BÜRÜKSEL’İN ŞEFAATİ HENDEĞE GÖMÜLDÜ..
Devlet düşmanlarının, yabancı istihbarat ajanlarının, kriptoların kulaklarına fısıldadığı, “bilgi ve belgeye dayanmayan” yalanlara; “çok özel gizli bilgiler(!)” diye sarılan zır cahiller;
“Ankara’nın şerrinden Bürüksel’in şefaati iyidir” deyip, Bürüksel’e sığınmıştı.
Bürüksel, Yahudi lobileri, Evangelist Bush’un şefaatine sığınınca; emperyalizm, bu cehalet ve devlet düşmanlığını fırsata dönüştürdü. Türk, Türkiye Cumhuriyeti devletine düşman olan dinsiz dinciler, kriptolar, milliyetsiz solcular, kripto milliyetçilerin ortak paydası olan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk düşmanlığı” paydasında birleştiler.
Devleti ele geçirince ilk işleri, bölünme yasası olan “İKİZ YASALARI” çıkarmak oldu. Diyarbakır’da “Kürt sorunu” diyen şahıs, ikiz yasalar ile temeli atılan bölünmeye bodrum kat çıktı. Askere yapılan operasyonlar da, bölünme motoruna uçak benzini koymuş oldu.
Askeri kışlaya, polisi karakola hapseden AKP, PKK için bütün engelleri kaldırma çalışması yürüttü. PKK’ya dikensiz bir alan sunup yol verdi. PKK PİÇ bir devlet kurmak için rahat rahat alt yapıyı oluşturdu. Kalkışmaya hazırlandı.
Tıpkı ana-baba baskısından kaçıp ortaya düşen çocuklar gibi “şefaatine sığındıkları” dış güçler, bol bol şefaatte bulundu(!).. Habur’da, Oslo’da PKK’nın kucağına oturttu. 80 yıldır iddia ettikleri ne varsa hepsini kendilerine TEK TEK YEDİRDİ…
Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Müslüman coğrafyaya sırtını dönmekle suçlayan, Avrupacı diye suçlayan ortalık çocukları, Avrupa’nın oyuncağı oldu. Haçlı savaşlarını bile övdüler. Müslüman coğrafyanın şeref ve onurunu çiğneyen Haçlı ittifak içinde yer alıp, Iraklı-Suriyeli-Libyalıların satıcısı durumuna düştüler. Misyonerliği “dinsiz dedikleri partiler” değil, kendileri serbest bıraktı. Anadolu’yu Evangelist kiliselerle donattılar. Misyonerlik çalışmalarının din sorunu değil, siyasi bir sorun olduğunu söyleyenleri Silivri esir evine tıktılar. Fuhuşu suç olmaktan çıkardılar. Fuhuş patlama yaptı. Bilimle barışık, aydınlığın yolu olan gerçek İslam Maturidiliği İngiliz uyarlaması olan Selefi Müslümanlığa evirdiler. Vip cami yaparak Peygamberimizin yıktırdığı camiyi Türkiye’de inşaa ettirdiler. Camilere siyaseti soktular. Yezit-Muaviye anlayışını güncellediler. Bu güncellemeden sonra ABD istihbaratı “Türkiye’de İslam bizim için tehlike olmaktan çıktı” diye rapor verdi. Böylece Lawrence’ın ruhunu şad ettiler. 80 Yıldır savundukları ne varsa Bürüksel’in kucağında TEK TEK YEDİLER. En son yedikleri ise;
Yıllarca yaptıkları Yahudi düşmanlığı oldu. O düşmanlığı el altından çoktan yemişlerdi de, şefaat edenler muta nikahını reddedip, “böyle olmaz, nikah aleni olmalı” deyince, gelinliği giyip; “damat da pek yakışıklı ama… “demeye başladılar. Biz bu utanılası ve acınası duruma;
SÜBYELEŞMEK diyoruz. Yani KEMİKSİZLEŞMEK…
BOP sirkinde kılıktan kılığa girdiler… Katiller, sapıklar, ruh hastaları dostları oldu. Yabancı istihbaratların kucağında piçleşen ruh hastaları da tarihçileri…
Bu rezillikleri “dindar insanlar” diye destekleyen zavallılara gelince, durumu bir kıssa ile anlatalım;
“Müslüman olan bir şahıs kendine yeni dostlar bulur. Yeni dostları ile karanlık basınca buluşur. Sabaha kadar o arkadaşları ile zaman geçirir. Kendisine durumu soranlara ise; “biz dostlarla sabaha kadar dini sohbetler yapıp cennet taamları yiyoruz” der. Bunu duyan bir gönül ehli o kişiye şöyle bir haber gönderir;
‘Ona selamımı söyleyin. Tam cennet taamı yerken Euzu Besmele okusun’.
Haberi alan ve kendini çok özel, mertebe almış Müslüman sanan şahıs, gecenin ortasında cennet taamları(!) önüne geldiğinde euzü besmele okur ve o anda her şey değişir. Cennet taamı sandığı yiyecekler gerçekte pisliktir. Mümin sandığı arkadaşları da gerçekte ŞEYTANDIR. “
Bu kıssa bize yalan örtüsü kaldıramayanların şeytanla dostluğa devam edeceğini anlatır.
Ve Türkiye üzerine serilen yalan örtüsü mecburen kalkacaktır. Çünkü Emperyalist ülkelerin PKK kılıfıyla Türk Milletine karşı sürdürdüğü kirli savaş artık kapımıza dayandı. 2016 Yılının bahar ayında büyük kalkışmanın olacağı söyleniyor. Öcalan BİT vasıtasıyla Kandil yılanlarına gönderdiği mesajda ne söylemişti?
“İstediğimiz olmazsa 50 bin kişiyle savaş başlatırız, rahat olun” demişti değil mi?
Bu günlere gizli değil, gözümüze sokula sokula gelindi ama, GÖRENE!!. Görmek istemeyen KÖRE NE?
Türkiye ajan kaynıyor. PKK’yı besleyen, silah veren, akıl veren devletlerin askerleri Türkiye’ye girdi. Kendi ordusundan rahatsız olanlar, yabancı devletlerin askerlerine sesini çıkarmıyor. Yabancı istihbarat ajanları bin bir kılıkta çalışıyor. Dün “darbeci” diye suçlanan Ordu şimdi can simidi oldu. Ordu vesayetinden şikayet edenler, PKK vesayetine girdi. Acı gerçek işte budur!!.
Güvenlik güçleri bir milletin bağışıklık sistemi gibidir. AKP+F-CİA ve ortakları bağışıklık sistemine saldırdı. Bağışıklık sistemine kim saldırır? Tıbbi cevabı: Virüsler, mikroplar, bakteriler….
Tabii bu büyük ihanetin ters ve düz destekçilerini, muhalefetin katkılarını, bazı Genelkurmay Başkanlarının ihanetini de unutmamak gerekir.
AKP halkı fakirleştirip borçlandırdı. Fakirleşen ve borçlanan halkın direnci kırıldı. Halk kendi derdine düştü. Halkı kendi derdine düşürenler, Güneydoğu’da PKK’nın güç kazanmasına katkı sundu.
Medya BOP’un borazanı haline geldi. Ahlak çökertildi. Yalan olmazsa olmaz kural haline geldi. Hırsızlık en üst kademeden “maharet” tanımlamasına sokuldu.
Bugün yaşadıklarımız Bürüksel’in şefaatine sığınan ortalık çocuklarının Oslo-Bürüksel’de oturdukları kucağın doğurduğu sonuçtur.
Güneydoğu’da kalkışma provaları yapılırken askere tam olarak istediklerinin verilmediğini biliyor musunuz? Güneydoğu’da mücadele eden askerin yukarıya tepkilerinin başladığı haberlerini alıyoruz.
PKK üzerinden Türkiye’ye başkanlık dayatılıyor. Yeni Anayasa dayatılıyor. İlla Anayasanın dört maddesini değiştirecekler ya? Oslo’yu, Habur’u, Ege Adalarını Yunanistan’a hibe etmeyi suç olmaktan çıkaracaklar ya? İşledikleri yüzlerce suçu suç olmaktan çıkartıp rejimi değiştirecekler ya? Bebek katilliğine devam eden Artin Agopyan’ı salıverecekler ya? “Amaca giden yolda papaz elbisesi bile giyerim” diyenler, PKK pelerini altında Başkanlığa giden yol hesabını neden yapmasın?
13 Yıldır yaşadıklarımız bizlere bundan sonra yaşayabileceklerimiz konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini söyler.
Devlet aklını bir tarafa bırakıp, asker ile konuşmak yerine;
Bülent Ersoy, Hülya Avşar, Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır gibi zavallıları vitrine koyup, illa da açacağm(!) diyenler, barikatlara da bu güruhu yollasın. Kılıçdaroğlu’nun utanmadan “biz önerdik” dediği akilleri bombalanan hastane, okullara yollayın. Bebek katilinin piçlerinin öldürdüğü bebeğin mezarına yollayın…
Demirtaş’a gelince;
Demirtaş görevini yapıyor. PKK emperyalizmin maşaları olduğuna göre, PKK’nın kravatlı uzantıları da görevini yapacaktır. Demirtaş’a değil, Demirtaş’a bu cesareti verenlere bakın!!. Amerika’da; “Öcalan’ı övmeyi suç olmaktan çıkardık, PKK paçavralarını taşımayı suç olmaktan çıkardık” diye övünen, bebek katilini “şerefli” ilan eden Arınçgiller familyasına iyi bakın. Neymiş? At sahibine göre eşinirmiş… Biz bu sözü zamanın ruhuna uygun bir biçimde güncellersek;
“Çakal sahibine(sübyeye) göre ulur.”
Demirtaş Bürüksel’in şefaatine sığınanların Habur ve Oslo’da oturduğu kucaktan doğan gayrimeşru çocuğudur.
Başkanlık dayatması bu gayrimeşru çocukları millete evlat aldırma dayatmasıdır.
Milli söyleme dönüş mü?
Papaz elbisesi canım, papaz elbisesi…
Zahide UÇAR