CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Köleleşmenin Derin Kamuflajı POSTMODERN ÖZGÜRLÜK

Köleleşmenin Derin Kamuflajı
POSTMODERN ÖZGÜRLÜK


Av. Hüseyin ÖZBEK
İstanbul Barosu Genel Sekreteri

Geleceğin siyasi tarihçileri Türk halkını tutsak eden ekonomik kelepçenin hukuk kelepçesiyle nasıl tamamlandığına ayrı bir bölüm ayıracaklardır. Hukuk kelepçesinin bireysel ve toplumsal bilinci darmadağın edecek yoğunluktaki sivilleşme kampanyasının ardından geldiğine dikkat çekeceklerdir. Milenyum köleliğini postmodern sivillik illüzyonuyla sınırsız özgürlük olarak algılatan toplum mühendisliğini araştırmacılara tez konusu olarak önereceklerdir. Ekonomik kıskaçtan kurtulmayı imkansızlaştıran bir hukuk metnini, halkın yoğun istemiyle gerçekleşen sivilleşmenin kutsal belgesi olarak sunma ustalığına pes diyeceklerdir.
Toplumsal talebe dönüştürülmek için olağanüstü çaba gösterilen “yeni ve sivil” Anayasanın ülke gündemine niçin ve nasıl sokulduğuna biraz daha yakından bakalım: ABD’nin başını çektiği, AB’nin ikincil güç olarak omuz verdiği emperyalist- kapitalist sistem çıkarlarının belirlediği koşulları dünyanın geri kalanına dayatmaktadır. Ülkelerin, ulusların Yeni Dünya Düzeni olarak tanımladığı bir çerçevede sistemin yörüngesine girmesini arzu etmektedir. Hangi devletin milli sınırları içinde olursa olsun ihtiyacı olan ekonomik kaynaklara koşulsuz ulaşabilmeyi, ulusal mevzuatça engellenmeden kullanabilmeyi istemektedir. Yerel halk ve ulus devletin kendi kaynaklarını özgürce kullanımına ise tahammül edememektedir.
ABD’nin başını çektiği Yeni Dünya Düzeni’nin sorunsuz işlemesinin ön koşulu ulus devletlerin ve halkların dayatılan sistemi itirazsız kabullenmesidir. Hedef ülkelerin milli ekonomilerinin, milli hukuk sistemlerinin, siyasal yapılarının emperyal çıkarlara uyarlanması iki şekilde gerçekleştirilmektedir:
1- Süreç içinde borçlandırılarak ekonomik kıskaca alınan ülkenin milli ekonomisi, milli bürokrasisi, milli ordusu, milli kurumlarının evrimsel biçimde çökertildiği bir süreçle küresel sisteme entegre edilmektedir.
2- Ulus devlet olmakta direnen, sisteme kafa tutan ülkeler için askeri seçenek devreye sokulmaktadır. Emperyalist sistem hukuki meşruiyeti tartışmalı, çok uluslu askeri operasyonlarla müdahalede bulunmakta -dikta rejiminin ve kötü liderin tasfiyesine yönelik dünya ölçeğindeki yoğun kampanyaların ardından- ülke ve halk özgürlüğüne kavuşturulmaktadır!
Sisteme kafa tutan, siyasal ve ekonomik bağımsızlıkta direnen ülkeler, sınır aşan kampanyalarla küresel terörün kötülük coğrafyası olarak yaftalanmaktadır. Uluslar arası tekellerin tekelci medyası kısa sürede hedef ülkeyi ve liderini nefret simgesine dönüştürerek yapılacak müdahaleyi meşrulaştırmaktadır. Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da yaşananlar ikinci seçeneğin çarpıcı örnekleridir.
Sözü birinci seçeneğin uygulandığı ülkemize getirip, Türkiye’nin sistemin yörüngesine nasıl sokulduğuna bakalım: Cumhuriyet’in ekonomik mucizesinin ürünü KİT’lerin tasfiyesiyle kamunun ekonomik saygınlığı, devlet baba imajı yok edilerek halka yabancılaştırılmaktadır. Cumhuriyet’in milli burjuvazi yaratma ülküsüyle desteklenen yerli sermaye tekelci aşamada uluslar arası sistemle bütünleştiği oranda ulusal duyarlılıklardan arındırılmaktadır! Ekonominin gayrı milleştiği bir ülkede siyasi anlayışın ve devletin milli kalması olanaksızdır. Bu nedenle ekonominin Türk’ün elinden çıkmasını devletin tüm kurumlarıyla Türk’ün elinden çıkması izlemektedir. Türkiye’yi uluslar arası kapitalist sisteme entegre eden dış dinamikler, sisteme biat eden sivil makyajlı bir siyasi yapıyı iktidarda tutarak istikrarın sürmesini istemektedirler!
Türkiye’nin uluslar arası sisteme entegrasyon tezgahı aynı kaderi paylaştığı ülkelerle birebir benzerlik göstermektedir. Hedef ülke öncelikle büyük bir ekonomik bunalıma sürüklenmektedir. Ekonomik bunalım siyasi bunalıma dönüşmekte, ülkenin iflasına, batışına ilişkin abartılı söylemlerle kitlelere umutsuzluk, yarınsızlık şırıngalanmaktadır. Çöküş süreçleri halkın sihirli eller, mucizeler yaratan önderler beklediği dönemlerdir. Gerçekten de kurgulanmış iktisadi kaosun, ekonomik alt üst oluşun, büyük çaplı batışların, piyasa anarşisinin ardından ortaya mucizevi kurtuluş reçeteleriyle Ekonomi Süpermenleri çıkıvermektedir! 1980 sonrası bu açıdan incelendiğinde Turgut Özal’ın 24 Ocak 1980 kararları ile Kemal Derviş’ in 15 günde 15 yasa kumpasının ardındaki dinamikler daha iyi anlaşılacaktır
Türkiye’nin ekonomik tanzimi tamamlanmış gibidir. Ülkenin ekonomik yapısıyla siyasi yapısı birbiriyle tamamen örtüşmektedir. Cumhuriyet bürokrasisinin son tortuları da temizlenerek devlet millilikten tümüyle arındırılmaktadır. Ülkenin kuruluş felsefesine bağlı kurumlar, sisteme uyumda sorun çıkaran dinamikler tasfiye edilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ülkenin kuruluş denkleminden gelen güçlü konumunun ortadan kaldırılması, dikkate alınacak bir dinamik olmaktan çıkarılması büyük ölçüde tamamlanmıştır. Askeri bürokrasinin tasfiyesinde özel yetkili yargının ve hukukun üstlendiği işlev kuşkusuz ileride daha sağlıklı değerlendirilecektir. Milli ekonomi, milli duyarlılık, milli çıkarlar söylemi arkaik kavramlar olarak alaya alınmaktadır. Ülkenin idari hiyerarşisi sistemle uyumlu, rejimle sorunlu yeni nesil dindarlığın tek tipleştirilmiş kadrolarından oluşturulmaktadır.
Ekonomik ve siyasal açıdan sistemin istediği kıvama getirilen ülkede sıranın hukuki tanzime geldiği anlaşılmaktadır. Sisteme ekonomik ve siyasal bağımlılığı hukukileştirip meşrulaştıracak bir teslimiyet metni post modern özgürlük illüzyonuyla kitlesel talebe dönüştürülmek istenmektedir. Birey ve sivil olmaya izin vermeyen katı bir cemaat hiyerarşisi içinden gelen güç sahiplerinin anladığı sivillik halkın tam bir itaat zinciri içinde yönetimin buyruklarına uymasıdır. Bu türden bir sivilleşme programının halkın ekonomik demokratik taleplerini kapsamayacağı kuşkusuzdur.
Türkiye’yi ulus devlet olmaktan çıkarıp çok kimlikli, çok kültürlü, ortak paydalardan yoksun, müşterek gelecek umudunu yitirmiş post modern kabilelere dönüştürecek bir ayrışma tasarımı her derde derman sivilleşme reçetesi olarak sunulmaktadır!
Ayrışmanın, dağılmanın, çözülmenin, çatışmanın, ülkeyi bir kaos coğrafyasına dönüştürmenin ana yazılımı SİVİL ANAYASA olarak halkın önüne konulmaktadır.
Tarih ve insanlık önünde onursuz sefiller olarak anılmak istemeyen bir toplumun bu türden bir sivilleşme illüzyonunu elinin tersiyle yüz geri etmesi gereken günler yaşıyoruz.

.

Hiç yorum yok:

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...