CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Yunanlıların ilk genel taarruzu

Yunanlılar, 22 Haziran 1920’de Milne (Miln) hattından genel taarruza geçtiler. Kuvvetleri altı tümene çıkmış bulunuyordu. Üç tümenle iki koldan, Akhisar – Soma yönünden; iki tümenle Salihli yönünden; bir tümenle de Aydın cephesinden taarruz ettiler. Düşmanın kuzey kolu, 30 Haziran 1920’de Balıkesir’e girdi ve süvarileri 2 Temmuz 1920’de Kirmastı ve Karacabey’i işgal etti. Bu düşman karşısında bulunan 61’nci ve 56’ncı Tümenlerimiz, Ulubat köprüsünü tahrip ederek Bursa’ya doğru çekildi.

Düşman takibe devam ederek Bursa’yı da işgal etti ve ileri hatlarını Dünboz – Aksu hattına kadar sürdü. Bunun karşısındaki kuvvetlerimiz fazla sarsıldı. Eskişehir’e kadar çekildi. Bu savaşlar sırasında İngilizler, 25 Haziran 1920’de Mudanya’ya ve 2 Temmuz 1920’de de Bandırma’ya birer müfreze çıkardılar.

Salihli yönünde doğuya ilerleyen iki Yunan tümeni de, 24 Haziranda Alaşehir’e girdi. Daha sonra ilerleyerek 29 Ağustosta Uşak’ı zaptetti ve Dumlupınar sırtları elimizde kalmak üzere, bu bölgeye kadar ilerledi. Bu düşman karşısında bulunan 23’üncü Tümen ve millî kuvvetlerimiz çok kayıp verdi ve zayıfladı.

Aydın’dan ilerleyen bir Yunan kolu da, Nazilli’ye kadar geldi.Bu harekât sırasında, tümenlerimizin kuru birer kadro halinde olduklarını, harp malzemelerinin bulunmadığını ve henüz takviyelerine de imkân olmadığını bilirsiniz.

Efendiler, bizzat Eskişehir’e ve oradan da ileri bölgelere gittim. Gerek orada gerek başka bölgelerde bulunan kuvvetlerimizin düzene sokulmasını emrettim. Yeniden, düşman karşısında, düzenli komutaya bağlı cepheler kurulmasını sağladım.

Tarihte Bugün CUMHURİYET TARİHİMİZDE 23 AĞUSTOS 1921: SAKARYA SAVAŞI BAŞLADI

CUMHURİYET TARİHİMİZDE 23 AĞUSTOS 1921: SAKARYA SAVAŞI BAŞLADI
Sakarya Meydan Muharebesi... Yunan saldırısı, Türk mevzileri...
Sakarya Meydan Muharebesi başladı.
Savaşçı sayısı 180 000’e yükseltilmiş olan, Papulas komutasındaki Yunan ordusu; Sakarya yayının doğusunda hazırlanmış Türk mevzilerine karşı genel bir saldırıya geçti. 100 kilometrelik bir cephe üzerinde tarihin en kanlı savaşlarından biri olan Sakarya Savaşı 22 gün sürecek.
Fırtınalı bir hava,… sağanak, yağmur, fırtına önden vurarak Türk askerlerinin görüşünü ve ateş etmesini zorlaştırıyor.
Yunanlılar çevirme amacıyla Türk güney kanadına saldırmaya başladı. Türk 3. Grubu’na verilen emirde süngü savaşları yapmadan ve emir almadan hiçbir birliğin yerini terk etmeyeceği, emirsiz geri çekilenlerden ilk ihtara uymayanların hemen idam edileceği bildirildi. Buna rağmen 3. Grubun ileri mevzileri düşmanın eline geçti. Türk cephesi kuzeye bükülmeye başladı. 

Top sesleri Ankara’dan duyuluyor.
Kaynak: Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C. IV.


Prof. Cihan Dura

HAK KUVVETİN ÜSTÜNDEDİR ! -ADD BASIN AÇIKLAMASI



ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNDEN BASIN AÇIKLAMASI:

“HAK KUVVETİN ÜSTÜNDEDİR” M. KEMAL ATATÜRK

ABD’nin Andrew BRUNSON’un serbest bırakılmamasında payları bulunduğu gerekçesiyle, iki bakana yaptırım kararı alması ve Türkiye’ye yönelik tehditkar tavırlar sergilemesi ulusal onurumuzu inciticidir. Bu durum aynı zamanda ülkemizin izlediği siyaset çizgisi açısından da düşündürücüdür. Özetlersek:

Türk Siyaseti ATATÜRK’ten uzaklaştıkça yaşadığımız sıkıntılar giderek artmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin “hukuk devleti” niteliğinin çökertilmesi siyasi iradenin en büyük yanlışlarından birisi olmuştur.

Yargı kararlarının siyasi olduğunu düşündürecek bir çok somut olay yaşanmaktadır. Deniz YÜCEL’in Almanya’nın baskıları sonucunda mahkeme kararı varken alelacele yeni bir mahkeme kararı çıkartılarak serbest bırakılması en çarpıcı örneklerden biridir. Hava alanında kendisini bekleyen özel uçağa bindirilerek Almanya’ya gönderilmesi hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. ABD’li BRUNSON hakkında bir gün önce tutukluluğunun devamına karar verilmişken yine ABD’nin baskısıyla bir gün sonra bu kararın ev hapsine dönüştürülmesi emperyalist ülkeler nezdinde Türkiye’yi küçük düşürmüştür.

Yüzümüzü ATATÜRK’e dönerek, kurduğu devleti Onun çizgisinde yeniden inşa etmek için başta siyaset olmak üzere tüm kurumları ve yurttaşlarımızı göreve çağırıyoruz.

Bununla birlikte;

ABD’nin ülkemize ve devletimize yönelik eylem ve sözlerini emperyalizmi yenilgiye uğratan Mustafa Kemal’in manevi askerleri olarak kabul etmiyoruz.
Ulusal onurumuzu ne emperyalist güçlere ne de içimizdeki uzantılarına asla çiğnetmeyeceğiz. Büyük Devrimci ATATÜRK’ün sözleriyle “Herhalde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir.”

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL YÖNETİM KURULU




Vay darbeci vay!

Vay darbeci vay!


Ne laflar ne komplolar…
Sebebi, Türkiye'nin kredi notunu düşüren Moody's!
Moody's dedi ki; Türkiye'ye kredi vermeyin ödeyemeyebilir!
Vay bunu diyen sen misin?..
Neler yazmıyorlar ki? “Moody's, Türkiye ekonomisini zora sokup darbe yaptırmak için kredi itibarımızı düşürdü!”
Peki, diyelim öyle…
Türkiye ekonomisi çok mu iyi durumda?
Büyük ekonomik krizin yaşandığı 2001'de Türkiye ekonomisi dünya sıralamasında 17'nci sıradaydı.
Bugün nerede? Bir ara 18'inci sıraya yükseldi ama yine 17'nci sıraya düştü! Hani ilk 10'a girecekti, ne oldu? Aksine… Bu gidişle 2025 yılında ilk 20'ye giremeyeceği sır değil.
Ayrıca…
Türk ekonomisinin dünya pazarında bulunma yeri 59'uncu sıra! (Güney Kore 13, İsrail 16, Bulgaristan'ın 36'ıncı sırada olduğunu anımsatayım.)
Her gün hükümetten kalkınma masalı dinliyoruz; oysa Birleşmiş Milletler Gelişme Fonu'na göre kalkınma endeksimiz; Ruanda ve Zimbabve ile birlikte ikinci lig!..
Birinci ligde “battılar” diye alay ettiğiniz Yunanistan- Küba var!
Evet, Moody's'e ne kızıyorsunuz?
Büyüme rakamlarını; reel değil, enflasyonu hesaba katmayan nominal artışla hesaplıyorsunuz. Yani, kişi başına milli gelirin üç kat arttığı koca bir balon! Cebindeki paranın büyüklüğü değil; pazarda o parayla ne aldığın önemli! Ev kadınlarına sor anlatsın pazarın durumunu…
Kimseye değil kendinize kızınız!
1980 yılında kişi başı milli gelirimiz; İspanya ile eşit; ve Güney Kore'den iyiydi. Bugün ikisi de Türkiye'yi fersah fersah geçti. İspanya 30 bin, Güney Kore 26 bin doları buldu.
Türkiye ise -rant ekonomisi- inşaat yapmayı sürdürüyor; varını yoğunu betona gömüyor.
Dünya teknolojiye yatırım yapıyor; betonla övünen tek ülke Türkiye…

BİR SAMSUNG DEĞİLİZ

Moody's hakkında yazıp-söyleyenlerin, en kaliteli devlet okullarından Kadıköy Anadolu Lisesi'ni (Maarif Koleji) yok etmeye çalışması tesadüf mü? Değil…
İmam hatip okullarından Osmanlıca öğrenmeye kadar eğitime dayatılanlar da tesadüf değil.
Ekonominin lokomotifi, yüksek becerili insanlar mı; dinini sular seller gibi ezberleyen kinci kuşaklar mı? İktidarın tercihi belli…
Oysa dünya nerede?
Güney Kore şirketi Samsung'un 2015'te aldığı patent sayısı 5 bin 72 iken, aynı yıl Türkiye'de sadece patent için başvuranların sayısı 4 bin 665! Samsung'un bir yılda aldığı patent, Türkiye'nin 50 yılda aldığının 18 katı.
Yüksek teknoloji şirketleri borsası/NASDAQ'ta tek bir Türk şirketi niye yok?
Dünya inovatif/yenilikçilik sıralamasında Türkiye 68'inci sırada. Şaşırtıcı mı, değil. Çünkü…
Türk çocuklarının dünyada “yaratıcılık ve problem çözmede” başarı oranı yüzde 2.2. Güney Kore'nin ise 28!
Dünyada bilgiye dayalı bir ekonomi kuruluyor. Bunun temeli Osmanlıca ya da din bilgisi değil; matematik-fen yani yaratıcılığa dayalı eğitim!
Bugün dünyada eğitim denince ilk akla gelen neden Finlandiya oluyor? Finli çocuklar matematik, fen ve okuma becerilerinde dünya zirvesinde çünkü.
Bilgiye ulaşmada Finlandiya dünyada ilk sırada yer alırken; biz 154'üncüyüz!
1970'li yıllara kadar ekonomisi Türkiye seviyesindeki Finlandiya'nın milli geliri bugün nasıl dört katımız oldu?Eğitimle ve itibarıyla AR-GE ile oldu. NOKIA nasıl doğdu sanıyorsunuz?
Biz ise hâlâ bir dünya markası çıkarmış değiliz. Laf üretiyoruz.
Hâlâ 100 yıl öncesinin teknolojisiyle yerli-milli otomobil üretmekten bahsediyoruz. Jet Fadıl'ın “yaptığı” otomobilden medet umanların ülkesi burası! Evet…
Jet Fadılları rol model yapanların; 61 yıldır ülke için nitelikli kuşaklar yetiştiren Maarif Koleji'ni yok etmesi hiç tesadüf değil…

DÜNYA REKORUMUZ

Moody's Türkiye ekonomisine nasıl güvenmezmiş!
Sen güveniyor musun?
Bu ülkenin temelinde güvensizlik yok mu? Türkiye'de her 100 kişiden 92'si başkasına güvenmiyor!
Söylesenize, bizi kim bu derece kutuplaştırdı; birbirine güvensiz yaptı; Moody's mi?
Güven konusunda Moody'se ne kızıyorsunuz?
“Toplumsal uzlaşma” dediniz; nerede tartışmalı konu varsa getirip dayatıyorsunuz.
Sırf güvensizliğinizden dünyanın en itibarlı üniversitelerinden ODTÜ'yü hedef haline getirdiniz.  Bizden diye atadığınız rektörle İTÜ'yü bitirdiniz.
Laik eğitim isteyenleri dövüp mahkeme karşısına çıkarıyorsunuz.
Tek bildiğiniz, tek çözüm aracınız; güvenlikçi politikalar/ polisiye tedbirler! Bu anlayışla toplumsal uzlaşma olabilir mi? Bu anlayışla/özgür düşünceyi kelepçeleyerek ekonomi gelişir mi; bir dünya devi şirket çıkarılabilir mi?
Bakınız…
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sınavlarında yerimiz sondan üçüncü! Dünya bu sınavı konuşurken, biz umursamıyoruz bile.
İktidarın önemsediği, okullarda mescit sorununun giderilmiş olması!
Aslında… Neyi tartışıyoruz ki…
Demokrasi endeksimiz; Uganda, Tanzanya, Mali'nin ardından 97'nci sırada!
İnsani gelişme endeksimiz; Umman, Lübnan, İran'ın ardından 72'inci sırada!
Dış ve iç borçlara, bütçe açığı konularına girmeye gerek var mı?
“Devenin” neresi eğri değil ki…
Neymiş?
Moody's kredi notumuzu nasıl düşürürmüş; vay darbeci vay!..
Moody's'e kızacağınıza aynaya baksanıza!..
Sanırım…
Gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmada dünya rekoruna sahibiz!


Kaynak: https://bit.ly/2uAV8GS

Amazon kadınları Türk'tü

Amazon Kadınları Türk'tü

Amazon kadınlarının merkezi olarak günümüzde Samsun'un bir ilçesi olan Terme gösterilmektedir. Terme'de Amazonları simgeleyen bir heykel bulunmaktadır. Ama ne yazık ki Amazonlar hâlâ Yunanlara ait sanılmakta onların Türk olduklarını anlatacak bir çalışma yapılmamaktadır.

Çin'deki Romalılar!?


Geçtiğimiz hafta Türk gazetelerinde şu haberi okuduk:

"Telegraph gazetesinin haberine göre bilimcilerin yaptıkları DNA testinde Liqian köyünde yaşayan Çinlilerin yüzde 56'sının Kafkasya kökenli olduğu bulundu. Bu köylülerin çoğu renkli gözlü, uzun buruna sahip ve hatta sarı saçlılar. Bu özellikler de köyün Avrupa köklerine sahip olduğu söylentilerini güçlendiriyor.

Liqian köyü ülkenin kuzeybatısında bulunan Gobi Çölü'nün kenarında yer alıyor. İlginç bulgulara ev sahipliği yapan köyde bir de 'Romalı Cai' lakaplı bir adam yaşıyor. Köydeki birçok kişi onun kayıp Roma lejyonu soyundan geldiğine inandığı için ona bu isimle sesleniyor.

Arkeologlar, DNA sonuçlarının ardından antik İpek Yolu boyunca uzanan bölgede kazılar yaparak, efsanevi orduya ait kale veya benzeri yapılar bularak teoriyi ispatlamak istiyor."

Haber İngiliz kaynaklı, ama habere kaynaklık eden yer Gobi Çölü'nün kenarındaki bir köy.

Birinci gerçek bu köy şu anda Çin sınırları içinde. Ama bu gerçeğin altında yatan tarihi bir gerçek daha var, bu bölge tam da Türklerin tarihsel ata yurdu.

Ve köyde yaşayanlar da Çinli değil Türk.          

Nitekim Gobi Çölü, Cengiz Han'ın doğduğu ve büyük imparatorluğunu kurduğu yer.

İkinci ilginç nokta ise bu köyde yaşayan bir sarı saçlı-mavi gözlü insanın varlığı.

Bunu gören Batılı bilimadamları hemen bir DNA testi yapıyorlar.

Çünkü onlara göre sarı saçlı ve mavi gözlü birisi Moğol ya da Türk olamaz!

Ne de olsa sarı saç üstün Batılının niteliği! Irkçı skalada Türklere düşen ise esmer tenli ve siyah saçlı olmaktır.

Bu önyargıdan hareket eden bilimadamları araştırıyor ve bu köylünün DNA'sının Kafkasya kökenli olduğunu buluyorlar.

Kafkasya kökeni dendiği anda ise akıllarına Kafkas bölgesinin yerli halkları değil bu bölgeden geçen Romalılar geliyor!

Ondan sonra bilimsel teori tamamlanıyor: Bu köylü olsa olsa Kafkasya'dan geçmiş (ve üstelik kaybolmuş) bir Romalı askerin torunu olabilir!

Batılılar mı Sarışın Türkler mi?

Batılı bilimadamları bu teoriyi ısrarla sürdürmek zorundadır. Çünkü onlara için bir Doğulu asla sarışın olamaz.

Ama onların tüm ırkçı görüşlerinin tersine, sarı saç-mavi göz genlerinin orijini Avrupa kıtası değil Asya'dır.

Yani sarı saçlı Romalılar Gobi Çölü'ne gidip bu genleri taşımamıştır, tam tersine Gobi Çölü'nden kalkıp Avrupa'ya giden Türkler bu genleri Avrupalılara taşımışlardır!

Kafkasya denilen bölge, yani Hazar Deniz'inin batısı, Karadeniz'in kuzeyini içine alan bölge uçsuz bucaksız bir steptir.

Burası Orta Asya'dan Avrupa'ya göç eden Türk halklarının geçiş bölgesidir. Bölgeden aynı zamanda Anadolu'ya geçen, yani aşağıya inen kabileler de vardır.

Sonuç olarak hem Avrupa hem de Anadolu, bu göç yolundan geçen kabileler tarafından binlerce yıl boyunca istila edilmiş ve bölgeye Doğulu genler taşınmıştır.

Bu bölgeye tarihsel olarak Deşt-i Kıpçak denilir, yani Kıpçak yurdudur. Kıpçaklar ise bilindiği gibi bir Türk boyudur ve özelliği sarı saçlı-renkli gözlü olmalarıdır.

O nedenle Rusçada bunlara "sarışın" anlamında "Plovesk" denilir, Avrupalılar ise "Kuman" derler ki bu da "sarışın" anlamına gelir.

O halde Kafkasyalı geni denilince neden bir Türk boyu olan Kıpçaklar değil de Romalılar gelir Batılı bilimadamlarının aklına?

Çünkü onlar tarihten Türk'ü silmek üzere önyargı ile eğitilmişlerdir.

Kafkasların yerli halkı olan Kıpçaklar en az 2.500 yıldır Kıpçak olarak bu bölgede yaşamaktadır.

Daha önemlisi ise Kıpçakların seceresinde bulunabilir, Kıpçaklar aynı zamanda Tatarların ikiz boyudur.

Tatarların ana yurdu ise tam da Gobi Çölü'dür. Nitekim Cengiz Han da bir Tatar'dır!

Arkeolog Jeannie Kimball Davis, Meryemgül ve Amazon kadınlarına ait bir kurgan

Son Amazon kızı: Meryemgül

Fakat bu sarı saç meselesi Batılının bilinçaltında önemli bir yaradır.

Amerikalı bir bilimkadını yıllar önce İran sanatı üzerine çalışmaya başlar. Onlara göre İran demek Pers demektir. Tarihin garip bir cilvesi olarak bu arkelogun önüne bir kazı fırsatı çıkar. Kazı bugünkü Kazakistan'da yapılacaktır.

Bölge tam da Deşt-i Kıpçak denilen bölgede, Kafkasya'da, Karadeniz'in kuzeyindedir. Buradaki kazıda kurganlar bulunur. Kurganlar, bilindiği gibi göçebelerin mezar yerleridir. Türk kavimleri ölülerini kurgana gömerler.

Jeannie Kimball Davis, bu kurganda ilginç bir gerçekle karşılaşır. Ölülerin büyük çoğunluğu kadındır. Kadınların çizmeleri ve okları kurgandadır. Anlaşılan bunlar savaşçı kadınlardır.

Savaşçı kadınların bu bölgedeki izleri gayet normaldir. Çünkü efsanevi Amazon Kadınları da bu bölgede yaşamıştır. Heredot'a göre bunlar İskit kadınlarıdır. Aynı bilgiyi Amasyalı Strabon da vermektedir.

Hikaye buraya kadar ilginçtir, çünkü Amazonların izi ilk kez bulunmuş ve bir efsane doğrulanmıştır.

Kurganlardan çıkan kemiklere DNA testi uygulanır ve bunların kadın oldukları kesinleşir. Yine bu kadınların sarı saç geni taşıdıkları belirlenir.

Davis, Kazakistan bölgesinde çalışmalarına devam eder. Bugünkü Moğolistan yakınlarında bir Kazak "yurd"unda bölgeyi incelemeye başlar.

Kazak kadınlarının toplum içindeki rollerine dikkat eder. Bunlar eve hapsedilen, ikinci sınıf insanlar değillerdir. Konar-göçer Kazak köylülerinde kadınlar erkekle eşittir.

Hatta ok atmada, tıpkı Amazonlar gibi usta olduklarına da bizzat şahit olur.

Bir gün "yurt"ta otururken karşıdan at üzerinde küçük bir kız çocuğunun geldiğini görür. Kız çucuklarının at sürmesi anormal değildir, anormal olan ya da Davis'e olağanüstü gelen şey bu kız çocuğunun, köydeki diğer insanların aksine sarı saçlı ve mavi gözlü olmasıdır.

Kızın adı Meryemgül'dür. Meryemgül'ü yanındakilere sorar, kızın abisi gider ve Meryemgül'ü korkutur, bu "abla"nın Avrupa'dan geldiğini ve onu götüreceğini söyler. Küçük kız korkuya kapılır. Ama sonra bunun her çocuğa yapılan Türk şakalarından biri olduğunu anlar.

Davis, Meryemgül ve anesinden DNA örneği alır. Bir süre sonra DNA sonuçları gelir; Meryemgül'ün DNA'sı ile yıllar önce Amazon kadınlarının kurganından çıkan DNA'lar %99.9 aynıdır.

Yani Meryemgül Amazon savaşçılarının 2500 yıl sonraki torunudur.

Bilim, ortaya çıkarma değil, saklama yötemidir

Bu, tüm bilim tarihini değiştirecek büyük bir buluştur.

Batılı arkeologlar da önce bunu önemserler. Davis'le bazı röportajlar yapılır.

Ama olayın üstü örtülür. Çünkü çıkan gerçek, Batılının ırkçı önyargılarını allak bullak edecek türdendir.

Onlar bir Türk'ün sarı saçlı olacağını kabul etmek istemezler, çünkü tüm güzellik anlayışları sarı saç-mavi göz üzerine kurgulanmıştır!

Amazon kadınlarının, bu savaşçı kadınların Türk olmasını da elbette kabul etmek istemezler!

Ve bu büyük buluş görmezden gelinmeye başlanır.

Yıllar yılllar sonra bile, Gobi Çölü'nde sarı saçlı bir insan gördüklerinde, yine bildik ırkçı teorilere başvururlar: Romalılara sarılırlar, o olmazsa Yunan efsanelerine sarılırlar, en kötüsünden bir İran geçmişini kabullenmek zorunda kalırlar.

Batılılar kabul etseler de etmeseler de tarihin en önemli akış istikametinde hep Türkler vardır, yıllar önce Viyana kapılarına dayanan bu Türk hayaleti, onları DNA laboratuvarlarında bile bulmakta ve rahatsız etmektedir.

Ve bu noktada Batı bilimi gerçeği ortaya çıkartmanın değil, ortadaki gerçekleri saklamanın bir yönteminden başka birşey değildir.

Oğuzkaan Türkkanı
6/7/2018

https://bit.ly/2MXjzpt

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...