Ozel not:
Sevgi, sefkat, hosgoru yuksek ruhsal donanimlar - ruhsal silahlardir.
Turklerin yeterince idrak edip suurlandiramadiklari bilgi sudur:
'Kime, Neyi, NICIN, Ne zaman, Ne kadar' verecegini bilmek... Bu, enerjinin tasarrufu yasasini uygulayabilmek demektir.
Bu bilgiyi uygulamasi, her turlu enerjinin israfini onleyecektir. Cunku ISRAF HARAMDIR. Hangi konuda olursa olsun.
Turklerin simdiye dek "hayir" diyememesi, vicdani geregi idi. Kuskusuz bunda yani vicdan tatbikatinda yetkinlesti. Bunun bir ust asamasi - bir ust bilinc hali ise, makul vicdan' dir. Iste, YUZYILLARDIR YASADIGI bunca AMANSIZ SINAVIN, USTUNDEN FIRTINALARIN , SIMSEKLERIN EKSIK OLMAYIS NEDENI, bu tatbikatta yani makul vicdan tatbikatinda da yetkinlesmesidir. Makul vicdan uygulamalariyla: kime, NICIN, neyi, ne zaman, ne kadar vereceginin idrakleri ve ust bilinci elde edilir.
Bu suur / bilinc yetkince elde edildiginde, bizler, dunyaya karsi yuksek rehberlik odevimizi yapmaya gececegiz.
Hosgoruyu de kime, NICIN, ne zaman, ne kadar vereceginin idrakleri ve yuksek bilincini elde etmek zorundadir. Cunku, Hosgoruyu, kayitsizlik derecesine ulastirmakla Kendi Varligini hep tehlikeye atmistir. Zaman, hayat, fizik enerjilerini israf etmistir. (bkz. tarihimize; Turkiye Cumhuriyetinin icinde bulundugu hale, yani tam bagimsizlik savasimizi tamamlayamamisligimiza )
TURKLERDE HOSGORU EVRENSELDIR
Roux’ya gore (s.24-25) "Kimi zaman bazi halklar, Turkler tarafindan ezilmis olduklarini soylemislerdir. Ama, Turkler, daha cok egemenlikleri altindaki halklara olaganustu parlak donemler yasatmislardir."
Gercekten de, tarih bunun ornekleriyle doludur. Tabgaclar doneminde Cin, Gokturkler ve Timurlular doneminde Orta Asya, Idil Bulgarlari ve Altinordu Devleti’nde Karadeniz’in kuzeyi, Buyuk Selcuklular ve Safeviler doneminde Iran, parlak bir hayat yasamislardir. Memluk Turk Devleti Misir’i, Delhi Turk Sultanligi ve Babur Imparatorlugu Kuzey Hindistan’i gelistirmistir. Anadolu Selcuklulari doneminde Anadolu halki, refah icerisinde olmustur. Osmanlilar ise basta Balkanlar olmak uzere Ortadogu ve Kafkaslar gibi karmasIk bolgeleri guzel ve huzurlu yasatmislardir.
Osmanlilar, Araplar uzerinde ciddi bir egemenlik kurmamislardir. Aksine Surre Alaylari gibi vasitalarla beslemeye calismislardir. Bu konuda 18. yuzyil Osmanli burokrati ve durust bir defterdar olan Sari Mehmed Pasanin “Devlet Adamina Ogutler” adli kitabinda soylediklerini kitabin Turklerin Yeniden Dirilisleri bolumunde belirtmistim. Zaten Osmanlilar, Araplari dinin sahibi olarak goruyorlar ve onlara “kavmi necip” yani ustun kavim diyorlardi. Bu nedenle digerlerinden daha cok hosgoru gosteriyorlardi. (Halbuki Arap yoneticilerin bazilari, Emeviler doneminde Muslumanliga yeni giren ve Arap olmayan halklarin coguna da “acem” diyerek yabanci muamelesi yaptilar. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in amcasi Abbas bin Abdulmuttalip’in soyundan gelen Abbasiler ise, Emevi iktidarini devirdiler. Hayati Ulku’nun aktardigina gore (s.456) hirslarini alamayarak, Emevi Halifelerinin bazilarinin mezarlarini actirdilar. Kemiklerini cikarttirip topladilar ve oylece yaktilar. Ayrica Emevilerin sembolu olan Sam’daki Beni Umeyye mescidini, uc ay kadar ahir olarak kullandilar.)
Diger taraftan Rus vakayinamelerinde anlatilanlara gore, 1024 yilinda Rus ulkesi Suzdal’de, siddetli bir kitlik ve aclik olur. Idil Bulgar Turkleri ac kalan Ruslara cok miktarda hububat gotururler. Bu donemde Bulgarlar, tarimla ugrasmaktadirlar ve daha zengin olduklarindan, sIk sIk Ruslarin saldirilarina maruz kalmaktadirlar. Turkler yardimi boyle ters bir ortamda yaparlar.
Turklerin egemen olduklari bolgelerde yasayan halklarin, bugun gecmislerinde yaptigimiz diye ovundukleri eserlerin arasinda, Turklerin yaptiklari onemli bir yer tutar. Bu konuda kitabin Musluman Turklerde Mimarlik ve Sanat bolumunde, onemli eserler hakkinda bilgi verildiginden, burada ayrica belirtmeye gerek gorulmedi.
Yine Roux’nun diger bir gozlemi soyledir (s.27): "Halkin, hukumdarin dinini benimsemesini isteyen Avrupa’nin tersine, Turkler 'evrensellik'i kabul ettirmeye calistilar. Baris icinde bir arada yasamanin kesinlikle mumkun oldugunu soylediler. Bu onlarin (Turklerin) uygarliga en buyuk katkilarindan biri olmustur."
Ankara Savasindan (1402) sonra, Osmanli yonetiminde on yil suren fetret (bosluk) donemi olustu. Bu donemde Balkan Devletleri, Osmanli yonetiminden kurtulmak icin ciddi bir girisimde bulunmadilar. Halbuki ortam, Balkan Devletlerinin bagimsizligi icin cok uygundu. Bu tavirda, Osmanli Turklerinin onlara goturdukleri duzenin ve hosgoru anlayisinin etkisi buyuktur. Bu durum Osmanlilarin getirdiklerinin Balkanlarda mevcut olandan daha iyi oldugunu ve Balkan halklarinin yeni gelenlerden hosnut kaldiklarini gosterir. Ayrica Balkan dillerindeki yorgan, dosek, kapi, pencere gibi terimlerin Turkce’den gecmis olmasi da, Turklerin Balkanlara medeniyet goturduklerini gostermektedir.
Avrupa’nin o donemlerdeki durumuyla ilgili olarak, Prof. Djevad’in aktardigina gore (s.78-79) Jaques Bonaparte soyle diyor: "Alicenapligi hepimizce bilinen Fatih’in Istanbul’u almasindan yarim asir kadar sonra Bourbon baskumandaninin ceteleri (1527’de V.Karl yonetiminde) Roma’ya hucum ederek ele gecirmislerdi. Bu barbarlar esirlerin tirnaklarini sokmus , agizlarina erimis kursun dokmuslerdir. SimsIki bagli baba ve kocalarinin onunde kadinlari katletmisler, butun mabetlere tecavuz etmislerdir. Bu hayvanca vahset bir-iki gun degil , hic kesilmeden aylarca surmustur."
Prof. Ahmed Djevad’in (s.61), De Amicis’in “Constantinopole” adli eserinden aktardigi ve diger bir cok Batili yazarin da anlattigi sekilde Turkler, hosgorulu ve evrensel davraniyorlardi. "Eger Turkler egemenlikleri altina aldiklari milletlere, Hiristiyanlarin yaptigi gibi zorla Islamiyet’i kabul ettirmis olsalardi, ki buna kimsenin itirazi olamazdi. Bugun ne Ermeni meselesi, ne Girit meselesi, ve muhtemelen ne de Sark (dogu) meselesi olurdu. Oysa Turkler bunu yapmadilar." Ayni yazar devamla soyle diyor. "Hiristiyanlar tarafindan her yerden kovulan Yahudilerin melce bulabildigi tek ulke de barbar(!) Turkiye olmustur. Inanclari yuzunden yurtlarindan kovulanlarin hep Osmanli Imparatorlugu’nda melce bulabildiklerini goruyoruz." Bu konuda uzunca ornekler veren yazar goruslerini soyle surdurur: "Boylece, Hiristiyan Avrupa’nin bizzat Hiristiyan kani doktugu ve inanclari degisIk olanlara vahsice zulumler yapmaktan zevk duydugu bir devirde, Osmanli Imparatorlugu’nun, engizisyonun bulunmadigi, yakmalarin ve sihirbazlik ithamlarinin var olmadigi tek ulke oldugu kesindir."
Gercekten de Avrupa’nin bir bolumu bu haldeydi. 1850'li yilarda hâlâ kadinlarin icinde seytan oldugu iddiasiyla yakilmalari suruyordu. Bugun Bati, baska ulkelerden normal ya da kacarak gelen, siyasi veya inanclarindan dolayi baski gorduklerini soyleyenlere kucak acmaktadir. Ancak, bu yardimlarin bir kisminin gercek bir insanlik dusuncesiyle yapildigi suphelidir. Gelen bu insanlarin iclerinden sectiklerini, geldikleri ulkelerine karsi bir devirme ya da baskaldiri yapabilmeleri icin desteklemektedirler.
J. Baudrillard’in arka kapak yazisinda da belirttigi gibi bugun, geri kalmis ya da gelismekte olan ulkelerin baslarina sorun olan hemen butun hareketlerin beslendigi yerler, ABD ve Avrupa’dir. Bu ulkeler, inanci ister sosyalist, ister irkci fasist, ister Ayetullah Humeyni gibi dini olsun, herkesi barindirip, kimini de yetistirip geldikleri ulkelerine gondermektedir. Insan haklari evrensel beyannamesini yayinlayan Batililarin yonetimindeki Avustralya Kitasindaki yerlilere, henuz 1995 yilinda, lutfen vatandaslik hakki verilmesi beyannameye aykiri davrandiklarini gosterir. Bundan on bes yil oncesinde, Guney Afrika Devleti’ni yoneten beyazlar ise, zencileri yok sayiyorlardi. Dort yuz yil sonra bile, zencilerin secimlere katilamayacagini, yonetici olamayacagini soyluyorlardi. Malesef hicbir Batili ulke bu yoneticilere, ciddi bir baski uygulamiyordu.
Turkiye’yi ilgilendiren konularda ise, Avrupali bir kisim yoneticinin tavri yine yukaridaki gibidir. Avrupali cocuklari da zehirleyen eroin kacakciliklarina ragmen, PKK teror orgutunu, bazen sessiz kalarak, bazen yardim ederek desteklediler. Bilindigi gibi PKK ile mucadele, Turkiye’nin ekonomik bunalim ortamina girmesini hizlandirmistir. PKK ile yetinmeyen bazi Avrupalilar, bagnaz dini guruplari dahi, Turkiye’ye karsi ileride islerine yarayabilecegi dusuncesiyle desteklemeye ya da bu guruplarin faaliyetleri karsisinda sessiz kalmaya devam etmektedir.
Baska ulkelere insancil davranmalarini ogutleyen Avrupali yoneticiler, IRA, ETA gibi orgutlere ayni hosgoruyu gostermemektedir. Baader Mainhopf cetesinin ileri gelenlerinin baslarina gelenler bilinmektedir. Alman derin devleti tarafindan, kisa sure icerisinde intihar susleri verilerek, yok edilmeleri suphesi unutulmamistir. Bu uygulama gostermektedir ki, PKK gibi bir orgut Almanya’ya karsi mucadele etseydi, Almanya’da ne bir uyesi ne de sempatizanlarinin barinmalari cok zor olurdu.
Gunumuzde Avrupa’da yasayan Musluman bayanlara, basortusu konusunda izin verilmektedir. Ancak bu uygulama insanlari yaniltmamalidir. Cok az sayida olan Muslumanlara hosgorulu davranmalarinin nedeni devlet duzenini tehdit edecek boyutta olmamalaridir. Yoksa, ister Musluman isterse Hiristiyan olsun, Avrupa’nin icerisinden cikacak benzer guruplar sistemi tehdit ederse, Batinin cok sert davranacagini gecmis olaylar gostermistir. Bunu ABD guvenlik guclerinin, bir tarikat merkezini ablukaya almasi sonucu, 72 kisinin yanarak olmesiyle dunya gordu.
Bilindigi gibi, Osmanli Imparatorlugu 500 yildan fazla Balkanlarda hukum surdu. Osmanlilar buralari terk ettikten sonra, sanki bunca yuz yil hicbir sey degismemis, sadece bir ruyadan uyanilmis gibiydi. Hattâ kendi baslarina yapamayacaklari bir cok gelismeler de, ruyalarinda iken gerceklesmis olarak.
Bu konulari Cemil Meric soyle yorumlamaktadir: “Osmanli, Ilay-i Kelimetullah icin hayatini seve seve verir. Yani baglandigi dava ugruna hayatini istihkâr eder. Bu nedenle Osmanli istismar icin ulke fethetmez, imar icin fetheder. Bu duygulara sahip Osmanli, ulkesinin kapilarini butun insanlara acmistir. Osmanli’da adalet butun kurumlarin bel kemigidir.”
Osmanli Imparatorlugu’nun duraklama ve gerileme doneminde devleti savunmak, buyuk olcude Turklere kaldi. Devlet icerisindeki Turk olmayan cesitli topluluklarin gucsuzlukleri, umursamazliklari ve ihanetleri devam ediyordu. Onyargisiz olarak ve belgelere dayanarak hukum veren Batili tarihciler gibi J.P.Roux’ya gore (s.230) Turkler bu savunmayi, hayran kalinacak bir kahramanlikla ve buyuk bir ozveriyle yaptilar. Roux’ya gore bu ustun mucadeleden kendileri bir yarar saglamiyordu. Iste bu durum, ozverilerinin degerini yuceltiyordu. Butun sIkintilara ragmen Osmanlilar, yatirimlari hâlâ Balkanlara ve Arap ulkelerine yapiyorlardi. Anadolu tamamen az gelismislige ve kaderine terk edilmisti.
Gerileme donemlerinde Turkler, Yenicerilerin de ciddiyetsizlesmeleri sonucu genel olarak yenildiler. Kimi zaman da yendiler. Yendikleri savaslarin sonunda ise, masa basinda diger devletlerin baskisiyla kaybettiler. Ama, pes etmediler. Dunyada esi benzeri olmayan bir inanca sahip olduklarini gosterdiler. Mucadeleyi surdurduler. Butun bu olumsuz sartlarda bile, egemenlikleri altindaki baska milletlere kotu davranmadilar. Sadece devlete baskaldiran bazi guruplari ve insanlari cezalandirdilar, ama kisisel olaylar haric, devlete baskaldirmayan yabanci halklara kotu davranmadilar.
Osmanli’nin geriledigi donemde Avrupa’da iki imparatorluk daha vardi: Avusturya-Macaristan ve Ingiltere. Bu ikisi de, yikildiklari son savaslara kadar, hep imparatorluklarindaki diger milletleri savasa surduler. Avusturya-Macaristan Imparatorlugu’na butunuyle bakildiginda, 19. yuzyilin ikinci yarisindan itibaren ekonomik gerileme vardi. Ancak dikkatle incelendiginde, P. Kennedy’nin kanaat olarak aktardigina gore (s.252), Viyana civari ve Bohemya bolgesi gibi oz ulkelerinde, ekonomik gelisme soz konusuydu. Demek ki, Avrupali Imparatorluklar egemenliklerindeki baska halklari somurerek, artik degerleri kendi oz ulkelerine tasiyorlardi.
Ingilizler, neredeyse bir dunya imparatorlugu kurarak mustemlekelerini somurmelerine ragmen, 19. yuzyilda o bolgelerde ciddi sayilabilecek cok az eser biraktilar. Halbuki, Turkler egemenlikleri altindakileri de korumak icin sadece kendileri savasa gidip perisan oluyorlar, ama sIkintilarina ragmen, bu milletleri rahat ettirmek icin hâlâ calisiyorlardi. Avrupalilar ise, Turklerin davranislarinin tersini uyguluyorlardi. Kendi menfaatlerinin korunmasi icin kendilerinden cok egemenlikleri altindaki insanlari savasa suruyorlardi. Diger taraftan da Avrupalilar, o milletleri ekonomik olarak somuruyorlardi.
Turklerin kendileri savasa gidip, egemenlikleri altindakileri rahat ettirme cabalarini, bazi Avrupalilar baska turlu degerlendirebilirler. "Turklerin hatasi" olarak nitelendirebilirler. Avrupalilar ile Turkler arasindaki bu anlayis farki, Cemil Meric’in yorumlarini hakli cikariyor. Cemil Meric, Osmanli’nin, baglandigi dava icin hayatini severek verdigini soylerken, Avrupalinin ancak yakin ve elle tutulur cikarlar ugruna fedakarlik yapabilecegini belirtir. “Avrupa kapitalizminin manivelasi kârdir, Osmanli’da ise kâr diye bir kavram yoktur” der.
Prof. Dr. A. Djevad’in Rumen Popescu Ciocanel’in "Revue du Monde Musulman" dergisinin Aralik 1906 sayisindan aktardiklari (s.79): "Fatih bir millet olan Turkler idareleri altindaki cesitli milletleri Turklestirmeye calismamis, onlarin din ve geleneklerine saygi gostermistir. Romanya icin, Rus veya Avusturya idaresi yerine Turk idaresi altinda yasamak bir sans olmustur. Zira, aksi taktirde bugun Rumen milleti diye bir millet olmayacakti." Nitekim Karadeniz’in kuzeyi bir Turk yurdu iken, Ruslarin egemenligine gectikten sonra bolgede Turk kalmadi.
Bu gercekler, Osmanli egemenliginde yasayan diger bazi milletler icin daha da gecerlidir. Anadolu’da yasayan Ermeni, Rum ve Kurtler icin, Turk idaresinde yasamak bir sans olmustur. Ermeniler ve Rumlar, Osmanli yonetiminde Turk tebaadan daha rahat yasadilar. (Kazan Hanliginin baskenti Kazan’da bile ayri bir Ermeni mahallesi vardi.). Kurtler ise, Selcuklu ve Osmanli Turkleri sayesinde ayakta kalabilmislerdir denilebilir. Degil devletleri, beylikleri bile olmayan Kurtlerin Ermeniler, Farslar ve Araplar arasinda benliklerini koruyarak yasayabilmeleri pek mumkun olmayabilirdi. Turkler sayesinde hayatta kaldiklari gibi, kendi baslarina ulasmalari mumkun gorunmeyen bir medeniyet icerisinde yasadiklari soylenebilir. Nitekim Turklerin Ortadogu bolgesindeki egemenlikleri son bulunca sIkinti baslamistir. Bugun Turkiye’de yasayan Kurtlerle, en kaliteli petrole sahip bir devlet olan Irak’ta yasayan Kurtler arasindaki yasam kalitesi farki bile, tek basina yukaridaki iddiayi dogrular.
Benzer konumdaki Ermeniler, 1895’te ilk buyuk isyanlarini gerceklestirdiler. Yurt disinda kurduklari Hincak ve Tasnak gibi teror orgutleri Osmanli egemenlik alaninda faaliyetlere basladi. Bu teror orgutleri dis destekle silahlandilar. Turk ve Kurt koylerini basmaya ve insanlari oldurmeye basladilar. Amaclari hayallerindeki buyuk Ermenistan’i kurabilmek icin bolge halkini o yoreden surmekti.
Sonra I. Dunya Savasi sirasinda dusmanlarla isbirligi yaptilar. Rus ordusuna kayit yaptirdilar ve Turklere karsi savastilar. Ermeniler, bolgedeki silahsiz Turk ve Kurt koylerini basmaya devam ettiler. Osmanli arsivlerine gore Ermeniler, 500.000 den fazla insani vahsice katlettiler. Kendilerini korumak icin silahlanan Turk ve bilhassa Kurt koyleri de Ermenilere karsilik verdiler. Ihanet derecesindeki bu davranislarina ragmen Ermeniler, Osmanli yonetimi tarafindan korunmaya calisildi. Savas bolgesinden ulkenin daha rahat yorelerine aktarildilar. Bati Anadolu ve Istanbul’daki Ermeniler yerlerinde kaldi. Bu yer degistirme sirasinda guvenlik acisindan tren istasyonlari ve demiryollari kullanildi. Askerlerin cogunun cephede olmasi sebebiyle Turk ordusunun yetisemedigi bazi yorelerde, Ermenilerden cok eziyet gomus olan Turk ve Kurt halklarindan onlara saldiranlar oldu. Halklar arasindaki bu catismalarda her taraftan da cok sayida insan oldu. Turk ordusu, I. Dunya Savasinin yogunlugu icerisinde bu catismalari onledi. Goc kafilelerine saldiranlari yakalayarak mahkeme etti. Bunlardan yaklasIk 3.000 kisiyi idam dahil cesitli cezalara carptirdi.
Olaylarin yasandigi tarihler dunyada hastaliklarin etkili oldugu yillardi. Nitekim Ataturk Tarih Kurumu’nun rakamlarina gore, 1914-1918 arasinda Osmanli ordusunun mensuplarindan 401.859’u, hastaliklar sebebiyle hayatini kaybetmistir. Tiflis’e goc eden Ermenilerin basina gelenler ise daha kotudur. Tiflis o donemde Ruslarin isgalindedir. Ermenilere yardima giden ABD misyoner derneklerinin rakamlarina gore Tiflis’te 350.000 Ermeni gocmen vardir. Ama hastaliklardan dolayi bunun 258.000’i Tiflis’te hayatini kaybetmistir. Halbuki bugunku Suriye sinirlari icerisine goc ettirilen Ermenilere Osmanlilar, cok guzel isleyen bir tedarik duzeniyle iyi bakmislardi. Yiyeceklerini, sagliklarini temin icin ABD buyukelcilerini bile sasirtan organizasyonlar yapmislardi. Ziraatcilik yapmalari icin tohumluklar bile verilmisti.
Dunya Savasindan sonra Fransizlar ve Ingilizler Suriye’ye yerlestiler. Ellerinde her imkân vardi. Turklerin Ermenilere karsi yaptigi en kucuk bir yanlisi goremediler. Olaylarin canli sahitleri hayatta olmasina ragmen, Turkleri yargilayabilecek hicbir hata bulamadilar.
Yine savas sonunda galipler Istanbul’u isgal etmislerdi. Osmanli’nin butun arsivleri ellerindeydi. YaklasIk 140 Ittihat ve Terakki partili Turk onderini tutuklayarak, Malta’da hapse attilar. Ermeni olaylarini arastirdilar. Ama mahkeme acabilecek kucuk bir delil bile bulamadilar. Hersey ellerinde iken yapabilecek birsey bulamayanlarin, 80 yil sonra konuyu tekrar gundeme getirmelerinin tek aciklamasi siyasi sebepler olabilir.
Rumlar ise Turklerin Kurtulus Savasinda, Turklere karsi dusmanlarla birlik olup savastilar. Rumlar, Cumhuriyetle birlikte Yunanistan’daki Turklerle takas edildiler. Iki taraf da karsilikli olarak ve anlasarak goc ettiler. Anadolu’dan 150.000 Rum goc ederken Turkiye’ye 400.000 Turk goc etti. Kurtler ise Yavuz Sultan Selim doneminden itibaren, vergi vermediler ve askere alinmadilar. II. Abdulhamit donemindeki Kurt Hamidiye Alaylarina askeri birlikler denilemez. I. Dunya Savasi sirasindaki olaylari Sevket Sureyya Aydemir’den ogreniyoruz.
Turkler, Gok Tanriya inanirken dahi, dogru ve yanlisi Tanrinin bildigini dusunurlerdi. Ibrahim Kafesoglu'nun G.Feher'den ve V.Besevliev'den ayri ayri aktardigina gore (s.97), Direklerdeki 2. Bulgar Kitabesinde yazili olan Bulgar Turklerinin hani Kurum Hanin su sozleri bu davranislarina isaret etmektedir. " Dogru insani ve yalanciyi, Tanri bilir. Bulgarlar (Turkler), Hiristiyanlarin (Bizanslilarin) iyiligi icin cok calistilar. Ancak onlar bunu cabuk unuttu. Fakat Tanri biliyor." Bu nedenle Turkler, yonetimleri altindakilere hep iyi davrandilar. Ama nankorluk edenleri, kendi gucleri yettiginde, Tanri adina cezalandirdilar. Kendi guclerinin yetmedigi durumlarda ise, olayi Tanrinin adaletine biraktilar.
TURKIYE CUMHURIYETI’NDE HOSGORU
Turklerin hosgorululuklerinin evrenselligi sureklidir. Bazilarinin ileri surdukleri gibi, imparatorluk zamaninda diger milletleri yonetebilmek icin, zorunlu olarak uyguladiklari bir yol degildir. Bunu anlamak icin imparatorluk sonrasi Turkiye Cumhuriyeti’ndeki olaylara bakmak yeterlidir.
Ermeni teror orgutu ASALA, 1970'li yillarda Turk Buyukelcilik mensuplarini oldurmeye basladi. Turkiye disinda, genelde Avrupa ve Amerika’da meydana gelen bu olaylari, ilgili ulkeler onleyemediler. Oldurme olaylari on yildan fazla surdu. Bu donemde, ne Turkiye Devleti, ne de herhangi bir Turk kurulusu, Turkiye’deki Ermenilere karsi baski yapmadilar. Ulkelerindeki cok zengin Ermeni is adamlarina saldirmayi ve hattâ islerini engellemeyi bile dusunmediler. Turkiye’deki Ermeniler, zengin ve rahat yasamlarini surdurduler.
Ayni sekilde, cogunlugu Kurt kokenli olan ve bazi Batililarin destekledigi PKK teror orgutu, Turkiye Cumhuriyeti’ne karsi 1984-1999 arasinda cok ciddi olarak silahli mucadele verdi. Halen yer yer catismalar devam ediyor. Bebekler dahil, on binlerce masum insan oldu. Onbinlercesi de sakat kaldi. Istikballeri kararanlar ise cok daha fazlaydi. Sonunda butun Turkiye’nin gelecegi bulutlandi. Turkiye’nin bu mucadele sirasinda silaha harcadigi ve bosa giden para ise, korkunctu. Bosa giden harcamanin, Turkiye’nin bir yilik butcesine denk oldugu tahmin edilmektedir. Bu rakam ekonominin guclenmesine harcanmaliydi. Eger ekonomiye harcansaydi bugun, terore bulasmis bazi Kurtler dahil, Turkiye’deki kisi basina milli gelirin en az iki katina cikmasi dogaldi.
Iste butun bu olumsuz sartlar altinda bile, ne Turk Devleti, ne de sivil kuruluslar, kendilerine silah cekmeyen PKK disindaki Kurtler uzerinde ciddi bir baski yapmadilar. Aksine, Kurt is adamlari, Devletin en kârli ihalelerini almayi surdurdu. Kurt burokratlarin hem sayilari artti, hem de makamlari yukseldi. Kurt kokenli siyasiler ise, daha da iyi duruma geldiler. Kurtlerin oturmadigi bolgelerden aday olarak, Turk secmenlerin oyuyla, TBMM’ne girmeyi surdurduler. Bir kisim Kurt milletvekillerinin yeminlerine uymayarak, yanlis hareket etmeleri uzerine cezalandirilmalari, bu gercekleri ortemez.
Butun bunlar da gosteriyor ki Kurtler, Turkiye Cumhuriyetinin yonetiminde, varliklarindan daha cok etkililer. Buna ragmen Turkiye Cumhuriyeti yoneticilerinin PKK olayina bakisi, Osmanli yoneticilerinin “Celâli Isyanlari”na bakisi ile aynidir. Hadise ayrimcilik olarak degil, devlet duzenine baskaldiri olarak degerlendirilmektedir. Cunku PKK, baslangicta teror eylemlerini Kurt kokenli insanlara yoneltmisti. Eger Turkiye Devleti, olaya devlete baskaldiri olarak bakmayarak, vatandaslarinin hukukunu korumaya kalkismasaydi, bugun Kurtler birbirleriyle carpisiyor olurdu.
Turklerdeki hosgoru anlayisi bireylerin yasantilarinin hemen her alaninda kendini gosterir. Halk, insanlarin yaptiklari hatalara, yoneticilerin yanlislarina, is sirasindaki aksakliklara, sIkca da olsa izin istemelere vb. disiplinsiz davranislara karsi hep hosgoruludur. Bu nedenle is hayatinda, bir Turkun idaresinde calisan diger bir Turk’ten, Almanlardaki is disiplinini beklemek yanlis olur. Halbuki Turkler, baska milliyetlerin yonetiminde ciddi ve disiplinli calisirlar. Ama kendileri gibi hosgorulu davranan ve “hayir” diyemeyen Turk yoneticilerin yonetiminde ayni disiplini gosteremeyebilirler.
Hosgoru anlayislari disipline edilemedigi zamanlarda Turkler, duzensiz ve idare edilemez bir konuma girebilirler. Turklerdeki hosgoru ile uste kesin itaat duygusunu birlikte yurutmek gerekir.
Turkler, genel anlayis olarak kendilerinden destek, yardim, is gibi istekleri olan magdurlara karsi "hayir" diyemezler. Bu davranislari hosgorulugun bir sonucudur. Bir Turk, hic tanimadigi bir insani magdur gorurse, "hayir" diyemez. Yapisini bildigi, hatirini kiramayacagi bir kisi icin, hic menfaati olmadan destek verebilir. Hattâ bu durum, ozel sektor icin de gecerlidir. Turkiye’de sIkintiya giren, ya da batan ozel isyerlerinin batmalarinin bir sebebi de, "hayir" diyememeleridir.
Ancak gunumuzde devlet burokrasisinin yapisi, yeni bir anlayisi ortaya cikarmaktadir. Normalde hayir diyemeyen anlayisin yerini, herseye hayir diyen bir burokratik tutum almak uzeredir. Turklerin hosgoru anlayislarina ters olan bu davranislarin surmesi, gelecek icin tehlikelidir.
Turklerin "hayir" dedikleri ve hosgoru gostermedikleri konular da vardir. Vatanlarina ve namuslarina uzanan bir tehlike sezdikleri zaman, cevaplari kesin olarak "hayir" olur. Kendilerine herhangi bir konuda hoslanmadiklari bir baski geldigi zamanlarda da, cogunlukla "hayir" derler. Vatan ve namuslari tehlikeye girince hemen harekete gecerler. Baska bir konuda baski geldiginde ise “hayir” demek icin ortamini buluncaya kadar beklerler.
Turkler, kurduklari imparatorluklarda halklarin bir arada baris icerisinde yasayabileceginin ornegini dunyaya verdiler. Sahip olduklari yoneticilik ozellikleri ile en bunalimli bolgeleri en az sorunla yonettiler.
Turklerin uyguladiklari ve uygarliga kazandirdiklari bu yonetim anlayisina, bugunku dunya daha cok ihtiyac hissetmektedir.