CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

YAŞANMIŞ BİR OLAY

Fransa"da çok meşhur bir sözlük vardır; Larousse

Bu sözlükte bir kelime var; ""décapiter""...

Bu kelime, 1931 yılındaki sözlükte; ""boynunu vurmak"" diye ifade ediliyor.

Kelimenin bir başka anlamı daha var; ""Kazığa oturtmak"", yani sivri bir kazık hazırlamak ve kazığın bir ucu insanların ağzından çıkacak şekilde üzerine oturtmak. Vahşi bir uygulama.

Burada, kazığa oturtmak deyiminin manasını açıklığa kavuşturmak için örnek veriliyor:

""Türkler, bugün bile esirlerini kazığa oturturlar.""

Atatürk bunu öğrenince, Fransız Büyükelçisi"ni yemeğe davet ediyor.

Elçi, diğer elçilere böbürleniyor, hava atıyor; Atatürk tarafından davet edildiği için.

Köşke geliyor, yemekler yeniyor.

Atatürk tabii bir şekilde, Elçiye bu kelimenin anlamını soruyor. O da bildiği anlamı söylüyor.

Atatürk; ""Kelimenin başka bir anlamı var mı?"" diye sorunca, Büyükelçi; ""Bunu söylemek için sözlüğe bakmam gerekir"" diyor.

Atatürk; daha önce hazırlamış olduğu ve çalışanlarına öğütlediği şekilde Larouse"u getirtip, Büyükelçinin önüne koyduruyor.

Elçi, daha işin nereye kadar gideceğinin farkında olmadan hevesle okumaya başlıyor. Ancak kelimenin karşısında ""kazığa oturtmak"" konusunda verilen örnek cümleye gelince, ancak yarıya kadar okuyabiliyor ve yarısından sonra yutkunarak Atatürk"ün yüzüne bakıyor.

Atatürk diyor ki: ""Demek ki biz Türkler; bugün de esirlerlerimizi kazığa oturtuyoruz öyle mi, öyle mi sayın Sefir? Sözlüğünüze böyle yazmışsınız, bu doğru mu?""

Sefir, hemen sözlüğü biraz karıştırıyor ve bir kaçamak noktası bularak diyor ki; ""Efendim bu sözlük; Katolik Kilisesi"nin matbaasında basılmış, bildiğiniz gibi biz laik ülkeyiz, kilisenin yaptıklarının bizim hükümetimizle bir ilgisi yok. Bizi ilgilendirmez ve biz kiliseye karışamayız.""

Atatürk: ""Öyle mi efendim, siz laik bir ülke olduğunuz için demek ki kiliselere karışamıyorsunuz. Öyleyse ben de yarından itibaren İstanbul"daki kiliselerin kapılarına koca birer kilit astırıyorum"" diyor.

Bunu duyan Sefir, birden ayağa kalkıyor ve; ""Ekselans, protesto ederiz"" diyor.

Bunun üzerine Atatürk; ""Hani sizi ilgilendirmiyordu, karışmıyordunuz?"" diyor ve ilgililere dönerek; ""Sefire yolu gösterin"" diyerek, bir anlamda onu kovuyor.

Sonra ne mi oluyor?

Tabii Fransız hükümeti; laiklik söylemlerini bir tarafa bırakıyor, hemen o sözlük toplatılıyor ve yeni baskısında o cümle çıkarılıyor.

Bu muhteşem tavır;

- Askerimizin başına çuval geçirildiğinde sessiz kalan,

- Karakollarımıza komşu bir ülkeden saldırılar düzenlenip şehitler verdiğimizde, harekete geçmeden önce icazet almak için okyanus ötesine giden,

- Fuarlarda, ülkemizin bir bölümünü kurdukları kukla devletin parçası olarak gösteren haritalar asanlarla, hala resmi temaslarda bulunan değerli yöneticilerimize ve

- 85 yılda, nerelerden nerelere geldiğimizi hala göremeyen aziz vatandaşlarımıza ithaf olunur…

.

YAKIN GELECEĞIMIZ "TÜRK MİLLETİ'NİN KARANLIK ÇAĞI" MI OLACAK?? (2) - TÜRKİYE KOŞAR ADIM İÇ SAVAŞA GİDERKEN

HER GEÇEN GÜN DİŞLERİMİZ SIKILIYOR TÜRK, KÜRT, ALEVİ, SUNNİ, LAİK VE YOBAZ OLARAK SAFLAŞIYORUZ VE SÜRATLE KOŞAR ADIM İÇ SAVAŞA DOĞRU GİDİYORUZ. 

“Bu coğrafya’ya lâyık bir ulus olduğumuzu kanıtlayamazsak; kara gözümüzün hatırı için, 
bizi bu coğrafya’da yaşatmazlar.” -ATATÜRK
“3 bin yılık tarihini bilmeyen insanlar günübirlik yaşarlar.” -Goethe   
“Tarihini bilmeyen uluslar çocuk kalırlar." -Anonim


Aşağıdaki video kayıtlarını izleyiniz. Halkın bilmediği gerçekler- tarihi, siyasi, ekomomik, askeri gerçeklerle de - anlatılıyor. 



Malumdur ki, Türkiye Cumhuriyeti için,  ruhsal varlığımızın evrimi  ve ruhumuzun tekamülü eseri olan bağımsızlığımız ve laikliğimiz için, bireysel ve halkımızın şerefi için hepimiz mücadele etmek zorundayız.  Aksi halde tüm çocuklarımızın cenaze namazlarını kılmak zorunda kalacağız… Şerefimizden de olacağız. Kazanımlarımızı kaybedip, ruhsal varlık olarak da toptan gerilemiş olacağız. Uyan Türkiye, hala TRUVA SAVAŞI sürüyor! 

Ancak Türkiye Cumhuriyeti halkı, "içimizdeki Truva Atı" ndan bihaber.. Bu "Truva Atı" nın kim yada kimler olduğunu tespit etmeldir hem de hemen şimdi. 

Şu  durum idrak edilmeden yani Kale'miz içine girilmeden = Türkiye Cumhuriyeti Erki içinde bulunmadan Truva Savaşı tekrar edebilir miydi?!  


Kale'mizin  nasıl içten fethedildiğini bilip, idrak edip, bilinçlenilmezse bugünün TRUVA SAVAŞI' nı nasıl kazanabiliriz ki…!?


HMS Agamemnon

Düşünün ki, 1915'te yani tam 3000 yıl sonra Çanakkale Savaşlarında  aynı yöreye saldıran düşmanın gemilerinden birisi Akhalıların komutan Agamemnon'un adını taşıyordu [1]. 

Bu tesadüf olmayıp, Truva Savaşı'yla ilişkilendirilen bilinçli bir eylemidir, saldırgan siyasetli Avrupalının. 





Kayıtlardan da özetle:  Ne demiştiTayyip Erdoğan, "Bitaraf olan bertaraf olur!"
Malumunuzdur ki, Kendi iktidara geçtiğinden beri bertaraf etmekle meşgul. Kendinden - kendilerinden başkasına yaşam hakkı tanımıyor.  Bağımsız, Demokratik, Laik  Türkiye Cumhuriyeti ve ona bağlı halkının yaşam hakkını kaldırıyor adım adım... hatta mega adımlarla!

Gene "Truva Atı" hilesi  ile içimize, Kalemize girdi düşmanlar. 

Artık sıra bize-evimize, kızımıza geliyor !.. 
Herbirimizin Kapısına dayanacaklar.!  

554 yıl önce -yani 1462 yılında- Fatih Sultan Mehmet [2] ve;

Truva savaşından tam 3000 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk [3], "Hektor'un öcünü aldık!" demişti 1915 te. 

Yani: Tarih tekerrür ediyor ve sıra Bize geldi. Tarih bilincinizi geliştirip genişletin hemen şimdi Yurtsever halkımız, zaman yok.! 


Konuyu aydınlatan videolar için lütfen tıklayınız :


* ABD tertiplerini ve ABD işbirlikçileri açıklanıyor 
https://www.youtube.com/watch?v=8gIQI5A6HQE 
Türker Ertürk , ABD tertiplerini ve ABD işbirlikçilerini açıklıyor. 

* E.Amiral Türker ERTÜRK'ün Olay Yaratan Konuşması.!
https://youtu.be/YDQgYuXJ-sc 
Her geçen gün di̇şleri̇mi̇z sıkılıyor Türk, Kürt, Alevi̇, Sunni̇, Lai̇k ve Yobaz olarak saflaşıyoruz ve süratle koşar adim i̇ç savaşa doğru gi̇di̇yoruz.

* Eli Kanlı Tayyip Erdoğan bir faşist ve diktatördür.!
https://youtu.be/c0t2up7a6QQ 
Tayyip Erdoğan'a hakaret iddiasıyla yargılanan ve 11 ay 20 gün hapis cezası alan Türker ERTÜRK Mahkeme çıkışında ''Beni susturmak istiyorlar ama Mustafa Kemal'in Askeri olarak susmayacağım,gerekirse bu Vatan için kefen de giyerim, ölüme de giderim'' dedi.

* Sonumuz Hayra Alamet değil.!

https://youtu.be/V6a4w3_D7v0 
Amerika Türkiye'yi Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçeneksiz bırakarak ülkemiz üzerinde ki operasyonlarına devam ediyor. Birleşmezsek, uyanmazsak , oyunu fark edemezsek sonumuz hayıra alamet değil.

* AKP VE CEMAAT NİÇİN KAPIŞTI.? 

https://youtu.be/_TbeAYKEiQw 
ABD bölgemizde 2 nci bir israili, yani Kürt devleti kurmak istiyor ve AKP ile Cemaat taşeron olarak kullanılıyor. Ordumuza yapılan operasyonlar,Türk üst kimliğimizin tahrip edilmesi,Atatürk ilkelerine, Atatürk'e saldırılması, kırmızı çizgilerimizin aşındırılması bu planın parçasıdır.


* Uyan Türkiye Şimdi Ayağa Kalk.!

https://youtu.be/iDBoqUviWzo
İşgal Altındayız Bölünmeye,Parçalanmaya, İç Savaşa doğru gidiyoruz. Uyan Türkiye Şimdi Ayağa Kalk. Ya da sonsuza kadar susmak zorunda kalacaksın.


Notlar: 


[1] HMS Agamemnon, Britanyalı Kraliyet Donanması için inşa edilen iki Lord Nelson sınıfı ön dretnot zırhlıdanbiridir. 1906'da denize indirilmiş, 1908'de göreve başlamıştır. I. Dünya Savaşı'nda Akdeniz'de görev yapmış, Çanakkale Deniz Savaşı'na katılmıştır. Agamemnon, ateşkesten sonra, Kasım 1918 yılında İstanbul'a giderek İngiliz filosunun bir parçası oldu.

 [2]  Fatih'in 1462 yılında çıktığı seferi Kritovulos anlatıyor: 
"II. Mehmet Çanakkale Boğazı'nı ordusuyla birlikte geçti, Küçük Frigya'ya doğru ilerledi ve Ilion'a vardı. Harabeleri ve eski Troya kentinin kalıntılarını gezerek, büyüklüğünü, konumunu, art bölgesinin genişliğini, karayla ve denizle olan ilişkisinin yararlarını inceledi. Akhilleus ve Ajaks gibi kahramanların mezarları hakkında da bilgi aldı. Anılarını ve kahramanlıklarını saygıyla andı ve bu yüce anıyı yaşatan Homeros gibi şairleri bulunduğu için mutlu olduklarını düşündü. Başını yavaştan sallayarak 'Tanrı bunca yıl sonra da olsa bu şehrin ve sakinlerinin öcünü almayı bana bahşetti. Düşmanlarını dize getirmek, şehirlerini talan etmek ve ganimeti Mysia'lılara vermek bana nasip oldu. Geçmişte bu toprakları Grekler, Makedonyalılar, Tesalyalılar ve Peleponezliler talan etmişlerdi. Onların soyundan gelenlere hak ettikleri cezayı ben verdim, o zaman ve daha sonraki yıllarda biz Asyalılara yapılan haksızlık benim gayretlerimle telafi oldu." - Bu çeviri, Stefanos Yerasimos'un "Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri" adlı kitabından.


Görüldüğü gibi, bu alıntıda Fatih Sultan Mehmet, Troya kentinin öcünü aldığını açıkça söylüyor ve kendisinden "Biz Asyalılar" dize söz ediyor. Asyalılık hep Troyalılığın övünülen özelliklerinden birisi olagelmiş. Troya Savaşı da (tıpkı 3 bin yıl sonraki Çanakkale Savaşı gibi) başta Heredot olmak üzere tarihçiler tarafından bir Avrupa - Asya savaşı olarak değerlendirilmiş.

Fatih'in Bizans'ı mağlup ederek Troya'nın öcünü aldığı görüşüne İstanbul'un fethinden sonra Batılı kaynaklarda da rastlanıyor. Tarihçi Atabinen, Floransa şehrinde Yunan edebiyatı okutan Demetrius Chalcondylas'ın 1462 tarihinde (yani Fatih'in Troya'yı ziyaret ettiği yıl) yazdığı eserde şöyle bir söylentiyi kağıda döktüğünü belirtiyor: "Vaktiyle Troya şehri Rumlar tarafından tahrip edilmiş olup, İstanbul'un bu Troyalıların (soyundan) geldikleri söylenen yabancılar tarafından zaptı, bir çoklarının ve bilhassa Latinlerin kanaatlarına göre, tedip ve intikam eseri olarak telakki edilmiştir." Kostantinopolis'in kuşatması sırasında kentte bulunan Kardinal İsidore'nin yazdığı bir mektupta Sultan II. Mehmet'e "Troyalıların Prensi" demesi de anlamlıdır. Demek ki, kuşatma altındaki kentte de Türkleri Troyalıların devamı sayanlar varmış.

Tarihçi Reşid Saffet Atabinen, Homeros'un İlyada'yı yazdığı ya da topladığı dönemde Avrupa - Asya kavramının Ege denizinin doğu ve batı kıyılarına özgü olduğunu hatırlatıyor ve "Şu halde Troya menşei denilmekten maksat, Avrupa Helenlerine karşı Asya menşeidir" diyor "Türklerin Avrupalılarla Müşterek Troya Menşeleri Efsanesi Üzerinde Araştırma" başlıklı bir kitapçıkta. 


Yani: Bir yanda Yunanlılar, öte yanda Troyalılar. Bir yanda Avrupalılar, öte yanda Asyalılar! Avrupalı ulusların ve soyluların kökenlerini Troya'ya bağlamak istemelerinin nedeni ise, Ortaçağ'da Troya'nın, yani Asya'nın, üstün cengaverliği ve ahlakı temsil ettiğine inanılmasıdır. Avrupalı kendi soyluluğunu, kökenlerini Asya'ya bağlayarak kanıtlamaya çalışmaktadır. 



[3] Sabahattin Eyüboğlu, En büyük Troya savaşlarından biri olan Çanakkale'de yıldızı parlamış olan ve saldırganlara karşı Asyalıların onurunu savunmuş olan Mustafa Kemal'in, Atatürk'ün yanındaki bir subaya "Dumlupınar'da Troyalıların öcünü aldık," dediğini yazmıştır "Mavi ve Kara" adlı denemeler kitabında.

Düşünün ki, 1915'te, yani tam 3000 yıl sonra aynı yöreye saldıran düşmanın gemilerinden birisi Akhalıların komutan Agamemnon'un adını taşıyordu.


Kaynak ve geniş bilgi için bkz:  http://www.milliyet.com.tr/2004/05/31/guncel/agun.html


.

SORUNLARIMIZA ULUSAL ÇÖZÜMLER ÜRETELİM -28-


SORUNLARIMIZA ULUSAL ÇÖZÜMLER ÜRETELİM -28-

"Milli benliğini yitirmiş uluslar, başka milletlerin avıdır."
Mustafa Kemal ATATÜRK

12 ülke, Akdenizde güç gösterisi yapıyor (9.12.2015-Milliyet)


Değerli arkadaşlar,

Daha önceki SORUNLARIMIZA ULUSAL ÇÖZÜMLER ÜRETELİM başlıklı yazılarımda birçok sorunumuzu dile getirmiş ve
Şimdi bu olayları ve sorunları oluşturan etmenleri düşünelim;
·         Neden ve niçin ve de hangi amaçla bu sorunlar karşımıza çıkıyor?
·         Bu sorunlara verilen tepkiler ve üretilen çözümler uygun mu?
·         Bu ortamda, bu çözümlerin dışında daha neler yapılabilir?
·         Daha uygun ve daha akılcı çözümler için kimlerle iş birliği yapılabilir?
diye sormuştum. Ne yazık ki bırakın sorunlarımıza ulusal çözümler üretmeyi, sadece sonuçlarla ilgilenip sorunların esas nedenleri de araştırılmamaktadır. 

Değerli arkadaşlar,
Özellikle de AB-D emperyalizminin, BOP projesi adıyla anılan kirli amaçları nedeniyle, Suriye de iç savaş yaklaşık 5 yıldır devam ediyor. Bu savaş ve IŞİD belası yüzünden, hem sınırımız büyük bir tehdit altında hem de ülkemize gelen Suriyeliler yüzünden, halkımızın işsizlik sorunu arttı ve güncel yaşantısı huzursuz hale geldi. 

Bazı yöneticilerimiz ve danışmanları geçmişten ders almasını bilmediği için tüm halkımız boşu boşuna stress altında kalıyor. Kişiler gelip geçicidir, kurumlar ise kalıcıdır. O nedenle kurumlarımızı korumalıyız. Ayrıca yasama, yürütme ve yargının birbirine saygısı yıpratılmamalı, birbirinden bağımsız ve bağlantısız çalışması sağlanmalıdır. En önemlisi, bağımsız ve tarafsız yargının, herkesin güvencesi olduğu unutulmamalıdır.

Bu aşamada, dünyamız büyük bir siyasi ve ekonomik sarsıntı geçirirken, güzel ülkemizin de hem içte hem de dışta birçok önemli sorunu var ve halkımız ulusal çıkarlarımıza uygun çözümler bekliyor. Örneğin;
  • ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI ÇIKABİLİR. “Kriz kahini” olarak tanınan dünyaca ünlü iktisatçı Roubini’den korkutan uyarı geldi (6.12.2015-SÖZCÜ)
  • ÜÇÜNÜ DÜNYA SAVAŞI BAŞLAMIŞTIR. YENİ SYKES-PİCOT ANLAŞMASI UFUKTA. Emekli Büyükelçi Uluç ÖZÜLKER: “Esad bölgesi Rusya’nın mandası oldu. Cenevre’ye buradan bakın” dedi (1.2.2016-Cumhuriyet)
  • 12 ÜLKE AKDENİZDE GÜÇ GÖSTERİSİ YAPIYOR. Doğu Akdeniz, Rusya’nın da Suriye’deki savaşa dahil olmasıyla 12 ülkenin güçlü savaş gemileriyle boy gösterdiği sıcak bölge haline geldi. Türk donanması da 14 muharip, 14 lojistik destek gemisiyle tedbirlerini artırdı (9.12.2015-Milliyet)
  • KATARDAKİ TÜRK ÜSSÜNDE 3 BİN ASKER GÖREV YAPACAK. Katarla 2014 de imzalanan anlaşma ile üssün kurulması kararı alınmıştı. Türkiye’nin Ortadoğu’daki ilk üssünde, hava ve deniz birlikleri ile birlikte eğitmen ve özel operasyon kuvvetlerini de içeren 3 bin askerin hazır bulunacağı açıklandı. (17.12.2015-Milliyet). 
  • TÜRKİYENİN EN BÜYÜK SORUNU TERÖR VE İŞSİZLİK. Ekonominin gidişatını iyi görmeyen vatandaşın en büyük sorunu “terör” olurken ardından “işsizlik ve yolsuzluk” geliyor (13.1.2016-SÖZCÜ).
  • YASAK YARIN BAŞLIYOR. Rusya, 1 Ocaktan itibaren Türk şirketlerinin devlet ve belediyelerin ihtiyaçlarına yönelik inşaat, otel işletmeciliği ve hizmetleri alanında çalışmasını yasakladı. (3.12.2015-Cumhuriyet). 
  • RUSYA KRİZİNİN FATURASI YILLIK 11 MİLYAR DOLARI AŞACAK. Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’na göre, Rusya ile yaşanan uçak krizi; Türkiye’de en çok gıda, turizm, inşaat, konut ve perakende sektörünü vuracak (26.1.2015-Cumhuriyet).
  • İHRACAATÇI 6 YILIN EN BÜYÜK FİRESİNİ VERDİ. Bir yıldır kan kaybeden ihracat yılın ilk ayında %14,4 düşerek 9,2 milyar $’la son 6 yılın en düşük seviyesine indi. Kur baskısı altındaki ihracatçının parite kaybı 317 milyon $ oldu (2.2.2016-SÖZCÜ).
  • SURİYELİ İŞE GİRDİ, İŞSİZLİK6 AYIN ZİRVESİNE ÇIKTI. İşsizlik oranı kayıt dışı Suriyeli göçmenlerin istihdam edilmesiyle Eylül 2015 döneminde %10,3 ile 6 ayın zirvesine çıktı. İşsiz sayısı 3,1 milyonu aştı (16.12.2015-Cumhuriyet)
  • İŞSİZLİK 77 AYLIK DÖNEMİN EN YÜKSEK SEVİYESİNDE. İşsizlik 10,5’e çıktı. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki işsiz sayısı, geçen yılın Ekim’inde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 104 bin kişi artarak 3 milyon 147 bin oldu (16.1.2016-Cumhuriyet).
  • TERÖR GÖLGESİNDE BİR YIL GEÇİRDİK. Savcı Kiraz öldürüldü, ardından Suruç ve Ankara patlamaları yaşandı. PKK terörü onlarca can aldı. Son olarak Tahir Elçi öldürüldü. Özgecan Aslanın öldürülmesi, Sancarın Nobel ödülü de çok konuşuldu (31.12.2015-Milliyet). Giderek artan terör sonucu yine evlatlarımızı yitiriyoruz. Birileri de bize silah satmak için dört gözle bekliyor.
  • HENDEK VE BARİKATLARIN TEMİZLİĞİ AYLAR ALABİLİR. Bir barikatın tamamen devre dışı bırakılmasının en az 2 gün sürdüğünü belirten Mete YARAR, “Barikatlar 1-2 saatte yıkılmıyor. Hem militanları etkisiz hale getireceksin, hem de barikatı yıkacaksın… Zaman alan iş. Cizre’de henüz müdahale edilmeyen 300 barikat var. Nusaybin’de daha işin başındalar “ dedi (24.12.2015-SÖZCÜ).
  • TÜRKİYEYE 2,5 MİLYON SURİYELİ GELDİ, 8 MİLYON DAHA GELEBİLİR. Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Fuat Oktay, Suriye’deki karışıklıktan dolayı 8 milyon kişinin daha ”potansiyel olarak” Türkiye’ye gelme ihtimali olduğunu açıkladı (23.1.2016-SÖZCÜ). 
  • ABD DIŞİŞLERİ BAKANINDAN TARTIŞMA YARATAN AÇIKLAMA: Suriye sınırını kapatmak için Türkiye ile ortak operasyon yapacağız. Suriye’nin kuzey sınırının %75inin güvenceye alındığını söyleyen John Kerry “Geri kalan 98 km’lik kısmı, Türklerle operasyona girerek kapatacağız“ dedi (18.11.2015-SÖZCÜ)

Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş milletler güvenlik konseyi de almış olduğu kararla, sınırlarımızı Suriyeli göçmenlere açmamızı istedi. Ayrıca Almanya ve Yunanistan’ın önerisi ile Nato Daimi Deniz Kuvvetleri de Ege Denizinde nöbet tutarak, Yunanistan’a geçmeye çalışan göçmenleri engelleyip, Türkiye’ye iade edecekmiş. Sonuç olarak, güzel ülkemiz Suriye de diğer ülkelerde yaşanan kaos nedeniyle göç eden milyonlarca Arap için bir sığınma ülkesi olacak. 

Umarım sizlerde, yukarıdaki kaygı ve uyarılarıma ekleyecek, geliştirecek ve de ulusal çıkarlarımız doğrultusunda çözecek, yeni öneriler üretebilirsiniz. Emeklerinizin boşa gitmeyeceğine eminim. Çünkü kazanan güzel ülkemiz, ulusal birlikteliğimiz ve saygıdeğer halkımız olacaktır.

Değerli arkadaşlar,
Demokratik ve çağdaş yaşama kavuşmak kolay değildir. Hele de laik bir demokraside barış içinde yaşamak herkese nasip olmuyor. 53 tane İslam ülkesi içinde tek Laik ve demokratik ülke olarak, tüm dünyaya örnek olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim. Yüce önderimiz ve kurucu liderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüze ne kadar şükran borçluyuz.

Sevgi ve saygılarımla (11.2.2016).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

Yakın Geleceğimiz "Türk Milletinin Karanlık Çağı" mı Olacak?? Çünkü, Türk Milleti Şerefsiz Olmak yada Şerefiyle Yaşamak Tercihi İçine İtiliyor...

YAKIN GELECEĞIMIZ "TÜRK MİLLETİ'NİN KARANLIK ÇAĞI" MI OLACAK?? ÇÜNKÜ, TÜRK MİLLETİ ŞEREFSİZ OLMAK YADA ŞEREFİYLE YAŞAMAK TERCİHİ İÇINE İTİLİYOR:





Bugün:


 "Vatan bir bütündür parçalanamaz!" ilkesini öteleyip, "Böl, parçala, yönet yada yut ! " politikasını benimseyenlerin tehdidi altındadır Türk Milleti…!



Ey Yüksek Türk, 
Bir düşün:

MİLLİ EGEMENLİK ERDEMDİR…  MADDİ ve MANEVİ IŞIKTIR,   İLERİ EVRİM ve TEKAMÜL ARACIDIR.

PARLAMENTER REJİMİMİZ İSE, nicedir OTOKRAT ve / veya OTOKRATLARIN (*) iradeleri ALTINDA.  

PARLAMENTER REJİMİMİZ bugün yani 21. YY'da daha çok GERİLEMEYE, GERİYE DÖNÜŞE HİZMET ETMEKTEDİR. 

EY YÜKSEK TÜRK
Yukarıdaki bu durum malumunuzdur ve tüm ilerici dünyanın da malumudur!

EY YÜKSEK TÜRK
Yakın Geleceğimiz "Türk Milleti'nin Karanlık Çağı" mı Olacak??…

Not:
(*) "oto" kendi, kendiliginden demek ve "krasi" de hükmetmek, iktidar demek. 
Otokraside yönetimi elinde bulunduran kisi veya kisiler o kadar güçlüler ki, kanunlari bile istedikleri gibi degistirebilirler.
.

Yüksek Türkiye İdeali için Çalışanlar'ın ifadeleriyle KÖY ENİSTİTÜLERİ




Türk Çocuğu Atalarını Tanı ve Daha Büyük İşler Yap!

"Türk Çocuğu Atalarını Tanıdıkça Daha Büyük İşler Yapmak İçin Kendinde Kuvvet Bulacaktır."
Mustafa Kemal Atatürk


" ÜSTÜNLÜĞÜMÜN SEBEBI ORDULARIM DEĞIL, MENSUP OLDUĞUM SOY VE TAŞIDIĞIM KANDIR ! "
Avrupa Hun İmparatoru Atilla



Hun imparatoru, kendisini bizzat gören Bizans tarihçisi Priskos'un tasvirine de uygun olarak, kısa boylu, hafif çekik gözlü ve yanık tenli olarak resmedilmiştir.


Hüküm süresi 434–453
Önce gelen Bleda  ve Ruga
Sonra gelen İlek 
Çocukları İlek, Dengizik ve İrnek 
Babası Muncuk Han 
Doğum 395
 Ölüm 453 (57-58 yaşlarında)



1380 yılında yazılan Chronicum Pictum elyazmasına göre Atilla.




1380 yılında yazılan Chronicum Pictum elyazmasına göre Atilla.

Kazım Karabekir Paşa "Kürdistan" Çığlığı Atanlara Bakınız Ne Dedi !

Sevr Antlaşması nedir?























KAZIM KARABEKİR “KÜRDİSTAN ÇIĞLIĞI ATANLARA BAKINIZ NE DEDİ…  
Tarih: 10 Ağustos 1920…
Sevr’de resmileşen Ermeni-Kürt dosyasının ana hatları şudur: [1]
“Ağustos 1920’den itibaren altı ay içinde, İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerince atanacak üç kişilik komisyon İstanbul’da toplanacak. Bu komisyon Fırat’ın doğu, Ermenistan güneyi, Türkiye’nin Suriye ve Mezopotamya(Irak) ile olan sınırının kuzeyinde, çoğunlukla Kürtlerin bulunduğu bölgeleri için bir özerklik planı hazırlayacak.
Bu plan, bu bölgede yaşayan Asuri-Geldani ve öteki soy ve din azınlıklarının korunmasını için gerekli güvenlik önlemlerini de içerecek”… 
Avrupa Doğu’da özerk bir Kürdistan planı da hazırlamıştı; İngiliz, Fransız, İtalyan, İranlı ve Kürt temsilcilerinden oluşacak bir komisyon, yeni Türk-İran sınırını gezecek ve ne gibi düzenlemeler yapılacağını karara bağlayacaktı. Bu her iki komisyonun alacağı kararlar, tebliğinden itibaren üç ay içinde, Türkiye Hükümeti kabul etmeyi ve yerine getirmeyi baştan yükümlenecekti.
Sevr’in Ermeni cephesini biraz açalım…
Bu anlaşmada yer alan ‘Ermenistan’ın güneyi’ ifadesiyle neyi kastediyordu?  
Ermeni iddialarına bakıldığında, öteden beri süre gelen talepleriyle çizilmek istenilen Ermeni sınırı, Berlin Antlaşması’nda geçen ‘Ermenilerin yaşadığı vilayetler’ yani Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Mamüretülaziz(Elazığ) ve Sivas idi.
Buna, Şubat 1919’da Paris Konferansı’na verilen Ermeni taleplerini eklediğimizde, karşımıza Van, Bitlis, Diyarbakır, Sivas, Erzurum, Trabzon, Maraş, Kozan ve Adana çıkıyor. 
İngilizlerin Maraş, Kozan ve Adana’yı Fransızlara verdiğini kabul edip bu sınırlardan düşer isek, olası bir Ermeni devletinin ‘güney sınırı’ olarak Diyarbakır’ın güneyini düşünmek gerekiyor. 
Öte yanda, Türk-Ermeni sınırının tayini ABD Başkanı Wilson’a bırakılmıştı. 
Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun’un doğusundan başlayan, Erzincan’ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk-Rus cephesini izleyen bir hattı gösteriyordu.[2]
Bu durumda, Sevr’de geçen ‘Ermeni sınırının güneyi’ olarak Van-Bitlis-Erzincan hattının güneyini anlamak gerekiyor.
Neden böylesi detaya giriyoruz; günümüzde Ermeni talepleri hala sürüyor dolayısıyla gelecek kuşaklar anavatan üzerinde nasıl ve nereler için bir tehdit olduğunu bilmeleri gerekiyor… 
Sevr’in Kürt cephesine gelince…
Sevr’de yer alan ve Kürdistan’ı tanımlayan sınır olarak, ‘Fırat’ın doğusu ile Türkiye’nin Suriye ve Mezopotamya ile olan sınırın kuzeyi’ tarif edilmişti. Sayılan bu bölge özerk olmakla kalmıyor, peşinden gelen 64’ncü madde ile buraya bağımsızlık yolu da açılıyordu. 
Eğer ki bölge halkı bağımsız bir devlet olmak için Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvuracak olur ve de bu kabul görürse, Türkiye bu bağımsızlığı tanımak zorunda kalacaktı. 
Bu durumda Müttefikler ile Türkiye arasında, bu bağımsızlığı resmileştiren ayrı bir anlaşma yapılacak; Musul’da yaşayan Kürtler de bu bağımsız devlete katılmak isterse, Müttefikler buna karşı çıkmayacaktı[3].
Musul zaten İngiliz işgali altında olduğundan, Kürdistan olarak tanımlanan bölge Fırat’ın doğusundan İran’a ve Hakkari-Siirt-Tunceli hattından Musul’a kadar uzanan bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. 
Bu durum, gelecekteki İngiliz siyasetini açığa çıkarabilmek açısından önem taşıyor aynı zamanda günümüz siyasi Kürt hareketinin kendini bağlamaya çalıştığı coğrafyanın tarihsel sürecini de bilmek açısından önem kazanıyor.
Anadolu’nun doğu cephesindeki Ermeni-Kürt resimleri böyleydi. 
Ermenistan-Kürdistan düşülürse Osmanlı’ya ne kalacaktı, bir de ona bakalım:
İstanbul ve Boğazlar…
“İstanbul Osmanlı yönetimine bırakılacak ancak bu antlaşma müttefiklerin istediği gibi uygulanmaz ise, geri alınacak; 
Boğazlar bölgesi(büyün kıyıları ile Marmara Denizi dahil), özel bütçesi, teşkilatı, bayrağı, polisi olan yarı devlet niteliğindeki bir karma kurulun egemenliğinde olacak; 
Askeri amaçla yalnız İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından kullanılabilecek; 
Bu bölgedeki tüm istihkamlar yıkılacak ve silahsızlandırılacak; 
Bölgede bulunan ve top ulaşımına elverişli bütün demir ve karayolları kullanılmaz hale getirilecek; 
Türkiye bu bölgede telsiz-telgraf istasyonu kuramayacak ve Boğazlar bölgesindeki Türk jandarması müttefikler arası işgal komutanlığına bağlı olacaktı”.
Ege ve Trakya cephesi…
“Doğu Trakya(Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Gelibolu, Gökçeada ve Bozcaada) Yunanistan’a verilecek; 
İzmir bölgesi(İzmir, Kuşadası, Tire, Ödemiş, Manisa’nın batısı, Akhisar, Kırkağaç, Soma, Foça, Ayvalık ve Burhaniye) Osmanlı egemenliğinde kalacak ama bu hakkı Yunanistan kullanacak; 
Yerel yönetim beş yıl sonra Millet Cemiyeti’nden bu bölgenin Yunanistan’a başlanmasını isteyebilecek ve bu isteğin uygun görülmesi halinde Türkiye, bu topraklar üzerindeki haklarından vazgeçeceğini önceden kabul edecekti”.
Güney Anadolu…
“Güneyde Ceyhan, Osmaniye, Dörtyol, İskenderun-Antakya, Maraş’ın güneyi, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre Suriye’ye verilecek; Osmanlı Devleti, sınırları dışında kalan bu topraklar üzerinde bütün haklarından vazgeçecekti.
Osmanlı’ya bırakılan topraklar üzerindeki yönetimine de çok ağır kısıtlamalar getirilmişti;
Seferberlik yasak; Deniz kuvvetleri kurulması yasak; Zırhlı araç ve tank yapımı ve ithali yasak; Türkiye’nin savaş ve denizaltı gemileri yapması ve edinmesi yasak; Hava kuvvetleri kurulması yasak...”
Bu kısıtlamalarla birlikte, Osmanlı yönetimi bağımsız da olamayacaktı:
“Adalet rejimi müttefikler tarafından belirlenecek; 
Bütün kapitülasyonlar, yaralanacakların sayısı artırılarak sürdürülecek; 
Soy, din ve dil azınlıkları, bağımsız ve denetimsiz olarak, diledikleri kadar ilk, orta ve yüksek okul açabilecek ve kendi dillerinde eğitim yapabilecek; 
Osmanlı maliyesi müttefiklerce seçilecek bir maliye kurulunun denetimi altında olacak”…
Sevr Antlaşması Ankara/TBMM’nce tepkiyle karşılandı. 
Anlaşma’ya Anadolu’nun gösterdiği tepki ve Kürt aşiretlerinin Ankara’ya çektikleri telgrafların bütünü de ‘birlikte yaşamak’ arzu ve inancını yansıtıyordu. 
Bu anlaşmaya en büyük tepkiyi gösteren, Erzurum XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa oldu… 
Kazım Karabekir Paşa anılarında Sevr karşısındaki hissiyatını şöyle dile getiriyor:
‘...16 Ağustos’ta tatsız bir haber geldi; İstanbul Hükümeti murahhasları sulh muahedesini imzalamış. Hayret! Millet Ankara’da vekillerini toplamış; hükümet teşkil etmiş, İstiklal harbine karar vermiş. İstanbul’daki padişahla, şahsi hükümeti ne cüretle ve kimin namına esaret vesikasını imzalıyorlar? 
Ey İstanbul’un milyona varan Türk halkı! Ve ey Darülfünunlarda ve ali mekteplerde feyiz veren ve feyiz alan münevver gençler! 
Aksi sadasını şark dağlarında hissetmek istediğimiz tek bir fedainiz yok mu? Böyle zamanda teşkilat mı istersiniz, bir taraftan emir mi beklersiniz? 
Her kafada istiklal ve hürriyet şimşekleri çarpmazsa, her kalpte bu aşk ateşi yanmazsa Türk’e yaşamak hakkı kalır mı? Eğer millet küre-i arzdan göçeceklerse en sonra sahneden çekilmesi Türk’ün şanından değil midir? 
‘Türk yılmaz, cihan yıkılsa Türk yıkılmaz’ diye haykıracak bir tek ses! 
Bu ses şu aralık bir namludan geçmeli, sefillerden herhangi birinin olsun, kulağı dibinde canhıraş patlamalıydı! 
Hiç kimse hesap sormazsa, tarih buna cevap isteyecektir…” [4]
Bu duygu ve düşünceler içerisinde aynı gün harekete geçen Kazım Karabekir, Ankara Hükümeti’ne bir de mesaj çekmişti. Bu mesajında, bu antlaşmayı imzalayanların ‘vatana ihanet’ suçuyla itham edilmesini, gıyaplarında karar verilerek ‘vatan haini’ sayılmalarını ve bunların isimlerinin her yerde lanetle anılmasını talep ediyordu. 
Bu gündemle Ankara Hükümeti 19 Ağustos’ta toplandı. 
Kazım Karabekir Paşa’nın isteği doğrultusunda, Sevr Antlaşması’nın kabul edilmesi için oy kullanan 42 kişi ile bu antlaşmayı imzalayan Hadi Paşa, Rıza Tevfik Bey ve Reşat Halis Bey ‘vatan haini’ ilan edildi(Karar sayı 37)[5].
Günümüz siyasi Kürtçüleri, ‘Sevr Antlaşması’na en büyük tepkiyi Kürtler gösterdi’[6] diyor ve bu tepkiyi sanki ulusal birlik ve bütünlükten yanaymışçasına bir tavırla sergilemeye çalışıyor. 
Oysaki bunların ‘Kürtler Sevr Antlaşması’na karşıydı’ sözleriyle anlatmak istediği, ulusal birliği korumak değil, Ermenilerle aralarındaki toprak anlaşmazlığıdır. Bunlar Sevr ile Ermenilere verilen toprakların aslında Kürtlere ait olduğunu söylemeye çalışıyorlar, yani bunlar Türk hakimiyeti altındaki toprakları aralarında pay kavgası yapıyorlar.
Araştırmacı ve tarihçilerin belgelere dayalı açıkladığı bu gerçeklere karşın siyasi Kürt hareketi sözcüleri, Seyit Abdulkadir’in başkanı olduğu Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Osmanlı Devleti topraklarında bir Kürdistan kurulması amacıyla işgal güçleriyle yaptığı bu işbirlikçiliğini görmezden geliyor. 
Yine bu zihniyet sahipleri, aynı siyaseti takip eden Ermeni, Yahudi ve Nesturilerin siyasi Kürtçülüğe verdiği desteği de dile getirmekten ısrarla kaçınıyor. 
İngiltere ve Rusya’nın bu siyasi Kürtçüleri kendi çıkarları doğrultusunda sürüklemiş olduğu konusunu ise hiç ele alınmıyor. 
Tıpkı bugünkü gibi o dönemde de ‘ayrılıkçılığa karşıyız’ diyerek söze başlayanların, aslında Anadolu’yu parçalamak pahasına düşmanla işbirliği içine girmiş oldukları da hiç anlatılmıyor…
Sonuçta, Sevr Anlaşması’nın stratejik siyasi ana fikri şudur; 
‘Doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermenistan-Kürdistan gibi tampon devletlerle Anadolu’daki Türk varlığının Asya’dan fiziken koparılması; Batı ve Güney Anadolu’nun Yunan, İtalyan ve Fransız hakimiyetine bırakılmasıyla Anadolu’daki Türk varlığının üç cepheden kuşatılması; Ankara dolaylarına sıkıştırılmış ve kuşatılmış olan Türk Milleti’nin Sevr sonrası yapılacak ileri bir harekatla tarihten silinerek Anadolu’nun ele geçirilmesi…’ 
Bu siyasi stratejiye derinden bakılırsa eğer, günümüzde Barzani ve PKK terör örgütünün siyasi talepleriyle PKK-ASALA ittifakının ardında yatan gizli niyetler görülebilir.
Bu stratejik yönüyle Sevr Antlaşması, 1071 Malazgirt Savaşı’nın bir rövanşı olarak da düşünebilir. 
Sevr’de açılan bu Ermenistan-Kürdistan Dosyası ‘Büyük Suikast’ olarak Türkiye’nin karşısından hiç çekilmeyecektir…
Erdal Sarızeybek
[1] Şimşir, ‘Kürtçülük’, c.I, s. 428.
[2] Mustafa Kemal Atatürk, ‘Nutuk’, s. 508, Haz. Prof. Dr. Zeynep Küçük, Atatürk Araştırma Kurumu, 2000.
[3] Şimşir, ‘Kürtçülük’, cilt I, s. 429.
[4] Kazım Karabekir, ‘İstiklal Harbimiz’, Cilt II, s. 941, YKY Yayınları, 2008.
[5] Şimşir, ‘Kürtçülük’, cilt I, s. 437.
[6] Tan, ‘Kürt Sorunu’, s. 165.


 Erdal Sarızeybek
.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...