CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

ATATÜRKÇÜ ÖĞRETİNİN GENEL YAPISI / Atatürk Öğretisi’nin 10 ilkeden oluşan mimarisi,

“Efendiler, 
-Efendier, Cumhurreisi’nin halk tarafından seçilmesi mahsurludur! Vekillerin seçmesi en iyisidir. Nedenine gelince, yarın birisi çıkar ‘beni halk seçti’ diyerek krallığını ya da diktatörlüğünü ilan ederse, demokrasi tehlikeye girer! Tarihte örnekleri çoktur…”





GİRİŞ DERSİ: ATATÜRKÇÜ ÖĞRETİNİN GENEL YAPISI

Atatürkçü Öğreti 4 ilke grubundan oluşur:

Ana ilke, Varoluş ilkeleri, Uygulama ilkeleri, Uyum  ve Yöntem ilkeleri.

Atatürk öğretisinin temeli Millet olgusudur. Millet birinci realite, dayanak ve başlangıçtır. Her şeyden önce üzerinde durulacak, savunulacak ve geliştirilecek olan, Millettir. Öncelikle öğrenilecek ve korunacak olan, odur.

1) Ana İlke

Bu anlayış milliyetçilik ilkesinde yerini bulur. Birinci ilke budur.

2) Varoluş İlkeleri

Milletin varlığı ve korunması iki koşula bağlıdır: Millî Egemenlik ve Tam Bağımsızlık (M ve T).

3) Uygulama İlkeleri

Bu koşullar (M ve T)  üç ilke ile somutlaştırılır, uygulamaya konur, işler hale getirilir:

-Halkçılık (H)   -Cumhuriyetçilik (C)   -Devletçilik (D)

Geri kalan dört ilke Uyum ve Yöntem ilkeleridir.

4) Uyum ve Yöntem ilkeleri

-Uyum İlkeleri: Laiklik, Devrimcilik.

-Yöntem ilkeleri: Yukardaki tüm ilkelerden en iyi sonuçların alınabilmesi için, uygulama sırasında şu iki ilkenin gerekleri daima yerine getirilecektir: Bilimcilik, Sosyal Ahlak.

**

Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin yapısı, öz olarak budur.

Aşağıda sistemin ayrıntılarına giriyorum.

1) ANA İLKE: MİLLİYETÇİLİK İLKESİ

A) BİRLİK YASASI

Birlik yani bir araya gelme; yaradılışın temel bir kuralıdır.

Bütün oluşum ve varlıklarda ögeler sistemli olarak ve durmaksızın bir araya gelir; böylece en basitinden en karmaşığına yeni ve daha gelişkin varlıklar ortaya çıkar.

Birlik yasasına insanlar da tabidir.

İnsan sosyal bir varlıktır. Başlangıçtan beri bir arada yaşar. Yaşamını topluca sürdürür, ihtiyaçlarını topluca karşılar. Oluşturduğu topluluklar giderek büyür, sayıca artar, aralarında ilişkiler kurulur, zamanla birleşir, daha büyük topluluklar kurarlar. Kabile ölçeğinden kavim, oradan millet (ulus) ölçeğine, sonunda uluslararası ölçeğe yükselir.

B) ÖRGÜTLENME VE MİLLET

Toplu yaşam düzen gerektirir. Kurallar konulmasını, bunların uygulanmasını içerir. Kural koyucular, uygulayıcılar ortaya çıkar. Bu oluşum, topluluğun örgütlenmesi demektir. Öyle bir zaman gelir ki, örgütlenme devlet şeklini alır.

Bir toplum devlet sahibi olunca, millet adını alır.

Baştan beri esas, bir arada olmaktır; bu “bir arada oluş”, yani birlik; milletin, dolayısıyla bireylerin yaşam ve gönençlerinin ilk kaynağı ve koşuludur. Dolayısıyla, var olmak, varlığını sürdürmek ve iyi yaşamak için millet oluşumunu sürdürmek, korumak ve savunmak, üzerinde titremek esastır; akıl ve mantık gereğidir.

Toplumun bu hali, “ulus-devlet” halidir. Milletçe yaşamak, haklarını savunmak ve kalıcı olmak için, bugünün koşullarında tek yöntem budur, başkası yoktur.

Bu gereklilik Milliyetçilik ilkesinde ifadesini bulur.

Milleti Milliyetçilik İlkesi ile tanır ve tanımlarız; niteliklerini, koşullarını, muhafaza yollarını öğreniriz.

2) VAROLUŞ İLKELERİ

A) YÖNETİM VE YOZLAŞMA

Devlet olunca, artık bazı kişiler başa geçecek, milleti yönetecektir.

Yönetilmek başlangıçtan beri insan toplumlarının bir ihtiyacıdır. Zamanla birileri bu alanda kendini gösterir; diğer ihtiyaçlarda olduğu gibi: Birileri çiftçi, inşaatçı, öğretmen, mühendis,… olurken; birileri de yönetici olur, bunu sürekli bir uğraş haline getirirler.

Peki, bu “yönetici” dediğimiz kişiler nasıl ortaya çıkar? Genel olarak, iki şekilde diyebiliriz:

-Ya kendiliklerinden, kendilerini zorla dayatarak,

-Ya da millet tarafından seçilip görevlendirilme yoluyla...

Başka bir deyişle ya zorbalıkla, ya da milletin uygun görüp seçmesiyle yönetici konumuna gelirler.

Ne var ki, yöneticilik birtakım sorunları da beraberinde getirir. Şöyle ki:

Millet içinde yeni bir sınıf oluşur: Baş yönetici,  alt yöneticiler, daha alt yöneticiler,… ortaya çıkar. Teşkilatlanma başlar ve artar, genişlik ve derinlik kazanır.

Yönetim demek güç, kuvvet demektir. Çok büyük kaynaklar yöneticinin ve çevresinin kontrolü altına girer. Mevcut yetkiler pekişir, yeni yetkiler elde edilir. Yönetici mitleşir, ihtişam ve erişilmezlik kazanır. Yöneticinin milletle arasındaki mesafe açılır. Hatta, bazen insanüstü görülmeye bile başlar.

Ellerine büyük kaynaklar ve güç geçince yönetici sınıf kendi tutku ve çıkarlarını kollamaya meyleder. Millet sömürülür; baş yönetici ve onun altındakiler, hepsi katılır bu sömürüye. Bu süreç hemen bütün toplumlarda görülmüştür, görülüyor. Yönetici sınıf koşullar gerektirince iç ve dış sermaye sınıfı ile ittifak kurmuş, çoğu zaman onların emrine girmiştir. Hatta onların onayı ve desteğiyle iktidar olmuştur. Bugün de öyledir.

B) BU OLUMSUZ GELİŞME NASIL ÖNLENEBİLİR?

İleri sürülen bir çözüm, yöneticilerin “millet tarafından seçilmesi”dir. Bu takdirde yönetimin yozlaşması; bazı koşullar yerine getirilirse, önemli ölçüde önlenebilir.

Bununla birlikte, devletin ve milletin varlık ve bütünlüğüne, devamlılığına yönelik iç ve dış kaynaklı tehlikeler tamamen ortadan kalkmış olmayacak, var olmaya devam edecektir. Bunlar Atatürk’ün Nutuk’ta “iç ve dış bedhahlar” olarak andığı düşmanlar ve onların tasallut ve saldırılarıdır. Bu saldırılara karşı çare ise, varoluş ilkelerini en sıkı şekilde uygulamaktır:

-Millî Egemenlik: Millet içerde bütün kararlarını kendisi alır.

-Tam Bağımsızlık: Millet dışa karşı bütün kararlarını kendisi alır.

Bu iki ilkenin gerekleri ne derecede yerine getirilirse, devlet ve milletin varlığının dokunulmazlığı, devamlılığı ve gelişip kökleşmesi de o derecede garanti altına alınmış olur.

Ancak varoluş ilkelerinin gerekleri ve işlevleri de kendiliğinden sağlanamaz.

3) UYGULAMA İLKELERİ

Peki, varoluş ilkelerinin işlemesi nasıl sağlanacaktır?

Varoluş ilkeleri (M ve T) soyuttur. Onları şu üç uygulama ilkesi ile somutlaştırır, gerçekleştiririz:

-Halkçılık İlkesi (H)

-Cumhuriyetçilik İlkesi (C)

-Devletçilik İlkesi (D)

H: Milliyetçiliğin, C: Millî Egemenliğin ete kemiğe bürünmesidir, uygulamaya konulmasıdır. D: İhtiyaçların karşılanması, güçlü bir ekonomi, Tam Bağımsızlığın güvence altına alınmasıdır.

HALKÇILIK : Milliyetçilik ilkesini sağlamlaştırır. Halk, milletin somut halidir; gözle görülür, elle tutulur halidir. Onu bu ilke çerçevesinde düşünüp davranarak tanıyabiliriz.

CUMHURİYETÇİLİK: Millî Egemenliği somutlaştırır. Millî Egemenliğin ete kemiğe bürünmesidir. Bütün ülkeyi kaplamış, dal dal ayrılan dev bir örgüt olarak karşımıza çıkar. Tam Bağımsızlığı destekler. Eğer Millî Egemenliği ruha benzetirsek, Cumhuriyet o ruhun bedenidir.

DEVLETÇİLİK: Güçlü, kendine yeterliliği yüksek bir ekonomi yaratır. Tam Bağımsızlık ancak güçlü ve ulusal bir ekonomi ile mümkündür.

4) UYUM VE YÖNTEM İLKELERİ

Geri kalan dört ilke Uyum ve Yöntem ilkeleridir. İlk 6 ilkenin nasıl, hangi yollardan gidilerek uygulanacağını gösterir.

a) Uyum ilkeleri

Türkiye çağa uyum sağlayamamış bir ülkedir. Bu özelliği şu iki ilkenin uygulanmasını gerektirir: Devrimcilik, Laiklik. (Dm ,L),

-Kalıplaşmayacağız, zamana ve değişime uyacağız, Devrimcilik: Dm

- Din gereğidir diye geçmişe ve geleneklere bağlı kalınamaz, Laiklik (L).  Laiklik Millet hayatında aklı ve doğru bilgiyi öne çıkarır, etkin kılar.

b) Yöntem ilkeleri

Yukardaki tüm ilkeler uygulanırken, iki ilkenin gerekleri daima yerine getirilecektir. Ancak bu takdirde tüm ilkeler mükemmel şekilde uygulanabilecek, en iyi sonuçlar elde edilecektir. Bu ilkeler şunlardır: Bilimcilik, Sosyal Ahlak (B, A).

-Bilimin (B) kural ve verilerine uyacağız.

-Bütün ilkelerin anlaşılması ve somutlaştırılmasında ahlaki esaslara uyacağız. Bilimsel kuralları insanileştireceğiz: Ahlak (A)

** * *

Atatürk Öğretisi’nin 10 ilkeden oluşan mimarisi, yukarda açıkladığım şekildedir.

Aşağıda şematik olarak sunuyorum.

Prof. Dr. Cihan Dura

http://bit.ly/2gEShnF

Hiç yorum yok:

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...