CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Anıtkabir inşaat kontrol mühendisi

“Ne mutlu ki; Türk kadınına çağdaşlık yolunu açan Atatürk’e olan minnet borcumun bir bölümünü 

ödeyebileceğim” demişti. 

Adını belki duyanınız vardır..

Sabiha Rıfat Gürayman;

İlk kadın mühendis…

İlk kadın voleybolcu…

İlk “Sarı Melek”…

Manastırlı bir subayın, çok genç yaşta yetim kalan kızı…

Mustafa Kemal’in manevi evlatlarındandı...

Fenerbahçe kadın voleybol takımının kuruluşu 1927’lere dayanır, lakin maç yapacak başka kadın takımı olmadığından kapanır.

Ancak içlerinde bir kız çocuğu vardır ki, erkek arkadaşları ile 

Yüksek Mühendis Mektebinde oynamaya devam eder.

O kadar başarılıdır ki, onu Fenerbahçe erkek voleybol takımına alırlar. Fenerbahçe voleybol takımı, 1929 yılı İstanbul şampiyonluğunu; beş erkek, bir kadın oyuncu ile kazanır.

Beşiktaş ikinci, Galatasaray üçüncü olur. 

Bu kızın adı, Sabiha Rıfat Gürayman’dır.

Fenerbahçe taraftarları O’na “Uçan Parmaklar” ismini takar.

Özetle ilk “Sarı Melek” dir; “O”..

Aynı zamanda Atatürk’ün izniyle Yüksek Mühendis Mektebine 

(İTÜ) alınan, ilk kadın mühendis…

Mezun olduktan sonra Ankara’ya atanır. Uzmanlık alanı köprü yapımıdır. 

Ankara Beypazarı yolundaki köprü, o dönem için zorlu bir projedir.

Sabiha Rıfat üstesinden gelir.

Köprü bugün, “Kız Köprüsü” adı ile anılır.

Hani; “Uçan parmaklardan, Sarı meleklere” uzanan bir köprü…

Zor kurulmuştur, çok zor yıkılır..

Hiç çocuğu olmayan Sabiha Rıfat, şehit çocuklarının okuması gerektiğini düşünmüştü. Bu yüzden de çalışma hayatında 

elde ettiği tüm servetini İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı'na 

ve Fevzi Akkaya Temel Eğitim Vakfı'na bağışlamıştı. Bu vakıflar aracılığıyla burslar vererek birçok şehit çocuğunun 

eğitim masraflarını karşıladı. 

Cumhuriyet devrimlerinin ve Atatürk gençliğinin münevver evladı Sabiha Rıfat Gürayman Hanım’ı 4 Ocak 2003 tarihinde kaybettik.

Bayraklı Doğançay mezarlığında ebedi uykusundadır şimdi..

Rahmet ve minnetle anıyoruz..




Kaynak:Tarihin derinlikleri

İlahi nizam ve kainat 3 evren bir bütündür

 Evren bir bütündür. Bu bütün; dünyalar, sistemler, âlemler dediğimiz

 birbirinden farklı birtakım parçalardan oluşmuştur. Evrende her âlemin kendisine özgü bir özelliği vardır. Ve bu özellikler ruhların tekâmül ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır. İşte aslî madde ya da madde cevheri dediğimiz şey, bu evren bütününün ana maddesini, mayasını oluşturan mutlak hareketsizlik ve şekilsizlikle nitelenmiş amorf bir madde hâlidir. Bu cevher ilk harekete geçtiği andan itibaren gittikçe karmaşıklaşarak, birbirine oranla daha yüksek karakter değişimlerinin eşlik ettiği aşamaları meydana getirir. 

Biz bu madde aşamalarına, madde evrenini dolduran ve birbirine göre değişik özellikler sunan âlemlerin birer çekirdeği ya da aslî maddesi deriz. Çünkü birbirinden daha gelişmiş görünümlere ortam olan bu âlemlerin aslî maddeleri, ancak kendi âlemlerine özgü hareket ve şekilleri meydana getirebilmek yeteneğindedirler. İşte her âlemin ilk maddesi ya da atomu, evren aslî cevherinin ilk hâlinden evren bütününe kadar yükselen yürüyüşünde, vardığı menzillerden biridir ki bu menzillerin her biri o âlemin karakterini bünyesinde taşır.

* * *

Herhangi bir âlemin aslî maddesi, o âlemin ilk maddesidir. O ilk maddede, o âleme özgü bütün hâl ve şekillerin özü vardır. Bu hâl ve şekilleri meydana getiren unsur da harekettir. Hareketlerin nitelik ve karakterleri ise her âlemin kendi özelliklerini doğuracak tarzda değişiktir. Yani her âleme özgü ayrı hareket tarzı vardır. Bundan dolayı, bir âlemin ilk aslî maddesi olan atom ya da çekirdek, o âlemin henüz hareketlerini açığa vurmadığından, o âlem için hareketsiz ve amorf durumda bulunur. Bu ilk atomlar ilk hareketleri göstererek, çeşitlendirerek, arttırarak ve hızlandırarak o âleme özgü bütün hâl ve şekilleri yavaş yavaş meydana getirirler.

Maddelerin, yukarıdan aşağıya indikçe hareketten hareketsizliğe, faaliyetten atalete doğru yürümelerinin değişmez bir kural hâlinde görünmesi de bu hakikatin bilimsel gözlemini oluşturur.

En yüksek ve gelişmiş maddeler, hareketleri en karmaşık ve çok olanlardır. Buna karşılık, maddeler gelişim hiyerarşisinde aşağılara doğru indikçe hareketleri azalır, basit hâllere geri dönerler ve sonunda o âlemdeki hareket olanaklarına oranla sıfıra yakın bir durum alırlar.

* * *

Aşağılara inildikçe hareketlerin azalması değerli diğer bir gözlemi daha verir. Madde hareketlerinin azalması ve basitleşmesi, maddelerin ilkelleşmesini gerektirdiği gibi, o maddeye dışarıdan gelen tesirlerin azalması ve basitleşmesi de madde hareketlerinin o oranda azalması ve basitleşmesi ile sonuçlanır. Örneğin, hidrojen ve uranyum atomunun bünyesini gözlemleyenler bu hakikati orada görürler.

Hidrojen atomu sayısız nitelik ve nicelikteki hareketlerle nitelenmiş bir madde hâlidir. Bu atomun daha karmaşık şekli olan uranyum atomu bunun birçok katı fazla ve karmaşık hareketleri içinde taşır.

Aynı şekilde, bir hidrojen atomunun etrafına yaptığı tesir uranyumunkinden daha azdır. İşte uranyumun hidrojene göre etrafına yaptığı tesirlerin yüksekliği ve fazlalığı onun, hidrojenden daha çok tesir almakta olduğunu gösterir. Tesirler ancak maddelerde neden oldukları hareketlerle göründüklerinden uranyum atomunun hareketleri hidrojeninkinden daha çok ve karmaşıktır. Bundan dolayı, burada uranyumun, etrafına fazla tesir göndermesi fazla tesir almakta olduğunu, yani kendisine gelen tesirlerin o oranda tepkilerini göstermekte olduğunu ifade eder. Çünkü hiçbir tesir tek taraflı değildir ve maddede ne hareketsiz tepki olur, ne de cevapsız kalan hareket olur.

* * *

Bütün hâl değiştirmeler, bütün şekil almalar ve şekil değiştirmeler ancak hareketlerle ve hareketlerin çeşitlenmeleri ile mümkün olur. Böyle olunca âlemimizin henüz hiçbir hareketini göstermeyen aslî maddesinin de dünyamıza özgü hiçbir hâl ve şeklinin hemen hemen var olmaması gerekir. Bu yüzden ona, âlemimizin amorf, yani şekilsiz maddesi diyoruz. Öyleyse aslî madde, dünyamızın idraki karşısında ancak teorik olarak düşünülüp kabul edilebilen ve görünürde yokluk ifade eden bir realitedir ki bu realitenin, dünyamıza özgü çeşitli biçimlerini alabilmesi için, yeryüzü küresine ait bir sürü değer kazanması ve gelişim kademelerinden geçmesi gerekir.

* * *

DEVAM EDECEK

Doğru Kararlar ve His Mekanizması rrbilmek

 Kararlarımızı verirken dışarıdan gelen uyarımlara değil de, içeriden gelen uyarımlara uygun davranmak çok ideal ve üstün bir durumdur. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, biz insanlar henüz hissi planın üstesinden gelmiş, hislerimizi kontrol altına alabilmiş, his mekanizmasının çalışmasının temelini öğrenmiş değiliz. Bugün bizim bildiklerimiz, bilginin %5'ini bile teşkil etmez. His mekanizmasının astral plandaki çalışmasıyla bu plandaki çalışması arasındaki büyük bağlantıların temelini öğrenmek istiyorsak, astral plandaki astral hislerin neler olduğunun farkında olmamız gerekir ki, onların tezahürleri hakkında bir yargıya varabilelim. 

Demek ki, şu andaki beşerin yani dünyadaki tekamül sürecini tamamlayabilmek için seçmiş olduğu bir bedene enkarne olmuş, ona konsantre olmuş olan varlığın enformasyon alabilmesi ancak hisleri kanalıyla mümkün olmaktadır. Bilgi edinmek, kognitif durum (*), büyük ölçüde hislerimiz vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Biz, hisleri araç olarak kullanmak suretiyle enformatik bilgiye ulaşabilmekteyiz.

 Onu alıp kullanabilme, değerlendirebilme yolunu seçmeye mecburuz. Bu durumda kararlarımızı verirken muhakkak ki birçok şey kendiliğinden oluşmakta, birçok 'şey de dışarıdan gelen hissi uyarmalar tarzında olmaktadır. Yani dışarıdan gelen uyarılar olmadan bizim doğru kararlar vermemiz pek mümkün değildir. Daha doğrusu vermiş olduğumuz kararlar tamamen kendimize ait değildir; tüm kararlarımız kendi şahsi irademizin meydana getirdiği yahut seçtiği hedeflere bağlı olarak oluşmazlar. Hissi realitenin içinde bulunmamızdan dolayı, sürekli olarak uyarılar altında yaşamak zorundayız. Her yerden uyarılar, ikazlar gelmektedir. 

Ergün Arıkdal

Sonsuzluk Yolcusu; Evrensel İnsan – Sf:20,21


(*) : Kognitif (bilişdel) kelimesi anlam olarak kişinin meydana gelen olay ve durumları anlama, kavrama ve yorumlama gibi zihinsel yeteneklerini aktif bir şekilde kullanmasını sağlayan işlevleri ifade etmek için kullanılan bir terim olmaktadır. 




Matematik ve Geometrik Kavramlar

Matematik ve Geometrik Kavramlar lar

Üç, beş, on… gibi kullandığımız soyut matematik kavramlar bize hiçbir şey ifade etmez. Üç rakamı bize mutlaka üç ‘şey’ ile fikir verebilir. Eşyayı ve maddi düşünceyi ortadan kaldırdığımız anda bütün rakamlarımızın hiçbir kıymeti kalmaz. Demek ki, matematik kavram geometrik kavram ile birleştiği zaman manalanır.

Acaba bütün rakamlarımızın geo metrik karşılığı kâinatımızda var mıdır? Âlemimizde geometrik kavrama uygun gelen yalnız diğer rakamlar ise ancak bu rakama muallak ( bağlı ) olan itibari rakamlardır.

Hülâsa kâinatımızda üç buuttan fazla veya eksik buutlu bir maddenin mevcudiyeti mümkün değildir. Âlemimizde üçten başka hiçbir rakamın bağımsız geometrik bir anlamı yoktur. Onlar ancak üç değerli birimlerin kesirlerini veya katlarını ifade etmekten başka bir işe yaramazlar.

Netice olarak denilebilir ki :

Biz üç buudun şartlarıyla çevrilmiş âlemimizin dışında kalan maddi varlıkları ve onların tabi oldukları kanunları hiçbir vasıta ile tetkik edip anlamak imkanına malik değiliz. Bu husus bizim için bir zarurettir. Bu işi başarabilmek için tek çaremiz, buut şartları değişik olan diğer bir âleme intikal etmektir.

Bedri Ruhselman

Ruh ve Kâinat - Kâinat ve Buut Meselesi –Sayfa:26-27




MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...