CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Er meydanina firlayacak guce sahip olmayan fertlerin de sunabilecekleri hizmetler vardir.

[Editörün Notu: Çok değerli Yazarımız, bedenen artık aramızda değil.. 
Bu yazı, İçinde bulunduğumuz olaylar, hala değişmediği için güncellenmiştir. Olaylara bambaşka açılardan bakmak şarttır. Mutad olanı zaten herkes bilir. Önemli olan mutad olmayanı görebilmek için objektif olup inceleyip  araştırıcı olmak gereklidir. Türkiye de Evrenden bağımsız değildir. Evren varlılarının iletişim kurma etkileşim şekilleri, yine Evrenler gibi sonsuzca yollardan oluşur.)


Yurdumuzu ic ve dis dusmanlara karsi ve ozellikle de " bizi yutmak isteyen KAPITALIZMIN EMPERYALIZMINE KARSI" mucadeleye girismis olan VATANSEVERLER'in er meydanina firlayacak guce sahip olmayan aile fertlerinin de sunabilecekleri hizmetler vardir. Bu konuyu isleyen agir basli yazimizi SITENIZ' de yayinlamanizi diler, saygilarimi sunarim.
Yavuz Keskin
Em.Og.Alb.
Fransizca Ogretmeni


KOZMIK KARANLIK GUCLER

Yerkure uzerinde yasamakta olan beseriyetin bugun sevgi ve digerkamlik atmosferi icersinde yasamadigini bilmeyenimiz yoktur. Evlerin icindeki yasam tarzi planetin butun bolgelerine dalga dalga yayilmaktadir, yani evlerde ne yasaniyorsa butun dunyada da o yasanmaktadir. Bunun artik boyle surup gitmemesini saglamak uzere olumlu adimlar atma zamani gelmis ve hatta gecikmektedir bile.

Sevgi ve digerkamlik icersinde yasayamiyorsak, bu, bizim dogruyu yanlistan ayirt edemeyeisimizden oturu degil, bizi ACGOZLULUGUN OBSEDE ETMIS (1) olmasindan oturudur. Ac gzoluluk ne kadar igrenc bir seydir ! Dunya gezegeninin her yaninda, yani butun uluslarda gorulmektedir. Ulus ulusa karsi, irk irka karsi savasmaktadir; bunun nedenini arayacak olursak, bu daima acgozluluktur. Guclu olan, zayif olani soymakta ve gezegenin her yaninda korku ve mucadele hukum surmektedir. Bu durum, guclunun zayifi oldurup yedigi orman hayatinin durumuna benzemektedir.

Kanatlarimiz olsaydi da melekler gibi ucarak yerkureyi havadan seyredebilseydik, bu durumu her tarafta gorebilirdik ve kalplerimiz sizim sizim sizlardi. Hepimizin pek iyi bildigi gibi her yerde mabetler ve din adamlari mevcut, ama vaazlara haftanin bir gununde kulak verilmekte, diger gunlerde ise hersey unutulmakta ve alisilmis yasam bicimine devam edilmektedir. Beser varliginin boyle yasamasi cehaletten oturu degildir. Eger oyle olsaydi, kisi, egitilmek suretiyle degistirilebilirdi. Nitekim bu durum bugune kadar degistirilememistir ve surup gitmektedir. Neden mi boyledir? Soyleyelim: Yerkuremiz kara bulutu andirir nitelikte bir karanlik ile sarilip sarmalanmis durumdadir. Bu karanlik, kotu amacli varliklarin form-panse'lerinden (2) olusmus bir karanliktir; dunyamizda sanki halki yok etmeye calisan bircok SATAN (3) varmis gibidir. Bu karanligi olusturan elemanlar halkin kanini emen vampir yarasalar gibidirler.

Bereket versin ki bazi yonetici kadrolarimiz, bu karanlik gruplara mensup degildirler. Bunun icin Tanriya ne kadar sukretsek azdir, cunku toplumlar onlar sayesinde ayakta durmaktadirlar.

Pekiyi, bu karanlik kisiler kimlerdir?

Incil'in Apocrypha (4) bolumunde de yer alan Cennet'ten kovulmus negatif varliklardir. Bunlarin temel gorevleri, beseriyeti, Tanri Emirlerini ihlal etme yonunde ayartmaktir. Acgozlulugu ve dostane olmayan her turlu eylemi tesvik etmektedirler; fakat acgozluluk hep basi cekmekte, gurur ve kibir de ikinci sirayi isgal etmektedir. Bu karanlik kisilerin cogu, para getiren kuruluslarin yuksek makamlarinda oturmaktadirlar. Bu kuruluslar, bu duzenbazlarin saflarindan gelen hisse sahipleri icin asiri karlar yapmak uzere hileyle isletilmektedirler.

Bunlar, faaliyetlerini gizlice yurutmektedirler. Yuzeyde, olagan is adamlari gibi gorunmektedirler. Oysa aslinda buyuk bir luks ve refah icinde yuzmektedirler. Gercek renklerini ancak gizli toplantilarinda gostermektedirler.

Kisacasi, beseriyet bugun ser ceteleri yuzunden mutlu bir hayat yasayamamaktadir. O halde, butun beseriyeti olanca gucuyle tehdit etmekte olan bu karanligi yok etmek, boylece gezegenimizi arindirmak ve dezefenkte etmek icin el ele vermek zorundayiz. Ey dunyalilar, uyanin ve cevrenize bir bakin; cevrenize bakarken ayrica kendi ic dunyaniza da bakmayi ihmal etmeyin; cunku, farkinda olmadan, sizi icinizden kiskivrak yakalamis karanlik varliklardan birini de barindiriyor olabilirsiniz. (1)


YERKUREMIZ BU KARANLIK BULUTTAN NASIL ARINDIRILABILIR?

Bu konuda diger uluslarla irtibat saglamak uzere isbirligi yapacak guruplar kurunuz, onlarla gorusunuz, onlarla aranizda sevgi baglari olusturunuz. Uluslarin fertleri bu yolla kiyam ettirilecek, zihinleri durumu kavrayacak ve karanligin ser guclerini defetmek icin gerekli pozitif enerjinin tezahur etmesine yol acacaktir. Bu is, isik nesretmekle gerceklestirilebilir. (5) Karanligi yok etmede hic bir zaman basarisizliga ugramayan Tanri Isigi'na yakariniz.

Dehsete dusmus ve caresiz kalmis kisilere sevgi nesrediniz. (6) Yeryuzunun aydinlanmis kisilerine cok is dusmektedir.

Bu mesaji okumus olan siz artik yardim edebilirsiniz. Gunde 1-2 kereden fazla dua ediniz. Butun beseriyete sevgi nesrediniz. Biliniz ki, Tanri, yakarisiniza yanit verecektir: " ISTEYIN, VERILECEKTIR " denilmemis midir? Bu ogut, gerektigi gibi dinlenilmemis ve anlasilmamistir; yani duaniz, arada sirada gerceklestirilen bir isteyis olmamali, zihininiz ve kalbiniz her gun, her saat hayrin kaynagina yukselmeli ve yardim cagriniz oraya ulasmalidir. Bunun, uzun ayrintili bir dua olmasi gerekmez; birkac kelime yeterlidir: Unutmayiniz ki duanin gucu, dilekte bulunus anindaki iman ve SEVGI'dedir.

SER CETELERI, SEVGI DOLU BIR ATMOSFERIN ICINDE IS GOREMEMEKTEDIR. ONLARIN DAYANAGI VE KUVVETI, SAVASLAR VE AYAKLANMALAR, AC GOZLULUK VE NEFSANIYETTIR. Onlari bundan yoksun kiliniz, atmosferi sevgi ve iman isigiyla doldurunuz, o zaman kotu varliklar, beslenecek bir sey bulamayacaklari icin kacacaklardir.

Gerci bu maksat icin olusturulmus gruplarin hepsi de bol isik yaymaktadirlar, ama evlerinde oturan tek tek bireylerin yardimina cok ihtiyac vardir. DUNYA PLANETININ TUM CEVRESINI GENIS BIR ISIK TABAKASI CEVRELEMELIDIR KI, HICBIR KARANLIK BUNU KARARTAMASIN VE HICBIR KARANLIK VARLIK BU TABAKAYI ASIP ICERIYE SIZAMASIN. UZERLERINE ISIK YONELTILDIGINDE ONLAR DEHSETE KAPILMAKTA VE KACACAK DELIK ARAMAKTADIRLAR.

Osmanli Saltanat artiklari olan son usak ruhlu Padisah ve hilafet erbabinin, ulkeyi emperyalist devletlere peskes cekmeleri sonucunda, ic ve dis dusmanlara karsi ve ozellikle " BIZI YUTMAK ISTEYEN KAPITALIZMIN EMPERYALIZMINE KARSI " bir Ulusal Kurtulus Savasi vermistik. O savasta, babalar ve ogullar silaha sarilip MUSTAFA KEMAL'in pesine dusmusler, analar sirtlarinda bebeleri oldugu halde kagnilarla kocalarina ve ogullarina muhimmat tasimislardi.ya evde kalanlar, yani masum dedeler, nineler ve sahisiz torunlar ne yapmislardi? Su anda bizim yapmadigimiz gerekeni yapmislardi. O esi bulunmaz Komutan ile emri altindaki yigit evlatlarinin yedi duvele karsi yaptiklari savasta zafer kazanmalari ve yuvalarina MUZAFFER GAZILER olarak donmeleri icin gece gunduz dua etmislerdi.

Osmanli Saltanat artiklarinin misyonunu bugun baskalari yuklenmislerdir. Bu da, 2inci ATATURK MISYONU uygulamasini zorunlu hale getirmistir. (7)

Su haldee ATAMIZ'in bize isil isil parildayan bir dostluk ve kardeslik yurdu olarak emanet etmis oldugu Turkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, acgozlulugu ve dostane olmayan her turlu eylemi tesvik eden kibirli negatif varliklara yar etmemek icin elinize cografya derslerinde kullanilan bir yerkure alip butun beseriyete zihinsel olarak israrla sevgi vibrasyonlari yollayiniz. Bakin, o zaman karsinizda ser ceteleri diye bir sey kalir mi? Esim ve ben bu calismayi bir nine ve dede olarak surekli sekilde yapiyoruz. Ya siz?

Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)

BILIM ARASTIRMA MERKEZI'nin
- Kotuluk ve Kaynaklari (1981) ve
- Sirius Misyonu - Bildirge (1979) adli eserlerinden yararlanilirak hazirlanmistir.

NOTLAR :

(1) Obsesyon : Gorgu ve seviye bakimindan geri kalmis, bilgi ve gucunu nefsani maksatlar ugrunda kullanmayi benimsemis varliklar bedenli bir varliga (insana) derece derece nufuz eder ve onu etkisi altina alarak irade ve muhakemesini felce ugratincaya kadar icsel hayatina girer. Bu olaya obsesyon denir. (METAPSISIK TERIMLER SOZLUGU - Ergun ARIKDAL, Ruh ve Madde Yayinlari, s.110) (1971).

(2) Form-panse : Dusunce sekli - Zihin enerjisinin etkisiyle subtil maddede olusan uc boyutlu sekil. (DUSUNCE SEKILLERI - Dr. Annie BESANT - C.W. LEADBEATER, Ruh ve Madde Yayinlari, 1988).

(3) SATAN : Seytan

(4) Apocrypha : Incil' in, sahte ve taklit oldugu mutalaa edilerek geriye kalmis kismindan ayrilmis olan bir parcasidir.

(5) Konficyus : " Karanliklardan yakinip sizlanacagina, ne olur bir mum da sen yaksana. "

(6) Yuksek Rehber Ruh Goethe : " Onunuze dunya haritasini aliniz. Dunya haritasinin her kosesine sevgi vibrasyonlari gonderiniz. Bunlari herkes yapacak seviyede degildir. Sizler (spiritualistler, aydinlanmis kisiler bu duzeydesiniz. "

(7) Sirius Misyonu - Bildirge : BILIM ARASTIRMA MERKEZI YAYINLARI, s.35.

Atatürk emperyalizm hakkında ne düşünüyordu


Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı.”

Bu satırlar, üyesi olan 156 ülkenin oybirliği ile aldığı kararla 1981 yılını ‘Atatürk yılı’ ilan eden UNESCO’ya ait.

Söz konusu emperyalizm olunca, 156 ülkenin ortak görüşüne göre, dünyada sömürü düzenine ‘dur’ diyebilen ilk lider olan Atatürk’ün, yenilgiye uğrattığı bu haksız düzen hakkındaki görüşleri büyük önem taşıyor doğal olarak.

Sadece yurdumuzun, yurttaşlarımızın değil tüm insanlığın baş belası olan doymak ve durmak bilmez emperyalizmi zaten O’ndan daha iyi tanımlayabilecek biri de olamaz sanırım.

Ata’nın bu konu hakkındaki konuşmalarından onlarca örnek verilebilir. Ben ise bir kaçına değinmek istiyorum.

Üçü – beşi geçmeyen oyunlar ile dünyayı esir almaya çalışan sömürücü devletlerin, ülkemizin de yer aldığı coğrafyada yüzyıla yakın bir süredir oynadığı oyunu, dönemin faşist ve de yayılmacı politika izleyen İtalyan lider Mussolini üzerinden Atatürk şu şekilde özetlemektedir:

“İnkılabımızın tam dönüm anında topraklarımıza göz dikerek saldırmak isteyen düşmanın, dini ele alarak birçok fitne ve fesatla halkı kandırmaya kalkıp, türlü entrikalar çevirmekten çekinmeyeceği de muhakkaktır. Biliyor musunuz ki Mussolini peşindekilerle buraya gelirse nasıl gelecektir? Önünde dervişler, hacılar, hocalarla gelecektir. Din adamlarını elinde silah olarak kullanacaktır.” (1)

Emperyalizmin ilk hedefinin neresi olduğunu da, Kurtuluş Savaşı sırasında 10 Ağustos 1920’de Afyon’da subaylara yaptığı konuşmadaki şu sözleri ile açıklamaktadır:

“İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret etiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.

Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz. (2)

Ulu Önder ayrıca, vatan savunmasında iki cephenin varlığından bahseder:

Dahili cephe, görünürdeki cepheAsıl olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren dahili cephenin düşmesidir. Bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Hakikaten ‘kaleyi içinden almak’ dışından zorlamaktan çok kolaydır. (3)

Kısacası, Atatürk için tek düşmanın kim olduğu bellidir:

“En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.” (4)

Peki dünyadaki bu sömürü düzeni hep böyle mi gidecektir?

Atatürk, emperyalizmin geleceği hakkındaki görüş ve dileğini de şu sözler ile belirtmiştir:

“Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.” (5)

“Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal hale mazhar olacaktır.” (6)

“Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık olmaz.” sözünü ne yazık ki ancak yaşayarak kavrayabildiğimiz, öngörüleri ile tarihin akışını değiştiren bu yüce insanın bu konuda da haklı çıkması, kuşkusuz bütün insanlığın ortak dileğidir.

Gökhan Cebeci

Odatv.com


Kaynakca:

1)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 18, Kaynak Yayınları, sayfa 182

2)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 9, Kaynak Yayınlan, sayfa 112

3)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 20, Kaynak Yayınları sayfa 168

4)   M. Kemal Atatürk, Hakimiyet-i Milliye, 20 temmuz 1920

5)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144

6)   Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 12, Kaynak Yayınları sayfa 201

http://bit.ly/2hcMwxp

M. K. ATATÜRK: RUSLARLA İŞBİRLİĞİ DIŞ POLİTİKAMIZIN TEMELİDİR

[ Editörün Notu: Atamızın ölümünden sonra, Atamızın öğütlerinin aksine olan basiretsiz anlaşmalar yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi, Türkiyeye hiçbir zaman hiçbir faydası olmamış ve olmayacak olan NATO dur. 
NATO, ülkemizi işgal eden ve Kurtuluş Savaşında kanımızla ülkemizden kovduğumuz emperyalist ülkerin teşkilatıdır. 
Türkiye DP iktidarında kendi elleriyle, ülkemizi işgal edenleri içimize sokmuştur. Bu, affedilemez bir ihanettir. 
Detaylı bilgi için bakınız : http://bit.ly/2hyGqIS ]


  
M. K. ATATÜRK: RUSLARLA İŞBİRLİĞİ DIŞ POLİTİKAMIZIN TEMELİDİR

1- Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikada özenle güttüğü amaç, uluslararası barışı korumak ve güven içinde yaşamak olmuştur. Başta SSCB (Rusya) olmak üzere komşularımızla, diğer doğu ülkeleri ile dostluk ve iyi geçinme yolunda ilişkiler kurduk, antlaşmalar yaptık. Emperyalist ülkelerle ittifak yapmaktan uzak durduk.

2- SSCB ile işbirliğini Türk dış politikasının temeli yaptım. Her ne pahasına olursa olsun, Türkiye’nin bu işbirliğinden hiçbir şekilde vazgeçmemesini istedim. Fransa, İngiltere ile olan sürtüşmesinde Türkiye’yi bozuk para gibi kullanmak istedi. Ama Türkiye bunu uzun süre önce anladı. Anlaşmazlıkları olan farklı emperyalist devletler arasında oyun oynamak, şimdiye kadar hemen hemen hiçbir şey getirmemiştir. Görüyordum ki, devletimiz ancak SSCB ve Doğu ile daha sıkı birleşmesi halinde ayakta kalabilir.

3- Bu yüzdendir ki, benden sonrakilere vasiyetim şu oldu: Sovyetler Birliği’ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Sovyetlere yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir antlaşmaya imza koymayacaksınız.

4- Türk-Sovyet dostluğuna dair diğer görüş ve değerlendirmelerimi çeşitli konuşmalarımda şöyle dile getirdim: Birçok tecrübe devirleri geçirmiş olan yeni Türkiye-Sovyet Rusya dostluğu, gitgide büyümekte olan bir dostluktur. Diğer hiçbir devlet aleyhine yönelik değildir. Bu dostluk her iki ülkeye çok büyük bir güven temin etmekte ve milletler arasındaki ilişkilerde sadakatin bir örneğini oluşturmaktadır.

5- Sovyetlerle dostluğumuz sağlam ve içtendir. Kara günlerimizden kalan bu dostluk bağını, Türk ulusu unutulmaz değerli bir hatıra bilir. İki ülke arasında her yönden temaslar sıklaşmakta ve genişlemektedir. Sovyetler, Cumhuriyetimizin onuncu yılında, yüksek üyeleriyle şenliklerimizde hazır bulundular. Devletlerimiz hükümetleriyle ve uluslarıyla her fırsatta birbirlerine nasıl inandıklarını ve ne kadar güvendiklerini bütün dünyaya göstermektedirler. Son günlerde Boğazlar sorununu ortaya koyduğumuz zaman, Sovyetler’in bizim tezimizdeki doğruluğu ve haklılığı bildirmiş olmaları, Türk ulusunda yeniden derin dostluk duyguları uyandırmıştır. Türk-Sovyet dostluğu uluslararası barış için şimdiye kadar yalnız hayır ve fayda getirmiştir. Bundan sonra da yalnız hayırlı ve faydalı olacaktır.

6- Ancak Sovyetlerle dostluğumuz asla bir tabiiyet şeklini almadı, alamazdı. Kasım 1936’da Sovyet Elçisi Karahan’a en kesin şekilde bildirdiğim gibi: Ben Türkiye-SSCB dostluğunu sadece eşit ilişkiler varsa, beni tanıdıklarını hissedersem sağlarım; başka türlü bir karşılıklı ilişkiyi kabul etmem. Sizin çok güçlü ve donanımlı bir ordunuz olduğunu biliyorum, ama ondan korkmuyorum. Ben dünyada kimseden korkmam, buna siz de dahilsiniz. Benim arkamda on sekiz milyon halk var; sadece emir vermem yeterli olacaktır ve nereye yönlendirirsem, benim peşimden oraya gelirler. Çok zarar verebilirim, bunu tabii ki asla yapmam. Benim verdiğim sözler, dostluğum gibi kutsal ve sağlamdır.

prof. Dr. Cihan Dura

11.8.2016


Taksim Cumhuriyet Anıt’ında Atatürk’ün sağında iki Rus yer almaktadır: Ünlü Rus mareşal Kliment Voroşilov ile ünlü Soviyet KGB kurucusu Mihail Frunze. Bu kişiler Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunda oynadıkları önemli rolü Atatürk’ün özel emri ile tüm gelecek nesiller için asla unutulmasınlar diye burada yer almaktadırlar. Çok yazıktır ki günümüzün Türk nesli bu kişilerin ne adlarını biliyor ne de ne yaptıklarını.

TÜRK TOPLUMU, NE 27, NE 32, NE DE 47 ETNİK GRUPTAN İBARETTİR! BUNLARIN HEPSİ BİLİM DIŞI SAFSATADAN İBARETTİR


TÜRK TOPLUMU, NE 27, NE 32, NE DE 47 ETNİK GRUPTAN İBARETTİR! BUNLARIN HEPSİ BİLİM DIŞI SAFSATADAN ÖTEYE BİR DEĞERİ OLMAYAN SPEKÜLASYONLARDAN, TÜRK TOPLUMUNU YÖNLENDİRMEK, BATI’NIN İSTEDİĞİ İNSAN TİPİNDE YANİ MİLLİ ŞUURDAN YOKSUN İNSAN KALABALIKLARI HALİNE GETİRMEK İÇİN UYDURULMUŞ YALANLARDIR.

BİZLER DÜNYANIN EN ESKİ, EN MEDENİ MİLLETİYİZ. EN SOYLU VE EN HOMOJEN MİLLETİYİZ. TÜRK MİLLETİ BİRDİR,  BÜTÜNDÜR, BİZİ PARÇALAYAMAZLAR 

Sevgili Okurlar

Bu gün Suriye de Fırat Kalkanı harekatında önce 4 şehidimizin olduğu söylendi sonra 14 şehidimizin olduğu haberi geldi 4 ü ağır 34 yaralımız varmış. Son olarak gelen haberler şehit sayısının daha fazla olduğun yönünde. inşallah yanlış bilgidir diyoruz. Ancak 4 veya 14 acımız büyük Allah şehitlerimize rahmet Yaralılarımıza acil şifa kederli ailesine sabırlar diliyoruz.Yüce yaradan dan milletimizin üzerine bir kabus gibi çöken bu acı günlerin tez elden bitmesini diliyoruz. Milletimizin Başı sağ olsun.

Sevgili Okurlar,

Bu günkü Yazımızı öğle saatlerinde düzenlemiştim. Ancak şehit haberleri üzerine yayınlamak istemedim. Akşam şehit sayısı artınca tekrar vaz geçtim ancak daha sonra Atatürk'ün 1916'da Muş Cephesinde Ruslarla savaşın en şiddetli anlarında bile fiilen savaştığı cepheden döner dönmez dil mevzu üzerinde çalıştığını düşündükçe milli meselelerin her şart altında öğrenilmesi gerektiğini düşünerek çalışmamızı paylaşmaya karar verdim.

Sevgili Okurlar,
Bir yanda bombalar patlıyor,Askerlerimiz polislerimiz otobüsleri içinde veya kenarında veya cephelerde sürekli kalleşçe edilirken bu katliam sadece fiilen öldürerek değil gençlerimiz mankurtlaştırarak Türklük şuurundan uzaklaştırarakta hızla devam ediyor.

Bu günlerde twetterde 36-42 veya 47 etnik gurup söylemleri yeniden dolaşmaya başladı.Bu sosyal medya aracağılı ile yürütülen bir bilgi kirlenmesidir. Milletimizin,sanki biz ırk bütünlüğü olan bir Ulus değilmişizde oradan buradan toplama hasbelkader bir araya gelmiş insan topluluklarıymışız gibi bilgilenilmesi sağlanmaktadır.

Bu alçakça, alenen ve kasıtlı olarak yapılmakta olan Türk düşmanlığıdır.
Bunu söyleyenler vatan hainidir ve ırkımıza düşmandırlar.

Karşılarında kendilerine cevap verecek kimse olmadığı için herkes ağzına gelen ihaneti sergilemektedir.

Sevgili Okular,
Hainler bir diğer taraftan fırsat buldukça Tv’lerde, gazetelerdeki köşelerinde, sözde bilimsel bir konuyu paylaşıyorlarmış pozlarında “Hepimiz Türkiyeliyiz. Biz çeşitli ırklardan kültürlerden geliyoruz. Biz rengarenk bir mozayiğiz. Türkiye Cumhuriyetinde 27 veya 42 etnik grup yaşamakta, Bu etnik grupların da varlıklarının tanınması gerekmektedir. ''Türkiye Türklerindir' gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye'de yaşayan herkesindir” diyorlar!

Türkiye’deki tüm vatandaşları koruyan, sözde insanlık adına yapıldığı iddia edilen bu söylemler PKK’nın, AB'nin ABD'nin Uluslararası Emperyalizmin talepleri ile örtüşmektedir.

“AB’ne girilmesi” veya Türkiye’nin “Yeni Dünya Düzeninde” yerini alması için “Kemalist Ulus Devletin sonlanması gerekir” diyen Emperyalist Batı’nın talepleri ile içimizde, sözde din iman adına (*)  Emperyalizmin maşalığı yapan Türk düşmanlarının talepleri aynıdır.

Öncelikli olarak etnik ayrıştırma veya kışkırtma konusunu ele alalım. Türk toplumu, ne 27, ne 32, ne de 47 etnik gruptan ibarettir. Bunların hepsi bilim dışı safsatadan öteye bir değeri olmayan spekülasyonlardan, Türk toplumunu yönlendirmek Batı’nın istediği insan tipinde yani milli şuurdan yoksun insan kalabalıkları haline getirmek için uydurulmuş yalanlardır.

Bazı üniversite mensubu akademisyenler ülkemizde Yörükler, Aleviler, Tahtacılar, Çepniler vb. türden etnik gruplardan söz açmaktadırlar ki bunlar ya kasıtlı olarak ülkeyi etnik topografyaya ayırmak isteyen hainler ya da tamamıyla cahil kişilerdir.

Bunun gibi bir de azınlıklar kategorisini şişirenler vardır. Bunlar da Asuriler, Süryaniler, Nesturiler vb. azınlık grupları oluşturmaktadırlar. Bilindiği üzere Asurlular, aslında Nesturiler olarak bilinen Hıristiyanlığın monofizit grubundadırlar. Amerikalılar tarafından desteklenmiş ve dini liderlerinin (Mar Şimun) başkanlığında Kürtlere karşı bir güç oluşturmuşlardır. Hatta Asuriler Keldani olarak da adlandırılmaktadır. 1830’larda bu hususta İngiliz ve Amerikalı misyonerler önemli rol oynamışlardır. 

Güneydoğu’da Asuriler, Keldaniler, , Nesturiler; Süryaniler gibi kategorileştirilmeye çalışılan bu azınlık gruplarının da miktarlarının yüz binin üzerinde olduğu şüphelidir. 1965 istatistik verilerine göre, tüm nüfusta Türkçe’ den başka dilleri konuşanların oranı ise % 9’dur. Aynı döneme ait Kürtçe konuşanların sayısı da % 7 civarındadır. O halde Kürtlerin dışında kalanlar % 2 kadardır.

“P. A. Andrews’in Türkiye’de 47 etnik gurup var” şeklinde yaptığı tanımlama hain ve cahiller sürüsünün dilinden düşmüyor.

Türkiye Andrews’un görüşlerini incelediğimizde katılmadığımız bazı temel ayrılıklar ortaya çıkmaktadır. Andrews’un iddiaları da bilimsel değildir:

Yörükler, Türkmenler, Azeri Türkleri, Uygurlar, Kırgızlar; Özbekler, Nogaylar, Kırım Tatarları, Balkarlar, Karaçaylar, kazaklar, Tahtacılar, Çepniler; Alevi ve Sünni Türk ayırımları, Şii ve KArapapak türü Azeri farklılaşmaları, Alevi-Sünni Türkmen gruplaşmaları, Bulgaristan ve Balkanlardan gelen Müslüman göçmenleri, etnik gruplar halinde göstermek, bilimsel olmaktan ziyade oryantalist bir yaklaşımın ürünüdür.

Hatta “Afşarlar Tahtacılar, Türkmenler, Abdallar, Sarıkeçili, Yörükleri, Karakeçili Yörükleri gibi ” dil, din, kültür ve duygu birliği açısından “millet-altı” grupların etnik olarak gösterilmesi çok yanlıştır.

Andrews’un ülkemizde yaşayan Azerileri, Özbekleri, Türkmenleri Kazakları, Kırgızları, Kırım Tatarlarını, Uygurları, Balkarları ve Karaçayları Hala Ermeni, Rum, Yahudi, Polonez, Arap, Süryani, Eston, Molokan, Alman asıllılarla aynı kefeye koyması bilimsellikle açıklanamaz.

Yine “Sünni Kürtler, Alevi Kürtler, Yezidi Kürtler, Zazalar-Sünni ve Zazalar-Alevi” türü etnik kimlik üretmesi de tartışmaya açıktır. Ne Kürtler ne de Zazalar Hakkında yazar bir soy kütüğü ortaya koymamaktadır. Yazar, Gökalp’ten kaynaklanan Türk Türkleri ve Türk Kürtleri ikiliğine de devam etmektedir. Lozan’da Azınlık olarak belirtilen unsurlar bellidir ve nüfusumuzun %1’i bile değildir.

Andrews’un “Sünni Kürtler, Alevi Kürtler, Yezidi Kürtler Zazalar-Sünni ve Zazalar-Alevi” türü etnik kimlik üretmesi de tartışmaya açıktır. Ne Kürtler ne de Zazalar Hakkında yazar bir soy kütüğü ortaya koymamaktadır. Yazar, Gökalp’ten kaynaklanan Türk Türkleri ve Türk Kürtleri ikiliğine de devam etmektedir.

Ayrıca, Şavak aşiretleri hususunda da “farklı bir kültüre sahip, yarı göçebe bir grup olduklarını” söylüyor. 28 (P. A. Andrews, a.g.e., s. 157) Keza, “Şavaklılar kırmanca konuşurlar, konuştukları dil kırmanca konuşan diğer insanlar tarafından anlaşılamaz” yargısında bulunuyor. Oysa, Muhtar kutluata göstermiştir ki, Şavaklılar bir Türkmen aşiretidir. Tüm maddi ve manevi kültürleri Asyatik özellikleri aynen yansıtmaktadır. Hatta, kullandıkları hayvan damgalarına kadar. Ayrıca, Zaza oldukları da bilinmektedir.

Siyasal açıdan, ülkemizi çok kültürlü bir model içinde görmek isteyen Peter Andres’un bu görüşlerinin hiçbir ciddi araştırmadan geçirmeden çok sayıda siyasimiz tarafından benimsemiş olması da çok üzücü ve düşündürücüdür. Ülkemiz ve insanımız, tüm nitelikleriyle Bugün gözler önündedir. Bir deney masası kabul ederek üzerinde her türlü sosyal, antropolojik, etnolojik ve dil bilimsel açıdan analizler yapılabilir. Buna her zamankinden çok daha ihtiyaç da vardır.

Türk Milleti bir bütündür Türk Milletini sosyolojik, hukuki ve siyasi bir bütün olarak değil de, etnik/ırk topluluklarına göre 27 parçalı olarak görmekten kaynaklanıyor. Sonra da bu parçaların eşitliğinden bahsediliyor. İnsanlık, toplulukların eşitliğini sağlayacak kriterleri henüz bulamadı, ama bizdeki bölücüler keşfetmişler(!) Dünya hukukuna ve anayasamıza göre, bireyler/vatandaşlar eşittir ve böylece toplumdaki bütün farklılar da eşitlenmiş olmaktadır.

Bir başka saptırma da; Batı ülkelerinde vatandaşın kimliği; Alman, Fransız, İspanyol, İtalyan, Yunan, Amerikan vb.leri iken, nedense bizde Türk denilmesi "ırkçılık" sayılıyor. Türk Irkına sevgi ve sempati duyanlara "Irkçı" diyenler Türk Milletine karşı ırkçılık yapmak suretiyle Türklüğü sadece etnik olarak ele alıp Türk Milletinin birlik ve bütünlüğünü parçalamak isteyenlerin amaçlarına hizmet etmektedirler.

Sevgili Okurlar
Türk toplumunda egemen grup Türk kültürü ve Türk insanıdır. Bugün, orta Asya’dan Kafkaslara kadar bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleri bunun en canlı delilidir. Ortak kökümüz, ortak dilimiz, ortak kültürümüz sürüp gitmektedir. Dilde, duyguda beraberliğimiz vardır.

Bir kültürü oluşturan maddi ve manevi unsurlardır. Ancak, maddi kültür unsurlarının temelinde yatan bazı maddi olmayan unsurlar vardır ki, onlar da bir kültüre biçim veren ana kaynağı teşkil ederler. Bunlar da kültür önermeleri, kültür değerleri, kültür inançları ve kültür normlarıdır. Kültürümüzün bu manevi unsurlarının motif ve dokusunu, Eski Anadolu fetih uygarlıklarının hangisini oluşturduğunu kim iddia edebilir?

Bugün Amerika’yı oluşturan İngiliz, Fransız ve Alman halklarının Avrupa’daki soydaşlarıyla alakalı kültür bağlarının sürekliliğini koruduğunu söyleyebilecek bir kimseye rastlamak mümkün olmazken Türk milletinin binlerce yıl önceki atalarıyla çok yönlü bağlılığı bilimsel bir gerçek olarak ortada durmaktadır.

Bu konularda Türkiye'de en yetkin kalemlerden birisi olan Kıymetli hocamız Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Niçin Milletleşme isimli eserinde muhtelif yıllardaki nüfus sayımlarındaki değerlendirmeleri esas alarak yapılan projeksiyonda nüfusun % 13.1’ini Kürtçe, Zazaca, Arapça, Çerkezce, Abazaca, Lezgice, Boşnakça, Arnavutça lisanlarını ikinci dil olarak konuştuğunun tespit edildiğinden bahisle şunu söylemektedir :

”Birleşik Devletler standart birimine göre, bir ülkenin nüfusunun % 80’inden fazlası aynı dili konuşuyor veya ayni dine mensupsa o ülke homojen bir yapıya sahiptir. Görüldüğü üzere, Türkiye’de bu oran % 87’dir. Bu da Türk Toplumunun homojen yapısını gösterir."

Kaldı ki Bugün ikinci dil olarak başka dilleri konuşan insanlarımız Türk toplumunun Cumhuriyetle başlayan Uluslaşma sürecinde Türk Kimliğini benimsemiş olup Türkiye de yaşayan vatandaşlarımızın %92’si Türk Kimliği ile gurur duymaktadır. Türkiye de egemen toplum, Türkçe konuşan ve Türk kültürü ile yoğrulmuş, kendini Türk olarak hisseden ve yanı dini paylaşanlardan ibarettir.

Nitekim bu senaryoları hazırlayan Batı ülkeleri de gerçekleri bilmekte ancak milletimize yanlış aksettirmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda CIA’nın Türkiye de yaptırdığı gizli araştırma SABAH gazetesinde manşetten yayınlanmıştı. CIA araştırmasına göre bile “Türkiye'de yaşayan halkın %85’i Türklerden oluşuyor”

Aynı toprakları vatan seçmiş aynı düşmana karşı mücadele veren aynı olaylar karşısında acıları aynı sevinçleri ve aynı kaderi paylaşan insanlar aynı milletin fertleri olarak kendileri ile gurur duymalıdır. Bunun tersi kabilecilik, kavimcilik, şuuru ortaya çıkar ki bu da sosyolojik açıdan bir yozlaşmadır, geri dönüştür. Türk toplumunun davası bugün için milletleşme olmalıdır.

Belirlendiği üzere, etniklik kategorisine girenlerin oranı ülkemizde yüzde 13 kadardır. Azınlık unsurlarına gelince, bunlar da Rum Ermeni Yahudi ve Süryani’lerdir. Bunların tümünün oranı da yarım milyonu aşmaz. Ülkemizin nüfusunun %86'sı, Genelde Oğuz boyuna mensup Türkçe konuşan Türk boy ve oymaklarının torunlarıdır. Bu nedene, ülkemiz homojenlik oranı yüksek olan sosyolojik bir yapılaşmayı ortaya koyar.

Günümüzde de bu ve benzeri araştırmaların sonuçları göstermektedir ki, ülkemiz nüfusunun yüzde %92 sini soy, din, dil ve kültür açısından bir ortak paydada birleşen Türk halkının Türklükten başka bir kimlik kabul etmeyen Türk varlığı temsil etmektedir. Devleti kuran ve büyük çoğunluğu temsil eden Türklük varlığının “öteki” konumuna getirilmek suretiyle bir “çok kültürlülük” macerasına ülkenin sürüklenmesi akıl-mantık işi değildir. Buna Türk milletinin izin vereceği de düşünülemez.
Bizler dünyanın en eski,en medeni milletiyiz. En soylu ve en homojen milletiyiz: Türk milleti birdir bütündür. Bizi parçalayamazlar.

Türk milleti 400 milyona yaklaşan nüfusu, 13 milyon km2 civarında (bu günkü) vatan topraklarıyla Türk birliğini gerçekleştirecektir.

Atalarımız 44 milyon km2 alanda yönettikleri toprakları vatan yaptılar. Tarih vatandır. Tarihimizle bağlarımızı koparmayacağız.

Değerli Arkadaşlarım tekrar milletçe başımız sağolsun.Yüce Tanrı Büyük milletimizi korusun ve gözetsin.

Hayırlı geceler

22 Aralık 2016
saat 01.30

TANER ÜNAL



ATATÜRKÇÜLERE, TÜRKÇÜLERE, ÜLKÜCÜLERE VD TÜM VATANSEVERLERE KARŞI İFTİRA VE KOMPLOLAR DEVAM EDİYOR

ATATÜRKÇÜLERE, TÜRKÇÜLERE, ÜLKÜCÜLERE VD TÜM VATANSEVERLERE KARŞI İFTİRA VE KOMPLOLAR DEVAM EDİYOR:

CIA, MI6, BND GİBİ ÖRGÜTLERİN HİMAYESİ ALTINDA ÇOK ÖZEL BÜROLARDA HAZIRLANAN PLANLAR.

BUNLARIN YERLİ UŞAKLARI TARAFINDAN YÜRÜTÜLÜYOR..

BUNLARI İYİ TANIYALIM HAİNLERİN MASKELERİNİ İNDİRELİM MİLLETİMİZE KİM OLDUKLARINI TEŞHİR EDELİM. İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DURUMDA BU MİLLİ BİR GÖREVDİR.

TÜRKLÜĞÜNÜN ŞUURUNDA TÜM VATANSEVERLERİN VATAN İÇİN EL ELE VERMESİ GEREKMEKTEDİR.

Sevgili Okurlar,

Biz de buradaki bir çok arkadaşımız gibi aile büyüklerimizin dizlerinin dibinde marşlar ve kahramanlık türküleri dinleyerek büyüdük.

Biz nasıl “Türk”,”Atatürk”,“Cumhuriyet”,”Vatan” diyerek büyüdüysek birileri de dedelerinden “Türk düşmanlığı”, “Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı” dolayısıyla “Vatan hainliği” öğrenerek büyüdüler.
Biz nasıl “Türk” ,“Atatürk” ve “Cumhuriyet” diyerek vatanımıza olan sorumluluğumuzu yerine getiriyorsak onlarda “Türk düşmanlığı” “Atatürk düşmanlığı”,”Cumhuriyet düşmanlığı” yaparak “vatan hainliklerini” icra ediyorlar.

Tabii ki "Biz vatan hainiyiz" diyemiyorlar...

Bin dereden su getirerek ihanetin bir yolunu sözde bilim adına, sözde insanlık adına anlatıyorlar.
Sözde bilim adına, sözde insanlık adına CIA, MI6, BND gibi örgütlerin himayesi altında çok özel bürolarda hazırlanan ihanetler, öne bir şahıs konularak sunuluyor, o şahsın adına kitaplar yayınlanıyor. Satılmış medya kuruluşları tarafından çeşitli vesilelerle ön plana çıkarılan bu kitapları yüz binlerce saf temiz Türk genci bilim adına okuyor. Bu konularla ilgili konuşurken bilim adına bir şeyler söylediğini sanıyor...

Halbuki mesele gayet basit.

İstiklal harbinde Atatürk’ün önderliğinde Türk Milletinden ağır bir tokat yiyen dış düşmanların çocukları ve torunları, bunlarla içeride iş birliği yapanların torunları ile birlik halinde Vatan sevdalılarından intikam alıyor.

Sevgili Okurlar,

Bu satılmış Türk düşmanı çukurlar, Şeyh Sait denilen Vatan hainini övmek için Twetterde Tag açıyorlar.

Dün Fetullah denen sahtekar Ermeni için günde 20 saat ağladığını söyleyenler bu gün Atatürkçüleri Milliyetçileri Ülkücüleri Türkçüleri FETÖ'cülükle suçlayarak kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar.
Bunları iyi tanıyın Bunları ve yaptıklarını milletimize teşhir edin.

Türk asaletinden susuyor. "Boş ver hocam bunlar için değmez" diyor. Halbuki bir yandan İstanbul'da, Kayseri de kalleşçe canlarımızı katlediyorlar,öbür tarafta da bu alçaklar vasıtasıyla Türk Milletine ve tüm vatanseverlere karşı psikolojik harp yürütüyorlar.

Değerli Arkadaşlarım,

Facebook ve Twetter büyük imkan susmayalım vatan için el ele vererek sesimizin daha gür çıkmasını sağlayalım ne kadar ihanet varsa ne kadar hain varsa maskelerini indirelim.
Unutmayalım ki Türk Milletinin genetiğinde 10.000 yıllık kahramanlık ve vatan aşkı bulunmaktadır. Siyaset, mevki, makam devletin içerisinde görev yapan tüm vatan evlatlarının ruhuna ve vicdanına egemen olamaz.

Muhakkak bir yerlerde yüreği vatan aşkıyla yanan bazı yiğitler sizin söylediklerinizi dikkate alacak bu hainler için gerekli yasal takibatı başlatacaklardır.

Görüşmek üzere,
Sevgiler saygılar

19 Aralık 2016
 Saat 16.05
TANER ÜNAL



Türk Rönesansı olmadan kalkınma ve uluslaşma süreci tamamlanamaz. Buna engel, Türk Tarih Kurumunu ve Türk Dil Kurumunu'nun kuruluş maksadına göre çalıştırılmayışıdır!

Mustafa Kemal Atatürk realist bir devlet adamı olarak içinde bulunduğu zorlukların ve elindeki kaynakların farkındaydı. O bir Türk rönesansı olmadan  kalkınmanın ve uluslaşma sürecinin tamamlanamayacağını çok iyi tespit etmiştir. Bu nedenle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin kültür olduğunu bir çok açıklamasında  vurgulamıştır. Yapılan devrimlerin temel unsurunu daima kültür  teşkil etmiştir. Yazı, şapka, kılık kıyafet devrimleri, yaratılması hedeflenen toplum için ön hazırlıkları oluşturmuştur. Bu devrimlerin hemen ardından  Türk rönesansını gerçekleştirecek bilimsel kurumlar kurulmaya başlanmıştır.

Dolmabahçe Sarayı'nda dil bilginleri ile birlikte. 

24.08.1936
Örneğin Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’nin Tıp Fakültesinden önce kurulması Mustafa Kemal’in sosyal bilimlere verdiği önemin en açık göstergesidir. Bu nedenle o mesaisinin büyük çoğunluğunu sosyal bilim çalışmalarına ayırmış, kendisi de bu araştırmaların içinde bulunmuştur. Mustafa Kemal sosyal bilimler sahasında ise daha ziyade dil ve tarih çalışmaları ile yakından ilgilenmiştir. Yaptığı çalışmaların içinde tarihe olan ilgisi ve verdiği değer ise apayrı  önem taşımıştır.

Atatürk tarihi her zaman yol gösterici olarak görmüş ve aşağıda yer alan sözleri ile de bu fikirlerini beyan etmiştir (1): “Tarih ne güzel aynadır. İnsanlar, bahusus ahlakta mütekâmil olamayan kavimler, en büyük mukaddesat karşısında bile hasis hissiyata tâbi olmaktan men’i nefs edemiyor. Tarihin sinesine geçen büyük hadisatta, bu hadiseler içinde âmil ve fâil olanların etvar ve harekât ve muamelâtı onların ahlâk seciyelerini gösterir.” “İnsanların tarihten alabilecekleri mühim dikkat ve intibah dersleri; bence devletlerin, umumiyetle siyasi müesseselerin teşekküllerinde, bu müesseselerin mahiyetlerini tebdilde ve bunların inhilâl ve inkırazlarında müessir olmuş olan sebepler ve âmillerin tetkikinden çıkan neticeler olmalıdır.” “Tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiç bir zaman inkâr edemez. 

(2)Tarih araştırmalarında arkeoloji ve antropoloji başta gelir, tarih bu bilimlerin çıkardığı belgelere dayandıkça sağlam temelli olur. Çağdaş uygarlığı anlayabilmek, kavrayabilmek, dünyadaki eski uygarlıkları, insanlığın ilk uygarlıklarını doğru tanıyabilmekle mümkündür.” 


Fransız ‘Revue Hittite et Asianique’ yayın kurulunun
Atatürkle ilgili bir makalesi





















Not:
(1) : Atatürkçülük, C.I, s.360.
O tarih anlayışı ile sadece dünya barışına katkıda bulunmamış, en büyük eseri olan Türk Milli varlığının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Türk milli varlığını ve kimliğini tüm dünyaya tanıtmış ve kabul ettirmiştir.  Tarihi bilgileri okuyup o bilgilerden yararlanmakla kalmamış, tarihçilerin yaptığı araştırma sonuçlarının hatalarını, eksiklerini bulacak ve düzeltecek kadar da kendisini tarih bilgisiyle donatmıştır.  Tarihe verdiği değeri görevi tarih araştırmaları yapmak olan Türk Tarih Kurumu’nu  kurarak somut olarak ispat etmiştir. Bu kurumu kurmakla yetinmeyip gelecekte yaşaması için gerekli finansmanı da  temin etmişti.

(2) Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 44-47, Menteş Kitabevi, 2000 s.12


MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...