CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun!




Yörük Kadını / MOR CEPKEN


Yörük Kadını / MOR CEPKEN..

Yörük kadını yaşlanıp iyice deneyim kazanınca KEZBENCE olur adı.

O, oymağın bilge kişisi, akıl danışılanıdır artık.

Göçebe yörüklüğünün kadınlarına tanıdığı yüce bir haktır MOR CEPKEN.
Erkeklerin ise korkulu rüyasıdır.

"Mor Cepken", Karacaoğlan türkülerinde geçer. Günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından hâlâ bilinir.

Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce MOR CEPKEN" konur.

Kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde, mor renkli bir giysidir.

Yörük kızları sevdikleriyle evlenirlerdi.

Başlık parası gibi alışkanlıkları yoktu.

"Mor Cepkenin" evlilikteki yeri ise, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir.

MOR renk ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir. “MOR ÇATI ” adı oradan gelir.
Bizler dünyaya MOR CEPKEN ’i yeterince tanıtabilseydik 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “MOR CEPKEN Günü” olarak kutlardık.

Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde MOR CEPKEN’i giyip herkesin görebileceği bir yere otururdu. Bu “Ben bu herifi boşadım” demekti.
O zaman akan sular durur, herkes işini gücünü bırakır. Masal anaları ile doğum ebeleri " MOR CEPKEN" giyen kadının çevresini alırlar. Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Büyük ödün verip de karısına MOR CEPKEN ’i çıkarttıramazsa ömür ömüre dul kalacaktır.

Kimse ona dul-şaşı kızını bile vermez.

GÖÇEBE YÖRÜKLÜĞÜNÜN kadınına tanıdığı hakka, özgürlüğe bakın siz!

1800 yılların sonlarında NAZİLLİ KASABASININ AYDIN dağlarında, dağa çıkarak kadın hakları için savaşan “GİZEMLİ KADIN EFE ” de bunlardan biridir.

Ege yöresinin unutulmaz bir eridir.

MOR CEPKEN Ege efelerinin giydiği bir giysidir. Buralarda efelik kadın erkek işi değil yürek işidir. Kybele, Artemis, Tahtacı yörüklerinden bu yana kadın baştacıdır bu topraklarda.

- Osman ŞAHİN; "Mor Cepken" Kitabı; Can Yayınları

DİKKAT! TDK ŞU SÖZCÜKLERİ KULLANIMA AÇMIŞTIR

Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek, geniş bir dildir. Her kavramı ifade yeteneği vardır, yeter ki bilinçle işlensin. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir. Kutsal bir hazinedir Türk milleti için. Çünkü Türk milletinin geçirdiği sonu gelmez tehlikeler içinde ahlakı, gelenekleri, hatıraları, çıkarları, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şey dili sayesinde korunmuştur. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. “Türk Milleti’ndenim” diyen kişi, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Kim ki Türkçe konuşmaz, buna rağmen Türk kültürüne, Türk topluluğuna mensup olduğunu iddia eder, buna inanmak doğru değildir. -Mustafa Kemal Atatürk

Dilimizi yükseltelim.

İşte kullanıma girecek yeni sözcükler:

amblem > belirtke 
anchorman > ana haber sun. 
aspiratör > emmeç
banliyö > yörekent
bypass > köprüleme
billboard > duyurumluk
çip > yonga
dart > oklama
duayen > aksakal /aksaçlı
ekspres > özel ulak
eküri > ahırdaş
gurme > tatbilir
happy hour > indirim saatleri
kapora > güvenmelik / önakça
klip > görümsetme
light > yeğni
lot > tutam
metroseksüel > bakımlı erkek
migren > yarım baş ağrısı
navigasyon > yolbul
ordövr > yemekaltı
panik > ürkü
prime time > altın saatler
raket > vuraç
reenkarnasyon > ruh göçü
self-servis > seçal
sürpriz > şaşırtı
terör > yıldırı
tirbuşon > burgu
tribün > sekilik
türbülans > burgaç
ultrason > yansılanım
voleybol > uçan top 
zapping > geçgeç

KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE YUNAN MEZALİMİ

Biz, Türk Milleti olarak geçmişimizi unutmayacağız. Araştıracağız. Okuyacağız. Anlatacağız. Dinleyeceğiz. Haykıracağız. Yeni bir Türk soykırımı yaşanmasın diye tarihten ders çıkaracağız.
Her ne kadar Atatürk ve Silah arkadaşlarının yaptıkları unutturulmaya çalışılsa da, Atatürk gibi düşünerek hafızaları hep taze tutacağız.





Yunanlılar İzmir’i işgal ettiğinde gerekçeleri Rumlara Türklerin zulmettiğiydi. Böyle bir durum hiç yaşanmadığı gibi, aksine işgalle birlikte Türk insanı genç yaşlı kadın erkek denilmeden sistemli bir katliama tabi tutuldu. Bunun basit bir nedeni vardı. Bütün Ege ve Marmara’yı Türksüzleştirmek. Ancak işleri kolay değildi. O dönem Yunanlıların sözde medeniyetlerinin beşiği kabul ettikleri Ege ve Marmara’da Türk nüfus %80’den fazlaydı.

5-6 milyon Türk, hiçbir sistemli katliamla kısa sürede yok edilemezdi. Yunanlılar bu yüzden 1821’deki Mora isyanının başından 1912-13 Balkan Savaşlarına kadar geçen sürede Osmanlı’dan kopardıkları bütün topraklarda yaptıkları planı uygulamaya koydular: Öldürmek, türlü katliam ve vahşetle halkı sindirmek ve Türk nüfusu kaçırmak.

Balkanlar'daki Türk insanının kaçabilecek bir Anadolu'su vardı. Peki Ege köylüsü nereye kaçabilecekti ki? Tabii bu sefer Türk milletinin önemli bir şansı da Mustafa Kemal Paşa gibi bir liderin çıkıp direniş çağrısında bulunmuş olmasıydı.

Yaşanan bütün bu katliamlara karşın, Mustafa Kemal'in başlattığı direnişten de umutlanarak ve güç kazanarak, Türk insanı yerini yurdunu terk etmedi. Öldürülmeyi, katledilmeyi, insanlık dışı baskı ve işkenceleri göze aldı, ama Yunan ordusundan kaçmadı. Aksine dağlara çekilerek Kuvayı Milliye'nin ilk tohumlarını attı. Direnişi filizlendirdi...

Böylece Balkanlar'ı Türksüzleştirmiş Yunanlar, aynı senaryoyu Trakya, Ege ve Marmara'da gerçekleştiremediler. Ve 9 Eylül 1922'de İzmir kurtarıldı. İzmir'le birlikte milyonlarca Türk evladı da vatansız kalmaktan kurtulmuş oldu.

Hasan İzzettin Dinamo'nun 3 ciltlik efsanevi eseri Kutsal İsyan, İzmir'in kurtuluşuyla sona erer. Bir diğer destansı kitabı Kutsal Barış ise buradan devam eder.

İnsan, Kutsal Barış'ı eline aldığında bir zafer romanı okuyacağını düşünür. Sonuçta Kurtuluş Savaşı kazanılmış, İzmir kurtarılmıştır. Kuvayı Milliye başarılı olmuştur. Lozan ve ardından da Cumhuriyet'in kuruluşuyla Türk yükselişi başlayacaktır. Ancak Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal Barış'a Yunan işgali sırasında yaşanan zulmü anlatarak başlar. Böylece "Barış"ın bedelini gösterir okura...

“Yunanvandalizmindegenellikle kullanılan işkence yöntemleri şöyle özetlenebilir: Tırnak sökmek, un çuvalına sokarak dövmek, çuvala koyup suya atarak boğmak, ağaca asarak kasap gibi parça parça etmek; diri diri kendilerine kazdırılan çukura gömmek; gözleri oymak, kulak kesmek, kol bacak kesmek, camiye doldurup yakmak, evlerde soygun, silahı kurbanın eline verip kendi kendini öldürtmek; dağa kaldırmak, ırza geçmek, kadın memelerinden kebap yapmak, kadınlara zorla kesilmiş erkek cinsel organlarını çiğnetmek, çocukların ana-babalarına zorla tecavüz ettirilmesi, kurşuna dizmek, kadınların edep yerlerine bomba koyup patlatmak; Kur'an'a tecavüz, kızgın demirlerle dağlamak, boğaza, kulağa, gözlere erimiş kurşun dökmek, tabanları yarıp tuz basarak yürütmek, tabanlara nal çakmak, vb.”

Bu alıntı işte o kitaptandır. Birkaç alıntıyla daha bu zulmün ayrıntılarını öğrenelim:

"Ağva kazasının Çanaklı köyüne yirmi Yunan askeri girdi, köyün birçok erkeğini kurşunladı; kadınları bir araya toplayıp anadan doğma soydu, çırılçıplak kadınların kocaları da onların gözleri önünde bir yandan sürüklenerek öldürülüyordu. Köyde sağ kalan bütün erkekler meydana toplattırıldı. Evler yağmalandı. Kadınlara, kızlara usa gelmeyecek biçimlerde saldırıldı; sonra, kulaklarındaki küpeler, kulakları, bilezikler, bilekleri, yüzükleri, parmakları kesilerek alındı. Islatılmış çuvallara sokulan erkekler, kalın odunlarla dövüldü, sonra ayaklarının tabanları kasatura ile yarılarak tuz basıldı, böylece yürümeye zorlandılar."

"Halkı korkudan kaçıp gitmiş olan Ötükler köyü, baştanbaşa ateşe verilmişti. Peşkeş Hacı İsmail köyü yerli Rumlarca yakılmıştı. Karadere köyünde altı köylü bir iple bağlanarak sokağa yatırılmış, koyun gibi kesilmişti. Bütün bu köylerin kadınları, kızları saldırıya uğramıştı. İmranlar köyünün bütün kadınları ırzlarına geçilmek üzere bir eve tıkılmış, içlerinde namusunu korumak uğruna davrananlar, öbürlerinin gözleri önünde doğranmış, parçalanmıştı. Tekkeler köyünde on beş genç kız bacaklarından ağaçlara asılmış, türlü işkencelerden, vahşiliklerden sonra öldürülmüştü. Küçükaşağı, Büyükaşağı, Bucaklı köylerinden erkekler ağaçlara asılıp ölesiye kırbaçlanmışlar, çoluk çocuklarının gözleri önünde erkeklik organları kesilerek birbirlerine çiğnettirilmiş, daha sonra hepsi öldürülmüştü."

"İki makineli tüfekli dokuz Yunan eri, Karamandıra köyüne girmiş, halktan iki bin altın istemişti. Bu parayı köyün ağası Hacı Mustafa'nın toplayıp getirmesini isteyen erler, onun direnmesine kızarak sakallarını tutuşturmuşlardı. Kafası kızarak çılgına dönen Hacı Mustafa, Yunanlılara büsbütün karşı durmuş, bunun üzerine adamcağızı kurşunla deliş deşik etmişler, sonra da hınçlarını alamayarak onun karısına kızına saldırmışlardı. Kızın ırzına geçmişler, sonra boynundan bağladıkları bir ipi ahırdaki atın kuyruğuna bağlayarak hayvanı süngüyle dürtüp yaralamışlar, hayvan can korkusuyla kaçıp giderken kızcağızı parça parça etmişti."

"Safvetiye köyüne giren on dokuz Yunan askeri, silah aramak bahanesiyle herkesi dışarı çıkararak evlere girmişler, yükte hafif, pahada ağır ne buldularsa yağmaladıktan sonra Kur'an-ı Kerim'in yapraklarına pislemiş, bunu da köylülere yalatmışlardı."

"Yunanlılar, Çınarcıklı delikanlıları anneleriyle yatmaya zorlamışlarsa da buna hiçbir oğul yanaşmamış, bunu yapmadığı için de süngülenerek öldürülmeyi yeğ görmüşlerdi. Askerler, ateşe verilen evlerin alevlerinde süngülerini geçirdikleri bebekleri kuzu gibi kızartmaya çalışmışlardı, Genç kızların memelerini keserek kebap etmişlerdi. Kundaktaki çocuklar, analarının süngüyle, bıçakla yarılan karınlarına gömülmüş, kimisi de ayrıca süngülenmişti." Sayfalar böyle devam ediyor...

Yunanların 1919 yılı 15 Mayıs'ında İzmir'i işgal etmelerinin ardından başlattıkları sistemli katliam İzmir'de Yunan askerinin denize dökülmesiyle bitmemiş, Bütün Trakya ve Güney Marmara kurtarılana kadar devam etmiştir.

JustinMcCarthy namuslu bir tarihçi. ABD'li bilim adamı. "Ölüm ve Sürgün" isimli önemli eserinde Türklerin Balkanlar'dan Kafkaslar'a geniş bir coğrafyada yaşadığı soykırımı anlatır. Bu önemli eserde 1919-22 yılları arasında yaşanan vahşetin boyutları açıkça bulunabilir.

McCarthy, sadece 15 Mayıs 1919'da, yani İzmir'e ilk Yunan askeri çıktığı ilk gün birkaç saat içinde 700-800 Türk'ün öldürüldüğünü anlatır. Ve İzmir'in ardından işgal edilen Aydın, Denizli, Manisa, Uşak, Kütahya, Bursa gibi şehirlerde köylere kadar varan sistemli katliamın rakamlarını verir. Üstelik tamamen Batılı devlet adamlarının ve tarihçilerinin anlatım ve yazdıklarından yola çıkarak. Asıl büyük katliam ve vahşet ise, Sakarya Savaşı'ndan sonra geri çekilmeye başlayan Yunan ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir. İngiliz askeri kaynakları bu durumu şöyle analiz eder:

"Geri çekiliş, ustalıkla ve düzenli biçimde gerçekleştirildi. Yunanlılar boşalttıkları ülke bölümünde tam bir yakıp yıkma, yok etme etkinliği yürüttüler, bütün köyleri yaktılar ve demiryolunu da tümüyle tahrip ettiler."

Amerikan Konsolosu Park ise, her ne kadar Yunan hayranı ve Türk düşmanı da olsa, tanık olduğu vahşet karşısında şaşkınlığa düşmüştür:

"Manisa hemen hemen tümüyle yok olmuştur. 10.300 ev, 15 cami, 2 hamam, 2.278 dükkan, 19 otel, 26 villa...

Bize anlatıldığına göre Turgutlu 40.000 nüfuslu bir kent idi ve bunun 3.000'i gayrimüslimlerden oluşuyordu. Bu 37.000 Türk'ten şimdi canlı kalanları saymağa kalksanız yalnız 6.000 kişi sayabilirsiniz. Kenti oluşturan 2.000 yapıdan yalnızca 200'ü ayakta kalmıştır.

Adı verilen dört kentin her birinde yakılıp yıkılmış evlerin yüzde oranı şöyle idi: Manisa %90, Turgutlu %90, Alaşehir %70, Salihli %65"

McCarthy bu rakamlara ek olarak Aydın, Nazilli, Orhangazi (Bursa), Bilecik, Söğüt, Gediz'deki yapıların tümünün, İznik'ten Eskişehir'e çok geniş bir alanda ise yapıların çoğunun yakılıp yıkıldığını anlatır.

Yunan zulmü, İngiltere Parlamentosu'nda bile eleştiri konusu olur. Parlamento üyesi AubreyHerbert Yunanlıları destekleyen İngiliz Hükümetine Yalova'nın 7.000 kişilik Türk nüfusundan 5.000'in öldürüldüğünün doğru olup olmadığını bir soru önergesiyle sorar. Hükümet Sözcüsü Chamberlain ise "elinde ayrıntılı sayılar bulunmadığını söyler, ancak ‘ağır ölçüde aşırı davranışların' yapıldığını kabul eder."

Ünlü tarihçi Arnold Toynbee de o dönem Yunan zulmünü incelemekle görevlendirilen uluslararası komisyonun üyesi bir gazeteci olarak şunu aktarır:

"Aydın vilayetinin Karatepe köyü, Yunanlı/Rumlarca hem Yunan askerlerince hem de çeteci yerli Rumlarca, kuşatıldı. Bütün köy ahalisi camiye dolduruldu, sonra cami ateşe verildi. Camiden kaçabilen birkaç kişi kurşunlanarak öldürüldü. Bütün taşınabilir mallar ve hayvanlar çalındı."

Ve McCarthy son olarak 1919-1922 yılları arasında Batı Anadolu'da Yunanlılar tarafından öldürülen Türk sayısını 640.000 olarak hesaplıyor. Yunan işgali altındaki bölgenin o dönem toplam nüfusu yaklaşık 5 milyondu. Kısacası katliamın bilançosu son derece ağırdır. Yunanlılar işgal ettikleri bölge nüfusunun %10'undan fazlasını 2-3 yıl gibi kısa bir süre içinde katletmiştir.

9 Eylül 1922'de İzmir kurtarıldı. İzmir'le birlikte milyonlarca Türk evladı da vatansız kalmaktan kurtulmuş oldu.Maalesef 1919-1922 yılları arasında Yunan'ın yaptığı zulüm çok fazla bilinmez. Ancak Atatürkçü Düşünce Derneği olarak diyoruz ki: Her ne kadar Atatürk ve Silah arkadaşlarının yaptıkları unutturulmaya çalışılsa da; Biz,Türk Milleti olarak geçmişimizi unutmayacağız. Araştıracağız... Okuyacağız... Anlatacağız... Dinleyeceğiz... Haykıracağız... Yeni bir Türk soykırımı yaşanmasın diye tarihten ders çıkaracağız.

Celil ÖZCAN
 Kaynak: http://bit.ly/2IoX2nB

MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...