CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

TORBA KANUN ÇUVAL DAVA

Torbanın içine ne konur.

Markete veya pazara gittiniz. Elma, armut, pırasa aldınız.

Kasada parasını ödedikten sonra, torbanın içine koyar alır götürürsünüz.

Siz hiç, torbanın içine “kanun” konulduğunu, birbiri ile ilgisiz “davaların, kişilerin” doldurulduğunu gördünüz mü ?

Biz gördük.

Son senelerde bir “kanun hükmünde kararname” modasıdır çıktı.

Yani “kanun” desen değil, “kararname” desen değil.

Hani, kırk kere elden geçen ve satışa çıkarılan arabaları övmek için söylenir ya..

“Önden 2011 Ford, arkadan 2001 Şahin görünümünde” diye,

İşte bu da “önden kanun görünümünde kararname”.

İş bu kadarla bitse iyi...

Bir kararnamenin içine, birbiri ile ilgisiz kırk tane kanunun 140 tane maddesini değiştiren maddeleri ekliyorsun, adı oluyor ;

“Torba kanun”.

Örneğin “Tarım Mahsulünü ve Buğdayları Süne Gibi Zararlılardan Koruma Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin” içine bir bakıyorsun;

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun, Basın Kanunun maddelerini değiştiren maddeler var.

Meclis’de kanunun görüşülmesi sırasında, geceyarısı verilecek bir önerge ile, işine gelen gelmeyen maddeleri de atarsın torbanın içine...

Adı “Torba” ya, içine ne koyarsan koy...

Hatta bazı “torbalarda” kanun adı yok, yalnızca numarası var :

3515 sayılı kanunun 15. maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun veya 6363 sayılı kanunun 21.maddesindeki “ve” sözcüğünün kaldırılarak yerine “veya” sözcüğünün eklenmesine dair kanun gibi...

3515 sayılı kanun nedir, 6363 sayılı kanunun 15.maddesinde geçen “ve” sözcüğünün kaldırılarak yerine “veya” sözcüğü eklenmesinin sonucu nedir, bilen yok.

Hatta o kadar ki;

Bu maddeler bilinmediği gibi, yerine işlenmiyor bile.

Adalet Bakanlığı’nın yani Devletin resmi sitesi olan adalet.gov.tr’ ye bakıyorum, bir çok kanun halen eski ve değiştirilmiş şekilleri ile yer alıyor.

Veee, belki de o şekilde uygulanıyor.

“Torba Kanun’un” bir diğer uygulaması da “Torba Dava”.

Aç bir dava, eline ne geçerse at bu davanın içine,

Hep içine, tep içine,

Oldu mu sana, “çorba-torba dava”

Birbiri ile ilgisiz; onlarca dava, birbirini bile tanımayan yüzlerce sanık, sayısız tanık, adı sanı bilinmeyen gizli tanık, telefon dökümleri, CD’ler, klasörler, binlerce sayfa iddialar, iddianameler, sıra sıra duruşmalar...

Çık işin içinden, çıkabilirsen eğer...

Bunun adı “Torba Dava”.

Eh, bu kadar olur...

“Torba Kanun’un, torba davası olur”.





Av.A.Erdem Akyüz

Hukukun Egemenliği Derneği

Genel Başkanı

erdemak@gmail.com

Gençliğe Hitabe

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.

Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.

Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

Sabahattin Önkibar:Cemaatin müttefik ve hasımları listesi

Müttefikler arasına;
Saros
Rochefeller

Hasımları arasına:
Rothchilds
İngiliz kraliyet ailesini de

eklemek mümkündür.

Aslında çoğu zaman gözden kaçırılan bir özellik vardır.
Dünyanın en zengin iki hanedanı uzlaşılarını yitirmiştir.
Rochefeller ve Rothchilds aileleri.

Çin'de yaşanan yabancı sermaye patlamasının müsebbibi Rothchild ailesidir.
Rothchilds sermayesi Çin'de yaptığı yatırımlarla bütün batılı ülkeleri ve diğer küresel oligarkları ve ulusal ekonomileri vurmaktadır.
Aynı ailenin en büyük ticari ortağı ise İngiliz Kraliyet ailesidir..
İngilizler bu nedenle hanedanı tasfiye edememekte ve 2000'li yıllarda dahi monarşi garabetini yaşatmak zorunda kalmaktadır.
Çünkü, hanedan hem Commonwealth ülkeleriyle, hem de hem de Rothchilds şirketleri üzerinden sahip olduğu ticari yatırımlar marifetiyle İngiliz ulusunun menfaatleri arasın bir köprü durumundadır.

Bunu tıpkı Osmanlı Hanedanının Mısır'daki cılız yatırımları ve Irak petrollerindeki kaybolup gitmiş imtiyazlara benzetmek mümkün.
Osmanlı hanedanı da, İngiliz hanedanı gibi küresel oligarklarla ortak olarak dünyanın her yerinde ticari yatırımlara ve imtiyazlara sahip olsaydı, o zaman yeni cumhuriyet kurulurken biz de ulusal menfaatlerimiz haleldar olmasın diye meşruti monarşiye devam etmek zorunda kalacaktık.

Burada ters köşeye düşen ise İngiliz milleti.
Ortada bir ulus devlet ve onun ulusal menfaatleri var.
Diğer taraftaysa küresel oligarklarla beraber ulusal menfaatlere ters düşen Rochefeller ortağı hanedan.
Ve bir çelişki yaşanmakta.

Benzer bir çelişkiyi de Yahudi diasporası yaşamaktadır.
Rothchilds hanedanı parasını Çine götürmüştür, ancak Yahudi diasporası ise batılı ülkelerde yoğunlaşmıştır.
Tam bir ters köşe olma durumu.

Bu tepişmelerde İngiliz hükümeti ve Yahudi diasporası ters köşeye düşmüştür.
Her iki unsur da ciddi şekilde bocalamaktadır.

Yine hatırlatmak isterim üçlü komisyonun diğer bir tarafını oluşturan Japon oligarklar ise ABD kökenli Rochefeller hanedanından ayrı düşünülmemeli.
Bu nedenle ABD ve Japon hükümetleri de tam bir akord içindedir.

Rusya'da sonradan türetilmiş olan Yahudi oligarklar ve bunlarla akord içindeki Rus hükümeti nedeniyle Rusya, Çin'in tarafına düşmüştür.

Mevcut durum her iki Dünya Savaşından önceki hale çok fazla benzemektedir.

Bu denklemde Afrika kıtasının hemen tamamı sömürülen, işgal edilen, manuple edilen konumundadır.
Bunun tek istisnası Rothchild+İngiliz Kraliyet hanedanı yatırımları nedeniyle G. Afrikadır.
G.Afrika BRICS gurubuna dahil olmuştur.
Brezilya, Rusya, Hindistan(Indıa), Çin(China), Güney Afrika(South Africa) gurubu aslında mihver devletler paktını oluşturmaktadır.
Ve hepsinin ortak özellikleri bunlarda çok ciddi miktarlarda Rothchilds+İngiliz Kraliyet Hanedanı yatırımlarının bulunmasıdır.

İranı'ın durumu ise daha başkadır. İran oligarkların paylaşamadığı, ama rakiplerini zor duruma düşürmek için elde etmek zorunda oldukları en tatlı meyvedir.
Ve bu gidişle BRICS tarafına doğru meyletmektedir.

Müttefik devletler ise ABD ve bütün bağlaşıklarından oluşmaktadır.
İngiltere ise başı bir tarafta, gövdesi ise bir tarafta bocalamaktadır.
Kıta Avrupasının hemen tamamı müttefik devletler arasındadır.
Türkiye'de aynı durumdadır.

Türkiye aynı zamanda her iki paktın her yönden sınırlarında yer almaktadır.
Aynı zamanda her iki dünya savaşında olduğu gibi, cephenin en önünde, ve ilk olarak savaşa sokulan ülke olması için zorlanmaktadır.
En son yaşanan MIT müsteşarı, emniyet-yargı tepişmelerini hatırlayınız.
I. Dünya Savaşında ülkenin liderleri imparatorluğu savaşdan uzak tutamamıştır.
Esasen bu kadar büyük bir devletin bir dünya savaşından uzak kalması da mümkün olamazdı.

Ancak II.Dünya Savaşında İnönü liderliğindeki Türkiye savaştan uzak durmayı başarabilmiştir.
Bu sayede savaş yorgunu olmaktan kurtulmuştur. Önemli nüfus eksilmelerinden uzak kalmıştır.

III.Dünya Savaşında da Türkiye aslında milli menfaatleriyle hiçbir ilgisi olmayan bu küresel kapışmada, savaşa mümkün olduğunca en son girmeli, mümkünse girmemeli.
Ve Türk dünyasıyla bağını yeniden yitirmemek için olabildiğince onlarla aynı tarafta yer almalı.III. Dünya Savaşında önemli olan kazanmak değil, kaybetmemektir.

Her hal ve şartta ülkenin insan, toprak ve kültürel sermayesi yıkımdan korunmalıdır.
Anavatan üzerinde bir koyup beş kazanma tarzı kumar oyunlarından uzak durmalı.
Çünkü başka da anavatanımız yoktur.

ABD'li Talibanla pazarlık edebilir, İngiltere Arap'la pazarlık edebilir.
Ama bunların hiç birisi, anavatanını pazarlık masasına koymamıştır.
Biz de anavatanımız üzerinde pazarlık yapmamalıyız.
Ve en sert tepkimizi bu noktada göstermeliyiz.

Cemaate lüften bir de bu gözle bakınız.
Dini(!?) olduğu söylenen ABD, Rochefeller kuklası, bir cemaatin bir milletin kaderi üzerinde, anavatanın toprak bütünlüğü üzerinde bu kadar güç sahibi olması son derece zararlıdır.
Aman aman diyeyim ben size.
Hem milyonlarca candan, hem bir sürü anavatan toprağında, hem de bütün bir ülkenin ırz ve namusundan oluruz.
Allah muhafaza..
Saygılar.


Cemaat denilince kimlerin kastedildiğini artık bilmeyen yoktur.
Peki bu gurup ya da camianın müttefik ya da hasımları mı?
İşte size bir liste:

MÜTTEFİKLERİ:
 
1) CIA ya da ABD!
2) MOSSAD ya da İsrail!
3) Dünya Yahudiler Birliği!
4) MI6 (İngiliz İstihbarat Teşkilatı)!
5) Bilderbergciler!
6) Papa ve Vatikan!
7) Evanjelistler!
8) Vehhabiler!
9) İslam’ı, Hıristiyanlık ve Musevilikle harmanlayıp yeni bir din oluşturmak isteyenler!
10) Barzani ile Talabani!
11) AB!
12) NATO !
13) Masonlar!
14) Abdullah Gül !
15) Aydın Doğan
16) TUSKON’n tamamı TÜSİAD’ın bir bölümü!
17) TOBB’nin bir bölümü !
18) Yargı ve Emniyet’te binler!
19) Taraf, Zaman ve Bugün gazeteleri!
20) Samanyolu, Kanaltürk ve Bugün TV
21) İkinci Cumhuriyetçiler !
22) Nazlı Ilıcak, Taha Akyol, Mehmet Barlas, Ahmet Altan, Fehmi Koru, Eyüp Can, Cüneyt Özdemir, Mahmut Övür , Zaman ve Bugün yazarları!
23) Onlarca vali ve kaymakam!
24) Bürokraside binlerce sempatizan!
25) ABD’de çok sayıda mebus!
26) Büyük Birlik Partisi
27) TRT ve Anadolu Ajansı!
28) Ve heyhat Türk Ocağı ile bazı sözde milliyetçi medya!
29) Kemal Kılıçdaroğlu!
30) Onlarca rektör ve akademisyen!
 
HASIMLARI:

1) Atatürk ve Üniter Cumhuriyeti!
2) Türk Silahlı Kuvvetleri
3) Bir kaç gündür Tayyip Erdoğan!
4) Sızamayıp ele geçiremedikleri MİT!
5) Üniterlikte ısrar edip Federasyona karşı çıkanlar!
6) Rusya, İran, Suriye ve Çin!
7) Ergenekoncu diye itham edilenler!
8) Amerikan İslam’ına değil, Hazreti Muhammet Aleyhisselamın İslam’ına inananlar!
9) Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım!
10) Kendisine boyun eğmeyen gazeteci, bürokrat ve aydınlar!

Ataturk niye tartisiliyor? - Zulfu Livaneli

Ataturk niye tartisiliyor?

Zulfu Livaneli

Ey sagduyulu insanlar: Hic dunyada boyle bir sey gordunuz mu? 1938'de vefat etmis bir liderin bu kadar tartisildigini, her gun kose yazilarina konu edildigini, taraftarlariyla karsitlarinin kanli bicakli oldugunu hatirliyor musunuz?

Dunyada boyle bir ornek var mi?

Amerikan basini kendi liderlerini unutmus durmadan Ataturk'u yaziyor, Fransiz basininda De Gaulle'den cok Ataturk adina rastlaniyor, Britanya'da adi, Churchill'den fazla geciyor.

Bu size garip gelmiyor mu?

Butun dunya nicin isi gucu birakmis da 130 yil once Selanik'te dogmus olan bir Osmanli cocuguyla ilgileniyor?
Dertleri onun tarihteki rolunu anlamak mi (bize bu kadar merakli olduklarini hic sanmiyorum) yoksa isin icinde baska bir is mi var?

Birazcik akli olan herkes, bu isin durup durup neden kopurtuldugunu merak etmez mi?

Eder elbette.

Iste benim cevabim:

Turkiye Cumhuriyeti anormal sartlar altinda olusmus bir ulkedir. Imparatorlugun Bati tarafindan planli bir sekilde cokertilmesinden sonra Balkanlar, Orta Dogu ve Kafkasya'daki Musluman Osmanli tebaasi, son kale olarak Anadolu'ya goctu. Bu -kilic artigi- insanlarin kulturleri, adetleri, yasam bicimleri farkliydi. Bu buyuk farkliliklar, Anadolu'da zaten karmakarisik olan etnik ve dini yapiya eklenince, acayip bir karisim dogdu.

O ‘karisim'in hayatta kalabilmesinin ve bir arada yasayabilmesinin tek sarti, yeni bir ulus ve yeni bir devlet olusturmakti.

Bu is basarildi ama Bati'daki gibi, zaten var olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadi. Tam tersine, yeni devlet bir ulus yaratti.

Bu karmakarisik yapidan bir ulus yaratan iradenin basinda ise Mustafa Kemal vardi. Ernest Ren an, "Hicbir ulus devlet, gecmisi carpitilmadan yaratilamaz" der. Turkiye Cumhuriyeti de bunun disinda degildi elbette. Tarihi kendine gore yeniden yazdi, icinden ciktigi Osmanli'yi hain ilan etti, Ziya Gokalp adli Kurt asilli bir dusunurumuzun ortaya attigi "Turkculuk tezi"ne asiri bir onem atfetti; yani bir suru asirilik yapti.

Istiklal Mahkemeleri'nin adaletsizligi ise bu asiriliklarin en acikli orneklerine imza atti. (Mesela Orhan Kemal'in babasi Rasit Kemali Bey, bu mahkemelerde gorev yaptigi zaman, aksam yemegi sirasinda asi sandigi bircok kisinin idamina karar verdigini, hukmun hemen infaz edildigini, oysa ertesi sabah bunlarin zavalli at hirsizlari oldugunun anlasildigini dogrulamistir.)

Kazim Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi Istiklal Harbi kahramanlarina yapilan muamele de korkunctur.

Dersim de bir zulumdur.

Elbette ki aradan bunca yil gectikten sonra b unlari konusacak ve yanlis uygulamalari elestirerek demokrasimizi olgunlastiracagiz.

Buna akli basinda kimse itiraz etmez.

Ama bugun esen ruzgarlar, bunu amaclamiyor. Istedikleri tek bir sey var, Mustafa Kemal Ataturk'u, Hitler gibi bir cani haline getirmek.

Cunku bunu basardiklari gun, Turkiye Cumhuriyeti gayri mesru hale gelecek. Nasil Hitler'in III. Reich'i gayrimesru ilan edildiyse, "bir caninin kanla kurdugu T. C." de o hale sokulacak.

Bazilarinin bilincli, bazilarinin ise bilincsiz olarak girdikleri yol bu.
***
Bilirsiniz; camilerde kubbeleri bir tek kilit tasi tutar. Bu tasi cekerseniz, ona yaslanmakta olan diger taslar gumbur gumbur coker.

Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit tasidir. Cunku devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmustur. Cumhuriyeti yikmak isteyenler ise bu gercegi, yani ulkenin Asil topugunu cok iyi bilmektedirle r. Ataturk'u Milosevic gibi bir suclu haline getirebilmek icin gosterdikleri bu sabirsiz istahin sebebi budur.
***
Ataturk'u yikmak, onun dayandigi uc unsuru devirmekle mumkun olabilirdi. Neydi bu uc unsur?

Partisi, ordusu ve halktaki sevgi.

Once partiyi yiktilar. Cumhuriyet Halk Partisi kagit ustunde varligini surduruyor ama artik kesinlikle ayni parti degil. CHP'nin yerinde yillardir yeller esiyor.

Ikinci sutun olan ordu ise perisan. Bunu sadece son donemlerdeki duruma bakarak soyledigimi sanmayin sakin. Bu ordu yillar once, (Ataturk'un vasiyetine aykiri olarak) ic politikaya, darbelere, iskencelere bulastigi, Guneydogu'daki savasi bilerek uzatanlari icinde barindirdigi ve emperyalizmin hizmetine girdigi gun bitmisti.
AKP sadece, bu bitmis kuruma son darbeyi indirdi.

Ataturk'un uc dayanagindan parti ve ordu bitirildikten sonra, sira ucuncu ayaga geldi . Yani onu sevenlerin kalbindeki yeri. Simdi oyunun bu son perdesi oynaniyor. Mustafa Kemal'i itibardan dusurme gayretleri sergileniyor. Bir devrim doneminde ortaya cikan butun fenaliklar, suclar, kabahatler ona yuklenmeye calisiliyor.

Bu da basarildigi gun, bilin ki Turkiye Cumhuriyeti cokmustur.
***
Bazi mesajlarda bana diyorlar ki: "Yahu bu rejim sana kotuluk etmedi mi, ordu genc yasinda seni hapislerde surundurmedi mi, evini barkini yikmadi mi, mahkemeler seni yargilamadi mi, albumlerini yasaklamadi mi, merkez basin seni kac kere lince tabi tutmadi mi? Nasil olur da bu duzeni savunursun?"

Sevgili arkadaslar; dogrudur, haklisiniz. Turkiye'deki zalim rejimin acilarini en cok cekenlerden birisi benim.
Yapilanlari anlatsam kitaplara sigmaz. Hayatim bu zulum rejimine karsi mucadele ederek gecti. Ama hukumetlere, cuntalara karsi mucadele etmek baska, ulkeyi yikmaya calismak baska. Ben hicbir zaman ‘vatan haini' olmadim. O cuntalardan, generallerden, basbakanlardan, polis seflerinden cok daha fazla sevdim bu memleketi. Karsiliksiz sevdim, kotuluk gordugum halde sevdim. Gercek yurtseverler bizleriz. Bu yuzden; ulkeyi yikmak icin Mustafa Kemal'i itibarsizlastirmak oyununa karsi cikiyorum.

Siz 12 Mart'ta, 12 Eylul'de, ordu yuzune Kemalist maskesi takmisken benim hic Ataturk'ten soz ettigimi duydunuz mu?

Elbette duymadiniz. Cunku o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun elindeydi. Ataturk'u ovmek odullendiriliyordu, buna tenezzul edemezdim.

Ama simdi oyun farkli. Dun Mustafa Kemal'i elestirmek tehlikeliydi, bugun ise onu savunmak.

Ama benim de, tehlikeli bile olsa gercegi soylemek gibi bir huyum var. Ne yapayim!

Bugün gelinen aşama Türkiye’nin Ermeni iddiaları konusunda gösterdiği zaafın kanıtıdır.

Özcan YENİÇERİ
yeniceriozcan@yahoo.com

Davutoğlu cevap vermelidir!

Mehmet Bora Perinçek’ten 8 Aralık 2011 tarihli bir mektup aldım. Aslında mektup, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na gönderilmiş. Mektup Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden bir heyetin 2012 yılının ilk aylarında Rusya’ya giderek Ermeni meselesinde Türk tezlerini güçlendirecek belgeleri arşivlerden çıkarmasının planlanması üzerine kaleme alınmış. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na gönderilmiş. Bir nüshası da bana postalanmış. Mektup, Ermeni iddiaları konusunda milli müdafaa niteliğinde olması dolayısıyla aşağıya özeti çıkarılmıştır:
“10 seneyi aşkın süredir Rus Devlet Arşivlerinde Ermeni meselesi üzerine araştırmalar yapıyorum.../... Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi’nde, Dış Politika Arşivi, Rus Siyaset ve Bilim Adamlarının kişisel arşivlerinde ve Rusya’nın önde gelen kütüphanelerindeki çalışmalarım sonucunda konuyla ilgili binlerce sayfa materyal topladım.”
“Bu araştırmalar çerçevesinde geçmiş dönemde Bakanlığınızın birçok toplantısına davetli olarak katılmıştım. Diğer yandan 2007-2008 yıllarında Sayın Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın bakanlığı döneminde Dışişleri Bakanlığı’nın projesi çerçevesinde Rus arşivlerinde çalışmalar da yapmıştım.../... Elimde Ermeni meselesiyle ilgili Türkiye’nin tezlerini destekleyen senelerce süren çalışmalar sonucunda Rus arşivlerinden kopyaları alınmış birçok belge var.
Belgelerin parası verilmiş, izinleri alınmış ve bu belgeler yayımlanmak/çevrilmek üzere tasnif edilmiştir. Daha önce projelerde belirtilmiş olan da bu belgelerin içeriği konusunda tekrar bilgi vermek istedim.
1.700 sayfanın üzerinde Rus Kafkas Orduları askeri mahkemelerinde I. Dünya Savaşı sırasında işgal bölgelerinde Müslüman nüfusa karşı giriştikleri katliam ve yağma suçlarından dolayı Ermeni gönüllülerinin yargılandıkları davaların tutanakları.
Türkiye’ye karşı savaşan bir ordunun askeri mahkemelerinin kendi komutası altındaki Ermeni birliklerinin gönüllülerini yargılaması Türk tezinin kamuoyuna anlatılmasında büyük önem taşımaktadır.
2.Çok sayıdaki Türkiye Ermeni’sinin I. Dünya Savaşı sırasında Rus ordularıyla işbirliği yaptığını ve Türk ordularını arkadan vurduğunu gösteren belgeler. Bu belgeler Türkiye’nin cephe gerisindeki tehdidin büyüklüğünü ve alınan tedbirlerin meşruluğunu kanıtlamaktadır.
3.Taşnak ve Hınçak partilerinin kuruluşlarından I. Dünya Savaşı’na kadarki süreçte Türkiye’ye karşı sürekli olarak terör faaliyeti yürüttüğünü ortaya koyan Çarlık polis istihbaratının raporları.
4.Yüzlerce Taşnak lider ve üyesinin devlete karşı işlenen suçlar kapsamında Çarlık Rusya’sında yargılandıkları davanın binlerce sayfalık iddianamesinin ve eklerinin Türkiye’yle ilgili bölümleri.
Son iki maddedeki belgeler, Taşnak’ların kurulduğundan beri devamlı terör faaliyeti yürüttüğünü ve Türkiye’nin bunun karşısında kendini savunduğunu kanıtlamaktadır.
Yukarıdaki sözü geçen belgelerin arşivlerde tekrardan aranıp bulunmasına gerek yoktur. Belirttiğim gibi bunlar, halihazırda tasnif edilmiş Rusça basılmaya veya çevrilerek dünya dillerinde yayımlanmaya hazırdır. 2015 yılına az bir zaman kaldığı düşünülürse Rusya’ya gönderilecek heyet tarafından bunlar için zaman, emek ve para harcanmasına gerek yoktur. Birkaç aylık çalışmayla bunların hepsini toplamak mümkündür.
Elimdeki belgeler hızla dünya kamuoyuna sunmak amacıyla yayına hazırlanabilir. Mehmet Bora Berinçek.”
Mehmet Perinçek sıradan bir araştırmacı değildir. Onun, Ermeni ve Kürt sorunlarıyla ilgili olarak yazdığı eserlerin tamamı özgündür. Bu eserlerden bazıları şunlardır:  “Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları”, “Türk Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar”, “Ermeni Devlet Adamı B. A. Boria’nın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışması” vb.
Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’yi haklı olduğu bir davada haksız duruma düşürecek bir uyuşukluk ve disiplinsizlik içinde görünmektedir. Bugün gelinen aşama Türkiye’nin Ermeni iddiaları konusunda gösterdiği zaafın kanıtıdır. Ermeni iddiaları konusunda Türkiye hiçbir boşluk bırakmamalıdır. Bu bağlamda Mehmet Perinçek’in sesine kulak verilmeli ve Türkiye’nin elini güçlendirecek önerileri değerlendirilmelidir. Aksi takdirde tarih önünde Davutoğlu ve ekibi sorumluluktan kendisini kurtaramayacaktır..
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...