CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

TÜRK CAHİLİYE DEVRİNİ YAŞAMADI AMA , NEDEN ŞİMDİ 'DÜŞÜŞ' YAŞIYOR?

 E.N (*)

BİLGE KAĞAN YAZITI:  (yazıtların tümü 6 adettir. Burada en önemlisi bilge han yazıtı incelenecektir.)

1. Tengri (yaratan-Tanrı) tektir.

2. Her kim ki Tengri'den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.

3. Bir İl, bir Kağan, bir Tengri.

4. Bir kına iki kılıç girmez. Bir hatun iki er alamaz ve bir budunda iki töre olmaz. Töre tektir. Töre kesin ve keskindir. Kim ki töreye uya kutlanır. Kim ki töreye kıya katlanır.

5. Kimse töreden üstün değildir. Dirlik ve birlik için töre budur.

6. Bir çoban sürüsünden, bir er ailesinden, bir Kağan budunundan sorulur.

7. Her er eşine, atına, pusatına sahip çıkacak.

8. Ana babaya ve ataya tazim durulacak.

9. Hısımına sarılacak, komşusunu gözetecek.

10. Er kişi yalan söylemeyecek.

11. Mal çalan, mülk çalan misliyle ödeyecek. Hesabı ya malıyla ya canıyla sorulacak.

12. Kim ki bir ırza musallat olursa, canından olacak.

13. Her kim olursa olsun haksız, aldatıcı iş tutarsa hesabı hemen sorulacak.

14. Cenkten beri duran ya da kaçan tamuya (cehennem) uçacak.

15. Aman dileyene kılıç üşürülmeyecek, sığınana arka dönülmeyecek.

16. Başkaldıranın başı alınacak, hak isteyenin hakkı verilecek.

17. Kimse kimseye üstünlük taslamayacak. Ne ak etin karadan, ne karanın kızıldan, ne kızılın sarıdan farkı olmayacak.

18. Kin ve gururdan uzak olunacak.

19. Mazluma merhamet, zalime azap duyulacak.

20. Zayıfa, yaralıya, çocuğa ve kadına el kaldırılmayacak.

21. Kızı isteyen kağan da olsa, bey de olsa kız istediğine verilecek.

22. Gereksiz yere ağaç kesmeyeceksin, suyu kirletmeyeceksin.

23. Bilmeyip de bildim demeyeceksin, bilene danışacaksın. 

24. Bugünün işini yarına bırakmayacaksın.

25. Kusur görmeyecek, kusur aramayacaksın.

26. Güçlüyken affet, zayıfken sabret.

27. Yazgına asi olma.

28. Yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma.

29. Herkes adaletle iş görecek.

30. Her ne edersen et, yargılanacağını her daim akılda tut.

31. Milletine yaban kalma. İpeğin iyisine, sözün güzeline kanma, onlara boyanma.

32. Kağan odur ki adaleti üstün tutsun, töreyi yaşatsın. Töre yok olursa İl yok olur. İl olmazsa budun kul olur.

33. Ey Türk Oğuz beyleri, ey milletim işitin. "Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir."

Bilge Kağan Yazıtı Orhun Irmağı, Moğolistan

 Yasin Damla Tunay

--

(*) Editörün notu: 

Dünyamız ile birlikte ülkemiz Türkiyede de üzerindeki beşeriyetin kendi elleriyle yaptıkları işlerin (açgözlülüğün, bencilliğin, kısaca maddeciliğin) kötü meyvelerini toplamaktadır. Dünyamızın hemen hemen tamamı maddeciliğin içine gömülmüş haldedir.

"bir gelişme"den söz edilmektedir… kuşkusuz, maddi ve manevi yozlaşmanın doruğa çıktığı ‘inici bir gelişme’dir bu. Çünkü nitelik değil, nicelik; yâni miktarlar, sayılar, çokluklar yönünde gelişme içindeyiz. İlkelerden olabildiğince hızlı bir şekilde uzaklaşmak biçiminde oluşan bir düşüşün ilerleyen bir maddeleşmesini yaşıyoruz. 

Daha açık bir ifadeyle ve zamanın tanıkları olarak söylersek, görülmektedir ki: 

Sahtekarlık evrensel bir geçim kapısı oldu. Güçsüzlük, bağımlılığın sebebi oldu... tehdit ve küstahlık öğrenimin yerini aldı. Gevezelik bilginin yerine geçti. Sadece başkalarının servetini soyanlar zeki insanlar kabul edilir oldu.

Cömertlik düşkünlük, basit temizlenme manevi arınma, karşılıklı rıza evliliğin; iyi elbiseler asillik, davalarda başarının tek yolu yalan, bencillik, açgözlülük ve cinsellik evlilik hayatının temeli, ıssızlıklardaki sular kutsal pınar oldu.

Ruhban olarak tanınan kişiler dinen kirli şeyleri satar ve diğerlerinin mallarına karşı haris oldu.. 

Dine ilgilerinin sebebi iyi insanları aldatmak için olan dinci sahtekarlar, kendi akıllarının ürünü çok sayıda itikat ortaya atar oldu.

Dünya kuraklaşmakta, bulutlar düzensiz yağmur getirmekte, nehirler kıyıları dövmekte, toprak kısırlaşmakta..

Yöneticileri halklarını öldürmekte; insanlar vergilere boğulmakta..

Nefse hakimiyet, hayırseverlik, merhamet ve hikmet yok olurken ahmaklık ve hilekârlık haddinden fazla yayılmakta; 

Kanaat, basiret, kendine hakimiyet yerle yeksan olmakta. 

(Evrim çıtasını yükselten Mustafa Kemal Atatürk'ün"Hakimiyet millettindir" ilkesi, kendine hakim olamayan insan yığınlarının olduğu ülkede ne derece uygulanabilir olduğu görülebilmektedir)

Sözün kısacası: İlkelerden, erdemden uzaklaşma yani 'düşüş' listesi uzayıp gitmektedir.


Atatürk ve Küçükçekmeceli Çiftçi



Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;

— Arabayı Durdur, Der.

Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,

— Kolay Gelsin Ağa, der.

— Sağolasın Bey! Hoşgeldin.

— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.

Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla,

— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon?

— Kime Söylemeliyim Ağa?

— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle.

— Vergi Memuruna mı?

— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey.

Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü,

— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor İstersen.

Atatürk,

— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa?

— Gittim Bey.

Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder.

— Kaymakam ne dedi?

— Git borcunu öde, dedi.

— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.

Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.

— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.

— Halimden belli mi oluyor?

— He ya! Hem gitseydin bilirdin.

— Neyi bilirdim?

— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey.

Atatürk,

— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar.

Köylü gülümseyerek,

— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der.

Atatürk, kızmıştır.

— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar.

— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?

Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.

— Bunu kabul et ağa. ĎÖküzün yanına bir eş alırsın, der.

Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker.

—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”

Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar.

— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.

Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk,

— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.

— Sağol bey! Sağol.

Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,

— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?

— Hayır bey, bilmiyom.

— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.

Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;

— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.

Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır.

İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez...



ATATÜRK'ÜN ABD Yİ ZİYARET EDECEĞİ SÖYLENTİSİ O ÜLKEDE MANŞETLERE ÇEKİLMİŞTİ

ATATÜRK'ÜN ABD Yİ ZİYARET EDECEĞİ SÖYLENTİSİ O ÜLKEDE  MANŞETLERE ÇEKİLMİŞTİ

(Çok uğraştılar davet ettiler ama o gitmeyecekti)

Gazete şunları yazmiş:

" İçinde bulunduğumuz asrın en büyük şahsiyeti olabilecek olan bir adam, A.B.D’ye nezaket ziyareti  ve incelemeler yapmak üzere geliyor. 

Bu şahsiyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin Reisi ve Dünyanın en güçlü milli lideri Mustafa Kemal Paşa’dır. 

Elinizden geliyorsa, Kemal Paşa’yı bu ziyaretinde görmeye çalışın,  böylece torunlarınıza bir gün tarihteki en büyük adamlardan birini gördüğünüzü gururla söyleyebilirsiniz. "

Kemal Paşa, yıkılmakta olan bir imparatorluğun gelenekleri ile Kuran’ın öğretilerinde demlenen sıradan bir Türk çocuğu olarak hayata başladı. 

Ancak bu sıradanlığı çok uzun sürmedi. Çocukken, padişahın askerlerinin parlak giysilerinden etkilenmiş ve onlardan biri olmak istemişti. Babası buna karşı çıkmıştı fakat küçük Mustafa’nın demirden bir iradesi vardı, böylece askeri eğitime başladı. 

NASIL “KEMAL” OLDU

Öğretmeni ona Türkçe’de “haklılık” manasına gelen “Kemal” ismini verdi. O zamandan beri, Kemal isminin hakkını vererek yaşadı. Her zaman haklı oldu; askeri stratejisinde haklı, diplomaside haklı ve ülkesi için neyin iyi neyin kötü olduğunu kavramakta hep haklı çıktı. 

Keskin zekası yaşla birlikte geliştikçe, Kemal Paşa,  ilerlemeci bir çağ olan 20. asrın ortalarında, ortaçağdan kalma bir monarşi olarak kalan mevcut Türk hükümetinin acizliğini farketmeye başladı.

Aldığı eğitim, Selanik’teki askeri okuldan Istanbul’daki Harp Akademisi’ne kadar hem mükemmel bir asker hem de ateşli bir devrimci olmasını sağlamıştır. 

MÜKEMMEL BİR ASKER

Cihan Harbi’nin çıkmasından evvel, Kemal Paşa bütün gücüyle Türkiye’nin İttifak devletlerine katılmasına karşı çıktı, ancak, her iyi vatanperver gibi o da, artık geri dönüş olamayacağını anlayınca Türkiye’nin geleceği için Savaşın ortasına atıldı. 

Çanakkale yarımadasında,  düşman İngiliz kuvvetlerine kesin  bir yenilgi getiren Türk-Alman kuvvetlerinin tamamının başına geçti. Bu büyük zaferle Kemal Paşa milli bir kahraman oldu. 

Akabinde, Tümgeneral olan Kemal Paşa, Cihan Harbi’nin Rusya cephesinde ve harbin ileri safhalarında ise Filistin’de askeri stratejisini ispatladı. Daha 1917 senesinde Kemal Paşa, müttefikler için umut olmadığını görmüş ve bu görüşünü dile getirmiştir. 

Harp bittiğinde, Kemal Paşa yeni Milliyetci bir Hareket firkası kurdu. Küçük Asya’nın Ankara’sında askeri ve Milliyetçi bir meclis oluşturdu. 

1919 senesinde Türkler, vatanı sadece O’nun kurtarabileceğine inanıyorlardı. Kemal Paşa, milli kuvvetlerin başına geçti ve Sakarya Nehri civarındaki savaş, kelimenin tam anlamıyla Yunan kuvvetlerini yıkıma uğrattı. 

Sonra Harp, kazanılmıştı. ....

29 Ekim 1922’de Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Kemal Paşa, cumhur reisi seçildi. Kemal Paşa’ya itibar kazandıran bir dizi diplomatik zaferler gerçekleşti. İtilaf devletlerince işgal edilmiş halde olan İstanbul’un işgaline son verdi. 1926 yılında karşı devrimi bastırdı reformlar yapti.....

Bugün, Kemal Paşa, Türkiye’nin dünyanın en demokratik cumhuriyet olduğunu söylüyor. Diğer Türkler’e göre Türkiye’nin George Washington’u olan bu mavi gözlü, geniş omuzlu adam şimdi bizi görmeye ve biz de onu görebilelim diye Amerika’ya geliyor. “




ÇANAKKALE SAVAŞI, GELİBOLU 1915.. HATIRLAMAK GEREK :

 HATIRLAMAK GEREK - 161

Bir Anzak askerinin Çanakkale savaşı sırasında ailesine yazdığı mektup Alistair John TAYLOR

GELİBOLU 1915

Sevgili ve bir zamanlar mutlu ailem.

Gelibolu cehenneminden hepinize merhaba! 

Bu mektubu size yazmak niyetinde değildim. 

Aslında ben artık kimseyle konuşmak kimsenin, kimsenin yüzünü görmek istediğimden de emin değilim. Hem siz benim buraya cehennem dediğime bakamayın burası hakikaten güzel bir yer. Üzerleri toz toprakla örtülmeden önce zeytin ağaçlarının bolluğu, savaşa aldırmadan her yanda pıtır pıtır açan kırmızı gelinciklerin neşesi, akşamları yarımadayı kızıla boyayarak batan güneşin insanın içini acıtan güzelliği ve bir de Gelibolu bülbülleri. Gelibolu da hâlâ un ufak olmadan kalan küçük bir ruh parçam mevcutsa bunu bülbüller sağlamıştır. 

Eğer o sırada bir Türk öldürmüyor 

ya da Türkler tarafından öldürülmüyorsak, Gelibolu' nun muhteşem gurubunu seyrediyoruz. Ege Denizi' nin içine gömülen güneşin biraz önce Pasifik Okyanusu dan yükselerek Yeni Zelanda da ki ertesi günü aydınlattığını bilmek insanın canını acıtıyor. 

Fakat bu acı hissi çok kısa sürüyor, sonra yeniden katılaşıyorum. Artık saatlerce hiçbir şey hissetmiyor ve duymuyorum. 

Bu arada sadece bakıyor, saklanıyor, 

ateş ediyor, süngü takıyor, düşman öldürüyor, bit ayıklıyor, yemek diye verdikleri kuru bisküvi, kraker, kuru et parçalarını kemiriyor, zaman olursa yatıyor, çok ender olarak da uyuyorum. Ben artık sadece bir Anzak askeriyim. 

Ne sevdiğim şarkılar, yemekler, kokular ne de sevdiğim insanlar. Ben artık bir sayıyım. Yaşayan bir sayı. Ölürsem o zaman da bir sayı olacağım. Vatan uğruna kahramanca ölmüş bir sayı. Kahramanca ve vatan uğruna! 

Kahramanlık mı? Hadi yaa. Kahramanlık zorla olmaz. Vatana gelince, Burası Türklerin vatanı ve bu savaş bizim savaşımız değil. 

Bizler İngilizlerin de söyledikleri gibi sadece hevesli oğlan çocuklarıyız. Asıl kahraman olan Türkler. Johnny Türk dediğimiz Türkler vatanlarını savunmak için bize karşı çok ağır şartlar altında direniyorlar ve kahramanca ölen asıl onlar.

Geçen hafta ölüleri gömmek için karşılıklı ateş kes ilan edildiğinde ilk defa Türkleri yakından ve canlıyken gördük. 

Türkler bize anlatılan canavarlara benzemiyordu. Onlar da gözlerinde endişe 

ve keder olan genç insanlardı. Onlarında arkalarında bekleyen üzüntülü aileleri, yaşlı anne-babaları, karıları belki de sevgilileri vardı. Onlar da yaralanınca acı çekiyor, onlar da gencecik hayallerini bırakıp ölüyorlar. 

Türkler de insandı. Bana sigara ikram eden 

iki Türk'e ben de konserve et verdim, 

ama kabul etmediler. Bu sığır etidir dediysem de inanmadılar. Aslında anlamadılar. 

O zaman ellerimle kafama boynuz yapıp öküz gibi böğürdüm. Güldüler. Ben de güldüm. 

Orada savaş meydanında etrafımız askerlerin cesetleriyle doluydu, biz düşmandık ve birbirimize gülüyorduk. 

Bana sigara ikram eden Türklerden bir sen no İngiliz diye şaşırarak sordu. Ben İngiliz değilim dedim. Sonra elini uzattı? ben TÜRK dedi. 

Bana uzatılan eli tuttum. Orada, Gelibolunun 

en kanlı savaşlarının yapıldığı o tepede, el sıkıştık. Ben artık bu adamla nasıl düşman olabilirdim? Ben bu adamla neden düşman olmuştum ki? Düşmanım o anda artık arkadaş Türk olmuştu. Ben bu savaşta ölmeyi reddediyorum. Bu benim savaşım değil. 

Fakat yaşamak için de hiç isteğim kalmadı. Tanrım günahlarımı affet. Hepinizi çok seviyorum. Ebediyen sizin oğlunuz.

Not: Fotoğraf temsilidir.




Alıntı: Engin Kültür 


MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...