CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Beyinsizlik, Zihinsel isgal ve Soykirim, Kotuluk Savasi

Zihin bir parasut gibidir, sadece acikken ise yarar. Hadi su parasutleri acin! 

Bilgi, guc demektir. Bilgiyi kullanmak, uygulamaya sokmak da gucu aciga cikarmak ve CALISMAK demektir.

Bilgiyi edinmek yetmez, kullanmak, uygulamak sarttir. Salt yazi ile, konusma ile yetinmek, gorev yaptigini sanmak ahkam kesmekten gayri bir sey degildir. 

Ornegin, korku ve gerilim geri ama cok etkili bir vibrasyon kullanimidir. Uzerimizden korku ve gerilime dayali siyasete ve korku ve gerilimden beslenmeye son vermek yada en azindan etkisiz kilmak elimizdedir. Oysa Ulusalci, Kemalist arkadaslarimiz felaket tellaligi ile korku ve gerilim siyasetcilerinin, korku ve gerilimden beslenenlerin ekmeklerine yag surmektedir. 

Salt felaket haberini vermek enerjiyi dusurmekten gayri bir ise yaramaz. Enerjiniz dustukce karsi taraf guclenir -bkz birlesIk kaplar yasasi-.

Orn, saldirgan = korku ve gerilim siyaseti olan devletlere bir bakiniz, hep bunu uygulamak suretiyle guclenmisler ve guclenmektedirler. Ulkemizde de bu uygulanmaktadir. Ne yazik ki bu uygulamanin basarilmasinda Kemalistler, Ulusalcilar (felaket haberlerini verip, bilimsel caresini, teknik tedbirini gostermediklerli icin) en buyuk rolu ustlenmis durumdadirlar. Kisacasi kuyu, kendi elleriyle kazdirilmaktadir.
 
Oysa, 'forward' dahi olsa felaket haberini veren bir Kemalist bir Ulusalci, bu felaketin onlenmesi icin kendince gerekli uyandirmalari, tedbirleri, careleri ve oyunu tersine cevirme bilgilerini ve uygulama metodlarini da vermelidir. Boylece ENERJI DUSURUCU KISI olmayacaktir. Fikirdaslar, hedef birligi olanlar birbirlerinin enerjilerini artirmasi gerekir, dusurmesi degil.

Aksi takdir de, salt felaketleri yayinlamak ve yayimlamak suretiyle, (ornegin, ''yikiliyoruz, bitiyoruz, sonumuz su olacak'' vb icerikli konular) enerji dusurucu, yikici vibrasyonunu ulastirmaktadir kisilere.

Bu olumsuzluk, yikim iceren yayin, yayim ne kadar kisi tarafindan bilinirse  -ve ancak care uretilmezse, caresi bilinmezse-, o kadar kisi tarafindan gerilim ve korku vibrasyonu yayilima gecirilecek ve bu, sadece kisilerin suuraltina degil ortak suuraltina da yerlesecektir. Korktugunuz sey basiniza gelecektir. 

Ve hatirlanmaldir ki bu ortak suuralti tarafindan insanlar, halklar yonetilmektedir. Yine hatirlanmalidir ki, suuralti suzgec kullanmaz, olumlu olumsuz herseyi her doneyi kaydeder, Yani kendisinde ne mevcutsa onunla kisiyi yonetip yonlendirir: Felaket tellalligi ile doluysa onunla, cozume odaklilik ile doluysa onunla kisiyi yonlendirir.

"Zamanin gereklerine gore bilim ve teknik ve her turlu medeni buluslardan azami derecede yararlanmak zorunludur. ": Mustafa Kemal Ataturk

Acikca gorulen odur ki, Kemalistler ve Ulusalcilar, suur, suuralti ile ilgilenen bilim dallarindan ve tekniklerinden azami derecede yararlanma ihtiyaclari icindedir. Ulkemizde encok da AKP ve TARAF  bunlari kullaniyor.. Acaba antiemperyalistler, Kemalistler ve Ulusalcilar niye bunlardan yetkince bilgi sahibi degil?  ve bunlari niye kullanmiyor?.  Ogrenip kullanmaya da istekli gorunmuyor, acaba bu durumu hangi suurlati kayitlarindan oturu olabilir? Bunu ancak kendilerinde bi arastirma yaparlarsa bulabilirler.. Zira, Zihin bir parasut gibidir, sadece acikken ise yarar. Hadi su parasutleri acin! 



*****

ZIHINSEL ISGAL YOLUYLA MODERN FIZIKSEL SOYKIRIM

Turkiye'nin Icinde bulundugu zihinsel isgal ve soykirim; icinde yasadigimiz akvaryumu kirleten, zihinleri kilitleyen ve toplumlari acinacak hale getiren boylesine acimasiz bir akil oyunudur.
 
- Ulkemizde emperyalizmin ve isbirlikcilerinin beyinsizlestirdikleri olan Turk budunu ve Turkluk dusmanlari bu yontemi hayatin her alaninda uygulamaktadir;
 
- ve adeta kok hucre nakli gibi kendi zihniyetlerini, emelerini yerlestirmektedirler:
 
Zihinsel isgal
 
Topla tufekle isgal edilemeyecek, edilse bile sonuc alinamayacak ulkelere yonelik, biraz uzun bir surecte farkli yontemler uygulaniyor. Cocukluktan baslayan ve ustalikla yerlestirilen zihinsel isgal, toplumlari tum kutsallarindan vazgeciriyor. Kabul ettirilen yasam tarzi bircok sosyal hastalik uretiyor.
 
Karanlik bir savasla karsi karsiyayiz. Nicin karanlik? Cunku bu savas gozlerimizi kor ediyor, gercekleri goremiyoruz. Bize gosterilen bos hayallerle zaman tuketiyoruz. Dusmanin kim oldugunu, nerede oldugunu goremiyoruz. Hangi silahla, nasil ve nereden saldiracagini da bilemiyoruz. Dogrudan beynimize saldiriyorlar, farkinda degiliz. Bes duyumuzu ve zihnimizi gizlice ele geciriyor. Algimizi olusturan iletisim kaynaklari elden gidiyor, oylece bakiyoruz. Sonucta algimiz giderek degisiyor.
 
Bizi biz yapan degerler elden giderken, beynimize ve algimiza bunun ozgurluk, demokrasi, zenginlik oldugu yaziliyor. Ozgurluk maskesiyle tum yasam kaynaklarimiz ve ozgurluk alanlarimiz bir bir elden giderken, beynimiz uyusturulmus seyrediyoruz. Akil tutulmasi iste bu! Her cesit goz boyama ve aldatma sonucu dostu dusman, dusmani da dost gormeye basliyoruz. Bu karanlik savas, bizi kendimizden bile supheye dusuruyor. Toplumsal paranoya ve sizofreni olmaya zorlaniyoruz. Bundan daha karanlik savas olur mu?
 
AMAC INSAN ZIHNINI ELE GECIRMEK
 
Bu karanlik savasin hedefi; derin aklimizi ve beynimizi once dagitmak, sonra kendi gayesine uygun olarak yeniden olusturmak. Bunun icin de oncelikle aydin, sanatci, toplum onderleri ve bilim adamlarinin beynine kuresel sifreler koyarak yeni beyinler devsiriyor. Son iki asirdir bu sistem fabrika gibi calisiyor ve gelecegin karar vericilerini yetistiriyor. Stratejik yerlerin bu beyinlerle sessiz ve derinden ele gecirilmesi, her cesit isgalden daha kolay ve etkili bir yontem. Bu karanlik akil oyunuyla belirlenen kotu kader ise yasam tarzimiz oluyor.
 
Bilincaltina gonderilen sinyallerle korpe beyinler yikaniyor, gelecegin kuresel robotlari hazirlaniyor. Insan ve toplumun yasam tarzini kurgulamanin en kestirme yolu budur. Medyayi dikkatlice incelersek zihinsel isgalin her cesidini kolayca gorebiliriz. Bu yontemin en etkili oldugu donem ise cocukluk donemi:
 
Bu donemde algilanmasi istenen nesneler, sevgi ve guven sozcukleri icine gizlenerek reklamlar, cizgi filmler ve cocuk programlariyla sunulur. Cunku ilk algilanan nesneler anne baba gibi vazgecilmez olacaktir. Bu sekilde cocugun zihinsel bariyerleri kolayca gecilerek sigaradan cep telefonuna, janjanli seylerden kolali ickilere kadar yasam tarzina girmesi istenen her sey, zihinlere kok hucre nakli gibi ekilir. Minik beyinlere binlerce kere asilanan 'hayata baglar'-'baglan hayata' gibi sifre sozcuklerle iliskilendirilen goruntu ve kurgular, cocuklari hayata bagliyan vazgecilmez nesneler olur. Onlarsiz hayat artik mumkun degildir.
 
Minik yavrular bu nesnelerin sagliga veya insan hayatina zararli olabilecegini idrak edemez. Sonraki yillarda bu nesnelerin zararli oldugu idrak edilse bile is isten gecer ve bu aliskanliklar hayatin parcasi olur. Artik insani yasadigi dunyaya baglayan bu nesnelerdir ve bunlar olmadan yasamak anlamsizdir. Bunlarin yan etki ve zararlari bile unutulur, bagimlilik benligi esir alir. Ozgurlukler, sadece silahla yok edilmiyor. Henuz resit hale gelmemis beyinlerin bu sekilde programlanmasi, ozgurlukler acisindan endise vericidir. Minik beyinlere surekli asilanan bu tehlikeden, 'Selocanlarimizi' yani, kuresel minik robotlara donusturulmeye calisilan canlarimizi, nasil koruyabiliriz? Yasam tarzini sinsice belirleyen bu akil oyununu idrak edemeyen milletlerin yasamasi cok zor.
 
ZIHINSEL ISGAL VE SOYKIRIM
 
Insan beynini ele geciren ve yasam tarzini kurgulayan bu savas, eglenceden egitim ve kulture kadar bir cok alanda sessiz ve derinden devam ediyor. Bu zihinsel savas aslinda kulturel salgin olarak yayiliyor. Insan beynine en yogun bilgi girisinin oldugu ortamlar; egitim kurumlari, yazili ve goruntulu medya, internet ve eglence mekanlari bu salginin yayilma yerleri. Cunku bu virus bilgilendirme, egitim, ogretim, eglendirme gibi yararli faaliyetler sirasinda zihinlere kolayca nufuz ediyor.
 
'Yat yat uyu' virusunun uyusturdugu beyinlere kolayca yerlesen ve hastalikli yasam tarzini sinsice yukleyen bu salgin pop kulturu, cagdas ve modern yasam gibi fiyakali isimler arkasina saklanarak, dilimizden magaza isimlerine kadar yoresel ve geleneksel bize ait ne varsa hepsini 4 asamada silip supuruyor.
 
1. Birinci asama, dis dunyayi tanima ve bilgilendirme maskesiyle yapilan zihinsel aldatma ile baslar. Yararsiz bilgilerle, pembe hayallerle sanal bir dunya kurulurken aslinda yapilan is, zihinsel aldatmadir. Bu pembe dunyanin zihinleri uyusturan morfini ise televole.
 
2. Ikinci asama ise bilgi bombardimani arasina sokusturulan kirli bilgilerle insa edilen zihinsel kirletme donemidir. Bilgi caginin en ciddi sorunu, bu bilgi kirlenmesinin yillar suren tortusu olan zihinsel kirlenmedir. Bu donemde yalan yanlis bilgiyle doldurulan kirlenmis beyinler, kendilerine yaklasan felaketi kurtulus gibi gorurken, bilincaltina yazilan secenekler listesinden secimler yapmayi ozgurluk zannedebilir.
 
3. Ucuncu asamada, yabanci kulturel degerler ve dusunce sekli butun zihni kaplarken zihinsel isgal tamamlaniyor demektir. Beyinler siglasirken yasam tarzi istenilen sekle donusmus olur.
 
4. Bu son asamada ise zihinsel kolelige yol acan zihinsel soykirim donemidir. Bize ait ne varsa, acimasiz sekilde imha edilir. Milli ve manevi degerler, vatan, bayrak, din, ahlak ve size ait her sey gereksiz, modasi gecmis ve cag disi kabul edildigi icin imha edilmelidir. Bu son donem bildigimiz soykirimdan daha acimasiz ve tehlikelidir. Cunku maddi soykirima ugrayan toplumlar bedenen yok oldugu icin, artik onlari kullanma sansi yoktur. Zihinsel soykirima ugrayan toplumlar ise asgari bir ucretle kole olarak kullanilabilir. Esareti kurtulus olarak algilayan bu gonullu kuzular, beyinlerine islenen biat ve itaat programlari sonucu sefalet ucretiyle calisan verimli suruler olurlar. Kanli savaslar sonucu esir alinan toplumlar ise surekli isyan ettigi icin verimli degildir. Aradaki fark budur.
 
KOTULUK SAVASI
 
Zihinsel soykirima ugrayan toplumlar, yasam tarzini disaridan yuklenen degerlere gore tanzim ettigi icin kendi degerlerine yabancilasir, kucumser hatta onlari dusman gibi gormeye baslar. Kutsal degerleri cignenir veya satilirken sevinir ve uzulenleri yadirgar, 'noolmus yani?' der. Cunku ruhunu yeni kutsallar sarmistir.
 
Kendi annesini, babasini, esini, kardesini bile acimasiz bir sekilde oldurmekten cekinmez ama ayni gun eglence partisi verirken, sakladigi annesinin cesedini, arkadaslarinin keyfini bozan utanilacak bir nesne gibi gorur.Tum insani degerlerin yok edildigi bu yeni yasam tarzina cabucak alismistir artik. Yasadigi toplumu asagilayan anlayisin temeli iste bu zihinsel soykirimdir. Zihinsel isgalin gizlenerek sonu gelmez vahsetin reyting malzemesi yapilmasina ne demeli?
 
Iyi olan her seyi yok ederek yerine kotuluk tohumlari eken bu karanlik savas, iyilerin kaybettigi ve yalniz kotulerin kazandigi kotuluk dunyasinda yasamanin kuralini da belirliyor; kotu olmak ve kotuluk etmek! Toplumsal siddetin temelinde iste bu kotuluk salgini var. Bulasici hastalik gibi yayilan bu salgin, yasam tarzimizi her cesit hastalik ve kotuluk ureten batakliga ceviriyor. Bu batakligi kurutmadan, kotuler ve kotuluklerle tek tek nasil bas edebiliriz? 'Iyiler kazanir, kotuler kaybeder' gercegine dayanan iyilik dunyasini beyinlere nasil isleyebiliriz?
 
Gercek hayattan 'rol modeli' olarak zihinlere yansiyan; guc ve paranin butun degerleri ezerek yerine gecmesi, toplumun yasam tarzini kemiren baska bir salgin hastaliga daha yol aciyor. Bu tehlikeli salgin yolsuzluktur. Guc ve paraya ulasmak icin her yolu mubah kilan bu virus, esir aldigi toplumu cokertir, yasam tarzini hastalik ureten batakliga cevirir. Cunku tum kaynaklar yolsuzluga kurban gittigi icin, ruhsal ve sosyal hastaliklar icinde kivranan toplum yeni kurban olacaktir. Onlenemeyen sosyal hastaliklar, zincirleme yolla ve cig etkisiyle yasam tarzimizi iste boyle kirletiyor.
 
CAGDAS KOLELIK
 
Zihinsel isgale ugrayan toplumlar, beyinleri siglastigi icin soygunun boyutunu kavrayamaz, neden ve nasil gittigini anlayamaz, onlem alamaz. Alik alik seyreder. Kaybettigi bu trilyon dolarlarin binde birini bile tekrar borc alabilmek icin, kedinin kendi kuyruguyla oynadigi gibi surekli dolanir durur. Surekli sahte sifreleri cozmekle oyalanir. Halbuki, asil Da Vinci'nin sifresi; kendi hayatinin ve sagliginin kilitlendigi bu sifredir, bilemez ve cozemez! Iste bu zihinsel isgal ve soykirim; icinde yasadigimiz akvaryumu kirleten, zihinleri kilitleyen ve toplumlari acinacak hale getiren boylesine acimasiz bir akil oyunudur.
 
Zihinsel soykirima ugrayan toplumlar, icine dustukleri hastalik ureten batakligi idrak edecek ve kurutacak zihinsel yetenek ve derinligi de kaybederler. Onlarin yapabilecegi tek sey; bu batakligin surekli urettigi sivrisinek ordusuyla savasmak ve kit kaynaklarini ahmakca harcamaktan ibarettir. Ama bu sivrisinek bulutlari hic bitmeyecektir.
 
Toplumu beyinsiz hale getirecek her islem, zihinsel koleligi saglamanin en kisa yoludur. Bunun uzerine algi yonetimi de eklenirse, bir tek kursun bile atmadan bilincalti kurgulama ile toplumlar kolayca yonetilir. Bilim ve akil gucunu koruyamayan devletler, yoneten akli kaybettigi icin yonetilen duruma duserler. Cagdas kolelik iste boyle olusuyor.
 
Bu akil oyununda, sagliktan ekonomiye her alanda devam eden kuresel savasin degisIk sekillerini bilmeyen toplumlarin yasama sansi yok.

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa o yerde güneş batıyor demektir. 


Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen bir aptaldır. Ondan sakının.

Bilmeyen ve bilmediğini bilen bir öğrencidir. Ona öğretin.
Bilen ve bildiğini bilmeyen uykudadır. Onu uyandırın.
Bilen ve bildiğini bilen akıllıdır. Onu izleyin.

(Cin Atasozleri)


Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa o yerde güneş batıyor demektir. (Cin Atatsozu)

21 yuzyilin (Bilgi Cagi) asli amaclarindan ilki insanlari kendi bedenleri, zihinleri ve ruhlari hakkinda bilgilendirmektir. Ve ayni zamanda, bu bilgileri bizzat kesfedip uygulama yollarini da gostermektir. (bunlari nicedir gostermektedir ve gostermeye devam da edecektir.) 

(ozelikle ulkemizde) kotumserligin son derece yayginlastigi, saglikli kuskuculugun yerini kuruntunun aldigi ve basarili da oldugu boyle bir zamanda, genetik, kok hucre ve kuantum bilgi, bedensel ve zihinsele dair bilgiyi one cikararak bilgi ve talimatlar sunmaktadir. 

Kuantum fizigi ve onun buyuk getirisi olan dusunce dunyamizin kontrolune dair bilgilerin, insanlari kendileriyle daha uyum icine sokma konusunda guvenilir vasita olarak ortaya cikisi, bu konuda tum cevremizde gordugumuz (yani dusunce dunyamizin kontrolune dair) yogun gereksinim goz onune alindiginda, bircok Kemalist ve ulusalcinin - Turk milliyetcisinin bu bilgiden ve uygulamasindan adeta bihaberligi artik hic de sasirtici gelmiyor.
Kemalistlerin, Turk milliyetcilerinin kendiyle-kendileriyle daha uyum icersinde olmasi meselesini Cinlilerin deyisiyle ozetleyiverelim:

''Felaket kuslarinin basinizin uzerinde dolasmalarini onleyemezsiniz ama basiniza yuva yapmalarini onleyebilirsiniz.''-Cinlilerin bu ozdeyisi, enerjinin pozitif kullanimiyla ilgili anlayisa dairdir.-
Halbuki dinci ayrilikci bolucu kesim, bunda, fersah fersah yol katetmis gidiyor. (Bkz. ''yola devam'' soyleminin kapsamina). Oyle ki, ALGILATMA YONTEMLERININ tatbiki konusundaki basarilarina baktiginizda bu cok net goruluyor. Ornegin , -zimnen yada alenen- ''ulkeniz ve sisteminiz elinizden gitti.. artik devir, bizim devrimiz '' vs vs.. lerle psikolojiye saldirinin, gerek Kemalist halkta gerekse de Turk milliyetcilerinde yarattigi korku ve endisinenin buyuklugu ile dogru orantili olarak enerji seviyesinin dusurulmesi asagilara cekilmesi bunun bir kanitidir.
'' Başarı belki insana çok şey öğretmez, fakat başarısızlık çok şey öğretir.'' Cin Atasozu.
Ulu Ataturk'un enerjetik alaninin yuksekligi ve genisligi onlari bu gunlere dek basarisiz kilmisti. Ilk isleri, bu yuksekligi (yani Ataturk'un enerjetik alaninin yuksekligini) asagi cekemeyeceklerinin icgudusel bilgisini rehber edinerek, (once zihinlerde sonrasinda da fizik planda) bu alaninin genisligini daraltmak oldu. Bunun icin yorulmak nedir bilmeden, dur durak bilmeden, rehavete kapilmadan calistilar. Hala calisiyorlar. (Bkz ''yola devam'' soylemine.) Bu sur efor calismalarinda, Evrensel Ataturk'un sundugu evrensel bilgilerleri kendileri icin kullandilar. Ki, Ataturkculerin uzerinde/alaninda egemenlik kurabilsinler (bkz. '' Hangi silahla saldiriliyorsa, ayni silahla yanit verilmelidir'' Mustafa Kemal Ataturk) 

Netice itibariyle, algilatma yontemleri konusundaki fenni, ilimi, bilimi kisaca herseyi kullandiklari icindir ki, somurgen, asalak unsurlar (dinciler, boluculer, ayrilikcilar vb) istemediginiz halde yasaminiza ve dusuncelerinize ve boylece ulkeye yon vermekte basarililar. Bunun kalici olup olmamasi yada sureci, Turk milliyetcilerine Kemalistlerin ne kadar caliskan olduklarina; dusunce, fiil, icraat enstrumanlarini nasil kullanacaklarina bagli.

'' Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın icaplarına göre ilim ve fen her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur. '' Mustafa Kemal Ataturk

Icinde bulundugumuz duruma bakip soralim, Kim daha cok calisiyor ? 

''İnsanlıkta; dini ihtisas ve derin dini bilgilere sahip olup, her türlü bos inanislardan, gercek ilim ve fennin nurlariyla temiz ve mukemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.'' Mustafa Kemal Ataturk

Kemalistler, Turk milliyetcileri dini ihtisas, derin dini bilgiye sahip olmadiklari icindir ki ulkemizde din oyunu aktorleri cirit atti, atiyor.
Hatirlayin, din oyunu aktorleri once, ''dogaustu'' herseyi asagilayan, bastiran ve yerine hicbir sey koymayan ''bilimsel'' kuru materyalist alayciligin aci ve tiz sesi yerine, ''maneviyat ve onun acilimi'' deyip siyasi pazarda da kendilerine yer edindiler... (Gulen'in milletvekilligi nedir?!) hem de ustelik, aslinda cogunlukla, bu zanlarin kanilarin kendileri bos inanclara dayanmakta iken.
Toparlayarak soyleyecek olursak, Iyi niyetli ve duyguda Kemalist ancak bilincli bilgi'de ve icraatta cahil Turk halki ve onun, biraz ondan biraz bundan bilgilenmis yari cahil aydinlari bu konuda -kendilerinde uygulanan algilatma yontemlerinin gudumunde olarak- yasamlarina, dusuncelerine, duygularina yon verdiriyor. 
Kuantum fizigi ve onun dusunce dunyamizin kontrolune dair sundugu bilgileri bir cumlede hulasa edellim: Enerji daima dusunceyi takip eder.. Bu, bilinen ifade ile su demektir: Yasaminiza dusunceniz yon verir ! dusundugunuz gibi yasarsiniz; dusundugunuzu yasarsiniz!
Hep birlikye soralim kendimize, dusundugunuz gibi mi yasiyorsunuz yoksa yasadiginiz gibi mi dusunuyorsunuz? 
Dusundugunuz/arzuladiginiz gibi yasayamaz misiniz? (yani istemediginiz seyleri yasamak zorunda degilsiniz)
Yoksa algilatma yontemleriyle dusundurtuldugu gibi mi yasamaya devam etmek istiyorsunuz? 
(yani hainlerin emperyalist unsurlarin dincilerin boluculerin ayrilikcilarin vd hedefine ulasmalarina hizmet etmek mi istiyorsunuz?buna kisaca, 'dusunme dunyasi ele gecirilmis; dusunme sistemi kolelestirilmis' denir.. biliyorsunuz emperyalizm once beyni zihni somurup bosaltir ve oraya yerlesir.) 
Emperyalizm ve onun ulkemizdeki usaklari, bilimsel yontemlerle calisiyor. Antiemperyalistler, Kemalistler de Turk milliyetcileri de mucadelesini bilimsel yontemlerle yapmak zorunda. Antiemperyalist mucadelenin, tam bagimsizlik mucadelemizin basarisi buna baglidir. 
Halk, medyatiklerin ''istedigi yonde algilatma'' bombardimani altinda (hani su, ''bir insana kirk kere deli dersen deli olur'' ozlu sozu uygulmasi ile de), asil gercegi ve uzerinde oynanan oyunlari gormekten uzak bir ''dusunme'' icersinde. Daha da kotusu persona menfaatperestligi - ''benden sonrasi tufan'' anlayisi yuzunden halk, sagduyudan yoksun birhale dustu...  
Halk, cahil mi birakildi yoksa cahilligi tercih mi etti? (ornegin, haberleri dinlemekten kacan, ama televolenin basindan ayrilmayan insanciklarimizi hatirlayiniz..)
Halk, kendine karsi olan sorumlulugunu mide duzeyinde tutup diger sorumluluklarini baskasina yikarsa?
Kendisine ''derman olacak'' diye eline verilen kasitli recetelerle, raporlarla tatmin edilen daha dogrusu tatmin olma yolunu tercih eden Halk, bu recete ona uyar mi yada bu rapor duzmece mi sorgulama fikrinden bile yoksun. Dolayisiyla da bilgilenmekten, analiz sentez yapma gucunden yoksun. Kisacasi Turk milliyetcisi ve Kemalist halk cogunlugu CAGDAS DEGIL. Hem de cagin butun nimetlerinden faydalanmasina ragmen.. Bedenin hangi cagda yasadigi degil, zihniyetin ve ruhun hangi cagi yasadigi onemli olan. (Bkz, evrim/tekamul meselesi.) (Bkz.Hayvanlarin her cagda yasamasina)
Bir Cin atasozu soyle der: ''Bir sual soran beş dakika müddetle bilgisiz görünür, sual sormayan ilelebet bilgisiz kalır.''

Kisacasi, Turk halki gunubirlik yani oylesine yasiyor. Halkin, dejenere edilmis haliyle kullandigi '' .. yarina allah kerim'' sozleri de bunu anlatiyor. Oysa plan plansizliktan, fiil fillsizlikten ustundur. 
Artik cagdas medeniyete sahip kisilerde, orgutlerde enerjinin pozitif kullanimi yla ilgili anlayis gelismekte ve bircok sekilde tezahur ettirilmektedir.
Enerjinin pozitif kullanimi.. oyledir ki kendisine faydasi saygisi sevgisi olmayanin icinde bulundugu topluma hic saygisi sevgisi ve faydasi olamaz.. Saygi sevgi ve fayda tamamen bilincli bilginin yuksekligi ile dogru orantilidir. Bkz Ataturk: Asil, sik, zarif ve hep pozitif dusunme ve pozitif konusma ornegi olarak karsimizda.. tabii gozu olup gorebilenler icin.  

ozet olarak, Kuantum fizigi ve getirileri ile genetik ve kok hucre bilgileri, kendilerini daha iyi bilmeye ve gunluk yasamlarina -her yonuyle ve her anlamda- daha cok ilgi ve ozen gostermeye gereksinim duyan ve bunu ictenlikle isteyen insanlara buyuk bir yanit dalgasinin bir parcasidir. Medeniyet, bundan boyle bu bilgilerle ilerleyecektir. 

Ve bunlara bilincinde sahip olamayan, icsellestiremeyen yani bunlarla hayatina yon veremeyen fertler de yitip gidecektir. cunku bu bilgiler, bilim insanlarinin yada siyasilerin insafina terk edilmeyecek kadar hayati onem tasimaktadir. Yani her fert bilim ve fenden yetkince payini almak ve sahibi olmak durumundadir. Iste asil Cagdaslik (yani cagin sundugu bilgiyi, bilincli bir sekilde sahip ve uygulayicisi olmak) budur.

Bu baglamda da ufkun ote tarafini goren Atamiz 21 yuzyilin da - BIlgi Caginin da onderi ve lideridir: ''Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. '' Mustafa Kemal Ataturk; 27.10.1922, Bursa Öğretmenlerine.

Eger gercek Kemalistler, Turk milliyetcileri isek, enerjinin pozitif kullanimini esas aygitlarimiz olarak kullanarak, kendimizi holistik bir bicimde gozleyip ve kendimize daha cok guvenmemiz lazimdir.



KENDINI BIL ! TURK OLMAK BIR AYRICALIK VE SANSTIR..

Napeleon Bonaparte; 
"İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır, erkeğin cesur, kadının iffetli olması. Bu iki meziyetin yanında bir meziyet daha vardır, vatana her şeyini feda edecek kadar bağlı olmak. Bunlar büyük kahramanlığı, elem ve kedere karşı koymayı doğurur. İşte Türkler, bu çeşit kahramanlardandır." 

Chateaubriand; 
"Türkler, merhametli ve hoşgörülüdürler. İnanmadıkları gerçeklerin yanıbaşlarında yaşamasına göz yumarlar. Bu, kendi güçlerine gururlu bir şekilde güvenmekten ileri gelse bile pek asilanedir." 

Comenlus (Çek bilgini); 
"Türkler kahramandırlar; dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulus ile el ele vermek, yeryüzünde her zorluğu yenmekiçin sonsuz bir güç yetenek kazanmak demektir." 

La Martine (Fransız şair ve devlet adamı); 
"Türkler, bir ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek asil ve yücedir. Asaletleri alınlarında ve amellerinde (yaptıklarında) yazılıdır. Onların yurdu efendiler diyarıdır, kahramanlar şehitler ülkesidir. Bence, insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak, insanlığın düşmanı olmaktan 
farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun!" 

Tasso (İtalyan şair); 
"Düşmana saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek, tabiatı da inciten bir gaflet olur." 

William Martin 
Bütün milletler arasında en namuslu ve dostluk kurmada tereddüt edilmeyecek olan yalnızca Türklerdir. Henüz yabancı etkisi altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu orada görüp, öğrenirsiniz." 

La Martine (Fransız şair ve devlet adamı); 
Irk ve millet olarak Türkler, bence geniş imparatorluklar içinde yaşayan kavimlerin en asili ve başta gelenidir. Dini, sosyal ve örfi faziletleri, tarafsız kimseler için birer takdir ve hayranlık kaynağıdır." 

Demirbaş Şarl (İsveç Kralı); 
"Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi; önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş... Su beni boğmak, düşman beni parçalamak, güneş beni eritmek istiyordu; yine kurtuldum. Fakat bugün esirim, Türklerin esiriyim. Demirin ateşin ve suyun yapamadığını Türkler bana yaptılar, beni esir ettiler. Yalnız ayağımda zincir yok, zindanda da değilim; İstediğimi yapıyorum. Fakat bu defa da şevkatin, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar alicenap, bu kadar asil, bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen ne kadar tatlı." 

M. Montecuccoli (Avusturyalı komutan); 
"Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Bende ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar deneyimliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var; Türklerin yaşayan hatıraları. Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıraları ile her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat, kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere işliyorlar." 

Pierre Loti; 
"Türk, asillerin asilidir. Yapayı olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir." 

Çarnayev (Rus komutan); 
"Türklerin sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekası ile zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa'nın yarısını yüzyıllarca boyundurluk altına almak başka türlü mümkün olamazdı." 

La Martine (Fransız şair ve devlet adamı); 
"Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır." 

Towsend (İngiliz komutan); 
"Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır." 

Lady Mary Wortley Montagu; 
"Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü, her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır." 

Decamps (Fransız ressam); 
"Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat, zor olan, Türk'ün özünü göstermektir. Öz, ay ışığı gibi görülür, fakat gösterilemez." 

William Pitt (İngiliz devlet adamı); 
"Türklerin biricik sevdiği şey hak ve hakikattir. Ve hiçbir haksızlık yapmadıkları halde, haksızlığa uğramışlardır." 

Hammer (Ünlü tarihçi); 
"Türk; Heredot'tan, Tevrat'tan çok eski yüzyılların tanıdığı bir ulustur. Sadelik içinde görkemi, sükunet içinde ihtişamı, tahakküm kabul etmeyen bir yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok, bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür." 

Semame İbn-i Eşreş; 
"Türk korkmaz, korkutur. Bir şey isterse onu yapmadıkça vazgeçmez. Hangi işe el atarsa başarır." 

Sir Mark Sykes; 
"Eğer kendilerini tanımış olsaydınız, Türklere hayran olurdunuz." 

Von Der Goltz; 
"Türkler dünyanın en mert insanları, en iyi ve asil milletidir." 

Gelland (Fransız bilgini); 
"Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü, Türk'ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman ışığı örten zevksiz bir perde oluyor." 

Albert Einstein (Fizik bilgini); 
"Türk askeri cesurdur. Anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder." 

Bu yazıdaki dünya ünlülerinin Türkler ile ilgili düşüncelerini "Türkler Ermenilere soy kırımı uygulamışlardır" diyen iç ve dış menfaat odaklarının ve de Türklüğü kendisine bir türlü yakıştıramayan devlet adamlarımızın da okuyup, feyz almalarını, düştükleri hatayı birazcık olsun anlamalarını, Türk olmanın bir ayrıcalık ve şans olduğunu kabul etmelerini dilerim. 

Türk olmanın bir suç kabul edildiği bir dönem içinde yaşıyoruz. İçte ve dışta bizleri yok farz edip, şamar oğlanı gibi sağlı sollu kroşelerle abandone etmeye çalışıyorlar. 
Bunun bir kabus olduğunu ve bu rüyadan hep birlikte esenliğe çıkacağımızı ümit ediyorum. 

DEVLETİMİZE YÖNELİK TEHDİTLERE KARŞI, BİZ TÜRK GENÇLERİNİN ALACAĞI TEDBİRLER NELER OLMALIDIR?

Devletimize yönelik tehditlere karşı,  biz Türk gençlerinin alacağı tedbirler neler olmalıdır?
(yarbay melıh gülova)

Tarih bilımi, bizlere geçmişte yaşanmış olayların sosyal, kültürel ve teknolojik nedenlerini, hangi sorunlardan kaynaklandığını anlatarak ondan sers almamızı, yani aynı sorunlara tekrar karşılaşmamamız için ne gibi tedbirler almamızı gerektiğini öğretiz.

Geçmişteki olaylar, bu günün bilgileriyle, ancak geçmişin şartları dikkate alınarak incelendiğinde, tarihten "ders" alınabilir.

Arkadaşlar, bu yazıda sizlere; biz Türk gençleri olarak, milletimizi ve vatanımızı çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmak güçlü, zengin, müreffeh ve huzurlu bir Türkiye yaratmak için, ortaya çıkacak bütün sorunların akıl ve bilmin önderliğinde çok çalışarak çözümlenmesi için, Atatürkçü düşünce sistemine uygun olarak önce geçmişte; Türk tarihinin derinliklerinden çıkardığımız derslere ilaveten;

Atatürk'ün Türk gençlğine hitabında belirttiği tehlikeleri de içine alan ve devrimleri sürekli kılamadığımız ve gerekli tedbirleri yeterince alamadığımız için bugün karşımıza tekrar çıkan sorular, tehlikeler karşısında,

Biz Türk gençlerinin, alacağı tedbirler anlatılacaktır.

2500-3000 yıllık geçmişi olan ve tarih boyunca yaşamış ve yıkılmış Türk devletlerinin büyük bir kısmı, düşmanın kuvvetli orduları ile yıkılmamış, tam tersine şimdi anlatacağım sosyal, kültürel ve ekonomik nedenler, sorunlar sebebiyle yıkılmıştır. Bu nedenleri tespit eden Atatürk, kurtuluş savaşından sonra bir Türk milleti oluşturarak çağdaş bir Türk milleti kurmak için kültürel, sosyal ve teknolojik alanlarda birçok devrim yapmıştır.

Türk Devrimi; bağımsızlık, eğemenlik çeğdaşlaşma mücadelesidir. Türk milletinin çağdaşlaşmasını sağlayan kökten, sosyal bir değişimdir, ilerleme ve gelişmeyi hedef alan dinamik bir harekettir. Türk devrimi, milli birlik ve bütünlüğe önem vererek, demokratik rejime yönelmiş ve onun savunucusu olmuştur.

Bu sorunlar köklü tedbirlerle çözülemediği için, daha sonra günümüzde değişik oyuncular tarafından yeniden sahneye konmaya başlamıştır.

1. Geçmişte, eski Türk devletlerinin hemen hemen hepsi, siyasi iktidarı, ele geçirmek maksadıyla ve düşman devletlerin kışkırtmaları ile çıkarılan iç ayaklanmalar isyanlar ile yıkılmıştır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti devleti'nin "vatan ve milletinin bölünmez bütünlüğüne" karşı geçmişte ve günümüzde olduğu gibi gelecekte de saldırılar olacağını, Türk milletinin olumsuz şartlar içinde bulunduğu hallerde, her yönden üstün düşmanların milletimize saldıra bileceğini bildirmiştir.

Bugün; Türkiye'nin yüksek gelişme potansiyeli ve dünya üzerindeki konumunun çok önemli olması nedeniyle vatanımızın ve milletimizin içten parçalara ayrılarak tıpkı geçmişte olduğu gibi, parça parça yok edilmek istenmesi tehdidi, bugün de gerçekliğini korumaktır. 1980'li yıllara kadar aşırı sol, yıkıcı ve bugün dahi süren bölücü örgütlerin saldırıları günümüzde yerini bölücü örgütlerle berber çalışan aşırı sağ, irticai örgütlere bırakmıştır.

Tedbir olarak bizler Türk gençliği, vatanı bir, dili bir, bayrağı bir, kültürü bir, ülküsü, amaçları bir, kederde vesevinçde aynı ortak duyguları paylaşan büyük Türk milletinin birer ferdi olduğumuzu asla unutmamalıyız. bizleri parçalamaya çalışan aşırı ve ayrı fikirli insanlara, örgütlere kanmamak için onların karşısına bu konularda son derece bilgili olarak çıkmalıyız. devlet yapısını ve işleyiş tarzını çok iyi bilmeliyiz. onların fikirlerine taraftar bulamamaları için, kandırdıkları kişileri ikna ederek kendi tarafımıza çekmeliyiz onlar silahlı eyleme geçmedikleri sürece, fikren ikna etmeye çalışmalıyız. silahlı eylem yaparak milletimizi karşılarına alanları devletin güvenlik güçlerine bildirmeliyiz.

2. Geçmişte, dünyada birçok gelişmeler yenilikler yapılırken, Türk devletleri yönetimlerini, ülkenin sorunlarını çözebilecek şekilde geliştirememişlerdir. buda yönetimin içte ve dışta otaritesini zayıflatmıştır. bu otoriteyi uhrevi güçlerle kuvvetlendirmek isteyen padişahlar, halifelik sıfatlarınıda kullanmaya başlamışlardır. Böylece devlet yönetimi laiklikten uzaklaşıp, din ve devlet işleri birbirine karışmıştır.

Bugün, yüce Aatürk'ün dini işler ile sosyal, hukuksal, kültürel, siyasal alnlarda laikleştirmiş olduğu devlet işlerinin Birbirinden ayrılarak, yürütülmesi için yapılmış olan yasalar, iktidarda bulunanların gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunmaları ve hatta bu iktidar sahiplerinin kişisel çıkarlarını, aşırı eğilim sahiplerinin genel politikalarıyle birleşmeleri nedeniyle, yeterince etkin olarak uygulanamamıştır.

Bu nedenle halen, Türkiye'de faliyette bulunan yasal ve yasadışı dernekler, tarikatlar, şeyhler ve şeriatçı terör örgütleri tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çağdaş ve laik düzenini değiştirerek dini kurallara dayalı bir devlet düzeni kurmak amacıyla, milletimizi, gençlerimizi kandırmaya çalışmaktadır.

Bugün Türkiye, gerek iç ve gerekse dış propaganda ve tehdit odaklarıncai laik ve demokratik yapısını yıkmaya yönelik bir çok faliyetle karşı karşıya bulunmaktadır.

Tedbir olarak, bu tehditlerle tekrar karşılaşmamak veya tekrar karşılaşıldığında mücadele edebilmek için; dinimizle ilgili temel kitap olan kur'anı mutlaka okumalıyız ve bilmeliyiz.

Yasa dışı dini kuruluş ve derneklere maddi çıkarlar elde etmek için girmemeliyiz, parasal yardım yapmamalıyız. bilmeliyiz ki bir defa bu örgütlere, tarikatlara veya onların vekıflarına girenler, yasa dışı işlere bulaştırılmakta, örneğin, kara para aklama, vergi kaçırma gibi işlere bulaştırılmakta ve bir daha çıkmaları zorlaşmaktadır. bu tür örgütleri devlet kuruluşlarına cesaretle bildirmeliyiz.

Likliğin; dini ne olursa olsun bütün vatandaşlara devletin sosyal, hukusal, kültürel ve siyasal bütün devlet işlerinde eşit muamele yapılmasını sağladığını bilmeliyiz.

Atatürk'ün gerçek bir müslüman olduğunu o'nun 1923 yılında balıkesir paşa camiinde söylediği; "allah birdir. şanı büyüktür. peygamberimiz efendimiz hazretleri, allah tarafından insanlara hakiki dini tebliğe memur ve elçi olmuştur. hepimizce bilinen esaslarıi kur'an da mevcuttur. dinimiz son ve en gelişmiş dindir. çünkü, dinimiz akla, mantığa ve hakikate tamamen uymaktadır." sözlerini iyi bilmeli ve bu yüce Türk büyüğünü, savunmalıyız.

Aynı milletin fertlerinin dini inançlarındaki farkların o milleti etkilemeyeceğini, bu nedenle dini kamlaştırmaların, çalışmaların olmaması gerektiğini bilmeli ve bu yönde yapılacak kışkıtmalara kanmamalıyız.

Milli değerlerimiz olan dilimizin, kültür ve tarihimizin çeşitli amaçlarla tahsif edilmesine müsamaha etmemeli, bilimsel ve hukuksal yollarla tepki göstermeliyiz.

3. Geçmişte; aynı dönemde yaşayan iki Türk devleti arasında düşman devletlerin kışkırtmaları sonucu çıkarılan savaşlar ile Türk devletlerinin yıkıldığı görülmüştür.

Günümüzde, halen yaşayan Türk devletleri ile kültür bağlarımızın güçlendirilmesi için, yüce Atatürk'ün vaktiyle verdiği direktif doğrultusunda çalışmalar başlatılmıştır. bizlerde kendi öz "Türk dilini, tarihini, güzel sanatlarını yabancı kültürlerden arındırmalıyız. bu konuda yapılan bütün çalışmaları desteklemeliyiz.

4. Geçmişte; imparatorluk içerisinde bulunan etnik unsurların milliyetçilik fikriyle isyan ettikleri, milliyetçilik fikirlerinin, çok uluslu bir yapıya sahip olan osmanlı devleti'nin dağılma sürecini hazırladığı görülmüştür.

Günümüzde ise, ulu önder Atatürk sayesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çok uluslu bir devlet olma özelliği kalkmış, sadece tek bir milletin, Türk milletinin devleti olma özelliğini kazanmıştır. devletimizin ilelebet yaşaması için tek (üniter) millet olma özelliğini korumak için ülkemizi, başka ülkelerin etkisinden kurtararak, çağdaş medeniyet seviyesindeki milletlerin kültür seviyesine çok çalışarak, devrimler, keşifler, icatlar, şaheserler yaparak çıkmalıyız. hala ülkemizde, Atatürk milliyetçiliği dışında, dünyada yaşayan Türk devletlerini bir bayrak altında toplama "turan" hayalleri ile "milliyetçilik" adı altında "ırkçılık" yapılmaktadır. devletin yasal güçleri dışında, yasadışı, gizli silahlı örgütler oluşturularak, her türlü yasa dışı usulleri uygulayan, milli çıkarlarımızı savunduklarını iddia ederek, yasadışı birtakım faaliyetlerle maddi çıkar temin eden, örgütler, partiler bu çıkar uğraşlarını halen sürdürmektedirler. tıpkı aşırı kökten dinci, radikal islami örgütler gibi, bunlarda milliyetçiliği paravan olarak kullanmaktadırlar. hatta "Türk-islam sentezi" adı altında aşırı dinciler ile milliyetçiler eylem birliğine girmektedirler.

Tedbir olarak, biz Türk gençleri, Atatürkçü düşünce sistemi ile gerçek sorunun, Türk-islam milliyetçiliği kisvesi altında çıkar örgütleri oluşturduklarını, iktidarı ele geçirdiklerinde devletimizin demokratik yönetimini ortadan kaldırarak bir diktatörlüğe dönüşeceğini bilmeliyiz. bu nedenle Türk milletinin ortak menfaatlerinin ve özellikle, milletin kendi, kendisini kayıtsız, şartsız yönetme gücünün sürekli korunmasını ön gören Atatürk milliyetçiliğinin bu özelliğini çok iyi bilerek çevremizdeki insanları uyarmalıyız Türk ordusunun ve güvenlik güçlerinin, Türk milletinin emrinde olduğunu ve Atatürk milliyetçisi olduklarını, milletimizin, bu güçlerin dışında "milliyetçi" kisvesi altında yasa dışı silahlı örgütlere ihtiyaç olmadığını bilmeli ve çevremizdekilere anlatmalıyız.

5. Geçmişte; devlet adamlarının yetersizliği ve ekonomik çöküntü nedeniyle devlet idaresi bozulmuş, ahlaki çöküntü başlamış, rüşvet ve adam kayırma artmıştır. bu hususta milletin padişada olan güvenini ortadan kaldırmıştır.

Günümüzde ise, yüce Atatürk'ün devrimleriyle gerçekleşen, sosyal, hukuksal, kültürel siyasal alanlarda devlet işlerinin yürütülmesi için yapılmış olan yasalar dışında, devleti yönetmeye talip olan, seçilmiş insanlarımızın gaflet, dalalet ve hatta hiyanet içinde bulundukları ve hatta bu insanlarımızın seçim sisteminin bozukluğundan kaynaklanan bir nedenle kişisel çıkarlarını, aşırı eğilim sahiplerinin genel politikalarıyla birleştirdikleri, rüşvet aldıkları, adam kayırdıkları bir gerçektir. bu gün Türkiye büyük millet meclisinde işledikleri çeşitli suçlardan dolayı dokunulmazlıklarının kaldırılması beklenen birçok milletvekilinin olduğu, liyakat yerine kayıtsız, şartsız kişilere sadakat arandığı, bunun da kadrolaşmayı ortaya çıkardığı bir gerçektir.

Tedbirinin kaldırılması beklenen birçok milletvekilinin olduğu, liyakat yerine kayıtsız, şartsız kişilere sadakat arandığı, bunun da kadrolaşmayı ortaya çıkardığı bir gerçektir.

Tedbir olarak,Türk gençliği, demokrasimizi, Cumhuruyetimizi korumak için, sistem bozukluklarını ortadan kaldırarak, milletimize sadık yani Atatürk milliyetçisi ve milletimizi temsil etmeye layık, dürüslüğü, çalışkanlığı ile bilinen insanlarımızı seçmek için çalışmalıyız. bunun dışında, bütün insanlarımıza, geçlerimize ve çocuklarımıza, ilk önce ve her şeyden önce, Türkiye'nin bağımsızlığına, milletimizin kendi, kendisini yönetme gücü olan demokrasimize, Cumhuriyetimize, kendi benliğimize, milli kültür ve geleneklerimize düşman olan bütün unsurlara, mücadele etmek gereğini öğretmeliyiz.

6. geçmişte; ordunun emir komuta dinlememesi, fiilen siyasetle uğraşması, avrupa ordularının teknoloji açıdan büyük atılımlar gerçekleştirirken, Türk ordularının çağ dışı kalması, devletin büyük yenilgilere düşmesine, giderek devletin çökmesine neden olmuştur.

Günümüzde Türk orduiarı olarak, Türk gençliği, demokrasimizi, Cumhuruyetimizi korumak için, sistem bozukluklarını ortadan kaldırarak, milletimize sadık yani Atatürk milliyetçisi ve milletimizi temsil etmeye layık, dürüslüğü, çalışkanlığı ile bilinen insanlarımızı seçmek için çalışmalıyız. bunun dışında, bütün insanlarımıza, geçlerimize ve çocuklarımıza, ilk önce ve her şeyden önce, Türkiye'nin bağımsızlığına, milletimizin kendi, kendisini yönetme gücü olan demokrasimize, Cumhuriyetimize, kendi benliğimize, milli kültür ve geleneklerimize düşman olan bütün unsurlara, mücadele etmek gereğini öğretmeliyiz.

6. Geçmişte; ordunun emir komuta dinlememesi, fiilen siyasetle uğraşması, avrupa ordularının teknoloji açıdan büyük atılımlar gerçekleştirirken, Türk ordularının çağ dışı kalması, devletin büyük yenilgilere düşmesine, giderek devletin çökmesine neden olmuştur.

Günümüzde Türk ordusu, değişmez baş komutanımız yüce Atatürk'ün emir ve direktifleri ile, yüce milletimizin onayladığı anayasa ve yasalar çerçevesinde ve emrinde olarak, teknolojik açıdan büyük gelşmeler sağlamış ve halen dünyanın en güçlü ilk beş ordusundan birisi olmuştur. 2500-3000 yıldan beri ordu-millet geleneğinin en güçlü parçası olan ordumuz, milletimizin, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini verdiği yegane güven ve gurur kaynağıdır.

Tedbir olarak, biz Türk gençleri, çağdışı ve dış mihraklı hiç bir siyasi düşünceye taraftar olmamalıyız. kendi tarihimizden aldığımız tecrübelerimizle, kendi milli kültürümüze ve karakterimize uyan Atatürkçü düşünce sistemini bütün sorunlarımızın çözümlenmesinde kullanmalıyız.

Biz Türk gençleri olarak, devletimizin bütünlüğüne yönelecek olan iç ve dış düşmanlarımızı ortadan kaldırıp, yüksek refah seviyesine ulaşmış, gelişmiş bir ülke olarak varlığının devamını sağlamak için; askerliği, asker olarak yapacağımız, eğitim, atış, spor faliyetlerini iyi öğrenmeli ve başarılı bir şekilde uygulamalıyız. genel kültürümüzü geliştirmek için çok okumalıyız ve öğrenmeliyiz. böylece bazı kişilerin uydurarak söylediklerine, yalanlarına kanmayız. böylece onların kişisel çıkarlarına alet olmamış oluruz.

7. Geçmişte; Türkçe dışında milletin anlamadığı dilde ve harflerle (osmanlıca ve arap harfleriyle) yönetimin, eğitim ve öğretimin yapılması, halk ile yönetimi (otoriteyi) birbirinden kopuk hale getirmiştir. 19 ncu yüzyıla gelindiğinde eğitim- öğretimin yaygınlaşması, gazetetinin günlük yaşama girmesi, dış ülkelerle haberleşmede telgrafın önem arz etmesi, öğrenilmesi ve yazımı arap alfabesine göre daha kolay olan latin alfabesine geçişi gerektiriyordu. Atatürk döneminde, Türk milletinin birlik ve beraberliğinin sağlanması yönünde atılan en önemli adım, arap alfabesinden latin alfabesine geçilmesidir.

Atatürk, Türk kültür birliği uğrunda çok çalışmış, dünyadaki yaşayan Türk milletlerinin fikriyle, zihniyetiyle, kıyafetiyle medeni milletler seviyesine çıkmasını esas hedef olarak belirlemiştir. modern Türkiye'yi yaratırken demokrasiye (Cumhuriyetçiliğe) laikliğe, halkçılığa, devletçiliğe, milliyetçiliğe, devrimciliğe önem vermiştir. sosyo-kültürel alanda yapılan inkılaplarda, örneğin kılık kıyafette birliğn sağlanması, soyadında kişinin sosyal durumunu belirtecek sıfatların kullanılmaması, kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi gibi devrimlerin etkili olmasıyla tüm vatandaşlar eşit sayılmış, sosyal tabakalar ortadan kaldırılmıştır.

Tedbir olarak, bizler bütün sorunlarımızın çözümlenmesinde, öncelikle birbirimizle iletişim kurabilmek için, milli kültürümüze ve dil özelliklerimize uygun olmayan alfabeleri kabul ettirmeye açlışanlara karşı çıkmalıyız.

9. Geçmişte; 17 nci yüzyılda, avrupa'da rönesans (yeniden doğuş) ve reform (dini ıslahat) hareketleri ile başlayan dinde, kültür ve sanatda bilim ve teknolojideki gelişmeler aydınlanma çağını başlatmış, yeni buluşlar, yeni toprakların keşfi avrupa'yı hem manevi hem de maddi alanda yükseltmiştir. buna karşılık osmanlı devleti bu yeiliklere yabancı ve uzak kalmıştır. sözde din adamları sınıfı gibi bir zümre bağnaz, tutucu ve mutaassıp düşüncelerle her türlü yeniliğe karşı çıkmış, bu nedenle osmanlı devleti büyük bir hızla gerileyerek çökmüştür. aydınlar ve siyaset adamları reformların yapılmasını istemiş, ancak, gerilemenin gerçek sahiplerini bulmak yerine, osmanlıların zaferlerle dolu geçmişinden medet ummuşlar, batıdaki değişimi ve gelişmeyi iyi değerlendirememişlerdir.

... hayatta en hakiki yol göstericinin ilim olduğunu söyleyen Aatürk'e göre; Türk toplumunun kurtuluş yolu akılın kullanılması (bilimsel mantık) ve ilimdir.

Günümüzde ise, eğitimde laiklik ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi konularında yapmamız gereken devrimleri halkımızın, milletimizin ortak çıkar ve menfaatlerini dikkate alarak gerçekleştiremediğimiz için, Türk insanı 20 nci yüzyılda da büyük yeniliklere, keşif ve icatlara imzasını atamamıştır. ancak, bütün bunlara rağman, kültürel ve teknolojik alanlarda, uluslararası nitelikte başarılar kazanmaya başlasıkları görülmektedir. tamamen laikleştirilmiş sekiz yıllık kesintisiz eğitim, Türk milletinin, kültür seviyesini yükseltecektir. bu da bize, yeni teknolojilerin bulunması ile onları üretecek sanayi tesislerini, gelişmiş bir ekonomiyi ve milletimizin zenginleşmesini sağlayacaktır.

Tedbir olarak; biz Türk gençleri, bir milletin çağdaşlaşması, modernleşmesinin, ancak ve ancak, laik, akla, çağdaş bilme dayanan ve seviyesi yüksek, çağdaş bir eğitimden geçeceğini asla unutmamalı, bu hususu yakın çevremizde olupta anlayamamış olan herkese sabır ve hoşgörü ile anlatmalıyız.

3000 yıllık Türk tarihinden çıkaracağımız ve asla unutmamamız gereken en önemli dersler, sizlere anlatılan bu tedbirlerdir.

Genel sonuç olarak; devletimizin, tıpkı geçmişte olduğu gibi parça parça yok edilmek istenmesi tehdidi buğün de; gelecekte de gerçekliğini korumaktadır.

Yarbay Melih Gülova



Yarbay Melih Gülova kimdir?

Yarbay Melih Gülova görev yaptığı manisa'dan kendi isteği ile şırnak'a yeni tayin olmuştu. manisa'da kalan en yakın arkadaşı yüzbaşı hasan özmen'de yarbay gülova'nın ailesine göz kulak olacaktı.

Yarbay Melih Gülova astları ve üstlerince çok sevilen, saygı duyulan bir komutandı. halkla da her zaman iç içeydi. kendine hiç boş vakit bırakmaz, en kötü ihtimalle askerlerini toplar ve onlarla uzun uzun konuşmalar yapardı. askerlere öğütler verir, gençlerin asıl askerliklerinin sivile gidince başlayacağını anlatırdı. vatanın tehlikede olduğunu, iç savaş çıkabileceğini, devletimizin bölünebileceğini, siyasetçilere ve askerlere bile güvenilmemesi gerektiğini, bu ülkenin büyük önder mustafa kemal tarafından yalnız ve yalnız bu ülkenin çocuklarına emanet edildiğinin altını çizer, "bu ülkeyi ancak sizler kurtarabilirsiniz" der ve Türk geçlerinin neler yapması gerektiğini anlatırdı.

Uzaktan kumandalı bir mayınla öldürüldü!..

Bitmedi!

Yarbay Melih Gülova'nın şehit edildiği saatlerde, ailesini emanet ettiği yüzbaşı hasan özmen de manisa'daki birliğinde ölü bulundu!

Atatürk'ün Müthiş İddiası : Amerikalılar Türktürler

Atatürk, elimide bulunan bazı tarihi verilerden hareket ederek ( Piri Reis Haritaları gibi ) Türklerin K. Kolomb'dan önce Amerika'yı keşfetmiş olabilecekleri tezi üzerinde durmuştur. Özellikle 1930'lardaki tarih ve dil çalışmaları sırasında bu yöndeki bazı ip uçlarıyla ilgilendiği anlaşılmaktadır. Örneğin, yine bir gece tarih ve dil üzerine çalışırken Amerika ve Türkler konusunda bir ip ucuna rastlamıştır. Sonrasını o sırada Atatürk'ün yanında bulunan yaveri Cevat Abbas Gürer'den dinleyelim.

Alıntı:
"Böyle bir gecenin yarısından sonra idi. Meşhur Rus alimiPekarsky'in Yakut Lügatını tetkik eden Atatürk'ün "EMERİK" kelimesine gözü ilişmişti.

Durdu ve kendi kendine gülmeye başladı. Derin bir haz ve neşe içinde gözlüğünü çıkardı. 'Birer sigara ve kahve içelim' emrini verdi. Meğer bulduğu 'emerik' kelimesi Türk Yakut dilinde 'denizle ayrılmış arazi parçasını' ifade eden manaya geliyormuş. Haz veneşesi yaratan mütaalasını da acizden esirgemedi. Emerik kelimesinin Amerika'nın kaşiflerinin tarihiyle, Yakut Türklerinin kıdemleri tarihini mukayese ederek, 'Amerika'nın adını büyük ecdad koymuştur ' dedi.

'Evet; Kristof Kolomb'dan sonra Amerika'ya muhtelif zamanlarda dört defa seyehat eden floransalı gemici 'Ameriko Vespuçi' adına izafe edilen Amerika kıtasına Avrupa Kaşiflerinden çok evvel Asya'dan geçenlerin yeni tetkiklerle kıdemlerini ( kökenlerini ) biliyoruz.' buyurdurlar" 

Yani Atatürk, "Amerika" adının, Ameriko Vespuçi'den değil, Yakut dilinde halen kullanılan Türkçe "Emerik" (Amerik) sözcüğünden geldiğini tespit etmiştir. Onun bu tespiti, III. Türl Dil Kurultayı üçüncü gün birinci toplantısında sunulan Genel Sekreterlik Raporunda şöyle ifade edilmiştir:

"Bu kıtaya Amerika isminin Ameriko Vespuçi'nın adına göre verildiği iddiasıyna karşı, daha bundan önce Nikaragua yerlilerinin Amerika adını kullandıklarını yine Avrupalı coğrafya ve tarih uzmanlarının kitaplarında buldukları, Yakut Lügatı'ndaEmerik kelimesine de hala yaşayan bir söz olarak rast geldikten sonra..."

Atatürk, yaptığı araştırmalar sonunda Amerika'yı Kolomb'dan önce Türklerin keşfettiğini, hatta Amerika'nın ilk yerli halkları arasında Türklerin olduğunu düşünüyor, bu düşüncesini her fırsatta dile getirmekten de çekinmiyordu. Örneğin, bir keresinde bu düşüncesini Amerikalı bir gazeteciyle paylaşmıştı.

Atatürk bir gece Ankara Palas'ta Kızılay'ın düzenlediği bir baloya katılmıştı. Bir süre sonra balo salonunda elinde viski bardağıyla dolaşan uzun boylu bir adam dikkatini çekmişti.

Adamın duruşundan bir yabancı olduğu anlaşılıyordu

Atatürk yavaş yavaş yaklaşan adama yaklaşmış ve önce yanında bulunan Tevfik Rüştü Aras'a: "Bu mösyö kimdir?" diye sormuştu.

Tevfik Rüştü: "Paşam amerikan Gazetecisidir" diye yanıt verince Atatürk, o gazeteciyle tanışmak istemişti.

Tanışmanın ardından Atatürk'le Amerikalı gazeteci arasında şu konuşma geçmişti:

Atatürk Amerikalıya: "Hangi Irktansınız ?" diye sormuş.

"Amerikalıyım" yanıtını alınca.
"Hayır, siz Amerikalı Değil Türksünüz!" diye karşılık vermişti.
Amerikalı önce şaşırmış, bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünerek yine "Ben Amerikalıyım" diye diretince Atatürk:
"Cristof Colomb'tan elli yıl önce Türkler Amerika'yı keşfetmişler!" diye söze başlayarak, müzelerimizde ceylan derisinden yapılmış Amerika haritalarının bulunduğunu, Amerikaya giderken rastlanan Kayık Adaları'nın Türkçe Olduğunu, Türkçede kayığa sandal da dendiğini, Kanarya Adalarının adının "KANARİ" olarak yazıldığını, Kanari'nin bizim Türkçede KANARYA olduğunu ve Amerikan yerli halklarının Bering yoluyla Orta Asya'dan Amerika'ya gittiklerini anlattıktan sonra Amerikalıya:

"Siz Amerikalılar Orta Asya'dan hicret ettiniz. Olsanız olsanız Türk olabilirsiniz." diyerek sözlerini bitirmişti.

Amerikalı gazeteci şaşkındı.

Atatürkün tarihe olan ilgisini gördükten ve Amerikan tarihi hakkındaki ilginç sözlerini duyduktan sonra bir kaç günlüğüne geldiği Türkiye'de daha uzun süre kalmış; günlerce müzelerde incelemeler yapmış, kitaplar okumuş, notlar almış ve Amerika'ya gidince de:

"Biz Amerikalılar Türk'ten başka bir şey değiliz..." diye yazılar yazmıştı. Türk Gazeteleri de Amerikalının Yazılarını Türkçeye çevirerek yayımlanmışlardı.

Kaynak : Atatürk ve Kayıp Kıta MU 2 Köken Sinan Meydan S-60 
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...