CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

TURKLER GALAKTİK UYGARLİKLARDAN GELİYOR

‘Türkler galaktik uygarlıklardan geliyor’
“Türklerin ‘galaktik uygarlıklar’dan biri olan Siriusyen varlıklar tarafından genetik bir aşılanmadan geçirildiği”
Sirius ve Mu kültürlerinin
Türk kültür tarihinin ana yapı taşlarını oluşturduğu
Karaman-Konya-Akşehir üçgeninden yayılacak enerjinin
Türkleri farklı bir zaman boyutuna götürüceği
(Yüze yakın bu bölgede obruk oluştu ve obruk oluşumu sürüyor)
Türk toplumunun özel bir toplum olduğu belirtilerek bu özelliğini yaratılışından ve sonradan eklenen üstünlüklerinden
elde ettiği ve onu “Tanrının Kırbacı” haline getirdiği
“Atatürk de Mu ve Atlantis’ten gelme özellikleriyle
Agarta’da, dolayısıyla Ergenekon’da da inisiye olmuş:
Alp, Eren ve
doğru yol gösteren (mürşit) bir Bozkurt’tur.
Esra Alus
-Milliyet Gazetesi-31-07-2008.
.
Kökümüz ,Demir kazık yıldızından (vega takım yılıdızı) gelmektedir.
Yıldızın özellikleri biliniyor ki ismine Temir Kazık yıldızı deniyor.
Demir Kazık yıldızı,sembolü Kurt, As An'a.
Kök yüzünün en parlak yıldızıdır.
Güneşten 8.6 ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen parlaklığı güneşin 23 katıdır.
Astronomlar Sirius-B için ‘’küçük yıldızlardan biri olmasına karşın yoğunluğu oldukça ağır bir yıldızdır ‘’ derler.
İnsan aklının algılamakta zorlanacağı bir nokta ki, bu yıldızdan alınacak minik bir maddenin 1 ton geleceği söylenmektedir.
Yer çekimi ve madde yoğunluğuyla birlikte değişim gösteren bu ağırlık oranı, dünyamızla kıyaslayınca çok şaşılasıdır.
Yoğunluğu demirden daha sert olan bu maddenin yer yüzündeki en sert mineral olan elmastan 300 kat daha sert olduğu düşünülmektedir.

Bu yıldıza Türk astral kültüründe de demir gibi sert anlamında Demirkazık yıldızı denir.
Demirkazık, Evrenin direği ve Kökün kapısı olarak adlandırılır. Sıcak ve soğuğun bu kapıdan geçtiği düşünülür.
Bu yıldızın güneşle birlikte doğduğu temmuz ve ağustos ayları orta ve kuzey enlemlerde kavurucu sıcakların olduğu köpek günleri olarak adlandırılır.
Hatta İngilizce’de “Dog Days” ifadesi buradan gelir.
Bu günlerde sıcaklığa bağlı olarak salgın hastalıklarda da artış gözlemlenmiştir.
Demirkazık’tan sıcaklığın yeryüzüne inmesi gibi düşünebiliriz bunu.
Ata uygarlıklarında bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan kök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı.
Bu yıldız ruhlar âlemi ile ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı.
“Tanrıyla insanı ayıran çizgiydi” de denilebilir.
Tanrı insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi.
Şaman
Samanyolu’nun Büyük Yarığı da, bizim bu gün “Sırat Köprüsü” olarak bildiğimiz anlatımın doğmasına neden olmuştur.
Türklerin (ok Türü>Türk) yaradılış anlatımında gökten mavi ışık huzmesi içinde inen Gök (mavi) kurt sembolü yaygındır.
Orta Asya’da kök Türklerin (Tür ük Bil Uygarlığı) Türeyiş anlatımlarına göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk (ki sembolik anlamda bu, bizim güneş sistemimiz) dişi bir kurdun (Demir kazık yıldızı) yol göstermesiyle kurtulur.
Kurt çocuğu emzirir ve çocukla evlenir.
(Aklınıza Türk Yiğidi, Tarkan anlatımını getiriniz) Kök Tanrı, yer yüzüne kurt biçiminde iner.
Ezoterik öğretilere göre de dünya planetinin oluşması da aslında Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinin sonucudur.
Mavi ışıklı kurdun, soyu yok olmuş bir çocukla evlenmesi benzerliği ne kadar ilginçtir.

Türklerin eski inançlarında kurt kutsal sayılır.
Yaradılış efsanelerinin çoğunda ve dünyanın sembol havuzunda dişi kurt önemli bir anlam içerir.
Kök yüzü tarafından gönderilen Aşina(Asena) adındaki bir dişi kurdun efsanesi günümüze kadar gelmiştir .
Kurt resimleri pek çok Türk kavminin bayraklarında yer almış, ordu komutanlarına Kök-Böri denmiştir.
Kök eski Türkçede Gök, Böri ise Kurt demektir.
Tarihe bakarsak eğer; Türkler’e ait en eski belge niteliği taşıyan ve MS V1. yy’da oluşturulan Mahan Tigin adlı bir Türk şehzadesine ait olan Bugut yazıtlarında da taşlara kazınmış kurt kabartmaları görürüz.

İlginç bir bilgi daha: Atatürk’ün 1927 yılında İngiltere’ye bastırttığı ilk paranın üstünde kurt ambleminin olması bu geleneğin hala devam ettiğinin bir göstergesidir. Ayrıca 1960'lara kadar Cumhuriyetin ders ve tarih kitaplarının kapağında bir kurt kafası sembolünün bulunduğunu belirtmekte fayda var.

Bkz 1927'de basılan Türk parası ve üstündeki kurt sembolü. (İngiltere’de 88 altına bastırılmıştır.)
Ders kitaplarının kapağındaki Kurt sembolüyle alakalı görüntülerimi de bulunca ekleyeceğim. Bilgisayarımda 10.000'den fazla görüntü olduğu için arayıp bulmaya üşendim açıkcası. Şimdilik söyleyebileceğim, Sağ tarafa bakan bir kurt kafası figürü olduğudur.

Yıldızımıza dönersek eğer; bu yıldızın rengi hakkında da farklı görüşler vardır. Genelde kırmızı, turuncu renklerle anılmasına rağmen 1. yüzyılda yaşayan şair Manilius ve 4. yy da yaşayan 

Avienus bu yıldızı deniz mavisi olarak ifade ederler. Japon dilinde de mavi yıldız olarak geçmektedir.
yazının devamı ve link yorum bölümünde
.
Vega takım yıldızının Türkçesi Kutup yıldızıdır.
Kutup yıldızı en parlak yıldızdır.
Kuzey bölgesini gösterir.
Günümüzden 13,000 yıl kadar sonra, kuzey yarı kürenin kutup yıldızı, bugünlerde yaz aylarının parlak yıldızlarından olan Vega olacaktır.
Kıble,kıbela olarak da bilinir.
Kutup yıldızındaki kişi oğ'ullarının ismi; Oğ olarak anılır.
Mars gezegenindeki kişi oğullarının ismi Os/z olarak anılır.
Mısır uygarlığının ön Türkçe ismi Ot/d Oğ/k 'dur.
Ot Oğ;Işık oğulları demektir.
Oğ Oz/Oğuz = Görünen Işık Spektrumu.
Yazıtlarda Oğ Oz Kağanın Konumu Oğ/k Üs olarak geçer.
Oğ Üs =
Kutup Yıldızının Yer yüzündeki Elçisi/Peygamberi demektir.
Oğuz kağan Vega yıldızdan Marsta gelen (On Ok/Qun ) kozmik ışınımlardır.
Oğuz Kağan Destanını yeniden okuyunuz....
Babası Kara Han (kara enerji)
Annesi Ay Han (Beyaz>enerji)
Eşi Ulu Anamız,Anau,As Anamız/Asena zaten
Gökyüzünden ışınlanarak gelmiştir.
.
Otozom'lar, cinsiyet kromozomu olmayan kromozom grubudur.
Türlerde çift halinde bulunurlar.
X ve Y kromozomları otozomal kromozomlardan değillerdir.
Genellikle cinsiyet kromozomları, gonozomlar, allozomlar ve heterozomlar aynı anlamda kullanılırlar, bunların zıddı olan otozom kromozomlardır.
İnsan vücudunda 23 çift kromozom bulunur
(22 çift otozom, 1 çift gonozom).
X kromozomu, iki eşey kromozomundan biridir.
Bütün insanlarda birisi mutlaka bulunurken,
kadınlarda "46, XX"; erkeklerde "46, XY" normal karyotip olarak bilinir.
Eşey kromozomları insanlarda bulunan 23 homolog çiftin biridir.
X kromozomu, 153 milyondan fazla baz taşır.
Kadın hücrelerindeki toplam DNA'nın yaklaşık %5'ini,
erkek hücrelerindeki toplam DNA'nın %2,5'ini içerir.
Her insan normalde eşey kromozomlarından ikisini bulundurur.
Kadınlar X kromozomuyla birlikte X'ten bir tane daha taşırlarken (46, XX), erkekler, X'in yanında Y kromozomunu (46, XY) bulundururlar.
Zeka tamamen X kromozomu üzerinden taşınır.
Homolog kromozom, biri anneden biri babadan gelen şekil ve büyüklük bakımından aynı olan kromozomlardır.
Biri babadan, biri anneden gelen benzer şekil ve büyüklükteki, aynı karaktere etki eden kromozom çiftlerine denir.

Muzaffer Çiçek

Kaynak: Sirius UFO Uzay bilimleri Araştırma Merkezi 

Doğal Olaylar

OLUP BİTEN HER ŞEY, ASLÎ İLKE'nin GEREKLERİ KAPSAMINDA ve DÜNYA RABB PLANI'nın KONTROLU ALTINDA 

 
Genel anlamda gelişim ve değişim devreseldir. Bizler şimdi dünya beşeriyeti olarak da 6-7 bin yıllık(Sümerliler’den beri) bir devrenin son yıllarındayız. Devre sonları; sıra dışı olayların ortaya çıktığı değişimleri hızlandığı, yerkürenin manyetik alanının, iklimlerin değişmeye başladığı, bunlara bağlı olarak da doğa olaylarının âfet şiddetinde felâketlere ve can kayıplarına neden olduğu görülmektedir. Ancak, bu olup bitenlerin fizik dayanakları beşerî bilimin ilgili dalları tarafından, spiritüel dayanaklarının da dinsel öğreti ve inisiyatik öğretilerle beşeriyete anlatılmıştı. Aslî İlke’nin gerekleri ve İlâhî İrade Yasaları kapsamında yeryüzünün kendi doğal gelişiminin ve değişiminin doğal sonuçları olan bu olaylardan; insanların, hayvanları ve bitkilerin etkilenmemesi elbette düşünülemez ama bu etkilenme de rastgele değil, dünyanın görülüp, gözetilmesi ve eğitilmesiyle ilgili ruhsal planın(dünya Rabbi RİM'in) kontrolu altındadır. Dünya Rabb Planı’nın kontrolu ve yönlendirmesi kapsamında, her türden toplumsal ve doğal olaylarla(özellikle de doğal âfetlerle) ilgili vazifeli varlıklar tarafından senkronize edilerek, olaylar çok yönlü olarak değerlendirilir. Dolayısıyla hidrojen âleminde (vazife planına geçiş kapısı olması bakımından) önemli bir gelişim ortamı olan dünyada bireysel ve toplumsal ve hatta küresel düzeyde her ne olursa olsun, Rabb Palanımız olan RİM’in kontrolunun yanı sıra O’nun rahman ve rahim olan kıyam ettirici(şuurda uyandırıcı) tesirliliği altındadır.

Selman Gerçeksever




DEVRE SONUNA ÖZGÜ OLAYLAR

 DEVRE SONUNA ÖZGÜ OLAYLAR

İçinde bulunduğumuz hidrojen âleminin sayısız uzaysal objelerinden bir olan dünyanın kendi gelişiminin yanı sıra, üzerinde ve içinde yaşayan(gelişmeye çalışan) varlıkların da gelişimleri ve bu gelişim yolculuğunda belli devreleri tamamlayarak değişime uğramaları söz konusudur. Bu gelişim de genel anlamda devreseldir, devreden devreye geçerek gelişir varlıklar. Hem yerkürenin gelişimini, hem de onun üzerinde ve içinde yaşayan canlıları görüp gözeten, yöneten/yönlendiren ruhsal plan RİM de vazifesinin başındadır. Genel ruhçuluk bilgilerimize göre RİM, (Aslî İlke'nin gereklerine ve İlâhî İrade Yasaları'na göre) söz konusu; görüp, gözetme, yönetip/yönlendirme vazifesi kapsamında, devre sonunda hızlanmış ve şiddetlenmiş olan doğal ve toplumsal olaylardan, varlıkların(yerküre ve onun üzerinde/içinde yaşayan canlıların) gelişimlerini hızlandırmak için yararlanır çünkü bir devre(siklus) kapanmak ve yenisi başlamak üzeredir.(*

Olayların bir kısmı, yerkürenin(Toprak Ana Gaia) kendi değişimiyle ilgili(ve maddenin fıtratında olan) olgular olduğu gibi, bir kısmı da (genel Sebep-Sonuç Yasası’na göre)toplumların kendi karmik birikimlerinin sonucu olan olaylardır. Bunlardan ayrı olarak, RİM' in vazifesi ve kullanımı(tasarrufu) kapsamında olmak üzere, O'nun tarafından düzenlenmiş(mizansen) olaylar söz konusudur ve bunların hepsi varlıkların gelişimine hizmet ve varlıkları (elbette devre boyunca belli bir liyakat düzeyine gelmiş olanları) yeni devreye hazırlamak içindir. Bu nedenle, özellikle devre sonunda olup bitenler, şuur değişimini oluşturacak nitelikte olaylardır

Esasen her şey, iradesi zayıf, gelişimi ve insanlaşma yönündeki emeğinin verimi sınırlı olan insanın şuurlanması içindir. Devre sonu olaylarının başka bir niteliği de, bireyin tasavvurlarındaki ve düşüncelerindeki elciliği(diğerkâmlığı) fiilen ortaya koymasına yardımcı olmasıdır. Başka türlü bir söylemle, birey çevresinde olup bitenlerden ve kendi başına gelenlerden bu yönde yararlanmalıdır

Son olarak, elbette ki, devre sonu olaylarının bir kısmı da beşeriyetin belli bir uyanıklık düzeyine yükselişini ortaya çıkaracak olaylardır. Bunların örneklerini, çokluk ve çeşitlilik hâlinde ve giderek hızlanan bir tempoda sık sık görür olduk. Bu genel görünüm, bir bakıma “devre sonunda varlığın üzerinde Yukarı’nın “baskı”sının arttığı şeklinde de değerlendirilebilir ama bu “baskı” şuurda uyandırıcı(kıyam ettirici) bir “basınç” ve aslında bir rahmettir. (Esin: Celse 92, SADIKLAR PLANI Tebliğleri


Yorumlayan: Selman Gerçeksever 

........................................................

(*) Devre kapanışındaki doğal ve toplumsal olaylar hk. ayrıntı için bkz.: İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 76+179+278+279+280+28.)+282.


REALİTE - DENEYİM BAĞLANTISI

 REALİTE – DENEYİM BAĞLANTISI

Enkarne varlıklar olan bizler için içsel gelişimin, realiteden realiteye doğru bir gidiş içinde olduğunu biliyoruz. Şimdi esas konumuz olan deneyim ve görgü birikimi de dâhil, bu kavramlarla bağlantılı tüm öteki kavramlar (idrak, gözlem, uygulama vb.) içinde bulunduğumuz realite içinde olup bitiyor ve tüm bunlar bizi bir üst realiteye hazırlıyor. Belirli bir realitede, o realitenin getirdiği idrak düzeyini tutturmak için deneyimden deneyime geçerek görgüsünü arttırmaya çalışan bireyin o realiteyle ilgili bilgi birikimi kendi özvarlığında “öz bilgi birikimi” olarak toplanır.

Realiteler, öz varlıkta sonuçlandırdıkları bilgi birikimi bakımından düşünülünce, onların (realitelerinin) birbirlerini tamamladıkları da unutmamak gerekir. Bu bakımdan, her realite, bir üst realiteyi hazırlayarak, varılması gereken noktaya kadar zincirleme giden bir bütünün parçasıdır. Esâsen dünya insanının görgü ve deneyimi de, beşeri realitelerin öz varlığında (asıl kendisinde) bilgi olarak birikmiş izlenimlerinden ibarettir. Yani geçmiş bir realite, bir sonraki realiteyi hazırlarken; gelecek realitenin öz bilgileri içinde o geçmiş realitenin de izlenimi bulunur. Böylece, gelecek realiteler, geçmiş realitelerin sonuçlarını içine ala ala genişler ve varlığın görgü ve deneyim birikiminin artmasına neden olan (İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 109). Derlememiz sonlarına doğru, enkarne varlığın deneyim ve görgü birikiminde etkili olan etmenlerden söz edelim. Bunlar obsesyon ve sevgi şeklinde yaşayan eprövlerdir:

Obsesyon Deneyimi

Enkarne varlığın genel görgü ve deneyim birikiminin artmasında önemli etmenlerden biri, bireyin obsesyonla karşılaşmasıdır: Varlığın gelişiminin gerektirdiği çeşitli nedenlerden dolayı obsesyonla karşılaşması oldukça kaba bir deneyim ve ağır bir yaşam sınavıdır. Her şeyden önce obsesyonu yapacak varlığım çok “geri” ve dünyanın yoğun beşeri tabakalarına en yakın durumda olması gerekir. Böyle bir varlığın; idraki çok dar, tepeden tırnağa hodkâm, hırsları çok aşırı ve engel tanımaz durumdadır. Böyle “geri” düzeydeki bir varlıkla ortaklaşa deneyim geçirme durumunda olan bir varlığın doğrudan doğruya şuur üstü (bkz. Şekil 1) obsesif tesirlerin hedefi durumundadır. Bu nazik operasyon Yüksek İcaplar’ın kapsamında vazifeli rehberlerin yardımı ile oluşur ve gerektiği kadar sürer. (yazının devamı ve tamamı için.bkz.: http://selmangerceksever.blogspot.com/2014/10/gorgu-ve-deneyim.html)





DOĞAL AFETLER ve GELİŞİM

 DOĞAL ÂFETLER ve GELİŞİM...

Soru : Şuan ki âfetlerin spiritüelizm ışığında ki anlamı nedir ?

Cevap: Bu sorunun yanıtı için okunması gereken çok önemli olduğunu bildirdiğim yazının 3. ve SON bölümünü aşağıda dikkatinize sunuyorum.

Dr. Bed­ri Ruhselman, İlahi Nizam ve Kainat adlı kitabı tamamladıktan sonra üçer yazılık diziler halinde bazı konuları kaleme almış ve vefatından önce bunları bastırarak dağıtmıştır. Bunların birisi doğa  olayları hakkında ve diğeri de ruhsal planlarla ilgilidir. Bu yazılar şimdi herkesin ulaşamayacağı durumda olduğundan ve ayrıca spiritüalizm ile ilgilenen herkesin bunları okuması gerektiğine inandığımdan soruya yanıt olarak bunları aşağıda sunuyorum. Osmanlıca sözcükler için sözlüğe başvurmanız gerekebilir.

Üstat Dr. Bed­ri Ruhselman şunları açıklıyor:

BÜYÜK DOĞA OLAYLARI ve ANLAMLARI - 3. Yazı(*)

Önceki iki yazımdan birincisi, genel olarak dünyanın yaşamsal bünyesini destekleyen şuurlu ve idrakli dünya üstü bir idare mekanizmasının mevcudiyetine ait bazı değerlendirmeleri içerir. İkincisi, dünyada gelmiş geçmiş normal üstü bazı doğa olaylarından ve bunların insanlar arasında yapmış oldukları ızdıraplı ve korkunç görünen sonuçlarından ve bu sonuçların illiyet ilkesi ile olan ilişkisinden  söz eder. Bu yazı ise sıra dışı ve felâketli görünen bu büyük doğa olaylarını gene illiyet ilkesi karşısında evrendeki o büyük idare mekanizmasıyla olan bağlantısını ve bütün gelişen ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de bu bağlantı alanının dışında kalamayacağını belirtecektir.

Bu yazı bundan önce yazmış olduğum yazıların hedef tuttuğu noktayı belirtmek amacına yöneliktir. Orada bazı felâketli doğa olaylarından ısrarla söz etmiştim, vurgulamaak istediğim bir problemin daha iyi bir açıklamasını yapmak içindi. Bu problem nedir? Bundan sonra gelecek ilk yazılarımda açık seçik  görüşmelerini yapabilmek olanağına kavuşacağımızdan emin bulunduğum bu problemin şimdilik elimden gelebildiği kadar açıklamaya çalışacağım. Geçen iki yazımda da az çok belirttiğim gibi bütün bu olağanüstü doğa olaylarının büyük hedefleri vardır. Bunlardan birisi de o olaylara tanık olan ya da  mukadderleri o olaylara bağlı bulunan pek çok  insanın gelişmesidir.

Bir yerde beşeriyetin felâket damgasını vurabileceği büyük veya küçük ıstıraplı olağanüstü herhangi bir doğa olayı ortaya çıkarsa, orada muhakkak kütlesel, yani az çok geniş bir insan topluluğunu ilgilendiren gelişim söz konusu olur. Dünyada gelip geçen bütün felâketli zamanları mutlaka az çok belirli bir gelişim hızı izlemiştir. Bu gelişimin; o sırada ölenler, yani felâkete kurban oldu denilenler için de böyle olup olmadığını tartışmamıza bu yazılarımızın içerikleri bugün henüz elverişli değildir. Dahası, bu konu başka gözlemleri elde ettikten sonra daha geniş bir bilgi kadrosu içinde düşünülebilecek bir durum arz eder. Biz şimdilik böyle doğa afetlerinden hayatta kalan insanlardan söz ediyoruz..

Her şeye rağmen, dünyada ortaya çıkan bütün felâketler bireyin ve toplumun gelişiminde muhakkak hızlandırıcı bir etmen olmuştur. Bundan başka, insanların dünya üzerinde yer yer ve zaman zaman gelişimlerinin hızlandırılması da esâsen bir doğal yasa gereğidir. Dahası, tarih boyunca ortaya çıkmış sayısız olayların incelenmesiyle anlaşılacağı gibi, dünyamız bugünkü gelişmişlik düzeyine işte böyle topluluklar arasında zaman zaman ortaya çıkmış büyük toplumsal ve doğa olaylarının insanlara yaptırdığı hamlelerle ulaşabilmiştir.

Konu bu bakımdan gözden geçirilince, bu olaylar – ne kadar felâketli olursa olsun – beşeriyet için bir yükselişin ve kurtuluşun hem nedeni, hem de ifadesi olarak görünür. Gerek bilgi, gerek kültür kazanımında gelişim hızını arttırmak gayretiyle yıllardan  beri çırpınıp duran ülkemizde de elbette bu hızı liyakatlerimize uygun bir şekilde her alanda sağlayıcı bazı olayların olacağını/oluşacağını beklemek elbette bir gereklilik olur. İşte biz bu gibi olaylarla karşılaştığımız zaman bu bekleyişimizin bizlere ne derece yararlı kazançlar sağlayacağını da bu yazılarımızla şimdilik hiç olmazsa duyumsatmaya uğraşıyoruz; ayrıca, ilerde zamanı geldikçe bu duyumsamalarımızı yavaş yavaş daha geniş bilgi ve idraklere doğru götürecek olan görüşmelerimize aksatmadan devam edeceğiz.

Büyük olayların ilk anlarda; daha önce değindiğimiz büyük âfetler gibi geniş çapta olmayacağını hesap ve kitaplara dayanan içsel gelişim konusunun gerekliliklerinden çıkartabiliriz. Görülüyor ki, önceleri son derece basit ve dünyada sık sık görülebilen bazı olağanüstü ve görece küçük olayların ülkemizde de görülebileceğini hesaplayarak idrak ve bilgi kapasitelerimizi ona göre alıcı ve yararlanıcı açık bir anten halinde hazır bulundurmamız bizim için elbette çok yararlı ve hatta gerekli olur.

Acı bir ilacın sıkıntı verici bir hastalığı defetmesi gibi, elbette az çok acılığı bulunan bu türlü olayların karşısında tiksinmek veya şaşırıp kalmak insana büyük bir şey kazandırmaz. Fakat öyle bir karışıklıkta bu yazılarımızın taşıdığı anlamları iyi hazmetmiş olup, uygulamada onları kullanabilenlerin yararı büyük olur. Durum böyle olunca, daha iyi açıklamış olmak için bu anlamları kısaca ve şimdilik son söz olarak yineliyorum; her olayın bir nedeni vardır. Bu nedenle de ağırlaşmış bir gelişim hızını arttırmaya yöneliktir. Ayrıca, ne kadar az ya da çok felâketli görünürse görünsün, her olay hayırlı, iyi ve insanların yükselmesi için gerekli elemanları hazırlayan bir sürü sonucu peşinden sürükler. Şu halde bunlar doğanın rastgele birer kötü tesadüfü değil, yüksek evren yasalarına dayanan şuurlu ve idrakli bir idare mekanizmasının düzenlemeleri ve gereklilikleridir. Bu idare mekanizması elbette dünyamız üstü bir kudretin ifadesidir. İşte bütün bu olayların ve gelecek şeylerin insanlara açıklanması gereken şu andaki en önemli anlamı da olanların bu idare mekanizmasını kanıtlayıcı birer işareti ve birer ışığı olmalarıdır.

İlerisi daha çok derinleşen bu büyük hakikati şimdilik ancak bu kadarcık ve biraz da belirsizlik içinde ifade edebilmiş oluyoruz. Fakat bu kısa açıklamalar gelecek günlerimiz için yeterlidir. İleride, daha iyi gözlemler karşısında daha açık ve daha geniş ölçüde görüşeceğimizi ve böylece de yazılarımızı okuyan dostlarımıza bu yoldaki bilgilerinin artması bakımından daha yararlı olabileceğimizi kuvvetle umuyorum.

23.12.1958 İstanbul

………………………………………………..

(*) Güncel Türkçe’ye uyarlayan Selman GERÇEKSEVER (13.10,2017)







MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...