşermesi için gereken hiçbir adımın bugüne kadar atılmadığı bir yana, bugün bu kanunda da sadece yükümlülüklerin arttırılması çok düşündürücü.
  • Bu kanunla birlikte içerik yurtdışına kaçabilir diyeceğiz (zaten içeriğin bir kısmı yurtdışında). Ama dediğimiz gibi ülkede İnternet Servis Sağlayıcıları iyice azaldı. Yurtdışından gelecek trafiği kontrol ederek yurtdışından gelecek sitelerin engellenmesi de son derece kolay. Zaten kalan ISS'lerin de fiber yatırım yapması engelleniyor. (daha önceki bir yazıda belirttiğimiz üzere[4]) Bunun da anlamı dolaylı bir "sansür" gibi gözüküyor.
  • Ayrıca Aile Filtresi olarak sunulan filtre sistemi de her an uygulanabilir bir sansür gibi gözüküyor. Örneğin yurtdışından yayın yapan sitelere erişim doğrudan ISS'den olmadı diye erişim sağlayıcılar birliğinden engellenebilir.
  • Madde 5 ile senelerdir kötülenen internet kafelere yeni uygulamalar gelecek gibi gözüküyor.
  • Doğrudan bu konu ile ilgili değil ama böyle bir merkezin, üstelik Ankara'da kurulması, dinleme operasyonunu (18 temmuz tarihli BTK kararı çerçevesinde) rahatlatır diye düşünüyoruz.[5]

Bu kanun, internetle ilgili kişilere danışılmadı bile. Geçen sene hazırlanan 5651 değişiklik teklifi üzerine, bu sene Gezi Olayları vs gibi durumları da içerecek şekilde AKP tarafından hazırlanmış ve TBMM'ye sunulmuş. Ama özetle "bu kanun içerikçileri istemiyor" diye yorumluyoruz.

Demokrasi ile İnternet Erişiminin Gelişmesiyle Doğru Orantılı

Bugün yayınladığımız New York Belediye Başkanlığına seçilen Blasio'nun hikayesine bakın. Güç gazetelerin elinden gitti, TV'ların hala biraz elinde ama hızla internete kayıyor[6]. Bu konuda yapılmış bazı akademik çalışmalar da var.

Tabi internetin olduğu ortamda mümkün olduğunca şeffaf olmak lazım. Yoksa birden bütün belgeler ortaya dökülebiliyor. Örneğin Edward Snowden, örneğin Wikileaks ve hatta RedHack. Yani normal şartlar altında internetin kontrolü zor. Hele saklanması gereken birşeyleri olan bir devlet varsa.

Fiber ile ilgili yazımızda belirttik; interneti sansürlemenin bir yolu da, bant genişliğini belli bir seviyede tutmak, gelismesini engellemektir. Buna "network neutrality" engellemesi deniliyor. Servis sağlayıcılar bunu rakiplerini engellemek için kullanıyor. Ama ya devletler?

Diğer yandan doğrudan sansür yapınca içeriden ya da dışarıdan pek çok noktadan ses çıkıyor. İşte böyle bir ortamda bu kanunla karşılaşmak hoş değil. Bu kanun dolaylı bir sansür taşıyor diye düşündürtüyor. Çünkü nedense herşey tek elde toplanmaya çalışılıyor.

17 aralıkla birlikte ortaya konulan pek çok şey korkutucu. Bu kanunla birlikte vatandaşın elindeki en önemli parça da gidiyor gibi gözüküyor. Bahsettiğimiz kanun TBMM'de Adalet Komisyonunda görüşülecek ve ana metinde biraz değişiklikler olduğunu duyuyoruz. Moda deyimle soralım; "evet ama yeter mi?"...



[1] TBMM - İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi

[2] Türkiye'nin AB Üyeliği Yeni İlerleme Raporunda Bilgi Toplumu ve Medya Başlığının Analizi Yayınlandı 

[3] BTK 2014’te Diğer 7 Düzenleme Kurumu’nun Toplam Bütçesinin 2 Katı Bütçeye Sahip

[4] 2013 Biterken İnternete Bir Bakış; 3 Yıldır Istanbul'da bir Metre bile Yasal Kazı Yapılamıyor, Fiber Döşenemiyor - 1

[5] Akşam 6'da Türk Telekom Networkü Çöktü

[6] Sosyal Medya Seçim Kazandırır mı? Bill de Blasio Örneği

Türkleri Sevmeyen Osmanlı!


Osmanlı damarlarındaki asil Türk kanını yitirdi,
muhtaç olduğu kudreti de bitirdi!
-YüksekTürkiye
 

Türkleri Sevmeyen Osmanlı!  -Ergün Özel

Bütün tarihi kaynaklar, Osmanlı Devleti'nin Türk ulusu tarafından kurulduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak, kuruluş aşamasını tamamlayan ilk kuruculardan sonra, Osmanlı padişahlarının ne denli Türk oldukları kuşkuludur.

Çünkü, kuruluş dönemindeki koşullarda geçerli olan; komşu ülkelere saldırma ve onlardan savaş tazminatı ve ganimeti alma siyasasına dayalı olarak güçlenip zenginleştikten sonra, yatak odalarını, "harem'ler kurarak zenginleştirenpadişah-halifelerin birçoğu sayesinde, ırk ve kan birliği bozulmuş olduğu görülmektedir.

"...Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler. Hanedanda bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahına kadar devam etti"(1)

Belki bu özelliklerinden dolayı, "halife" sanlı padişahlar, bu sanın yarattığı olanaklardan yararlanarak, yönetimi altında bulunan ve özellikle "Türk" kimliği taşıyan yönetilenleri tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi yeğlemişlerdir.

Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, "Türk iti şehre gelince Farisice ürer" denilmektedir.(2)

Osmanlı şairlerinden Baki'nin, "Muhteşem Süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle:

"Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz.
Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır. Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur."

Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise; "Tanrı, Türke irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir.

Divan-ı Hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "Baban da olsa Türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam Peygamberi Hz. Muhammet'e ait olduğunu vurgulamaktadır. 
Sadece bir kıtasını yineleyelim:

"Sakın Türkü insan sanma.
Bir an bile olsa Türkle birlikte olma.
Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur.
Türkün başını keserken sakın gam yeme.
Baban da olsa Türkü öldür."(3)
 

Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih bile, Otlukbeli Savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "İşine devam et" demiştir. 

Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. 

Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur. 

Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu'nun evladı Türktür. (Olayı ayrıntıları ile Osmanlı tarihçisi Naima'dan öğrenmek olasıdır.) 

Yavuz Sultan Selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. 

Yönetime dayalı şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, Anadolu'da yaygın olan Alevilik sayesinde Türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur. 

Yönetimin Anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. 

Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. 

Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır.(4)

Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: "Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok.

" Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır.

Osmanlı tarihçisi Naima "Tarihi"nde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullanmaktadır.(5)
Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. 

Örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar."(6)

Osmanlı düşüncesinde, "kavmi necip" olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. "Türk hükümeti", "Türk ordusu", "Türk ülkesi" deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 

1913 tarihli "Mecmuai Ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız. Buharalı hanlar bile kendilerini Türk saymazlar. Zira onların cetleri de vaktiyle Türkistan'ı zaptetmiş olan Araplardan başka bir şey değildir," demekle, kendisini ve Anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkâr ediyordu. 

Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da Davai Kavmiye" adlı kitabında, Türke karşı savaş açmış ve "Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok... gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 

1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve Padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türke Türklük benliği vermek
isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.(7)

Bu tutum ve koşullar içerisinde "Türk" kimliği, yönetimin merkezi olan İstanbul'dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, Anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır. 

Zaman içinde "Türk" yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez "Osmanlı Efendisine Türk' demek hakaret sayılmış", "Türk" sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.(8)

İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk'e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.(9)

İstanbul'un alınmasından 4. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. 

Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir.

Osmanlı yönetiminin bu tutumuna karşın halk da kendi arasında birlik ve beraberlik içinde değildi. 12. yüzyıl ortalarında Ahmet Yesevi'nin kurduğu; Türk geleneğini, dilini ve kültürünü Şamanlık ile bütünleştiren (Bektaşilik gibi) tarikatlar Anadolu'da yayılmaya başladı. 

Bir taraftan Yesevi yanlısı ve Türk kimliğini taşıyan tarikatlar yayılır iken, öte yandan da, Sünni İran kültürünü benimseyen Nakşibendi Tarikatı, yeniliklere karşı koyma alışkanlığını güden Zeyni Tarikatları ve Fars diline önem verdiği için daha çok aydınlar (!) arasında yayılan Mevlevilik, yaygınlık gösteriyordu. 

Bu tarikatlar içinde, Türk kökenli olanları, doğal olarak Arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı. 

Bu koşullar altında Türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. "Kaba Türk", "Anlayışsız Türkler", "Pis Türkler" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.(11)

Osmanlı yönetiminde Türk'e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir:

"Türk değil mi, Merzifon'un eşeği,
Eşek değil, köpekten de aşağı."

Osmanlı'nın bu yaklaşımına Türkün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır:
"Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekmede yok biçmede yok
Yemede ortak Osmanlı" (12)

Kendi yöneticilerinin bu tutumu karşısında, yabancılardan da olumlu yorum beklenemezdi. 

Yabancılar, Türkleri "yaklaşık 1000 yılına kadar Arapların esiri olan Türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir" şeklinde yorumluyorlardı. (13)

Ulusçuluğun etkisi ile etnik kökenlilerin, Osmanlı yönetiminden birer birer ayrılmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında hatta sonlarında bile, Osmanlı yönetiminin Türk'e olan yaklaşımı değişmemişti. 

1874 yılında "Dünya Tarihi" kitabının yazarı, Askeri Okullar Bakanı Süleyman Paşa, "Osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı Türktür" görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti.(14)

Koçu Bey, 4. Murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu:
"...mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, çingene, tatar, kurt, ecnebi, laz, yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler..."

"Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve yörük, çingene, Yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kallaş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu." Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu.(15)

Abdülhamit'in Araplara ve islamiyete dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında "Türküm demek, Türkten söz etmek büyük suçtu".(16)

Devletin dayandığı kendi halkına bu 
denli yabancılaşmasından olsa gerek, 

Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı.(17)

Zaten, dini ile dilini de değiştiren bir ulusa Osmanlı Devletinden başka yeryüzünde rastlanmamıştır.

Osmanlı yönetimi, kendilerini Türk olarak görmedikleri için, Türk kökenliler "azınlık" konumunda kaldı. 

1897 tarihinde, bir İngiliz gezgini şunları söylüyordu: 
"Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'Türk' veya Türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin İngilizce söyleyeceğin 'eşek kafalı' anlamında, 'Türk kafa' diye homurdanırsın."(18)

Aynı yıllarda, Türk-Yunan Savaşı ortamında Şair Mehmet Emin'in yayımladığı kitapta, "Ben bir Türküm dinim cinsim uludur"dizeleri yer alıyordu. 

Ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi.
Kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan Türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu.

Yabancıların Türk imgesi ise Osmanlı'nın, Türk'e yaklaşımından farklı değildi. Türkologlara göre Türkler; insanlar arasında anlayış bakımından sonuncudur. İnançtan ötesini kavrayamazlar; anlamaya da çalışmazlar. 

İslam dininin Türkler üzerindeki etkisi iyi sonuç vermemiştir. Türkler, Müslüman Asya'nın Avrupa'ya karşı savaşan askeri oldu. Müslümanlık, Türk dehasına ters düştü. İslam, bu "Yarı Çinliler"den "Acımasız İranlılar" yarattı.(19)

Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. 

Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor.
"Sorma bana oymağımı boyumu,
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım...
Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı,
Türküm, bu ad her unvandan üstündür,"
diye haykırıyordu.

Öte yandan, özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunma olanağından yoksun olan bir avuç kişi yurt dışında özgürlük arıyorlardı. 

Bu aydınlar, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler. 

Onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır:

"Bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. 
Bağımsız fakat, bütün kalbiyle İttifak Devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir....

Gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. 

İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 

'Bir Türk generali İtilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken okuyorum; 
'Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali.' "(20)

İşte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türk'e Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği İstanbul'dadır. 

Ancak biz başa dönerek, Osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. 

Böylece, 3. padişah olan 1. Murat'tan başlayarak padişah analarının kökeni öğrenilecek, Türk Ulusunun kanı ve canı üzerine kurulan saltanata karşın, Türke düşman oluş nedeni daha iyi anlaşılacak, "ecdat" özlemi çekenlerin "ecdatları" daha iyi tanınmış olunacaktır.

 __________________________________________________

Dipnotlar:
1) Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan... C.2, s.440.
2) Burhan Oğuz'dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118.
3) Aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121.
4) Çetin Yetkin, Türk Halkı... s.161.
5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul,      
    C.1, s.168, 238, C.2 s.536. C.3, s.1180, C.4 s.169.
6) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.
7) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.
8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen'den aktaran, Bernard Lewis, Modern      Türkiye'nin Doğuşu, s.1.
9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.15.
10) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17.
11) Özer Ozankaya, Türkiye'de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253.
12) Özer Ozankaya, a.g.y., s.121.
13) Warshew'den aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s. 311.
14) Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.26.
15) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145.
16) Esat Kamil Erkut, a.g.y., s.63.
17) M.Rauf İnan,Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları,            Ankara, 1983, s.198.
18) Ramsay'dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331.
19) Türkoloji uzmanı Cahun'dan aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.308.
20) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, İstanbul, 1971, s.24, 25

İslam Adına Yapılan Türk Katliamı

Bize okullarda bunlardan bahsedilmez. Neden çünkü bu katliamları yapanlar Emevilerdir. Emeviler, Arap olmayan toplumları (Fars, Türk vs.) katliamlara tabi tutmuşlardır. Türklere de yaptıkları katliamlardan ikisi TALKAN ve CURCAN katliamlarıdır. Silahlarını bıraktıkları ve serbest bırakılacakları söylendiği halde 100 binden fazla Türk katledilmiş kadınları ve kızları CARİYE olarak alınmıştır. İşte bu pislikleri yapan Emevilerin komutanlarından KUTEYBE BİN MÜSLÜMDÜR. Bazı İslami sitelerde büyük komutan olarak anılıyor ve bu beni rahatsız ediyor. KUTEYBE büyük bir câni ve katildir.

İSLAM ADINA YAPILAN TÜRK KATLİAMLARI

Aşağıdaki bilgilerin tamamı İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan alınarak düzenlenmiştir.

Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670’li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş, verilen bilgiler ise, Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek, 740’lara kadar ki tarih atlanarak verilmiştir.

İslam'ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670’lerden başlayarak 740’lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir. Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım..

1. TARİHİN EN AŞAĞILIK SOYKIRIMLARINDAN BİRİ - TALKAN KATLİAMI

Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.. Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akıbete uğramışlardır.. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptığı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır.. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir..Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terk eder.. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler.. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır.. bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır..

Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.. erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.. Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar.. Erkekleri dövüşerek ölürler.. Bütün şehir yakılır.. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler.. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.. Bu arada kış yaklaşır..Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.

Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.. Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar.. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar.. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler..

Bu olay, Ziya Kitapçının, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır;
Bu harplerden birinde, et-Taberi'nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe''ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman'ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesini de önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harplerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır, ”Kazah ve Facfac” önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.

Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.”

Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür..Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır.. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey karanlıklara gömüldü.. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı..Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür..Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.. Taşkent ve Fergana’dan yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler..Semerkant, kuşatılır.. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır..Bu anlaşmaya göre,

1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir..
2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir..
3.Şehirde Cami yapılacaktır..
4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır..
5.Tapınaklardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir..

Daha sonra Kuteybe, altından yapılan tüm eserleri erittirerek alır ve Merv’e geri döner.. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır..

Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yı işgal etmesi talimatını verir.. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz.. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar.. Tam Kasgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür.. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir..

TABERİ ANLATIMLARI

Aşağıdaki pasajlar doğrudan Taberinin anlatımından alınmıştır.

Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343)

Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar. Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübalağa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler.

Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle müttefik idi. Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler. Ne kadar kırabilirlerse kıralar. Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü.

Rivayet ederler ki 4 fersek yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.(Syf-344)

Kuteybe dedi: - Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki (Uktülühü uktülühü uktülühü). ( Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün ) Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi oğulları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler. Hepsi 700 adam idi. Buyurdu başlarını kesip Haccac’a gönderdiler.(Syf-347)

Kuteybe deve palanı demek olur.(Syf-351)

....... BU 70 YIL SÜREN TÜRK-ARAP SAVAŞLARININ EN ÖNEMLİ NOKTALARI VE SONUÇLARI;

1- 100.000'in üstünde Türk katledilmiştir.
2- 50.000'in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
3- Şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
4- Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan "Talkan Katliamında" 40.000 Türkün kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır. (Tarihte örneği çok azdır.)
6- Aynı şekilde "Curcan Katliamında da esir alınan 40.000 Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
7- "Teslim olursanız canınız bağışlanacak" sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş , "ŞERİAT SÖZ TANIMAZ" denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.
9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir. 10-BU TARİHİ GERÇEKLER "İSLAM ETKİLENMESİN" DÜŞÜNCESİYLE GİZLENMEKTE, BAHSEDİLMEMEKTEDİR.

TARİHİ GERÇEKLERİ HALKINA ANLATMAMAK BİR İHANETTİR.
Kardeslerimiz diye günümüzde dahi kıçları yalanan bu rezil arap milleti ki tarih boyunca bizi sırtımızdan vurmuslardır (son örneği Kıbrıs olayında bizi BM de desteklemedikleri).


Kaynak : http://www.haber3.com/islam- adina-yapilan-turk-katliamlari -107063y.htm#ixzz2gHjbBnjE

.

Rum okulu, kilise, Ruhban okulu açılması üzerine - Ümit Yalım


Yunanistan Türk okullarını kapatırken Türkiye'nin Rum
Okulu açması,

Rumlar camileri kapatırken Türkiye'nin Kiliseleri açması,

üstüne de  Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması
tartışmaları karşısında, Araştırmacı Ümit
Yalım  diyor ki FENER RUM PATRİKHANESİ AYNOROZ'A
TAŞINMALIDIR!

İşte yazısı:
Patrik Bartholomeos, geçtiğimiz  günlerde bir gazete muhabiri
ile yaptığı söyleşide, Ruhban Okulunu kastederek "Okulumuz
nerede" diye sitemde  bulunmuş. Gazete, haberi iki gün arka
arkaya manşetten verdi.

Öncelikle, Patrikhane'nin Birinci Dünya Harbi
sırasında, Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanları
ile işbirliği yaptığını,

İstiklal Savaşı  sırasında da Patrik Melitios'un

İstanbul'a kan kusturduğunu hatırlatalım ve
gerçeklerin ortaya çıkması için, Patrik'e konu ile
ilgili sorular soralım.

Soru 1:

Patrik, Ruhban Okulu'nun 1844-1971 yılları  arasında
faaliyet gösterdiğini ve 1971'de anormal bir siyasi durum
varken Ankara'da  kapatıldığını iddia ediyor . Peki Ruhban
Okulu'nu kim kapattı ?

Patrikhane'nin destek ve yönetimindeki Ruhban Okulu  1844
yılında açılmış,

1950 yılına kadar orta dereceli okul hüviyetinde hizmet
vermiştir.

1950 yılından itibaren okulun lise kısmına bir yıl ilave
ile "Yüksek Teoloji Bölümü"  kurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi, 1971 yılında Türkiye'deki tüm
özel okulların kapatılması kararını vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine  hemen 1472 sayılı
intibak yasası çıkarılmıştır.

Bu yasaya göre gerekli koşulları  yerine getiren Özel
Yüksek Okullar kısa zamanda üniversite bünyesi içinde yer
almışlardır.

Bakanlık, Teoloji Bölümü için yapılacak işlem
içinde, o tarihte kuruluşunda İlahiyat Fakültesi bulunan tek
üniversite konumundaki Ankara  Üniversitesi'nden karar
istemiştir.

Üniversite Senatosu, Teoloji Bölümü'nün liseye
dayalı dört yıllık bir yüksekokul olduğunu teyit
etmiş ve Lozan Barış Andlaşması Md. 40'ın  "eşit
haklardan yararlanma" hükmüne dayanarak bu okulun da
üniversiteye bağlanmasına  karar vermiştir.

Ancak Teoloji bölümü üniversiteye bağlanma kararına
karşı çıkarak bu  kararı benimsememiş ve okulu
kapatmıştır.

Görüldüğü gibi Ruhban Okulu'nu kapatan Anayasa  Mahkemesi
veya Bakanlık değil, Üniversite Senatosu kararını
benimsemeyen  Patrikhane'dir.

Ortodoksluğun kalesi olan Yunanistan'da dahi tüm  dini
okulların Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı'na bağlı
bulunmasına ve kiliseye bağlı  dini okul bulunmamasına
rağmen Patrikhane okulun, Heybeliada Ruhban Okulu'nda ve devlet
denetiminde olmaksızın açılması için özel bir çaba
sarf etmektedir.

Ruhban Okulu bizzat Patrikhane tarafından  kapatılmasına
rağmen Patrik hangi gerekçe ile sitem ediyor ?

Patrik, "din özgürlüğümüz nerede, eğitim
özgürlüğümüz nerede" diye soru soruyor.

Halbuki, İstanbul'da yaşayan yaklaşık 3 bin Rum
vatandaşımız  kiliselerde ibadetlerini rahatlıkla yapmakta, Rum
okullarında eğitimlerini  sürdürmektedir.

Soru 2:

Batı Trakya, Rodos ve İstanköy Adası'nda  yaşayan
Türk soydaşlarımızın din özgürlüğü nerede,
eğitim özgürlüğü nerede ? Bu bölgelerde  İslam Dinine
yapılan saygısızlığı, Patrik neden görmezden geliyor ?

Kuzey Yunanistan ( Güney Makedonya, Selanik,  Kavala, Batı Trakya
), Girit ve onikiada bölgesi ruhani bakımdan Patrikhane'ye
bağlı olup  Patrik Bartholomeos'un dini otorite alanı
içindedir. Bu bölgelerde görev yapan Metropolitler  Patrik
Bartholomeos'a bağlıdır.

Patrik Bartholomeos'un dini otorite alanında olan
Kavala'daki Pargalı İbrahim Paşa isimli Türk Camisi, Aya
Nikola Kilisesi olmuş.

Batı  Trakya'da yaşayan 150 bin Türk ve Müslüman
soydaşımıza dini hakları ve eğitim  hakkı verilmiyor.

Seçilmiş Müftü yerine Yunan  Hükümeti'nin
atadığı Müftü görev yapıyor. Okullardan "Türk"
ismi kaldırılmış. Batı Trakya'da İmam Hatip  Okulu da
yok, İlahiyat Fakültesi de yok.

Yaklaşık 4 bin Türk soydaşımızın yaşadığı
Rodos'ta  Türk okulu yok.

Mevcut 27 camiden sadece biri, İbrahim Paşa Camisi ibadete
açık,

o da bayram  ve Cuma namazları ile sınırlı. Cami
Müezzini'nin minareden ezan okumasına müsaade  edilmemekte,
müezzin ezanı ancak cami avlusundan okuyabilmektedir.

Ayrıca Rodos limanının  hemen yakınında surlar içinde
bulunan Türk camisi, Yunanlılar tarafından AB fonları
kullanılarak AVM ve meyhaneye dönüştürülmüş.

İstanköy'deki Türk Defterdar Camisi Alışveriş
Merkezi yapılmış ve soydaşlarımızın ibadetine
kapatılmış.

Yaklaşık 2 bin Türk soydaşımızın  yaşadığı
İstanköy'de soydaşlarımızın ibadet

edebilecekleri tek bir cami yok, din özgürlükleri  yok, Türk
okulu hiç yok.

Buna karşılık adadaki Rum kiliseleri ticari maksatla
kullanılmıyor ve Yunanlıların ibadetine açık.

Gökçeada'da Rum Okulu'nun açılmasına izin
verilirken,

Rodos ve İstanköy Adası'nda bulunan 7 Türk okulu neden
kapatıldı ?

Soru 3:

Patrik, Sen Sinod Meclisi'ne neden altı  yabancı metropolit
atadı,

Lozan Barış Andlaşması'nın 40 ncı maddesindeki
"eşit haklar" ve  45 nci maddesindeki "mütekabiliyet
(karşılıklılık) " ilkesini neden ihlal etti  ?

Patrik Bartholomeos, Patrikhane Meclisi olan Sen  Sinod'a, Türk
vatandaşı olma zorunluluğuna rağmen, Cumhuriyet tarihinde ilk
kez altı yabancı  metropolitin atanmasını
sağlamıştır.

Bunlar ABD, İngiltere ve Girit Başpiskoposları ile  Rodos,
Finlandiya ve Yeni Zelenda Metropolitleridir. Bunlardan ikisi Yunanistan
vatandaşıdır.

Patrikhane bu altı papazdan ikisini İznik ve Bursa  Metropoliti
olarak atamıştır. Oysa Lozan Andlaşması ile İstanbul
dışında tüm Rumlar  mübadeleye tabi tutulmuşlar ve tüm
dini örgütleri lağvedilmişti.

Bu ödün ile Lozan Andlaşmasına  aykırı olarak, hem de
uluslararası planda,

Patrikhane'nin Türkiye içinde Metropolitlerinin  olduğu
kabul edilmiştir.

Böylece Lozan'a aykırı bir şekilde Rum göçmen
ailelerinin geri  getirilmesinin yolu açılmıştır.

Bursa'da "olmayan Rum cemaati" için atanan  Metropolit
Elpidophoros Lambriniadis'in, Bizans dönemi Bursa haritası ile
Yunanca ve İngilizce  broşür bastırması,
Megalo-İdea'nın ayak sesleridir.

Patrikhaneye 6 yabancı Metropolit atanırken, Rodos  Adası'nda
1972 yılından beri, tam 41 yıldır Müftü yok. Lozan
Andlaşması'nın 40 ncı  maddesindeki "eşit
haklar" ve 45 nci maddesindeki "mütekabiliyet" ilkesi
neden  uygulanmıyor ?

Soru 4:

Patrik ve Patrikhane'nin, Türk adalarının  Yunanistan
tarafından işgal edilmesi

faaliyetlerinin içinde yer alması ne anlama  geliyor, Patrikhane
neden siyasi faaliyetler ile uğraşıyor ?

Patrikhane'nin internet sitesine girince ilginç bir  durumla
karşılaşıyoruz.

Site İngilizce ve Yunanca, Türkçe yok!..

Ayrıca Bartholomeos  internet sitesinde ekümenik olduğunu
çoktan ilan etmiş.

Ancak ilginç bir ayrıntı daha var.

Sitede, Batnoz  Adası ( Patmos ) Patrikliği'nin; Eşek
Adası ( Agathonision ) ve Nergizçik Adası ( Arkioi  ) ile
birlikte etrafındaki küçük adaların da doğrudan Ekümenik
Patrikliğin yetkisi / yönetimi  altında olduğu
belirtilmiş.

Ayrıca,

Patrikhane'nin dini otorite alanı içinde olan Eşek  ve
Nergizçik Adalarındaki kiliselerin telefon numaraları da
verilmiş. Bu bilgiler, Patrikhane'nin işgalin içinde
olduğunu  açıkça göstermektedir.

Yunanistan'ın Türk adalarını işgal etmesi
Megalo-İdea'nın bir  uygulaması olup siyasi bir olaydır.

Patrikhane'nin siyasi bir olayın içinde olması
Lozan'da varılan mutabakata aykırıdır.

Rıza Nur Bey'in Lozan Konferansı'nda, Patrikliğin her
zaman siyasal çabalar göstereceği tezi doğrulanmıştır.

Tarih bir kez daha tekerrür etmiş  ve Patrikhane'nin gerçek
yüzü ortaya çıkmıştır.

Patrikhane, Lozan Mutabakatına göre, İstanbul'da  ikamet
etme hakkını hukuken kaybetmiştir.

Patrikhane, en kısa zamanda ait olduğu yere,  Aynoroz'a
taşınmalıdır.

Bu bağlamda Ruhban Okulu'nun da yeniden açılması
mümkün  değildir.

Ümit YALIM

.


BUGÜNÜN İHANETİ 100 YIL ÖNCE İNGİLİZ PLANLARINDA YAZILMIŞTI !

“İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİNDE TÜRKİYE”  - Erol ULUBELEN


Günümüzü anlamak isteyenler için ”Sonuna kadar okunacak bir yazı”

ÖNSÖZÜNDEN;
 
Aşağıda okuyacağınız belgeler 46 cilt tutan İngiliz Gizli Belgelerinden alınmıştır…Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için başta İngiltere olmak üzere Avrupanın emperyalist devletlerinin çevirdiği bütün oyunları en açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu belgelerin bize öğreteceği pek çok şey vardır. İlki Emperyalizmin gerçek karakteri. İkincisi devletler arası ilişkileri mutlaka şahıslar arası dostluklardan ayırmak gerektiğidir Akıllı yöneticiler için sadece ulusal çıkarlar vardır…Ve nihayet bu belgeler bize* halklarına ihanet eden devlet adamları ile gerçek vatanperverler arasındaki farkı açıkça göstermektedir. Bugün canlılığı ile yaşatılan bir Ermeni sorunu vardır. Geçmişte* Ermenilerin nasıl tahrik ve teşvik edildikleri bu belgelerde en açık şekilde görülmektedir. Ermeni cinayetleri başlamadan önceki dönemde yaşlı Ermenilerce gençlere aşılanan Türk düşmanlığı, bu topluluğun bulundukları ülkelerde eriyip yok olmalarını önleyen bir öğe gibi düşünülebilir. Yaşlı Ermeniler, yaşadıkları olayları, kimlere alet olduklarını ve kimler tarafından en insafsızca harcandıklarını düşünmeden şartlandırdıkları çocukları ve torunlarının vahşetleri ile ne ölçüde öğünseler azdır! Türk Yurdu bir baştan bir başa işgâl altında iken; ne Hınçak, ne Taşnak Cemiyeti, ne Bogos Nubar Paşa komutasında Ermeni Orduları, ne Rus, İngiliz, Fransız yapısı silahları, ne de Maraşta giydikleri Fransız üniformaları hayâllerinde var olan Ermeni Devletini gerçekleştirmeye yetmemişti, günümüzde işledikleri cinayetlerle, vahşetle nereye gelebilirler? Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti hiçbir dönemde ırkçı olmamıştır.

EROL ULUBELEN


BELGELER :

* (s. 34) (1096-1907) ( Albay C. Surtees tarafından rapor)

…Türk askeri birçok kez malzemesiz, yiyeceksiz, ayakkabısız, barınaksız yaşamış, yürümüş ve savaşmıştır.

…Türk Maliyesi: Türk bütçesi hiçbir zaman kesin olarak bilinmemektedir. Fakat 20 milyon Sterlin civarında olduğu sanılmaktadır… Türk borçları 88 milyon tutmaktadır. Bu borçlar belli şirketlerin kontrolündedir. Bu borçlar tuz, tütün, pul, ipek, içkiler, balıkçılık vb. kaynaklar ile garanti altına alınmıştır. Ruslara olan harp borçları 27 milyondur. Böylelikle borç toplamı 130 milyon olacaktır….
… Fransa ve Almanya bu memleketteki malî kudretini gittikçe arttırmakta ve ipi hergün biraz daha germektedir… Her iki tarafta Türk Hükümetine yüksek faizli yeni borçlar teklif etmekte, işe yaramaz âtıl kapitâli arttırarak Türk Hükümetini ellerinde tutmaktadırlar… Türkler harcamalarını kontrol etmezlerse bu iflâsa kadar gidecektir, böylece bu iki devlet bekledikleri fırsatı elde edeceklerdir….
… Osmanlı İmp.luğunun akılsızca borçlanması ve korkunç israfı yüzünden Türk Devleti mahvolmakta.

*- Cilt 262- Yıl:1909,- Sayfa: 759 (Eski bir diplomat) :
İngilizler Türk düşmanı Hıristiyanlara iyi davranır, Türk köpeğini dövmek için her kırbaç mübahtır derdi.

*- Cilt 269 Yıl: 1911, Sayfa 177 ( Sir Mark Skyse) :

… Öyle sanıyorum ki, Avrupalı mâliyecilerin Türkiyede yaptıklarını sinsi bir vahşet olarak isimlendirmek hatâlı olmaz.

*- Cilt 266- Yıl 1909,- Sayfa 329 ( Noel Buxton) :

… Türklerin şimdi en çok savaşması gereken şey, cehâlet ve vatanlarını Avrupalı hırsızlardan korumaktır.

*- Sayfa No: 180 Belge No: 161 30.Temmuz.1910

… Aslında Fransız mâliyecileri, Türkiyenin hayat kanını emmektedirler.

*- Sayfa No: 550- Belge No: 554- 24.Şubat 1912

… Kral Ferdinantın en büyük ihtirâsı İstanbul merkez olmak üzere Bizans İmp.luğunu kurmaktır.
… Şimdilik Avrupa Türkiyenin çözülmesini bekliyor, o zaman vilâyetler kucağına düşecek.

*- Sayfa No: 673- Belge No: 696 3. Eylül. 1912 (Mr. Marlingden Sir E. Greye)

… Şimdiki durum yalnız Balkanları ve Avrupayı değil fakat Arapları, Ermenileri, Kürtleri ve diğer ırkları da İmp.luktan ayırmaya çalışmak olmalıdır.

*- Sayfa No: 6- Belge No: 9- 9. Ekim.1912 (Sir.G. Buchanondan, Sir. E. Greye)

… Bütün Avrupa Türkiyesi hıristiyanlara ait olmalıdır…. Girit sorunu da Yunanistan lehine çözülmelidir.

*- Sayfa No: 88- Belge No: 113- 3. Kasım. 1913 ( Lord Kicthenerden Sir E. Greye)

… Türklerin çöküşü tamamlanmış görünüyor… Sudanda Türklerin hak diye ileri sürdükleri ne varsa İngiltereye geçmelidir.

*Cilt X- Sayfa No: 50- Belge No: 59 29. Ekim.1913 (Sir A. Nicholsenden Sir G. Hardingeye )

… İmroz ve Bozcaadaları hariç bütün adaların Yunanlılara bırakılmasını sağlayalım.

*- Sayfa No: 164- Belge No: 180 23. Aralık. 1913 ( Sir E. Greyden Sir E. Mallete)

Yunanistanın adaları alacağı konusunda anlaştık. Size söyleyeceğim en iyi husus kuvvetlerin Yunanistan lehine Türkleri oyalamakta olduklarıdır… Ermeniler hakkında yapacağımız teklifleri Türkleri korumak gibi göstermeliyiz… Türkiye dağıldığı zaman Almanlarda kendi paylarını alacaklardır… Türkiye yeni borçlar bulmazsa çökecektir.,

*- Sayfa No: 262 – Belge No: 286- 16. Haziran. 1914 (Mr. Erskineden Sir E. Greye)

… Amiral Kerr bana gizlice Türk Donanmasını mahv etmek için plânları olduğunu anlattı.

*- Sayfa N0: 381- Belge No: 429- 14. Aralık. 1913 (Mr. Obeirneden Sir E. Greye)
… Ermeni ayaklanması Türklere bir harp ilân etmenin en iyi aracıdır… Alman ordularının Türklerin yanında olması üçlü anlaşmayı kuvvetlendirecek, bu reformlara yol açacak ve sonra bir Ermeni isyanı olacaktır.

** ( Günümüzde de Türkler aleyhine yürümekte olan Ermeni propagandasını daha yakından anlayabilmek için bir iki küçükaşağıda ek yapmağı uygun gördük. E.U)

…Avrupalı emperyalistler amaçlarına varmak için bütün insanları yok etmeğe hazırdırlar ( Müslüman Asyada Kuvvetlerin Mücadelesi Sayfa 14)

… Prof. Phillip Marshall Brown: Avrupalı Devletler emperyalist amaçlarına varmak için Orta- Doğu halklarının gereksinimlerine kulak tıkadılar, hatta bu insanları kuvvet dengesi için kurban gibi fedâ ettiler. ( Olaylı Yıllar Cilt 2 Sayfa 148)

… Prof. John Dewey: Halkın nefret ettiği yabancı kuvvetler, bu memleketlerden elde ettikleri kukla hükümetleri öyle haince kullandılar ki işte emperyalizm. ( Politik Yeni Cumhuriyet Sayfa : 268- 12. Kasım 1924)

…Türkiyede Amerikan Protestan misyonerleri…Misyonerler bütün çalışmalarını Rum ve Ermenilere yönelttiler.Amerikan misyonerlerinin en büyük başarısı kolejler vasıtası ile oldu.İstanbuldaki kolej 1840da Robert kolej adını aldı. İlk talebelerin hemen hepsi Ermeni gençlerindendi.Bu koleji bitirenler,zamanla birçok milletin lideri durumuna geldiler. Buradan çıkan Bulgar öğrencileri, Bulgaristandaki milli hareketin başına geçtiler….Amerikan Protestanlarına göre Müslümanlar kafirdir,bu yüzden onların aleyhine propaganda yapıp,insan kasabı oldukları efsanesini yayıyorlardı…. Misyonerler Ermenileri Müslümanlara (Türkler) karşı hazırladılar, dinamit yapmasını öğrettiler ve her fırsatta onları İslâma karşı kullandılar.

*-Sayfa No:486 -Belge No:545 8.Haziran.1913 (Sir G.Buchanondan Sir E.Greye)

…Ruslar, Majeste hükümeti Türk sınırında yaşayan Kürtler arasında da huzursuzluklar çıkartıyorlar, zayıf Türk otoriteleri bunu bastıramaz ve biz buna katlanmayız dediler.

*- Sayfa No:501 Belge No:562 22.Haziran.1913 (Sir E.Greyden Lord Granvilleye)

… Altı ilin birleşik bir Ermenistan için ayrılması Asya Türkiyesindeki diğer ırklarında aynı yolu tutmasına neden olacaktır.

İNGİLİZ DIŞ POLİTİKA BELGELERİ: 1919-1939

*-Sayfa 86 12. Temmuz. 1919 Yunanlılar Aydında boş yere kan döktüler.

*-Sayfa 95 …. Türkler sadece Yunanlıların istilâsına uğradıklarını sanıyorlar ve onlarla savaşmaya hazırlanıyorlar, ancak Yunanlılar müttefik plânının bir parçasıdır.

*-Sayfa 106-132 … Türkleri rahatsız etmeyelim ve Türklere harbin bittiği izlenimini verelim…. Yunanlılarla İtalyanlar aralarında anlaşıp nereleri işgâl Edeceklerine karar veriyorlar…. Türklere bu işlerin duracağı hissini vermeliyiz.

*-Sayfa 138 …. Yunanlılar İzmirde katliam yapıyorlar…

*-Sayfa 241 - Mekkede Şerif Hüseyin 1915-1916 da İngilizlerle bir anlaşma yaptı. Ayrıca 2. Kasım. 1917 de Filistinde bir Musevi devleti kurulması için Beyanname (Balfour Beyannamesi) imzaladı. 1918 Ekim ayında Gnr. Allenby emir Faysala garanti verdi. Ayrıca Fransız büyükelçisi ile Rus dışişleri arasında 13-16 Nisan. 1916 da Skyes-Picot Anlaşması yapıldı. Buna göre:

1. Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis Rusyaya katılıyor.

2. Van, Bitlis, Siirt, Aladağ, Akdağ, Yıldızdağ, Zara ve Harput bölgesinde bir KÜRT DEVLETİ kuruluyor.

*- Sayfa No:388-Belge No:278- 11.Ağustos.1919

Emir Faysal ın Mektubu

… Bütün Müslümanların gözleri İngiltereye dikilmiştir. Türk Müslüman imp.luğunun yıkılmasında asıl kuvvet olan Araplar şimdi ödüllerinin ne olacağını bilmek istiyorlar. Babam İngilizlerin vaatlerine inanarak Türklere karşı savaştı. Eğer, isteklerimiz yapılmazsa sizlere karşı da savaşırız. Halifelik ve mukaddes yerlerimiz Allahın izni ve Türkler sayesinde bütün kaldı, şimdi Müslümanların içinde El Hüseyin Bin Ali diye biri vardır Hicaz Krâlı . Açıkça İngilizlerle bir olduğumuzu,İngilizlerin mukaddes yerlerimizin koruyucusu olduklarını ilân ediyor.
*Sayfa No: 635-25. Haziran.1919 13. Şubat. 1920 arası Konferansta Türk Meselesi:

… Majestenin hükümeti Türk ön Asyasına dört gizli anlaşmaya dayanarak girdi.

1. 1915 Mart ve Nisanında yapılan İstanbul Antlaşması. İngiltere – Fransa ve Rusya arasında.
2. 26. Mart 1915 teki Londra Antlaşması. İngiltere Fransa ve İtalya arasında.

3. 1916 da Skyes-Picot Antlaşması. İngiltere – Fransa ve Rusya arasında.

4. 1917 de St. Jean de Meaurienne Antlaşması. İngiltere – Fransa ve İtalya arasında.

*- Sayfa No: 643- Belge No:426-25. Haziran. 1919

… Amerika Cumhurbaşkanı Wilson Türkler Avrupada çok uzun zaman kaldılar ve oradan tamamentemizlenmelidirler dedi.

*- Sayfa No: 654- Belge No: 433- 28. Haziran.1919 (Amiral Webbten Sir R. Grahmana)
… Çanakkale Savaşında bir hayli şöhret yapan Mustafa Kemal başbakan tarafından Samsuna müfettiş olarak gönderildi. Başbakanın(sadrı azam) niyeti kötü değildi, ama Mustafa Kemal Samsuna gittiğinden beri milliyetçi hareketlere girişti. Başbakan onu geri çağıracağına söz verdi.

*- Sayfa No: 678- Belge No: 451- 10. Haziran.1919 ( Amiral Sir A. Cathorpeden Lord Curzona )

…Binbaşı Noel Kürt şefleri ile görüş birliğine varırsa bundan faydalar sağlayacağını söylüyor. Kürt şeflerinden İstanbulda (Seyit) Abdülkadir ve Bedir Han ve daha az önemli kimselerdir. Bunlar şüphe uyandırmamak için Noelden ayrı olarak Kürt bölgelerine gidecekler, … Kürtler henüz Mustafa Kemale karşı ayaklanmadı ama Noel bunu sağlayacağından emin.

*- Sayfa No: 693-Belge No: 464- 21. Temmuz.1919 ( Mr. Hohlerden Sir E. Tilleye )

… Benim problemim KÜRTLER. Noel Bağdattan buraya geldi… Kürtlerin peygamberi olmak istiyor… Korkarım ki Noel bir Kürt Lawrencei olabilir. Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre, ona, bir KÜRT DEVLETİ kurdurup kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz. (Seyit) Abdülkadir ve onun gibilerle konuştum. Onlara etki edebilmek için biz de Türklere hile yapıyoruz. diye belki beş defa tekrarlamak mecburiyetinde kaldım.. Ancak,Kürtlere fazla güvenilmez. Majestenin Hükümetinin amacı Türkleri azami derecede zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete getirmek fena bir plan değil…Kürt partisinde aktif olan tanınmış Kürtler:… Şeyh seyit Abdülkadir (Başkan), Mevlan Zade Rifat (gazeteci), Emin bey (memur). Bunlar, Wilson prensiplerine göre hak iddia ediyorlar….. Sulh şartları Müslümanların çok aleyhine ve Hıristiyanların çok lehine olması üstelik BÜYÜK ERMENİSTAN hakkında söylentiler, Kürtleri Türklerin yanına itiyor.

*-SayfaNo:723-Belge No:478 -9Ağustos.1919

… Avrupalıların verdikleri raporlara göre,İZMİR de ilk adımda Yunanlılar 20 bin Türk 2ü öldürmüşler….Yunan orduları İZMİR halkını sindirmeye çalışıyor.Bütün bölgeyi harabe haline getirdiler
*Sayfa No:735 -B492,493 19Ağustos 1919 (Amiral Webb den Lord Curzon a)

….Amerika Trabzon ve Erzurumu içine alan bir ERMENİSTAN ı himaye edecek. Geri kalan dört ilde bir KÜRT DEVLETİ olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor… Başkan Wilson,Türklerin, Kürtlerin ya da diğer Müslümanların Ermenileri korumalarını,aksi halde Türk İmparatorluğunun ortadan kaldırılacağını, kendilerine çok kötü sulh şartlarının zorla kabul ettirileceğini,söylüyor.Başbakan bundan çok etkilendi…

*-Sayfa No:742-Belge No:498-27Ağustos1919(Mr.Hohlerden Mr.C.Keere)

…KÜRTLERİN ve ERMENİLERİN durumu beni hiç ilgilendirmez.Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır.Diğer taraftan Wilson beni korkutuyor,ajanları devamlı hatalar yapıyor.Noelegelince,fanatiğin biri ERMENİSTAN ın ve KÜRDİSTANIN SINIRLARININ KESİN OLMADIĞI konusunda sizinle aynı fikirdeyim…. KÜRT SORUNU Mezopotamyada tatminkar bir sınır oluşturmak içindir…

*-Sayfa N O:745-Belge No:500,501 -31Ağustos1919(Mr.Balfourdan Lord Curzona)

…İzmirde oturan İngilzler Yunan lıların İzmiri idaresinin çok kötü ve çok haince olduğunu söylüyorlar.Bunun nedeni,YUNANLILARIN ÇOK KÖTÜ YARADILIŞTA İNSANLAR OLMALARI..Amerikalılar,Türkleri tehdit ederekErmenilere bir şey olursa kendilerinin son adamlarına kadar ortadan kaldırılacağını söylüyorlar.

*-Sayfa No:756-Belge No:509 (Akhisar kontrol memuru tarafından bildirilmiştir)

…Türk askerinin …telefon hatları bile yok..Bu kuvvetlerdeki askerler günde 50 kuruş,subaylar 100 kuruş almaktadır… Bu insanlar Yunalılardan nefret etmektedir ve kahramanlıkları da bilinmektedir. Özellikle dağlık bölgelerdeki ZEYBEK ve YÖRÜKLER korku nedir bilmezler… Yunanlılar köyleri yakıp kadın ve çocukları öldürünce, kadınlara tecavüz edince harekete geçtiler.

*-SayfaNo:763-Belge No:713-17Eylül 1919 (Amiral Sir F.de Robeckden Lord Curzona)

…Bu hükümetin kabul edeceği sulhu milliyetçiler kabul etmeyecektir. 1908 de de, şimdi de Başbakanlar bizim dostumuzdu, Başbakan (sadrıazam) İtalyan komiserinden, şehir milliyetçiler tarafından tehdit edilrse ne yapacağız diye sordu..

*Sayfa No:792-Belge No:523- 27-Eylül-1919 ( Albay Mayner Tzhagemdan Lord Curzona)

… Noel gayet tehlikeli bir şekilde Türklerin aleyhinde çalışıp Kürt propagandası yapıyor.

*Sayfa No:785-Belge No:530,543- 30-Eylül-1919 (Amiral Sir F.D Robeckten Lord Curzona)

… Sultan İngiliz otoritelerinden kuvvet kullanarak milliyetçileri durdurmalarını istedi … Başbakan(Sadrazam) ve içişleri Bakanı ( Dahiliye Nazırı) durumun kötülüğünü kabul ediyorlar ve asileri bastırmak için müttefiklerden izin istiyorlar…Başbakan (sadrazam) Ferit Paşa Hükümeti milliyetçilere karşı savaş ilan etti ve milliyetçilerle konuşulamayacağına karar verdi… İngiltere Türklere karşı olan savaşta başrolü oynadığı halde bugün Türk gazetelerinde ve hatta milliyetçi gazetelerde bile İngiltere iyi bir yerde.

*Sayfa No:817- Belge No:548- 10-Ekim-1919 (Harbord tarafından)

… İstanbuldan Mardine kadar bütün bölgeleri gezdik… Türklerin Ermenileri öldürmek istediklerine dair bir işaret görmedik… Üç ay önce Ermenilerin
tek bir adam kalmayıncaya kadar kesildiğini duymuştuk, halbuki duyduklarımızın hiçbiri doğru değildi.Fransızlar Türkleri mandaları altına almak istiyorlardı, bunun için de dünyanın şüphesini Türklerin üzerine çekmek gerekirdi.

*Sayfa No: 826 Belge No: 549- 15-Ekim-1919 ( Amerikan Radyosu konuşmasından)

… Mustafa Kemal bana dedi ki: Bizim hükümetimiz yabancı hile ve müdâhaleleriyle zayıflatılmıştır. Milliyetçilerin İngiliz ve Fransızlardan yardım aldığı yalandır. İngiliz sermayesi Türkiyeyi mahvediyor. Biz İngilteredeki eski Türk Dostları Cemiyeti Başkanı Adil Beyin 200 bin Sterlin, Konya Valinin 150 bin Sterlin ve belki de Ankara Valisinin bu miktar para aldığını biliyoruz.

*Sayfa No:828- Belge No: 553-19-Ekim-1919 (Mr. Ryandan rapor)

… Milli kuvvetler gittikçe geliştiği için, silahların bırakılmasına rağmen 40 bin kişilik bir hükümet kuvvetinin milliyetçilere karşı kullanılaması istendi.
Başbakan (sadrazam) bu isteği derhal kabul etti. Ancak, İzmirde cinayetlere ve kadınlara yapılan tecavüzlere karşı kurulan kuvvetleri bunlarla karıştırmamak gerekir dedi.

*Sayfa No:831-Belge No:511-14-Ekim-1919 (İngiliz Yüksek Komiserliğinden Amiral Sir D. Robecke)

… İtalyanlar İzmirdeki Müslümanların dinlerini değiştirip İtalyan vatandaşı yapmak istiyorlar… Fakat benim anladığım Türklerden çok korkuyorlar.

*Sayfa No:873- Belge No: 585- 11-Kasım- 1919 ( Amiral Sir F. Robeckten Lord Curzona)

… İstanbula Ermeni ve Rum göçmenleri geliyor. Amerikalılar bunlara yardım ediyorlar… Ayrıca İzmir bölgesinde evleri yandığı ve yıkıldığı için evsiz barksız kalan Müslümanların durumu da bizi hayli utandırıyor. Şimdi her tarafta milliyetçi adı altında çeteler türedi. Mustafa Kemal ve adamları bütün yabancıların ve özellikle İngilizlerin gitmesini istiyor.

*Sayfa No:907-Belge No:609-28-Kasım 1919 ( Mr. Kitsondan Sir. E. Crowea)

… Ermenilerin Müslüman komşularını kesmesinden hiç şüphe etmem… Taşnaklar müthiş bir vahşetle çalışıyorlar… Kürtlere her nekadar inanmasak ta onları kullanmamız çıkarımız gereğidir. Doğu illerine gelince; Türklerle harp etmeden o bölgeleri Ermenistan ve Kürdistan diye bölemeyiz.

*Sayfa No:917- Belge No: 613-28-Ekim-1919 ( 27 Köyün Eşrafından Konyadaki İngiliz Yüksek Komiserinin aldığı mektup)

… Milli kuvvetler adı altında bir grup, Müslüman ve hristiyanları öldürmektedir. Hayvanlarımızı elimizden alıyorlar, telgraf hatlarımızı kesip bizim sizlere haber vermemizi önlüyorlar. Bizim hükümetimiz zayıf olduğu için milliyetçileri ezemez. Milliyetçileri ezmek için İngiliz hükümetinin bize yardım elini uzatması için yalvarırız. Aşağıdaki köylerin eşrafı tarafından imzalanmıştır: < Soğucak Kovanlı – Hacı Yunuslar Dumnu Karabayır Uluslar Seyit Citret Bekle Sat Yalnızca Kiraz – Elma ağaç Beybahin Fakirtepe Ekitse Sarıca Sarıskat Akçapınar – Ahırlı-Günce – Gün – Ali Çerçi Fatma Sorkun Mervesti

*Sayfa No:925 -Belge No:620 9Aralık1919 (Amiral Sir F. de Robekten Lord Curzona)

…Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt başkanı olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşayla görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar.Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler , Kürtleri Mustafa Kemale karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdırlar..

*Sayfa No:932-Belge No:632 -22Aralık1919(Türk meselesi hakkında ikinci toplantı):

…Türk Hükümetinin parasal bakımdan iflas ettiği.Çatalca hattı dışında Türklere yer verilmemesini ,kapitülasyonlara çok benzer bir sistemin kurulmasını,Türk ordu ve donanmasının ancak jandarma örgütü haline getirilmesini,Erzurumun Ermenistana verilmesini,12 adanın Yunanlılara verilmesini,..

*Sayfa No:966-Belge No:633,219 -26 Aralık1919 (Türk meselesinde üçüncü toplantı):

…Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak, KÜRDİSTAN da hiçbir şekilde TÜRK BIRAKILMAYACAK. Bir tek KÜRT DEVLETİ mi yoksa bir çok küçük KÜRT DEVLETİ mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilerine Amerikalılar kanalı ile SİLAH sağlanacak … İstanbulda gizli bir örgüt kuruldu .Milliyetçileri vatan haini ilan ediyor…

*Sayfa No:992-Belge No:646- 4 Ocak 1920 (Lord Curzonun notları)

…Türkler Avrupadan atılmalıdır.Amerikalı Senatör Lodge ın dediği gibi; İstanbul Türklerden tamamen alınalı,bir veba tohumu olan; savaşların yaratıcısı,komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa dan silinmelidir.

*Sayfa No:1003 Belge No:647 -25 Aralık1919 (Mr. Ryanın raporu):

…Milliyetçiler şimdi ki yol kullanıyor: Milliyetçi ol, çünkü İslamı kurtaracak tek yol odur. İslama sadık ol, çünkü senin milli varlığını kurtaracak tek yol odur… Bu fikirlerin her ikisi de İslam dünyasındaki İngiliz hakimiyetini mahvedebilir. BİZ; GERÇEK İDEALİ DİN GİBİ DAVRANACAK ÇIKARCI GRUBU İDARECİ OLARAK GETİRMEYE ÇALIŞACAĞIZ… Panislamizmi ezemeyiz, bu tıpkı Batıdaki milliyetçilik gibidir.Bizim şimdiki amacımız bölmek, arkadş gibi davranıp kazanmak ve sonra hükmetmek olmalıdır…

*Sayfa No:1062-Belge No:667-22Ocak1920 (Amiral Webbden Lord CURZON a):

…Baybutta Şeyh Kürt Ali milliyetçilere karşı harekete geçti..

*Sayfa No:42-Belge No:6 (Lonra Konferansı):

A-Türkiye özerk devlet olmalıdır.
B-Boğazlar uluslar arası olmalıdır.

C-Türkiye özerk ERMENİSTENI tanıyacaktır.

E-Azınlıklar ,kuvvetlerin himayesinde olacaktır. .

Lloyd George göre: Türkler yüzlerce yıl Avrupada kaldılar ve Avrupadaki bütün belaların başı oldular. İstanbul Türk değildir, Yunanlılarındır.Türkler oradan atılmalıdır.


İtalya delegesine göre: Boğazları işgal edelim, böylece Türkler merhametimize kalır

Sayfa No:54Yunanlıların İzmire çıkışına biz izin verdik…Lloyd George, Yunalıların İzmirde ticari çıkarları var, diyor…
Mr.Cambona göre : Türklerin mali kontrolü mümkündür, Türklerden kimse bu işi anlayamaz. Biz bu durumdan yararlanarak Türkleri mali ve idari kontrole alırsak, durum her bakımdan düzelir…. Müttefiklerin Türkiyede çok önemli mali ve politik çıkarları vardır.Boğazları kontrol edip para alsak ,yılda 1 milyon sterlin toplarız…

*Sayfa No: 81-293-Belge No:10-16-Şubat-1920 ( Londra Konferansı)

… Ermenistana altı ilden başka Trabzon ve Adana da verilmelidir. Amerika Ermenistana yardım edecektir… Trabzonda bir tane bile e yok, Ermenisiz bir Ermenistan biraz gülünç olmuyor mu, deniliyor…küçük bir Türk Devleti kurulmalı, Kapitülasyonlar adli işlere de uzatılabilir.Japonyadan kapitülasyonları kaldırdık çünkü, onlar kuvvetliydi başka çaremiz yoktu. Türklerin kafası daha az işler (Turkish mind was far less precise than the Japanese)
Bu nedenle kapitülasyonlar adli işlere de uzatılabilir. Lloyd George ve Lord Curzon, … Amerikalı Yahudiler de Lloyd Georgea telgraf göndererek parçalanan Türk yurdundan hisse istiyorlar… Türkleri yatıştırmak için İzmir üstündeki isteklerini kabul etmiş görünelim. Yunanlılar daha fazla asker çıkartsınlar, sonra Türk isteklerini kabulden vazgeçeriz… İtalyan S. Nitti,  "Türklerin bütün arazilerini ellerinden aldık, bari ağır borç altına sokmayalım" diyor… İzmire bir Türk bayrağı asarak, Türk varlığını kabul etmiş görünelim… Venizalos, "Türk bayrağı şehrin dışına asılsın, Giritte de Türk bayrağı ada dışında bir kayalıkta asılıydı" diyor… İngiltere; Kürt devleti kurmak istedikleri bölgede çok fazla maden olduğundan emin… Lord Curzon, " Erzincan da Ermenilere verilmeli, Karadenizde de bir Lazistan kurup Ermenilerin mandasına verilmeli ve İstanbulu boşaltmak için Mustafa Kemalin adamlarını neden olarak ileri sürebiliriz" diyor.

*Sayfa No: 291,297,300- Belge No:36,37,38- 28.Şubat.1920 ( İngiliz Dışişlerindeki Toplantı)

… Lloyd George, "İstanbuldan Türkleri çıkartmalı"… Mr. Cambona göre:  "Bütün sıkıntı Mustafa Kemal Paşa tarafından yaratılıyor ve Sultan onu kontrol edemiyor"… Fransız gruplarının 1/3ü Fransız askerlerinden gerisi yerli Ermenilerdendir… İstanbuldaki komiserimiz, bu olayları önleyemezse Sultanı İstanbuldan atacağımızı bildirerek tehdit etsin… Erzurumun yeni kurulacak Ermeni Devletine katılacağı bir sırada; Mustafa Kemal olmasaydı Ermenilerin bir şansı olurdu… Mustafa Kemalin askerleri hiç para almıyor, onları harekete geçiren vatan aşkıdır.

*Sayfa No:338,358,411,450,570-Belge No:42,45,50,55,62,66 -3-20. Mart.1920 (İngiliz Dışişlerindeki Toplantı)

… Sonuç: Mali işler Türklerin eline hiçbir şekilde bırakılamaz. Ayrıca bütün işgâl masraflarını ve toplanan bu komisyonların parasını da Türkler verecek… Sinyor Litti,  "Türkler İzmiri isteyeceklerdir, bizde pekâla, İzmiri işgâl için yaptığımız bütün masrafları verin deriz, tabii Türkler bunu ödeyemeyeceklerine göre İzmirde bize kalır" dedi. Buna karşılık: Loyd George; "bizim Suriyedeki birliklerimiz oradan çıkacak, yani bunun masrafını biz mi, ödeyeceğiz? Hiç böyle saçma şey olur mu? Hepsini Türkler ödemelidir. İngiliz vergi müfettişleri bu iş için 750 milyon Sterlin ödediler, bütün bunları Türklerden altın olarak alacağız, Türklerin altın stoklarını ele geçirmeliyiz" dedi… Mr. Cambon, "ilk yapacağımız iş bunların milliyetçi liderlerini yok etmek olmalıdır" … Lloyd George, Sultan(Vahdettin)a şöyle deriz: Biz bütün etleri alıyoruz sen de birkaç kemikle yetin. Gerçekte Türkiyeden geriye ne kaldı?
En zengin, en verimli toprakların hepsi ve imp.luğun yarısı gitti. Bütün bunlara ilâveten Boğazlar işgâl edildi, üstelik bütün masrafları da Türkler ödeyecek…Türklerin şöhreti yalancı bir şöhrettir ve müttefikler hâlâ bu şöhretten dehşet duymaktadırlar. Türklerle ancak savaşarak başa çıkılabilir … Bir Ermenistan kurma hülyası ölecektir ancak bu bir Kürdistan kurulması anlamını taşır. Müttefik kuvvetler Türk kuvvetlerini gözlerinde fazla büyütüyorlar, şimdi bizim 160 bin ve Türklerin 80 bin askeri var. Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunanlılardan oluşan, her iki asker bir Türk askerini yenemez ise Türklerin bütün isteklerini kabul edelim"…Mr. Cambon, "Türklerin hiçbir kaynakları yoktur derken yanılıyorsunuz. Şayet Türkler kızarlarsa, Yunanlıları İzmirden denize dökerler"… Aynı tolantıda alınan kararlardan:

1. İstanbul resmen işgâl edilecek ve bahane olarak Türkiyedeki azınlıklara kötü davranıldığı ileri sürülecek.

2. Türklere sulh şarlarını kabul ettirirken, çıkacak ayaklanmalara karşı koymak için İstanbuldaki milliyetçi liderler tevkif edilecek. İstanbul Hükümetine 24 saat süre verip Mustafa Kemali ve bütün kuvvetlerini dağıtması istenecek. Aksi halde, Yunanlıların bu işi yapacağı söylenecek.Mr. Churchill, "Biz bir taraftan Mustafa Kemale mektup gönderelim diğer taraftan da Yunanlılara fırsat verip Mustafa Kemalin adamlarını yakalatalım, böylelikle Türklerin prestijini sıfıra indiririz."

3. Tarihi ve artistik değeri olan mallar alıp götürülecek.

Lord Curzon: "Türkler için askerlik mesleği tamamen kapanmıştır. Şüphesiz Türkler askerlik yapmak isterlerse başka bir yere gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Maafih İngiltere buna dahi itiraz eder. Çünkü, Türkler diğer düşmanlarımızdan çok farklıdır, başka bir yerde bile askeri eğitim görmeleri iyi değildir."

*Sayfa No: 642-Belge No:71 2. Ek. -25.Mart.1920 (Gelecekteki Ermeni Devletinin kurulması hakkındaki rapor.)

Ardahan, Batum ve İmer Vadisi verilecektir. Ermenistanın, Kürdistan ve Türkiye ile olan sınırlar şöyledir: Karadenizde Yanbatı Deresi… Erzurum ilinin batı sınırı, Bitlis suyu

*Sayfa No:93-Belge No:1/98-18-26. Nisan.1920 (Sanrema Konferansı)

…Türkiyenin sınırları: Erzurum Ermenilere verilecektir. Böylece, büyük Ermeni Devleti teorisi yerine gelecektir. İtalyan Nitti, "…Erzurumda Türkler çoğunlukta olduğu için bir yolunu bulup Türkleri oradan atmalıyız. Erzurum, son zamanlarda milli hareketin merkezi olmuştur." Mr. Berthelot, "Mustafa Kemal ve kuvvetleri rüşvet verilerek yada başka bir yoldan ortadan, kaldırılabilir." … Mr. Aharonian, "Mustafa Kemalin ordusu, sizin sandığınızdan çok daha küçüktür ve başı boş bir ordudur."
…Lloyd George, "Eğer, Erzurumsuz Ermenistan olacaksa, bu hiçbirzaman bir Ermenistan olmayacaktır" dedi.

… Azınlık gruplarının her türlü hakları korunacaktır. İleride hür Kürdistan kurulması sağlanacak, Güney-Anadoluda İtalyan, Diclenin batısında İngiliz çıkarları korunacaktır. Yunanlıların çıkarı olan bölgeler, Yunanlılara verilecektir. Türkiyenin herhangi bir yerinde özel çıkarları olan büyük devletler o bölgedeki azınlıkları da idaresi altına alacaktır.

*Sayfa No:324-Belge No:33- 21. Haziran.1920 (Villa Belledeki toplantı)

… Lloyd George, "Mustafa Kemalin başarısı Araplara da sıçrayabilir, bu nedenle mutlaka ezilmesi gerekir… Yunanlıların çarpışma yeteneğini büyüttük, Türklerinkini de küçülttük."

*Sayfa No:443-Belge No: 47-7. Temmuz.1920 ( Villa Franeusedeki toplantı)

…İstanbul Hükümeti yanlı bizim için değil, bütün dünya için tehlikeli olan Türk milli hareketini bastırmakta bize yardımcı olabilir… Savaşın iki yıl uzamasına sebep olan Türklere hiçbir şekilde merhamet edemeyiz…Mr. Venizalos, "İmkânı olsa Türklere silahtan başka bir yol kullanabiliriz fakat Türkler silahtan başka bir şeyden anlamazlar."

*Sayfa No:553-Belge No:62-11.Temmuz.1920

…Türk Hükümetine verilen cevap: Türk Hükümetinin mesajını dikkatle inceledik. Türkler… savaşa girerek insanlığın kayıplarına ve sefaletine sebep oldular… milyonlarca insanın ölümüne ve milyarlarca sterlin kaybına sebep oldular. Dünyada özgürlüğün yeniden kurulması için Türkiyenin ödeyeceği bedel çok fazladır… Türklerden başka ırklar devlet haline getirilecektir. İzmir ve Trakya Türklerin elinden alınacak, Amerikan Cumhurbaşkanı (Wilson) nın karar vereceği sınırlar içerinde hür bir Ermenistan kurulacaktır… Türklerin uygar dünyaya bir daha ihanet etmemesi için sıkı tedbirler alınacaktır bu sebeple Türkiye küçük bir devlet haline getirilecektir… Türk halkının emperyalist arzuları silinecektir.

Boğazların özerkliği konusuna gelince:

Boğazlardaki bütün askeri tesisler tıkılacak, sahiller ve adalar silahsız hâle getirilecektir.
Silahsızlanma masrafları Türkler yada Yunanlılar tarafından ödenecektir.
Adalarda müttefik kuvvetler haricinde hiçbir asker bulunmayacaktır.
Türk Jandarmaları bizim emrimiz altında olacak, Türk borçlarının hepsi Türkler tarafından ödenecektir. Eğer, anlaşmayı imzalamazsanız Avrupadan kesin olarak atılacaksınız. İncelemeniz için 10 gün müddet veriyoruz.

*Sayfa No:846-Belge No: 98-22-23. Ağustos.1920 (İngiliz ve İtalyan Başbakanlarının görüşmesi)

…Llyod George,  "Türkler bize ihanet ettiler. Çanakkalede binlerce insanımız öldü. Şimdi Türklerin ölümüne kim bakar."

*Sayfa No:589 Belge No:533-11. Nisan.1920( Lord Curzondan Mr. Wardropa)

…Ermeni Bogos Nubar Paşa ve Mr. Ahoromiyanı azarladım. Türkleri öldürmek için silahların Azerbaycanlılara karşı kullanılmasının aptallığını anlattım.

*Sayfa No:629- Belge No:590- 4. Temmuz.1920 ( Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)



… Mr. Khatissian, 25 bin tüfek aldıklarını, ayrıca Ermeni ordusunda 30 bin Rus yapısı tüfeğin ve bir milyon merminin bulunduğunu Yunan ilerlemesi başlayınca Ermenilerin de derhal saldırıya geçeceklerini bildirdi.

*Sayfa No:4- Belge No:6-23.Şubat.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

…Anadoludaki bütün hareketler Mustafa Kemal Paşa tarafından düzenlenen milli hareketin parçaları olarak düzenlenmektedir… Damat Ferit milliyetçi harekete karşı asker göndermek istiyor… Aldığımız kararlara saygı göstermeyen tek halk Türk halkıdır.

*Sayfa No:17,26-Belge No:17,23-9.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Cırzona)

… Türkler Yunan idaresi altına girmezler, özellikle Yunanlıların İzmirde yaptığı kepazelikten sonra İngiliz subayları ve bizim adamlarımız Türkleri öldürmekte, Yunanlılarla iş birliği yapıyorlar. Bizim Türklere gösterdiğimiz şiddet anlaşılır şey değildir… Türkler müthiş savaşçıdır, cephaneleri azdır, hiç ulaştırma araçları yoktur… Türklerle yapılacak sulh anlaşmasında Kürdistanda Türklerin hiçbir hakları kalmayacaktır. Kürdistanda durumdan emin olmalıyız, Kürtler bile ne istediklerini bilmiyorlar. Erzurum Türklerin en kuvvetli kalelerinden biridir, çok büyük bir Türk toprağının Ermenilere verilmesine göz yummazlar… İngiliz İmp.luğu bir zamanlar Türk İmp.luğunun olan bütün bölgeleri elde etmiştir.

*Sayfa No:43-Belge No:27-18.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Anadolu hareketinin nedeni Yunan işgali ve yaptığı dehşet verici eylemlerdir. Ayrıca büyük Ermenistan ve Pontus Devletlerinin kurulması bu hareketin sebebidir.

*Sayfa No:49-Belge No: 33-26.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Kürdistan Türkieden tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbuldaki Kürt Klübü başkanı Seyit Abdülkadir ve Paristeki Kürt delegesi Şerif Paşa emrinizdedir.

*Sayfa No:51-Belge No:36-30.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

….Başbakandan (Sadrazam) Mustafa Kemali kötülüyen ve onları hükümetin emrine karşı gelen asiler olduklarını bildiren ve halkın hükümete bağlı olması gerektiğini anlatan bir yazı aldık.

*Sayfa No:61,62-Belge No:48,50-11-15.Nisan.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Damat Ferit(Başbakan) 7.Nisanda bana geldi, milli hareketi bastırmak için her çeşit moral baskıyı kullanacağını söyledi. Milli harekete karşı organize edilen Aznavur, hükümetin elinde ilk silahtır. Aznavur,Bandırmayı işgâl her türlü etti. Hükümet onu Balıkesir valisi tayin etti ve ayrıca İngilizlerden de yardım istedi. Ben, milliyetçileri ezmek için yine hükümete her türlü yardımı yapacağımı söyledim… Hükümet, milliyetçileri lânetleyen bir bildiri yayınladı, milli harekete karşı bir seri fetva ilan etti.

*Sayfa No:108 -Belge No:103-28. Temmuz.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Damat Ferit bana geldi,  "Sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklardır, Kürt liderleri Mustafa Kemali sevmez… Siz Mustafa Kemalden nefret ediyorsunuz çünkü o, sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemale karşı birlikte kullanalım" dedi.

*Sayfa No:113- Belge No:110- 1. Ağustos.1920 ( Amiral F.de. Robeckten Lord Curzona)

… İstanbulda vaziyet karışık… Şeyhülislam ve Ticaret Bakanı "geçen yıl Konya valisi idi, milliyetçilerin baş düşmanı" ve Damat Ferit yerinde kalabilirse bize çok faydalı olabilirler. Fakat, halk çok muhalefet gösterirse, onları tutmanın yararı yoktur.

*Sayfa No: 146 – Belge No:144- 23.Eylül.1920 (Mr. Raynın Anadolu Milli Hareketi hakkındaki notu: )

… Türkler yapılan sulhu çok sert ve adaletsiz buldular. İstanbul hükümeti son derece zayıf ve iflas etmiş durumdadır. Milliyetçiler de zayıf, Yunanlılar ise zırhlar içinde pırıl pırıl ve hazır… İtalyanlar politik ve ekonomik bakımdan Türkiyeyi emmek istiyorlar. Kürtlerin, Türklerden ayrılmaları çok güç. Böyle olmakla beraber majestenin hükümeti Kürtleri Kemalistlere karşı kullanabilir. Anadoluyu milliyetçiler karşı cesaretlendirmeliyiz. Halkın milliyetçilerden bıkkın olduğu teorisini yaymalıyız. Ferit Paşa (Başbakan) Anadoluya bir grup gönderip kendi halkı kandırmaya çalışacak…

*Sayfa No:151,154-Belge No:147,150-1-4.Ekim.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

… Damat Ferit (Başbakan) şahsi emniyetinden, Sultanın emniyetinden ve kendi adamlarının emniyetindenkorkmaktadır. Eğer milliyetçiler Türkiyede idareyi ele geçirirlerse, kendisinin ve Sultanın hayatının himayemiz altında olduğunu söylememe izin verir misiniz?… Ferit, "Sultana etki eden tek insan olduğunu veİngiliz dostluğunu kendisinin yarattığını" söylüyor. . Damat Feritin istifası halinde Onun ve Sultanın yurt dışına şerefli bir şekilde çıkmasını sağlamalıyız… Sultan tahtını terk ederse, Ona Türkiyeden çıkması için gereken her türlü yardımı yaparım.

*Sayfa No:157-Belge No:152- 5.Ekim.1920 (Venizelostan Llyod Georgea)

… Türk hükümetinin Mustafa Kemali ortadan kaldıramayacağına kanaat getirdim… Mustafa Kemale karşı tedbir olarak:

*Sayfa No:163-Belge No:161- 23. Ekim.1920 (Lord Curzondan Lord Derbye )

… Damat Ferit istifa etti, şimdi yeni başbakanı ve Sultanı elde etmeliyiz.

*Sayfa No:181-Belge No: 179-22.Kasım.1920 ( Sir H.Rumboltdan Lord Curzona)

… İzmirden gelen askeri raporlar iyi değil. Yunanlılar bile askeri disiplinleri olmadığını itiraf ediyorlar. 3. birliğin komutanı Kondylis Salihliden kömür vagonlarının altına saklanarak kaçmış, öyle görünüyor ki Yunanlılar tek başlarına bu işi yürütemeyecekler.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...