SAĞLIK:
1. Çok su için.
2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de
dilenci gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve
fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy *(enerji, *
* heyecan ve duygu paylaşımı).*
5. *Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın*.
6. Daha çok oyun oynayın.
7. 2011'de okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .
8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
9. 7 saat uyuyun.
10. Hergün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken
gülümseyin.
KİŞİLİK:
11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın. Onların
seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere
sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an
için harcayın.
13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.
14. Kendinizi çok da ciddiye almayın.
15. Kıymetli enerjinizi gevezelikle, dedikoduyla boşa harcamayın.
16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır.
İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz.
18. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını
hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar..
19. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok
kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
20. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
21. Sizden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu
değildir.
22. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada
olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip
giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam
ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
23. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı
fikirde olmamak için anlaşın.
SOSYAL YAŞANTI:
25. Ailenizi sık arayın.
26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.
27. Herkesi herşey için affedin.
28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit
geçirin.
29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1
kişiye "GÜNAYDIN" deyin.
30. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü sizi
ilgilendirmez.
31. Hasta olduğunuz zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların
bakmalı. Onlarla temasta olun.
HAYAT:
32. Doğru şeyi yapın!
33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak
durun.
34. ALLAH herşeyi iyileştirir.
35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir.
36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve
ortaya çıkın.
37. En iyisine henüz sıra gelmedi.
38. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için ALLAH'a
şükredin.
39. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun.
.
Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
Gıda endüstrisinin en tehlikeli katkı maddeleri
Gıda endüstrisinin en tehlikeli katkı maddeleri
Marketlerde satılan gıdaların içinde neler olduğunu hiç düşündünüz mü? İnsanlar sormaya devam ediyorlar: “Ürünlerin içindeki hangi maddelerden kaçınmalıyız?” Dolayısıyla, gıdalardaki en toksik ve hastalık yapıcı maddeleri içeren bir liste hazırladım. Bunlar kanser, diyabet, kalp hastalığı ve Amerika’da onmilyarlarca $’lık gereksiz sağlık bakım masrafına sebep olan maddeler.
Marketlerde satılan gıdaların içinde neler olduğunu hiç düşündünüz mü? İnsanlar sormaya devam ediyorlar: “Ürünlerin içindeki hangi maddelerden kaçınmalıyız?” Dolayısıyla, gıdalardaki en toksik ve hastalık yapıcı maddeleri içeren bir liste hazırladım. Bunlar kanser, diyabet, kalp hastalığı ve Amerika’da onmilyarlarca $’lık gereksiz sağlık bakım masrafına sebep olan maddeler.
Sağlıklı kalmak ve hastaneye girmek istemiyorsanız, ürün etiketlerini okuyun ve bu maddelerden uzak durduğunuzdan emin olun:
Akrilamid: Karbonhidratlar yüksek ısıya maruz kalınca gıdalarda, toksik, kanser yapıcı kimyasallar oluşur (fırında pişirirken, yağda kızartırken, ızgara yaparken). Akrilamidler ekmek kabuğundan atıştırmalık cipslere kadar her şeyin içinde var ve sonradan kasıtlı eklenen bir madde olmadığı için etiketlerde listelenmek zorunda değil.
Aspartam: Nörolojik bozukluklara, hastalık nöbetlerine, bulanık görme ve migren ağrılarına sebep olan kimyasal bir tatlandırıcı.
Otolize (hücre veya dokunun çıkardığı enzimler dolayısıyla kendi kendini eritmesi) proteinler: Serbest glutamat içeren ileri derecede işlenmiş proteinlerdir; lezzet arttırıcı kimyasal MSG’ye benziyordu.
BPA (Bisfenol-A): Neredeyse tüm gıda ambalaj plastiklerinde bulunan kimyasala benzeyen bir hormon. BPA, ppb (milyarda) düzeyinde bile aktif olsa, kanser, kısırlık ve hormonel düzensizliklere sebep olur. Ek olarak, erkeklerin kadınsı özellikler göstermesine, göğüs büyümesine ve hormonel bozulmalara neden olur.
Kazein: Süt proteinleri. Komik bir şekilde, inek sütüne alternatif olduğu iddia edilen soya peyniri ürünlerinde sıklıkla kullanılır. Neredeyse tamamı, inek sütü proteinlerinden yapılmaktadır.
Mısır şurubu: İleri Fruktoz Mısır Şuburu’nun diğer bir ismi (aşağıya bakın). Sıklıkla çocuk mamalarında kullanıyorlar.
Gıda renklendiriciler: Örneğin FD&C Red #40’ın çocuklarda gözüken davranış bozukluklarıyla bağı var. Neredeyse, tüm yapay gıda renklendiriciler petrolden türetiliyor ve içine alüminyum karıştırılıyor.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar: Şu anda etiketlerde yazılmıyor çünkü GDO endüstrisi (Monsanto ve Dupont) insanların, hangi gıdaların genetiğiyle oynanmış madde içerdiğini bilmesini kesinlikle istemiyor. Neredeyse, konvensiyonel olarak yetiştirilen tüm mısır, soya ve pamuk genetiğiyle oynanmış durumda. Genetiğiyle oynanmış maddelerin şiddetli kısırlık problemleriyle bağı olduğu düşünülüyor ve vücudunuzdaki bakterilerin, bağırsaklarınızda pestisid üretmesine sebep olabilir.
Organik mısır yemiyorsanız, kesinlikle genetiğiyle oynanmış mısır yiyorsunuzdur. Responsibletechnolog sitesinden daha detaylı bilgi edinebilirsiniz veya http://www.naturalnews.com/NoGMO.html adresinden GDO müzik videosunu izleyebilirsiniz.
İleri Fruktoz Mısır Şurubu: Kimyasal çözücü glutaratid’ten elde edilen ve sıklıkla civayla karıştırılan ileri derecede işlenmiş likid şekeridir. Diabet, obezite ve ruhsal rahatsızlıklarla bağlantılı vardır. Binlerce market ürününde kullanılan bir malzeme; pizza sosu ve salata süsü gibi tahmin edemeyeceğiniz birçok ürün dâhil.
Homojanize süt: Sütteki yağlar, süt sıvısında süspansiyon halinde kalması için yapay olarak düzenlenip küçük moleküllere dönüştürülüyor. Sütün rafta daha iyi gözükmesini sağlasa da kalp hastalıklarına veya süt alerjilerine sebep olabiliyor. Çiğ süt daha sağlıklı; onu tercih edin.
Hidroklorid: “Pyridoxine, Hydrochloride veya Thiamin Hydrochloride” gibi herhangi bir hidroklorit görürseniz, onlar, daha yüksek vitamin RDA değerleri göstermek için firmaların ürünlere eklediği B vitaminin kimyasal formlarıdır. Ama bunlar sentetiktir, gıda ve bitkilerden elde edilen vitaminler değil, vitaminlerin kimyasal formlarıdır. Besinsel açıdan neredeyse tamamen yararsızdırlar; sizin için kötü bile olabilirler. Niakinamid (B3 vitamini) ve siyonakobalomin (sentetik B12 vitamini) i de gözleyin.
Hidrolize Edilmiş Bitkisel Proteinler: Genellikle serbest glutamat (MSG) elde etmek için soya proteinlerinin ileri derecede işlenmesinden elde edilir. Tat arttırıcı olarak kullanılır.
Kısmi Hidrojenize Edilmiş Yağlar: Oda sıcaklığında kimyasal katalizörler kullanılarak stabil edilmek üzere kimyasal yapısı değiştirilmiş olan yağlardır. Bu yağlar trans yağ asitlerini oluşturur ve arterlerin tıkanma riskini fazlasıyla artırır. Ayrıca kanın pompalanmasını zorlaştıran ince ve viskoz olan, benim “çamur (sludge) kan” diye tabir ettiğim kanın oluşmasını teşvik eder. Bu genelde doktorlar tarafından “yüksek kan basıncı” olarak teşhis edilir ve (ne yazık ki) teknik olarak fare zehiri (varfarin) ile aynı kimyasal olan kan-inceltici ilaçlarla tedavi edilir.
Fosforik Asit: Sodalardaki karbondiosksidi cözmek için kullanılan asittir. Fosforik asit çelik demirleri aşındırabilir. Ayrıca duvar örme ustaları tarafından taşları dağlamak için kullanılır. Ordu fosforik asidi pas kaplı savaş gemilerini temizlemek için kullanır. Kesinlikle diş minesine zarar verir. Fosforik asitle çürütülmüş diş fotoları görmek için Google Görseller’e “Mountain Dew Mouth” yazarak aratabilirsin.
Propilen Glikol: Otomotiv sektöründe eğlence araçlarını kışa hazırlamak için kullanılan bir sıvıdır. Ayrıca yabanmersini keklerinde, simitlerinde ve ekmeklerinde gördüğünüz “yalancı yabanmersini”ni yapmada kullanılır (renklendiriciler ve mısır şurubu karıştırılır.) Korkunç “yalancı yabanmersini” videosunu naturalnews.tv’den adresinden izleyebilirsiniz.
Sodyum (Tuz): Sağlık için yararlı olan ve günlük eser miktarda alınması gereken minerallerden(“iz mineraller”) yoksun olarak işlenmiş beyaz tuzdur. Holistik (bütünsel) beslenme sektöründe, hastalığı ve ölümü desteklediği için ona “ölüm tuzu” diyoruz. Öte yandan gerçek tuz, örneğin “kirli” deniz tuzu veya pembe Himalaya tuzu, selenyum (kanser), krom (diyabet) ve çinko (enfeksiyon hastalıkları) gibi hastalıkları önleyen “iz mineraller” içermektedir. Ekmek ve şekerde olduğu gibi beyaz tuz da sağlığınız için felakettir. Ve bakkallarda “deniz tuzu” iddialarına kanmayın. Jeolojik zamanda yeterince geriye giderseniz tüm tuzlar denizden gelir öyleyse her tuzu deniz tuzu olarak satabilirler.
Sodyum Nitrit: Domuza, sosisli sandviçlere, sosise, kurutulmuş ete, hamburgere, işlenmiş ve dilimlenmiş ete, pepperoni sosuna ve nerdeyse tüm işlenmiş etlere katılan kırmızı renkli, kanser edici kimyasaldır. Beyin tümörü, pankreas kanseri ve kolon kanseriyle ilişkisi kuvvetlidir. Amerikan Ziraat Dairesi bir kere onu besin tedarikçilerine yasaklamaya çalıştı fakat şuan Amerikan Ziraat Dairesi’nde egemen olan et endüstrisi tarafından kurnazca kaldırıldı. Etlerin taze gözükmesini sağlayan sodyum nitrat tam anlamıyla bir zehirdir. Her yıl sayısız çocuk sodyum nitratın sebep olduğu kanserden hayatını kaybediyor.
Soya Proteini: Pek çoğu vücut geliştiricileri tarafından da kullanılan protein barlarının bir numaralı kaynağıdır. Soya proteinleri gıda endüstrisinin “hurda protein”leridir. Genetik olarak değiştirilmiş (çoğunlukla Çin’de yetişen) soya fasulyesinden yapılır ve sonrasında asıl olarak patlayabilen bir kimyasal olan hekzana maruz bırakılır.
Sukraloz: Suni tatlandırıcı olarak satılan bir yapay kimyasal tatlandırıcıdır. Sukraloz molekülleri klor atomu içerir. Araştırmacılar defalarca buldular ki aslında suni tatlandırıcılar kilo alimini arttırarak insanları şişman yapıyorlar.
Şeker: Ağartılmış ve besince zayıf olan şekerkamışı işleme işleminin yan ürünüdür. Şeker kamışı işleme sırasında, neredeyse tüm mineral ve vitaminler genelde çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılan pekmez olup çıkarlar (Bu pekmez aslında şeker kamışı suyunun “iyi” olan kısmıdır.) Şeker tortusu sıkça çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılır çünkü her çiftlik sahibi bilir ki çiftlik hayvanlarının hayatta kalmaları için iyi besinlere ihtiyaç duyarlar. Şaşırtıcı bir şekilde klasik doktorlar henüz insanlar hakkında bunun ne olduğunun farkına varamadılar ve şeker yemenin sizin için tamamen iyi olduğunu iddia etmeye devam ediyorlar. Şeker diyabete, obeziteye, ruhsal bozukluklara ve beslenme yetersizliğine yol açar.
İşlenmiş Bitkisel Protein: Genelde genetik olarak modifiye edilmiş soyalardan çıkarılan soya proteininden yapılır ve ardından patlayıcı kimyasal çözücü hekzan kullanılarak işlem görür (bkz. üstte Soya Proteini). Vejetaryen yiyeceklerinde fazlaca kullanılır örneğin “vejeteryan hamburgeri” (bu arada, çoğu MSG veya maya özü içerir).
Maya Özü: Serbest glutamik asit tuz ve esteri içeren MSG’nin gizli formudur ve çok sayıda “MSG içermez” denilen “doğal ” gıda ürünlerinde kullanılır. Maya özü %14’e kadar serbest glutamik asit tuzu ve esteri içerir. Onu binlerce market ürününde, çorbadan atıştırmalık cipslere kadar, bulacaksınız. Bir keresinde taze ette kullanıldığını gördüm!
Gıda Etiketi Hileleri
Gıda şirketlerinin, ürünlerinde en çok kullanılan maddenin şeker olduğunu göstermeden daha fazla şeker koymak için kullandıkları hilelerden biri:
Gördüğünüz içindekiler etiketi ilk olarak ana içerikleri listelemelidir. Bazı tüketiciler aldıkları mısır gevreği kutusunun üzerinde “şeker, tam buğday, mısır” yazısını görüp korkabilirler vb. Bunun yerine bu şirketler, şekerin 3 veya 4 farklı formunu kullanarak listenin arka sırasına yazarlar ve şekerin daha az kullanıldığı imajını verirler. Şöyle ki; “Tam buğday, şeker, mısır şurubu, mısır şurubu katıları…”
Bu şekilde ana madde gerçekte %50’nin üzerinde şeker olabilmesine karşılık “tam buğday” olarak gözükür.
Güvenilir Ürün Nasıl Alınır?
■ Yerel çiftçi pazarlarından, gıda kooperatiflerinden veya Tarım Destekli Birliklerden alışveriş yapın.
■ İçindekiler etiketini okuyunuz! Eğer telaffuz edemediğiniz bir kimyasal ismi varsa, onu satın almayınız.
■ Daha çok işlenmemiş içerikli gıdaları alın ve neredeyse tüm dünyada hasta edici içeriklerle formüle edilmiş hazır yiyecekler ve işlenmiş gıdaları almak yerine kendi yemeğinizi yapın.
■ Kendi yiyeceklerinizi yetiştirin! Yiyebileceğiniz en güzel yiyecek kendi bahçenizden olandır.
NaturalNews/Mike Adams
.
Marketlerde satılan gıdaların içinde neler olduğunu hiç düşündünüz mü? İnsanlar sormaya devam ediyorlar: “Ürünlerin içindeki hangi maddelerden kaçınmalıyız?” Dolayısıyla, gıdalardaki en toksik ve hastalık yapıcı maddeleri içeren bir liste hazırladım. Bunlar kanser, diyabet, kalp hastalığı ve Amerika’da onmilyarlarca $’lık gereksiz sağlık bakım masrafına sebep olan maddeler.
Marketlerde satılan gıdaların içinde neler olduğunu hiç düşündünüz mü? İnsanlar sormaya devam ediyorlar: “Ürünlerin içindeki hangi maddelerden kaçınmalıyız?” Dolayısıyla, gıdalardaki en toksik ve hastalık yapıcı maddeleri içeren bir liste hazırladım. Bunlar kanser, diyabet, kalp hastalığı ve Amerika’da onmilyarlarca $’lık gereksiz sağlık bakım masrafına sebep olan maddeler.
Sağlıklı kalmak ve hastaneye girmek istemiyorsanız, ürün etiketlerini okuyun ve bu maddelerden uzak durduğunuzdan emin olun:
Akrilamid: Karbonhidratlar yüksek ısıya maruz kalınca gıdalarda, toksik, kanser yapıcı kimyasallar oluşur (fırında pişirirken, yağda kızartırken, ızgara yaparken). Akrilamidler ekmek kabuğundan atıştırmalık cipslere kadar her şeyin içinde var ve sonradan kasıtlı eklenen bir madde olmadığı için etiketlerde listelenmek zorunda değil.
Aspartam: Nörolojik bozukluklara, hastalık nöbetlerine, bulanık görme ve migren ağrılarına sebep olan kimyasal bir tatlandırıcı.
Otolize (hücre veya dokunun çıkardığı enzimler dolayısıyla kendi kendini eritmesi) proteinler: Serbest glutamat içeren ileri derecede işlenmiş proteinlerdir; lezzet arttırıcı kimyasal MSG’ye benziyordu.
BPA (Bisfenol-A): Neredeyse tüm gıda ambalaj plastiklerinde bulunan kimyasala benzeyen bir hormon. BPA, ppb (milyarda) düzeyinde bile aktif olsa, kanser, kısırlık ve hormonel düzensizliklere sebep olur. Ek olarak, erkeklerin kadınsı özellikler göstermesine, göğüs büyümesine ve hormonel bozulmalara neden olur.
Kazein: Süt proteinleri. Komik bir şekilde, inek sütüne alternatif olduğu iddia edilen soya peyniri ürünlerinde sıklıkla kullanılır. Neredeyse tamamı, inek sütü proteinlerinden yapılmaktadır.
Mısır şurubu: İleri Fruktoz Mısır Şuburu’nun diğer bir ismi (aşağıya bakın). Sıklıkla çocuk mamalarında kullanıyorlar.
Gıda renklendiriciler: Örneğin FD&C Red #40’ın çocuklarda gözüken davranış bozukluklarıyla bağı var. Neredeyse, tüm yapay gıda renklendiriciler petrolden türetiliyor ve içine alüminyum karıştırılıyor.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar: Şu anda etiketlerde yazılmıyor çünkü GDO endüstrisi (Monsanto ve Dupont) insanların, hangi gıdaların genetiğiyle oynanmış madde içerdiğini bilmesini kesinlikle istemiyor. Neredeyse, konvensiyonel olarak yetiştirilen tüm mısır, soya ve pamuk genetiğiyle oynanmış durumda. Genetiğiyle oynanmış maddelerin şiddetli kısırlık problemleriyle bağı olduğu düşünülüyor ve vücudunuzdaki bakterilerin, bağırsaklarınızda pestisid üretmesine sebep olabilir.
Organik mısır yemiyorsanız, kesinlikle genetiğiyle oynanmış mısır yiyorsunuzdur. Responsibletechnolog sitesinden daha detaylı bilgi edinebilirsiniz veya http://www.naturalnews.com/NoGMO.html adresinden GDO müzik videosunu izleyebilirsiniz.
İleri Fruktoz Mısır Şurubu: Kimyasal çözücü glutaratid’ten elde edilen ve sıklıkla civayla karıştırılan ileri derecede işlenmiş likid şekeridir. Diabet, obezite ve ruhsal rahatsızlıklarla bağlantılı vardır. Binlerce market ürününde kullanılan bir malzeme; pizza sosu ve salata süsü gibi tahmin edemeyeceğiniz birçok ürün dâhil.
Homojanize süt: Sütteki yağlar, süt sıvısında süspansiyon halinde kalması için yapay olarak düzenlenip küçük moleküllere dönüştürülüyor. Sütün rafta daha iyi gözükmesini sağlasa da kalp hastalıklarına veya süt alerjilerine sebep olabiliyor. Çiğ süt daha sağlıklı; onu tercih edin.
Hidroklorid: “Pyridoxine, Hydrochloride veya Thiamin Hydrochloride” gibi herhangi bir hidroklorit görürseniz, onlar, daha yüksek vitamin RDA değerleri göstermek için firmaların ürünlere eklediği B vitaminin kimyasal formlarıdır. Ama bunlar sentetiktir, gıda ve bitkilerden elde edilen vitaminler değil, vitaminlerin kimyasal formlarıdır. Besinsel açıdan neredeyse tamamen yararsızdırlar; sizin için kötü bile olabilirler. Niakinamid (B3 vitamini) ve siyonakobalomin (sentetik B12 vitamini) i de gözleyin.
Hidrolize Edilmiş Bitkisel Proteinler: Genellikle serbest glutamat (MSG) elde etmek için soya proteinlerinin ileri derecede işlenmesinden elde edilir. Tat arttırıcı olarak kullanılır.
Kısmi Hidrojenize Edilmiş Yağlar: Oda sıcaklığında kimyasal katalizörler kullanılarak stabil edilmek üzere kimyasal yapısı değiştirilmiş olan yağlardır. Bu yağlar trans yağ asitlerini oluşturur ve arterlerin tıkanma riskini fazlasıyla artırır. Ayrıca kanın pompalanmasını zorlaştıran ince ve viskoz olan, benim “çamur (sludge) kan” diye tabir ettiğim kanın oluşmasını teşvik eder. Bu genelde doktorlar tarafından “yüksek kan basıncı” olarak teşhis edilir ve (ne yazık ki) teknik olarak fare zehiri (varfarin) ile aynı kimyasal olan kan-inceltici ilaçlarla tedavi edilir.
Fosforik Asit: Sodalardaki karbondiosksidi cözmek için kullanılan asittir. Fosforik asit çelik demirleri aşındırabilir. Ayrıca duvar örme ustaları tarafından taşları dağlamak için kullanılır. Ordu fosforik asidi pas kaplı savaş gemilerini temizlemek için kullanır. Kesinlikle diş minesine zarar verir. Fosforik asitle çürütülmüş diş fotoları görmek için Google Görseller’e “Mountain Dew Mouth” yazarak aratabilirsin.
Propilen Glikol: Otomotiv sektöründe eğlence araçlarını kışa hazırlamak için kullanılan bir sıvıdır. Ayrıca yabanmersini keklerinde, simitlerinde ve ekmeklerinde gördüğünüz “yalancı yabanmersini”ni yapmada kullanılır (renklendiriciler ve mısır şurubu karıştırılır.) Korkunç “yalancı yabanmersini” videosunu naturalnews.tv’den adresinden izleyebilirsiniz.
Sodyum (Tuz): Sağlık için yararlı olan ve günlük eser miktarda alınması gereken minerallerden(“iz mineraller”) yoksun olarak işlenmiş beyaz tuzdur. Holistik (bütünsel) beslenme sektöründe, hastalığı ve ölümü desteklediği için ona “ölüm tuzu” diyoruz. Öte yandan gerçek tuz, örneğin “kirli” deniz tuzu veya pembe Himalaya tuzu, selenyum (kanser), krom (diyabet) ve çinko (enfeksiyon hastalıkları) gibi hastalıkları önleyen “iz mineraller” içermektedir. Ekmek ve şekerde olduğu gibi beyaz tuz da sağlığınız için felakettir. Ve bakkallarda “deniz tuzu” iddialarına kanmayın. Jeolojik zamanda yeterince geriye giderseniz tüm tuzlar denizden gelir öyleyse her tuzu deniz tuzu olarak satabilirler.
Sodyum Nitrit: Domuza, sosisli sandviçlere, sosise, kurutulmuş ete, hamburgere, işlenmiş ve dilimlenmiş ete, pepperoni sosuna ve nerdeyse tüm işlenmiş etlere katılan kırmızı renkli, kanser edici kimyasaldır. Beyin tümörü, pankreas kanseri ve kolon kanseriyle ilişkisi kuvvetlidir. Amerikan Ziraat Dairesi bir kere onu besin tedarikçilerine yasaklamaya çalıştı fakat şuan Amerikan Ziraat Dairesi’nde egemen olan et endüstrisi tarafından kurnazca kaldırıldı. Etlerin taze gözükmesini sağlayan sodyum nitrat tam anlamıyla bir zehirdir. Her yıl sayısız çocuk sodyum nitratın sebep olduğu kanserden hayatını kaybediyor.
Soya Proteini: Pek çoğu vücut geliştiricileri tarafından da kullanılan protein barlarının bir numaralı kaynağıdır. Soya proteinleri gıda endüstrisinin “hurda protein”leridir. Genetik olarak değiştirilmiş (çoğunlukla Çin’de yetişen) soya fasulyesinden yapılır ve sonrasında asıl olarak patlayabilen bir kimyasal olan hekzana maruz bırakılır.
Sukraloz: Suni tatlandırıcı olarak satılan bir yapay kimyasal tatlandırıcıdır. Sukraloz molekülleri klor atomu içerir. Araştırmacılar defalarca buldular ki aslında suni tatlandırıcılar kilo alimini arttırarak insanları şişman yapıyorlar.
Şeker: Ağartılmış ve besince zayıf olan şekerkamışı işleme işleminin yan ürünüdür. Şeker kamışı işleme sırasında, neredeyse tüm mineral ve vitaminler genelde çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılan pekmez olup çıkarlar (Bu pekmez aslında şeker kamışı suyunun “iyi” olan kısmıdır.) Şeker tortusu sıkça çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılır çünkü her çiftlik sahibi bilir ki çiftlik hayvanlarının hayatta kalmaları için iyi besinlere ihtiyaç duyarlar. Şaşırtıcı bir şekilde klasik doktorlar henüz insanlar hakkında bunun ne olduğunun farkına varamadılar ve şeker yemenin sizin için tamamen iyi olduğunu iddia etmeye devam ediyorlar. Şeker diyabete, obeziteye, ruhsal bozukluklara ve beslenme yetersizliğine yol açar.
İşlenmiş Bitkisel Protein: Genelde genetik olarak modifiye edilmiş soyalardan çıkarılan soya proteininden yapılır ve ardından patlayıcı kimyasal çözücü hekzan kullanılarak işlem görür (bkz. üstte Soya Proteini). Vejetaryen yiyeceklerinde fazlaca kullanılır örneğin “vejeteryan hamburgeri” (bu arada, çoğu MSG veya maya özü içerir).
Maya Özü: Serbest glutamik asit tuz ve esteri içeren MSG’nin gizli formudur ve çok sayıda “MSG içermez” denilen “doğal ” gıda ürünlerinde kullanılır. Maya özü %14’e kadar serbest glutamik asit tuzu ve esteri içerir. Onu binlerce market ürününde, çorbadan atıştırmalık cipslere kadar, bulacaksınız. Bir keresinde taze ette kullanıldığını gördüm!
Gıda Etiketi Hileleri
Gıda şirketlerinin, ürünlerinde en çok kullanılan maddenin şeker olduğunu göstermeden daha fazla şeker koymak için kullandıkları hilelerden biri:
Gördüğünüz içindekiler etiketi ilk olarak ana içerikleri listelemelidir. Bazı tüketiciler aldıkları mısır gevreği kutusunun üzerinde “şeker, tam buğday, mısır” yazısını görüp korkabilirler vb. Bunun yerine bu şirketler, şekerin 3 veya 4 farklı formunu kullanarak listenin arka sırasına yazarlar ve şekerin daha az kullanıldığı imajını verirler. Şöyle ki; “Tam buğday, şeker, mısır şurubu, mısır şurubu katıları…”
Bu şekilde ana madde gerçekte %50’nin üzerinde şeker olabilmesine karşılık “tam buğday” olarak gözükür.
Güvenilir Ürün Nasıl Alınır?
■ Yerel çiftçi pazarlarından, gıda kooperatiflerinden veya Tarım Destekli Birliklerden alışveriş yapın.
■ İçindekiler etiketini okuyunuz! Eğer telaffuz edemediğiniz bir kimyasal ismi varsa, onu satın almayınız.
■ Daha çok işlenmemiş içerikli gıdaları alın ve neredeyse tüm dünyada hasta edici içeriklerle formüle edilmiş hazır yiyecekler ve işlenmiş gıdaları almak yerine kendi yemeğinizi yapın.
■ Kendi yiyeceklerinizi yetiştirin! Yiyebileceğiniz en güzel yiyecek kendi bahçenizden olandır.
NaturalNews/Mike Adams
.
Akıl sağlığı için güneş ışığı
Güneş ışığının, D vitamini sağlayarak beden üzerinde yol açtığı sayısız faydanın yanı sıra akıl sağlığı üzerinde de büyük etkisinin olduğu ortaya çıktı.
Yapılan araştırmalar, D vitamini eksikliği içindeki çocukların depresyona daha açık olduklarını gösterdi.
"Güneş ışığı vitamini" de denilen D vitamini yüksek seviyedeki çocuklarda akıl sağlığı problemlerinde yüzde 10 azalma görüldü.
İngiltere'de Bristol Üniversitesi'ndeki bilim adamları tarafından yaşları dokuzla 13 arasında değişen 2 bin 700 çocuk üzerinde yapılan araştırmada, D vitamini yeterli olan çocuklarda hem depresyon daha az görüldü hem de bunların gençlik yıllarında da depresyona daha az maruz kaldıkları belirlendi.
D vitamini temel olarak güneş ışığından elde edilirken yağlı balıklarda da bulunuyor.
D vitamininin iki türü D2 ve D3'ten en kuvvetli antidepresanın D3 vitamini olduğu tespit edildi.
.
Yapılan araştırmalar, D vitamini eksikliği içindeki çocukların depresyona daha açık olduklarını gösterdi.
"Güneş ışığı vitamini" de denilen D vitamini yüksek seviyedeki çocuklarda akıl sağlığı problemlerinde yüzde 10 azalma görüldü.
İngiltere'de Bristol Üniversitesi'ndeki bilim adamları tarafından yaşları dokuzla 13 arasında değişen 2 bin 700 çocuk üzerinde yapılan araştırmada, D vitamini yeterli olan çocuklarda hem depresyon daha az görüldü hem de bunların gençlik yıllarında da depresyona daha az maruz kaldıkları belirlendi.
D vitamini temel olarak güneş ışığından elde edilirken yağlı balıklarda da bulunuyor.
D vitamininin iki türü D2 ve D3'ten en kuvvetli antidepresanın D3 vitamini olduğu tespit edildi.
.
HAŞHAŞİ İSLAMİ CEMAATLERDE EĞİTİM
Nurullah AYDIN
7 Haziran 2012 ANKARA
Zihin kontrolü, beyin yıkama, ipnoz, cips yerleştirme gibi çağdaş yöntemler gerçekte tarihin derinliklerinden bugünlere ulaşan egzoterik bilgilerin mekanikleşmesi sonucudur. Teknoloji her alanda olduğu gibi bu alanda da önplandadır.
İster din mensubu, tarikat, cemaat, hizmet erleri densin, ister partili densin, ister ajan densin uygulanan yöntem benzerdir. Nasıl mı bakın;
Haşhaşilerde olduğu gibi Fedaayiinlerin yetiştirilişinde adaylar, yaşam boyu kendilerini de öğretmenleri kadar önemli kılacak olan, ebedi bilgelik ve gizli güç sahibi olacaklarına inanarak cemaate katılırlar ve dokuz dereceden oluşan bir aydınlanma sürecinden geçirilirler.
İlk derecede; öğretmenler adayları, önceden öğrenip kabul ettikleri dinsel ve siyasal düşünce ve yargılardan kuşku duyma durumuna düşürürler. Daha önce kendilerine öğretilen her türlü bilginin önyargılı ve sarsılabilir olduğuna, olası her çeşit tartışma tekniği kullanılarak, inandırılırlar. Bunun sonucu, öğrencilerin her sorunun en doğru yorumunu yapabilen tek gerçek bilgi kaynağının öğretmenleri olduğuna inanmaları ve öğretmenlerinin kişiliklerine bağımlı duruma gelmeleridir. Öğretmenler, aynı zamanda, formel bilginin aslında, hazır duruma geldiklerinde öğrenecekleri, gerçek, gizli ve güçlü sırrın sadece bir örtüsü olduğu hakkında sürekli ipuçları verirler. Bu akıl bulandırma tekniği, öğrencinin bir öğretmene körü körüne bağlılık andı içecek hale gelmesine kadar sürdürülür.
İkinci derecede; Öğrencilere bu derecede, korunması İmama teslim edilmiş olan içrek bilgiler olmadıkça, bu içrek öğretinin basit birer simgesi durumunda olan dinsel kurallar izlenerek Allah'ın rızasına ulaşmanın imkânsız olduğu öğretilir.
Üçüncü derecede; Gelmiş geçmiş imamların sayısı ve kişilikleri, yedi sayısının maddi ve manevi dünyadaki anlamı aktarılır. Artık, kesinlikle Onikiimamcı inanç ve görüşlerden uzaklaşılarak, son altı imamın saygı duyulmaya gerek olmayan, manevi bilgilerden yoksun, sıradan insanlar oldukları öğretilir.
Dördüncü derecede; Öğrenciye, yedi Natık (bildiren-peygamber) dönemleri, onları izleyen altı Samit (suskun imamlar) ve her yeni natığın kendinden önce gelenlerin dinsel öğretisini nasıl değiştirdiği öğretilir. Bu eğitim, Muhammed'in son peygamber ve Kur'an'ın da Allah'ın son vahyi olamadığının kabul ettirilmesini içerir ki, tüm bunlar öğrenciyi İslam dininden çıkarır. Bu derecede ayrıca, yedinci ve son natık, Sahib-ul-Amr (varlıkların sahibi) İsmail'in oğlu Muhammed'in Eskilerin Bilimini (Ulum-ul Evvelin) tamamlayıp, içrek öğretinin bilimi olan Tevil bilimini (Allegorik yorum) kurduğu aktarılır.
Beşinci derecede; Geleneklerin tümü terkedilerek, Sayılar Bilimi ve Tevil uygulamalarının öğretimine başlanır. Sürekli konuşulan konu dindir. Kur'an'ın sözcük anlamına giderek daha az önem verilirken, İslam dininin tüm kural ve koşulları ortadan kaldırılmak istenir. On iki sayısının anlamı ve on iki hucca (kanıt) öğretilir. Bu huccalar, imamların propagandasına temel oluşturan ve onların kişisel öğretilerini yönlendiren kanıtlardır. Aynı zamanda, hucca sözcüğü, her imam tarafından, baş dai olarak atanan kişilere de ad olarak verilmiştir. Sonradan, oniki hücce insan omurgasındaki oniki sırt omuru ile bağdaştırılır; yedi kafa omuru (cervical) ise yedi peygamberi ya da yedi imamı simgeler.
Altıncı derecede; İslam dininin koşulları (namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i şehadet) ve tüm diğer ritlerinin allegorik anlamları bu derecede öğrenciye aktarılır. Görünümde uygulanan bu koşul ve ritlerin temelde önemsiz olduğu ve bilgiye ulaşmış kişilerin bunlardan vazgeçebileceği öğretilir. Çünkü bu uygulamalar, kurnaz yasa koyucular tarafından, cahil ve kaba halkı yönetmek için konulmuştur.
Yedinci derecede; Bu ve bundan sonraki derecelere, öğretinin gerçek yapısı ve amaçlarını kavrayabilen önde gelen kişiler kabul edilir. Önceden varolan (Pre-existent) ve Sonradan ortaya çıkan (Subsequent) kavramları ve bunların dualist yapısı bu derecede öğretilir ve böylece, kişinin Tek Tanrı öğretisine olan inancının yıkılması amaçlanır. Yedinci derece Büyük Giz'in açıklamasını getirir; tüm insanlar ve evrendeki tüm varlıklar aslında bir bütündür, en basit şey bile bu bütünün bir parçasıdır ve bu bütünün yaratma/yoketme gücü vardır. Bir cemaatci olarak birey, kendinde uyanmaya hazır olan bu gücü kullanma şansına sahiptir. Bu nedenle, gücün bir parçası olduğunu kavrayan kişi, insanlığın bu muazzam potansiyelinden habersiz olan diğer bilgisizleri yönetebilir. Bu güç, Zamanın Tanrısı (Lord of Time) adı verilen esrarlı varlık sayesinde edinilmiştir.
Sekizinci derecede; Önceden var olan-Sonradan ortaya çıkan ikili öğretisi geliştirilir, öğrenci tarafından derinlemesine kavranmasına çalışılır. Ayrıca, en önemlisi, bu iki kavramın da üzerinde, ne adı, ne nitelikleri bilinebilen, hakkında hiç bir bilgi bulunmayan, tapınmak bile mümkün olmayan bir yüce Varlık olduğu hakkında ilk bilgiler verilmeye başlanır. Bu isimsiz Varlık, Zerdüşt inancındaki, Zervan Akanana’yı (Sonsuz Zaman) andırmaktadır. Ancak, öğretinin bu noktasında, cemaatler arasında farklı anlayışlar, çatışma ve karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Yine de, bu fikirleri kabul edenlerin yeri, dualistlerin ya da maddecilerin yanından başka bir yer olamaz.. Bu derecede, öğrenciye peygamber olmak için, mucizeler yaratmaktansa politik, sosyal, dini ve felsefi bir sistem yaratıp uygulamak kabiliyetini göstermek gerektiği öğretilir. Ayrıca, dünyanın sonu, yeniden doğuş, cennet-cehennem gibi allegorik kavramların yanısıra çeşitli kıyamet doktrinleri de aktarılır. Sekizinci dereceye hak kazanabilmek için, kişi tüm dinlerin bir sahtekarlık olduğuna inanmalıdır. Önemli olan yalnızca birey ve bireysel akıldır; o da ancak, en büyük güç olan imama hizmet ederek mükemmelliğe erişebilir.
Dokuzuncu derecede; Aydınlanmanın bu en son derecesinde, tüm dogmatik din kurumlarından sıyrılan kişi artık, en saf ve basit anlamıyla, bir filozof olmuştur. Kendi arzusuna ve keyfine uygun düşen, düşünce sistem veya karışımını istediği gibi kabul etme özgürlüğüne kavuşmuştur. Bu derece, inanç diye bir kavramın mevcut olmadığı, aslında herşeyin eylemden ibaret olduğu sırrının açıklandığı son derecedir. Her hangi bir eylemi düşünüp uygulamak da, tüm akıl ve mantığın yegane sahibi olan imamın elindedir.
Türkiye’de ve İslam ülkelerinde yaşanan olayları, bu eğitimi almış, ABD-İngiltere-Fransa istihbarat siyasi, askeri ticari kurslarına seminerlerine katılmış tipler açısından değerlendirin.
Günün Sözü: Dürüst olmayan yalancı hangi kimlikte olursa olsun insan olamamıştır.
.
7 Haziran 2012 ANKARA
Zihin kontrolü, beyin yıkama, ipnoz, cips yerleştirme gibi çağdaş yöntemler gerçekte tarihin derinliklerinden bugünlere ulaşan egzoterik bilgilerin mekanikleşmesi sonucudur. Teknoloji her alanda olduğu gibi bu alanda da önplandadır.
İster din mensubu, tarikat, cemaat, hizmet erleri densin, ister partili densin, ister ajan densin uygulanan yöntem benzerdir. Nasıl mı bakın;
Haşhaşilerde olduğu gibi Fedaayiinlerin yetiştirilişinde adaylar, yaşam boyu kendilerini de öğretmenleri kadar önemli kılacak olan, ebedi bilgelik ve gizli güç sahibi olacaklarına inanarak cemaate katılırlar ve dokuz dereceden oluşan bir aydınlanma sürecinden geçirilirler.
İlk derecede; öğretmenler adayları, önceden öğrenip kabul ettikleri dinsel ve siyasal düşünce ve yargılardan kuşku duyma durumuna düşürürler. Daha önce kendilerine öğretilen her türlü bilginin önyargılı ve sarsılabilir olduğuna, olası her çeşit tartışma tekniği kullanılarak, inandırılırlar. Bunun sonucu, öğrencilerin her sorunun en doğru yorumunu yapabilen tek gerçek bilgi kaynağının öğretmenleri olduğuna inanmaları ve öğretmenlerinin kişiliklerine bağımlı duruma gelmeleridir. Öğretmenler, aynı zamanda, formel bilginin aslında, hazır duruma geldiklerinde öğrenecekleri, gerçek, gizli ve güçlü sırrın sadece bir örtüsü olduğu hakkında sürekli ipuçları verirler. Bu akıl bulandırma tekniği, öğrencinin bir öğretmene körü körüne bağlılık andı içecek hale gelmesine kadar sürdürülür.
İkinci derecede; Öğrencilere bu derecede, korunması İmama teslim edilmiş olan içrek bilgiler olmadıkça, bu içrek öğretinin basit birer simgesi durumunda olan dinsel kurallar izlenerek Allah'ın rızasına ulaşmanın imkânsız olduğu öğretilir.
Üçüncü derecede; Gelmiş geçmiş imamların sayısı ve kişilikleri, yedi sayısının maddi ve manevi dünyadaki anlamı aktarılır. Artık, kesinlikle Onikiimamcı inanç ve görüşlerden uzaklaşılarak, son altı imamın saygı duyulmaya gerek olmayan, manevi bilgilerden yoksun, sıradan insanlar oldukları öğretilir.
Dördüncü derecede; Öğrenciye, yedi Natık (bildiren-peygamber) dönemleri, onları izleyen altı Samit (suskun imamlar) ve her yeni natığın kendinden önce gelenlerin dinsel öğretisini nasıl değiştirdiği öğretilir. Bu eğitim, Muhammed'in son peygamber ve Kur'an'ın da Allah'ın son vahyi olamadığının kabul ettirilmesini içerir ki, tüm bunlar öğrenciyi İslam dininden çıkarır. Bu derecede ayrıca, yedinci ve son natık, Sahib-ul-Amr (varlıkların sahibi) İsmail'in oğlu Muhammed'in Eskilerin Bilimini (Ulum-ul Evvelin) tamamlayıp, içrek öğretinin bilimi olan Tevil bilimini (Allegorik yorum) kurduğu aktarılır.
Beşinci derecede; Geleneklerin tümü terkedilerek, Sayılar Bilimi ve Tevil uygulamalarının öğretimine başlanır. Sürekli konuşulan konu dindir. Kur'an'ın sözcük anlamına giderek daha az önem verilirken, İslam dininin tüm kural ve koşulları ortadan kaldırılmak istenir. On iki sayısının anlamı ve on iki hucca (kanıt) öğretilir. Bu huccalar, imamların propagandasına temel oluşturan ve onların kişisel öğretilerini yönlendiren kanıtlardır. Aynı zamanda, hucca sözcüğü, her imam tarafından, baş dai olarak atanan kişilere de ad olarak verilmiştir. Sonradan, oniki hücce insan omurgasındaki oniki sırt omuru ile bağdaştırılır; yedi kafa omuru (cervical) ise yedi peygamberi ya da yedi imamı simgeler.
Altıncı derecede; İslam dininin koşulları (namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i şehadet) ve tüm diğer ritlerinin allegorik anlamları bu derecede öğrenciye aktarılır. Görünümde uygulanan bu koşul ve ritlerin temelde önemsiz olduğu ve bilgiye ulaşmış kişilerin bunlardan vazgeçebileceği öğretilir. Çünkü bu uygulamalar, kurnaz yasa koyucular tarafından, cahil ve kaba halkı yönetmek için konulmuştur.
Yedinci derecede; Bu ve bundan sonraki derecelere, öğretinin gerçek yapısı ve amaçlarını kavrayabilen önde gelen kişiler kabul edilir. Önceden varolan (Pre-existent) ve Sonradan ortaya çıkan (Subsequent) kavramları ve bunların dualist yapısı bu derecede öğretilir ve böylece, kişinin Tek Tanrı öğretisine olan inancının yıkılması amaçlanır. Yedinci derece Büyük Giz'in açıklamasını getirir; tüm insanlar ve evrendeki tüm varlıklar aslında bir bütündür, en basit şey bile bu bütünün bir parçasıdır ve bu bütünün yaratma/yoketme gücü vardır. Bir cemaatci olarak birey, kendinde uyanmaya hazır olan bu gücü kullanma şansına sahiptir. Bu nedenle, gücün bir parçası olduğunu kavrayan kişi, insanlığın bu muazzam potansiyelinden habersiz olan diğer bilgisizleri yönetebilir. Bu güç, Zamanın Tanrısı (Lord of Time) adı verilen esrarlı varlık sayesinde edinilmiştir.
Sekizinci derecede; Önceden var olan-Sonradan ortaya çıkan ikili öğretisi geliştirilir, öğrenci tarafından derinlemesine kavranmasına çalışılır. Ayrıca, en önemlisi, bu iki kavramın da üzerinde, ne adı, ne nitelikleri bilinebilen, hakkında hiç bir bilgi bulunmayan, tapınmak bile mümkün olmayan bir yüce Varlık olduğu hakkında ilk bilgiler verilmeye başlanır. Bu isimsiz Varlık, Zerdüşt inancındaki, Zervan Akanana’yı (Sonsuz Zaman) andırmaktadır. Ancak, öğretinin bu noktasında, cemaatler arasında farklı anlayışlar, çatışma ve karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Yine de, bu fikirleri kabul edenlerin yeri, dualistlerin ya da maddecilerin yanından başka bir yer olamaz.. Bu derecede, öğrenciye peygamber olmak için, mucizeler yaratmaktansa politik, sosyal, dini ve felsefi bir sistem yaratıp uygulamak kabiliyetini göstermek gerektiği öğretilir. Ayrıca, dünyanın sonu, yeniden doğuş, cennet-cehennem gibi allegorik kavramların yanısıra çeşitli kıyamet doktrinleri de aktarılır. Sekizinci dereceye hak kazanabilmek için, kişi tüm dinlerin bir sahtekarlık olduğuna inanmalıdır. Önemli olan yalnızca birey ve bireysel akıldır; o da ancak, en büyük güç olan imama hizmet ederek mükemmelliğe erişebilir.
Dokuzuncu derecede; Aydınlanmanın bu en son derecesinde, tüm dogmatik din kurumlarından sıyrılan kişi artık, en saf ve basit anlamıyla, bir filozof olmuştur. Kendi arzusuna ve keyfine uygun düşen, düşünce sistem veya karışımını istediği gibi kabul etme özgürlüğüne kavuşmuştur. Bu derece, inanç diye bir kavramın mevcut olmadığı, aslında herşeyin eylemden ibaret olduğu sırrının açıklandığı son derecedir. Her hangi bir eylemi düşünüp uygulamak da, tüm akıl ve mantığın yegane sahibi olan imamın elindedir.
Türkiye’de ve İslam ülkelerinde yaşanan olayları, bu eğitimi almış, ABD-İngiltere-Fransa istihbarat siyasi, askeri ticari kurslarına seminerlerine katılmış tipler açısından değerlendirin.
Günün Sözü: Dürüst olmayan yalancı hangi kimlikte olursa olsun insan olamamıştır.
.
İSLAMİ UYANIŞ MI? HAŞHAŞİLERİN İKTİDARI MI?
Nurullah AYDIN
6 Haziran 2012 ANKARA
İnsanlık tarihi; dinler ve ideolojilerle, mutlu olmanın sosyal yaşamı düzenlemenin arayışlarıyla doludur.
Her din, her ideoloji; mutlak kendini doğru kabul etmiş inanmayanı yandaş olmayanı ötekileştirmiş ve yok edilmesini amaçlamıştır. İnsan olma gerçeğine varan aydınlarca ise barış içinde bir arada yaşama çabaları ise sürmüştür. İnsan odaklı aydınlar, siyasetçiler ise bunun içinde büyük bedeller ödemişledir.
İslam dünyasında Arap baharı denilen hareketlenme var. Denilen Arap dünyası diktatörlüklerden arınarak özürlüklere demokrasiye kavuşuyor.
Sistemi rejimi kuran batı emperyalizmi yeni yapılanmayı bu şekilde kitlelere sunarken, Müslüman kitleler birbirini öldürmeye yüzyılların birikimi olan kentlerinin yakılıp yıkılmasında öncü rolü oynuyorlar.
Ama Türkiye’de başlayan İslam dünyasını sarmalayan İslami hareketler hakkında birçok kesim farklı tanımlamalar getiriyor.
Oysa olanlara bakıldığında bir İslami akımın güçlendiği ve iktidarlara geldiği görülüyor.
Bu hareket; Haşhaşiler hareketidir.
Haşhaşiler (Arapça: Hashīshīya ya da Hashīshūn), Haşişin ya da Haşhaşiyyin de denir.
8. yüzyılda İsmaililiğin Nizarî kolundan çıkan bu topluluğun 15. yüzyıla dek faaliyetlerini sürdürdükleri sanılmaktadır. Kapalı bir topluluk olan Haşhaşiler radikal bir din akımının takipçileri olarak ortaya çıktılar. Suikasti, Eyyubilere, Selçuklulara ve Abbasilere Tapınak Şövalyelerine Haçlılara karşı siyasi yaptırım aracı olarak kullandılar ayrıca üçüncü haçlı seferi sırasında haçlılara ve tapınak şövalyelerine de suikast yapmışlardır. Avrupa dillerine Haçlı Frankları tarafından taşınan assassin sözcüğünün kökeni haşhaşindir. .
Assassin sözcüğünün kökeni
İngilizcedeki "assassin" sözcüğünün Arapça haşhaşin (afyonkeş) sözcüğünden türediği varsayılır. Hasan Sabbah'ın müritleri, kendilerini "esaslarına bağlı olan" anlamındaki 'Esasiyun' şeklinde adlandırıyorlardı. Bununla birlikte bazılarına göre sözcüğün kökeni Marko Polo'nun 1273'teki Alamut ziyaretini anlattığı anılarında bahsettiği, haşhaştan çok alkollü içecekleri andıran bir uyuşturucudur.
Bazı yazarlara göre de sözcük Hasan'ın takipçileri cümlesinden geliyordu. Bazıları ise, o çağlarda uyuşturucu kullanımı toplumda kabul görmeyen bir alışkanlık olduğundan haşhaşini, yani toplum dışı ve serseri sözcükleriyle bağdaştırdı. Bir başka deyişle, Hasan Sabbah'ın İsmaili örgütünün bu sözcükle anılması uyuşturucu kullandıklarının ispatı olmayabilir. Bir başka rivayete göre, göreve çıkmadan önce sakinleşmek için haşhaş kullandıklarıydı. Bazıları kullandıkları maddenin bir uyarıcı olduğunu ve savaşta onları çılgına çevirdiğini iddia ederler. Bu maddenin erginleme törenlerinde yeni üyeye ölümden sonra kendisini bekleyen ödülleri göstermek için kullanıldığı da söylenir.
Kendilerine ed-da’va-t-ul-cedide (yeni dava, yeni öğreti) ya da fedaayiin (Arapça fedailer –bir amaç uğruna kendini feda etmeye hazır olan) derlerdi.
Haşhaşiler; Hasan Sabbah'ın 1090 yılında Alamut Kalesi'ni almasıyla kurulmuştur. Hasan Sabbah'ın amacı Selçuklu Devleti'nden intikam almaktı. Bunun için Nizamülmülk ve Sultan Melikşah'ı öldürmek istiyordu(Devlet sarayında kovulma mevzusundan dolayı). Hasan Sabbah, Alamut kalesini aldıktan sonra kalede bazı düzenlemeler yaptı; kalenin asma bahçelerini yeniledi, surlarını güçlendirdi. Hasan’ın gençlik yıllarında bir şeyhin ona haşhaş içirmesiyle haşhaşın büyük etkisinde kalmıştı. Haşhaşla birçok kişiyi kandırabileceğini o zaman anlamıştı. Alamut Kalesi’ni aldıktan sonra Hindistan'dan haşhaş meyvesini getirdi.
İslam ülkelerindeki hareketlenme Haşhaşilerin yeniden doğuşu anlamına geliyor mu?
Batı stratejik merkezleri İslam dünyasının zaaflarını iyi tespit ederek istismar etmede 100 yıldır başarılılar.
Önce İngilizler; Arabistan’da Vahhabi hareketini Osmanlı-Türk müslümanlarına karşı örgütlediler.
Sonra İngilizler; Orta Asya’da Cemalettin Afgani’yi, Ortadoğu’da Arap dünyasında Muhammed Abduhu; İslam’ın ilahi mesajdan saptıracak görüş ve düşüncelerle donatarak kullandılar.
Şimdilerde Amerikalılar ve İngilizler kimleri örgütledi ve örgütlüyor?
Günün Sözü: Aklını kullanamayan, okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan insanın, köle olması kaçınılmazdır.
.
6 Haziran 2012 ANKARA
İnsanlık tarihi; dinler ve ideolojilerle, mutlu olmanın sosyal yaşamı düzenlemenin arayışlarıyla doludur.
Her din, her ideoloji; mutlak kendini doğru kabul etmiş inanmayanı yandaş olmayanı ötekileştirmiş ve yok edilmesini amaçlamıştır. İnsan olma gerçeğine varan aydınlarca ise barış içinde bir arada yaşama çabaları ise sürmüştür. İnsan odaklı aydınlar, siyasetçiler ise bunun içinde büyük bedeller ödemişledir.
İslam dünyasında Arap baharı denilen hareketlenme var. Denilen Arap dünyası diktatörlüklerden arınarak özürlüklere demokrasiye kavuşuyor.
Sistemi rejimi kuran batı emperyalizmi yeni yapılanmayı bu şekilde kitlelere sunarken, Müslüman kitleler birbirini öldürmeye yüzyılların birikimi olan kentlerinin yakılıp yıkılmasında öncü rolü oynuyorlar.
Ama Türkiye’de başlayan İslam dünyasını sarmalayan İslami hareketler hakkında birçok kesim farklı tanımlamalar getiriyor.
Oysa olanlara bakıldığında bir İslami akımın güçlendiği ve iktidarlara geldiği görülüyor.
Bu hareket; Haşhaşiler hareketidir.
Haşhaşiler (Arapça: Hashīshīya ya da Hashīshūn), Haşişin ya da Haşhaşiyyin de denir.
8. yüzyılda İsmaililiğin Nizarî kolundan çıkan bu topluluğun 15. yüzyıla dek faaliyetlerini sürdürdükleri sanılmaktadır. Kapalı bir topluluk olan Haşhaşiler radikal bir din akımının takipçileri olarak ortaya çıktılar. Suikasti, Eyyubilere, Selçuklulara ve Abbasilere Tapınak Şövalyelerine Haçlılara karşı siyasi yaptırım aracı olarak kullandılar ayrıca üçüncü haçlı seferi sırasında haçlılara ve tapınak şövalyelerine de suikast yapmışlardır. Avrupa dillerine Haçlı Frankları tarafından taşınan assassin sözcüğünün kökeni haşhaşindir. .
Assassin sözcüğünün kökeni
İngilizcedeki "assassin" sözcüğünün Arapça haşhaşin (afyonkeş) sözcüğünden türediği varsayılır. Hasan Sabbah'ın müritleri, kendilerini "esaslarına bağlı olan" anlamındaki 'Esasiyun' şeklinde adlandırıyorlardı. Bununla birlikte bazılarına göre sözcüğün kökeni Marko Polo'nun 1273'teki Alamut ziyaretini anlattığı anılarında bahsettiği, haşhaştan çok alkollü içecekleri andıran bir uyuşturucudur.
Bazı yazarlara göre de sözcük Hasan'ın takipçileri cümlesinden geliyordu. Bazıları ise, o çağlarda uyuşturucu kullanımı toplumda kabul görmeyen bir alışkanlık olduğundan haşhaşini, yani toplum dışı ve serseri sözcükleriyle bağdaştırdı. Bir başka deyişle, Hasan Sabbah'ın İsmaili örgütünün bu sözcükle anılması uyuşturucu kullandıklarının ispatı olmayabilir. Bir başka rivayete göre, göreve çıkmadan önce sakinleşmek için haşhaş kullandıklarıydı. Bazıları kullandıkları maddenin bir uyarıcı olduğunu ve savaşta onları çılgına çevirdiğini iddia ederler. Bu maddenin erginleme törenlerinde yeni üyeye ölümden sonra kendisini bekleyen ödülleri göstermek için kullanıldığı da söylenir.
Kendilerine ed-da’va-t-ul-cedide (yeni dava, yeni öğreti) ya da fedaayiin (Arapça fedailer –bir amaç uğruna kendini feda etmeye hazır olan) derlerdi.
Haşhaşiler; Hasan Sabbah'ın 1090 yılında Alamut Kalesi'ni almasıyla kurulmuştur. Hasan Sabbah'ın amacı Selçuklu Devleti'nden intikam almaktı. Bunun için Nizamülmülk ve Sultan Melikşah'ı öldürmek istiyordu(Devlet sarayında kovulma mevzusundan dolayı). Hasan Sabbah, Alamut kalesini aldıktan sonra kalede bazı düzenlemeler yaptı; kalenin asma bahçelerini yeniledi, surlarını güçlendirdi. Hasan’ın gençlik yıllarında bir şeyhin ona haşhaş içirmesiyle haşhaşın büyük etkisinde kalmıştı. Haşhaşla birçok kişiyi kandırabileceğini o zaman anlamıştı. Alamut Kalesi’ni aldıktan sonra Hindistan'dan haşhaş meyvesini getirdi.
İslam ülkelerindeki hareketlenme Haşhaşilerin yeniden doğuşu anlamına geliyor mu?
Batı stratejik merkezleri İslam dünyasının zaaflarını iyi tespit ederek istismar etmede 100 yıldır başarılılar.
Önce İngilizler; Arabistan’da Vahhabi hareketini Osmanlı-Türk müslümanlarına karşı örgütlediler.
Sonra İngilizler; Orta Asya’da Cemalettin Afgani’yi, Ortadoğu’da Arap dünyasında Muhammed Abduhu; İslam’ın ilahi mesajdan saptıracak görüş ve düşüncelerle donatarak kullandılar.
Şimdilerde Amerikalılar ve İngilizler kimleri örgütledi ve örgütlüyor?
Günün Sözü: Aklını kullanamayan, okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan insanın, köle olması kaçınılmazdır.
.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...