CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

YENI CAG'in KOHNE BESERIYETE BASKISI: Siyasi gelismelerle artiyor

Yeryuzu, tum insanligi ilgilendiren bir Yeni Cag' a girmis olmanin genel bir kaosunu artan oranda yasamaktadir. Oyledir ki bu Cag'da, bu son zamanlari yasanan karanlik demir caginin tum maddi ve manevi ogretilerinin terkedilmesi gerekmektedir. Cesitli sekillerde gerceklesen yogun uluslar arasi olaylar, mevcut tum realitelerin iflasini (1) tum beseriyetin sagduyusu onunde sergilemektedir. Icine girmis bulundugumuz bu Cag, tum insanlik icin ortak olan spiriuel gerceklerin (2) ortaya cikarilmasi ve bu esaslara dayali yeni Kainat ahengine uygun dusunce, bilgi ve bilgelik duzeninin yasama uygulanmasidir. (2) Boylece, simdiki sapik realitelerin beseriyet uzerinde vampirce soygunlari onlenecektir (3).

Binlerce degisik genel ve ozel gorusun uygulama alaninda, binlerce parca haline gelmis ve halen de daha kucuk parcalara ayrilan beseriyet (4), ancak ve ancak, spiritoloji, parapsikoloji ile diger bilimlerin ortak bilgi ve uygulama alaninda birlesebilecektir. Maddeden yapilmis deger parcalarini bolusmenin amansiz mucadelesi icinde olan insanlar, ruhlarinin, nice kainatlara hakim ve muhtevi olduklarini anladikca, gecmislerine bakip, gulumseyebileceklerdir.

Rusya, eski demirperde ulkeleri, amerika, ingiltere, almanya, fransa vb gibi ileri teknik ve kultur duzeyli ulkelerde, son derece yogun arastirma, gozlem ve deneylerle, beser varliginin ruhsal yapisina iliskin derinlemsine incelemeler sonucu nice gorkemli gercekler ortaya konulmustur. Bu calismalari ve ortaya cikan insancil sonuclari ve evrensel anlayisi istemeyenler, beser kitleleri uzerinde igrenc cikarlari olan ser gucleridir. Fakat onlarin gucleri artik, uyuyan Dev'i uyandiran Atamizin evvelden bizlere duyurdugu sekilde, sona erecektir ve son kozlarini oynamaktadirlar.


(1) bkz.ornegin Ulkemize: sag'li sol'lu goruslerin, siyasetlerin iflasini tum siddetiyle yasamakta olusumuza. (olmasi gereken de budur, istedikleri kadar ugrassinlar. Omurleri, "son kullanma tarihleri" dolmustur.)

(2) spirituel bir gercek: ornegin, VARLIK, Bir'dir. Bu hakikat, Ataturk'un ifadesiyle:
"Insanligin hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organi saymak gerekir. Bir vücudun parmaginin ucundaki acidan diger bütün organlar etkilenir." seklinde insanliga anlatilmistir.

(3) Birkac Ornek:
a- Emperyalizm : "Emperyalizm yer yuzunden yok olacaktir." Ataturk
b- Din somurusu: insanin, "Dini ihtisas ve derin bilgilere sahip olup her turlu BOS inanislardan siyrilarak GERÇEK ILIM VE FENNIN NURLARI ILE TEMIZ VE MÜKEMMEL OLUNCAYA KADAR, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktir." Ataturk
c- Hakiki aydinlaticilar (spirituel ifadeyle tanrisal neferler) in, yogun sis, kara bulutlarla ile cevresi kapatilmak suretiyle bilinclenemeyen beseriyetin bilincaltinin isgali; somurusu.

(4) "ozgurlukculuk" adi altinda
boluculugu yani kara'yi, vahseti koruklemek.
Bir ulkedeki renklerin,
tek semsiye altinda birlesip butunlesip bir guc olmasina engel olmak. Butun renkler birlestiginde beyaz = beyaz isik = beyaz guc olur cunku. Hakiki ozgurluk, bir tek vucut olusun idrakine varmak ve bu idraki uygulamaktadir.
Tanrisal Dunya Operasyonunda Turkiye, dunyanin bu mukadder kaderini gerceklestirilmesinde vazifelidir, yani ilk ornek olmak durumundadir insanliga, bir vucut olmasinda.

[ alttaki satirlari okurken, helikopterin yada ucagin vd bir bocek yada kusun yapisi sistemi incelenmek ve onu taklit etmek, ornek tutmak suretiyle yapildigini hatirlayiniz:

Biyolojik bir beden icinde cerayan edenler surecler yapilanmalar bir uyum yani bir ahenk icinde olmak durumundadir. Aksi durumda, hastalik basgosterir. Dahasi, digerlerinin aleyhine buyume soz konusu olursa kanser olusur. Artik, kanserli bolgeyi kesip cikarmak ve orayi yakmak da bir ise yaramiyor, Surec bunu dayatti yeryuzu insanligina. Ve bu, her kapiyi calmaya basladi.

Biyolojik beden yapisindaki kanserin zihinsel yapidaki esi, yani ifadesi, FASIZM dir. O nedenle yakindir
onun da her kapiyi calmaya baslamasi. yani sokaktaki her insana uygulanmasi.]

Ulkemizin uzerinde yeni bir gun agarmaktadir.

Aziz Dostlar,

" Ulkemizin uzerinde yeni bir gun agarmaktadir.

" Tum beseriyetin icine girmekte oldugu ALTIN CAG'in ilk yasam bicimi, bilgisi ve bilgeligi ilkin ulkemizde kollektif bir uygulamaya konulacaktir. Bu olgunun tum fiziksel ve spirituel mizansenleri hazirlanmistir ve tedrici olarak ortaya cikarilmaktadir; ki bu vetire giderek hizlanacak, genisleyecek ve hayata hakim olacaktir.

" Simdilerde, milyonlarca yasam olanaklarini ellerinde toplayanlara ve hayati insanca yasamak isteyenlere zehredenlere, yakin yarinlarda o igrenc yasamlari zehir edilecektir. Onlara, ettikleri kotulukleri tane tane yasatilacak ve Tanri'nin kullarina karsi nasil olunmasi gerektigi ogretilecek, kul hakki calmanin ve gaspetmenin bedellerinin nasil odetilecegi gosterilecektir.

"Kendilerini fetholunmaz kaleler icinde emniyette sananlara Ulysse'den su dizeleri animsatmak isteriz :

" Sakin kurcalamaya kalkma,
Devletin ruhu esrarlidir.
Onun kalemle, sozle anlatilamayacak,
Tanrisal bir isleyisi vardir. " (1980)

BILIM ARASTIRMA MERKEZININ VAZIFE VE TURKIYE
adli eserinin GIRIS bolumunden...

Yavuz Keskin
Em.Og.Alb.
Fransizca Ogretmeni

DAGITIM :
Geregi : Evrenselisik.blogspot.com
Bilgi : I.P. Genel Baskanligi ve diger gerekli yerler


ILGI (a) : 12 MART 2008 tarihli ve KOZMIK KARANLIK GUCLER konulu yazimizin (ikinci bolumu).


KOZMIK KARANLIK GUCLER

Yerkurenin yakin cevresinde dolanip duran ve hatta Yeryuzune inen karanlik guclerden ve nefsaniyetten, ac gozlulukten ve de her turlu hayatin Kaynagi olan Tanri'ya sevgiyle yonelmemekten oturu kale kapilari acik kalmis durumdaki bireylerin suurlarina rahatca girebilen ve bunu halen basarmis durumda bulunan karanlik guclerden ilgi (a) yazida soz etmistik.

Sunu buyuk bir guvenle hemen soyleyebiliriz ki, bu karanlik gucler, nesredecegimiz guclu bir Isigin karsisinda kacacaklar ve bir daha geriye donmeye cesaret edemeyeceklerdir. Karanlik, Tanri'nin Isiginda yok olup gitmektedir. (1)

Bu karanlik gucler ne kadar uzun sure kaale alinmazlarsa, o kadar daha guclenmekte ve kendilerine benzeyen basklarini da saflarina cekmektedirler. (2) Gecmiste yerkure, uzerinde yasayan butun varliklara yetmekteydi. Beseriyet uzun bir sure akla ve vicdana uygun bir anlayis icinde yasamisti. Ama bir sure sonra, soz konusu karanlik guclerin istilasina maruz kalmisti; sanki bizden birileriymis gibi gorunen o varliklar cokmustu tepemize. Bunlar, gorunuste, alisilmis is adamlarina benzer kimseler gibiydiler; ama yerkureyi emen vampir yarasalardan farklari yoktu; ACGOZLULUGUN TAHAKKUMU ALTINA GIRMISLERDI VE SERVET EDINME METODLARINDA VICDANSIZDILAR. KALPLERI SEVGIDEN TAMAMEN YOKSUNDU. IHTIYAC ICERSINDE OLANLAR ICIN HICBIR SEFKAT DUYGUSU TASIMIYORLARDI. BUTUN DUSUNCELERI, CIKARLARINI GOZETMEYE VE SERVET BIRIKTIRMEYE YONELIKTI; SON DERECE FAALDILER.

Gerci halkin bir kismi, buyuk bir refah icinde yasayan bu kisileri kesfetmistir ve onlarin ne olduklarini bilmektedir; fakat HALKIN BUYUK COGUNLUGU ONLARDAN HABERDAR BILE DEGILDIR VE BU SATIRLARI OKUDUKLARINDA BUYUK BIR YANLISLIGIN SOZ KONUSU OLDUGUNU IDDIA EDECEKLERDIR, CUNKU ZAMAN ICINDE BOYLE SARTLANDIRILMISLARDIR. (3)

Onlarin mevcudiyetlerini kesfettigimize ve gercek yuzlerini tarif edebildigimize gore, onlardan kurtulma seklini saptamak uzere butun yonetici guruplarin toplanmasi sarttir; cunku ONLAR, SERRIN KARSITI OLAN HAYIRLA ALT EDILEBILMEKTEDIRLER. CUNKU ONLAR KARANLIGA BAYILMAKTA VE ISIKTAN KACMAKTADIRLAR.

Yerkure uzerinde, su anda, HAKIKAT'i inceleme ve uygulama faaliyetinde bulunan her buyuklukte bircok gurup vardir. Bunlar su anda bu faaliyeti basarabilmektedirler. Dua etmek, karar vermek ve karanlik gucleri defetmek icin Tanri'dan yardim dilemek amaciyla ozel olarak toplanabilmektedirler. Su halde, daha fazla toplanilmasini, daha sik dua edilmesini, gizlilik icinde karar alinmasini onermekten baska bir sey yapamayiz. Evinizde hergun bircok kez dua ediniz. Gezegenemizin cevresindeki karanlik cok kalindir; bu nedenle onu parcalamak icin cok isiga ihtiyac vardir. (4)

Zihnimizde yada kalbinizde, azicik bile olsa, herhangi bir nefsaniyet yada acgozluluk duygusunun yer almadigindan emin olmak icin kendinizi titizlilikle inceleyiniz. Saf ve digerkamca sevgi, karanlik gucleri kacirtan ISIGIN ta kendisidir. Onlar temiz ve digerkamca sevgi ile dolu bir zihne yada kalbe girememektedirler. (5)

Karanlik gucleri kovalayip gezegenimizi onlardan kurtardiktan sonra dikkatimizi, planetin mali durumunu cok kotu bir duruma sokmakta olan sozde is adamlarina cevirmemiz gerekmektedir; cunku onlar kazanclarini, baskalarinin kaybi sayesinde kazanmaktadirlar. Bu azinlik, servet ve asiri bolluk icinde yasarken, cogunlugun nasibi hep yoksulluk olmaktadir.

Yuzyillardir Dunya'daki durum hep bu olagelmistir : COGUNLUK ICIN YOKSULLUK, KUCUK BIR AZINLIK ICIN ISE ZENGINLIK. Bu durum, dogal yasam bicimi olarak kabul edilmistir. Dunya toplumlari icinde dilencilere sadaka veren iyi kalpli kimseler, fakirler icin elbiseler dikip dagitan, garip hastalara ilac sunan guler yuzlu hanimlar, yoksullara yardim olsun diye yerlerde makbuzla para toplayan gonullu gencler... hep su dogal yasam bicimi diye adlandirilan seyin farkli goruntuleridir. Bu manzaralar, yerkuremizin, yukarida sozunu ettigimiz karanlik gucler tarafindan isgal edilisinden sonra gorunmeye baslamislardir. Onlardan once ne yoksulluk bilinmekteydi ne de asiri zenginlik. Herkes isiyle mesguldu. Ciftciler, tuccarlar, ureticiler vardi. Bayan ve bay terzileri, balikcilar vs vardi. Ihtiyaclar, urunlerin yada emegin durustce takas edilmesi ile saglanmaktaydi. Kitap yazarlari vardi; muzisyenler, sanatkarlar, ressamlar, heykeltraslar vardi. Sozun kisasi, ihtiyac duyulan her meslek mevcuttu ve gezegenimiz o zamanlar mutluydu.

Ama daha sonra gelmis olan karanlik gucler, is adamlari kiligina burunmusler, is adamlariymis gibi gorunmuslerdir. Bunlar, nereden geldigini bilemedigimiz yabancilardir. Tek bildigimiz, gelip yerkuremizi vatan edinmis olduklaridir. Gorunuste dunyalidirlar, ic varliklari bakimindan ise farklidirlar.

Yerkuremizin atmosferini karanlik guclerden arindirdiktan sonra, dikkatimizi bu fizik bedenli ifritlere yoneltmemiz gerekecektir. Bunlardan kurtulmak, toplumun entegre bir parcasi gorunumune sahip bulunmalari nedeniyle daha zor olacaktir, cunku onlari, diger is adamlarindan ayirt etmede zorluk duyulacaktir. Ama yine de yakayi ele vereceklerdir.

Her ulkede mevcut olan bu ifritler, gorunuste aynidirlar, ama eylemlerinde farklidirlar. Son derece azametli, kibirli ve magrurdurlar. Siradan insanciklara hic onemli degillermiscesine yukaridan bakmaktadirlar, Bir sure gozlemlediginiz takdirde onlarin, tesvik edilmeye ya da yardima muhtac kimselere sefkat duyamadiklarini hayret icersinde saptayabilirsiniz. Onlar, normal kimseler degildirler. Onlar, SATAN' in markasini tasimaktadirlar. Dikkatinizi yoneltecek olursaniz, bu kimseleri bir yasa disi faaliyet sirasinda sucustu yakalamaniz isten bile degildir.

Haddini asan bu turden kimseleri saptadiginizda haklarinda dava aciniz, mahkum ettiriniz ve hayatlarinin geri kalan kismini hapiste gecirmelerini saglayiniz. Bu duzenbazlar, bu hilekarlar ancak boyle alt edilebilmektedir. (6)

Diger dunya uluslarinin bunyelerinde faaliyet gosteren gruplarla es gudumlu bir sekilde calisildiginda, beseriyet, baris ve sevgi icinde yasama hakkini o iblislerin elinden soke soke alacak ve insan oldugunu anlamis olacaktir. (7)

BILIM ARASTIRMA MERKEZI'nin Yavuz Keskin
Kotuluk ve Kaynaklari (1981) Em.Og.Alb.
adli eserinden yararlanilarak Fransizca ogretmeni
hazirlanmistir. ( 1960 - fr - 4 )


NOTLAR:

(1) Yeter ki beseriyet, Tanri'sina buyuk bir digerkamlikla basvurmayi basarsin : "ISTEYIN VERILCEKTIR." denilmemis midir?

(2) SADI : "KOTULER, KENDILERINE TAHAMMUL EDILDIKCE DAHA COK AZARLAR."

(3) Ulusumuz, hainler tarafindan siyaset arenasinda uzun yillar boyunca uyutulmus ve bu yolla hem maddi hem de manevi anlamda yoksullastirilmistir. Halki olan bitenlerden haberdar etme, olaylari onlara durustlukle yorumlama, boylece onlari aydinlatma gorevini yurutme zorunda olmasi gereken basin mensuplarinin, guncel sorunlari, tertemiz ve aydinlik yurtseverler dururken kalkip, ulusu bugunku durumuna getirmis olan eski politikacilarla soylesiler yapmaya devam etmeleri bu sartlanmisligin bir ispati degil de nedir?

(4) Bu faaliyeti yurt capinda ve kendi icimize kapanmis olarak yurutmeye kalkismak yarim is yapmis olmak anlamina gelir. Bu hususu ATAMIZ su sozuyle ne guzel aciklamistir: "EN UZAKTA SANDIGIMIZ BIR OLAYIN, BIZE BIR GUN DOKUNMAYACAGINI BILEMEYIZ. BUNUN ICIN INSANLIGIN HEPSINI BIR VUCUT VE BIR MILLETI BUNUN BIR ORGANI SAYMAK GEREKIR." M.Kemal ATATURK (*)

(*) SUFI BILGELIGI - GULISTAN - SADI, Sinir Otesi Yayinlari (2007)

(5) ELEMANTAL : Teozofi ve Okultizmde kullanilan bir terimdir. Ilkel ve icgudusel bir duzeyde negatif etkili varliklardir, evrim duzeyleri dusuktur. Gorunmeyen bedenleri vardir ve astral maddeden olusmuslardir. Beser varliklari ile ikili yasama bayilmaktadirlar, onun icin de elverisli beser varligini icinden kiskivrak kiskivrak yakalamaktadirlar. (METAPSISIK TERIMLER SOZLUGU - Ergun ARIKDAL, Ruh ve Madde Yayinlari, 1971, s.58) Ayrica, Bkz. OBSESYON - Allan KARDEC, Ruh ve Madde Yayinlari, (1985).

(6) BHARTRIHARI : "Ha deniz suyunun tuzlulugunu bir damla bal ile gidermeye kalkismissiniz, ha kotuleri tatli dil ile yola getirmeye."

(7) "Sevgili cocuklar, insanlik butunuyle bir ailedir ve her birimiz de bu ailenin birer uyesiyiz. Onun icin, sevgimizi, ailemizden baslayarak komsularimiza, vatandaslarimiza ve dunyanin ta obur ucundaki insan kardeslerimize kadar yaymayi ogrenmeye mecburuz. Gercek insan olmanin temel sarti budur." (COCUKLARA OYKULER - Yavuz KESKIN - Ruh ve Madde Yayinlari, 1990, s.85)

Aziz Arkadaşım,

Ulusumuzu, içine adım atmak üzere bulunduğumuz ALTIN ÇAĞI' nın anlayışıyla donatmak üzere, yani o anlayışı daha bizlere 1900 lü yıllarda anlatmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün mesajlarını açıklamak üzere girişmiş bulunduğunuz o ağır mesainiz için size ve yol arkadaşlarınıza şükranlarımızı sunuyoruz. Hainler tarafından yıllar boyunca ihmal edilmiş, böylece hem maddi hem de manevi bakımdan yoksullaştırılmış olan MASUM ULUSUM'a şu dar günlerinde alttaki naciz armağanı sunmak istiyorum. Kabul etmenizi ve uygun gördüğünüz takdirde çeşitli vesilelerle ONA iletmenizi diliyorum :
Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)


DEMİR ÇAĞI ve ALTIN ÇAĞI

Dünya planeti, Güneş sistemi ve kozmos içersinde, çok çeşitli varlık sistemleri için diğerlerinin de olduğu gibi, belirli bir yaşı ve olgunluk dönemi olan bir Evrim Okulu’dur. Bu Evrim Okulu’nun içinden, şimdiye kadar çeşitli eğitim biçimlerine tabi tutulmuş ve çeşitli evrim derecelerine ulaşmış birçok varlık sistemi gelip geçmiştir. Bizim şimdiki siklusumuzdan (çevrim) sonra da gelip geçeceği gibi.

Yeryüzüne kosmos içinden getirilen çeşitli kozmik ırklara ait beşer varlık sistemleri, kendileri için evrim plan ve programı yapan ve Rab (öğretmen) dediğimiz Galaktik İlahi Uygarlıklar tarafından, Yeryüzünde belirli bir evrim eğitimine tabi tutulur. Bu eğitimin bir başlangıç ve bir de sona eriş dönemleri vardır ki, işte bu iki sınır arası süreç, bir Evrim Siklusu’dur. Şimdiye kadar yeryüzünde birçok Evrim Siklusu tesis edilmiş ve devrelerini tamamlamışlardır.

Halen Demir Çağı Realitesi içinde bulunmaktayız, ama Dünya Okulu’nun son aşaması olan Altın Çağı Realitesi’ne de adım atmak üzereyiz. Altın Çağı Realitesi’nin bünyesi içinde, dünya beşeriyetinin edinmek zorunda olduğu “İlahi Kişilik Özelliğini” kazanmayı sağlayacak olan ve Verite’ler (Hakikat) denilen bilgi ve bilgelik tatbikat alanları ve bilgileri vardır.

Altın Çağı’na gelinceye kadar pek çok ayrılıkların ve değişik özellikli realitelerin içinden geçirilmiş olan beşeriyet, doğal olarak, sayısız parçalara bölünmüş, batıl bilgi sistemleri yüzünden birbirine hasım, düşman, kindar ve karşıt kitleler haline gelmiştir. Bu durum, bir bakıma, nefsani gelişimin doğal sonucu ve gereğiydi. Bütün insanlık için aynı ve belirli olan Veriteler’in çok çeşitli yorum ve kabulleri, beşeriyeti bin parçaya ayırmıştır (2).

Altın Çağı, beşeriyeti, TEK BİR ÖĞRETİ VE IŞIK BİLGİ SİSTEMİ içinde birleştirecek, ortadan kaldırılması mümkün rölatif ayrılıkları yok ederek insanlığı tek bir dünya toplumu haline getirecektir. (3)

Ve işte Altın Çağında yapılacak yoğun çalışmalar ile, mümkün olduğu kadar büyük bir beşeri kitle İDEAL EVRİMSEL DÜZEY’e yükseltilecek ve böylece onlara daha yüksek düzeyli EVRİM OKULLARI’ında eğitim görme liyakati kazandırılmış olacaktır.

Altın Çağı’na ayak uydurmak üzere hazırlık yapmaya başladığımız şu günlerde bile günümüzün gelişmiş beşeri yaşamı ve bu yaşamın maddi ve manevi veçhesi artık bir takım dogmatik ritüellere (ayin) , uyuşuk hareketlere ve anlamsız dualara ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü İLAHİ ÇAĞDA TAPINIŞ VE DUA, BİZZAT İNSANLIĞA HİZMET OLAN BİLGECE YAŞAMIN TA KENDİSİ OLMAKTADIR. (4).

Tanrı adamlığı vasfı, artık insanlığa hizmeti bir yaşam yolu ve amacı sayan her kişiye ait olmaktadır. O vasıf, belirli bir azınlığın tekelinden alınmakta ve bir takım karmaşık ve uzun riyazet dönemlerine gerek kalmaksızın, insanlığa hizmet eden herkese şamil edilmektedir.

MEKANİK VE BİLGİSİZ BİÇİMSEL TAPINMA DÖNEMİ BİTMİŞ, BİLGİ VE BİLGELİĞİN KOLEKTİF YAŞAM DÖNEMİ BAŞLAMIŞTIR.

>Mevcut Kutsal Metinler, HAKİKAT’ in tümünü kapsamamaktadır. Onlar ne abartılmalı ne de küçümsenmelidir. Her biri, beşeri evrimin belirli bir kademe ve veçhesinin ifade, şart, ilke yasa ve motiflerini kapsar. Onların tümü, beşeriyetin dünkü ve özellikle de şuur- idrak düzeyinin altında olan kademelerinin evrimlerine hitap eder mahiyettedirler. Ve onlar, geri beşeriyet tarafından oldukça tahrif ve dejenere edilmişlerdir. Ve onlar artık beşerler için bir evrimleştirici tahrik unsuru olamamaktadırlar.

Kısacası, ALTIN ÇAĞINA KADAR OLAN DÖNEMDE BEŞERİ OLAN HÜKÜM SÜRMÜŞTÜR. ALTIN ÇAĞINDA İSE ARTIK GÖKSEL OLAN HÜKÜM SÜRECEKTİR. BUNA GÖKLERİN EGEMENLİĞİ DENİR (5) .

YERYÜZÜNÜ SATAN BAHÇESİNE ÇEVİRMİŞ OLANLAR (6) , (7) Şimdiye kadar GÖKSEL KUDRETLER, hep erişilemez yüksekliklerde sanılmış, onların mevcudiyetleri, daima dünya dışında, ötesinde olarak kabul edilmiştir. Bu düşünce, beşeriyete daha bir nefsanileşme ve cüretkarlık vermiştir. Öte yandan, affedilme ve günah çıkarma (!) gibi bazı asılsız ve anlamsız kavram ve düşünceler ise KARANLIK ÇAĞ’ın kurulmasında daha bir etkili olmuşlardır.

Oysa DÜNYA YÖNETİCİ MEKANİZMASI, daima tüm mevcudiyetiyle, beşeriyetin ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKIN olmuştur beşeriyete. Bunun böyle kabul edilmemesi, yeryüzünün bir SATAN (şeytan) BAHÇESİ haline getirilmesine yol açmıştır beşeriyetin egoizması tarafından. Ne var ki bu durum, geçilmesi mukadder bir aşama idi ve geçirilmektedir. Çünkü nefsaniyete doymayan beşer, VİCDAN İNSANI olamaz. Bu, bir EVRENSEL YASA’ dır. Fakat bu durumun böyle olması, nefsaniyetin mazur görülmesi anlamına gelemez, çünkü o dizginlenmediğinde ölçüsüz bir yıkım ve yok oluşa götürür. Bu, bir paradoks (aykırı düşünce) gibi görünürse de öyle değildir. Bir yandan nefsani doyum ihtiyacı içindekilere bu olanak verilmiştir, öte yandan vicdani aşamaya sokulmak için ise bir baskı altına alınmıştır insanlık.

Ve nefsaniyet, çağımızda, TANRI YASALARI ‘na SATAN ORGANİZASYONU ile baş kaldırmış ve kafa tutmaya devam etmektedir. NE VAR Kİ GİDEREK TÜM AÇIKLIĞI İLE GÖRÜLEBİLECEĞİ GİBİ VE GÖRÜLDÜKÇE DE ŞİDDETİ GİT GİDE ARTACAK DARBELER İLE, KARANLIK ÇAĞ VE ONU OLUŞTURAN BEŞERİ NEFSANİ SİSTEMLER DARMADAĞIN EDİLECEKTİR. (6) , (7)


İşte bu olgu, yeryüzündeki beşeriyetin hazin tablosudur ki BU DURUMU ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞAN TOPLUMCU GERÇEK SAVAŞÇILAR İSE BİR DÜNYA SATAN ÇETESİNE KARŞI SAVAŞMAKTADIRLAR. İşte peygamberin gerçek izleyicileri bu savaşçılardır. Yoksa, insanlığa karşı ölüm, kan ve işkence makinaları oluşturanlar değil… Ve onları alkışlayanlar değil…

İYİLİĞİN KÖTÜLÜĞE KARŞI NİHAİ SAVAŞI BAŞLAMIŞ BULUNMAKTADIR. Bu olgu bir anda bütün yeryüzünü kaplayacaktır. O zaman hiçbir şekilde iyiliğin ulaşamayacağı sanısıyla kötüler tarafından yapılmış olan kötülük kaleleri ve fildişi kuleleri temellerinden yıkılacaktır. Ve aydınlık güçler, yeryüzünün bütün yönetim ve denetimini yakında ellerine geçirerek yeryüzünü ışıtma faaliyetlerine girişeceklerdir. Ve o zaman artık kimlerin kim oldukları ve gerçek yüzleri ortaya çıkacaktır.

Bilim araştırma merkezi’nin vazife ve Türkiye adlı eserinden (Nisan 1980) yararlanarak kaleme alınmıştır.

E K L E R : EK - 1: NOTLAR (2 sayfa) EK – 2: FATİMA ‘NIN ÜÇÜNCÜ SIRRI adlı dergi yazısının fotokopisi (6 sayfa)

NOTLAR

(1) ASMA İLE KARAAĞAÇ

Ayakta duramayınca desteksiz kalıp, Meyve veremez hale gelmişti asma; Demişti : “Gerçi ben meyve vermem ama, Bayılırım meyve verene yardıma.” (ÇOCUKLARA ÖYKÜLER – Yavuz Keskin – Ruh ve madde yayınları, 1990, s. 94)

2) “Bugünkü manzara şudur: Tüm beşer varlıkları geniş bir yol üzerinde, bilmedikleri ve hatta merak bile etmedikleri bir hedefe doğru gözleri kapalı bir halde yürüyüp durmaktadırlar. Bu yol; her biri tayfın ayrı bir rengine boyalı şeritler içermektedir. Her şeritte, o şeridin rengini seven ve o renge sımsıkı yapışmış olan insancıklar, YÜRÜYEN KABİRLER misali gözleri kapalı halde ağır ağır yol almakta ve yürürken de sürekli şekilde kendi şeritleri ile, o şeridi o renge boyamış olan zatı methedip durmaktadırlar. Ayrıca, diğer şeritlerdekilere kara çalmayı da vazife edinmektedirler kendilerine. Bu yürüyüş, asırlardan beri böyle devam etmiş ve daha da devam edeceğe benzemektedir.” (SUFİ BİLGELİĞİ – GÜLİSTAN – Sadi, SINIR ÖTESİ YAYINLARI, S. 24)

(3) “O gün yer yarılıp onlar kabirlerden süratle çıkacaklar, işte herkesin toplanacağı gün budur. O, bize göre kolaydır.” (Kur’an : 50/44) “ Allah ki ondan başka tapacak yoktur. Sizleri, kopmasında şüphe edilmeyen kıyamet gününde toplayacaktır. Allah’tan ziyade gerçek sözlü kim olabilir? ” (Kur’an : 4/87)

Kıyamet döneminde ortaya çıkacağı bildirilen BİLGİ KİTABI’ na ait ayetler. (Levhi mahfuz değil, yani Ana Kitap değil) :

“ Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O’nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz APAÇIK KİTAP’tadır. ” (Kur’an : 34/3)

“ Bu Kur’an, Allahtan başkası tarafından oluşturulmuş değildir. Ancak, kendinden öncekini doğrular ve ALEMLERİN RABBİ’nden geldiğine şüphe olmayan O KİTAP’ı açıklar. “ (Kur’an : 10/37)

“ yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilseniz bu ne büyük bir yemindir. Bu şerefli bir Kur’an’dır ki, tamamen saf olmayanların dokunamayacağı ve ALEMLERİN RABBİ’nden indirilmiş bir SAKLI KİTAP’ta kaydolunmuştur. “ (Kur’an : 56/77-80)

(4) “Dinin hükümlerini bilmeden ibadet edip duran kişi, değirmen döndüren eşeğe benzer. “ (Hadis-i şerif) (İNSANLIĞI AYDINLATAN BÜYÜK İNİSİYELER – EDOUARD Schure – EK BÖLÜM : Muhammed – Yavuz Keskin, Ruh Madde Yayınları, 1999 s.641)

(5) Vatikan’a, kütüphanesinde saklı tutulmakta olan GERÇEK İNCİL’in niçin açıklanmadığı ve açığa çıkarılmadığı sorulmalıdır. Acaba Papa, Kuzey Afrika – Ortadoğu – Orta Asya eksenli HAÇLI SEFERLERİ’nin ilk organizasyon hazırlıklarından da haberdar değil miydi?

(6) FERİSİLER : “Son derece dar görüşlü ve bir o kadar da kibirli bir yapıya sahiptirler. Kendilerine Perslerden intikal etmiş olan ezoterik parıltıları, kaba ve maddi yorumlarının karanlıklarına bulamışlar ve tanınmaz bir hale getirmişler; Batınilikten hızla uzaklaşarak Harici bir tarikat kisvesine bürünmüşlerdi.

“ İşte bu zihniyetle Musa Peygamberin Öğretisini ele aldıklarında, bu sefer de Musa Peygamberin gerçek öğretisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dini anlayışı ortaya çıkarmışlardı.

“ Ortaya çıkardıkları bu dejenere edilmiş öğretiyi de Musa Peygamberin dini olarak halka sunmaktaydılar. Onlara göre dindarlık, şekli ibadetlerin yerine getirilmesinden ibaret olan bir şeydi. Dini bayramlarda ve dinen kutsal sayılan günlerde kan ter içinde yollara dökülüp avaz avaz dualar etmekte ve gösterişli bir tavır içinde etrafa küçük miktarlarda sadaka dağıtmaktaydılar.

Halktan toplanan Tapınak vergisinden önemli bir pay almakta ve lüks içinde yaşam sürmekteydiler. Halkı tam anlamıyla ellerinin arasına almış durumdaydılar. Dini otoriteyi ellerinde bulundurmamanın yanı sıra siyasi yönetimi de dolaylı olarak kontrol altında tutmaktaydılar. Bölgeye hakim olan Ronma yönetimiyle de aralarını iyi tuttukları için otoritelerini daha da güçlendirmişlerdi.Roma valilerine istediklerini rahatça yaptırabilmekteydiler.

SADUKİLER : “ Aristokrat ailelerden oluşan bir tarikatti. Ruhbanlık otoritelerini aileden aileye geçirerek sürdürdüklerine inanan ailelerden kurulmuş olan bu tarikatın üyeleri haşin ve inatçı bir mizaca sahipti. “ Yiyip içip çılgınca evlenmeyi çok seven insanlardı. Kendilerini tüm insanlardan üstün görmekte ve bunun veraset yoluyla kendilerine sunulmuş bir ayrıcalık olduğunu düşünmekteydiler. “ Materyalist bir görüşe sahiptiler ve ruhun varlığına inanmıyorlardı. Onlar için din, sadece ruhban sınıfının düzenlediği törenlerden ibaret bir şeydi. Ferisilerin düzenledikleri dini törenlere de alaycı bir eda ile bakan Sadukiler, görünüşte Yahudi tarikatıydı, ama neye inandıkları bile belli değildi. Ancak şurası bir gerçek ki, bu tarikatın en az Ferisiler kadar toplumda etkileri vardı.” (İSA PEYGAMBERİN GİZLİ ÖĞRETİSİ – Ergun CANDAN, SINIR ÖTESİ YAYINLARI, 2007, S. 240-241)
(7) “ Sanedrin alelacele toplanmıştı. İsa huzura gece yarısı çıkarılmıştı. Zira mahkeme, bu tehlikeli peygamberin işini bir an önce bitirmek niyetindeydi. BAŞLARI TÜRBANLI olan LAL RENGİ, SARI ve EFLATUN TÜNİKLİ TAKDİME RAHİPLERİ yarım daire oluşturacak şekilde şatafatlı havalarla yerlerine kurulmuşlardı. Onların tam ortasında yer alan yüksek bir iskemleye de, büyük rahip, yani Kayafa kurulmuştu (…) (İNSANLIĞI AYDINLATAN BÜYÜK İNİSİYELER - Edouardo Schure, Ruh ve Madde Yayınları, 1999, s. 579)

Ferisi ve Saduki rahiplerden oluşmuş bulunan bu Mahkeme, İSA’nın ÇARMIHA GERİLEREK öldürülmesine kara vermişti. O andan itibaren de HAÇ, bu iki Yahudi tarikatının İSA’ya ve ÖĞRETİSİNE karşı kazanılmış SÖZDE ZAFERİN SEMBOLÜ haline gelmişti. Daha sonra anlam kargaşası yaratarak bu sembolü İsevilere de benimsetmişler ve İseviler, göğüslerinde ve kalkanlarında bu sembol ile Türk ve İslam alemine, o aleme özgü ulusal ve kutsal değerleri laçkalaştırmak üzere , nice sefer düzenlerlerken bu Ferisiler ve Sadukiler onlara bıyık altından nasıl sırıtmışlardır kimbilir !

Hele hele, 21 inci yüzyılda yaşayanları ise, İSA’ya ve ÖĞRETİSİNE karşı kazanılmış SÖZDE ZAFERİN diğer sembolünü, yani TAKDİME RAHİPLERİ’nin başlarına geçirdikleri TÜRBAN ile giydikleri RENGARENK TÜNİKLERİ, kendi yurtlarının ulusal bütünlüğünü bozma ve Muhammedi öğretiyi laçkalaştırma aracı olarak kullanmışlar ve O ONURLU ULUSUN ÖFKESİNİ, PATLAMA NOKTASINA GETİRMİŞLERDİR.
Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)

EK – 2: FATİMA ‘NIN ÜÇÜNCÜ SIRRI adlı dergi yazısının fotokopisi (6 sayfa)







Neden 301 inci madde ile uğraşıyorlar ?!

DTP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, ''(TCK'nın) 301'inci maddedeki 'Türklük' ibaresi, ırka yönelik referans vermektedir. Bu uluslararası sözleşmelere aykırıdır'' demişti hatırlayalım. -Bu gün de (7 Ocak 2008) Bakan, 301 inci madde de öngördükleri değişikliğin TBMM 'ne verilebileceğini söyledi. (*) - 301 inci maddenin biz ulusalcılar için önemi biliniyor ve zihinlerimize ruhlarımıza işkence ede ede Ülkemizin üzerinde oynan büyük kötülük oyununun bir paragrafı daha serigilenmeye devam ediyor; kendi devletimizin kurum ve kuruluşları vasıtasıyla da bizlerle yapılan psikolojik savaştır bu.

Hakikat şudur ki, Irkımıza yönelik referans vermemiz en doğal hakkımızdır. Çünkü aslını inkar edene soysuz denir. Türkiye, Türklere ait vatan demektir zaten. Kısaca, Türkiye Türklerin demektir. Tıpkı Almanya almanların; fransa fransızların, ingiltere ingilizlerin vd demek olduğu gibi... Türklük ibaresinden rahatsız olanlar hala anlamazlıktan geliyorsanız söyleyelim: öyle demek olmasaydı göçmen yasaları ; yabancı düşmanlığı diye bir şey olur muydu bu ülkelerde ve meclislerinde ,milletvekillerinde ?! Hatta utanmazlık ötesi hallerini devam ettirebilmek için de partileri var ırkçılıklarını referans veren. Biz ırkçı olmadığımız halde, IRKIMIZA yani VAR OLUŞ UMUZA NEDEN OLANA TAHAMMÜLLERİ YOK bunların, sebebi çok açık bizce: İki kutuplu dünyayı kendi lehlerine kullanmak.. tek kutuplu olmak. Çok komik ve cahil bir ifade olmaktan da öte, büyük kötülük işlemek için kasıtlı yaratılmış bir ifade bu. Şöyle ki: Tek kutup- tek kutupluluk olamaz. Bu, eşyanın doğasına aykırıdır. Kutup kelimesi zaten karşıtlık - karşı tarafı olan'ı anlatan bir ifade. (eşya derken, şimdiki dünya eşyasından bahsediyoruz elbette.) Kısacası, eşyanın doğasını değiştirmeden tek kutupluluk ( kutupsuzluk demektir) olamaz. Tek kutupluluk ifadesi, görüşleri saptırmak ; karşıtını kasten bozguna uğratmak için kullanılan, kullandırılan bir ifade.

Eşyanın doğası değişmediğine yani Kutup adı, kelimesi ortalıkta olduğuna göre hakiki durum şu:

Doğa yasaları gereği İki kutuplu bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz. Kutbun biri emperyalizm diğeri ise emperyalizmi yeryuzünden kaldırmaya çalışanlar. Bu konuda biliyoruz ki Türkiye görevli ülke. Bu konuda görevli olması hasebiyle de üzerinde çok oyunlar oynanmaktadır. En az herkes kadar Irkımıza Türklüğümüze yönelik referans vermemiz en doğal hakkımızdır. Çünkü aslını inkar edene soysuz denir. Bir türlü tarih boyunca kendilerine ( birey ve toplum ) larına hakim olamadıkları için, hayatlarını her daim mideleri, cepleri nefsaniyetleri yönettiği için yani her zaman satın alınabilecekleri için, "... iye" (yada "… istan") leri olmamıştır, olmayacaktır da. Yani boşuna ellerini ovuşturmasınlar. Bakınız şu bağırsakları kurtla dolu olanlara, ellerini ovuşturup egemenlik verin bize diyorlar, " `Türklük' ibaresi, ırka yönelik referans vermektedir " ifadeleri ile yani. Hem de Türkiye referanslı meclis çatısının kendilerini koruyup kollamasını kullanarak. Buna, hürriyetin kötüye kullanılması derler beyler. Türklük ten nasibini alamamış gaflet yığınları şunu unutmayın :

Egemenlik asla verilmez, alınır. Egemenliği birilerinin size vereceğini düşünebilmeniz dahi tam bir geriliktir. Hem de ruhsal gerilik ! Bu gerilik, hem bireyler olarak sizi hem de toplumlarınızı kapsıyor. Ruhsal gerilik , hemen öyle bir kaç yüzyılda kalkan bir hal değildir. Kainatın hiç bir yerinde kendinize kendiniz için emek verip iç gücünüzü artırmadan , bilincinizi yükseltmeden size yetki verilmez. Zaten yetki de, verilmez. Yetkinleşirsin, yetkiyi alırsın. O zaman yetki senindir. Özellikle bağımsızlık, egemenlik yetkisi ise bu, yetkinliğini binlerce yıl ispatlamış olman gerekir ! (ne yedilerse, bağırsaklarındakiler rahatsız olmuş) karnı ağrıyanlara yine tekrarlayalım, belki duyup idrak edebilmek durumuna girebilirler:

Türk+iye, Türklerin devamlı vatanı demektir. Vatan ne demektir bilmiyorsunuz siz. Sıkıştınız mı kaçarsınız, sığınırsınız birlerine siyasi vs olarak. Yani hep birilerinin şemsiyesinin altına muhtaçsınız. Sığınmacı zihniyette bağımsızlık karakteri yoktur ki! Durum bu olunca 301 ile uğraşır, uğraştırılırsınız. Bu kötü oyununuzun sonunda elde etmek istediğiniz "TBMM" deki Türkiye ibaresini de kaldırtmak. Geriye BMM kalır. M yi yani millet kelimesini de kaldırmak gelir ardından. Çünkü Millet = Türk Milleti demektir. Bu ayak oyunları, kötü bizans oyunlarına benziyor. Unutmayın, Bizansı biz tarihe gömdük. Büyük oyunlarıyla birlikte. Geriye küçük oyunları kaldı küçük insanlar oynasın diye. Küçük insanlar da Romanın = Vatikanın güdümündeler. yani Ferisilerin.

Ferisiler, iki yüzlülükleri ve takiyyeyi yaratıp uygulamaları ile meşhurdurlar. Bağımsızlık karakteri olmayan siz gafiller rahatsız oluyor diye , Türkiye adını o zaman çıkaracak mıyız her türlü varlığımızdan!? Türkiye Cumhuriyeti; Türkiye Büyük Millet Meclisi vb denmesin istiyorsunuz kısacası. Yok ya! Türk milletvekili de denmeyecek o zaman. Salt milletvekili de dense, "hangi milletin vekili kardeşim bunlar yahu ?" demezler mi adama.!? Derler. Ellerini ovuşturdukları da bu zaten. Diyecek ki (zaten diyorlar da) TBMM çatısı altındaki vekiller o zaman, "ben zaten kürdüm ; ben lazım; ben şunu ben bunun vekiliyim"... İyi de, bu şekildeki kendinizi tanıtımınız, neyinize referans veriyor beyler?! Derdinizin, karın ağrınızın sebebinin ne olduğu açığa çıkıyor böylece. Bağırsaklarınızdaki solucanlar, kurtlar, iflah olmaz çeşitli parazitlerdir bu karın ağrılarınızın asıl gerçeği.

Türklük ibaresi ırka yönelik referans veriyor diyen sahtekarlar, hemen üstteki bu ifadeleriniz kötü niyetinize, emperyalizm küreselcilik işbirlikçiliğinize yönelik referans vermiyor mu.!? Elbette veriyor. Neden 301 ile uğraşıyor "yerli - yabancı yankee' ler", gaflet yığınları? kedi erişemediği ete murdar der de ondan. Öyledir ki, Türkiye Cumhuriyeti ve onun bugünkü sahipleri olan Türkler bütün dünya medeniyet ve insanlığı içinbenzemeye çalışılacak bir örnektir. Yalnız bu kadar değil, Türkler tarihin çok eski devirlerinde insanlığa karşı yaptıkları kültürel vazifeleri yeniden ve fakat bu sefer daha üstün şekilde yapmaya hazırlanan yüksek bir millettir.

Türkün sahip olduğu yüksekliğe erişemeyince, kendi seviyelerine - aşağı çekmeye uğraşıyorlar. istedikleri kadar aşağı çekmeye gayret etsinler, gen olmuş bir yükseklik var Türkün bünyesinde. Elleri mahkum eninde sonunda Türk'e benzemeye. Bunu bilim söylüyor.

301 Bu Hafta TBMM'ye Sevk Edilecek Adalet Bakanı, değişiklik çalışmalarının sonuçlandığını bildirdi. Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinde değişiklik öngören düzenleme bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk edilecek. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 2008 yılının hukuk reformları alanında daha güçlü adımların atılacağı bir yıl olacağını söyledi. Mehmet Ali Şahin, düzenlediği basın toplantısında bakanlığının 2007 yılı çalışmaları ve 2008 hedeflerini anlattı. Şahin, 2008 yılında reformların kararlılıkla süreceğini belirterek, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu başta olmak üzere önemli tasarıların yasalaşacağını belirtti. Adalet Bakanı Şahin, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin değiştirilmesiyle ilgili çalışmaların sonuçlandığını da açıkladı. Şahin, "Ben bu hafta içinde TCK'nın 301. maddesi ile ilgili bir değişiklik teklifinin veya tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verilebileceğini düşünüyorum. Çünkü tüm hazırlıklar sonuçlanmıştır. Son aşamaya gelmiştir demiyorum, sonuçlanmıştır" diye konuştu. Şahin, Etkin Pişmanlığı düzenleyen 221. madde ile ilgili yeni bir çalışmanın bulunmadığını belirtti. Adalet Bakanlığı'nın 2008 yılında 4 ayrı tarihte yapılacak yazılı sınavlarla 1000 hakim ve savcı alacağını duyuran Şahin, sınavlarda kimsenin hakkının yenmemesi konusunda kararlı olduklarını da ifade etti.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...