Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
Yüksek Türkiye idealini gerçekleştirmek için Atatürk'ün plan ve programından
Lütfen köy çocuklarının okuduğu şu derslere bakın. Eğer Atatürk zamanında en ince ayrıntısına kadar planlanan, sonrasında hayata geçirilen bu dahiyane proje devam ettirilse idi, bugün bambaşka bir Türkiye'de yaşıyor olurduk. Demek ki bugün de yapmamız gereken, eğitime yatırım.
Okul öncesinden başlayarak, üniversiteye ve lisans üstü eğitimlere yatırım yapmalı devlet.
Bir yandan eğitim kalitesi yükseltilmeli, diğer yandan ihtiyaçlara göre yönlendirmeler yapılmalı, kontenjanlar belirlenmeli ve okumak isteyen tüm vatandaşlarımıza fırsat eşitliği tanınmalı.
Kısa vadede köşe dönme hayalleri yerine, uzun vadeleri planlamalıyız artık.
Metin Feyzioğlu
.
Atatürk'ün vefat ederken söylediği son söz
Her insanın karşılaşacağı ölüm gerçeği..
Atamızın da son saniyeleri geldiğinde yanında bulunanlardan Dr. Neşet Ömer bey, “Dilinizi göreyim efendim. Lütfen dilinizi dışarıya doğru çıkartın” diye telaşlanırken, Atatürk, Dr. Neşet Ömer'e gülümsemiş “ VE ALEYKÜMÜSSELAM ” diyerek gözlerini kapatmıştır. (Kılıç Ali’nin Anıları Sh 659. Hulusi TURGUT)
Peki, o sırada Atatürk’ün yanında bulunanlar telaş ve çaresizlik içerisinde kıvranırlarken ve görünürde bir sebep yokken Atatürk’ün “VE ALEYKÜMÜSSELAM” demesinin anlamı ne olabilir diye bir soru akıllarına gelmiş olabilir. Böyle bir sorunun yanıtını Kur’an ayetleri veriyor. İşte Kur’an’ın söyledikleri:
“ İyiliklerini içeren kitabı sağ tarafından verileceklere, melekler: ‘SELAMÜN ALEYKE’ derler. (Vakıa Suresi 90,91)
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ MESAJI
İnsani değerlere dayanan kültür ve medeniyeti ile güven ve huzur veren, adaletli yönetimi ile mazlum halkların güvencesi olan, insanlık ailesinin şerefli üyesi Kahraman Türk Milleti’nin mensupları;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 77. yıldönümünde Türkiye gerçeğini bilmek anlamak, görmek ve gereğini yapmak sorumluluğu, her vatan evladına düşen bir görevdir..
Dış güçlerin Türkleri Anadolu’dan atmak çabası; Malazgirt, Miryakefelon ve Sakarya savaşları sonucu başarısızlığa uğrayınca, kimliksizleştirme projesini uygulamaya koydular. Kimi batıcı, kimi Asyacı, kimisi de Arapçı kültürlerle şekillenerek gaflet, dalalet ve hıyanet içine girdiler..
Amaçlarına ulaşamayan şer güçler; bu kez ortaçağ Arap kültürünü, kutsal İslam dini kamuflajı altında sahneye koydular. İslam dini’nin kutsal kitabı Kur’an ve önderi peygamberden uzak hurafelerle dolu düşünce ve yaşam biçimini öne sürdüler..
İnsanlığın gelişim, değişim ve dönüşüm sürecinden habersiz, evrensel insanlık değerlerinden uzak, çağın gerçeklerinden habersiz, akıl ve bilimi bir tarafa bırakmış, adalet, hak, namus, dürüstlük kavramlarından uzak insanlar siyasi, ekonomik güç kazandılar..
Azınlıklardan olupta gerçek kimliğini gizleyen dönmeler ile kökenleri belirsiz siyasal İslamcılar; nefret ve kinlerini kusmaya devam ediyorlar..
Şimdi bu işbirlikçi dönmelerin torunları yeni fırıldak dönmeler; İslamcı kimlikte Türk Milleti’nin iyiniyetli, samimi duygularını istismar ederek, zehir kusmaya devam ediyorlar..
İç ve dış bazı çevreler; asılsız iddialarla, Türk Milleti’nin liderlerini, milli ve manevi değerlerini karalamaya ve itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar. Aslında saldırılan Türk Milleti’dir, Türk Kimliğidir, Türk tarihidir, Türk kültürüdür.
Şer güçlerince;
Türkiye’nin Türk Milleti’nin vatanı, ülkesi olduğu gerçeği inkar edilmeye,
Türk Milleti bölünmeye,
Tarih bilinci köreltilmeye,
Milli devlet tasfiye edilmeye,
Dinci tarikatçı cemaatçı vesayeti egemen kılınmaya,
Çağdışı ortaçağ Arap hurafeleriyle beyinler yıkanmaya,
Bilim ve teknoloji yerine Arap masalları ile gençlik ve halk uyuşturulmaya,
Türk kahramanları yerine ortaçağ Arap önderleri kahraman gösterilmeye çalışılmaktadır...
Çağdışı düşünce sahibi ucube tipler; halifelik mehdilik ümmetçilik İslamcılık gibi kavramlarla insanları aldatmaya yanıltmaya kandırmaya sürüleştirmeye devam ediyorlar..
Türk Milleti, ortak tarih, ortak kültürle; bütün etnik toplulukların ortak adıdır.
Bütün toplulukların tamamını Türk bayrağı altında birlik ve beraberlik içerisinde bugünlere kadar getirmiş, son bin yılda gerek İslamiyet, gerekse insaniyet adına mührünü vurmuş kahramanlıkları içinde barındırmış, şerefli ve onurlu bir millet olan Türk Milleti isminden rahatsız olanlar vardır..
Türk Milleti; bin yıldan bu yana bütün etnik unsurlarıyla beraber yaşamış ve bundan sonra da yaşayacaktır. Türk Milleti’nin isminden, birlik ve beraberliğinden rahatsız olanlar, mutlak ve mutlak pişman olacaklardır.
Türk Milleti’nin mensubu olmak, şereflerin en büyüğüdür. Bu Şereften her insanın nasiplenmesi kendi lehinedir.
Başarının sırrı; bilgi, amaç, niyet, hedef, cesaret, plan, strateji, kararlılık, bir ve beraber hareket etmektir.
Türkiye’nin; çağdaş dünyada saygın, onurlu yerine almak üzere, akıl ve bilim öncülüğünde, medeniyet ufkunda yeniden bir güneş gibi doğacağına olan inancım tamdır.
Türk Milleti’nin aydınlanma yolunda büyük yürüyüşü devam edecektir.
Türk Milleti; zekidir, çalışkandır, üretkendir, cesurdur.
Mete Han’ın, Atilla’nın, Bilge Kağan’ın, Alparslan’ın, Kılıçarslan’ın, Ertuğrul Gazi’nin, son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde bir kez daha minnetle anıyoruz.
Ne Mutlu Türküm Diyene….
Nurullah AYDIN
9 Kasım 2015-ANKARA
[Bu yazı Yuksek Turkiye Ideali Grubu n' dan alınmıştır. ].
TABLO / Mod. notu: 'Tablo' Cumhuriyetin 92. yılına dairdir /
Bir tabloya rengini veren ve asıl gerçeği yansıtan öyle bir renk, öyle bir hareket vardır ki çoğu zaman insanlar bunu göremezler. Görenlerin büyük kısmı da şöyle bir bakıp geçerler. Oysa o tablonun ruhu ve asıl gerçeklik; o renkte, o harekette gizlidir.
Seçim, meçim bir yana; Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçeği, geçtiğimiz günlerde bir olayda yaşadık. Tablonun tamamını görmedik. Şöyle bir bakıp geçtik. Gereken teşhisi koyamadık.
Diyarbakır’ın Bağlar İlçesinde, Fatih İlköğretim Okulu’nun bahçesinde top oynayan 10- 12 yaşlarındaki dört çocuk, yere atılmış bir Türk Bayrağı görürler. Bayrağı alan çocuklar öperek başlarına koyarlar ve içlerinden birine destek vererek, bayrak direğine çıkmasını sağlayıp, bayrağı direğe asarlar. Bayrak asıldıktan sonra selam verir ve alkış tutarlar.
Bu sırada okulun kamerası kayıttadır. Olan biteni kayda alır. Daha sonra bu kaydı gören bir kişi medyaya ulaştırır ve çocuklar bir anda sanal medyanın gözdesi olurlar. İnternet, facebook sayfalarında görüntü ve resimleri yayınlanır, övgüler düzenlenir.
Buraya kadar olan kısmı güzel ama bundan sonrası tablonun asıl rengini ve biçimini yansıtıyor.
Çocuklar ve ana babaları, 29 Ekim Resepsiyonu için, Cumhurbaşkanlığı köşküne -pardon- Külliyesine davet edilirler.
Resepsiyona katılan baba ve çocuklar “tabloyu çizerler”:
Çocukların ve ana-babalarının anlatımlarından, bu olaydan sonra çocukların ve ailelerinin yaşamlarının tam bir “kabusa” yani “korkuya-cehenneme” çevrildiği meydana çıkar.
Terör örgütü mensupları ve yandaşları, bu aileleri büyük bir tehdit ve baskıya alarak hayatı dar etmişlerdir.
Çocuklar o günden bu yana aldıkları tehditler nedeni okula gidemez duruma gelmişler. “Bir daha okula gelirlerse orayı başınıza yıkarız” deniyor ve okul yönetimi çocukları okula almakta isteksiz davranıyormuş.
Diğer kardeşleri, anne ve babaları sokağa çıkamaz hale gelmişler. Konu, komşu korkudan selam vermiyor, konuşmuyor, yüzlerine bile bakmıyormuş.
Babaları “Seni burada çalıştırırsak, bizi de tehdit ederler, işyerimizi yakar, yıkarlar” denilerek işlerinden çıkarılmış.
Bir okulda “hademe” olarak çalışan anne işine gidemiyormuş.
Çocuklarda birinin babası “Kendisi olmadığı zaman karısı ve diğer çocuklarına bir şey yapılır korkusu ile Külliyedeki törene katılamadığını” söylemiş.
Külliyedeki törende anlatılanları dinleyen Sayın Recep Tayip Erdoğan, çocuklar ve ailelerle ilgilenileceğini söylemiş, ailelere başka bir şehirde iş ve barınma olanağı araştırılacakmış.
Bu çocukların bütün suçları, Türk Bayrağını alarak, öpüp başlarına koymak ve göndere asmak.
Kendi şehirlerinde, kendi ilçelerinde, kendi evlerinde yaşayamaz duruma gelmişler.
Bunları yapanlar ise orada, ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar.
Cumhuriyetin 92. yılı bu renk ve çizgilerle kutlanıyor.
Ve bütün bunlara ek olarak, seçime gözlemci olarak gelen uluslararası heyet adına açıklama yapan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) temsilcisi “AKPM heyeti olarak ne yazık ki vardığımız sonuç şu; seçim sürecindeki kampanya adil değildi. Bu süreçte çok fazla şiddet ve korku mevcuttu. Korku; demokrasinin ve serbest tercihin düşmanıdır. Sürecin kalitesinden dolayı hayal kırıklığına uğramış durumdayız.” Diyor.
Şimdi söyler misiniz;
Seçimi kim kazandı, nasıl kazandı.
Tabloya asıl rengini veren, gerçeği apaçık ortaya koyan renk ve çizimi gördünüz mü?
Gerisi “laf-ı güzaf” yani boş ve gereksiz sözlerdir.
Av.A.Erdem Akyüz
[Bu yazı Yuksek Turkiye Ideali Grubu n' dan alınmıştır. ]
.
Seçim, meçim bir yana; Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçeği, geçtiğimiz günlerde bir olayda yaşadık. Tablonun tamamını görmedik. Şöyle bir bakıp geçtik. Gereken teşhisi koyamadık.
Diyarbakır’ın Bağlar İlçesinde, Fatih İlköğretim Okulu’nun bahçesinde top oynayan 10- 12 yaşlarındaki dört çocuk, yere atılmış bir Türk Bayrağı görürler. Bayrağı alan çocuklar öperek başlarına koyarlar ve içlerinden birine destek vererek, bayrak direğine çıkmasını sağlayıp, bayrağı direğe asarlar. Bayrak asıldıktan sonra selam verir ve alkış tutarlar.
Bu sırada okulun kamerası kayıttadır. Olan biteni kayda alır. Daha sonra bu kaydı gören bir kişi medyaya ulaştırır ve çocuklar bir anda sanal medyanın gözdesi olurlar. İnternet, facebook sayfalarında görüntü ve resimleri yayınlanır, övgüler düzenlenir.
Buraya kadar olan kısmı güzel ama bundan sonrası tablonun asıl rengini ve biçimini yansıtıyor.
Çocuklar ve ana babaları, 29 Ekim Resepsiyonu için, Cumhurbaşkanlığı köşküne -pardon- Külliyesine davet edilirler.
Resepsiyona katılan baba ve çocuklar “tabloyu çizerler”:
Çocukların ve ana-babalarının anlatımlarından, bu olaydan sonra çocukların ve ailelerinin yaşamlarının tam bir “kabusa” yani “korkuya-cehenneme” çevrildiği meydana çıkar.
Terör örgütü mensupları ve yandaşları, bu aileleri büyük bir tehdit ve baskıya alarak hayatı dar etmişlerdir.
Çocuklar o günden bu yana aldıkları tehditler nedeni okula gidemez duruma gelmişler. “Bir daha okula gelirlerse orayı başınıza yıkarız” deniyor ve okul yönetimi çocukları okula almakta isteksiz davranıyormuş.
Diğer kardeşleri, anne ve babaları sokağa çıkamaz hale gelmişler. Konu, komşu korkudan selam vermiyor, konuşmuyor, yüzlerine bile bakmıyormuş.
Babaları “Seni burada çalıştırırsak, bizi de tehdit ederler, işyerimizi yakar, yıkarlar” denilerek işlerinden çıkarılmış.
Bir okulda “hademe” olarak çalışan anne işine gidemiyormuş.
Çocuklarda birinin babası “Kendisi olmadığı zaman karısı ve diğer çocuklarına bir şey yapılır korkusu ile Külliyedeki törene katılamadığını” söylemiş.
Külliyedeki törende anlatılanları dinleyen Sayın Recep Tayip Erdoğan, çocuklar ve ailelerle ilgilenileceğini söylemiş, ailelere başka bir şehirde iş ve barınma olanağı araştırılacakmış.
Bu çocukların bütün suçları, Türk Bayrağını alarak, öpüp başlarına koymak ve göndere asmak.
Kendi şehirlerinde, kendi ilçelerinde, kendi evlerinde yaşayamaz duruma gelmişler.
Bunları yapanlar ise orada, ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar.
Cumhuriyetin 92. yılı bu renk ve çizgilerle kutlanıyor.
Ve bütün bunlara ek olarak, seçime gözlemci olarak gelen uluslararası heyet adına açıklama yapan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) temsilcisi “AKPM heyeti olarak ne yazık ki vardığımız sonuç şu; seçim sürecindeki kampanya adil değildi. Bu süreçte çok fazla şiddet ve korku mevcuttu. Korku; demokrasinin ve serbest tercihin düşmanıdır. Sürecin kalitesinden dolayı hayal kırıklığına uğramış durumdayız.” Diyor.
Şimdi söyler misiniz;
Seçimi kim kazandı, nasıl kazandı.
Tabloya asıl rengini veren, gerçeği apaçık ortaya koyan renk ve çizimi gördünüz mü?
Gerisi “laf-ı güzaf” yani boş ve gereksiz sözlerdir.
Av.A.Erdem Akyüz
[Bu yazı Yuksek Turkiye Ideali Grubu n' dan alınmıştır. ]
.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...