CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

"TÜRK ADI" KONUSUNDA EN KAPSAMLI ÇALIŞMAYI SUNUYORUZ (1)


"TÜRK" NE DEMEKTİR?

ÇİN KAYNAKLARINDA "TÜRK" ADI

GÖKTÜRKLERDE "TÜRK" ADI

GÖKTÜRK YAZITLARINDA TÜRK SÖZÜNÜN DAHA ÇOK “TÜRK BUDUN” ŞEKLİNDE SÖYLENDİĞİ VE TÜRK SÖZÜNÜN, “BUDUN” MİLLET ANLAYIŞI YANİ “TÜRK MİLLETİ” İLE TAMAMLANDIĞI DA BİR GERÇEKTİ.

TÜRGEŞLER SOY BAKIMINDAN TÜRK’TÜ. ONLAR İÇİN İSE, “TÜRGEŞ KAĞANI TÜRKÜMÜZ, BUDUNUM” İDİ, DENİYORDU. “TÜRK OĞUZ BEYLERİ, BUDUNU İŞİTİN” DENİRKEN, BU CÜMLEDE SÖZ KONUSU EDİLEN “BUDUN”, OĞUZ KAVMİDİR. ANCAK BUNUN BAŞINA AYRICA BİR “TÜRK” ADI KONMASININ SEBEBİ OĞUZLARIN TÜRGEŞLERİN, GÖKTÜRK DEVLETİNİ MEYDANA GETİREN MİLLETLERİN TÜRK OLMASI NEDENİYLEDİR.


TÜRK ADI

BÖLÜM-1

Türklerin belirli bir coğrafi alanda belirli bir “Ad” altında sürekli bir birlik teşkil edememeleri düşüncesi, tarihsel olguların gerçekçi bir yorumuna dayanır.

Nitekim Rasonyi, yazılı tarihlerden önce de, binlerce yıl önce de Çin’de, Hindistan’da, Mezopotamya’da, Anadolu’da ve Orta Avrupa’da öyle kültür unsurlarına rastlanır ki, diyor, bunların hareket noktasını Steppe (bozkır) kültürlerinde aramak gerekir. Ancak bu zamanda onlara henüz Türk denmiyordu.

S. W. Koelle “Türk” kelimesinin kökünü tur, tir addederek, bunu “çekmek, cezbetmek” manasına bağlamış, kelimeni aslının “Turku” olduğunu beyan eden K. Fiok, bunun “İskit” dilinde “Deniz kıyısında oturan adam” manasında olduğunu ileri sürmüştür.

Mesela ünlü tarihçi J. V. Hammer-Purgstall, Herodot’un doğu budunları arasında saydığı “Targitae”lerin –bugünkü yazılışla- Türk soyundan olduklarını düşünür ve Tevrat’taki “Togharma” adını Türk sözcüğünün eski biçimiyle ilgili görür Ayrıca Oğuz boylarından Dodurga (Toturka, Totırka) ile Togharma arasında ilişki kuranlar da vardır. Bu görüşler zaman zaman Hamit Zübeyr Koşay, Zeki Velidi Togan, Hüseyin Namık Orkun gibi tarihçilerimiz tarafından da dile getirilmiştir.

Türk tarih kongresinde “Türk” isminin Arapçadan uydurma Turkor kelimesinden çıktığı dahi iddia olunmuştur. Bilindiği gibi, Gök-Türklerden bahseden ilk Çin kaynakları “Türk” adını oldukça farklı bir şekilde zapt etmişlerdir: T’u-küe. Burada –çincede r sesinin bulunmamasından sarfı nazar- dikkati çeken nokta “Türk” adının çift heceli olarak tesbit edilmiş olmasıdır.

Tanınmış Fransız sinologu P. Pelliot bu çince işaretin “Türküt” okunması gerektiğini ve bunun da “Türk” kelimesinin, moğolca cemi eki +t ile yapılmış, çoğul şekli olduğunu ileri sürmüştür. Ancak +t cemi ekinin yalnız moğolcaya mahsus olmayıp, Gök-Türklerden önce bile Türk dilinde kullanıldığı ve, İlk ve Orta Çağlarda çok üstün bir kültür dili olan türkçeden devlet, hukuk, teşkilat tabirlerinin moğolcaya geçmesinin de gösterdiği üzere, daha ziyade türkçenin moğolcaya tesirinin bahis mevzuu olabileceği hatırlanmalıdır.

Nitekim son araştırmalardan birinde, “Türkler” şekline tekabül ettiği söylenen Çince işaretin sonunda +t değil, türkçede diğer bir cemi eki olan +z bulunduğu, buna göre de çince kelimenin “Türküz” okunması icap ettiği beyan edilmiştir. Fakat bu suretle, “Türk” adının çincede daima çoğul şeklile (Türkler!) kullanıldığı peşinen kabul olunmaktadır ki, bu herhalde mümkün değildir. Diğer taraftan, çincedeki çift heceli şeklin hakikatte “Türk” adının müfret halindeki karşılığı olduğunu, binaenaleyh adın vaktile iki heceli olarak telaffuz edildiğini gösteren emareler vardır.

Bu hususta en kuvvetli delil bizzat Türklerin yazdığı Gök-Türk kitabeleridir. Kitabelerde “Türk” adı hem “Türk”, hem de “Türük” olarak iki şekilde geçmektedir. Anlaşıldığına göre, önceleri çift heceli telaffuz edilen ad Gök-Türkler devrinde tek heceli şekliyle birlikte iki türlü telaffuz olunmuş, bilahere yalnız “Türk” şeklini almıştır. Söyleniş bakımından üzerinde durulan bir husus da Türk kelimesindeki vokalin ses değeridir. Arablar ve İranlılar bu kelimeyi “Turk” telaffuz ederler: Bilad al-Turk, malik al-Turk, Turkan vb.. XI-XII. asırlardan kalma ilk Rus vekayinamelerinde “Türk” adı Tork, Torki (Türk, Türkler) şeklinde tesbit edilmiştir.

Bu dillerde esasen ü sesi mevcut olmadığı için izahta herhangi bir güçlük yoktur. Fakat kelimenin Süryani kaynaklarında Tourkaye olarak e fonetik alfabe alfabe sistemi olan grekçede Tourkos (Toüpxoo, Toüpxoı) şeklinde zaptedilmiş oluşu dikkate şayandır. Hatta yukarıda adları geçen iki hümanist arasında “Türk” adının telaffuz hakkına fikir teatisi olmuş, F. Filelfo Milano’dan yazdığı 1 temmuz 1472 tarihli mektubunda Roma’da bulunan Th. Gazes’den “Türk” adını niçin u ile değil de ü ile yazdığını sormuş ve bu münakaşadan Türklerin Troya menşeli oldukları meselesi ortaya çıkmıştır. Burada bizi ilgilendiren husus, Th. Gazes’in kaydı dışında, bütün Grek literatüründe adın “Turk” şeklinde olmasıdır.

Tarihte “Türk” adına bir çok manalar verilmiştir. Gök-Türk devletindeki Sui-şu adlı Çin kaynağına göre, T’u-küe, Türk dilinde miğfer manasına gelir. Çünkü Türkler adlarını, Altay bölgesinde, eteklerinde oturdukları, miğfer biçiminde yükselen dağın şeklinden almışlardır.

Hunlar ve Türkler hakkındaki büyük eserini 1756-1758 de yazmış olan De Guignes’den beri Orta Asya tarihi ile meşgul olan Batılı bilginlerden çoğu “Türk” sözünün miğfer demek olduğu hususundaki çin tefsirine ehmiyet vermiş ve kendi açılarından bu kaydı izaha çalışmışlardır Türkler, İslam dinini kabul edince, İslam gelenekleri ile menkıbeleri, kendileriyle kaynaştırmışlardır.

Bu yeni inanışları, Malazgirt savaşından üç yıl sonra bitirilmiş olan, Kaşgarlı Mahmud’un kitabından, yeniden okuyalım: “Türk, Nuh’un oğlunun adıdır. Tanrının, Nuh oğlu Türkün oğullarına verdiği bir addır. Türk sözü, Nuh’un oğlunun adı olduğundan, bir tek kişiyi bildirir.

Oğullarının adı olduğundan, “beşer, insanlık” sözü gibi, çokluk ve yığını bildirir.

Türk adının izahında ilk ilmi tecrübenin A. Vambery tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Buna göre, “Türk”, türkçede “türemek” manasında olan türe-, veya törü-‘den iştikak etmiş olup, “yaratılmış, mahluk” manasına gelir. Bizde Ziya Gökalp’a göre, “Türk”, “türeli” demektir. Türk tarihine dair tetkikleri ile meşhur W. Barthold da: “Türk kelimesinin Orhun kitabelerinde bir çok defa kullanılan “törü” (kanun, adet, kanunla düzelmiş, birlik kazanmış halk) kelimesi ile münasebettar olduğunu farzetmek mümkündür” demek suretiyle “Türk” adına Gökalp’ınkine yakın bir mana vermektedir.

Çin kaynakları Türk ismini Gök-Türklere bağlamakta isabet göstermekle beraber onun etimolojisini verirken de o derece masal kabilinden izahlar yapmışlardır.

Halbuki Türklerin kişi ve insan manasında bu kelimeyi kendilerine tahsis ettiği ve her Türk kavim ve devletine ait isimler üstünde Türk adının bütün Türkleri ifade için kullanıldığı kabule şayan gözükür. Nitekim “Türk Uygur tili” tabiri de her iki hususu ifade eder. Gök-Türkler ismin başına gök (kök) sıfatını ekleyerek ona semavi ve kendilerine delalet eden bir mana vermiş oluyorlardı.

Türk sözü Uygurca eski metinlerde “Kuvvet” anlamında, cins ismi olarak ta geçmektedir. Eski Türk oymak ve kişi adları arasında bu anlama gelen pek çok söz bulunur. Mesela: Berk, Küç, Erdim v.b. gibi Türk adlarının da önce bir oymak adı olduğu anlaşılmaktadır. Sonradan bu isim daha büyük etnik teşekküle ad olmuştur. Türk devletinin Khingan dağlarından Azak denizine kadar süratle yayılışını da hatırlarsak bu mana değişikliğinin kısa zamanda meydana geldiğine hükmedebiliriz.

Buradaki “Türk” kelimesinin kavim adı olan “Türk” ile aynı olduğunu ilk defa A.v.Le Coq ileri sürmüş ve büyük törkolog W. Thomsen de bunu kabulde tereddüt etmemiştir. Daha sonra Gy. Nemeth kavim adı olarak “Türk”ün “güc-lü; kuvvet,-li” demek olduğunu Türklerde ad verme usulüne istinaden ve analojiler göstererek isbat etmiştir. Ancak bu, “Türk” adının lügat manası olup, etimolojisi değildir. Kelimeyi etimoloji bakımından yine törü + köküne bağlamanın mümkün olduğu düşünülmüştür. L. Bazin “Türk” adını törü + mek (Anadolu lehcesinde, türemek) ten neşet ettiğini kabul ederek, adın son telaffuz tarzına doğru geliştikçe mana itibariyle de şu nüansları kaydettiğini söylemiştir.

“Türk” adı ilk şekli ile “var olmuş, şekil kazanmış” manasında iken, sonra, “gelişmiş”, daha sonra, “tamamiyle gelişmiş” mefhumlarını ifade etmiş, nihayet telaffuz “Türk” şeklini aldığı zaman “kuvvet, güc’ manasını kazanmıştır.

Eski metinlerde “Erklig-türklüg” Erkli ve Türklü ile “erklig-küçlüg”, Erkli ve Güçlü benzer söz ve manayı ifade eder.

Gök-Türk hakimiyetini çökmesini müteakip bu soydaş kavimler (boylar) ayrı devletler kurdukları veya çeşitli istikametlerde göç ettikleri zaman, kendi hususi adları yanında, toplayıcı ad olarak “Türk” ismini de kullanmışlardı.

Mesela Batı Gök-Türk idaresinde bulunan Karluk’larla daha birkaç küçük Türk grupu tarafından kurulan Karahanlı devletinden islam kaynaklarında umumiyetle “Türk Hanları” diye bahsedildiği gibi, Orta Asya eski Türk ülkelerinden muhtelif tarihlerde islam memleketlerine gelenler de aynı kaynaklarda hep “Turk” diye anılmıştır. Ayrıca, vaktiyle Gök-Türk imparatorluğunda yer almış olan Oğuz’lar da daha sonra “Türk” adını muhafaza etmişlerdir. Bu suretle, Rus yıllıklarında “Tork ve Torki” diye zikredilen Oğuzlardan başka, Selçuklulardan zamanımıza kadar, diğer Oğuz oymakları tarafından tesis edilen bir çok devletler aynı zamanda “Türk” adını taşımışlardır. Diğer Türk grupları tarafından kurulan devletlerde de “Türk” adı unutulmamıştır (mesela, Harezmşah’lar, Mısır Kölemen devleti vb.).

“Türk” adı, ilk defa M.S. 542 yılında, Göktürk Birliğini göstermek için, Çin yıllığı (Çou-şu) da kullanılmıştır. Bu hadise, Gök-Türk imparatorluğuna bağlı, Türk soyundan gelen, çeşitli boyların (kavimlerin) aynı zamanda “Türk” adını almaları ve bunların yabancılar tarafından hep “Türk” umumi adı altında tanınmış olmaları ile ilgilidir. Arap literatüründe olduğu kadar, Bizans yazarlarında da Türk adının lik defa kullanılışı, VI. Yüzyılın sonlarına doğru ve Göktürk imparatorluğu dolayısıyledir. İçinde “Türk” adının geçtiği ilk Türkçe metin ise, Orhun abideleri içinde en eskisi olduğu kabul edilen ve 720-725 senelerinde dikildiği anlaşılan Tonyukuk yazıtıdır.

“Türk” adının Türkçe konuşan milletlerin hepsini kapsayan bir isim olarak kabul edilebilir.

Bu telakki, bütün bu toplulukların aynı kökten, yani Orta-Asya’nın beyaz brakisefal insanından geldiği, fakat her biri bir tarafa göç edip bazen binlerce yıl birbirleriyle temasları olmadan yaşadıkları için, değişik millet isimleri aldıkları, ırk bakımından farklılıklara uğradıkları, değişik kültürler geliştirdikleri, fakat hepsine müşterek olan ana dilin, belki bazı lehçe farkları göstermekle beraber, ana hatları bakımından aynı kaldığı görüşlerini kanıtlamak için bize daha fazla kuvvet kazandırabilir.

"Türk" tabiri ile Türkçe konuşan milletlerin kastedildiği görüşünü benimseyince bu milletlerin kimler olduğunu ortaya çıkarmak gerekir. Ancak bugün Türkçe konuşan toplulukları veya milletleri tesbit etmek yerine, gidebildiğimiz kadar gerilere giderek bu tesbiti yapmaya çalışmak şüphesiz ki çok daha istifadeli neticeler sağlar. Bu şekilde geçmişe doğru yapacağımız seyahatte, istifade edebileceğimiz bilgileri bize, büyük ölçüde, gene Çin sağlayacaktır. Konuya Çin’in komşuları hakkında, Çin kaynaklarında mevcut vesikaları tetkikle girebiliriz.

Asya Hun imparatorluğu ortaya çıkıp genişlerken, çatıştığı, harp ettiği, arazilerini ilhak ettiği kavimler vardır. Bunların en mühimleri doğuda, (Dung-hu) (sien-pi) (Vu-huan) kuzeyde (Hun’i) Ding-Ling) Kie-kun = Kırgızlar); batıda (yue-ci) (U-sun) ve güneyde Çin ile Tibet kavimleridir. Bunların içinden Çin ve Tibet kavimlerini bir tarafa bırakırsak, diğerlerinin, bir ikisi hakkında teraddüd olmakla beraber, Türk olarak tanındıklarını biliyoruz. Diğer taraftan Asya, Hun İmparatorluğunun ortaya çıkışından çöküşüne kadar geçen devre içinde, mevcut oldukları bilinen ve yaşadıkları ülkeler Hun toprakları içinde kalan Bazı Türk kavimleri mevcuttur ki bunlar daha sonraki tarihlerde büyük devletler kurmuşlardır.

Hunlarla bu Türk boyları arasında bir çatışma olmayışı, bu kavimlerin hun İmparatorluğunun esasını, kurucu kavimlerini teşkil ettiklerini, ortaya koysa gerektir. Bunların başında (Tie-le = Tölüs) (Tüo-ba =Tavgaç) (Huı-ho = Uygur) (Tu-cue veya Tu-kiu = Türkler) gibi her biri kendi içinde çeşitli boylara ve oguşlara ayrılan büyük kavim toplulukları vardır.

GÖKTÜRK YAZITLARI

Göktürk yazıtlarında Türk sözü, çok sık geçmektedir. Burada, bütün bu örnekleri sunacak değiliz. Türklük gururu, Türk devleti, Türk düşüncesi ve Türklerin vatan anlayışı bakımından, okuyucularımıza öz bir bilgi verebilmek için, örneklerimizi, seçerek sunmaya çalışacağız:

“Ey Türk milleti,...senin devletini, töreni, kim bozabilir?”:

“...Yukarıda, gök (Tengri) basmasa! Aşağıda yer delinmese! Ey Türk milleti! Devletini (ilini) ve töreni, kim bozar?... Ey Türk milleti! Kendine dön! (Veya, “pişmanlık duy!”)…:

“Türk milleti, yok olmasın diye!”: “...Türk milleti, yok olmasın diye! Millet olsun diye!...!: 3) Türk töresini kaybetmiş millet?: “...(Babam İl Teriş Kağana), “Türk töresi”ni kaybetmiş milleti, (Göktürk devletinin kurucuları) atalarım (Eçüm Apam) töresine göre, onarıp kurmuş (yaratmış) ve öğretip, yetiştirmiş (boşgurmuş)...”: “Türküme, milletime!”: “... Türklerime, milletime, (onları) iyiliği için, hizmet edip, kazanı (kazganu) verdim! Bu kadar kazanıp! (Babam Kağan), it yılının onuncu ayır, 26 da öldü…”

“... Yukarıda Tanrı, aşağıda yer buyurduğu (yarlıka-) için, özüm tahta oturduğumda, (dünyanın) dört köşesindeki milletleri düzenledim (ettim) ve yeniden onarıp, kurdum (yarattım)!

“Altının (sarısını) gümüşün beyazını, Çin ipekli kumaşının (kutayın) en iyisini, darı (veya tohumun) ekimli olanını, özlük atın, aygırın, kara samur, gök sincab (kürklerin en iyilerini), Türklerime, milletime kazandırdım!…”:

Türklerimden, milletimden idi!: “...Türgeş kağanı, Türklerimden (Türkimiz, Türkim) ve milletim (budunım) idi! Bize karşı yanıldığı (yangıldı-), bilmediği için, suç ve kabahat işlediği (yazın-) için! Kağanı öldü! Büyük memurları, veziri (buyruğı), beyleri, yine öldü!…”:

Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin!: “... Böyle kazanılmış, düzenlenmiş, devletimiz (ilimiz), töremiz var idi. Türk Oğuz beyleri, milleti, işitin (eşidin)!…”:

Türk ili: “...Elli yıl tahtta oturmuş. Türk eline, yirmi altı yaşımda, (kutlulukla gönderildim?)...: “ Birleşik Türk milleti: “...Ben özüm Bilge Tonyukuk, kazanmasam! Yok olsa idim! Kapağan Kağan (ve) Birleşik (Sir) Türk milletinin yerinde, hem kurulu bir topluluk (bod), yok olacak idi!.. Türk Bilge Kağanı, Türk birleşik (Sir) milletini, Oğuz milletini, iyi idare ederek, tahtında oturuyor!…”:

.

Türk Tanrısı ve Türkün mukaddes yeri ve suyu: “...(Çin), Türk milletini, öldüreyim! Soyunu (urug) kurutayım! Der imiş! Yok etmeğe (doru) gider imiş.

“Türk Tanrısı (Türk Tengrisi), mukaddes (ıduk) yeri-suyu (yeri-subı), (kaderi) şöyle düzenlemiş: Türk milleti, yok olmasın diye!…”:

Türk töresi: “...İlsiz, kagansız, kalmış milleti! Cariye olmuş, kul köle olmuş, mileti! Türk töresini (Türk törüsün) kaybetmiş milleti! (Devletimizin kurucuları) atalarımın töresince, yeniden kurup onarmış (yaratmış) ve öğretip, yetiştirmiş (buşgurmış)!…”;

“Türk milleti! Doyarsan, açlık nedir, bilmezsin!”:

... Ey Türk milleti! Sen tok olacaksın! Aç isen, tokluk nedir bilmezsin! Bir de doyarsan! Açlık nedir, bilmezsin! Bundan dolayı, sana bakmış, yetiştirmiş (iğidmiş), söz (ve buyruğunu), alıp tutmadın (almatın)!...” :

Türk milleti... Ebedi devlet tutacaksın!: “Türk Milleti, o yerlere doğru (Çin’e) varırsan, öleceksin!... (Göktürk başkenti) Otüken ormanında (yış) oturursan, ebedi devlet (bengü il) tutarak, oturacaksın!…”:

Türk milleti ve beyleri, işitin! (Ferman veya buyruk başlangıcı): “...Türk beyleri ve milleti! Bunu işitin!: Türk milletini derleyip toplamağa (tertip), devlet idare etmesini (il tutsıkı), bunda (yazıtta) vurdum!

“Böyle görün! (Veya devlete bağlanın!) Böyle biliniz şimdiki Türk beyleri! Bu kağanlık çağımda (bödke), bana bağlı olan, (beni gören), beyleri! Siz, nasıl yanılırsınız!…!

Göktürk yazıtlarında Türk sözünün daha çok “Türk budun” şeklinde söylendiği ve Türk sözünün, “budun” millet anlayışı yani “Türk milleti” ile tamamlandığı da bir gerçekti.

Türgeşler soy bakımından Türk’tü. Onlar için ise, “Türgeş kağanı Türkümüz, budunum” idi, deniyordu.

“Türk Oğuz Beyleri, budunu işitin” denirken, bu cümlede söz konusu edilen “budun”, Oğuz kavmidir.

Ancak bunun başına ayrıca bir “Türk” adı konmasının sebebi Oğuzların Türgeşlerin, Göktürk devletini meydana getiren milletlerin Türk olması nedeniyledir.

Sevgili Okurlar,

Üç bölüm halinde hazırlamakta olduğumuz çalışmamız bu konuda yapılmış en geniş ve kapsamlı çalışmadır. 2. bölümde Türk İslam Acem ve Çin kaynaklarında "Türk Adı"nı anlatmaya devam edeceğiz.

Sevgiler Saygılar
11 Mayıs 2016
TANER ÜNAL

.

ERMENİ SORUNU VE TÜRKLER

Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurul’unda, Türkiye Raporu kabul edildi. Raporda, Türkiye’de; temel hak ve özgürlükler alanında, ilerleme ve duraklama bir yana “gerileme” olduğu yer aldı. Yargı bağımsızlığı, toplanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, insan haklarına saygı ve hukukun egemenliği alanlarında bozulmalar olduğu belirtildi.

Tayip Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi ve yargıya yönelik beyanları eleştirildi.

Ayrıca Vizesiz seyahat işinin de öyle kolay kolay olmayacağı söylendi.

Kıbrıs konusunda eleştiriler yapıldı.

Ermeni soykırıma atıfda bulunuldu.

Geriye ne kaldı.

Hiçbir şey.

Buna karşın Türk Hükümeti ve Avrupa Birliği Bakanı-Başmüzakereci Volkan Bozkır “raporun yok hükmünde” olduğunu ve “iade edileceğini” söyledi.

Rapor “yok hükmünde” denilince yok oluyor!.

Üstüne üstlük “iade edilince”, Avrupa Parlamentosu (AP) çok üzülecek, raporu geri alacak ve özür dileyecek, belki de istifa edecekler!.

Türkiye, son senelerde “asılsız ve uydurma ermeni soykırımı” tezini çürütmek için ne yaptı.

Hiçbir şey.

Ermeni lobi, örgüt ve çeteleri bırakın yurt dışını, Türkiye’de bile toplantı üstüne toplantı yapıyorlar.

Biz haklı olan davamızı savunmuyor ve sesimizi duyurmuyoruz.

Ermenistan’ın, Rusya’nın yönlendirmesi ile kurulduğu yakın tarihlerde, Başkenti olan Erivan’da, ermeniden çok Türk vardı. Türklerin buradaki sayısı 400.000 binin üzerinde idi. Bu gün tek bir Türk bile kalmadı. Bu insanlar buhar olup uçmadılar, Ermeniler tarafından soykırıma uğradılar.

Ermeni çetelerinin, Türkiye’de yaptığı soykırım ve cinayetler, tarafsız batılı gözlemci ve tarihçilerinin dahi eserlerine yansımıştır.

ABD’li tarihçi Guenter Lewy, “İngiliz, Alman ve Amerikan arşivlerinde yaptığı araştırmalarda, Ermenilerin 1915 olaylarına ilişkin soykırım iddialarının doğru olmadığını, bu iddiaları doğrular tek bir belgenin bulunmadığını” söylemiştir.

Hollanda’lı tarihçi Eric Zurcher, “ermeni soykırımı iddialarının gerçek bir temele ve geçerli bir delile dayanmadığını” belirterek, “soykırıma ilişkin olarak ermeniler tarafından dünyaya yayılan belgelerin sahte olduğunu” kanıtlamıştır.

Ünlü tarihçi Prof.Dr.Norman Stone; “Ortada ermeni soykırımı değil, soykırım olduğunu ileri süren uydurma uzman ve örgütler vardır. Ermeni soykırımı olmadığını söylerim ve bunu yasaklayan bir yasa varsa, bunun için hapse bile girerim.” demiştir.

ABD Başkanlık Danışmanı Bruce Fein; “Ermeniler 1.Dünya Savaşı sırasında 2 milyon Türk’ü öldürmüşlerdir. Özellikle ABD’de yaşayan ermeniler, soykırım yalanı ile büyük bir getiri sağlamaktadırlar” demektedir.

Ermenilerin sonraki kuşakları bile, kendi yazdıkları sanal tarihin peşine takılarak, daha yakın tarihlerde, çeşitli ülkelerdeki “Büyükelçilerimizi ve elçilik görevlilerini” öldürme yoluna gitmişlerdir. Bulundukları ülkelerin güvencesi altında olan Büyükelçilerimize karşı işlenen suçlar ve bu masum insanların öldürülmesi olayları da soykırım suçundan başka bir şey değildir. Kendi elçilerinin öldürülmesi halinde, kıyameti koparacak olan ülkeler, Türk temsilcilerinin öldürülmesi karşısında kıllarını bile kıpırdatmamış, üstelik bu suçları işleyen kişileri sudan bahanelerle beraat ettirmişlerdir.

Bütün bu konuları, kolay ve çabuk okunması için topladığım “Ermeni Sorunu ve Türkler” isimli küçük bir kitapçık vardır.

Uluslararası bir sorun olması bakımından Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca olmak üzere dört dilde bastırdığım bu kitapta, aranan bir çok sorunun yaşanmış öykülere dayanan cevapları bulunmaktadır. Piyasada satılan bu kitabı, ücretsiz olarak verme isteğime karşı, kamu kurumları sessiz kalmışlardır.

Türk bilim adamlarının bu konudaki değerli araştırma ve bulguları, üzülerek belirtmek gerekir ki, kasıtlı bir karanlığa mahkum edilmek istenmektedir. Bütün bu bilimsel görüşler karşısında, hiçbir temele dayanmayan bizim sözde “aydıncıklarımızın” neye ve kime hizmet ettikleri ise bilinmektedir.

Av.A.Erdem Akyüz

.

(Güncelleme) ERMENİLER'İN İZMİR MEZALİMİ

İZMİR’İ ERMENİLER YAKMIŞTIR



İZMİR yanıyor


Yangından sonra İzmir sokaklarından iki görünüş (Prf. E. Feigl, In Mythe dela Terreur - Druchaus Nontal Salzburg 1991)

İzmir’i Ermenilerin yaktığını saklamak için hemen; Şehri, geri alan Türk Ordusunun yaktığı yalan ve iftirası atılmış, dünya bu yalanı mutlulukla karşılayıp yutmuştur. 

Büyük Yalan. İğrenç İftira: "Yeryüzünde hangi kumandan düşmandan geri aldığı kendi şehrini yakmıştır?"

Bunun mantıkla ilgisi var mıdır? Bu, kiracısından evini geri alan ev sahibinin evini yakmasına benzer!…. Örneğin: Fransız generali LECLER (lökler) Paris’i, Almanlardan geri aldığında şehri yakmış mıdır ?. Hürriyet’te sayın gazeteci Yaşar Aksoy’un verdiği bilimsel ve tarihsel cevapları takdirle karşılıyoruz, nefes alıyoruz.. İzmir’i yakanların Ermeniler olduğunu gösteren belgeler 1989 yılına kadar Amerikan senatosunda gizli tutulmuştur. İşte belgeler ve şahitler:

1- İzmir İtfaiyesini organize etmek üzere gelmiş olan Grescovtch’in 12/13 Eylül’de çıkan ve 3 gün süren yangının görgü ve yangın söndürmekle görevli şahidi anlatıyor :

Yangından önce örgütlü bir grup Ermeni genci, şehir Türklerin eline geçerse yakmaya and içmişlerdi… Bu plân acımasızca uygulandı.

Yangının ilk gün ve ikinci gecesinde 25 kadar yangının eş zamanda çeşitli yerlerden parladığını gördük. Ermeni okul ve kiliselerine girdiğimde benzin tenekeleri ve hazırlanmış kundaklar bulduk. Kadın kılığına girmiş ve yangın çıkartmakta olan çok sayıda Ermeni yakalandı ve bir çoğu hemen kurşuna dizildi. Ermeni hastahanesinin Türkler tarafından yakıldığı büyük yalandır. Ben, askerlerin yaralıları disiplinli bir şekilde Ermeni hastahanesine yerleştirildiklerini gördüm.

2- 8 Eylül 1922’de bir Amerikan destroyeri ile İzmir, yakın doğu yardım komitesi üyesi olarak gelen Mark.O. Prentiss, Amiral Bristol’a 11 Ocak 1923’te gönderdiği mektupta İzmir’i Yunalıların yaktığını açıklar. 

 3- Görgü şahidi, “near east relief of America” gazetesinin iki muhabiri A.Tallen ve Miss Fl.Billing: Yunanlıların 1919 -1922 işgâllerinde ve kaçarken çeşitli şehirlerde yaptıkları toplu öldürme, ırza geçme, yangın, yağmalamalarla ilgili olarak İstanbul’a gönderdikleri raporlar 8-16 tarihleri arasında İzmir’de olayları bizzat yaşamış olan Amiral Bristol’un Kurmay Başkanı Yüzbaşı A.J Hepburn, 25 Eylül 1922’de 47 sahife halinde hazırladığı raporu bizzat Amiral Bristol’e kendisi vermiştir.

O zamanın Amerikan konsolos yardımcısı Maynard Barnes tarafından İzmir’i Ermenilerin yaktığını bildirir raporu. Bu belgeleri Amerikalı araştırmacı Heath W. Lovry ortaya çıkarmıştır. (U.S.N.A.)

Büyük Britanya’nın, o zamanki deyimle Türklerin bir numaralı “hunhar” düşmanı Lloyd CORC hemen bir sirkülerle aşağıdaki yasakları koymuştur:

Ermenilerin hazırlıklı ve plânlı bir şekilde İzmir’i yaktıklarını, Amerikalı gazetecilerin, Yunanlılar kaçarken işledikleri cinayetleri, İzmir’de şehirde, Yunan/ Ermeni işbirliği sonucu yaptıkları katliam, ırza geçme, yıkım ve yağmalarını içeren, Amiral Bristol’ün raporunun yayımlanması yasaktır.  
(Foreign Office 371 /3404 /16247 - // Clair Price,The Rebird Of Turkey N.York1923.s. 189 - Kamûran Gürün Le Dossier Arménien TTK, 1983 Ankara ) 

Bu rapor, yalnız başına İzmir’in Ermeniler tarından yakılıp işlenen cinayetleri kat’i ve bilimsel bir şekilde açıklayan, tarihsel değerde bir belgedir ve suçluları Britanya hükûmetinin başbakanının imzasıyla açığa çıkarmaktadır.

İngiliz araştırma heyeti:

6 mart 1919’da İngilizler ve müttefikleri İstanbul’un işgâlinde Uluslarası bir mahkemede Osmanlı hükûmetini mahkûk etmek Soykırımını ispatlayacak belgeleri toplamak, bunun için, Patrik Zaven efendi başkanlığında 2yıl süren araştırma yapmışlar; Ayni zamanda Soykırım zanlısı 118 Kişiyi maltaya sürmüşlerdir:

Sonuç: 

Osmanlı Arşivinde Osmanlı Hükûmetini Soykırımla suçlayacak hiçbir belge bulamamışlardır. Bu kere İngilizler Washinton’a başvurmuşlar: 

İngiliz büyükelçisi Londra’dan 1 haziran 1921 tarih ve F.O 371 / 65039/747// E.6311) sayılı belge ile ABD Senato arşivinde Osmanlı Hükûmetini suçlayacak hiçbir belge yoktur. 

Ermenlerin belgeleri, ”duyduğuma göre”diye başlayan dedikodu çerçevesinde kalan söylentilerden ibarettir. Bu durumda İngilizler Malta Sürgünlerinin suçlayacak belgeler aramışlar Foreign Office. 371 7 6503 / 9647/ E. 6311 / 132/ 44) sayılı belge ile Malta sürgünlerini mahkûm edecek hiçbir belge bulunmadığını öğrenmişlerdir. 

Fransa devlet arşivinde de hiçbir belge bulunamamıştır; Zaten Fransız Devlet arşivinda her hangi bir belge bulunsaydı Fransızlar hemen Osmanlı Hükûmetini mahkûm ederlerdi ( bu Fransa palamentosu bu Tarihi gerçeğe rağmen Sykırımını kabu etmiştir… Ermeni oylarını kazanmak için (!?)..

İngiliz Tahkik hey’eti 29 Temmuz 1921’de Osmnalı hükûmetini soykırımı kararı almadıklarını Hukuken ortaya koymuşlardır.
( f.o. 371 7 6504 7 9697/ E. 8745- K. Gürün)

24 Ekim 1921’de Malta sürgünleri salıverilmiştir.

Osmanlı Hükûmeti 18 şubat 1919’da soykırımı işlememiş olan Osmanlı Hükûmeti Danimarka , Hollanda, ispanya ve İsveç’ten uluslararası araştırma heyeti istemiştir. İngiltere Diplomatik yolla buna engel olmuştur. 
(F.O. 371 / 4173 i XM, 08936/4791 K. Gürün)

1919 Sonbaharında Genral J. Hatbord başkanlığında ABD araştırma heyeti Doğu Anadolu’da Yaptıktan son kere 43 köyün ahalisiyel fakılmış olduğunu gördükten sonar gerekli raporu verir. Ermenleri öldürdükleri Türk sayısı, Türklerin öldürdüklerinden kat kat üstündür.

Ermeniler, Doğu Anadolu’da azınlıktadırlar devlet kuramazlar. 
( J.G Harbord, international Conciliation june 1919 Washington- K. Gürün) 

3- 26.9.1919’da Welligton House’dan , A.J.Tonybee aşağıdaki memorandum'u gönderir : 

Ermenilerin ihanetini gösterir hiçbir haberin verilmemesi, Araplar hakkında ayni dikkatin gösterilmesi; Aksi davranışlar köklü “anti-Türk” davamıza ihanet olacaktır. 
( F.O.371 / 3404 / 16247 – K. Gürün) 

Bilimsel değerde olan pek çok sayıdaki belgelerden vatandaşlarımızı ilk hamlede akıllarında tutabilcekleri bu yukarıdaki belgeleri verdik.

Vatandaşlarımızın dikkat edecekleri çok önemli bir nokta daima gözden kaçmaktadır: Ermeni Soykırımı yapmadık demek. Osmanlı Hükûmetleri asla Ermenileri nazilerin yaptığı gibi bir soykırımına tâbi kılmamışlardır.

Halkımız hemen “biz de Ermenleri öldürdük" deyip maalesef kemiklerimize işlemiş olan Osmanlı imparatorluğu'nun son döneminden kalma Avrupa aşağılık duygusuyla hareket etmektedirler.

Evet, biz de Ermenleri öldürdük. Fakat, Ermenileri öldürenler aileler, Ermeni komitacılar tarafıdan yakılan, yıkılan mahalle köy kasabadaki sivil vatandaşlar, askere alınma yaşını geçmiş olanlardır

Eğer Ermeniler kıyım yıkım yapmamış olsalardı, sivil vatandaşların Ermenileri öldürmek aklılarından bile geçmezdi. Sivil vatandaşın yaptığı, ölmemek için öldürmek ve intikam almak için öldürmektir. Buna vendetta, intikam denir.  Ermeni komitacıların yaptıkları daha önceden hazırlanmış bir plan dahilinde, Osmanlı çoğunluğunu azınlık hâline getirmek için hukukî deyimle TAAMÜDEN yaptıkları öldürmelerdir.

Türk Soykırımı konusunda yazılacak ortaya konacak bilimsel ve hukukî değerde çok sayıda makale ve kitap vardır. Biz, hiç olmazsa ilk sırada akılda tutulacak gerçekleri özet halinde verdik. 
BUNLARIN BELLEKLERE IŞLENMIŞ OLMASI GEREKIR. 

Başvurulacak eserler: 

Kamuran Gürün, Ermeni dosyası TTK 1983 Ankara
 – Prof.erich Feigl, bri terrör Efsanesi, un Mythe de la terreur Druchaus nontal Salzburg 1991
 – Bilâl Şimşir, Aperçu Historique sur la questionne Armenienne ttk 186- Abdullah Yaman , Ermeni meseledi Otağ y. 1916-1973 
– Orly saldırısı Ank.Siyasl Bilg. Üniversitesi 1985 
– Prof. Türkkaya Ataöv Orly davasında sunduğu belgeler 1985 Ankara
 Talât Paşa'nın telgrafları Şinasi Orel, Süreyya Yuca TTK 1985 
– Kara Şemsi, Tük ve Ermeniler tarih önündeCenevre İmpi Nat, 1919 
– Rus generali Mayevski, Ermenilerin yaptıkları katliamlar St. Petersburg Askeri Akademi 1916 
– Dr. Azmi Süslü, Ruslara göre Ermenilerin Türklere yaptıkları mezalim, A.Ü. İnkılap Ens. 
– Halil Kemal Türközü Osmanlı ve Rus kaynaklarına Ermeni Mezalimi TKAE: 1992 ank. 
 Ve Şükrü Server Aya - tamamen batı kaynaklarına dayanan kitapları (Şükrü Sever Aya.. sukruayaOperonline.com) 
 Mehmet Perinçek’in Rus kaynaklarında çıkardığı belgeler çok sayıda kitap - Kaynak yayınları… 

Halûk tarcan (CNRS-Paris)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !


BU GÜN BAYRAM ! 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !

 CUMHURİYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR!

Nutuk Okuyan Çocuk Heykeli İstasyon Caddesi KİRKLARELİ

ATATÜRKÇE DÜŞÜNMEK VE YORUMLAMAK: BAYRAMLARIMIZ NEDEN KALDIRILIYOR?

Prof. Dr. Cihan Dura
18.4.2016


İdeal düşünme ve eylem; bilinçlilik, düzen ve süreklilik ister. İnsanın kafasında doğru bulduğu, hazır bir fikir sistemi olmalıdır. Bir Atatürkçünün düşünme sistemi Atatürk öğretisidir. Atatürkçülüğün ilkeleri, kavramları, ilişkileri ve sonuçlarıdır; sadece bunlar kullanılarak yapılan muhakeme süreçleridir. Öyle ki, bir kavramla, bir önerme veya bir sonuçla karşılaştıklarında Atatürkçüler ondan genellikle aynı şeyi anlamalıdır. Herhangi bir olayı, sorunu aynı araçları kullanarak yorumlamalıdır. 


 **

 Medyada bir haber: AKP hükümeti yine boş durmadı. Meclis’teki 23 Nisan resepsiyonunu “terör” gerekçesiyle iptal etti, kutlamalara kısıtlama getirdi. Bu karar, akıllara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 13 Mart’ta Ankara’da 36 kişinin öldüğü bombalı saldırının ardından yaptığı açıklamayı getirdi. Erdoğan, Tıp Bayramı kutlamalarına katılmış ve ‘Teröristleri mi sevindireceğiz, yolumuza devam ederiz’ demişti. Son olarak da, stadyum açılışı yapıp kendi aralarında keyifle top çevirmişlerdi.

Gerçekten, bu talihsiz uygulamayı AKP hükümetleri gelenek haline getirdi: AKP dö­ne­min­de res­mi bay­ram kut­la­ma­la­rı­nın ço­ğu “te­rör” bahanesiyle ip­tal edi­lir­ken, ba­zı­la­rı­ da kısıtlandı. 2011’den beri bütün ulusal bayramlarımız, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 19 Ma­yıs Ata­tür­k’­ü An­ma Genç­lik ve Spor Bay­ra­mı ve bugün de 23 Nisan Bayramı resepsiyonu ve kutlamaları bu düşmanlıktan nasibini aldı.

Soru şu: Bu olay bir Atatürkçü için ne anlama geliyor? Örneğin, Atatürkçülüğün Milliyetçilik ilkesi açısından nasıl yorumlanmalı; tabii Atatürkçü öğretinin doğruları, kavram ve görüşleri temel alınarak yanıtlanacak. Sorumu bu kez Birinci Görev Okulu öğrencilerine yönelttim. Büyük ilgi gösterdiler, değişik yanıtlar aldım. Tek tek not ettim, sınıflandırdım. Özetleyerek, aşağıda bir düzen dahilinde sunuyorum. 

1- Türk Milliyetçiliği nedir? “Türk milliyetçiliği Türk toplumunun kendine özgü karakterini ve bağımsız kimliğini korumaktır. Türk ulusu bir yandan çağdaşlaşırken, bir yandan da kendi varlığını ve benliğini koruyacaktır. Ulusal bayramlarımız bizim tarihimizdir. Bize özgüdür, bizim varlık ve benliğimizin birer parçasıdır. Onların kaldırılması bizim kimliğimize düşmanlıktan, o kimliği silmeye çalışmaktan başka ne anlama gelebilir?

2- Milliyet duygusunu düşünelim. Bu duygu bir topluma başlı başına kuvvet ve sağlamlık kazandırır, onun hayat yeteneğini genişletir. Bayramlar Milliyet duygusunun önemli araçlarındandır. Bir bayramı birlikte kutlayanların özgüveni artar, birbirlerine yaklaşır ve bütünleşir, kendilerini çok daha güçlü hissederler. Bayramların kutlanmasını engellemek, onları unutturmaya çalışmak, genç kuşakları bu konuda cahil bırakmaktır. Bu ve benzeri yollardan Milliyet duygusunu zayıflatmak,  toplum çürümeye götürür, dağılmaya sürükler.

AKP hükümetinin ulusal bayramlarımızı yasaklaması hiç kuşkusuz devletimizin iç ve dış düşmanlarının çok hoşuna gidiyor, onlara adeta bayram yaptırıyor. Çünkü Milliyetçilik, Milliyet duygusu emperyalizmin, hiç işine gelmez. Emperyalistler Milliyet duygusuna yönelik saldırılarını hiç durdurmuyorlar. Bu saldırılar küreselleşme aldatısı çerçevesinde, küresel şirketler tarafından, onların hizmetlisi Batı hükümetleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çünkü refah ve zenginliklerini sürdürmelerinin önündeki tek engel olarak milliyetçiliği, “ulus devlet”leri görüyorlar. Çünkü dünyaya dayattıkları neoliberal politikalara karşı direnişi yalnızca ulus-devletler gösterebiliyor.

3- Bir milletin meydana gelmesinde rol oynayan başlıca unsurlar; ortak tarih, ortak dil ve ortak kültürdür. Diğer bir deyişle ortak fikirlerdir, ortak ahlaktır, ortak duygu ve heyecanlar, hatıra ve geleneklerdir. Millî bayramlar bizim ortak tarihimizin hatırlatıcılarıdır. Ortak duygu ve heyecanları harekete geçiren, ortak hatıra ve geleneklerin anılıp uygulanmasını sağlayan etkinliklerdir. Eğer bir iktidar 23 Nisan gibi millî bayramlarımızı yasaklıyorsa, bu; ortak duygu ve heyecanların yaşanmasını engelliyor, ortak tarihimizi, hatıra ve geleneklerimizi unutturmaya çalışıyor, ortak kültürümüzü fakirleştiriyor demektir. Bu kayıplar da doğrudan milletin oluşturucu unsurlarına büyük zararlar verecektir. Demek ki iktidarın sinsi niyeti, Milleti zayıflatmak, dağıtmaktır. Bu tutum bir yönetimin kendi milletine düşmanca bir tavrıdır ve ancak düşmanların ekmeğine yağ sürer.

4- Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı bir ''kültür milliyetçiliği''dir. Ülkemizde bin yılda oluşmuş -ve oluşmakta olan- bir kültür ortaklığı üzerinde inşa edilmiştir. Amacı, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında “biz” duygusu yaratmak, bir dayanışma alışkanlığı oluşturmaktır. Bayramlar da ortak kültürümüzün önemli bir unsurudur. Kaldırılması veya kutlamalarının kısıtlanması, “biz” duygusuna, dayanışma olgusuna bir darbedir. Bir ülkenin seçilmiş hükümetleri bunu kendi milletine nasıl reva görebilir?

5- Bir devletin, milletin bekası, toplumda ulusal bilincin güçlü olmasına bağlıdır. Eğer toplumda ulusal bilinç zayıflığı varsa, devlet ve millet büyük bir tehlike ile karşı karşıya demektir. Atatürk bu ilişkinin önemini iyi bilen bir önder olarak, sorunun üzerine gitmiştir.

Bir toplumda ulusal bilincin mevcudiyetinin oluşturucu gerekleri nelerdir, bunun için ne yapmalıdır? İlk yapılacak iş milletin kendini tanımasını, bu yoldan ulusal benliğini bulmasını sağlamaktır. Bunun türlü yollarından biri o milleti, tarihsel varlığı hakkında bilinçlendirmektir. İşte ulusal bayramlar bunu sağlayacak başlıca etkinliklerden biridir. Yurttaşlara ulusal bilinç aşılamak, bu bilincin gelişmesini sağlamak millî bayramların birinci işlevidir. Demek ki, AKP hükümeti bayramların kutlanmasını engellemekle, milletimizin kendisi hakkındaki bilinçlenme sürecini de engellemiş, ona ölümcül bir darbe indirmiş oluyor. Şu bir gerçektir ki, Atatürk Milliyetçiliği Türk ulusunu Avrupalı emperyalistler karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtararak, diğer bir emperyalizm olan Araplaşmadan önemli ölçüde uzaklaştırarak milletimize özgüven kazandırmıştır. Milli bayramları bu özgüveni tazelemek içindir, yasaklanmaları ise o özgüveni tahrip etmekten başka bir şey değildir.

6- Millet birbirine tarih, dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların oluşturduğu siyasal bir topluluktur. Millî Birlik; işte bu “alt birlikler” diyebileceğimiz tarih, dil, kültür, ülkü birliklerinden doğan bir tür “üst birlik”tir; denebilir ki, adı geçen alt birliklerin toplamı veya bileşkesidir. Millî Birlik ne kadar kuvvetli olursa, o kadar iyidir. Ulusal bayramlarımız saydığım alt birliklerden tarih ve kültür birliklerinin birer unsurudur. Bayramların kaldırılmasının esas hedefinin Millî Birlik olduğu, bu yoldan da Türk milletinin kendisine yöneltilmiş bir yumruk olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü Türk milleti, her millet gibi varlığını sürdürmek için iç ve dış düşmanlarına karşı kendini koruma gereksinimi duyar. Bunu da toplu yaşama yoluyla, bunun güçlenmiş şekli olan Millî Birlik yoluyla sağlar.

7- Peki, bugün Türkiye’de durum nedir? Gönül isterdi ki, millî birliğimizi zayıflatmaya yönelik bu tür saldırılar karşısında halk şiddetli bir tepki göstersin. Tehlikeyi önlemek ve yok etmek üzere bir araya gelme yeteneği göstersin. Peki, öyle mi oluyor? Ne yazık ki, öyle olmuyor. Ulusal bilinç bakımından ülkemizin görünümü hiç de iç açıcı değildir. Neden böyle? Sebebini öncelikle geçmiş yıllarda aramak gerekir: Atatürk’ün aramızdan ayrılışından hemen sonra geri dönüşler başlamış, ideolojik ihanetler görülmüş, bunlar günümüzde artık doruk noktasına ulaşmıştır. Öyle ki, bugün Türkiye’de hem de devleti yönetenler tarafından Türk ulusal bilincine ve birliğine karşı, sinsice yürütülen bir savaş sürmektedir. Başlıca iki kaynağın eseri olarak: Birincisi, Emperyalizm canavarının sinsi çalışmaları; ikincisi, bu canavarın aramızdaki ortakları... Kısacası, Atatürk’ün Nutuk’ta bizi uyardığı iç ve dış düşmanlar… Bugün bütün yurdu kaplamış bulunan ümmetçilik propagandası ülkenin her yerinde, her kurumunda eyleme geçmiş bulunuyor. İç bedhahlar arasına “sahte Atatürkçüler”i de katabiliriz.

Kısacası, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bütünlüğü büyük, sinsi bir tehlike ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla Millî Birliğimizin üzerinde yeniden durmak, onu canlandırmak, onu yeniden güçlendirmek zorundayız. Artık kabak tadı vermiş olan eleştirilerle yetinmeyi bir yana bırakarak, somut çareler üzerinde kafa yormamız gerekmektedir.

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...