(Maraşta ermeni mezalimi; Tüm sayfalar)
AHMET EYİCİL*
1. MARAŞ’TA ERMENİ MEZALİMİ
Maraş, Osmanlı Devleti döneminde Halep Vilâyetine bağlıydı. O dönemde Maraş yöresinde ve özellikle
Maraş’ın Zeytun (Süleymanlı) kazasında küçümsenemeyecek miktarda Ermeni nüfusu vardı. Ermeniler, Gregoryen, Katolik ve Protestan mezheplerine bölünmüşlerdi. 1908 Halep Vilâyeti Salnamesi’ne göre, Maraş merkezinde 4 Ermeni (Gregoryen), 3 Protestan, 2 Katolik, 1 Latin kilisesi ve 15 Hıristiyan mektebi vardı. Zeytun’da 6 kilise, 2 manastır, 1 gayrimüslim rüştiye ile 5 iptidai mektebi bulunuyordu. Elbistan’da 3 kilise, Göksun’da 1 Ermeni (Gregoryen) kilisesi ile 4 Protestan mektebi görünüyordu. Şehir merkez nüfusu toplam 67.974 olan Maraş’ta, 46.557 Müslüman, 11.180 Ermeni (Gregoryen) ve 3.567 Katolik yaşamakta idi.
Çok dağlık ve verimsiz bir yerde kurulmuş olan Zeytun’daki Ermeniler, Osmanlı yönetiminin hoşgörüsünden yararlanırlar ve devlete vergi vermemek için sık sık ayaklanırlardı. Bunlar, vergiden muaf tutulmaları için Sultan IV. Murat’tan bir ferman almış olduklarını ileri sürerler fakat bunu ispat edemezlerdi, vergi vermemek için silaha sarılıp kan dökerlerdi. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi adlı eserinde 1780-1853 tarihleri arasında Zeytun’da bir çok Ermeni ayaklanması çıktığını belirtir1.
O tarihten sonra, yabancıların da kışkırtmalarıyla Zeytun Ermenileri zaman zaman ayaklanmış ve kan dökmüşlerdir. 1862 yılında ve 1878 Rus Savaşı sırasında da Zeytun’da isyanlar çıkarmışlardır.
Bu dönemde Zeytun Ermenileri, Anadolu’da faaliyet gösteren Amerikan misyonerlerinden de cesaret almışlardır. 1878 Berlin Antlaşmasından sonra Osmanlı Ermenileri devletin başına büyük bir gaile olmaya başlamıştır. 1887’de Hınçak Komitesi, 1890’da Taşnak Komitesi kurulmuş ve ondan sonra bu gizli örgütler Anadolu’da yıllarca sistematik biçimde kan dökmüşlerdir. Gizli komiteler, ayaklanma çıkarmak için en elverişli yerlerden biri olarak öncelikle Zeytun’u seçmişlerdir.
* Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ), Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
1 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları. 2. Baskı, İstanbul 1987, s.488-489.
Zeytun Ermenileri 1895 yılında yeniden ayaklanmışlardır ve bu ayaklanma, Hınçak komitesi tarafından hazırlanıp yürütülmüştür. Bu ayaklanma 24 Ekim 1895’te başladı ve 28 Ocak 1896 tarihine kadar devam etti. 3 Kasım 1895’te asiler, Halep’teki İngiliz Konsolosuna başvurdular ve mühimmatlarının azaldığını bildirerek İngiliz Hükümeti’nin müdahalesini istediler. İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisinin Babıâli üzerindeki baskısı sonucu Zeytun asileri müstahak oldukları cezadan kurtuldular. Sonunda ellerindeki silahların teslim edilmesi, genel af ilân edilmesi ve elebaşılarından beş Hınçak komitecisinin yurt dışına çıkarılması, geçmiş vergilerin affedilmesi, miri verginin azaltılması şartları ile asiler teslim oldular. Böylece isyan bitti. İsyana katılan Ermeni asiler, İngiltere tarafından kurtarıldı2.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesini fırsat bilen Ermeniler, siyasi amaçlarını gerçekleştirmek ve içerden devleti çökertmek için işgalci batı güçlerinin oyununa gelerek kin ve intikam duygularıyla Türk ordusunu arkadan vurmaya, savunmasız insanları acımasızca katletmeğe başladılar. Siyasi amaçları uğruna 1878-1915 tarihleri arasında bir buçuk milyon Müslüman’ı şehit ettiler. Ermenilerin yapa geldikleri bu ihanetlerinden dolayı 14 Mayıs 1915’te Nakl-i Sükkan kanunu çıkarıldı. Böylece devlete ve millete zarar veren ve verme teşebbüsünde bulunan Ermenilerin bulundukları yerden alınarak daha güvenli yerlere nakledilmeleri sağlandı3.
23 Nisan 1914’te Zeytun’da bir eve saklanan sekiz Ermeni eşkıyasını tu-tuklamak için üzerlerine bir jandarma müfrezesi gönderildi. Teslim olmak istemeyen eşkıya askere ateş açtı ve bu çatışmada halktan bir kişi öldü. Ev tam olarak ablukaya alındığı sırada Ermeni Piskoposu olaya müdahale etti. Ayrıca Ermeni halkı da bu durumdan istifade ederek jandarmaya silahla saldırdı. Çatışmanın kontrol edilmeyecek kadar büyümesi üzerine jandarma müfrezesi eşkıyayı tutuklayamadan Maraş’a dönmeye mecbur oldu4.
Ermeni isyancılar, 17 Ağustos 1914’de Zeytun askerlik şubesinden terhis edilen Andırınlı yüz Müslüman’a hücum ettiler ve bunları hunharca öldürdüler. Bu saldırı esnasında Beşen Köyü’nden birçok masum insanı da katlettiler.
Hınçak Komitesi başkanı Çakıroğlu Panos’un evinde toplanan Ermeniler, Hükümet binasını basarak kaymakamı öldürme ve telgraf tellerini kesme konusunda karar aldı. Fakat Ermenilerin gerekli tedbirleri zamanında alamaması
2 Ahmet Eyicil, Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri, Gün Yayıncılık, Ankara 1999, s.214-226., Osmanlı Arşivi Yıdız Tasnifi Ermeni Meselesi (Ottoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question ), Tarihi Araştırmalar ve Dökümasyon Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı, İstanbul 1989, c.2, s.433., Uras, a.g.e., s.4090-401.
3 Abdullah Emircan, Mehmet Emin Gerger, Ermeni Vahşeti, Cemre Yayınları, İstanbul 1992, s.26.
4Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD), Sayı 86, Belge no 2048, Ankara Nisan 1987, s.1.
Belleten C. LXVII, 58
ve hücum emrini vaktinde verememesi nedeniyle alınan bu iğrenç karar uygulanamadı5.
Kırk kişilik bir silahlı Ermeni çetesi Zeytun’a yaya bir saatlik mesafede 2 Eylül 1914 tarihinde yirmi bir yolcuyu soyarak 12.000 kuruş parasını zorla aldı. Kışlada bulunan otuz er, Zeytun’daki Ermenilerin baskı ve zulmüne da-yanamayarak kaçmaya mecbur oldu. Ermeni eşkıyasının yaptığı zulme Müs-lümanlar tarafından karşılık verileceği endişesi ortaya çıkınca Maraş’ta bulunan seyyar bölüğündeki acemi 200 erden oluşan kuvvetin Zeytun’a gönderilmesine karar verildi. Daha fazla kuvvete ihtiyaç bulunmasına ve istenmesine rağmen şehrin güvenliğini sağlamak için 1160 mevcutlu Depo Taburu’nun Maraş’tan ayrılmasına izin verilmedi6.
24 Ekim 1914 tarihinde Maraş eşrafından on beş kişinin imzası ile Harbiye Nezareti’ne gönderilen telgrafta; Ermeni eşkıyasının 1895 yılında Andırın Hükümet Konağı’nı yaktığını, bu tarihten beri akıl almaz bir şekilde halka zulmettiğini, erkekleri öldürerek çocukları yetim ve kadınları dul bıraktığını, 1910 yılından beri dağlara çıkan eşkıyanın Müslümanların yollarını keserek kan döktüğünü, seferberlik davetine icabet ederek Zeytun’a gelen 60 askere saldırdığını ve bu askerlerin 250 lirasını gasbettiğini, eşkıyanın ce-zalandırılmadığını, bazı nüfuzlu kimselerin eşkıya tarafını tutarak suçluları affettirmek istediklerini, bu duruma Müslümanların çok üzüldüğünü ve onları destekleyenlerden nefret ettiklerini, eğer durum böyle devam ederse seferberlik davetine katılacak olanlar üzerinde olumsuz etki bırakacağını ve bir kaç gün önce Jandarma Ahmet’in şehit edildiğini bildirdi. Ayrıca eşraf, şehitlerin kanı kurumadan eşkıyanın cezalandırılmasını ve affedilmemesini, eşkıyanın cezalandırılmasından sakınılıyorsa Müslüman halkın serbest bırakılmasını istedi7.
İngiliz, Rus ve Fransızların siyasi emellerine alet olan ve tahriklerine kapılan Ermeniler, işgalcilerin bulundukları bölgelerde Osmanlı kuvvetlerinin gücünü zayıflatmak ve etkisiz hale getirmek için harekete geçtiler. Hınçak Komitesi’nin öncülüğünde isyan ederek katliamlar yaptılar.
Zeytun’da I. Dünya Savaşı yıllarında isyanı sevk ve idare edenler, Hınçak Komitesi başkanı Çakıroğlu Panos ile kardeşi Solakoğlu Mesrup ve Yeni Dünyaoğlu Nisan adlı Ermenilerdi.
Ermeni çetesi Zeytun’un sarp yerinde bulunan Tekye Manastırı’na çekildi. Bunların takîbâtı esnasında Şubat 1915’te Maraş Jandarma Kumandanı Binbaşı
5 Veysel Eroğlu, Ermeni Mezalimi, Sebil Yayınevi, İstanbul 1995, s.97-98.
6 ATBD, Sayı 81, Belge no 1806, Ankara Aralık 1982, s.19.
7 ATBD, Sayı 86, Belge no 2049, s.5.
Süleyman Bey8 ile yirmi beş asker şehit düştü ve otuz dört asker yaralandı. Asilerin bir kısmı yakalandı ise de, çoğu karanlıktan ve bulundukları yerin sarp oluşundan faydalanarak kaçmayı başardı9.
Küçük bir jandarma müfrezesi 18 Mart 1915’te Maraş ile Zeytun arasında otuz kişilik bir Ermeni çetesinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda 6 er şehit oldu. Aynı gün iki jandarma koruyuculuğunda Zeytun’a gelmekte olan acemi erler Ermeniler tarafından kiliseye hapsedildi10.
Zeytun’a cephane götüren jandarma kıtasına 10 Nisan 1915’te silahlı Ermeni eşkıyası saldırdı. Çetelerin devamlı olarak saldırıları sebebiyle bölgede huzur ve güvenlik kalmadı. Bunun üzerine Zeytun ve Maraş’ta oturmaları sakıncalı bulunan Ermenilerin mecburi olarak Konya’ya gönderilmesi hususunda gereğinin yapılması IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya bildirildi11.
Fransa ve Rusya’nın tahrik ve teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne karşı ayak-lanmayı alışkanlık haline getiren Zeytun Ermenileri, Çanakkale Savaşları’nın devam ettiği 18 Mart 1915’te isyan ederek yeniden ayaklandılar12. Vatanını savunan Türk askerini arkadan vurdular. Bunun üzerine 25 Mart 1915’te is-yancıların saklandığı Saint Mary Manastırı üzerine asker gönderildi. Çatışma akşama kadar devam etti ve eşkıyanın bir kısmı gece firar ederek kurtuldu. Müsademede 26 asker yaralandı, bir binbaşı ve 8 er şehit oldu, buna mukabil 100 eşkıya yaralandı ve 37 eşkıya öldürüldü. 25 Mart’ta Zeytun’da aramaya devam edildi ve 5 eşkıya ele geçirildi. Ayrıca silah, barut, zararlı yayın ve Ermeni cemiyetinin mührü bulundu. Yapılan sıkı takip ve alınan caydırıcı tedbirler üzerine 29 Mart’ta 300 eşkıya teslim oldu. 2 Nisan’da firar eden eşkıya, Ali Kayası ve Sultan Dağı mevkiinde toplandı. Muhtemel bir katliamı önlemek için üzerlerine bir dağ topuyla bir müfreze asker gönderildi13. Manastırdan kaçan eşkıya stretejik bir yer olan Fındıcak’a yerleşti ve burada 8 Haziran 1915 tarihinden itibaren yeniden isyan etti14. Fındıcak köyüne toplanan 400 Ermeni eşkıyası, çevre köylerde bir çok ev yaktı ve 10 Müslüman’ı öldürdü. Eşkıya ile 132. Alay arasında 20 Temmuz’da çatışma başladı. Çatışmada 2 jandarma şehit oldu ve 3 jandarma da yaralandı. Olayların büyümesi üzerine IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa 132. Alay’ın takviye birlikleri ile kuvvetlendirilmesini istedi15. 2 Ağustos 1915’e kadar devam eden
8 Şehit edilen Maraş İl Jandarma Kumandanı Binbaşı Süleyman Bey’in anısına Zeytun’un adı İrade-i Seniye ile Süleymanlı’olarak değiştirildi. Yalçın Özalp, Milleti Sadıka Patırtısı ve Maraş, Fatih Gençlik Vakfı Matbaası İşletmesi, İstanbul (tarihsiz), s.325.
9 Eroğlu, a.g.e., s. 99-100.
10 ATBD, Sayı 81, Belge no 1820, s.98.
11 ATBD, Sayı 81, Belge no 1823, s.112.
12 Eyicil, a.g.e., s.333.
13 Eyicil, a.g.e., s.340. ATBD, Sayı 86, Belge no 2053, s.23.
14 Eyicil, a.g.e., s.342.
15 ATBD, Sayı 81, Belge no 1836, s.176.
Fındıcak isyanında 2.000 asker 5.000 sivil olmak üzere toplam 7.000 Müslüman Türk şehit verildi. Ermenilerden ise sadece 2.100 isyancı öldürüldü16.
IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı esnasında güneyde çıkarılacak Ermeni isyanlarının sebeplerini ve güvenlik bakımından vereceği zararı çok iyi biliyordu. İsyanın çıkması halinde asayiş ve güvenliği sağlamak amacı ile Ermenilerin yaşadığı Zeytun gibi hassas yerlerde bir çok askeri kuvvet bulundurmak zorunda kalınacaktı17. Dörtyol, Antep, Urfa ve Zeytun gibi bölgelerde çıkarılacak Ermeni isyanı Suriye’yi Anadolu’dan ayırmayı kolay-laştıracaktı. Buralarda yaşayan Ermeniler, eskiden beri isyan çıkarmaya hazır ve alışık olmalarından dolayı sadece dışarıdan verilecek bir emri bekliyorlardı. Bu hassas durumdan istifade eden Fransız ve İngiliz Doğu Akdeniz orduları kumandanları, Çanakkale Savaşları’nın en şiddetli anlarında Ermenilere verdikleri talimatla isyanı başlattılar. Ayrıca bu durumu çok iyi bilen Amerikan Milli Ermeni Savunma Komitesi başkanı Miran Seraslan, İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’na bir mektup gönderdi ve mektubunda Kilikya’ya gönüllü isyancı sevk etmek için hazırlık yaptığını, oradaki Ermenilerin Sis (Kozan), Haçin (Saimbeyli), Fırnıs, Maraş ve Fındıcak’ta isyan bayrağı açarak Toros Dağları’ndan Akdeniz’e kadar bir savaş sahası oluşturacağını ve böylece Osmanlı ordularının Mısır’a doğru ilerlemesine engel olunabileceğini belirtti18.
Vatandaşı olduğu devleti aleyhinde isyan etmeleri sebebiyle Zeytun’daki Ermenilerin tamamı 9 Mayıs 1915’ten itibaren Nakl-i Sükkan Kanunu’na tabi tutuldu19. Bu arada Maraş’tan tehcir edilen Ermenilerden borçlu olanların borcu alınmadı20 ve ticaretle meşgul olanlarının şehirde kalmasına izin verildi21. Tehcir esnasında haksızlık yapan görevliler hakkında gerekli yaptırımlar uygulandığı gibi haksızlığa uğrayan Ermenilerin de maddi masrafları Maliye Bakanlığı’nca karşılandı22
.
Bağdat Demiryolu projesi, Almanya ile Osmanlı Devleti’nin ilişkisinin artmasına ve İngiltere’nin endişeye düşmesine sebep oldu. İngiltere, Hindistan ve Mısır’la olan ulaşımını sağlayan yol güvenliğinin tehlikeye düşmesinden korkuyordu. Rusya, Osmanlı’nın güç kazanmasına karşı çıkıyordu. Fransa, Türkiye’nin mali işlerine Almanya gibi başka bir devletin karışmaya başladığını
16 Eyicil, a.g.e., s.342-47.
17 Yaşar Akbıyık, Milli Mücadelede Güney Cephesi Maraş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1999, s.310.
18 Akbıyık, a.g.e, s.311.
19Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), (O.B.E.) Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu.14, Ankara 1994, s.28.
20 O.B.E., a.g.e., s.37.
21 O.B.E., a.g.e., s.39.
22 O.B.E., a.g.e., s.188.
görmekten dolayı büyük bir endişeye kapılırken, müttefiki Rusya’nın da siyasi emellerini destekliyordu23.
1903 Bağdat Demiryolu anlaşmasında kendilerine şart koşulan hükümlere bağlı kalacağını taahhüt eden Almanya’nın24 Asya Türkiye’sinde 450 misyoneri ve yüzlerce yerli Hıristiyan yardımcısı bulunuyordu. Alman Katolikleri, misyonerlik faaliyetlerinde Protestanlardan geri kalmıyordu25. Bilhassa demiryolu inşası esnasında bölgede bulunan Katolik ve Protestan mezheplerinde olan Ermeniler inşaatlarda çalışıyorlardı. Almanlar, Toros Tünelleri’nin inşasında çalışan Ermenilerin iş gücünden faydalanıyordu. Almanların himayesi altında çalışan ve bunu fırsat bilen Ermeniler, gündüz işçilik ve gece eşkıyalık yapıyorlardı. Bu nedenle demir yolunun güvenliğini sağlamak ve işçilerin faaliyetlerini takip etmek için Şimendifer Taburu kuruldu.
Aslen Fransız olup İtalyan vatandaşlığından ayrıldıktan sonra Osmanlı vatandaşlığına geçen Robert, şimendifer işletme ve inşaat şirketinde birçok Ermeni ve Rum asıllı memur ve işçileri istihdam etti. Bu şirkette çalışan Ermeniler de, Türklerden intikam almak için çete faaliyetlerine devam ettiler26. Bu nedenle, Toros Demiryolu’nda çalışan Maraşlı Ermeni işçilerinin 22 Nisan 1916 tarihinde 24 saat içinde Maraş’a dönmelerinin sağlanması Dahiliye Nezareti’nce Maraş Mutasarrıflığı’ndan istendi27.
26 Nisan 1916’da Marş’ta Nakl-i Sükkan Kanununa göre sevk olunmayan 3.845 erkek ve 5.000 kadın olmak üzere toplam 8.845 Ermeni bulunuyordu. Bunların 500’ü Gregoryan ve diğerleri Katolik idi. İsyan etmekten dolayı Katoliklerin sevki yapıldı ve isyana katılmayan Gregoryanların yerlerinde kalması sağlandı28
. Devletten aldığı ihalelerle aşırı derecede zengin olan, daha önce çeşitli isyanlara katılan, Katolik olan ve bilhassa 1895 isyanında 50,000 adet Şınaydır ve Martini marka tüfek ile bunlarla kullanılmak için 20,000,000 merminin alınmasında önemli rol oynayan sabıkalı Maraş Mebusu Hırlakyan Efendi Meskene’ye sürgün edildi29.
23 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaşı, Tercüme Eden: Kasım Yargıcı, Milliyet Yayınları, İstanbul 1972, s.18
24 Earle, a.g.e.,s.136.
25 Earle, a.g.e.,s.145.
26 12. Kolordu Kumandanlığı’nın 22. 05. 1918 tarih ve 1519 sayılı yazısı. Askeri Tarih Araş-tırmaları Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-120. 12.
27 O.B.E., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu.14, Ankara 1994, s.137.
28 O.B.E., a.g.e., s.140.
29 O.B.E., a.g.e., s.147.
İsyan çıkarmak amacıyla toplanıp dağa çıkan Ermeni eşkıyası, Müslüman köylerde barınamıyordu fakat, Müslüman olmayan köylerden destek buluyordu30. Tâkîbat sonucunda yakalanmaktan kurtulan Ermeni eşkıyası sarp arazilere gizleniyor ve Toros demir yolunun geçtiği dağlık arazide çalışan Ermeni işçilerle diyalog kuruyordu. Eşkıya ile birleşen Ermeni işçiler, onlarla birlikte çevredeki Müslüman köylerde cinayet işledikten ve halkı soyduktan sonra tekrar iş başına dönerek izlerini kaybettirmeye çalışıyorlardı31.
Nakl-i Sukkan Kanunu’na tabi tutulan Ermenilerin bir kısmı yolculuk esnasında güvenlik açısından sıkıntılara sebep oluyordu. Buna meydan vermemek için Hükümetçe gerekli tedbirler alındı. İzmir’den zorla çıkarılıp nakil edilen 200 Ermeni komitacı muhafaza altında 13 Kasım 1916’da Maraş yoluyla Zor’a sevk edildi32.
5 Aralık 1917’de İslahiye civarında halka zulmeden bir Ermeni çetesinin olduğu tespit edildi. Bu çeteye demir yolunda çalışan Ermeniler yardım ediyordu. İşçiler demiryolundan ve Şimendifer Taburu’ndan çaldıkları silah, cephane ve eşyaları çetelere gönderiyorlardı. Bunların desteğini alan Ermeni çetesi çevrede tedhiş hareketine devam ediyordu. Çetenin faaliyetlerine son vermek için denetim artırıldı ve Miralay Fuat Bey, Amele Taburu ile inşaatta çalışmak amacıyla yerleştirilen işçilerin denetim ve gözetimini yapmak üzere görevlendirildi33
.
İslahiye civarındaki Ermeni çetesinin tâkîbatı yapılırken diğer bölgelerde de çete faaliyetleri devam ediyordu. Maraş’ın kuzeyindeki Ali Kayası civarında otuz kişilik Ermeni çetesinin takibi için Kilis ve Antep’ten otuz kişilik müfreze gönderildi. Yardım olarak gönderilen kuvvetlerle bu çetelerin takibi 14 Şubat 1917 tarihinde tamamlandı34.
Maraş ve çevresinde Ermeni eşkıyasını etkisiz hale getirmek, firarileri yakalamak ve asayişi sağlamak için Onuncu Depo Alayı’nın Birinci Taburu 16 Kasım 1917 tarihinden itibaren Maraş’ta bulunduruldu. İki ay boyunca bu tabur etkili olamadı. Birinci taburun kırkar mevcutlu üç müfrezesi Pazarcık, bir müfrezesi de Andırın’a gönderildi. Burada askerin istirahatı sağlandıktan sonra çevrede asayişi sağlamak amacıyla 16 Ocak 1918’de harekete geçildi. Hareket esnasında tabur kumandanı, kurallara uymadığı gibi disiplini sağlamakta sorumluluğunu idrak etmedi. Kumandanın bu tutumu düşmanı cesaretlendirdi ve
30 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20.
31 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-2.
32 O.B.E., a.g.e., s.158.
33 On İkinci Kolordu Kumandanlığı’nın Adana Askeri Hat Komiserliğine gönderdiği 05.12.1917 tarih ve 4851 sayılı yazısı. ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-3, 1-4, 1-5, 1-6, 1-7, 1-8,.
34 İslahiye Takip Müfreze Kumandanlığı’nın 14.02.1917 tarihli telgrafı. ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-16.
Ermeni çetesinin Maraş’a yaklaşmasını kolaylaştırdı. Bunun üzerine eşkıyayı durdurmak için iyi eğitilmiş asker gönderilmesi, bölgenin menzil müfettişince denetlenmesi35 ve tabur kumandanına gerekli emrin verilmesi istendi. Öyle ki 27 Ocak 1918 tarihinde şehirde asayiş ve güvenlik tamamen bozuldu. Bu sebeple çevrede bulunan köylerde yaşayan Ermeniler bile eşkıyalık yapmaya cesaret etti36.
Onuncu Depo Alayı’nın Birinci Taburu’nda bulunan zabit Nedim Efendi 5 Ocak 1918’de Göksun’un Kösürük Gözü adındaki yerde silahlı çatışmada şehit oldu ve 4017 numaralı Alman yapımı mavzeri eşkıya tarafından gasp edildi37.
2. BOZO ÇETESİ
Bozo Çetesi, I. Dünya Savaşı sırasında Maraş’ın Pazarcık Kasabası’ndan Bozo Aşireti’ne mensup Bozo tarafından kuruldu. Aşiretlerin bir kısmını yanına alan ve Ermenilerce desteklenen Bozo Çetesi kısa sürede büyüdü. Kurulan Bozo Çetesi etrafa korku saçmaya ve halkı yaşlı, çocuk ve kadın demeden öldürmeye başladı. Bu çete ile 17 Ocak 1918’de Pazarcık’ın Cimikan dağında müsademeye girildi. Müsademede müfrezeden bir er ile bir jandarma şehit oldu. Eşkıyadan altı kişi öldürüldü ve üç beygir itlaf edildi. Gece karanlığından faydalanan eşkıya firar etti ise de suçluların tâkîbatına devam edildi38.
Bu arada taburun dördüncü bölüğüne mensup 1887 doğumlu Hasan oğlu Halil onbaşı, rahatsızlığından dolayı 8 kaput ve 6 battaniye ile Pazarcık’ın Harmancık Köyü’ne bırakıldı. Fakat Bozo Çetesi 21 Ocak 1918’de Harmancık’da bırakılan Halil Onbaşı’nın üzerine saldırdı. Halil Onbaşı mermisi bitinceye kadar eşkıya ile savaştı. Kurşunu kalmayan Halil Onbaşı Bozo Çetesi tarafından hunharca şehit edildi39. Halil Onbaşı’nın yanında bulunan ve 6639 numaralı Alman yapımı mavzer, 8 kaput, 6 battaniye ve 1 kasatura Bozo Çetesi’nce gasp edildi40. Eşkıyanın takibine devam edilerek Tilkiler Köyü’ne gelindi. Onuncu Depo Alayı’na bağlı İkinci Tabur, Maraş’ta bulunan Birinci Tabur ve Antep’ten gönderilen müfrezelerle birleşen kuvvetler, Köseceli (Köseler) Köyü’nden hareket ederek Tilkiler Köyü’ne ulaştılar. Bozo Aşireti’ne bağlı Karalar Aşiretleriyle Tilkiler Aşireti’nden bir miktar yardımcı kuvvet alındı. İkmalini tamamlayan ve yerli aşiretlerden yardım alan kuvvetler, Gani Dağı istikametine hareket ederek
35 Menzil Müfettişi’nin Fırat Menzil Müfettişliği’ne gönderdiği, Onuncu Depo Alayı Birinci Tabur Kumandanı’nın eşkıyanın yakalanmasına göz yumduğu hakkındaki 16 Ocak 1918 tarihli telgrafı. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 17, Belge no 4.
36ATASE, Klasör no 4218, Belge no.4-5.
37 Yıldırım Orduları Depo Kıtaatı Müfettişi’nin Antep’ten 12. Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği 21.01.1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-2.
38 Yıldırım Orduları Depo Kıtaatı Müfettişinin 12. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdiği 22 .1. 1918. Tarih ve 2 no’lu raporu. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-4, 4-29.
39 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-2.
40 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no.4-29.
Bozo Çetesi’ni takip ettiler41. Duman Tepe’de Bozo Çetesi ile müsademeye girildi. Müsademede mülazım Avni Efendi ve iki er ağır bir şekilde yaralandı ve üç er şehit oldu42.
Duman Tepe müsademesinde Bozo Çetesi’nden altı kişi öldürüldü ve üç beygir itlaf edildi. Bozo Çetesi direnmeye devam etti43. Bozo Çetesi ile üst üste iki defa çatışmaya girildi ise de bir sonuç alınamadı. Mülazım Ali Nazmi Efendi komutasındaki müfreze ile onu destekleyen mülazım Hasan Efendi komutasındaki müfreze 22 Ocak 1918’de Pazarcık’ın Ufacıklı Köyü civarında Bozo Çetesi ile üçüncü çatışmaya dört saat devam etti. Bu silahlı çatışmada Üçüncü Depo Alayı’nın Birinci Taburu’ndan iki er şehit oldu ve ikinci taburdan bir er yaralandı. Bozo Çetesi’nden dokuz eşkıya öldürüldü ve üç hayvan itlaf edildi. Çatışma esnasında çete reisi Bozo yaralandı. Bu arada ikinci müsademede yaralanan Avni Efendi, Cihyife (Cinife-Yavuzeli) Köyü’nde vefat etti44. Eşkıyanın takibi sırasında yapılan müsademede Onuncu Depo Alayı’na mensup Hanefi, Muhsin ve Hasan adlı askerler şehit oldu.
Maraş ve Pazarcık bölgesindeki eşkıyanın etkisiz hale getirilip tutuklanması konusunda 25 Ocak 1918 tarihinde Tabur Komutan’ına yeniden talimat verildi. Ayrıca askerin moralini yüksek tutmak için Onuncu Depo Alayı’na mensup askerlerin taltif edilmesi önerildi45.
Yedek takviye birliği gelmeden önce Bozo Çetesi’ni ortadan kaldırmak amacıyla 30 Ocak 1918’de bir müfreze çıkarıldı. Bu müfrezeye Kötürük Aşi-reti’nden Bozo Çetesi’nin saklandığı yerleri bilen yardımcı elemanlar alındı, bunların bilgi ve tecrübelerinden istifade edildi. Ayrıca Kötürük Aşireti’nden otuz kişi silahlandırılarak halktan da destek alındı. Bir zabıtanın komutasında 15 kişilik küçük bir kuvvet oluşturuldu46.
Eşkıyayı bastırmak için Pazarcık’ta 25 kişilik üç müfreze kuruldu. Müfre-zelere halktan gönüllü katılanlar hakkında mahallî hükümetten destek ve güvence alındı. Her askere 150 fişek, her müfrezeye dört sandık cephane verildi. Gönüllü katılanlara silah verilmesi konusunda çok dikkat edildiği gibi47 gönüllü katılanların kendi başlarına hareket etmesine, aşiretlerin yanına gitmelerine, tâkîbattan bir
41 Yıldırım Orduları Grubu Depo Kıtaatı Müfettişi’nin 12. Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği 02.02.1918 Tarih ve 1 no’lu raporu. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4, 26.
42 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no.4-29.
43 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-26, 4-27, 4-28.
44 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-3, 4-30.
45 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-12.
46 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-9.
47 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-18.
netice alınıncaya kadar müfrezeden ayrılmasına, hastalık gibi durumlar istisna olmak üzere kesinlikle izin verilmedi48.
Olayların olumsuz yönde gelişmesi üzerine XII. Kolordu Kumandanlığı, 31 Ocak 1918 tarih ve 342 sayılı yazısıyla Maraş bölgesinde bulunan çetelerin tâkîbatının yapılması ve kesin olarak imha edilmesi konusunda talimat verdi49.
Maraş’ta asayiş ve güvenlik sağlanamadığından ve eşkıyanın 29 Ocak 1918’de saldırıları nedeni ile menzil nakliyatı aşırı derecede zarar görüyordu. Bazen menzil nakliyatı yapılamıyordu. Menzil nakliyatını yapmak ve eşkıyayı ortadan kaldırmak için Adana’dan acemi olmayan üç yüz askerin gönderilmesi istendi50. Fakat bu tarihte Adana’da üç haftalık askerî eğitimlerini tamamlamış sadece 245 acemi asker bulunuyordu51. Fakat Pazarcık’taki eşkıyayı bastırmak için yeteri kadar kuvvet gönderilmesi gerekiyordu. Bu sebeple 1 Şubat 1918 tarihinde, Adana Talimgah Kumandanlığı’nda bulunan 245 acemi asker Maraş’taki jandarma birliğini takviye için gönderildi52.
Antep, Maraş, Besni, Rum Kale ve Pazarcık bölgesinde şikayette bulunan birçok köy 7 Şubat 1918 tarihinde eşkıyanın baskısından kurtarıldı. Tâkîbat neticesinde Bozo Çetesi ile Cimikanlı, Mucakanlı, Gani Dağı, Kara Kale, Ufacıklı ve Yapalak gibi yerlerde yapılan müsademede dokuz eşkıya öldürüldü ve üç hayvan itlaf edildi. Aynı tarihte Zeytun’da eşkıyalık yapan Atir Ali Çetesi Maraş’tan gönderilen Mülazım Şükrü Efendi kumandasında yirmi kişilik bir kuvvetle takip edildi. Pazarcık ve Süleymanlı gibi yerlerde çetelere yardım ve yataklık edenler takip edildi.
Pazarcık’ta iki numaralı müfreze kumandanı Mülazım Naci Efendi, Bozo Çetesi ile 7 Şubat tarihindeki yaptığı silahlı çatışmada Bozo’nun kardeşi Abuzer’i kolundan ve bacağından yaraladı53. 11 Şubat’taki çatışmada eşkıyadan iki kişi öldürüldü ve birisi yaralı olarak ele geçirildi. Bu müsademede yaralı olarak kaçmayı başaran Abuzer daha sonra ölü olarak bulundu. Eşkıyanın ölü olarak bulunduğu yerde 550 mavzer fişeği ile bir miktar barut ele geçirildi54.
Tâkîbattan kurtulan Bozo Çetesi, 12 Şubat 1918’de Antep sınırı dahilinde bulunan Mırtık köyünü bastı, zorla halktan bir miktar para aldı ve buradan
48 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-20, 4-22, 4-23, 4-24, 4-25.
49 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-13.
50 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-7.
51 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-8.
52 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-15, 4-16.
53 4. Fırka Vekili’nin 07.02.1918 tarihinde Antep’ten Adana On ikinci Kolordu Kumandanlığı’na yazdığı 516 sayılı yazı. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 9.
54 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-21, 1-22.
Pazarcık’ın Karakesik Köyü’ne geldi. Bu köylülerden 50 lira ve 20 mecidiye aldı. 13 Şubat 1918 Çarşamba günü saat 15 sularında kuzeye doğru hareket ederek Akbıyık Köyü’ne geldi. 14 Şubat Perşembe günü akşama kadar yalçın kayalıklar arasında Bozo Çetesi ile müsademe edildi. Bu müsademeye Karabıyık Karakol Kumandanı Ökkeş Çavuş ve on jandarma da katıldı. Çatışma sonucunda iki çavuş ve bir er şehit oldu, yirmi asker yaralandı. Bozo Çetesi ileri gelenlerinden dört eşkıya öldürüldü ve beşi de yaralandı. Gecenin karanlığından istifade eden eşkıya ölülerini alarak buradan uzaklaştı. Fakat eşkıyanın takibine devam edildi55. Eşkıyanın muhtemel bir saldırı harekatını önlemek için geniş bir plan dahilinde çalışıldı. II. Ordu Takip Müfrezesi ile Pazarcık’taki Takip Taburu ve İslahiye’deki 44. Fırka birlikte hareket etti. Çetelerin tamamen yok edilmesine karar verildi ve tâkîbat çok geniş alanda yürütüldü56.
Maraş’taki Takip Taburu’nu takviye etmek için Adana’dan Osmaniye’ye 11 Şubat 1918 tarihinde 150 asker sevk olundu57. Bu askerin acilen Maraş’a gelmesi isteniyordu. Bu sebeple Takip Fırka Bölüğü 16 Şubat 1918’de İslahiye’ye ulaştı58.
Alınan bu tedbirlerle Bozo Çetesi takip edilirken Pazarcık’ın Yezdan Köyü, 12 Şubat 1918 Salı günü Güllo Çetesi tarafından basıldı. Diğer taraftan tâkîbattan kurtulan Bozo Çetesi İslahiye tarafına giderek demiryolu inşasında çalışan işçileri ve Alman mühendis ve teknik elemanları rahatsız etti. Bu defa her iki çeteyi etkisiz hale getirmek için jandarma kuvvetleri, İslahiye istikametine gönderildi59
.
Pazarcık’ta 17 Şubat 1918’de asayiş ve güvenlik sağlanamadı. Halk eşkıyanın yok edilmesini istiyordu60. Bunun üzerine XII. Kolordu Kumandanlığı, Takip Tabur Kumandanlığı’nın derhal eşkıyayı takip etmesini emretti61. Bu emir üzerine Takip Tabur Kumandanlığı 20 Şubat 1918 de derhal harekete geçti. Taburun Pazarcık’a nakli için menzil müfettişliği aracılığıyla yardım edildi62.
İslahiye’de 2 Mart 1918’de meydana gelen çatışmada firar eden eşkıyanın bir kısmı ölü olarak bulundu ve bir mavzerle altmış fişek ele geçirildi63.
Eşkıyanın elebaşılarından Maraşlı Oseb Hoca, tâkîbat sonucu 2 Nisan 1918’de İntilli Köyü’nde tutuklandı. Bahçe ile Hasanbeyli arasındaki dağlık
55 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no12, 12-1-2, 13-1-2.
56 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no19, 19-1,
57 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-4,11-9.
58 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-9,11-11.
59 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-32, 4-33, 4-34, 4-35.
60 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-12, 11-13.
61 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-17.
62 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-19-20-21-22-23.
63 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-21, 1-22.
arazide yapılan aramada bir sandık mavzer mermisi ele geçirildi64. Aslen Maraş’ın Kuyucak mahallesinden olan ve Ravan Üçüncü İnşaat Taburu elemanı olarak çalışan Artinoğlu Oseb’in işinin başında çalışırken değil de Adana’da eşkıyalık yaparken yakalanması oldukça düşündürücüydü65.
Askerin ciddi bir şekilde aramasından rahatsız olan bazı Ermeniler, çeşitli mazeretler beyan ederek başka yerlere gitmek istediler. Örneğin aslen Mersinli olup Maraş’a sürgün olarak gönderilen 1878 doğumlu Elyasi Abraham, 2 Mayıs 1918 tarihli dilekçesi ile hasta olduğunu ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumu anlattı. Hasta olduğunu bahane ederek tedavi olmak amacıyla İstanbul veya başka bir yere gönderilmesini istedi. Konu üzerinde hassasiyetle durulduğundan adı geçenin durumu ve talebi Adana’da bulunan 12. Kolordu Komutanlığına bildirildi66.
1916-1917 yılları arasında Bahçe, İslahiye, Haruniye (Düziçi) ve Maraş bölgesinde etrafa korku saçan Ermeni eşkıyasının toplam sayısı otuz yedi idi. Eşkıya Maraş çevresindeki dağlık arazide geziyor ve halka düşmanca davranı-yordu. Söz konusu bu eşkıyanın otuz kişilik bir gurubu Nisan 1918’de Ördekdede Köyü’nü bastı. Aynı eşkıya Nisan-Mayıs 1918 tarihlerinde Pazarcık’a birçok saldırıda bulundu. Yapılan müsademelerde bunlardan on sekizi ölü olarak ele geçirildi. Sağ kalan on dokuz eşkıya dağa kaçtı67.
2 Temmuz 1918 Salı gecesi 30 kişilik Ermeni çetesi Bahçe ve İslahiye ka-zaları arasında bulunan bir kaç köyü yakıp yıktı, bir miktar para ile halkın malını gasp etti. Çeteleri takip için İslahiye’de temin edilen kırk kişilik Nizamiye Müfrezesi, eşkıyayı takip etti ise de sarp ve dağlık arazide gizlendiklerinden yakalayamadı. Maraş, Antep ve Besni’de de Ermeni çeteleri takip edildi. Tâkîbattan kurtulan Ermeni çeteleri ve işçileri çevrede halka her türlü kötülüğü yapmaya devam etti.
Halka zulüm yapmaları sebebiyle dağa çıkmayan Ermeni işçilerin de bu bölgeden uzaklaştırılması Harbiye Nezareti’den istendi68. Bilhassa İslahiye ve Osmaniye arasında dağlık kısımda çalıştırılan işçilerin buradan uzaklaştırılmasının üzerinde ısrarla duruldu. Çünkü devam etmekte olan olayların önlenmesi, bu olaylara katılanların men edilmesiyle mümkündü. Yapılan bu talep üzerine vilayet jandarma müfrezeleri, İslahiye ve Osmaniye arasındaki demir yolunu koruma
64 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-23.
65 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-165.
66 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 4.
67 Takip Müfrezeleri Osmaniye Jandarma Tabur Kumandanlığı’nın Adana 12. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdiği 22 Mart 1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 2-34.
68 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20.
altına aldı. Bölgede bulunan Ermeni çeteleri ve işçileri tutuklanarak buradan uzaklaştırıldı69.
3. ÇETELERİN ORTADAN KALDIRILMASI
İngilizlerin 20-30 Eylül 1918 tarihleri arasında Mersin ve Antalya liman-larından karaya asker çıkaracağı, bu amaçla 5.000 Ermeni ve 2.000 İngiliz as-kerinin toplandığı, İngilizlerin Kıbrıs’ta toplanan gönüllü Ermeni askerleri ile Maraş, İslahiye ve Osmaniye civarında bulunan Ermeni çetelerine yardım edeceği haberi alındı. Bu gelişmelerden cesaret alan Ermeni çetelerin en büyük amacı demir yolu tünelleri ile imalat sanayisini ortadan kaldırmaktı70.
Yaklaşık bir yıldan beri Maraş, İslahiye, Osmaniye ve Bahçe arasında gezen ve halka her türlü zulmü yapan Ermeni çetesinin yok edilmesi görevi 44. Fırka Kumandanlığı uhdesine verildi. Fırka Kumandanlığı’nca, görevin yerine getirebilmesi için alay kumandanlarının yapmaları gereken işler ayrıntılı bir şekilde planlandı. Bu plana göre: Her tabur eşkıyayı takip etmeye elverişli askerlerden 20 er çıkaracak. Askerin her türlü ihtiyacı tam olarak karşılanacak. Her askere iki çift çarık verilecek. Her askerin üzerinde 120 fişek bulunacak. Askerin erzak ve cephanesini taşımak üzere yanlarına iki mekkare (yük hayvanı) verilecek71. Hattı Muhafaza Bölüğü, imalat sanayini ve demiryolu tünellerini koruyacak72. Akyar Köyü’ndeki iki tabur derhal Kısık Boğazı’na gidecek. Kısık Boğazı’ndaki siperler tamir edilecek. Karakolların kuvvetleri artırılacak. Askere hiç bir surette izin verilmeyecek73. Ermeni çetelerine yardım eden İngilizlerin, Mersin ve İskenderun’dan yapacakları çıkarmayı önlemek amacıyla sahildeki güvenlik kuvvetleri takviye edilecek74.
Yukarda belirtilen hazırlıklar tamamlandıktan sonra harekat başladı. Buna göre:
Osmaniye’de ikmal edilen müfreze 29 Temmuz 1918 gecesi Cebel-i Bereket (Osmaniye) merkezi olan Yarpuz’a haraket ederek burada toplandı. Mevcut kuvvet ihtiyaca göre taksim edildi. Hasanbeyli’nin güneyindeki Gürpınar ile İslahiye’nin güneyindeki Beypınar arasındaki bölge arandı ve Gavurdağı (Nurdağı) bölgesine ait tedbirler alındıktan sonra İslahiye’nin güneyinde ve Germencik civarında toplanıldı. Buradan sonra kuvvetler kollara ayrıldı. Bir kol Alacakilise, bir kol
69 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-2.
70 12. Fırka Kumandanlığı’nın 44. Fırka Kumandanlığı’na yazdığı 19 Eylül 1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 17/A, Belge no 5, 5-1-2.
71 44. Fırka Kumandanlığı’nın 139. ve 159. Alay Kumandanlığı’na yazdığı 17.07.1918 tarih ve 583 sayılı yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-52, 20-7.
72 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 5-3.
73 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 5-5, 5-7-8-9.
74 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 5, 5-1-2.
Sabundere, bir kol Kartaldağ ve bir kol da Büyükdağ istikametine devam etti. Bu işlemlerden sonra kollar, Katırkale ile Ökkeşbaba arasındaki bölgeden kuzeye doğru hareket etti ve Gavurgölü tamamen arandı. Eloğlu’nun güneyindeki Çakmaktepe yakınından dağa çıkıldı. Değişik kollarla Çomruk Köyü istikametinde yürüyüşe devam edildi. Bundan sonra Kömürler (Nurdağı) ve Eloğlu (Türkoğlu) arasındaki dağlık bölge ile Bahçe ve Küçük İntilli Köyü istikametine hareket edildi. Kollara ayrılan ve arama yapmak amacıyla dağılan kuvvetler daha sonra İslahiye’de toplandı.
Bu çok geniş ve kapsamlı arama esnasında köylerde bulunan herkese adil ve insanca muamele yapıldı. Zanlılar sıkıştırıldı ve suçlu bulunanların elleri kelepçelenerek Osmaniye’de bulunan fırka karargahına getirildi.
Tâkîbat esnasında çetelerin Maraş, Pazarcık ve Kilis taraflarına kaçma ihtimalleri olduğundan bunun için de gerekli önlemler alındı. Alınan tedbir gereği Kilis jandarmaları, Kilis’in batısında; Pazarcık jandarma ve milisleri, Pazarcık, Aksu, Aşağı Pazarcık’ta; Maraş jandarmaları da Eloğlu’nda bulunduruldu75. Ayrıca Cebel-i Bereket Mutasarrıflığı’na, İslahiye ve Bahçe kaymakamlıklarına harekâtın başlamasıyla ilgili ayrıntılı bilgi verildi.
Ermeni eşkıya ve çetesi, Osmanlı askeri elbisesini giyerek arazide gezdik-lerinden kendilerini takip eden müfrezeyi aldatarak kurtulabiliyorlardı. Bu sebeple hareket halinde olan müfrezenin, Maraş, Pazarcık ve Kilis’ten gönderilen jandarma ve milislerle karşılaşma ihtimali vardı. Bu karışıklığa meydan vermemek ve müfrezelerin kendi aralarında meydana gelebilecek muhtemel bir çatışmayı önlemek için Maraş, Pazarcık ve Kilis’ten toplanan müfrezelerce bilinen ve tanınan İbrahim Bey görevlendirildi. Müfrezeler arasındaki haberleşme İbrahim Bey tarafından jandarma şifresi ve aralarında önceden belirlenen parola ile yapıldı76.
Cebel-i Bereket bölgesinin merkezi olan Yarpuz’da toplanan müfreze 20 Temmuz gecesi Gavurdağı mıntıkasını aramaya devam etti ve İslahiye civarında bulunan müfreze de 19 Temmuz sabahından itibaren harekete başladı. Ermeni işçilerinin bulunduğu bölge tamamen arandı. On beşer kişilik gruplar hainde gezen 80 kişilik bir Ermeni çetesinin ardına düşüldü. Büyük müfrezenin sol kolu Pazarcık’a hareket etti. Bu tâkîbat sırasında Ermeni çetesinden olan ve Gavurdağı’nda dolaşan Mardoros adında bir Ermeni tutuklanarak Osmaniye’ye gönderildi. Bunlarla birlikte daha önce tutuklanan Ermenilerin ifadeleri alındı.
28 Temmuz 1918 sabahında Haruniye civarında ekmek almak için bir köye gelen Ermeni eşkıyası askerler tarafından öldürüldü. Bunun üzerine civardaki köy
75 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-8-9, 20-10-11-12-13.
76 44. Fırka Kumandanlığı’nın Maraş Mutasarrıflığı’na, Pazarcık ve Kilis Kaymakamlığı’na yazdığı 29 Temmuz 1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-14.
ve ormanlarda gizlenen Ermeni eşkıyası firar eti. Yine aynı sabah İslahiye’nin kuzey doğusunda Paşa Çiftliği’nde 20 kişilik bir Ermeni çetesiyle karşılaşıldı. Eşkıya ile göğüs göğüse çarpışıldı. Çarpışmada eşkıyanın önde gelen adamlarından Manukyan ile Hasanbeyli Kabiryum öldürüldü. Müfrezeden ise bir er bıçakla şehit edildi. Öldürülen Ermeniler üzerinde 350 Osmanlı lirası, bir çift küpe, 2 mecidiye, bir saat kordonu çıktı. Kullandıkları iki adet Alman yapımı silah ele geçirildi. Ele geçirilen bu paralar ve eşyalar eşkıya tâkîbâtında büyük yararlılık gösteren askerlere verildi77. Yukarda açıklandığı gibi disiplinli bir şekilde arama ve takip sonucunda Ermeni eşkıyası etkisiz hale getirilerek bölgede yeniden asayiş ve güvenlik sağlandı.
4. KURTULUŞ MÜCADELESİNDE ERMENİ MEZALİMİ
Ermeniler, Avrupalı devletlerin ve Amerika’nın desteğinde Anadolu’da bir Ermenistan kurmak istiyordu. Fakat hazırlanan çeşitli raporlara göre Anadolu’da bir Ermenistan kurmak mümkün değildi. Çünkü nüfusları az ve toprakları yoktu. Toprak ancak iyi bir askerî kuvvetle elde edilebilirdi. Oysa Ermenilerin kuvvetleri de yoktu. Bu askerî yardımı daha önce Rusya, İngiltere ve Fransa’nın yapmadığı gibi Amerika’nın da yapması mümkün değildi78.
I. Dünya Savaşı sırasında isyan ederek Türk ordusunu arkadan vurmaları sebebiyle 10 Nisan 1915’te Maraş’tan nakil edilen Ermenilerin79 22 Ekim 1918 tarihinden itibaren şehre geri dönmelerine Meclis-i Vükelaca karar verildi80
. Demiryolu ile dönen Ermenilerin ulaşımı ücretsiz yapıldı81. Kendilerine sağlanan kolaylıklardan yararlanan çok sayıda Ermeni kısa sürede Maraş’a geri döndü.
Ermeniler gittikleri yerlerde, Kilikya (Çukurova) ve Urfa’da birer Ermenistan devleti kuracaklarını ve bu iki Ermeni hükümeti arasında Müslümanları sıkıştıracaklarını söyleyerek buralarda yaşayan Müslümanlardan çok zulüm gördükleri propagandasını yaptılar. Propaganda etkisinde kalan doğu vilayetlerinde yaşayan Ermeniler amaçlarına ulaşmak için, Maraş, Antep, Urfa ve Adana’ya göç etmeye başladılar82.
77 44. Fırka Kumandanlığı’nın12. Fırka Kumandanlığı’na yazdığı 21 Temmuz 1918 tarih ve 6 numaralı yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-18.
78 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın Ankara’dan 17 Ağustos 1919’da 3. Ordu Müfettişi Kurmay Başkanı Kazım Bey’e yazdığı yazı. Aynı yazı Atatürk’e de yazıldı. Atatürk, Nutuk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1998, s. 71.
79 Ahmet Eyicil, Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri, Gün Ya-yıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., Ankara 1999, s.341.
80 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), (O.B.E.) Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu.14, Ankara 1994, s. 176.
81 O.B.E., s. 248.
82 Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi (TİTEA), Kutu no 22, Belge no 19.
22 Ekim 1919’da Ermenilerin Maraş’ta Müslümanlara işkence yaparak intikam alacakları iddiaları yayıldı83. Cebel-i Bereket (Osmaniye) Valisi Yüzbaşı Andre 29 Ekim’de Maraş’ı ziyaret etti. Halk, Fransızların şehre gelişini protesto eden telgraflar gönderdi. Fransızların yanında gelen Ermeni lejyonlarının muhtemel saldırılarını önlemek için Kuvây-ı Milliye harekete geçti84.
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra guruplar halinde Maraş’a gelen Ermenilere Türkler tarafından her türlü insanî yardım yapıldı. Sekiz ay süren İngiliz işgali döneminde asayişi bozucu bir harekette bulunamadılar. Fakat Fransızların gelmesiyle şımaran Ermeniler, güvenliği bozucu davranışlarda bulunmaya başladılar. Sağa sola ateş açarak kadınlara sarkıntılık yaptılar. Bir polis memurunu yaraladılar ve Berber Ökkeş’i şehit ettiler. Şeyh Mahallesi’nde bulunan kahvehanedeki Müslümanlar üzerine bomba attılar. Kahvehanede bulunanlardan bir kişi öldü, dört kişi de ağır bir şekilde yaralandı. Suçlular elini kolunu sallaya sallaya kiliseye girdiler. Fransız karakolunun çok yakınında, savunmasız iki Müslüman yine Ermeniler tarafından süngü ile şehit edildi. Nakip Camii’nde bulunan iki çocuğu da kaçırarak işkence ettiler85.
Maraş’a gelen Fransız birliklerinin arasında 40 Cezayirli Müslüman ve 3000 Ermeni askeri vardı. Ermeniler işgalin ikinci günü olan 31 Ekim’de Müslüman kadınlara sataşmaya ve halka zulmetmeye başladılar. Kadınların zorla yüzünü açarak “Daha peçeli gezecek misiniz? Serbest olunuz.” gibi sözler söylediler. 500 kişilik kafileler halinde şehre gelen ve Fransız askerî üniforması giyen Ermeni lejyonları vatandaşlardan umumhaneyi sordular. Ayrıca “Yaşasın Kilikya Ermenistan! Kahrolsun çekemeyenler!” diye slogan attılar. Hakaret amacıyla fırından aldıkları ekmeği ayakları altına alarak tepelediler86.
Ermeniler, Fransızların Maraş’ı işgalinin ikinci günü olan 31 Ekim 1920’de sokak ve caddelere çıkarak halkı rahatsız etmeye başladılar. Maraş’ta bulunan Ermeniler, yaptıkları içkilerden yeni gelen misafir Ermeni askerlerine ikram ederek onları şereflendirdiler. Sarhoş olan Ermeni askerlerden ikisi Uzunoluk Hamamından çıkan Müslüman kadınlara “Çarşafa ihtiyaç yoktur! Yüzünüzü açınız!” diye bağırarak sarkıntılık etti. Kadınların çığlık atarak yardım istemeleri üzerine yan taraftaki dükkanda sütçülük yapan ve adı İmam olan bir Türk, “Bire densizler, yaptıklarınız yeter!” diyerek askerlerin üzerine gitti. Tabancasını çekerek askerlerden birini öldürüp diğerini yaraladı. Tarihte Sütçü İmam veya
83 Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Hazırlayan:Uluğ İğdemir, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları XVI. Dizi- Sa. 26a, Ankara 1989, s. 86.
84 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Jan.- Feb. 1920”, The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), 47-69, s. 65.
85 Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi (A.B.G.K.A.E.M)., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu. 34. Ankara 1997, c.3, s.105.
86 A.B.G.K.A.E.M., s.60-62.
Uzun Oluk olayı olarak bilinen bu hareket üzerine Müslümanlarla Ermeniler arasında kavga çıktı. Gittikçe büyüyen bu kavgada iki Ermeni daha öldürüldü ve her iki taraftan toplam 14 kişi yaralandı. Yaralanan Müslümanlardan jandarma görevinden ayrılmış olan Çakmakçı Sait, aldığı kurşun yarasının tesiriyle daha sonra şehit oldu. Bu olaydan sonra Ermenilerin vahşi davranışları arttı. Fransızlardan yüz bulan Ermeniler, karşılaştıkları Müslümanı “Bu da çeteden veya Kuvây-ı Milliye’den”dir diye kurşuna dizdiler. Erkekleri öldürürken kadınlara da tecavüz ettiler. Müslümanlar, korkudan evlerinden dışarı çıkamaz oldular87.
Maraş’ı işgal eden Fransız ordusundaki Ermeni fedaileri 1 Kasım 1919 tarihinde Müslüman halktan intikam almak için masum insanları katlettiler. İntikam ateşi içinde yanan Müslüman halkın feryadı ve yardım isteği yürekleri sızlattı. İşgal sırasında gerekli tedbirler alındı ise de yeterli olmadı88
. Bu nedenle Maraş’a acilen kuvvet gönderilmesi istenildi. Ayrıca 12 Kasım’da Fransızların Maraş’ı işgali ve şehirde yaptıkları zulüm protesto edildi89.
22 Kasım 1919’da Fransızlar şehrin etrafında siperler kurarak Elbistan yolunu denetimleri altına aldılar. Hükümet Konağı’ndan Osmanlı Bayrağı’nı indirmek istediler ise de halk tarafından yapılan müdahale sonucu başarılı olamadılar. Fakat bu tartışmada jandarma tüfekçisi Sadullah Efendi şehit oldu90.
24 Kasım 1919’da Antep’te bulunan Fransız kumandanı, Adana Ku-mandanlığı’ndan Antep ve Maraş’ta birer alay kuvvet bulundurulmasını isterken diğer yandan Halep’te bulunan Ermeniler, Diyarbakır’daki Ermenilerin Adana ve Maraş’a göç etmelerini teşvik ettiler91. Fransızlar, Ermenileri silahlandırıp Türklere karşı kullandılar. Bölge valisi olan Albay Bremond gibi yetkililer Ermeni yanlısı bir tutum izlediler. Bundan cesaret alan Ermeniler Fransızların uyarılarını bile dinlemeyerek ileri gittiler ve Müslüman halka zulmettiler92. Diğer bir ifadeyle Fransız işgal ordusunun kanatları altına sığınan Ermeniler, Türkleri şehit etmek için Fransa’yı araç olarak kullandılar93.
Fransız işgal kumandanı Yüzbaşı Andre, 27 Kasım 1919 Perşembe akşamı Agop Hırlakyan’ın evine davet edildi. Yemekten sonra Yüzbaşı Andre,
87 15 Kolordu Kumandanı Miralay Kazım Karabekir tarafından 19 Kasım 1919’da Erzurum Valiliğine gönderilen 540 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 16.
88 Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Elbistan Şubesi’nin 1 Kasım 1919’da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine çektiği telgraf, TİTEA, Kutu no 31, Belge no 175.
89 Açıksöz, 12 Kasım 1919 tarih ve sayı 31.
90 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s. 63.
91 15. Kolordu Kumandanı Miralay Kazım Karabekir’in Erzurum Valiliğine gönderdiği 24 Kasım 1919 tarih ve 551 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 17.
92 Bilge Yavuz, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk-Fransız İlişkileri 1919-1922, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, xvıi, Dizi-Sa, 68, Ankara 1994, s.55-56.
93 Yavuz, a.g.e., s.61,63.
Belleten C. LXVII, 59
Hırlakyan’ın torunu olan Hovsep’in kızı Helena’yı dansa davet etti. Ancak Helena “Ne Fransız ne de Ermeni bayrağının bulunmadığı bir şehirde dans etmeyi sevmem” diyerek cevap verdi. Helena’nın isteği üzerine Yüzbaşı Andre askerlerine emir vererek kaleden Türk Bayrağı’nın indirilmesini istedi. Bunun üzerine Helena, dans davetini kabul etti.
28 Kasım 1919 Cuma günü Maraş Kalesi’nden Osmanlı Bayrağı’nın in-dirilmesi ve Fransız bayrağının çekilmesi halkın galeyana gelmesine sebep oldu. Cuma namazı kılmak için Ulu Camii’ne gelen halk içinde bir huzursuzluk vardı. Cuma namazı vakti oldu ve halk namazın ilk sünnetini kıldı. Cuma namazı hutbesini okumak için minbere çıkan İmam-Hatip Rıdvan Hoca’nın “Hür olmayan bir beldede Cuma Namazı kılınmaz.” demesi üzerine halk namazı terk etmeğe başladı ve sancağı çekerek kaleye hücum etti. Buradaki askerleri etkisiz hale getirdikten sonra Fransız bayrağını indirerek Osmanlı Bayrağı’nı göndere çekti. Hepsi birden havaya ateş açarak “Yaşasın Osmanlı” dedi ve heyecanla hükümet binasına gitti. Kapıda bulunan Ermeni bekçi Vahan’ı istemiyoruz diyerek üzerine yürüdü. Hükümet binasında bulunan muhafızların silahlarını zorla ellerinden aldı ve hepsini de iyice dövdü. Olayın daha fazla büyümesi Mutasarrıf ve memurların müdahalesiyle önlendi. Bu arada Fransızlar, halkı sakinleştirdiler ve dışardan istedikleri kuvvetin şehre ulaşması için zaman kazanmaya çalıştılar. Fakat bu hareket sonucunda halkın, işgalcilere ve Ermenilere karşı kararlı bir davranış içinde olduğu anlaşıldı94. Bayrak olayından sonra Andre, Fransız komutanlığınca Antep’e davet edildi ve bir daha Maraş’a dönmedi.
Fransız Kumandanı General Querette, 13 Aralık 1919 tarihinde Maraş’ ın güvenlik sorumluluğunu üzerine aldı ise de asayişi sağlayamadı95. Fransız ve Ermenilerin birlikte Maraş’ta yaptıkları katliam ve tecavüz devam etti. Bu sebeple yapılan mezalim, Pazarcık eşrafı tarafından 1 Ocak 1920’de protesto edildi96.
1 Ocak’ta eski Ermeni mebusu Agop Hırlakyan’ın evi projektör ile ay-dınlatılarak koruma altına alındı. Türklere dışardan gelebilecek yardımı önlemek amacıyla Elbistan yolu gözetim altında tutulmaya başlandı. Halep’ten Maraş’a yardım için gönderilen iki araba silaha Ermenilerin ihbarı sonucu Fransızlar tarafından el konuldu. Pazarcık’a bağlı Akçakoyunlu köyünden Ali Çavuş ile üç arkadaşı Antep’e giderken Fransız üniforması giymiş 15 Ermeni asker tarafından saldırıya uğradı. Bu saldırıda Ali Çavuş ile arkadaşının biri şehit oldu diğeri de kaçarak kurtuldu97.
94 15. Kolordu Kumandanı Miralay Kazım Karabekir tarafında Erzurum Valiliği’ne gönderilen 8 Aralık 1919 tarih ve 595 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 19.
95 Milli Mücadele Dönemi Beyannâmeleri, Hazırlayanlar: Zeki Güner, Orhan Kabataş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, sayı 38, Ankara 1990, s.295-296.
96 Hakimiyet-i Milliye, 1 Ocak 1920, sayı 1.
97 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.73-74.
5 Ocak’ta Bababurnu’nda Fransızlarla yapılan müsademede (silahlı çatışma) Matematik Öğretmeni Hayrullah Efendi yaralandı98 ve daha sonra bu yaranın tesiriyle şehit oldu. Fransızların himayesinde hareket eden eli silahlı Ermeni çetesi 7 Ocak 1920’de Zeytun’a (Süleymanlı) yaya bir buçuk saat mesafede olan Dönüklü Köyü’nü bastı. Köyde bulunan toplam 12 hane Müslüman halkın tamamını, çocuk, kadın ve yaşlı demeden zorla Zeytun’a götürdü. Götürülen bu çaresiz ve suçsuz insanların hiç biri geri köylerine dönemediği gibi kendilerinden hiç bir haber de alınamadı99.
8 Ocak akşamı üç Ermeni Çukuroba Camii’ne girerek bomba atmaya çalıştı, fakat cemaatın müdahalesi sebebiyle başarılı olamadı. Aynı saatte cami önünden geçen üç Fransız askeri minarede ezan okuyan müezzine silahla üç el ateş etti.
Bu arada Fransızların silahlandırdığı Ermeni gençleri kışlada eğitilip ki-liselere yerleştirildi. Halk arasında Ermeniler tarafından Müslümanlara bir suikast yapılacağı şayiası yayıldı. Ermeniler, güneş battıktan sonra şehre giren halkın sorgulanmadan kurşuna dizileceğini ilan etti100. Fransızlara yardım için İslahiye’den 300 kişilik takviye birlik geldi. Bababurnu ve İmalı mevkiinde müsademe devam etti. Bu işgalci kuvvetler daha sonra Gökpınar, Kılılı ve Sarılar köyünü tahrip etti101.
11 Ocak günü Ceceli, Gökpınar, Şerefoğlu, ve Şekeroba köyleri Fransızlarca top ateşine tutuldu. Şehirde örfî idare ilan edilerek sabah 06’dan akşam saat 18’e kadar halkın işine gitmesi yasaklandı. Ayrıca üzerinde silah taşıyanların idam edileceği ilan olundu102.
13 Ocak gecesi Fransız müfrezesinde bulunan bir grup Ermeni, Büyük-araplar köyüne gitti. Evlerin kapılarını kırarak zorla içeri girdi, halkın ırz ve namusuna saldırdı. Bundan kurtulmak isteyen köylüler de çevre köylere ve dağlara kaçtılar. Sabahleyin yoluna devam eden müfreze, köyüne dönmekte olan halkın üzerine ateş açarak bir kişiyi şehit etti ve iki kişiyi yaraladı103.
Gün geçtikçe Ermenilerin Müslümanlara yaptığı zulmün şekil ve şiddeti arttı. Yapılan haksızlıkları haber alan Diyarbakır Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Maraş’ta yapılan Ermeni mezalimini 16 0cak 1920’de protesto etti104.
98 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.75.
99 7 Ocak 1920’de Maraş’ın Elbistan Heyet-i Merkeziyesi’nden gönderilen telgraf Darende Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi Ri-yaseti’ne gönderilmiştir. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 86.
100 Hakimiyet-i Milliye, 24 Ocak 1920, sayı 4.
101 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.75.
102 Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Riyaseti’nin 3. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdiği 11 Ocak 1920 tarihli yazının sureti., A.B.G.K.A.E.M., c.3, s.105-107.
103 A.B.G.K A.E.M, c.3, s.81-82.
104 O.B.E., s.261.
19 Ocak’ta Colonel Normand ve General Querette bütün Fransız askerî personelinin Ermeni koğuşunda toplanmasını emretti. Ermeniler, Fransızların kuşatması altında olacakları endişesiyle bu emre uymadılar. Bunun üzerine Ermeniler, Fransız kumandana neden böyle yaptığını sorduğunda Türklerin üzerine saldırı hazırlığında oldukları cevabını verdiler. Bugün yapılan mezalim sebebiyle çeteler ve Türk halkı şehirden ayrılmak üzereydi.
Türklerin şehirden ayrılması demek Ermeni ve Fransız kuvvetlerinin her hangi bir direnme ile karşılaşmadan şehre girip hakim olması demekti. Türkler teslim bayrağı çekmelerine ve teslim olmalarını bildirmelerine rağmen Fransızlar birden şehirden çekilebileceklerini ve Ermenileri Amerikan himayesine göndereceklerini duyurdular. Gelişmeleri takip eden Türkler, Fransızlarla anlaşma yapılacağından memnun oldular. Ayrıca Fransızlar, Ermenilere çekilecekleri zaman yeni bir krizin olmayacağına dair güvence verdiler.
Elbistan’dan gelen Maraş Müdafaa-i Hukuk-u Milliye liderlerinden biri olan Dr. Mustafa, görüşmek üzere Fransız yetkililerinin yanına gitti. Fransız yetkilileri, Dr. Mustafa’ya yeni bir anlaşma yapılacağını resmen bildirdiler. Alınan bu sevindirici haber Türkler arasında hızla yayıldı. Bunun üzerine köylerde çetelerin yeniden toplanması ve şehre gelmesi emri verildi105.
20 Ocak 1920’de başlayan Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleri altında kanlı savaşa devam edildi ve Maraş’ta halk muhasara altına girdi106. Antep’ten Maraş’a gönderilen bir Anzak (Avusturalya ve Yeni Zelanda’dan getirilen askerler) kafilesine Karalar ve Tutum bölgesi arasında halk tarafından silahla karşı konuldu. Çatışmada 14 Fransız askeri öldürüldü ve eşyalarıyla silahları ele geçirildi. Aynı gün Antep’te 4 Fransız askerinin evlere tecavüz ettiği ve evini tecavüzden korumak isteyen bir Müslüman gencin şehit edildiği, halkın galeyana gelerek bunların üzerine yürüdüğü haberi Maraşlıların harekete geçmesine sebep oldu. Çünkü Fransız askerleri aynı hareketi Maraş’ta da yapabilirlerdi107.
Savaşın ilk günlerinde halka silahla saldıran Ermenilere, Atatürk’ün emir ve komutasında olan Kuvây-ı Milliye tarafından sert bir şekilde cevap verildi. Aşırı derecede şımaran Ermeni fedaileri Fransızlar tarafından kurtarıldı.
21 Ocak sabahında Türkler, Ermenilerin ve Fransızların bulunduğu yerleri kuşattı. Bu sebeple Fransız birlikleri diğer birliklerle irtibat kuramadı. Fransız ve Ermeni birlikleri ile yardım için gelen diğer birliklerin arası kesildiğinden
105 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 68.
106 Elbistan Heyet-i Merkeziyesi’nin Umumi Heyet idarelerine yazdığı 23 Ocak 1920 tarih ve 30 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 88.
107 TİTEA, Kutu no 18, Belge no 39.
şehirdeki işgalci kuvvetler desteksiz bırakıldı108. Müslümanlar, Ermenilerin mezaliminden kurtulmak için kendi evlerini yakmak zorunda kaldılar. Böylece komşuları olan Ermenilerin evlerini de yakmaya ve onlara zarar vermeye çalıştılar. Ayrıca çubuğun ucuna takılan yağlı bez parçasıyla ulaşamadıkları yerleri yaktılar. O gün rüzgarın etkisiyle yangın kısa zamanda etrafa yayıldı. Bu defa Ermeniler kendi evlerini kurtarmak için yıkmak zorunda kaldılar109.
22 Ocak’ta savaş bütün şiddetiyle devam etti. Fransızlar şehri makineli tüfek ve toplarla ateşe tuttu. Türklerin iki makineli tüfeği vardı fakat topu yoktu. Müslümanlar tepe üzerinden geçip Fransız karargahına yaklaşmaya çalışırken üzerlerine topla ateş edildi. Ateşin şiddetinden Türkler geriye çekildiler ve evlerine sığınmak zorunda kaldılar.
Fransız ve Ermenilerin top atışlarıyla şehir ateş ve dumanlar içinde kaldı. Türkler, stratejik yerlerde Fransız karakollarının bulunması sebebiyle gündüz şehre giremez oldular. Ayrıca Ermeni evlerinin etrafı sur gibi yüksek ve kalın duvarla örülü olduğundan şehirde savaşı sürdürmek çok zordu110.
23 Ocak’ta Maraş’ta meydana gelen olaylardan Anadolu’da yaşayan halk öyle etkilendi ki, Adana ve Maraş’ın anavatandan koparılacağı zehabına kapıldı111.
24 Ocak günü şehirdeki halk dışarı çıkamadı. Altı yerde yangın çıktı. Şehre 150 Ermeni askeriyle birlikte 1 top ve 15 araba cephane geldi. Bu toplarla şehir tahrip edilmeye başlandı. Aynı gün 150 Fransız askeri muhafazasında İslahiye’den gönderilen cephane ve mühimmat yüklü 12 arabaya Kuvây-ı Milliye tarafından el konuldu. Fransız askerleri ateş ederek İslahiye tarafına geri dönmeye mecbur oldular112.
25 Ocak’ta Fransızlar Maraş’ı bombalayarak yangın çıkardıklarından halkın evlerinden dışarı çıkması mümkün değildi. Bu yangınlar sebebiyle her tarafı duman kapladı ve şehrin girişi görünmez oldu. Gece boyunca toplarla her taraf bombalandı. Yapılan ateşler ve çıkarılan yangınlar sebebiyle gece gündüz gibi aydınlandı ve bombanın şiddetinden yıkılmayan evler de sarsıldı113. Ermeniler şehrin değişik altı yerinde yangın çıkardı. Bu yangın kısa zamanda her tarafa yayıldı. Ayrıca 150 askeriyle harekete geçen düşman, 1 top ve 15 araba cephaneyle şehre ateş açtı. Maraş’taki Ermeniler de 10 büyük top ile etrafa ateş ederek büyük
108 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Jan.- Feb. 1920”, The Armenian Rewiev, Vol. 30, (Winter 1977-78), 388-397, s.394.
109 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
110 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Jan.- Feb. 1920”, The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), 47-69, s.49-51.
111 Bayburt Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Reisi tarafından bu telgraf Amerikan tem-silciliğine gönderildi. TİTEA, Kutu no 129, Belge no 27. c.3.,83-84
112 A.B.G.K A.E.M., c.3.,83-84
113 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 51., A.B.G.K.A.E.M., c.3, s.84.
bir tahribat yaptılar. Top ateşleri altında kalan kadınlar çocuklar feryat etmeye başladı. Halk manevî gücünü tamamen kaybederek teslim olma durumuna geldi.
Halkın bunlara karşı koyacak cephanesi yok denecek kadar azdı. Elbis-tan’dan yardım olarak bir mitralyöz ile bir miktar cephane Maraş’a gönderildi. Bir yandan Elbistan’a bağlı köylerden yeteri kadar hayvan temin edildi ve günde 20 sandık cephane ulaştırılmaya çalışıldı. Diğer yandan şehir çöl haline gelmeden Müslümanların bir an önce bu mücahitlerin yardımına yetişmesi istendi114.
26 Ocak’ta Fransızlar Türklerin evlerini tek tek seçerek yakmaya başladı. Duvarları toprak kepiç, tavanı ağaç sütundan, çarpı (küçük ağaç parçası) ve kamıştan yapılan ve üzeri toprakla örtülen tek katlı evlerde yangın birden büyüdü115. Kuvâ-yı Milliye tarafından Fransız askerlerinin muhafazasında olan Aksu Köprüsü yıkıldı 116 ve burada bulunan Fransız müfrezesi tamamen imha edildi117. Beyazıt Zâde Şükrü Bey ve Kadir Paşa, Ermenilerin zulmünü önlemek amacıyla yanındaki 400 kişiden oluşan bir grup çete ile karşı koydu ve söz dinlemeyen Ermenilerin bir kısmını kılıçtan geçirdi. Bu arada çeteleri, keskin kılıç ve Alman yapımı mavzer silahı ile donattı. Bu ölüm kalım savaşında Çerkezler ve Kürtler de Kuvây-ı Milliye kıyafeti giyerek Ermenilere karşı yapılan bu soylu mücadeleye katıldılar118.
27 Ocak’ta Maraş Hukuk-u Milliye Cemiyeti namına Elbistan Heyet-i Merkezi çektiği telgrafta, Maraş’taki facianın bir an önce durdurulmasını, aksi halde Anadolu’da yaşayan insanların silaha sarılarak Maraş halkına yardım etmek için yürüyeceklerini bildirdi. Ayrıca facianın durdurulması konusunda gereğinin yapılması Dersaadet (İstanbul) ve Avrupa temsilcilerinden istendi119
.
Maraş’ta Ermeniler Türkleri katletmeye devam ederken İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa gibi yerlerde de işgalci kuvvetlerle birleşen Osmanlı vatandaşı gayr-i müslimler de Müslümanları katlediyor, mallarını yağmalıyor, mukaddes değerlerine hakaret ediyor ve ırzlarına tecavüz ediyorlardı120. Halbuki Osmanlı vatandaşı gayr-i müslimler kendilerinin de vatanı olan bu toprakları savunmak zorundaydı. Fakat onlar vatanlarını işgal edenlere karşı savunmak şöyle dursun işgalcilerle birleşerek Türkleri arkadan vuruyorlardı.
114 Elbistan’dan gönderilen 25 Ocak 1920 tarihli telgraf, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Umum-u Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine çekildi. TİTEA, Kutu no 31, Belge no 189.
115 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 52.
116 Sivas Valiliği’nin 4 Şubat 1920 tarihli yazısı. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 98., TİTEA, Kutu no 20, Belge no 124.
117 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 123.
118 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 66.
119 Bu telgraf Sadâret’e ve Dahiliye Nezareti’ne gönderilmiştir. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 8.
120 Anadolu Ajansı’nın 4 Mayıs 1920 tarihli yazısı. TİTEA, Kutu no 28, Belge no 19.
Savaşın altıncı günü olan 27 Ocak’ta işgalci kuvvetlerle Türk kuvvetleri dengeleşince mücadeleden yılan ve ümidini kaybetmek üzere olan halk geri çekilmek zorunda kaldı121. Bu gelişmeleri tehlikeli bulan Maraş Müdafaa-i Milliye tarafından şu bildiri yayımlandı:
“Bugün makam-ı Hilâfet olan İstanbul’dan itibaren bütün Arap, Türk, Kürt memleketleri düşmanlar arasında taksim ediliyor. Cennet-asa (cennet gibi) o muazzam Suriye mamureleriyle (şehirleriyle) büyük Ermenistan adı altında Adana, Urfa, Antep, Maraş ve daha şimale (kuzeye) doğru bütün şark (doğu) vilayetleri Fransız tahkim (hakimiyet) ve zulmü altına veriliyor. Bir senedir âsâyiş bahanesiyle işgal altında tuttukları memleketlerimizde Yunan ve Fransız mel’unları (lanetlenmiş) birbirine rekabet edercesine ele geçirdikleri din kardeşlerimize tarihte görülmeyen vahşet ve canavarlıkları yapıyorlar.
İşte bakınız sevgili memleketimiz gibi hemen bütün sekenesi (sakinleri oturanları) ve her varlığı ile Müslüman olan Maraş, altı gündür yerli Ermenilerle Fransızların top şarapnelleri tesiriyle peyda olan (meydana gelen) vasi (geniş) korkunç yangın alevleri içinde kavrulup mahvoluyor. Ya mü’minîn! yerde bütün inananlar, gökte bütün melekler şahittir ki, Türk ve Müslüman olmaktan başka bir günahı olmayan bu din ve millet kardeşlerinizin hasbeten-lillah (Allah rızası için) imdadına yetişiniz. Bu zavallıları hain düşmanların kanlı pençelerinden kurtarınız. Evet geliniz, görünüz Maraş yanıyor. İslam kanı dereler gibi akıyor. Namussuz Ermeniler ve insaniyetten bî-nasip (nasipsiz) Fransızların emân-ı nâ-pezir (geçerli olmayan eman) top atışları bârân-ı bela (bela yağmuru) gibi dökülen mitralyöz yağmurları yıldırımlar bu muhataralar (tehlike-korku) içinde boğuluyor. Kadın, çoluk çocuk, ihtiyar hasta gibi sınıf-ı acezenin (güçsüz sınıflar) kopardıkları vâveyla-yı istimdad (yardım çığlıkları) dergâh-ı uluhiyyete (Allah katına) kadar yükseliyor. Fakat halas ve necat (kurtuluş) dakikalarının pek yakında hulul (gelip çatması) edeceğine Ashab-ı Kiram gibi kırılmaz bir azimle (kararlılık) dönmez bir yüzle iman eden Maraşlı din kardeşleriniz altı gün altı gecedir susuz, uykusuz, sükun ve aramsız (durup dinlenmeden) bir halde düşmanın kahr-u gazap ( helak ve azap) yağdıran ve cehennemden nişan veren bir dürlü azap ve helâk vesâitiyle mütehevvir (kızgın) arslanlar gibi pençe-i şuyur (aslan pençesi) olan Maraş, şu dakikada bütün esâretzede (esir olan) dünya sükkanına (oturanlarına) bir ders-i fazilet (erdemlik örneği) vermeğe çalışıyor. Zira biliyor ki insanı behâimeden (hayvanlardan) tefvik (üstün kılan) eden din ü devlet (devlet ve din) ve millet muhabbeti (sevgisi) ve namus ve haysiyet (edep ve onur) duygusudur. Bugün ruh vicdana tamamıyla ve bütün mazisiyle (geçmişiyle) hakim olan bu mefkûreler (fikirler) yolunda düşman ne kadar kavi (kuvvetli) tali’in (şans) mürettip zebun (tertip edilmiş zayıf) olursa olsun hükm-ü kaza ve kaderden asla yüz çevirmeyecek, bu azim (kararlılık) ve iradesinin şiddet ve kuvvetiyle dir ki sonuna kadar can verip can alacaktır. Siz de bütün kudret-i iman ve iz’ânınızla
121 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
(iman ve akıl gücü) dîde-i basiret (basiret gözü) ve intibanızla (kanaat) içiniz mutaassıp (körü körüne bağlı) ehl-i salip (Hıristiyan) tarafdaranının (taraftarlarının) bugün Maraş’ta açtıkları kan ve ateş çığırları, görecekleri imkan nisbetinde bütün memalik (ülkeler) ve bilad-ı İslamiye (İslam beldeleri) hakkında mansur (üstün gelen) bî-rahm ve bî-eman (merhametsiz ve güvensiz) siyasetin fâ-tıme-i (başlangıç) tatbikatıdır. Uyanınız ehl-i iman uyanınız! İnsana kanlı yaşlar döktürecek ve belki insaniyete lanetler yağdıracak şu fecî (acıklı) hallerimizden ibret alınız. Şu altı gün kadar pek kısa bir müddet zarfında biz gördük ve emin olduk ki düşman lâyetezelzel (sarsılmaz) azim (dayanıklılık) ve imanımız karşısında hâib ve hâsir (eli boş ve hüsrana uğramış) kalacak. Yirminci asır medeniyette kurun-ı vusta (orta çağ) zihniyetiyle temin etmek istediği o mevki-i muallayı (yüksek mevki) ihtiram ve ihtişamgah (saygı duyulan makam) ehl-i tevhid ve imanın alamet-i diniye-i semaviyesi (imanın dini ve semavî sembolü) olan eski pür-nur (nurlu) hilalimize nasip ve müyesser (nasip) olacaktır. Gayret (çalışma) bizden tevfik (zafer) Allah’tan kardeşler.”122
28 Ocak’ta Maraş’ın stratejik noktaları olan Atoğlu, Duraklı ve Kuyucak Mahalleleri tamamen, Çarşıbaşı ile Hatuniye mahallesinin bir kısmı Kuvây-ı Milliye’nin kontrolü altına girdi. Şehir içinde silahlı çatışma akşama kadar devam etti. Mahallelerin ve çarşının güvenliğini sağlamak için karakollar kuruldu123. Fakat bu gelişmeler uzun sürmedi. Aynı gün Fransızlar Ermenilerle birlikte 20 top ve birçok makineli tüfekle savunmasız halkın üzerine ağır bir şekilde ateş ederek esas amaçlarını ortaya koydular. Müslümanlara vahşice saldırdıkları gibi şehre gelip gidenleri sorup araştırmadan katlettiler124.
Fransız ve Ermenilerin saldırıları karşısında Türk halkı paniğe kapıldı Maraş’tan kaçmaya başladı. Savaşın yedinci günü olan 28 Ocak’ta Fransız kuvvetleri bir direnişle karşılaşmadan şehre girerek istediği stratejik noktalara yerleşti. Halk şehirden dışarı kaçmaya devam ediyordu. Yani mahalli ifade ile mecaz anlamda söylenen “kaç kaç” başlamıştı. Fakat bu durum gece yarısı değişti. Türkler, cesaretle Fransızların içine nüfuz ederek 29 Ocak’tan itibaren yeniden azim ve kararlılıkla savaşa devam ettiler125.
122 Bu bildiri Maraş Livası Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti namına Elbistan Heyet-i Merkeziyesi imzasıyla 27 Ocak 1920’de Sivas Valiliği’ne, Hüzür-u Sâmî-i Sadâret Penâhilerine ve Dahiliye Nezaret-i Celîlesine “gayet mühim ve müsta’celdir” şerhiyle gönderilmiştir. İşgalin Der-saadet’teki medeni Avrupa ve Amerika mümessillerine ciddi bir lisanla anlatılması istenmiştir. TİTEA, Kutu no 28, Belge no 8.
123 Sivas Valiliği, Heyet-i Temsiliye’den alınan 1 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti 2 şubat 1920 tarihinde Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne bildirildi. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 93.
124 Hakimiyet-i Milliye, 28 Ocak 1920, sayı 5.
125 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
29 Ocak Perşembe günü kışladan şehre mitralyöz ve bomba ile devamlı ateş edildi. Daha önce savaş karargahı haline getirilen kiliselerden Müslüman halk üzerine ateş açıldı. Ermeni askerleri tarafından Müslümanların evlerinin çoğu yakıldı126. Halkın elinde 3 top ve bir miktar havan topu vardı. Müslümanlar bu silahları kullanarak kışla ve cephanelik olarak kullanılan Amerikan Yetimhanesi ile Gregoryan Kilisesi’ni bombaladı.
Ermeniler, Maraş kurtuluş savaşında Fransızlara aşırı derecede yardım ediyordu. Bunun yanı sıra Ermeniler, Müslümanlar savunmaya geçince Fransızlara Türklerin bütün evlerini yakmayı teklif ettiler. Fransızlar, bu teklifi kabul etmediği gibi Türklerin katledilmesini önlemek amacıyla Katolik Kilisesi ve Shalom Yetimhanesi yanındaki Müslümanların evlerinin yakılmasına da engel oldu127.
30 Ocak’ta Fransız askerleri ateş ederek şehri her taraftan kuşattı. Atılan bombalar sonucu çıkan yangın olumsuz hava şartları ve kuzeyden şiddetli esen poyraz rüzgarının etkisiyle şehrin her tarafına yayıldı. Şehir harabeye döndü ve halk arsında açlık tehlikeli boyuta ulaştı. General Querette bu olumsuz şartlarla hiç ilgilenmedi. Bu arada halk da her dakikası kanla geçen savunma mücadelesine devam etti.
31 Ocak’ta kışla istikametinde önemli bir olay olmamakla beraber sokak savaşı ve yangınlar devam etti. Çarşı ve pazar yağma edildi128. Kışlaya ve Ermeni Katolik Kilisesi’ne sığınan düşmanla müsademe yapıldı. Müslüman halk büyük bir azimle düşmana karşı direndi. Düşmanın saldırıları etkisiz hale getirildi ve Şekerdere Kilisesi’nden çıkan Ermeniler imha edildi. Bugün Türkoğlu ve Şerefoğlu arasında devriye gezen düşman kuvvetlerinden 3 makineli tüfek ile bunların hayvanları alındı ve elde edilen hayvanlarla nakliye kolu kuruldu. Düşmanın İslahiye demiryolunu kesmek için Andırın’dan bir Kuvâ-yı Milliye müfrezesi hareket etti129.
31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan gece Belediye binası civarındaki evler ateşe verildiğinden çok büyük bir yangın çıktı. Yangından faydalanan halk çarşıyı yağmalamaya başladı. Yağmalamayı durdurmak için caydırıcı ve gerekli tedbirler alındı. Yağmalamanın önlenmesi için şehre ulaşan seyyar Milli kuvvetlerden 150 asker kuzeyde bulunan boş evlere yerleşti. Bunlardan bir tabur Karamanlı Mahallesi’nin güney batısında bulunan Mercimek Tepe’ye ve diğer bir tabur
126 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.78.
127 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
128 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 102.
129 Sivas Valiliği’nin, 4 Şubat 1920 tarihli yazısıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği Heyet-i Temsiliye’nin 3 şubat 1920 tarihli telgraf sureti. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 100.
kışlaya bakan Tavşan Tepe’ye konuşlandı130. Buralarda halkın elinde bulunan top ve tüfeklerle müsademeye devam edildi. Bu arada yurdun diğer yerlerindeki Milli kuvvetlerden gönüllü olarak gelen askerler de Maraş kurtuluş savaşına katıldı131.
1 Şubat’ta General Querette, Maraş’ta bomba ve mitralyöz ateşine devam ettirdi. Atılan mitralyöz ve bombalarla şehrin bazı mahalleleri harabe haline döndü. Ateş altında kalan suçsuz çocuk, kadın ve yaşlılar katledildi132. Şehirdeki Müslümanların malları ve evleri yandı bir çok insan da şehit edildi. Bu sebeple Müslümanlar ile Ermeniler arasında düşmanlık aşırı derecede arttı. Halk, Fransız ve Ermenilerin şehri tamamen boşaltmasını istedi. Şehrin kurtarılması için tek çare Fransızların çekilmesiydi. Fransızlar şehirde kaldığı sürece Ermeni katliamı devam edecek dolayısıyla savaş da sürecekti. Zira bunun böyle olmasını Ermeniler ve Fransızlar istiyordu. O zaman da Müslümanlar, tamamen yok oluncaya veya şehri Ermeni ve Fransızlardan temizleyinceye kadar mücadeleye devam edecekti133.
1 Şubat’ta Ermenilerin evleri ve kiliseleri Fransız askerlerince koruma altına alındı. Fransız üniforması giymiş 400 Ermeni askeri top ve tüfek ile halka ateş etti. Bu arada kışlada bulunan dağ topu ile de ateşe devam edildi. Yardım için çevre köylerden Maraş’a gelen Müslümanlar, Ermenilerce pusuya düşürülerek şehit edildi. Bugün Ceza Reisi de Ermenilerce şehit edildi. Şehirde bulunan mazlum insanlar ellerine geçirdikleri silahla hayatlarını savunmaya ve şehri kurtarmaya çalışırken dışarıda bulunan Ermeni ve Fransız kuvvetleri de şehre saldırmaya devam etti134.
Mütareke hükümlerine uymadan Fransızlara yataklık eden Ermeniler tarafından Maraş’ta yapılan mezalim 1 Şubat 1920’de Darende halkı tarafından yapılan mitingde kınandı135. Ayrıca top ve mitralyöz ateşleri içinde mahsur kalan Maraş halkına yardım etmek üzere kurulan bir tabur Milli Kuvvetin gönderildiği bildirildi136.
2 Şubat’ta Ermenilerin sığındıkları Şekerdere Kilisesi’nin içinde 6 sandık cephane, 20 bomba ve 1 otomatik tüfek bulundu. Aynı gün askerî kışla gibi kullanılan Şekerdere Kilisesi yakıldı. Ermenilerin ve Fransızların ellerinde
130 Sivas Valiliği’nin, Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği 2 Şubat 1920 tarihli yazısında ifade edilen Darende Kaymakamlığı’ndan alınan 1 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 97.
131 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 102.
132 A.B.G.K.A.E.M., c.3, s.81.
133 Sivas Valiliği’nin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Heyet-i Mer-keziyesi’ne yazdığı 4 Şubat 1920 tarihli raporun sureti. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 126.
134 Hakimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1920, sayı 6.
135 Sivas Valiliği’nin Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği 2 Şubat 1920 tarihli yazısında ifade edilen Darende Kaymakamlığından alınan 1 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti. TİTEA, Kutu no 19 Belge no 973
136 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 123.,.
tutmaya çalıştıkları yukarı Bedesten ile Belediye binası ve şehrin çoğu Milli Kuvvetlerin denetimine geçti. Antep yolu üzerindeki dağlık bölgede bulunan 150 kişilik düşman müfrezesi ve Maraş’ın güney batısındaki Atizi mevkiinde bulunan Fransız müfrezesi Kuvâ-yı Milliye tarafından kuşatıldı. Buralarda meydana gelen silahlı çatışmada 412. Fransız Alayı’na mensup dört asker esir alındı137. Yapılan katliamlara karşı duyarlı olan Develi halkı Maraş’taki yükü hafifletmek için 2 Şubat tarihli telgrafıyla yardıma hazır olduğunu bildirdi138.
Şehir içinde yaptığı katliam ile yetinmeyen bir Fransız süvari müfrezesi 2 Şubat’ta Pazarcık’ın batısında bulunan Karahasan Köyü’ne saldırdı. Kuvâ-yı Milliye tarafından silahla karşılanan Fransız birliği geri çekildi ve müsademede altı Fransız askeri öldürüldü. Buradan Arapkir Köyü istikametine giden Fransız süvari müfrezesi demiryolunu tahrip etti. Maraş’a gelmeye cesaret edemeyen birlik Sırçalı’ya gitti. Müfreze, burada bir miktar kaldıktan sonra Birecik istikametine doğru ilerledi139.
3 Şubat’ta Şekerdere ve Tekke mahallesi’nde düşman kuvvetleri imha edildi. Hatuniye mahallesine giden bir kısım halk oradaki düşman kuvvetlerini etkisiz hale getirdi. Mahallede çıkan yangında bir çok insan şehit oldu ve bir kısmı da yaralandı. Bugün, Fransızların 18 arabayla Maraş’a göndermiş olduğu 10.000 kıyye140 un, şeker ve kahve, Karabilal ile Tulum mevkii arasında halk tarafından ele geçirildi141. Çatışmada 14 Fransız askeri öldürüldü142.
5 Şubat günü halk sonuna kadar direnerek kurtulmak veya tamamen yok olmak kararında olduğunu ortaya koydu. Halkın bu kararlı tutumu Fransızların telaşlanmasına sebep oldu. Özellikle dışarı çıkamayan Ermeniler sığındıkları kilise, okul ve evlerden Müslümanlara karşı ateşe devam ettiler143. Düşmanı muhasara altına almak için yeniden caydırıcı tedbirler alındı. Evliya Efendi, arkadaşlarıyla birlikte hareket etmek isteyince gerekli talimat verildi. Ermeniler; Divanlı, Kanlıdere mahallelerinde ve Çarşıbaşı’nda yangın çıkardıklarından bir çok binalar harap oldu. Bugün İslahiye ve Antep yollarından düşman askerlerinin gelme ihtimali olduğundan bunlara engel olmak amacıyla bir süvari müfrezesi gönderildi144
. Ayrıca şehirde Ermenilerin yaptıkları katliam insanlığı tehdit edecek
137 Sivas Valiliği’nin 4 Şubat 1920 tarihli yazısı. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 98, Kutu no 20, Belge no 123. Kutu no18, Belge no37.
138 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 100.
139 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 101, Kutu no 20, Belge no 125.
140 1 kıyye 1282 gramdır.
141 Sivas Valiliği’nin 3 Şubat 1920 tarihli yazısı ekinde bulunan 3 Şubat 1920 tarihli rapor. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 103, Kutu no 20, Belge no 128.
142 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 128.
143 Hakimiyet-i Milliye, 6 Şubat 1920, sayı 7.
144 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 107.
boyuta ulaştığından protesto için mitingler yapılması ve felaketzede Maraşlı dindaşlara yapılan zulmün dış dünyaya bildirilmesi istendi145.
6 Şubat’ta bir Fransız uçağı şehrin üzerinde bir kaç tur attı ve Fransız yetkililerine mesaj bıraktı. Uçak Maraş semalarında uçarken Türkler ateş etti. Buna Fransızlar top ateşiyle karşılık verdi146.
7 Şubat günü Fransız Kolordusu Maraş’a ulaştı ve şehrin güneyinde 4 km. uzakta bulunan Atizi mevkiine karargahını kurdu. Bu kuvvetlerin bir kısmı şehrin güney ve kuzeyine yerleştirildi. Birliğin bir kısmı da Maraş’ın batı tarafından girdi ve şehirdeki kumandanla irtibat kurdu147. Aynı gün Fransız ve Ermenilerin yaptıkları katliam ve zulüm devam etti. Kadınlar ve çocuklar top ve mitralyöz ateşi altında yandı. Binlerce insan bu vahşete kurban edildi. Düşman muhasarası ve sansürü altında bulunan bu insanların feryadını kimse duymadı148. Çaresiz kalan halk müsademeye devam etti.
İslahiye istikametinden gelen 500 Fransız askeri ve 2 sahra topu, Maraş’a yaklaşık 8 km. uzaklıkta bulunan mevkide Kuvâ-yı Milliye tarafından ele geçirildi. Ayrıca Antep’ten gelen 60 arabalık düşman cephanesine Kuvâ-yı Milliye tarafından el konuldu.
Ermeniler kilise ve mekteplerde sık sık toplantı yaptılar. Bahçe (Bulanık) ve Haruniye (Düziçi) civarında bulunan Ermeniler, Müslüman köylerdeki insanları zincirleyerek boğazladılar ve bir kısmını da vahşice katlettiler149.
Maraş’ta sokak savaşı devam etti. Düşmanın istinat ve sığınak noktaları olan Kümbet, Kırklar ve Tekke kiliseleri yakılarak imha edildi. Şıh, Ekmekçi ve Hatuniye mahalleleri Kuvâ-yı Milliye tarafından kurtarıldı. Kuşatma altında bulunan Fransızlar, Amerikan Koleji’nde bulunan Amerikan misyonerleri vasıtasıyla savaşın durdurulması için müracaatta bulundular.
Fransız uçağı 7 Şubat’ta Maraş semaları üzerinde dolaşırken Fransız kumandanına hitaben yazılan mevcut durumun ve kayıpların bildirilmesi hakkındaki evrak bırakıldı. Aynı gün İslahiye istikametinden Maraş’a gönderilen 300 piyade asker, 1 top ve 2 mitralyöz ile Eloğlu (Türkoğlu) yakınında bulunan Bababurnu’nda 150 asker, 100 araba Milli Kuvvetler tarafından kuşatıldı. Kilis-
145 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 122.
146 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 55.
147 The Armenian Rewiev, Vol. 30, (Winter 1977-78), s.395.
148 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 109.
149 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 113.
Antep yolu mücahitler tarafından tutuldu. Akçakoyunlu ve Halas istasyonları arasındaki demiryolu tahrip edildi150.
8 Şubat’ta Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleri altında şehirde bulunan yaşlı, kadın ve çocuklar alevler altında yanıyordu. Kurşun ve ateş yaralarıyla ölen binlerce masum insanın cesetleri yerde yatıyordu. Muhasara altında bulunan çaresiz bu insanların acil yardım talebi dış dünyaya sansür edildiğinden çığlıklarını duyan da yoktu. Bu mazlum insanların yardım çağrısına ancak Milli Kuvvetler koşuyordu151. Ermenilerin askerî karargah olarak kullandıkları Kümbet Kilisesi’nde ve düşmanın sığındığı çevredeki evlerde çatışmaya devam edildi. Heyet-i Temsiliye üyesi Evliya Zâde, düşmanın bulunduğu stratejik beş noktayı muhasara altına alarak başarılı bir şekilde taarruza devam etti. Taarruz esnasında Evliya Zâde ve arkadaşlarından bir kaçı şehit olunca harekât akim kaldı. Ermenilerden alınan bu stratejik yerler terk edilince düşman tekrar Kümbet Kilisesi ve çevresindeki evlere sığınarak harekete devam etti152.
8 Şubat gecesi şehirdeki Fransız birliklerinin hepsi kışlada toplandı. Bundan endişelenen Ermeniler neden toplandıklarını sorduklarında Fransızlar, askerî manevra olduğunu söylediler. Ayrıca Fransızlar, Ermenilere bir mesaj göndererek evlerinde kalmalarını aksi takdirde dışarı çıkanların kurşunlanacağını bildirdiler. Mesajı alan Ermeniler derin bir düşünceye kapıldılar. Her şeyin farkında olan Türkler, açlık ve çaresizlik içinde savaşıyordu153.
9 Şubat günü hava çok soğuktu ve aşırı bir kar fırtınası vardı. Kar o kadar çok yağmıştı, o kadar kalındı ki evlerin üzerini örtmüştü ve hiç bir şey görünmüyordu. Çukurları kar doldurduğundan çevre dümdüz görünüyordu. Bu çok ağır ve soğuk hava şartlarına rağmen 9 Şubat’ta 1000 asker ve 8 toptan oluşan Fransız yardım birliği Maraş’a geldi154.
10 Şubat’ta savaş bütün şiddetiyle devam etti. Fransızların top ateşiyle çıkardıkları yangınlar şehrin büyük bir kısmının harap olmasına neden oldu ve akşama kadar yangın devam etti. Her taraftan kuşatılan ve savaştan yorulan Fransız kuvvetleri başarılı olma ümitlerini kaybettiler. Şehir semt semt Milli Kuvvetlerin eline geçti. General Querette, Ermeni komitacılarıyla Amerikan Koleji’ne sığındı ve buraya Amerikan bayrağı çektirdi. Bundan sonra Ermeni ve
150 Sivas Valiliği’nin 11 Şubat 1920 tarihli yazısı ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği yazının ekinde bulunan ve “Heyet-i Temsiliye’ye i’tasi rica olunur” ifadesi yazılmıştır. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 115.
151 Sivas Valiliği’nin 9 Şubat 1920 tarihinde Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği yazının ekinde bulunan ve Heyet-i Temsiliye’den alınan 8 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti, TİTEA, Kutu no 19, Belge no 109.
152 Elbistan’dan çekilen 8 Şubat 1920 tarihli telgraf, TİTEA, Kutu no 120 Belge no 107.
153 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s.68.
154 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 56.
Fransız kuvvetleri Müslümanlara taarruz etmekten ziyade onlara karşı savunmaya geçti155.
Fransız komutanları vasıtasıyla gönderilen telgrafta; Fransızların Erme-nilerden kurduğu taburla Maraş’ta acı olayların çıkmasına sebep olunduğu, katliam yapılarak kanlar akıtıldığı, namusa tecavüz edildiği, saf ve masum insanlara zulmedildiği ifade edildi. Halkın vatan ve namus uğruna yaşlı, kadın ve çocuk demeden toptan Fransızlarla savaşma kararında olduğu, Fransız askerlerinin himayesindeki Ermenilerle yaptıkları mezalimin ülkeleri tarafından kabul edilemeyeceği, Ermenilerin hayalci oldukları, tarihte Osmanlı’nın Fransızları çok iyi tanıdığı, medeni Fransa’nın Maraş’ta katliama izin vermeyeceği, Müslüman halkı rencide etmenin Fransa’nın iktisadi ve siyasi menfaatine yararlı olmayacağı belirtildi156.
10 Şubat Salı günü akşamına kadar şehir bombalandı. Ermenilerin ve Fransızların amacı şehri tamamen teslim almaktı. Bu şiddetli bombanın etkisiyle Müslüman halkın morali bozuldu. Halkın çok az bir kısmı Fransızların çekileceğine inanıyordu. Bu sebeple Türklerin çoğu teslim bayrağını çekerek şehri boşaltmaya başladılar. Fakat bugün Fransız kumandanına değiştirilmesi mümkün olmayan bir kararla şehri boşaltma emri verildi. Bu emir üzerine Ermeni karargahına gelen Capital Arlabose, Fransızların Maraş’tan çekileceğini söyledi157. Bunu duyan Ermeniler şaşkına döndüler ve üzüntülerinden kahroldular. Çünkü Ermeniler arasında Türklerin Fransızlara teslim olacağı haberi yayılmıştı. Şimdi ise bu haberin doğru olmadığı ortaya çıkmıştı. Bunlar İtilaf Devletleri’ne güvenerek gelmişti ve şimdi gitmek zorunda kalıyordu. İşgalciler ve işbirlikçileri mecburi olarak şehri terk etmeğe başlayınca Türkler tekrar şehre dönmeye başladılar.
Ermenilere göre, Fransız memurlarına herhangi bir sorumluluk yüklenmeden ve yaptıkları hatanın cezasını çekmeden şehirden ayrılma izni verildi. Çaresiz kalan Ermeniler de Maraş’tan ayrılmak zorunda kaldı.
Ermeniler, geride yıkılmış evlerini, tatmin edemedikleri kinlerini ve acı dolu hatıralarını Türklere bırakarak hayvanlarıyla birlikte Maraş’tan ayrıldılar158. Ermeniler Maraş’tan öyle bir kinle ayrıldılar ki, ayrılırken Türklere kalmasın diye kale gibi sığındıkları, siper olarak kullandıkları ve canlarından çok sevdikleri
155 Hakimiyet-i Milliye, 11 Şubat 1920, sayı 8.
156 Sivas Valiliği 10 Şubat 1920 tarihinde, Maraş faciası dolayısıyla Hâk-i Şahaneye, Düveli İtilafiye mümessillerine, Urfa’daki komutanlar vasıtasıyla General Goro caniplerine, Meclis-i Mebusan’a, Hariciye Nezâreti’ne, Paris Sulh Konferansı’na, Matbuat-ı Osmaniye’ye, Sadâret Makamı’na 13 imzalı telgrafı çekti. TİTEA, Kutu no 27, Belge no 21.
157 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 56-57.
158 Ermenilerin görüşlerine göre emre uymadığı bahanesiyle Ermeni askerleri cezaevine konuldu ve Türklere saldırma fırsatı verildi. Maraş’ta savaş çıkarıldı ve 22 gün boyunca süren savaşta Ermeniler katledildi. The Armenian Rewiev, Vol. 30, (Winter 1977-78), 388-397, s.394-295.
sağlam kalan evlerini kendi elleriyle yakarak, yıktılar. Ekonomik durumları iyi olmasından dolayı onların evleri daha sağlam ve daha iyi idi. Duvarları taştan yapılmış olan iki veya üç katlı evlerin tavanları kiremit çatı ile kapatılmıştı. Taştan yapılmış olan avlu duvarları ise kale surları gibi kalın ve yüksekti. Bu sebeple Ermeni evlerini dışardan muhasara ederek yakıp yıkmak mümkün değildi. Fakat ilahi adalet öyle tecelli etti ki; Ermeniler, Türklerin yakıp yıkamadığı o muhkem ve muhteşem evlerini şimdi kendileri elleriyle yakıp yıktılar. Birlikte kardeşçe yaşadıkları Türklere ihanet etmenin cezasını kendi elleriyle infaz ettiler.
Gelişmeleri endişe ile karşılayan Silvan Kaymakamlığı, 10 Şubat günü Maraş’ta meydana gelen faciayı protesto ederek kendilerine ulaşan bilgileri yetkili yerlere gönderdi159.
10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece Fransız kuvvetleri şehri şiddetli bir şekilde bombaladı. Doktor Mustafa, General Querette ile görüşerek bir anlaşmaya vardı. Bu arada Querette ile görüşmeye fırsat bulamayan Albay Normand, birliklerini İslahiye istikametine doğru çekti160. Diğer Fransız ve Ermeni askerleri de gece vakti gizlice şehirden çekildiler. Giderken ses çıkarıp duyulmasın diye atlarının ayaklarına keçe bağladılar.
İşgalcilerin gizlice çekilip ayrılmasının hemen arkasından Hükümet Konağı’na ve resmî binalara Osmanlı Bayrağı çekildi. Şehrin asayişini temin etmek için Elbistan’da bulunan askerler Maraş’a gitmek üzere yola çıkarıldı. Kolordu Komutanlığı bu gelişmelerden ve alınan sonuçtan dolayı Allah’a şükrederek memnuniyetini belirtti161.
Maraş’tan çekilen Fransızlar ve işbirlikçileri Ermeniler, yolların karla örtülü ve havanın çok soğuk olması sebebiyle yolda perişan oldular. Tekrar Maraş’a dönmek için Halep-Adana arasında tahkimat yapmaya çalıştılar ise de bir sonuç alamadılar. Bu arada Maraş halkına zulmeden Fransız ve Ermenilerin şehirden ayrılmasına Müslümanlar son derece sevindi162.
Maraş’tan çekilen ve medeni geçinen Fransızlar ve onlara öncülük eden Ermeniler gittikleri yerlerde, bilhassa Urfa’da Müslümanları katletmeye devam etiler. Halkın mallarını gasbettiler163. Malları gasp edilen ve savaşta yorgun düşen
159 TİTEA., Kutu no 25, Belge no 110.
160 Yavuz, a.g.e., s.57-58.
161 Sivas Valiliği’nin Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gön-derdiği 12 Şubat 1920 tarihli yazısı, Sivas Valiliği aynı tarihli yazıyı Anadolu Kadınlar Cemiyeti Riyaseti’ne gönderdi. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 1.
162 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 30.
163 Sivas Valiliği’nin Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gön-derdiği 12 Şubat 1920 tarihli yazının ekinde bulunan Aziziye Kaymakamlığı’ndan cevaben alınan 11 Şubat 1920 tarihli telgrafın suretidir. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 6.
Belleten C. LXVII, 60
Maraş halkı arasında açlık baş gösterdi. Bunun üzerine can ve malları zarar gören insanlara yardım olarak Ziraat Bankası vasıtasıyla 10.000 lira gönderildi164.
Yabancı basına göre Milli Mücadele’nin Güney cephesi Maraş, Antep ve Urfa’da toplam kayıp, 10.000 Ermeni ve 600 Fransız askeri idi. Suriye’deki Fransız işgal kuvvetlerinin günlük masrafı ise 2.000.000 Franktı165
. Bu ağır masraf Fransızların maliyesine aşırı bir yük getiriyordu.
Şehirden çekilmeye mecbur edilen Fransızlar, dönecekleri ümidiyle Mersin Limanı’na 4 fırka asker çıkarmayı ve Adana’da bulunan 2 batarya ve bir kıta asker ile birlikte Maraş’a yeniden saldırmayı planladılar166. Fakat Araplar, Camıslı ve Yaslık civarında müsademeye girdikleri Fransızları perişan bir halde geri püskürttüler. Fransızların Maraş’tan zorla geri çekilmesi İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri’ni telaşa düşürdü. Bundan sonra Fransız yetkilileri Maraş’ta kendilerine karşı yapılan kıyamı daha iyi anlamaya başladılar. Çünkü bu kıyam Maraş halkının istikbalde özlediği ve asla vazgeçemeyeceği istiklal ve hürriyet içindi167.
Bu araştırma tamamlanırken şu gerçeği de ifade etmek uygun olacaktır. Maraş’ta yaşayan Ermenilerin bir kısmı, Fransızların yanında yer alan Ermeni lejyonlarının halka karşı yaptıkları zulmün doğru olmadığını idrak etmişti. Bu sebeple Ermeni Başpiskoposu Janparyan ve murahhas üyesi Haçador ve Padolu İbrahim Efendi gibi Ermeniler, Büyük Millet Meclisi’ne çektikleri 18 Temmuz 1920 tarihli telgrafta Hükümete bağlı olduklarını, Fransız veya başka bir yabancı devletin gelmesini kesinlikle kabul etmediklerini, Osmanlı Devleti vatandaşı olarak doğduklarını ve yine aynı devletin vatandaşı olmaktan başka isteklerinin olmadığını, bu isteklerini çeşitli patrikhane ve elçiliklere de yazdıklarını bildirdiler168.
164 3. Kolordu Kumandanlığı’nın Sivas Vilayeti’ne yazdığı 18 Şubat 1920 tarih ve 744 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 18, Belge no 19.
165 Erkân-ı Harbiye Reisi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne yazdığı 3 Mayıs 1920 tarih ve 3264 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 17, Belge no 57.
166 Erkân-ı Harbiye Reisi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne yazdığı 24 Şubat 1920 tarih ve 1434 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 18, Belge no 12.
167 3. Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkezi-yesi’ne yazdığı 7 Mayıs 1920 tarih ve 113 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 18, Belge no 33.
168 Anadolu azası olarak imzalanan 18 Temmuz 1920 tarihli telgraf Ankara’dan Erzurum’a çekildi. TİTEA, Kutu no 24, Belge no 91.
ABSTRACT
After 1862, Armenians started to rebel in Maraş. They were used by Russian, French, English and American people for their political interests. During World War I, Armenians rebelled with the provocation and encouraging of foreign powers against the Ottoman State. In the critical days during the Dardanels War, the Armenians fought the Turkish army. They treated Turks antagonistically in order to provide facilities for Entente Powers. Besides, they supported Bozo Çetesi which was a terror group at that time. Because of such reasons, the rebellious Armenians were compelled to migrate dating from 10th April 1915.
In the war years, Bozo Çetesi (terrorist group) was founded. The Çete, gathered people and used them against Turks. They violated security by attacking Turks. The armed attacks and the massacres of Bozo Çetesi made the Turkish soldiers’ position difficult and made the activities of the Entente Powers and Armenians supporting them easier. Bozo Çetesi, powered with the help of Bozo tribe, supported the rebellious Armenians. The Çete became an important terrorist group in the eastern and southern regions of Maraş and it took the help of Güllo Çetesi as well.The soldiers were sent on the Çete and the sources of the çete were blocked. The Çete,working as railway workers during the day, attacking people at night, making contact with Armenians and misleading the people by wearing military clothes of the Ottoman soldiers, being effective on the directions of Maraş, Pazarcık, İslahiye, Nurdağı and Bahçe, destroyed in July 1918.
Armenians started to insult the honour and the sacred values of the Turks on the first day of the occupation of Maraş by French on 31 October 1920. On the same day, because of the fact that a French soldier wanted to uncover the veil of a woman coming from a public bath, the Sütçü İmam event came into being. Armenians in the French army started to massacre in order to take revenge. Armenians such as Agop Hırlakyan welcomed the French authorities. The French brought down the Turkish flag from the castle by the provocation of Armenians.
Armenian Legions wearing French uniforms killed innocent people in the villages around Maraş. They sabotaged the mosques and fired Muazzin calling for Azan. They also imposed a curfew on the city between 06:00am and 18:00pm.
Armenians bombarded Maraş with the French during the defence which continued from 22 January to 11 February 1920. Fires started in various places of the city. Turks’ houses were selected one by one and were fired. The people in Maraş, who wanted to be destroyed by mitrailleuse, published annoucements in order to receive help and announce their voice. The people of the city who faced the danger of destruction in the fire and bombardment during the 22 days, showed an honoured struggle. The bombardment which continued by the order of General Querette could not intimidate the people.
Armenians opened fire continuously from their houses and churches, which they used as a shelter. Armenian attacks were made ineffective by the Kuvâ-yı Milliye which was organized by the order Mustafa Kemal Atatürk. That the French and the Armenians did not suppress the people by massacring in so bad weather forced them to fall in confusion. The French commander and the Armenian Komitas (an Armenian secret society) took shelter in the American College on 10 February. On the same day, the city turned into a ruin by the bombs from morning till evening. But the occupation forces decided to leave after seeing the dangerous position. As from 11 February, the French and their Armenian allies left from Maraş towards Turkoğlu direction. Because of the cold weather and the snowy roads, the escaped Armenians became miserable. The Armenians who took revenge from Turks and who were forced to escape, lost many lives due to the harsh weather conditions.
Bu milletin tek sahibi var: Kendisi!
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız. -Mustafa Kemal Atatürk
I. DÜNYA SAVAŞI VE KURTULUŞ MÜCADELESİ SIRASINDA MARAŞ’TA ERMENİ MEZALİMİ
1. Bölümün Tüm Sayfaları
Rus Devlet Arşivlerinden
100 Belgede Ermeni Meselesi
Mehmet Perinçek
ÖNSÖZ
Ermeni meselesi ve buna bağlı olarak Ermeni soykırımı iddiaları, son dönemde Türkiye ve dünya kamuoyunu belki de en fazla meşgul eden konuların başında geliyor. Bu iddiaların esasını oluşturan 1915-23 yılları arasında Türkiye’nin doğusunda yaşanan olayların en önemli tanıkları ise Türk ve Ermeni taraflarını hariç tuttuğumuzda, Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusyası’dır. Bu bakımdan bugünkü Rusya Federasyonu devlet arşivleri, Ermeni meselesinde gerçeklerin açığa çıkartılmasında önemli rol oynayacak belgelere sahiptir.
RUS DEVLET ARŞİVLERİNİN ÖNEMİ
Birincisi; Çarlık Rusyası, bir tarafı kadar Ermeni meselesinin içindedir ve Kafkas Cephesi’nde savaşan bir devlet olarak 1915 tehcirinin öncesi ve sonrasını ayrıntılarıyla kayda geçirmiştir. İkincisi; Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’nin Doğu Cephesi’nin Sovyet Rusya’nın Transkafkasya Cephesi olması, Sovyet arşivlerinin birinci elden bir kaynak olduğunu göstermektedir. Üçüncü olarak ise Çarlık arşivleri, Taşnakları kullanan bir güç olarak Taşnak belgelerinin bir kısmına sahipken, Sovyet arşivleri ise bir Sovyet cumhuriyeti olarak Sovyet Ermenistanı’nın arşivlerinin bir kısmını bünyesinde barındırmaktadır. Bugün araştırmacılara kapalı olan Ermeni devlet arşivlerindeki bazı belgelere Rus devlet arşivleri üzerinden ulaşmak mümkündür. Bunlara Azerbaycan ve Gürcistan kaynakları da eklenebilir.
Dolayısıyla Alman generallerinin, İngiliz subaylarının, Amerikan misyonerlerinin gözlemleri, emperyalist emellerini bir kenara bıraktığımızda dahi, “kişiselliği” aşamazken, Rusya her iki dönemde de olaylara devlet olarak tanıklık etmektedir. Bunlara bir de Ermeni ve diğer Transkafkasya cumhuriyetlerinin kaynaklarını eklediğimiz de Rus devlet arşivlerinin Ermeni meselesinin en temel belgelerini barındırdığını söylememiz abartı olmayacaktır.
Bu arşivlerdeki belgelerin niteliğinin önemi ise tümünün Çarlık Rusyası’nın, Sovyet devletinin, Taşnak ve Sovyet Ermenistanı’nın en üst düzeydeki yetkilileri tarafından imzalanmış çok gizli raporlar, yazışmalar olmasından kaynaklanmaktadır. Arşivlerdeki Türk-Ermeni meselesine ilişkin belgeler, bir taraftan iddia sahiplerinin itiraflarını içerirken veya Ermeni meselesini Türkiye’ye karşı kullanan güçlerin tespitlerini ortaya koyarken, diğer taraftan, Çarlık ve Sovyet Rusya gibi üçüncü bir gücün saptamalarını yansıtması nedeniyle de, uluslararası alanda etkili ve geçerli kanıt değeri taşımaktadır. Özellikle raporlar ve iç yazışmalar, devlet yetkililerinin gerçeği belirlemeye yönelik samimi değerlendirmelerini içermektedir.
RUS DEVLET ARŞİVLERİNDEN ÇIKAN TEMEL SONUÇLAR
Rus devlet arşivlerindeki belgelerin içerik açısından ortak özelliği ise Türkiye’nin tezlerini esas olarak doğrulamaları ve Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermesidir. 8 senedir Rusya’da Çarlık Rusyası’nın ve Sovyet döneminin devlet arşivlerinde Ermeni meselesi üzerine yaptığım çalışmalar sonucunda ulaştığım belgelerin temel sonuçları şu şekilde özetlenebilir:
Bu belgeler, 1915-1920 yılları arasında Ermeni çetelerinin Transkafkasya’da, Doğu Anadolu’da ve Kilikya olarak adlandırılan Adana ve Maraş bölgesinde Türkiye ve Azeri Türklerine ve Kürtlere yönelik sistematik katliam politikası izlediğini kanıtlamaktadır.
Ermeni çetelerinin etnik temizlik politikası, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Ermeni çeteleri ile Türk devleti ve Müslüman halk (Türkler ve Kürtler birlikte) arasında savaşın ve karşılıklı kırımın (mukatele) yaşanmasına yol açmıştır. Böylece iki taraf da birbirine şiddet uygulamıştır.
Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası’dır. Osmanlı devletini ve Anadolu’yu paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgütlerini kışkırtmışlar ve savaşa sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, TBMM hükümeti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırarak haklı bir savaş vermiştir, kendi vatanını savunmuştur.
BELGELERİN YER ALDIĞI ARŞİVLER
Bu belgeler, özellikle şu arşivlerde yer almaktadır: Çarlık dönemine ilişkin olarak Çarlık Rusyası’nın askeri arşivi ve dışişleri bakanlığı arşivi; Sovyet dönemine ilişkin olarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Merkez Parti Arşivi (şimdiki adı Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi), Sovyet döneminin dışişleri bakanlığı arşivi, Kızıl Ordu arşivi; her iki döneme ilişkin olarak ise Rusya Federasyonu Devlet Arşivi.
Bu çerçeve bilgilerden sonra ayrı ayrı ele alarak Çarlık ve Sovyet arşivlerinde Ermeni meselesiyle ilgili ne türden belgelere ulaşmanın mümkün olduğu üzerinde duralım.
ÇARLIK ARŞİVLERİNDE ERMENİ MESELESİ
Çarlık arşivlerinde Ermeni meselesine ilişkin olan belgeleri, öncesini de barındırmakla birlikte özellikle yoğun olarak 19. yüzyılın sonlarından başlatıp 1919’lara kadar getirmek mümkündür. 1917 Ekim Devrimi’yle birlikte Çarlık iktidarı tam olarak yıkılmakla birlikte Beyaz Orduların, Kolçak hükümetinin ve Tiflis’teki Kafkas Cephesi Genel Karargâhı’nın bir süre daha varlığını koruması, Çarlık arşivlerinin zaman kesitini genişletmektedir. Bu arşivlerdeki belgeleri şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
1. Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin yaşam koşulları. Çarlık arşiv belgeleri, Ermeni milliyetçi-şoven tarihçiliğinin Ermenilerin Osmanlı’daki yaşam koşullarıyla ilgili ileri sürdüğü tezleri net bir şekilde çürütmektedir. Bu belgelere göre Ermeniler, emperyalist devletlerin müdahalesine, özellikle Berlin Konferansı’na (1878) kadar, Türkiye’de çok iyi şartlarda yaşamışlar, özellikle Osmanlı Devleti tarafından desteklenmiş ve korunmuşlardır. Çarlık yetkililerin yazışmaları göstermektedir ki, Osmanlı Ermenilerinin yaşam koşulları Rusya Ermenilerine oranla çok daha iyidir. Bu yüzden Ermeniler, Çarlık Rusyası’ndan kaçarak Osmanlı’ya sığınmışlardır. Osmanlı hâkim sınıfları açısından sömürüde milli ayrım asla söz konusu olmamıştır. Hatta Ermeni köylüleri, birçok yerde Müslümanlara oranla daha varlıklıdır. Zaten Ermeniler, ticaret ve zanaatta önemli yerlere sahiptir. Ayrıca Osmanlı’daki halklar, özellikle Türkler, Kürtler ve Ermeniler, tam bir uyum içerisinde yaşamışlardır.
Bu temeldeki belgeler, Batı ve Çarlık Rusyası tarafından Ermeni meselesinin Türkiye’yi işgallerini aklamak amacıyla yapay olarak çıkartıldığını kanıtlamaktadır. Ermenilerin sözde kötü yaşam koşulları adına kamuoyu imal edilerek emperyalist saldırganlık gizlenmeye çalışılmıştır.
2. Ermeni milliyetçiliğinin doğuşu ve özellikleri. Çarlık belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin Batı’nın ve Çarlık Rusyası’nın özellikle 19. yüzyılda başlayan Ermenileri Türkiye’ye karşı kullanma projelerine paralel olarak geliştiğini göstermektedir. Özellikle arşivlerde yer alan o döneme ait Ermeni yayınları ve belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin işbirlikçi, şoven ve saldırgan köklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kafkasya’daki Ermeni aydınları, daha 19. yüzyılın sonlarında emperyalist devletlerle “işbirliği” içinde bağımsız bir Ermeni devleti kurmanın hayaline kapılmışlardır ve bu fikirlerini Türkiye Ermenilerine bir nevi zorla aşılamaya çalışmışlardır.
3. Ermeni meselesinin gelişiminde Batı Avrupa’nın rolü. Doğu’nun paylaşılmasında rekabet içinde olan Rusya ve Avrupa, Ermenileri kimin kullanacağı konusunda da yarış halindedir. Rus yetkililerinin yazdığı raporlar, özellikle İngilizlerin Ermeni meselesindeki kışkırtmalarını ortaya koymaktadır. Yetkililerin saptamalarına göre bu yolla bir taraftan Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak, diğer taraftan merkez kaç kuvvetler desteklenerek Osmanlı’nın paylaşılması hedefi güdülmüştür.
4. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere biçilen görevler. Taşnakların, Çarlık Rusyası yetkilileriyle yaptıkları yazışmalarından ve görüşmelerden Türkiye’yi işgal planları çerçevesinde Ermenilere iki misyon yüklenildiği görülmektedir. Ermeniler, cephe gerisinde ayaklanma çıkararak Türk ordusunu zaafa uğratacaktır. Bu birinci görevdir. İkincisi ise oluşturulan Ermeni gönüllü birlikleri yoluyla Türk ordusunun savunma hattını yırtarak Rus işgalini kolaylaştırmaktır. Ayrıca bu temelde Rus yetkililerinin yazdığı sayısız rapor vardır. Bütün bu planlar, Batı devletlerinin ve Çarlık Rusyası’nın emir komutası altında yürütülmüştür.
5. Osmanlı Ermeni kitlelerinin emperyalist planların peşinden sürüklenmesi. Her iki görevin yerine getirilmesinde Türkiye Ermenileri aktif rol oynamıştır. Mesele birkaç Taşnak teröristinin işinden ibaret değildir. Geniş Ermeni kitleleri gönüllü birliklerin oluşturulmasında ve ayaklanmaların çıkartılmasında yer almıştır. Arşivler, Çarlık ordularına hizmet etmek ve gönüllü birliklerde Türklere karşı savaşmak için Türkiye Ermenilerinin Rus yetkililere başvurularıyla doludur. Türk tebaasına bağlı sıradan köylülerden üniversite öğrencilerine, doktorlara kadar binlerce Ermeninin isim isim listeleri arşivlerde mevcuttur. Bu belgeler, tehlikenin boyutunu göstermesi açısından önemlidir.
6. Ermeni gönüllü birliklerinin katliam ve yağma politikası. Çarlık generallerinin ve subaylarının yazdığı yüzlerce rapor ve Çarlık askeri mahkemelerinin yüzlerce tutanağı ve kararları göstermektedir ki, Birinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri Müslüman halka karşı vahşi katliamlara girişmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu belgelere göre bu katliam ve yağma politikası sistematik bir biçimde yapılmıştır. Ermeni çetelerini kullanan Rus komutanları bile bu vahşet karşısında dehşete kapılmıştır. Birçok Ermeni subay ve askeri, bu nedenle askeri mahkemelerde yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır. Bu katliamların ve yağmaların tehcirden önce başlaması da ayrıca önem taşımaktadır.
7. Çarlık Rusyası’nın “Ermenisiz Ermenistan” projesi. Çarlık yetkililerinin iç yazışmaları, Rusların Ermenileri Türklerin üzerine sürüp kırdırtarak işgalin ardından bölgeye Don Kazaklarını yerleştirme planlarını da kanıtlamaktadır. Çarlık yetkilileri, bu projeyi “Ermenisiz Ermenistan” olarak nitelendirmişlerdir.
SOVYET ARŞİVLERİNDE ERMENİ MESELESİ
Sovyet arşivlerindeki belgeler, esas olarak 1917 sonrasına ait olmakla birlikte Sovyet yetkilerinin geçmiş olayları değerlendiren birçok yorumunu da içermektedir.
1. Ermeni meselesi, emperyalizm meselesidir. Lenin, Stalin gibi Sovyet iktidarının en üst düzey liderleri, Ermeni Bolşevik teorisyenleri, Ermeni meselesinin özüne ilişkin birçok saptamada bulunmuşlardır. Yazışmalara, raporlara vb. yansıyan bu saptamalara göre Ermeni meselesi, emperyalist devletler tarafından Türkiye’nin paylaşılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Türkiye, paylaşılmaya karşı kendi vatanını savunmuş ve haklı bir savaş vermiştir. Yaşanan trajedinin sorumluları ise Ermenileri kullanma politikası güden emperyalist devletler ve onların planlarına alet olan Taşnaklardır.
2. Taşnak Ermenistanı’nın oynadığı rol ve etnik temizlik politikası. Sovyet önderleri, Taşnak Ermenistanı’nın devrimci Türkiye ile Sovyet Rusya arasına bir duvar ördüğünü ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında da emperyalizmin bölgedeki bir taşeronu olduğunu saptamıştır. Taşnak Ermenistanı, Batı’nın Doğu’daki planlarını gerçekleştirmede bir üs görevi görmüştür.
Sovyet belgeleri, Taşnakların bugünkü Ermenistan sınırları içerisinde yaptıkları etnik temizlik politikasını da kanıtlamaktadır. “Saf” milli bir devlet kurma adına Müslüman nüfusun önemli bir kesimi Taşnak iktidarı tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Kilikya olarak adlandırılan Adana, Maraş bölgesinde de Fransızların himayesi altında sistematik olarak Müslüman nüfus kılıçtan geçirilmiştir.
3. Türk-Sovyet ittifakı ve Taşnak Ermenistanı’nın ortadan kaldırılması. Sovyet arşiv belgelerinin açık bir şekilde kanıtladığı üzere Ermenistan’da, Türk ordularının ve Kızıl Ordu’nun askeri işbirliği sonucunda Taşnak iktidarına son verilmiş ve Sovyet iktidarı kurulmuştur. Bugün soykırım olarak adlandırılan Türk ordularının Ermenistan üzerine harekâtı, n üst düzeydeki Sovyet yetkilileri tarafından desteklenmiş ve ilerici bir hareket olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’nin bu harekâtı, vatan savunmasının bir parçasıdır.
Bugün Ermeni milliyetçilerinin Sovyet liderliğine en az Talat, Enver Paşalar kadar saldırması bu yüzdendir. Rusya Ermeni Birliği, “Ermeni Soykırımının Hamileri ve Suç Ortakları” başlıklı bir kitapta bu temeldeki belgeleri derlemiş ve Leninleri, Stalinleri Ermeni Soykırımı’nın suç ortakları olarak değerlendirmiştir. Ermeni diasporası, siyaset ve bilim çevreleri, “Ermeni soykırımında” Rusya’nın Türkiye’yle eşit sorumluluğa sahip olduğunu vurgulamakta, bu temelde kitaplar, yayınlar çıkarmakta, toplantılar düzenlemektedir. Ancak burada altının çizilmesi gereken Ermeniler tarafından Sovyet devleti üzerinden Rusya’nın mahkûm edilmesidir.
4. İkinci Dünya Savaşı’nda Taşnakların Nazi güdümlü politikası. Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı’nda üstlendikleri rolü İkinci Dünya Savaşı’nda da oynamışlardır. Bu sefer Hitler Almanyası’nın yanında. Taşnaklar, faşist Alman orduları için gönüllü birlikler oluşturarak bölge halklarına karşı yeni bir suça imza atmışlardır.
Ayrıca gerek Çarlık gerekse de Sovyet belgeleri, bölgede Müslüman nüfusun tehcir öncesinde de Ermenilere oranla kat ve kat daha fazla olduğunu kanıtlamaktadır.
KİTABIN KAPSAMI
İşte elinizdeki kitap, Rus devlet arşivlerindeki bu belgelerden oluşmaktadır. Kitapta belgelerin yanı sıra özellikle o dönemi yaşamış olan Rus, Ermeni, Gürcü devlet ve bilim adamlarının belge niteliğindeki yayımlanmış eserlerine de yer verilmiştir. Yorumsuz olarak yayımladığımız belgeler, Ermeni meselesini değişik açılardan ele alacak şekilde yukarıdaki sınıflandırmaya göre seçilmiştir. Arşivlerde bu temelde binlerce belge olduğu, ancak kitabı sadece her konudan belirli örneklerle sınırlandırdığımız açıktır.
Çalışmamız, genel bir çerçeve çizmek amacıyla Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 baskısının “Ermeni Meselesi” ve “Taşnaksutyun” maddeleriyle başlamaktadır. Ardından belgeler kronolojik sıraya göre dizilmiştir. Ancak basılı eserlerden alınan metinler, basım tarihlerine göre değil, konunun anlatıldığı ilgili döneme göre sıralanmıştır.
Belgelerin ve konunun daha iyi anlaşılması amacıyla, belgelere ve metinlere tarafımızdan dipnotlar düşülmüştür. Belgenin ve ya metnin orijinalinden kaynaklanan dipnotların yanında ise kime ait olduğuna dair not bulunmaktadır.
Bu çalışmanın gerçekleştirilmesindeki her türlü katkılarından dolayı Türk Tarih Kurumu’na, Rusya Federasyonu Eğitim ve Bilim Bakanlığı’na, başta Prof. Dr. Yakut Irmak Özden ve Prof. Dr. Sabahattin Özel olmak üzere İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü akademik ve idari personeline, başta Doç. Kalerya Antoninovna Belova olmak üzere Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü (Üniversitesi) akademik ve idari personeline, Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi, Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi, Lenin Devlet Kütüphanesi ve Rusya Tarihi Halk Kütüphanesi çalışanlarına, Rusya Bilimler Akademisi Moskova Şarkiyat Enstitüsü Türkiye Kürsüsü’ne, Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Halkları Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Vyaçeslav Şlikov’a, Rasih Nuri İleri’ye, Hüseyin Alpdündar’a ve Engin Turan’a yürekten teşekkür ederim.
Kitaptaki bütün belge ve metinler, Mehmet Perinçek ve Arif Acaloğlu tarafından çevrilmiştir. Bu çevirilerde değerli Türkolog Arif Acaloğlu’nun yol gösterici yardımlarından dolayı kendisine de teşekkür borçluyum.
Mehmet Perinçek
11 Aralık 2006, İstanbul
BELGE 1
Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 Baskısında Ermeni Meselesi Maddesi
“ERMENİ MESELESİ, TÜRKİYE’NİN ZAYIFLATILMASI VE SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ MESELESİDİR”
Ermeni Meselesi: Doğu meselesinin bir parçası olarak Ermeni meselesine iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmesi görülür. Bu meselenin iç doğası ise, Ermeni ulusunun kendi kaderini, Ermeni burjuvazisinin önderliğinde ve buna bağlı olarak Ermeni burjuvazisinin gelişmesi yönünde tayin etmesidir.
Ermeni meselesi, Ermeni ulusunun başına, İstanbul’un mali aristokrasisinin geçmesinden sonra, 18. yüzyılda ortaya çıktı.
Bütün Anadolu’ya yayılmış olan Ermeni halkı, kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiye’nin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin hükümete, valilere vb. kredi verirdi.
Öte yandan bu burjuvazi, din adamlarının, kilisenin büyük nüfuzundan yararlanarak halkı yönetiyordu. 1453 yılında Osmanlıların İstanbul’u fethetmesinden sonra İstanbul Patrikliği kurulmuştu; Ermeni burjuvazisi, bu patrikliğin aracılığıyla halkı yönetiyordu. Ermeni Patrikliği nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir meclis oluşturulmuştu. Halkı yöneten, esas olarak bu şûra idi.
Türkiye’de Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiye’nin el sanatlarında Ermeni esnafı Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Ne var ki, Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni köylülerin siyasal ve ekonomik durumları çok kötüydü.
Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğu’da taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü özelliği taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiye’nin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi, ekonomik ilişkilerinde araç olarak Ermenilerin orta ticaret burjuvazisini yeğledi. Bu burjuvazi Batı’nın desteğiyle güçlendi ve Ermeni ulusal hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu.
Bu ulusal hareket, özellikle Moskova ve Tiflis’te yaşayan Ermeni aydınlarından destek aldı. Bu kentler, 1870 yıllarında, Rus liberal hareketinin etkisi altında, Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Ulusal bilinç yazılı ve sözlü olarak gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusya’da, hem de Türkiye’de yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkıyordu.
Ermeni orta burjuvazisi ilk adım olarak, kilisenin etkisini azaltmaya yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi, kent esnafına dayanıyordu. Bu hareket, kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. Esas olarak İstanbul Patrikliği’ni hedef alıyordu ve bu savaştan galip çıktı. Orta burjuvazi, Meclis-i Ayan’da yer aldı. Meclis-i Ayan, maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı.
Köylüler önceleri, bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiye’de Ermeni köylülerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar (yüzde 20’den 40’a kadar). Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler, yerleşik hayata geçiyorlar ve topraksız oldukları için Ermeni köylülerini Doğu Anadolu’nun dağlık kısımlarından göçe zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini artırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdi. Yani Doğu Anadolu’da Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladı. Bu süreçten sonra, Kürtler ile Ermeniler arasındaki kanlı kavgalar, kan davasına, katliamlara dönüştü.
Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleriydi.
Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni meselesi, Rusya, İngiltere gibi “büyük devletlerin” müdahalesiyle iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi, “Hıristiyanları Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarma” sloganıyla Karadeniz’i ve Boğazları ele geçirmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı ulusal-siyasal gelişimi için kullanıyor ve Rusya’ya yönelerek, Türkiye’deki Ermeniler arasında bu sloganla propaganda yapıyordu. Ermeni burjuvazisinin bu tutumu, Türk Hükümeti’nin 1877 savaşına kadar süren, hatta Ermenileri üst düzey devlet görevlerine getiren olumlu yaklaşımını tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkasya Büyük Valisi Mihail Nikolayeviç’e ve Patrik Nerses başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusya’ya resmi destek başvurularından sonra keskinleşti. Rusya, bu başvuruları kullanarak, Ayastefanos Anlaşması’na 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türkiye’nin Ermeni vilayetlerinde reformlara başlanmalıydı. Rusya’nın işgal ettiği Türk toprakları, bu reformlar bitinceye kadar Rusya ordusunun işgalinde kalacaktı.
Fakat Rusya’nın bu girişimine, Ortadoğu’daki esas rakibi olan İngiltere karşı çıkıyordu. İngiltere, Berlin Konferansı’nda Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesinin yerine 61. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni vilayetlerinde istenen reformları yapacaktı. Ancak bu reformları, yalnız Rusya değil, Berlin Konferansı’na katılan altı büyük devlet de denetleyecekti.
Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Zira, Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer büyük devletler de yardımcı olacaktı. İngiliz diplomasisi, Ermenilere denizden denize (Karadeniz’den Akdeniz’e) “Büyük Ermenistan” hayalini pompalıyordu. Ancak, yönelişinin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan tecrit etti. Ermeniler, Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. İngilizler ise, Rusya’nın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyorlardı. İngilizlere, Türkiye’de kendi siyasetlerini uygulamak için, Ermeniler o kadar gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiye’yi Rusya’dan korumak için İngiltere, Türkiye’den Kıbrıs’ı almıştı. Bu nedenlerle İngiltere, Çarlık Rusyası’nın Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük devletlerin oyunlarındaki rolünü anlayan Türk hükümetinin “himayesine” verdi. Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler böyle başladı. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadolu’da Ermenileri katletmeye başladılar. Özellikle bu kırım, 1890’lı yıllarda geniş çapta oldu.
“Büyük Ermenistan”ın temelini oluşturan köylülerin kırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Bu sırada Rusya’nın Transkafkasya bölgesinde Hınçak ve Taşnaksutyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler, Türkiye’ye propagandacılar ve ajitatörler gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, Berlin Konferansı’nda kabul edilmiş olan 61. maddeye başlattıkları hareketle büyük devletlerin dikkatini çekmekti. Fakat bu maddeyi hem büyük devletler, hem de Türkiye unutmuştu. Bu partilerin Batı Avrupa’daki yurtdışı komiteleri de aynı yönde çalışıyorlardı. 1890’lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin tek partisi Taşnaksutyun oluyordu. (…)
İngiltere’nin Ermenilere ”bir dakikalık yakınlığı” da hemen geçmişti, bunun yanı sıra İngiltere, “herhangi bir devletin tek başına hareket etmesine tahammül edemeyeceğini” ilan eden Rusya’ya bağlı durumdaydı. Rusya’ya gelince, o, bu devirde Transkafkasya’yı Ruslaştırma politikasını uygulamaktaydı ve açıkça “Asya’da Ermenilere imtiyazlar sağlayan bölgeler oluşturma” amacına karşıydı. Çarlık Rusyası yardımıyla bağımsızlığına kavuşan, ancak ona bağımlı kalmak istemeyen Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, Çarlık diplomasisi Prens Lobanov-Rostovski[i] aracılığıyla “yeni bir Bulgaristan” kurulmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Bağdat demiryolu ihalelerini kazanmakla meşgul olan Almanya ise Ermenilere yapılan zulmü protesto etmemekle yetinmeyip, İmparartor 2. Vilhelm’in deyimiyle “isyankâr vatandaşlara” karşı Abdülhamit’in politikasını açıkça destekledi.
1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasal kanadı olan Taşnaksutyun Partisi, politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksutyun Partisi, Osmanlılara muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlı’nın içindeki devrimci hareketlere katılmaya başladı. 1907’de Taşnakların girişimiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm muhalif partiler, Paris’te kongre yaptılar ve bu kongrede devleti devirme planı kabul edildi.
1908’de devrim oldu, fakat Taşnakların beklentileri gerçekleşmedi, Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasal çevreleri yeniden yön değiştirerek, tekrar ilk yöneldikleri Rusya’ya döndüler. Bu defa çarlık hükümeti, onlara sıcak bakıyordu; çünkü dünya savaşı kaçınılmaz hale gelirken, Milyukov’un [ii] dediği gibi, “Rusya ve Türkiye arasında yaşayan” Ermeniler büyük siyasi önem kazanmaktaydı. 1913’te Rus diplomatları, örgütlü Ermeni burjuvazisiyle anlaşma yaparak, Türkiye’den Doğu vilayetlerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914’ün 26 Ocak’ında Almanya’nın desteklediği Türkiye, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlardaki reformların, büyük devletlerin, özellikle Rusya’nın kontrolü altında yapılması öngörülüyordu.
Rusya’nın meseleye karışması, 1. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Oysa Ermeniler, “Büyük Ermenistan” sloganını unutmamışlardı. Ve Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Türk hükümeti buna cevaben sert önlemlerle karşılık verdi. Bu eylem güvenini yitirmiş olan Ermeni halkını Mezopotamya’daki savaşın yaşandığı bölgelere göç ettirme şeklinde gerçekleştirildi.
Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu, Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusya’ya kaçtı, 400 bin kişi ise İslamı kabul etti. Böylece Türkiye Ermenistanı Ermenisiz kaldı.
Rusya’da 1917 Şubat Devrimi, Ermeni meselesinde yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Transkafkasya, Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograd’tan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Transkafkasya’da milli burjuva partileri iyice gelişiyordu (Gürcü Menşevikler, Musavatçılar ve Taşnaklar). 1917’nin yazında Tiflis’te yapılan Köylü Kurultayı’nda Ermenilere karşı Gürcü-Müslüman bloğu kurulmuştu.
1917’nin Ekimi’nde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı. Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, 1. Dünya Savaşı’nda Rusya tarafından işgal edilmiş Doğu Anadolu’daki Türkiye topraklarının Rusya’nın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden oluşan Milli Şûra kurulmuş ve bu şûranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kuruldu. Yeniden Ermeni-Türk çatışmaları başladı. Bu çatışmaların sonunda, Transkafkasya Birliği dağılıp üç cumhuriyetin ortaya çıkmasından sonra, Ermenistan, İstanbul Anlaşması’nın ardından, 1918 yılının Haziran ayında Türkiye’nin tüm taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin’den oluşan iki ilçeyi kapsıyordu. Bu ilçelerde toplam 400 bin kişi yaşıyordu.
1. Dünya Savaşı’nın sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni ve geniş olanaklar yarattı. Ermeniler, o sırada galip devletlere “lazımdı”: Birincisi; Kilikya’da Türkiye’ye karşı, ikincisi; Transkafkasya’da Sovyet Rusya’ya karşı. Ermeni meselesi, böylece yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı. Bundan dolayı “galip devletler” kendi “Ermeni üslerini” en tehlikeli saydıkları Sovyetler’e karşı donattılar.
Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti, Türkiye ve Rusya’dan, Kars ilini ve 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları ve diğer yerleri Ermenistan’a kattı. Ermenistan’ın nüfusu 1 milyon 590 bine yükseldi (795 bini Ermeni, 575 bini Müslüman, 140 bini diğerleri). Fakat Ermeniler bu toprakları yeterli görmediler ve Gürcistan’dan Ahikelek ve Borçalı’yı, Azerbaycan’dan Karabağ, Nahçıvan ve Gence ilçesinin güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, İngilizler’in Transkafkasya’yı işgali sırasında bu toprakları zorla almak istedi. Bu olay, Gürcistan’la (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycan’la uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu yüzde 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. (…)
Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye sınırında (Oltu-Sarıkamış bölgesinde) Kürtlerin saldırılarına da uğruyordu. İngiliz işgalciler, Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman İngilizler bütün gücünü Sovyet Rusya’ya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusya’ya karşı Denikin’in Beyaz ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacısı, Ermenistan Cumhuriyeti’nin Denikin’in Beyaz ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919’da İngiltere ile İran’ın anlaşmasından ve İstanbul’un işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğu’da İngilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. İngilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. 1920 yılı Nisan Mayıs aylarındaki San Remo Konferansı’nda, Ermeni meselesi Batı Avrupa emperyalistlerinden, ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyeti Akvam’ın Yüksek Konseyi “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. Başkan Wilson, Cemiyeti Akvam’da alınan karara göre, yeni Ermenistan’ın sınırlarını belirledi. Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tamamı Ermenistan’a verilmişti. Ermenistan’ın toplam alanı 30 bin mil kare, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Fakat, Amerikan politikacıları başkanlarına göre daha uyanık çıktılar; Ermeni mandasının kaça mal olacağının aritmetik hesabını yaparak, ve aslen Avrupa menşeli olan “Ermeni meselesine” Amerikan sermayesi için gereksiz bularak senatoda oy çoğunluğuyla bu mandayı geri çevirdiler. Böylece Taşnakların Ermenistan Cumhuriyeti sahipsiz kalmış oldu. Batılı emperyalistler bitkin ve tahrip edilmiş Ermenistan’ı bir kez daha kendi kaderine terk ettiler.
Aynısını 1919’da Kilikya’yı işgal eden Fransızlar Ermenilere yaptılar. Bu verimli bölge, 11.-14. yüzyıllar arasında küçük Ermeni krallığı olduğu için ahalisinin yüzde 33’ü Ermenilerden ibaretti ve 1915 yılı baskılarından sonra buraya çok sayıda mülteci gelmişti. Türk milliyetçileri Fransızlara karşı askeri harekât başlattığı zaman Fransızlar, Ermenileri himayelerine alıp bağımsız devlet kuracaklarını vaat ederek ayaklanan Müslüman ahaliye karşı verilen cezaları uygulamakla görevlendirilmişlerdi. 1920’de Ankara hükümeti Kilikya’ya muntazam askeri kuvvet yolladılar. Bunlar Fransızları deniz kenarında sıkıştırdılar, bazı Ermeni köylerine saldırdılar. 16 bine yakın insan öldü. Çaresiz kalan Ermeni halkı Fransa himayesinde bağımsız bir cumhuriyet ilan etti. Hükümet organlarını ve 10 bin kişilik “Ermeni milis gücünü” kurdular. Bazen başarılı, bazen de başarısız olan mücadeleden sonra Fransızlar yine, bu defa kesin, deniz kenarına çekildiler ve Türkiye’yle barış imzalamak istediklerini bildirdiler. Kadere bırakılan Ermeniler kaleleri Hadcin ve Zeytin’de Türklerce kuşatıldılar ve güçlü direnişten sonra imha edildiler. Ölü sayısı yaklaşık 20 bindir. 1921’de Fransa Türkiye’yle barış antlaşması imzalayıp Kilikya’dan vazgeçti. (…)
Böylece iki “Ermeni üssü”nden biri yok edilmiş oldu. Ermeni meselesi, Transkafkasya’da odaklandı ki, burada bütün “yüce Ermeni” umutlarının boşa gitmesine rağmen, Taşnaklarca saldırgan milliyetçilik politikası yürütülüyordu. Onların durumu, Ermenistan’ın kuzeyde Sovyet Rusya’yla komşu olmasından dolayı tehlikeli olmaya başlamıştı. Taşnakların terörist rejiminden, kıyım ve savaşlardan yorulan, kronik açlık ve yoksulluk içinde olan halk kitleleri kendiliğinden Sovyet iktidarına eğilim gösteriyorlardı. Bakû’de Sovyetlerin iktidara gelmesinden üç gün sonra Ermenistan’ın birkaç yerinde (Aleksandrapol’de [iii] birkaç saatliğine Sovyet iktidarı hüküm sürmüştür.) patlak verdi; bunlar Taşnaklarca acımasız şekilde bastırıldı. Öte yandan 1920’den beri Ankara hükümeti ile Sovyet Rusya arasındaki dostane ilişkiler Taşnaklarca bozulmaya çalışıldı; Taşnaklar iki devlet arasındaki stratejik noktalarda ikisine de düşman olarak duruyordu.
Taşnaklar, Ankara hükümetinin batıdaki Yunan-İngiliz cephesindeki meşguliyetinden yararlanıp Türkiye sınırını güvenli hale getirmek istediler. Çünkü Sovyet Rusya hiç de saldırgan bir politika izlemiyordu. Sovyet Federasyonu’na girme eğiliminde olan Karabağ ve Nahcivan gibi bölgelerin bu kararına Taşnaklar itiraz etmedi; ancak bu bölgelerde gerilla harekâtı başlatılması konusunda Taşnak komutanlar gizli karar aldılar. Bu harekâtlar, Eylül 1920’de başladı. İngilizlerden silah alan Taşnaklar, bütün Kars ve Erivan’da Müslüman ahaliye toplu kıyım yaptılar. Şuragel, Şarur-Daralagöz, Kağızman, Surmanlı, Karakurt, Sarıkamış bölgelerinin külünü göğe savurdular. Böylece “cephe gerisinde güvenliği sağlamış” oldular. Maki serdarından destek sözü alıp Oltu ve Kağızman’a taarruz başlattılar.
Türkler doğu ordusunun (komutanları Karabekir ve Kamil Paşalar) karşı hücumuyla cevap verdiler. Erivan hükümetinin askeri kuvvetleri bozguna uğratılmıştı; Türkler, Aleksandropol’ü ele geçirdiler; Ermeni hükümetine inanılmaz derecedeki ağır şartları kabul ettirerek barış antlaşması imzalattılar. Ermenistan Türklerin elindeki toprakların hepsini kaybettiler. Üstelik 8 top, 8 makineli tüfekli 1500 kişilik ordudan daha büyük orduya sahip olma hakkından mahrum oldular. Ermenistan halkı bu barış antlaşmasına Taşnak iktidarını yıkma ve yerine Sovyet iktidarını getirmekle cevap verdi (Aralık1920). 1921 Rus-Türk Antlaşması, Gümrü Barış Antlaşması’nı iptal etti ve Ermenistan’ın Türkiye’yle olan şimdiki sınırlarını belirledi.
Bu andan itibaren, yani Ermeni halkının yeni bir devletsel yaşama başlamasıyla Ermeni meselesi bertaraf edildi denebilir. Batı Avrupa emperyalizmi, Ermenistan sovyetleştikten sonra da; Lozan Konferansı sırasında Ermeni meselesini kaşımaya başladı: “Ermeni yurdu” kurma tasarısı ileri sürüldü, İstanbul’da Milletler Cemiyeti’nin himayesinde olacak “milli azınlıkları koruma komitesi” oluşturulması istendi. Ancak bütün bunlar Türk delegasyonunu Musul sorununda taviz vermeye zorlamak için yapıldığından; söz konusu tasarı kendiliğinden çözümlendi. Çünkü gereken ödün verilmişti. (…)
(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c. 3, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, Moskva, 1926, s.434 vd.)
BELGE 2
Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 Baskısında Taşnaksutyun Maddesi
“TAŞNAKLAR, TERÖRİST-KOMPLOCU BİR GRUP NİTELİĞİNDEYDİ”
Taşnaksutyun: 19. Yüzyılın 90’lı yıllarından başlayarak Transkafkasya’da faaliyet gösteren milliyetçi Ermeni partisi. Resmi adı “Devrimci Ermeni Partisi Taşnaksutyun (ARPD)”dur. Taşnaksutyun, Ermeni milletinin tümünü temsil ediyor gibi gözüküp, esas olarak, Ermeni ticaret burjuvazisinin ekonomik arzularını yansıttı, bağımsızlık kazanmak için savaştı. Taşnaksutyun’un Ermenistan’ın milli bağımsızlık mücadelesi temelinde ortaya çıkması, Ermeni küçük burjuvazisinin sözcülüğünü üstlenme imkânını da verdi. 1903’e kadar parti hemen hemen sadece Türkiye’de faaliyet gösteriyordu.
Temel görevi, Ermeni milletini Türk boyunduruğundan kurtarmak ve Ermenilerin nüfusun hemen hemen yarısını oluşturduğu Türkiye’nin doğu bölgelerinde ilk etapta özerklik alıp daha sonra ise devlet kurmaktı. Sonuç olarak da Türkiye Ermenistanı’na Transkafkasya Ermenistanı’nı katmayı ve böylece birleşik Ermeni devletini kurmayı tasarlıyorlardı. Taşnaksutyun’un 1894’te kabul edilen ilk programı, bayağı bir Marksizmin, liberalizmin, halkçılığın ve küçük burjuva milliyetçiliğinin bir karışımı olarak kendini gösterir. Programın merkezinde Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu” fikri bulunmaktadır; Taşnaksutyun, bunu gerçekleştirmek için, onlara göre Ermeni meselesinin çözümüne etki edebilecek bütün güçlere dayanmaya çalışmıştır. Taşnaklar, mücadelelerinde şu güçlerden destek almaya çabalamıştır: 1. Avrupa diplomasisi; öncelikle İngiliz ve Rus diplomasisi, 2. Avrupa devrimci ve sosyalist hareketi, 3. Rus devrimci hareketi, 4. Türk muhalif ve devrimci hareketi. Bir taraftan İngiltere, Rusya, Fransa, Türkiye vb. hükümetlerinin ajanları ile yapılan gizli görüşmeleri, bağlantıları ve anlaşmaları, diğer taraftan Avrupa ve Rusya’daki devrimci ve sosyalist partilerle ilişkileri, Rusya, Türkiye ve İran’daki devrimci hareketlere ve hatta 1907’de II. Enternasyonal’e katılmaları, Taşnaksutyun’un çelişkili politikalarıdır.
Taşnaksutyun, Ermeni meselesinin çözümünde, kapitalist Avrupa “kamuoyunu” kazanmanın, Ermenilerin kendi hareketlerini “yaratmalarından” daha çabuk sonuç vereceği hesabıyla yola çıktı. Taşnaksutyun, 1894-96 yıllarında diğer milliyetçi parti Hınçak ile birlikte Türk hükümetine karşı gerilla savaşına başladı. 1896’da İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı protesto amacıyla işgal ettiler. Türk polisi teröristleri tutukladı, ancak Rus Konsolosluğu’nun başını çektiği diplomatik çevrelerin meseleye müdahale etmesiyle, Taşnaklar sınır dışı edildi. Gerilla savaşı, Avrupa “kamuoyunun” ilgisini etkili bir şekilde Taşnakların üstüne çekti.
Diplomatlar, Türkiye hükümetine birçok kez baskı yaptılar, ancak Ermeni meselesinin olduğu bölgelerde reform yapılacağı sözü verilirken, aynı zamanda Türkiye Ermenistanı’ndaki on binlerce barışçı köylü yok edildi. Sultan iktidarı için Taşnakların maceracı politikası, kolay bahanelerle Ermeni milletini yok etme savaşının uygun bahanesiydi, ancak bu savaş tabii ki Türk despotizminin özünü anlatmaktadır. Ermenilerin sürülmesi, Taşnak gerilla hareketi olmadan da olabilirdi. Kuşkusuz, Avrupa diplomasisi, Türkiye hükümetine bir şantaj ve baskı yöntemi olarak Ermeni meselesinden yararlanmaya hazırdı, ancak Ermeni meselesinin çözümüyle ve bir Ermeni devletinin kurulmasıyla hiç de ciddi bir biçimde ilgilenmiyorlardı. Özellikle Rusya, bu fikirden uzaktı. Ermeni hareketi Çarlık açısından, Türkiye’yi zayıf bırakmak, İstanbul’u, Boğazları ve Ermenistan’ın kendisini ondan koparmak bağlamında önemli olabilirdi. Taşnaksutyun politikaları Çarlık tarafından bu şekilde kabul edilebilirdi, ancak “büyük bağımsız” Ermenistan planı hiçbir zaman kabul edilemeyecek bir konuydu. Çarlık, onları “Ermeni ayrımcılığı” olarak telakki etti ve buna karşı da kararlı bir şekilde savaştı. Hatta 80’li yılların ortalarında Çarlık hükümeti, Transkafkasya Ermenistanı’nda, Ermeni okullarına, hayırsever aydınlanmacı örgütlere karşı eylemlere başladı. 90’lı yıllarda yüzlerce Ermeni okulu, yüksek kültür kurumları kapatıldı, Ermeni kiliselerinin menkul ve gayrimenkul malvarlıklarına el koyuldu. Hükümet, 1903 Haziranı’nda ayrıca bir uygun kanun bile hazırladı. Bu kanun, Ermeni “kurtuluş” hareketinin temel maddi bazda bile bir araya gelmesini engelliyordu.
O zaman Taşnaksutyun, Çar hükümetine muhalif konuma geldi ve zaman zaman hareketinin merkezini Türkiye’den Transkafkasya’ya kaydırdı. Rusya’da o sıralarda Ermeni milli politikasına geniş bir perspektif açmış olan güçlü bir kurtuluş hareketi başladı. Bunun üzerine Taşnaksutyun, “sola” çark etti ve demokratik devrim bayrağı altında toplanmaya çalıştı. ARPD, 1904 program taslağında şöyle diyordu: “Çoğunlukta olan emekçilerin hakları savunulacak, onlar sosyalist ideallerin ruhuyla yetiştirilecek ve büyük politik ve sosyal mücadeleye hazır duruma getirilecek. Kırsalda ..., toprak sahipleri ve tefecilere karşı; topraksız, az topraklı köylülerin bayrakları altında toplanılacak ..., kitlelere kamu ekonomisi fikri yerleştirilecek, kamusal üretim ve tüketim aşılanarak geleceğin sosyalist sisteminin ilk adımları atılacak.” Taşnaksutyun, kendisine dayanak olarak “az topraklı köylü ve köylü, başta toprak sahibi, küçük zanaatkâr, fabrika işçisi, toprak sahibi çeşitli ekonomik sınıfları” aldığını düşünüyordu. Taşnaksutyun’un bu parti program taslağı, temel bölümlerde Eserlerin [iv] programının kopyasıydı.
1902’de Taşnaksutyun’dan bir grup çıkmış, “Ermeni Sosyal Demokratlar Birliği”ni kurmuşlar, sonra ise RSDİP’e [v]katılmışlardı. 1905 devrimi arifesinde Taşnaksutyun’dan oldukça önemli bir grup, “Eski Taşnaksutyun” adıyla kopmuşlardı. Bu grup, Taşnaksutyun’un “sosyalist” programına karşıydı ve Parti’nin görevinin kesin olarak Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu”yla sınırlandırılmasını savunuyordu.
1905-1907 Devrimi’nde Taşnaksutyun, Çar’a karşı ve Ermeni olmayan milletlere, öncelikle de Müslümanlara karşı savaştılar. Son zamanlarda, kitlenin dikkatini toprak köleliği ve otokrasi artıklarını ortadan kaldırmak olan ortak sınıf görevinden, devrim görevinden, milletlerarası kavgaya çevirmekle canla başla uğraşan Çarlığın eline düştüler. Taşnaklar çarizme karşı mücadelede kitlelere önderlik eden bir parti niteliğinde değil, terörist–komplocu bir grup niteliğindeydi. Taşnaklar, Rus Eserlerini taklit ettiler ve oldukça geniş ölçülerde, Çar hükümetinin küçük ajanlarına karşı bireysel terör pratiği içindeydiler. Taşnaklar, bu hedef için savaş birlikleri (“zinvorov”) kurmak gerektiğini anladılar. 1907 yılında Stuttgart Sosyalist Kongresi’ne sundukları raporda Taşnaklar, terörist eylemleri liste halinde sundular. Ancak terörizm, Taşnakları rahatsız etmiyordu. Bütün bu olaylar dizisi şuna yol açtı: Taşnaklar, gizli anlaşmalara giriyorlar, hükümet ajanlarıyla Türklere karşı savaşlarında işbirliği yapıyorlardı. Aynı şekilde diğer taraftan da Türk toprak ağaları, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Ermenilere karşı mücadelelerinde Çar hükümetinin ajanlarının desteğine dayanıyordu.
Bakû ve Tiflis’teki Ermeni işçi kesimi, küçük burjuva milliyetçiliği hâlâ iktidardayken, diğer milletlerin proletaryası ile Ermeni proletaryasını karşı karşıya getiren ve onların çıkarlarını Ermeni burjuvazisinin çıkarlarıyla birleştiren Taşnaksutyun tarafına geçti. Taşnaksutyun’un siyasal mücadele ve sendikal mücadele çizgileri ise milli ayrıcalık izleyen bir çizgiydi. Taşnaksutyun, milli sendika ve kooperatifleri kurdu ve ortak işçi cephesini dağıttı. İşçiler, Rus ve Türk burjuvazisine karşı iktisadi mücadele verdiklerinde Taşnaksutyun, seve seve buna katıldı, ancak proletarya, Ermeni kapitalistlerine karşı mücadele yürüttüğünde, Taşnaksutyun doğrudan grev kırıcı rolünü üstlendi. II. Enternasyonal’in bu partiyi saflarına alması, Taşnakların “sosyalistliğinin” değil, Enternasyonal’de sosyalizmin doğru kavranmadığının bir kanıtıdır.
Taşnaklar, Enternasyonal’e 1905-1907 devrimci hareketinin etkisi altında katıldılar. Taşnakların 1907’deki kongresinde halkçı karakteri öncesine göre daha keskin olan “sosyalist” program resmen kabul edildi. Programda, “toprak reformu, sanayinin gelişmesinden daha başka bir karakter taşıyor. Burada toprağın yoğunlaşması hedeflenmiyor. Ancak kapitalizmin olumsuz etkisi, köyde emekçilerin kaderinde görülüyor” deniyordu. Sosyalizm mücadelesini, programa göre, şimdi “yeni üçlü birlik, emekçi köylü, sanayi işçisi, devrimci aydınlar” yönetiyordu. Taşnaksutyun kendi taleplerini, programında birbirinden bağımsız Türkiye Ermenistanı ve Transkafkasya Ermenistanı olarak formüle etti. Programda Türkiye Ermenistanı için şu talep vardı: “Politik ve ekonomik özgürlük, bölgesel özerklik ve Türkiye’yle federal temelde ilişki”. Transkafkasya içinse temel istek şöyleydi: “Transkafkasya’da federatif Rusya cumhuriyetinin bir parçası olarak demokratik bir cumhuriyet”.
İlk devlet Duması’nı Taşnaklar boykot ettiler. İkinci Duma’ya Eser fraksiyonuyla birlikte girdiler.
Toprak ağalarının gericiliği üstün gelince, Taşnaksutyun “sol” programına rağmen, Türkiye’de Ermeni meselesinin çözümü açısından eski, devrim öncesi yola, Rusya-Avrupa diplomasisinin yardımına başvurma yoluna, döndü. Taşnaksutyun, 1912’de Türkiye Ermenistanı’nda yaşayan Ermeni halkını uzun kolları altına alma çağrısıyla Çarlık hükümetine başvurdular. Öyle ki, Taşnakların bazı yardımlarıyla iktidara gelen Jön Türkler, Ermeni meselesinde sultanın yağma ve gerici politikasını sürdürdü. Taşnaksutyun’un temsilcileri, İstanbul’daki Çarlık büyükelçisi Girs ile doğrudan görüşmelere başladılar ve Avrupa’da büyük bir kampanya yürüttüler. Bu kampanyanın Çarlık politikasının çıkarlarıyla örtüştüğü gözükmektedir.
Ancak emperyalist savaş, bu planların gerçekleşmesini aksattı. Türk–Alman bloğunun savaşı kazanması durumunda hiçbir şekilde özerklik alamayacaklarından korkarak, Taşnaklar, kesin olarak İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldılar. Türkiye savaşa girdiğinde, Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni milli bürosu, 2. Nikolay’a uşaklık bildirisiyle başvurdu. Bildiride şunlar yazılıydı: “Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır. Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır. Sizin iradeniz, yüce devletiniz Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.” Taşnakların oluşturduğu gönüllü birlikler, Türkiye cephesinde Rus ordusuna öncü oldu.
Şubat Devrimi, Taşnakların, Rusların yardımıyla hedeflerine ulaşma umutlarını güçlendirdi. Taşnaklar, hesaplarını Rusya’nın Türkiye’nin içişlerine karışmasına göre yaptılar, Rus büyük devletçiliğinin azılı taraftarı ve “anarşi” karşıtı oldular, sadece Bolşevizme karşı değil, aynı zamanda ezilen milletlerin kurtuluş hareketlerine karşı da mücadele ettiler.
Ekim Devrimi’nden sonra Taşnakların durumu radikal bir biçimde değişti. Onlar, birleşik burjuva Rusyası taraftarı, sosyalist Rusya karşıtı oldular. Onun için devletin birliğini savunanlar bir anda ayrılıkçılığı azılı bir şekilde savunur oldular. Üçlü blok partiler, Gürcü Menşevikler, Ermeni Taşnaklar, Türk Müsavatçılar Bolşevik Rusya’ya karşı Transkafkasya birliğini oluşturdular. Ancak Transkafkasya, egemenliğini ilan etmemiş bir devletti. Sovyet iktidarının kısa süreli olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra Menşevik, Taşnak, Musavatçı bloğu, Transkafkasya’nın Rusya’dan ayrıldığını bildiren bir bildirge yayınladı. Rusya’nın “demokratik” desteğinden yoksun kalınca Transkafkasya’nın kaderini tayin edecek yeni destekler aramaya koyuldular. Gürcü Menşevikler, Alman ordusunu yardıma çağırdılar. Musavatçılar, kurtuluşu Türkiye’de aradılar. Taşnaklar, önceden Ermeni meselesinin çözümünü isteyen İtilaf Devletleri’nin zaferine bel bağladı. 1918 Temmuzunda Taşnaklar, Bakû sovyetinde, Sovyet iktidarının ortadan kaldırılması ve İran’dan İngiliz birliklerinin komutanı General Dinstervil’in çağrılması kararını aldı. Taşnak, Eser ve Menşevik bloğu sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdiler. Transkafkasya’da Sovyet iktidarı tasfiye edildi. Bakû proletaryasının önderleri Şaumyan, Caparidze vd. Hazar steplerinde haince öldürüldüler. Alman–Türk bloğunun çökmesinden sonra İngilizler, bütün Transkafkasya’yı işgal ettiler. Menşeviklerin, Taşnakların ve Musavatçıların “bağımsız” hükümetleri, İngiliz emperyalizminin diktatörlüğüne itaat ettiler.
Taşnaklar, “büyük Ermenistan” sloganını savunmaya devam ettiler ve bu “bağımsız” devleti manda altına girmek için Amerika’ya sundular. Başkan Wilson, bu teklifi kabul etti, ancak Amerika senatosu, Taşnakları oldukça üzerek mandayı reddetti. Bununla birlikte Taşnaksutyun “Birleşik Rusya” umutlarından da vazgeçmedi; Denikin ile 1919 yılında gizli askeri birlik anlaşması imzaladılar. Kemalist hareket, Taşnak planlarına büyük tehdit oluşturuyordu. Kemalistler, Ermeni meselesinde özde sultanın ve Jön Türklerin politikasını devam ettiriyordu. Taşnak hükümeti ise somut olarak İtilaf desteğiyle Kemalistlere karşı politika yürütüyordu.
1920 sonbaharında Taşnaklar, Ermeni–Türk savaşı çıkardılar. Taşnaklar, savaşın sonunda tamamen bozguna uğradılar. Bu andan itibaren Taşnakizm tamamen bitmiş sayılabilirdi. Ermenistan’da halk kitleleri uzun yıllar Taşnakların yanındaydı, 1919’da Taşnaklara parlamento seçimlerinde yüzde 90 oy verdiler. 1920’ye gelindiğinde, Taşnakların politik etkisinden kurtulmaya başlamışlardı. 1920 Mayısında, işçiler ve askerler, Aleksandropol’de Taşnaklara karşı ayaklandılar. Taşnaklar, yüce emeğin karşısında boğuldular.
1 Aralık 1920’de Ermenistan’da Sovyet iktidarı kuruldu. 1921 Şubatında Taşnaklar, iktidarı ele geçirebilmek için son bir girişimde bulunarak ayaklandılar. Bu girişim çöküşle sonuçlandı. Taşnaklar, bundan sonraki çalışmalarına yurtdışında devam ettiler. Emperyalizmin ajanı oldular ve onların yardımıyla Bolşevizmi yıkmaya ve “bağımsız” Ermenistan’ı yeniden kurmaya çalıştılar. Son zamanlarda Taşnaklar, Bolşevizme ve Pantürkizm’e karşı maceracı bir düşünce sıfatında, Kürtlerin ve hatta Gürcülerin de içinde bulunduğu İran’ın hegemonyası altında Paniran birliğini savunuyorlar.
Taşnaksutyun, devamlı olarak kendi içinde bölünüp, parçalandı. 1905’ten sonra partide güçlü bir sol kanat oluştu. Bu kanat, küçük burjuva “sosyalizmi”ne ve aşırı milliyetçi politikalara karşı muhalefet yaptı. Partideki “sol” muhalefet, emperyalist savaş döneminde var oldu. Bu gruplar, Şubat Devrimi’nden sonra, “Sol Taşnaklar” adlı örgütte birleşti.
1922-23’te Taşnak mülteciler arasında, Kaçaznuni ve diğerlerinin önderliğinde bir tasfiye akımı meydana geldi. Bu hareket, Ermeni çevrelerinde Bolşevizme dönüşümün bir göstergesiydi. Ermenistan’da sosyalizmin kuruluşunda kapitalizmin kökü kazındı ve Taşnakizme ölümcül darbe vuruldu.
(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c. 20, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, Moskva, 1926, s.526 vd.)
BELGE 3
Sovyet Ermenistanı Devlet Adamı B. A. Boryan’ın[vi] “Ermenistan, Uluslararası Diplomasi ve SSCB” Adlı Eserinden
“TÜRK SULTANLARI, ERMENİLERİ SEVDİKLER VE İMKÂNLARI ÖLÇÜSÜNDE KORUDUKLAR”
İstanbul’un 1453 yılında II. Mehmet tarafından fethi, Ermenilere yönelik hiçbir zulme yol açmamıştır ve genel olarak onlar açısından hiçbir olumsuz sonuç doğurmamıştır. Tam tersine tarihsel kaynaklar, Mehmet’in Ermenileri sevdiğini ve Ermeni milletini devlet için yararlı bir öğe olarak gördüğünü, tebaasına insancıl yaklaştığını, tecrübelerine ve mali işlerdeki bilgilerine saygı duyarak Ermeni zanaatkâr ve tüccarlarını İstanbul’a davet ettiğini yazmaktadır. Aynı şekilde Sultan I. Selim de 1513 yılında Tebriz’i fethederek diğerleriyle birlikte bütün Ermeni zanaatkârları da İstanbul’a getirttirmiştir. “Milli Ermeni tarihi, Türk sultanlarının XVI. Yüzyıldan itibaren bugüne kadar (1876) Ermenileri esas olarak sevdiklerini ve imkânları ölçüsünde koruduklarını ileri sürmektedir.”[vii] Onlara yönelik genel bir baskı olmamış, hükümet, tebaasının çıkarlarını gözetmiş ve tek tek kişilerden ve hükümet memurlarından Ermenilere yönelik baskı teşebbüslerinin kökünü kurutmuştur.[viii] Ermeniler tarafından bakacak olursak; onlar, sadece barış içerisinde yaşamamış, ayrıca Türk silahının başarılarından büyük mutluluk duymuştur. 1606 yılında Kıbrıs’taki Rum ayaklanmasının Türkler tarafından bastırılması Ermeniler arasında mutluluk yaratmıştır. 1780 yılında Suvorov [ix]raporunda İran Şahlığı hâkimiyeti altındaki Ermenilerin ezildiğini ve sömürüldüğünü ve bunların birçoğunun Türkiye’ye kaçtığını yazar.[x]Öyle ki Türkiye’deki Ermeniler, İran’dakilere oranla daha iyi yaşamışlardır. Rusya’dakilerle ilgili olarak ise Linch, “Ermenilerin birçoğu uzaklara gidiyor, özellikle de Türk hükümetini tercih ediyorlar” demektedir.[xi]
1821 yılında Hassan Han, Kars bölgesinden esirler almış ve Ermeni esirler, Agasi tarafından kurtarılmıştır. Agasi, dindaşları olan Ermenilerden Rus topraklarında yaşamalarını istemiş, fakat Ermeniler reddederek Türkiye’ye geri dönmüşlerdir. Bu olayı, H. Abovyan anlatmaktadır. Ermenilerin Türkiye’ye geçişinde 1795 yılı önemlidir. XVII. Yüzyılda, Akop Karnetsi’nin yazdığına göre, Türkiye’de örnek olacak bir düzen hüküm sürmektedir. Yazar, Hıristiyan devletlerinde bir Müslüman ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gibi bir düzenin olamadığından yakınmaktadır.[xii] (…)
“Aileleri Türk paşalıklarında bulunuyor ve ülkenin zenginliklerini yurtdışına götürüyorlar” diye yakınmaktadır bir Rus memuru.[xiii] 1835 yılında Baron Vrangel, Baron Rozen’e “Gümüşhane’de idari makamlar, Rum ve Ermenilere dini ayinleriyle ilgili hiçbir baskı yapmıyorlar. Ticaret, tamamen Rumların ve Ermenilerin, elinde” şeklinde yazmaktadır.[xiv] Marx ise “Hıristiyanlar, Türkiye’de dinsel özgürlüklerden Avusturya ve Rusya’dakilere göre daha çok yararlanıyorlar” demektedir.[xv] Bu arada Avrupa devletleri, kendi ülkelerinde emekçilerin çok daha kötü şartlarda yaşadığını gizleyerek ve Türklere karşı yağma seferlerini aklamak için, Hıristiyanlara özgürlük sloganını kullanarak Türkiye karşıtı kampanya yürüttüler. Bu şekilde Hıristiyanların ağır şartlarda yaşadıkları uydurması, Avrupa devletlerinin sömürgeci işgallerini gerçekleştirmeleri için bir araç oldu. 1830 yılında Pankratov, Kont Paskeviç’e[xvi] “Türk ağaların hemen hemen bütün toprakları, gâvurlar (Hıristiyanlar) tarafından işletiliyor ve neredeyse bütün ticaret ve bütün zanaat Hıristiyanların elinde” diye yazar.[xvii] Neredeyse her yerde Türkiye ekonomisi, Hıristiyanların elindedir. Bu durum, Ermenilerin Türkiye’nin çıkarlarını niçin kıskançça savunduklarını açıklamaktadır. 1828 yılında Paskeviç, Nesselrode’ye[xviii]“Benim Gümrü’ye (önceden Aleksandrapol, şimdi Leninakan) gelişime kadar Türkler, Ermeni ajanları aracılığıyla bizim topraklarımızda ne olup bittiğini oldukça iyi bir şekilde öğreniyorlardı” şeklinde yazar.[xix] Buradan da görülmektedir ki, Ermeniler Çarlık hükümetine İran’la ilgili bilgi gönderdikleri zaman onları “onurlu”, Rus hükümetine sadık saymışlar; aynısını Türk komutanlığına yaptıkları zaman ise onları ajan ilan etmişlerdir. Çar memuru, Ermenilerin Türk hükümetinden memnun olmasını ve Osmanlı İmparatorluğu’nu ve bununla birlikte kendi yurttaşlarını Rus sömürüsünden korumasını bir türlü kabullenememektedir.
Rus diplomasisi, işgalci amaçlarla Türkiye’ye karşı silah olarak kullanma imkânları açısından, Türkiye’de yaşayan halklar arasındaki ilişkileri ilgi alanı içinde görmüştür. Ancak gerçek şudur ki, Türkiye’deki halklar tam bir uyum içinde yaşamıştır, onları kullanmak, ihtimal dışı gözükmektedir. Paskeviç, 1829 yılında bu meseleyle ilgili olarak Nesselrode’ye şöyle yazar: “Nasturilerin[xx] Ermenilerin ve Keldanilerin[xxi] çoğunluğu, Yezidiler gibi katlanılamaz tarikatlara mensup Müslümanlarla eşit şartlarda Kürtlerin yanında sığınacak yer buldular ve birlikte tam bir uyum içinde yaşıyorlar.”[xxii]
Türkiye’de farklı inançlara mensup halkların düşmanlık ve nefretten yoksun olarak yaşadıklarını Kırım seferi zamanındaki olgular da kanıtlıyor: “Alaşkert Sancağı eski Müdürü Mamed Bey, bu sancağa 200 Kürt atlısıyla birlikte geldi. (…) Bütün yerli halkla dostane ilişkiler kurdu ve kışı geçirmek üzere Malazgirt’e gitti.”[xxiii] Kürt beyleri, savaş zamanında olduğu gibi sonrasında da Ermenileri himaye etmiş ve onları korumuştur.[xxiv]
Kürtler, Ermenilerle sadece dostça yaşamamış, hatta yaşlı Martirosyan’ın Azerbaycan Başpiskoposu İsak Sasunyants’a 1855 yılında yazdığı mektuptan anlaşıldığı gibi, onların etkisinde kalmışlardır: “Ermeniler, Nasturiler gibi Kürtler de benim sözümü saygıyla dinliyor. Bu durumu güçlendirmek için Sayın Konsolos’a (Rus-BB) takdim edilmek üzere size saygın Ermenilerin, Nasturilerin olduğu gibi saygın Kürtlerin de mühürlü mektubunu gönderebilirim.” [xxv] Yukarıdaki alıntılar, meselemizi ilgilendiren noktaları, Ermenilerin Türkiye’de köleleştirilip köleleştirilmediğini ve hiçbir hakka sahip olup olmadığını ve kurtuluşları için Rusya’nın himayesine ihtiyacı olup olmadığını netleştiriyor. (…)
Rus ordusu, Türkiye’ye seferleri sırasında Türkiye Ermenistanı’nda inanılmaz sayıda hayvanla ve dolu ambarlarla karşılaştı.[xxvi] Öyle ki, Rusya Ermenistanı’nın ve Transkafkasya’nın hiçbir bölgesinde böyle bir manzara göremezdiniz.[xxvii]
Türkiye’deki Ermenilerin ekonomik yaşam koşullarına bir göz atalım ve verilen haberlerin gerçek mi, yoksa çağdaşların ipsiz sapsız açıklamaları mı olduğunu görelim.
İlk önce toprağın kullanımı. “Türkiye’de Ermeni köylüleri, toprağın azlığından şikâyetçi değil. Oysa Gümrü’de (Rusya’da-BB) toprağın yetersizliği korkunç denecek ölçülerdedir.” [xxviii] Türkiye’de toprak sahipliği ve toprak kullanımı, işletim için herhangi bir sınırlamaya tabii değil.[xxix] Hıristiyan köylülerin ekonomik durumu, Müslümanlardan, Türklerden, Kürtlerden vd., daha iyi. Bir Ermeni gezgini ve milliyetçisi olan A-do’nun, Türkler ve Kürtler Ermenilere göre nasıl yaşıyorlar sorusuna, Ermeni köylüleri şöyle cevap veriyor: Kürtler, Ermenilere oranla daha fazla esaret altında. Türk köylüler de sömürülüyor ve köleleştiriliyor; milliyetin burada hiçbir önemi yok: “Sömürücüler için milli ayrım yok”[xxx]; Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim sınıflarının ekonomik sömürüsü ve Türk hükümetinin hukuk kurallarına göre, köylü nüfusa eşit muamele yapılıyor. Türk hükümeti, “ister Ermeni, ister Süryani, ister Kürt ya da Türk olsun”[xxxi], ayrım yapmayarak, hâkim sınıfların çıkarlarını koruyor.
Yetkili kişilerin genel devlet sömürüsü dışında, Kürt yetkililerin sömürüsü var. Bunlar, “Türk hükümetinin zayıflığını ve güçsüzlüğünü kullanarak, Kürtlerin yanında Hıristiyanları ve Müslümanları da hükümet yetkililerinden ve mültezimlerden daha çok sömürüyorlar”[xxxii]bu olgu maraba kurumuyla doğrulanıyor.
(B. A. Boryan, Armeniya, Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR, c.1, Gosudarstvennoe İzdatelstvo, Moskva-Leningrad, 1928, s.173 vd., 175 vd., 178 vd.)
BELGE 4
Rus Türkolog B. A. Gordlevski’nin [xxxiii] Türkiye Notlarından[xxxiv]
“ERMENİLER, SADECE KAMUSAL ALANLARDA DEĞİL, EVDE DE TÜRKÇE KONUŞUYORLARDI”
O dönemde[xxxv] Ermenileri, Türkleri ve Kürtleri birleştiren bir halka vardı. Ermeniler, genel olarak sadece kamusal alanlarda değil, evde de Türkçe konuşuyor, ticari yazışmalarda Türkçe kullanıyordu; ancak Ermeni harfleriyle yazıyordu. Ermeniler arasında halk müziği folkloru haznesini koruyan âşıklar vardı. Türkler tarafından unutulmuş Dede Korkut Destanı yakın zaman önce Beyşehir’de bir Ermeni tarafından tekrar yazılmıştı. Niğde’de bulunduğum zaman Türk folkloruyla ilgilenen Ermeni ailesi Boyaciyanlar tarafından sıcak bir şekilde ağırlandım. Ev sahipleri tarafından yola çıkmadan evvel geceleyin alelacele yazdıkları atasözleri derlemesini hala değerli bir hatıra olarak saklıyorum.
Eğitimli Ermeniler dini müsamahasızlıktan kurtulmuşlardı; Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında daha yakın ilişkiler kurulmasına uğraşırken hatta bazen Rusya’da da Müslümanların gönlünü kazanmaya ve karşılıklı köklü güvensizliği kırmaya yönelik incelikler gösteriyorlardı.
(V. A. Gordlevski, İzbrannıe Soçineniya, c.3, İzdatelstvo Vostoçnoy Literaturı, Moskva, 1962, s.127)
BELGE 5
Ermeni Sovyet Tarihçisi G. M. Arutyunyan’ın “19. Yüzyılın 90’lı Yıllarının Ortalarında İngiliz Burjuvazisinin Ermeni Meselesindeki Gerici Politikaları” Başlıklı Doktora Tezinden
“PROTESTAN MİSYONERLERİ, ERMENİ MESELESİNDE İNGİLİZ DİPLOMASİSİNİN İDEOLOJİK SUÇ ORTAĞI OLMUŞTUR”
Ermeni halkının kaderi, 1878 yılından başlayarak Ermenistan’da Sovyet iktidarı kurulana dek kapitalist devletler arasındaki en utanç verici pazarlıkların bir unsuru olmuştur. Ancak Ermeni meselesinin sömürülmesinde en aşağılık rolü İngiliz burjuvazisi oynamıştır. (…)
Ermeni ulusal hareketinin bu ikinci sürecinde İngiliz diplomasisi, faaliyetlerinde Ermeni meselesine dayanmaya çalışmıştır. (…) Berlin Konferansı sürecinden itibaren İngiliz kapitalizmi, Ermeni halkı üzerindeki sömürgeci etkilerini pekiştirmiştir. Bunun için İngiliz diplomasisi, Berlin Sözleşmesi ve Kıbrıs Konvansiyonu ile üzerini örterek ve Ermeni milliyetçi önderlerin Batı Avrupa yönelimini kullanarak Batı Ermenistan’daki[xxxvi] konsoloslukları ve istihbarat ağı aracılığıyla çalışmalarını özenle maskelemiştir. Protestan misyonerleri ise İngiliz diplomasisinin ajanı rolünde ideolojik suç ortağı olmuştur.
(G. M. Arutyunyan, Reaktsionnaya Politika Angliyskoy Burjuazii V Armyanskom Voprose V Seredine 90-h Godov XIX Veka, Moskovski Gosudarstvennıy Universitet im. M. V. Lomonosova, Moskva, 1954, s.2, 8)
BELGE 6
Ermeni Bolşevik Önderi O. A. Arutyunyan’ın Hatıralarında 1905 Kırımı ve Taşnaklar
“TAŞNAKLAR, 1905 YILINDA AZERİLERİ YOK ETMEK İÇİN KAMPANYA BAŞLATTILAR”
1905 yılının başlarında Bakû’de cereyan eden kardeş kırımı, silahlı Taşnak çeteleri mavzeristlerin çekip çevirdiği Kamarlo’da da devam etti. Taşnaklar, Azerbaycanlıları “öldüre bildiğin kadar öldür, yağmala, kimseye acıma” sloganlarıyla yok etmek için kampanya başlattılar. Taşnaklar, Ermeni köylerine dağılarak katliam konuşmaları yaptılar, emekçi köylüleri ellerinde silah Ermenilerin “onurunu ve hayatını korumaya” çağırdılar, Ermeni nüfusu Azerbaycanlılara karşı silahlandırmaya çabaladılar. Taşnak eşkıyaları; yağma yaptılar, sivil halkı öldürdüler, onların köylerini ateşe verdiler. Bu tür olayların son bulmasından sonra Ermeni halkının sözde “kurtarıcıları” evlerine geri döndüler ve “zaferlerinin” şerefine şölenler düzenlediler.
Taşnaklar, silah konusunda hiçbir yokluk çekmediler, öyle ki Ermeni piskoposları Horen ve Suren tarafından yetkili kılınan heyetin gönderildiği Vorontsov-Daşkov’un[xxxvii] özel izniyle silahlandırılmışlardı. Taşnak humbları[xxxviii], köylüler üzerinde büyük bir yüktü. Köylük bölgelerde bulunmuş ve köylülerden kan içici hmbapetlerin[xxxix] faaliyetleri konusundaki yakınmalarını dinlemiştim. İnsanda ne rahat ne yaşam bırakıyorlardı. “Birileri gidiyor, diğerleri geliyor” demişti köylüler. “Hepsini besle, yatacak yer ver, atlara arpa ve kuru ot ver; peki zamanı değil mi artık eve gitmenin?” Köylülerin böyle bir “küstahlığına” kırgın bir sesle şu cevabı vermiş hmbapet: “Siz, bize muhtaçsınız.” “Niye ki?” diye sormuş köylüler. “Çünkü biz, sizin hayatınızı ve varlıklarınızı kurtarıyoruz. Eğer biz olmasaydık, Azerbaycanlılar gelir, hepinizi doğrar, evlerinizi yakar ve hayvanlarınızı çalardı.” “Biz, Azerbaycanlılarla dostane yaşıyoruz. Bizim toplumumuz onlardan değil, sizden çekiyor.” diye cevaplamış haklı olarak köylüler. Hmbapetler, sadece tehditle köylülerden para ve ürün alabiliyorlardı. Silah satın alma bahanesiyle halktan zorla para toplanması, 1907 yılına kadar sürdü. Bölgenin köylüleri, hmbapetlerin aldatmacalarına, dolandırıcılıklarına ve tecavüzlerine artık tahammül edemiyorlardı. Hepsini köylerden kovdular: “Sizi ve atlarınızı yeteri kadar besledik. Yokluk içinde yaşarken size ağır haraçlar verdik. Bizi yokluğumuzla ve ailelerimiz için duyduğumuz kaygılarla baş başa bırakın.” Mavzeristlerin tehditleri boşunaydı. Taşnak kan içicileri tarafından büsbütün yağmalanan ve çileden çıkarılan köylüler, sadece onlara yardım etmeyi reddetmedi, ayrıca başında hmbapetlerin olduğu Taşnak sürülerini köylerden kovaladılar da.
Maceracılardan, katillerden ve cani öğelerden meydana gelen Mavzerist-Taşnaklar, önemsiz bir sebepten veya sebepsiz yere her zaman mavzerlerini bir insanı öldürmek için kullanmaya hazırlardı. Taşnaklar tarafından düzenlenen Dalar köylülerinin bir toplantısında “milli kahraman” rütbesindeki hmbapet Sumbat, çeşitli süslemelerle humbasının “zaferleri” üzerine konuşmaya başladı ve bir bölgede tek tük kalmış, Ermenilerin hayatı için sözde tehlike yaratan Azerbaycanlıları nasıl yok ettiklerini anlattı. Şans eseri o toplantıya ben de denk gelmiştim. Cesaretimi topladım ve açıktan hmbapet Sumbat’a karşı çıktım. Ona hiddetle Azerbaycanlıların Ermeniler için tehdit olmadığını söyledim. Sözlerimi tamamlayamadan hmbapet Sumbat, mavzerini çıkarttı ve bana nişan aldı, ama şansıma o anda yanında duran okul arkadaşım öğretmen Haçik, mavzeristin kolunu tuttu ve “Bolşevik”in hakkından gelmesine izin vermedi. Bizim bölgenin Taşnakları ve hmbapetleri bana bu adı takmışlardı.
(O. A. Arutyunyan, Vospominaniya, Armyanskoe Gosudarstvennoe İzdatelsvo, Yerevan, 1956, s.47 vd.)
[i]19. yüzyılın sonunda iç ve dışişleri bakanlığı da yapmış olan Rus devlet adamı.
[ii] Rus dışişleri bakanı.
[iii] Gümrü.
[iv] Rusya’da Sosyalist Devrimciler olarak adlandırılan siyasi akım.
[v] Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi.
[vi] Bagrat Artemoviç Boryan, önemli Sovyet-Ermeni devlet adamlarından ve parti yöneticilerinden biridir. 1903’ten beri Komünist Partisi üyesi olan Boryan, Nijni Çambarak Elizavetpol bölgesinde bir köylü ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bakû’de 1905-07 yıllarındaki devrimci hareketin içinde yer alır. 1912-13 yıllarında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) Bakû Komitesi üyeliğini yapar. 1913-15 yıllarında partinin Tiflis Komitesi’nin üyesidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde askerler arasında çalışma yürütür. Baskılarla karşı karşıya kalır. 1917 Şubat Devrimi’nden sonra RSDİP (b)’in Petersburg Komitesi üyeliğinde bulunur. 1917-18 yıllarında partinin Bakû Komitesi üyeliği ve Sabunçi-Balahan bölgesi Kızıl Birliği’nin komutanlığı görevlerini yerine getirir. 1917 Ekim Devrimi sırasında Kars’ta askerler arasında devrimci faaliyet yürütmüştür. Kafkaslar’da Sovyet iktidarının kurulmasında etkin rol oynar. Lenin’le kişisel olarak da tanışan ve birlikte çalışmış olan Boryan, o dönemde Merkez Komitesi’nin görevlendirmesiyle Bakû, Tiflis, Erivan, Elizavetpol, Gümrü, Kars, Sarıkamış gibi merkezlerde önemli görevler üstlenir. Düzenli olarak Lenin’e bölgeden raporlar gönderir. Daha sonraki yıllarda ise Toprak Halk Komiserliği’nde, Rusya’daki Ermenistan Ticaret Temsilciliği’nde çalışır, SSCB Devlet Bankası idaresinde bulunur, Finans Halk Komiserliği kurulunda yer alır. Partinin 15. ve 16. kongrelerinde Merkez Denetim Kurulu üyeliğine seçilir. Bütün Rusya Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapar. Boryan’ın Sovyet devleti ve Komünist Parti yayın organlarında, birçok bilimsel incelemesi yayınlanmıştır. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) B. A. Boryan maddesi ve G. B. Garibcanyan, V. İ. Lenin i Bolşeviki Zakavkazya, İzdatelstvo Politiçeskoy Literaturı, Moskva, 1971, s.129 vd., 133, 138, 212 vd.
[vii] Forts, 1876, c.1, s.369 vd. – (B. A. Boryan)
[viii] Age, s.370 vd. – (B. A. Boryan)
[ix] Rus Çarlığı’nın önemli komutanlarından.
[x] Sobranie Aktov, Otnosyaşihsya K İstorii Armyanskogo Naroda, c.2, Moskva, 1838, s.68. – (B. A. Boryan)
[xi] H. F. B. Linch, Armeniya, Putyovıe Oçerki İ Etyudı, Tiflis, 1910, c.1, s.589. – (B. A. Boryan)
[xii] Avdelbekyan, Nork, c.3, 1923, s.106 vd.; Raffi, Taçkaayk, Tiflis, 1895. – (B. A. Boryan)
[xiii] Aktı, c.5, s.491. – (B. A. Boryan)
[xiv] Aktı, c.8, s.889; Forts, 1876, c.1, s.372. – (B. A. Boryan)
[xv] Marx i Engels, Sobr. Soç., c.10, s.181. – (B. A. Boryan)
[xvi] Erivan Kontu.
[xvii] Aktı, c.7, s.842. – (B. A. Boryan)
[xviii] Çarlık Rusya’nın Dışişleri Bakanı.
[xix] Aktı, c.5, s.573. – (B. A. Boryan)
[xx] 5. Yüzyılda Hıristiyanlık içinden çıkmış bir tarikat. Tarikatın ismi, kurucusu İstanbul Patriği Nestori’den geliyor.
[xxi] Sami kökenli bir aşiret.
[xxii] Aktı, c.7, s.786. – (B. A. Boryan)
[xxiii] Aktı, ; c.11, 1878, s.226. – (B. A. Boryan)
[xxiv] Mşak, 1878, No.6, s.370. – (B. A. Boryan)
[xxv] Aktı, c.11, s.479. – (B. A. Boryan)
[xxvi] Mşak, 1877, No.78. – (B. A. Boryan)
[xxvii] Age, 1878, No.26. – (B. A. Boryan)
[xxviii] L. Sarkisyan, Ayts Tyurkats Ayastan, Tiflis, 1890, s.71 vd. – (B. A. Boryan)
[xxix] Age, s.72. – (B. A. Boryan)
[xxx] A-do, Vanı, Biglisı Yev Erzerum Vilayetner, Erivan, 1912, s.278. – (B. A. Boryan)
[xxxi] Age, s.303. – (B. A. Boryan)
[xxxii]Rollen-Jackman, “Armeniya, Armyane İ Traktarı”, Polozhenie Armyan V Turtsii, Moskva, 1896, s.52. – (B. A. Boryan)
[xxxiii] Vladimir Aleksandroviç Gordlevski, 7 Ekim 1876 yılında doğdu. Rusya’nın önemli Türkologlarından biri olan Gordlevski, Sovyetler’in Türk dili ve edebiyatı, Türk folkloru ve tarihi üzerine önemli uzmanlarından sayılıyor. 1899 yılında Lazerevski Doğu Dilleri Enstitüsü’nü, 1904’te ise Moskova Üniversitesi’nin Tarih-Filoloji Fakültesi’ni bitirdi. 1907 yılından itibaren Lazarevski Enstitüsü’nde (Daha sonra adı Moskova Şarkiyat Enstitüsü olacaktır) Türk dili ve Türk edebiyat tarihi derslerini verdi. 1918-48 yılları arasında bu enstitüde profesör olarak çalıştı. Ardından SSCB Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Yakın ve Ortadoğu Ülkeleri Dil ve Edebiyatı bölümünün başına geçti. Uzmanlık alanları üzerine birçok önemli eser veren Gordlevski, 2 defa Lenin Nişanı’na, bir kere de Kızıl Bayrak Emek Nişanı’na layık görüldü. 10 Eylül 1956 yılında Moskova’da öldü. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) V. A. Gordlevski maddesi.
xxxiv] Gordlevski, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordularında tercüman olarak çalışmış ve Türkiye izlenimlerini notlar halinde yayımlamıştır.
[xxxv] 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nın öncesi kastedilmektedir.
[xxxvi Osmanlı döneminde Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeler Batı Ermenistan olarak adlandırılmaktadır.
[xxxvii] Çarlık Rusyası’nın Kafkasya Valisi.
[xxxviii] Taşnak silahlı çeteleri.
[xxxix] Taşnak silahlı çetelerinin komutanlarına verilen ad.
100 Belgede Ermeni Meselesi
Mehmet Perinçek
ÖNSÖZ
Ermeni meselesi ve buna bağlı olarak Ermeni soykırımı iddiaları, son dönemde Türkiye ve dünya kamuoyunu belki de en fazla meşgul eden konuların başında geliyor. Bu iddiaların esasını oluşturan 1915-23 yılları arasında Türkiye’nin doğusunda yaşanan olayların en önemli tanıkları ise Türk ve Ermeni taraflarını hariç tuttuğumuzda, Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusyası’dır. Bu bakımdan bugünkü Rusya Federasyonu devlet arşivleri, Ermeni meselesinde gerçeklerin açığa çıkartılmasında önemli rol oynayacak belgelere sahiptir.
RUS DEVLET ARŞİVLERİNİN ÖNEMİ
Birincisi; Çarlık Rusyası, bir tarafı kadar Ermeni meselesinin içindedir ve Kafkas Cephesi’nde savaşan bir devlet olarak 1915 tehcirinin öncesi ve sonrasını ayrıntılarıyla kayda geçirmiştir. İkincisi; Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’nin Doğu Cephesi’nin Sovyet Rusya’nın Transkafkasya Cephesi olması, Sovyet arşivlerinin birinci elden bir kaynak olduğunu göstermektedir. Üçüncü olarak ise Çarlık arşivleri, Taşnakları kullanan bir güç olarak Taşnak belgelerinin bir kısmına sahipken, Sovyet arşivleri ise bir Sovyet cumhuriyeti olarak Sovyet Ermenistanı’nın arşivlerinin bir kısmını bünyesinde barındırmaktadır. Bugün araştırmacılara kapalı olan Ermeni devlet arşivlerindeki bazı belgelere Rus devlet arşivleri üzerinden ulaşmak mümkündür. Bunlara Azerbaycan ve Gürcistan kaynakları da eklenebilir.
Dolayısıyla Alman generallerinin, İngiliz subaylarının, Amerikan misyonerlerinin gözlemleri, emperyalist emellerini bir kenara bıraktığımızda dahi, “kişiselliği” aşamazken, Rusya her iki dönemde de olaylara devlet olarak tanıklık etmektedir. Bunlara bir de Ermeni ve diğer Transkafkasya cumhuriyetlerinin kaynaklarını eklediğimiz de Rus devlet arşivlerinin Ermeni meselesinin en temel belgelerini barındırdığını söylememiz abartı olmayacaktır.
Bu arşivlerdeki belgelerin niteliğinin önemi ise tümünün Çarlık Rusyası’nın, Sovyet devletinin, Taşnak ve Sovyet Ermenistanı’nın en üst düzeydeki yetkilileri tarafından imzalanmış çok gizli raporlar, yazışmalar olmasından kaynaklanmaktadır. Arşivlerdeki Türk-Ermeni meselesine ilişkin belgeler, bir taraftan iddia sahiplerinin itiraflarını içerirken veya Ermeni meselesini Türkiye’ye karşı kullanan güçlerin tespitlerini ortaya koyarken, diğer taraftan, Çarlık ve Sovyet Rusya gibi üçüncü bir gücün saptamalarını yansıtması nedeniyle de, uluslararası alanda etkili ve geçerli kanıt değeri taşımaktadır. Özellikle raporlar ve iç yazışmalar, devlet yetkililerinin gerçeği belirlemeye yönelik samimi değerlendirmelerini içermektedir.
RUS DEVLET ARŞİVLERİNDEN ÇIKAN TEMEL SONUÇLAR
Rus devlet arşivlerindeki belgelerin içerik açısından ortak özelliği ise Türkiye’nin tezlerini esas olarak doğrulamaları ve Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermesidir. 8 senedir Rusya’da Çarlık Rusyası’nın ve Sovyet döneminin devlet arşivlerinde Ermeni meselesi üzerine yaptığım çalışmalar sonucunda ulaştığım belgelerin temel sonuçları şu şekilde özetlenebilir:
Bu belgeler, 1915-1920 yılları arasında Ermeni çetelerinin Transkafkasya’da, Doğu Anadolu’da ve Kilikya olarak adlandırılan Adana ve Maraş bölgesinde Türkiye ve Azeri Türklerine ve Kürtlere yönelik sistematik katliam politikası izlediğini kanıtlamaktadır.
Ermeni çetelerinin etnik temizlik politikası, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Ermeni çeteleri ile Türk devleti ve Müslüman halk (Türkler ve Kürtler birlikte) arasında savaşın ve karşılıklı kırımın (mukatele) yaşanmasına yol açmıştır. Böylece iki taraf da birbirine şiddet uygulamıştır.
Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası’dır. Osmanlı devletini ve Anadolu’yu paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgütlerini kışkırtmışlar ve savaşa sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, TBMM hükümeti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırarak haklı bir savaş vermiştir, kendi vatanını savunmuştur.
BELGELERİN YER ALDIĞI ARŞİVLER
Bu belgeler, özellikle şu arşivlerde yer almaktadır: Çarlık dönemine ilişkin olarak Çarlık Rusyası’nın askeri arşivi ve dışişleri bakanlığı arşivi; Sovyet dönemine ilişkin olarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Merkez Parti Arşivi (şimdiki adı Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi), Sovyet döneminin dışişleri bakanlığı arşivi, Kızıl Ordu arşivi; her iki döneme ilişkin olarak ise Rusya Federasyonu Devlet Arşivi.
Bu çerçeve bilgilerden sonra ayrı ayrı ele alarak Çarlık ve Sovyet arşivlerinde Ermeni meselesiyle ilgili ne türden belgelere ulaşmanın mümkün olduğu üzerinde duralım.
ÇARLIK ARŞİVLERİNDE ERMENİ MESELESİ
Çarlık arşivlerinde Ermeni meselesine ilişkin olan belgeleri, öncesini de barındırmakla birlikte özellikle yoğun olarak 19. yüzyılın sonlarından başlatıp 1919’lara kadar getirmek mümkündür. 1917 Ekim Devrimi’yle birlikte Çarlık iktidarı tam olarak yıkılmakla birlikte Beyaz Orduların, Kolçak hükümetinin ve Tiflis’teki Kafkas Cephesi Genel Karargâhı’nın bir süre daha varlığını koruması, Çarlık arşivlerinin zaman kesitini genişletmektedir. Bu arşivlerdeki belgeleri şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
1. Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin yaşam koşulları. Çarlık arşiv belgeleri, Ermeni milliyetçi-şoven tarihçiliğinin Ermenilerin Osmanlı’daki yaşam koşullarıyla ilgili ileri sürdüğü tezleri net bir şekilde çürütmektedir. Bu belgelere göre Ermeniler, emperyalist devletlerin müdahalesine, özellikle Berlin Konferansı’na (1878) kadar, Türkiye’de çok iyi şartlarda yaşamışlar, özellikle Osmanlı Devleti tarafından desteklenmiş ve korunmuşlardır. Çarlık yetkililerin yazışmaları göstermektedir ki, Osmanlı Ermenilerinin yaşam koşulları Rusya Ermenilerine oranla çok daha iyidir. Bu yüzden Ermeniler, Çarlık Rusyası’ndan kaçarak Osmanlı’ya sığınmışlardır. Osmanlı hâkim sınıfları açısından sömürüde milli ayrım asla söz konusu olmamıştır. Hatta Ermeni köylüleri, birçok yerde Müslümanlara oranla daha varlıklıdır. Zaten Ermeniler, ticaret ve zanaatta önemli yerlere sahiptir. Ayrıca Osmanlı’daki halklar, özellikle Türkler, Kürtler ve Ermeniler, tam bir uyum içerisinde yaşamışlardır.
Bu temeldeki belgeler, Batı ve Çarlık Rusyası tarafından Ermeni meselesinin Türkiye’yi işgallerini aklamak amacıyla yapay olarak çıkartıldığını kanıtlamaktadır. Ermenilerin sözde kötü yaşam koşulları adına kamuoyu imal edilerek emperyalist saldırganlık gizlenmeye çalışılmıştır.
2. Ermeni milliyetçiliğinin doğuşu ve özellikleri. Çarlık belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin Batı’nın ve Çarlık Rusyası’nın özellikle 19. yüzyılda başlayan Ermenileri Türkiye’ye karşı kullanma projelerine paralel olarak geliştiğini göstermektedir. Özellikle arşivlerde yer alan o döneme ait Ermeni yayınları ve belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin işbirlikçi, şoven ve saldırgan köklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kafkasya’daki Ermeni aydınları, daha 19. yüzyılın sonlarında emperyalist devletlerle “işbirliği” içinde bağımsız bir Ermeni devleti kurmanın hayaline kapılmışlardır ve bu fikirlerini Türkiye Ermenilerine bir nevi zorla aşılamaya çalışmışlardır.
3. Ermeni meselesinin gelişiminde Batı Avrupa’nın rolü. Doğu’nun paylaşılmasında rekabet içinde olan Rusya ve Avrupa, Ermenileri kimin kullanacağı konusunda da yarış halindedir. Rus yetkililerinin yazdığı raporlar, özellikle İngilizlerin Ermeni meselesindeki kışkırtmalarını ortaya koymaktadır. Yetkililerin saptamalarına göre bu yolla bir taraftan Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak, diğer taraftan merkez kaç kuvvetler desteklenerek Osmanlı’nın paylaşılması hedefi güdülmüştür.
4. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere biçilen görevler. Taşnakların, Çarlık Rusyası yetkilileriyle yaptıkları yazışmalarından ve görüşmelerden Türkiye’yi işgal planları çerçevesinde Ermenilere iki misyon yüklenildiği görülmektedir. Ermeniler, cephe gerisinde ayaklanma çıkararak Türk ordusunu zaafa uğratacaktır. Bu birinci görevdir. İkincisi ise oluşturulan Ermeni gönüllü birlikleri yoluyla Türk ordusunun savunma hattını yırtarak Rus işgalini kolaylaştırmaktır. Ayrıca bu temelde Rus yetkililerinin yazdığı sayısız rapor vardır. Bütün bu planlar, Batı devletlerinin ve Çarlık Rusyası’nın emir komutası altında yürütülmüştür.
5. Osmanlı Ermeni kitlelerinin emperyalist planların peşinden sürüklenmesi. Her iki görevin yerine getirilmesinde Türkiye Ermenileri aktif rol oynamıştır. Mesele birkaç Taşnak teröristinin işinden ibaret değildir. Geniş Ermeni kitleleri gönüllü birliklerin oluşturulmasında ve ayaklanmaların çıkartılmasında yer almıştır. Arşivler, Çarlık ordularına hizmet etmek ve gönüllü birliklerde Türklere karşı savaşmak için Türkiye Ermenilerinin Rus yetkililere başvurularıyla doludur. Türk tebaasına bağlı sıradan köylülerden üniversite öğrencilerine, doktorlara kadar binlerce Ermeninin isim isim listeleri arşivlerde mevcuttur. Bu belgeler, tehlikenin boyutunu göstermesi açısından önemlidir.
6. Ermeni gönüllü birliklerinin katliam ve yağma politikası. Çarlık generallerinin ve subaylarının yazdığı yüzlerce rapor ve Çarlık askeri mahkemelerinin yüzlerce tutanağı ve kararları göstermektedir ki, Birinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri Müslüman halka karşı vahşi katliamlara girişmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu belgelere göre bu katliam ve yağma politikası sistematik bir biçimde yapılmıştır. Ermeni çetelerini kullanan Rus komutanları bile bu vahşet karşısında dehşete kapılmıştır. Birçok Ermeni subay ve askeri, bu nedenle askeri mahkemelerde yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır. Bu katliamların ve yağmaların tehcirden önce başlaması da ayrıca önem taşımaktadır.
7. Çarlık Rusyası’nın “Ermenisiz Ermenistan” projesi. Çarlık yetkililerinin iç yazışmaları, Rusların Ermenileri Türklerin üzerine sürüp kırdırtarak işgalin ardından bölgeye Don Kazaklarını yerleştirme planlarını da kanıtlamaktadır. Çarlık yetkilileri, bu projeyi “Ermenisiz Ermenistan” olarak nitelendirmişlerdir.
SOVYET ARŞİVLERİNDE ERMENİ MESELESİ
Sovyet arşivlerindeki belgeler, esas olarak 1917 sonrasına ait olmakla birlikte Sovyet yetkilerinin geçmiş olayları değerlendiren birçok yorumunu da içermektedir.
1. Ermeni meselesi, emperyalizm meselesidir. Lenin, Stalin gibi Sovyet iktidarının en üst düzey liderleri, Ermeni Bolşevik teorisyenleri, Ermeni meselesinin özüne ilişkin birçok saptamada bulunmuşlardır. Yazışmalara, raporlara vb. yansıyan bu saptamalara göre Ermeni meselesi, emperyalist devletler tarafından Türkiye’nin paylaşılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Türkiye, paylaşılmaya karşı kendi vatanını savunmuş ve haklı bir savaş vermiştir. Yaşanan trajedinin sorumluları ise Ermenileri kullanma politikası güden emperyalist devletler ve onların planlarına alet olan Taşnaklardır.
2. Taşnak Ermenistanı’nın oynadığı rol ve etnik temizlik politikası. Sovyet önderleri, Taşnak Ermenistanı’nın devrimci Türkiye ile Sovyet Rusya arasına bir duvar ördüğünü ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında da emperyalizmin bölgedeki bir taşeronu olduğunu saptamıştır. Taşnak Ermenistanı, Batı’nın Doğu’daki planlarını gerçekleştirmede bir üs görevi görmüştür.
Sovyet belgeleri, Taşnakların bugünkü Ermenistan sınırları içerisinde yaptıkları etnik temizlik politikasını da kanıtlamaktadır. “Saf” milli bir devlet kurma adına Müslüman nüfusun önemli bir kesimi Taşnak iktidarı tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Kilikya olarak adlandırılan Adana, Maraş bölgesinde de Fransızların himayesi altında sistematik olarak Müslüman nüfus kılıçtan geçirilmiştir.
3. Türk-Sovyet ittifakı ve Taşnak Ermenistanı’nın ortadan kaldırılması. Sovyet arşiv belgelerinin açık bir şekilde kanıtladığı üzere Ermenistan’da, Türk ordularının ve Kızıl Ordu’nun askeri işbirliği sonucunda Taşnak iktidarına son verilmiş ve Sovyet iktidarı kurulmuştur. Bugün soykırım olarak adlandırılan Türk ordularının Ermenistan üzerine harekâtı, n üst düzeydeki Sovyet yetkilileri tarafından desteklenmiş ve ilerici bir hareket olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’nin bu harekâtı, vatan savunmasının bir parçasıdır.
Bugün Ermeni milliyetçilerinin Sovyet liderliğine en az Talat, Enver Paşalar kadar saldırması bu yüzdendir. Rusya Ermeni Birliği, “Ermeni Soykırımının Hamileri ve Suç Ortakları” başlıklı bir kitapta bu temeldeki belgeleri derlemiş ve Leninleri, Stalinleri Ermeni Soykırımı’nın suç ortakları olarak değerlendirmiştir. Ermeni diasporası, siyaset ve bilim çevreleri, “Ermeni soykırımında” Rusya’nın Türkiye’yle eşit sorumluluğa sahip olduğunu vurgulamakta, bu temelde kitaplar, yayınlar çıkarmakta, toplantılar düzenlemektedir. Ancak burada altının çizilmesi gereken Ermeniler tarafından Sovyet devleti üzerinden Rusya’nın mahkûm edilmesidir.
4. İkinci Dünya Savaşı’nda Taşnakların Nazi güdümlü politikası. Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı’nda üstlendikleri rolü İkinci Dünya Savaşı’nda da oynamışlardır. Bu sefer Hitler Almanyası’nın yanında. Taşnaklar, faşist Alman orduları için gönüllü birlikler oluşturarak bölge halklarına karşı yeni bir suça imza atmışlardır.
Ayrıca gerek Çarlık gerekse de Sovyet belgeleri, bölgede Müslüman nüfusun tehcir öncesinde de Ermenilere oranla kat ve kat daha fazla olduğunu kanıtlamaktadır.
KİTABIN KAPSAMI
İşte elinizdeki kitap, Rus devlet arşivlerindeki bu belgelerden oluşmaktadır. Kitapta belgelerin yanı sıra özellikle o dönemi yaşamış olan Rus, Ermeni, Gürcü devlet ve bilim adamlarının belge niteliğindeki yayımlanmış eserlerine de yer verilmiştir. Yorumsuz olarak yayımladığımız belgeler, Ermeni meselesini değişik açılardan ele alacak şekilde yukarıdaki sınıflandırmaya göre seçilmiştir. Arşivlerde bu temelde binlerce belge olduğu, ancak kitabı sadece her konudan belirli örneklerle sınırlandırdığımız açıktır.
Çalışmamız, genel bir çerçeve çizmek amacıyla Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 baskısının “Ermeni Meselesi” ve “Taşnaksutyun” maddeleriyle başlamaktadır. Ardından belgeler kronolojik sıraya göre dizilmiştir. Ancak basılı eserlerden alınan metinler, basım tarihlerine göre değil, konunun anlatıldığı ilgili döneme göre sıralanmıştır.
Belgelerin ve konunun daha iyi anlaşılması amacıyla, belgelere ve metinlere tarafımızdan dipnotlar düşülmüştür. Belgenin ve ya metnin orijinalinden kaynaklanan dipnotların yanında ise kime ait olduğuna dair not bulunmaktadır.
Bu çalışmanın gerçekleştirilmesindeki her türlü katkılarından dolayı Türk Tarih Kurumu’na, Rusya Federasyonu Eğitim ve Bilim Bakanlığı’na, başta Prof. Dr. Yakut Irmak Özden ve Prof. Dr. Sabahattin Özel olmak üzere İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü akademik ve idari personeline, başta Doç. Kalerya Antoninovna Belova olmak üzere Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü (Üniversitesi) akademik ve idari personeline, Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi, Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi, Lenin Devlet Kütüphanesi ve Rusya Tarihi Halk Kütüphanesi çalışanlarına, Rusya Bilimler Akademisi Moskova Şarkiyat Enstitüsü Türkiye Kürsüsü’ne, Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Halkları Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Vyaçeslav Şlikov’a, Rasih Nuri İleri’ye, Hüseyin Alpdündar’a ve Engin Turan’a yürekten teşekkür ederim.
Kitaptaki bütün belge ve metinler, Mehmet Perinçek ve Arif Acaloğlu tarafından çevrilmiştir. Bu çevirilerde değerli Türkolog Arif Acaloğlu’nun yol gösterici yardımlarından dolayı kendisine de teşekkür borçluyum.
Mehmet Perinçek
11 Aralık 2006, İstanbul
BELGE 1
Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 Baskısında Ermeni Meselesi Maddesi
“ERMENİ MESELESİ, TÜRKİYE’NİN ZAYIFLATILMASI VE SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ MESELESİDİR”
Ermeni Meselesi: Doğu meselesinin bir parçası olarak Ermeni meselesine iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmesi görülür. Bu meselenin iç doğası ise, Ermeni ulusunun kendi kaderini, Ermeni burjuvazisinin önderliğinde ve buna bağlı olarak Ermeni burjuvazisinin gelişmesi yönünde tayin etmesidir.
Ermeni meselesi, Ermeni ulusunun başına, İstanbul’un mali aristokrasisinin geçmesinden sonra, 18. yüzyılda ortaya çıktı.
Bütün Anadolu’ya yayılmış olan Ermeni halkı, kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiye’nin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin hükümete, valilere vb. kredi verirdi.
Öte yandan bu burjuvazi, din adamlarının, kilisenin büyük nüfuzundan yararlanarak halkı yönetiyordu. 1453 yılında Osmanlıların İstanbul’u fethetmesinden sonra İstanbul Patrikliği kurulmuştu; Ermeni burjuvazisi, bu patrikliğin aracılığıyla halkı yönetiyordu. Ermeni Patrikliği nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir meclis oluşturulmuştu. Halkı yöneten, esas olarak bu şûra idi.
Türkiye’de Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiye’nin el sanatlarında Ermeni esnafı Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Ne var ki, Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni köylülerin siyasal ve ekonomik durumları çok kötüydü.
Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğu’da taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü özelliği taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiye’nin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi, ekonomik ilişkilerinde araç olarak Ermenilerin orta ticaret burjuvazisini yeğledi. Bu burjuvazi Batı’nın desteğiyle güçlendi ve Ermeni ulusal hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu.
Bu ulusal hareket, özellikle Moskova ve Tiflis’te yaşayan Ermeni aydınlarından destek aldı. Bu kentler, 1870 yıllarında, Rus liberal hareketinin etkisi altında, Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Ulusal bilinç yazılı ve sözlü olarak gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusya’da, hem de Türkiye’de yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkıyordu.
Ermeni orta burjuvazisi ilk adım olarak, kilisenin etkisini azaltmaya yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi, kent esnafına dayanıyordu. Bu hareket, kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. Esas olarak İstanbul Patrikliği’ni hedef alıyordu ve bu savaştan galip çıktı. Orta burjuvazi, Meclis-i Ayan’da yer aldı. Meclis-i Ayan, maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı.
Köylüler önceleri, bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiye’de Ermeni köylülerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar (yüzde 20’den 40’a kadar). Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler, yerleşik hayata geçiyorlar ve topraksız oldukları için Ermeni köylülerini Doğu Anadolu’nun dağlık kısımlarından göçe zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini artırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdi. Yani Doğu Anadolu’da Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladı. Bu süreçten sonra, Kürtler ile Ermeniler arasındaki kanlı kavgalar, kan davasına, katliamlara dönüştü.
Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleriydi.
Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni meselesi, Rusya, İngiltere gibi “büyük devletlerin” müdahalesiyle iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi, “Hıristiyanları Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarma” sloganıyla Karadeniz’i ve Boğazları ele geçirmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı ulusal-siyasal gelişimi için kullanıyor ve Rusya’ya yönelerek, Türkiye’deki Ermeniler arasında bu sloganla propaganda yapıyordu. Ermeni burjuvazisinin bu tutumu, Türk Hükümeti’nin 1877 savaşına kadar süren, hatta Ermenileri üst düzey devlet görevlerine getiren olumlu yaklaşımını tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkasya Büyük Valisi Mihail Nikolayeviç’e ve Patrik Nerses başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusya’ya resmi destek başvurularından sonra keskinleşti. Rusya, bu başvuruları kullanarak, Ayastefanos Anlaşması’na 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türkiye’nin Ermeni vilayetlerinde reformlara başlanmalıydı. Rusya’nın işgal ettiği Türk toprakları, bu reformlar bitinceye kadar Rusya ordusunun işgalinde kalacaktı.
Fakat Rusya’nın bu girişimine, Ortadoğu’daki esas rakibi olan İngiltere karşı çıkıyordu. İngiltere, Berlin Konferansı’nda Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesinin yerine 61. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni vilayetlerinde istenen reformları yapacaktı. Ancak bu reformları, yalnız Rusya değil, Berlin Konferansı’na katılan altı büyük devlet de denetleyecekti.
Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Zira, Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer büyük devletler de yardımcı olacaktı. İngiliz diplomasisi, Ermenilere denizden denize (Karadeniz’den Akdeniz’e) “Büyük Ermenistan” hayalini pompalıyordu. Ancak, yönelişinin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan tecrit etti. Ermeniler, Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. İngilizler ise, Rusya’nın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyorlardı. İngilizlere, Türkiye’de kendi siyasetlerini uygulamak için, Ermeniler o kadar gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiye’yi Rusya’dan korumak için İngiltere, Türkiye’den Kıbrıs’ı almıştı. Bu nedenlerle İngiltere, Çarlık Rusyası’nın Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük devletlerin oyunlarındaki rolünü anlayan Türk hükümetinin “himayesine” verdi. Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler böyle başladı. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadolu’da Ermenileri katletmeye başladılar. Özellikle bu kırım, 1890’lı yıllarda geniş çapta oldu.
“Büyük Ermenistan”ın temelini oluşturan köylülerin kırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Bu sırada Rusya’nın Transkafkasya bölgesinde Hınçak ve Taşnaksutyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler, Türkiye’ye propagandacılar ve ajitatörler gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, Berlin Konferansı’nda kabul edilmiş olan 61. maddeye başlattıkları hareketle büyük devletlerin dikkatini çekmekti. Fakat bu maddeyi hem büyük devletler, hem de Türkiye unutmuştu. Bu partilerin Batı Avrupa’daki yurtdışı komiteleri de aynı yönde çalışıyorlardı. 1890’lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin tek partisi Taşnaksutyun oluyordu. (…)
İngiltere’nin Ermenilere ”bir dakikalık yakınlığı” da hemen geçmişti, bunun yanı sıra İngiltere, “herhangi bir devletin tek başına hareket etmesine tahammül edemeyeceğini” ilan eden Rusya’ya bağlı durumdaydı. Rusya’ya gelince, o, bu devirde Transkafkasya’yı Ruslaştırma politikasını uygulamaktaydı ve açıkça “Asya’da Ermenilere imtiyazlar sağlayan bölgeler oluşturma” amacına karşıydı. Çarlık Rusyası yardımıyla bağımsızlığına kavuşan, ancak ona bağımlı kalmak istemeyen Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, Çarlık diplomasisi Prens Lobanov-Rostovski[i] aracılığıyla “yeni bir Bulgaristan” kurulmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Bağdat demiryolu ihalelerini kazanmakla meşgul olan Almanya ise Ermenilere yapılan zulmü protesto etmemekle yetinmeyip, İmparartor 2. Vilhelm’in deyimiyle “isyankâr vatandaşlara” karşı Abdülhamit’in politikasını açıkça destekledi.
1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasal kanadı olan Taşnaksutyun Partisi, politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksutyun Partisi, Osmanlılara muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlı’nın içindeki devrimci hareketlere katılmaya başladı. 1907’de Taşnakların girişimiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm muhalif partiler, Paris’te kongre yaptılar ve bu kongrede devleti devirme planı kabul edildi.
1908’de devrim oldu, fakat Taşnakların beklentileri gerçekleşmedi, Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasal çevreleri yeniden yön değiştirerek, tekrar ilk yöneldikleri Rusya’ya döndüler. Bu defa çarlık hükümeti, onlara sıcak bakıyordu; çünkü dünya savaşı kaçınılmaz hale gelirken, Milyukov’un [ii] dediği gibi, “Rusya ve Türkiye arasında yaşayan” Ermeniler büyük siyasi önem kazanmaktaydı. 1913’te Rus diplomatları, örgütlü Ermeni burjuvazisiyle anlaşma yaparak, Türkiye’den Doğu vilayetlerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914’ün 26 Ocak’ında Almanya’nın desteklediği Türkiye, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlardaki reformların, büyük devletlerin, özellikle Rusya’nın kontrolü altında yapılması öngörülüyordu.
Rusya’nın meseleye karışması, 1. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Oysa Ermeniler, “Büyük Ermenistan” sloganını unutmamışlardı. Ve Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Türk hükümeti buna cevaben sert önlemlerle karşılık verdi. Bu eylem güvenini yitirmiş olan Ermeni halkını Mezopotamya’daki savaşın yaşandığı bölgelere göç ettirme şeklinde gerçekleştirildi.
Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu, Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusya’ya kaçtı, 400 bin kişi ise İslamı kabul etti. Böylece Türkiye Ermenistanı Ermenisiz kaldı.
Rusya’da 1917 Şubat Devrimi, Ermeni meselesinde yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Transkafkasya, Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograd’tan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Transkafkasya’da milli burjuva partileri iyice gelişiyordu (Gürcü Menşevikler, Musavatçılar ve Taşnaklar). 1917’nin yazında Tiflis’te yapılan Köylü Kurultayı’nda Ermenilere karşı Gürcü-Müslüman bloğu kurulmuştu.
1917’nin Ekimi’nde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı. Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, 1. Dünya Savaşı’nda Rusya tarafından işgal edilmiş Doğu Anadolu’daki Türkiye topraklarının Rusya’nın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden oluşan Milli Şûra kurulmuş ve bu şûranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kuruldu. Yeniden Ermeni-Türk çatışmaları başladı. Bu çatışmaların sonunda, Transkafkasya Birliği dağılıp üç cumhuriyetin ortaya çıkmasından sonra, Ermenistan, İstanbul Anlaşması’nın ardından, 1918 yılının Haziran ayında Türkiye’nin tüm taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin’den oluşan iki ilçeyi kapsıyordu. Bu ilçelerde toplam 400 bin kişi yaşıyordu.
1. Dünya Savaşı’nın sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni ve geniş olanaklar yarattı. Ermeniler, o sırada galip devletlere “lazımdı”: Birincisi; Kilikya’da Türkiye’ye karşı, ikincisi; Transkafkasya’da Sovyet Rusya’ya karşı. Ermeni meselesi, böylece yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı. Bundan dolayı “galip devletler” kendi “Ermeni üslerini” en tehlikeli saydıkları Sovyetler’e karşı donattılar.
Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti, Türkiye ve Rusya’dan, Kars ilini ve 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları ve diğer yerleri Ermenistan’a kattı. Ermenistan’ın nüfusu 1 milyon 590 bine yükseldi (795 bini Ermeni, 575 bini Müslüman, 140 bini diğerleri). Fakat Ermeniler bu toprakları yeterli görmediler ve Gürcistan’dan Ahikelek ve Borçalı’yı, Azerbaycan’dan Karabağ, Nahçıvan ve Gence ilçesinin güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, İngilizler’in Transkafkasya’yı işgali sırasında bu toprakları zorla almak istedi. Bu olay, Gürcistan’la (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycan’la uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu yüzde 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. (…)
Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye sınırında (Oltu-Sarıkamış bölgesinde) Kürtlerin saldırılarına da uğruyordu. İngiliz işgalciler, Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman İngilizler bütün gücünü Sovyet Rusya’ya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusya’ya karşı Denikin’in Beyaz ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacısı, Ermenistan Cumhuriyeti’nin Denikin’in Beyaz ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919’da İngiltere ile İran’ın anlaşmasından ve İstanbul’un işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğu’da İngilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. İngilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. 1920 yılı Nisan Mayıs aylarındaki San Remo Konferansı’nda, Ermeni meselesi Batı Avrupa emperyalistlerinden, ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyeti Akvam’ın Yüksek Konseyi “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. Başkan Wilson, Cemiyeti Akvam’da alınan karara göre, yeni Ermenistan’ın sınırlarını belirledi. Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tamamı Ermenistan’a verilmişti. Ermenistan’ın toplam alanı 30 bin mil kare, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Fakat, Amerikan politikacıları başkanlarına göre daha uyanık çıktılar; Ermeni mandasının kaça mal olacağının aritmetik hesabını yaparak, ve aslen Avrupa menşeli olan “Ermeni meselesine” Amerikan sermayesi için gereksiz bularak senatoda oy çoğunluğuyla bu mandayı geri çevirdiler. Böylece Taşnakların Ermenistan Cumhuriyeti sahipsiz kalmış oldu. Batılı emperyalistler bitkin ve tahrip edilmiş Ermenistan’ı bir kez daha kendi kaderine terk ettiler.
Aynısını 1919’da Kilikya’yı işgal eden Fransızlar Ermenilere yaptılar. Bu verimli bölge, 11.-14. yüzyıllar arasında küçük Ermeni krallığı olduğu için ahalisinin yüzde 33’ü Ermenilerden ibaretti ve 1915 yılı baskılarından sonra buraya çok sayıda mülteci gelmişti. Türk milliyetçileri Fransızlara karşı askeri harekât başlattığı zaman Fransızlar, Ermenileri himayelerine alıp bağımsız devlet kuracaklarını vaat ederek ayaklanan Müslüman ahaliye karşı verilen cezaları uygulamakla görevlendirilmişlerdi. 1920’de Ankara hükümeti Kilikya’ya muntazam askeri kuvvet yolladılar. Bunlar Fransızları deniz kenarında sıkıştırdılar, bazı Ermeni köylerine saldırdılar. 16 bine yakın insan öldü. Çaresiz kalan Ermeni halkı Fransa himayesinde bağımsız bir cumhuriyet ilan etti. Hükümet organlarını ve 10 bin kişilik “Ermeni milis gücünü” kurdular. Bazen başarılı, bazen de başarısız olan mücadeleden sonra Fransızlar yine, bu defa kesin, deniz kenarına çekildiler ve Türkiye’yle barış imzalamak istediklerini bildirdiler. Kadere bırakılan Ermeniler kaleleri Hadcin ve Zeytin’de Türklerce kuşatıldılar ve güçlü direnişten sonra imha edildiler. Ölü sayısı yaklaşık 20 bindir. 1921’de Fransa Türkiye’yle barış antlaşması imzalayıp Kilikya’dan vazgeçti. (…)
Böylece iki “Ermeni üssü”nden biri yok edilmiş oldu. Ermeni meselesi, Transkafkasya’da odaklandı ki, burada bütün “yüce Ermeni” umutlarının boşa gitmesine rağmen, Taşnaklarca saldırgan milliyetçilik politikası yürütülüyordu. Onların durumu, Ermenistan’ın kuzeyde Sovyet Rusya’yla komşu olmasından dolayı tehlikeli olmaya başlamıştı. Taşnakların terörist rejiminden, kıyım ve savaşlardan yorulan, kronik açlık ve yoksulluk içinde olan halk kitleleri kendiliğinden Sovyet iktidarına eğilim gösteriyorlardı. Bakû’de Sovyetlerin iktidara gelmesinden üç gün sonra Ermenistan’ın birkaç yerinde (Aleksandrapol’de [iii] birkaç saatliğine Sovyet iktidarı hüküm sürmüştür.) patlak verdi; bunlar Taşnaklarca acımasız şekilde bastırıldı. Öte yandan 1920’den beri Ankara hükümeti ile Sovyet Rusya arasındaki dostane ilişkiler Taşnaklarca bozulmaya çalışıldı; Taşnaklar iki devlet arasındaki stratejik noktalarda ikisine de düşman olarak duruyordu.
Taşnaklar, Ankara hükümetinin batıdaki Yunan-İngiliz cephesindeki meşguliyetinden yararlanıp Türkiye sınırını güvenli hale getirmek istediler. Çünkü Sovyet Rusya hiç de saldırgan bir politika izlemiyordu. Sovyet Federasyonu’na girme eğiliminde olan Karabağ ve Nahcivan gibi bölgelerin bu kararına Taşnaklar itiraz etmedi; ancak bu bölgelerde gerilla harekâtı başlatılması konusunda Taşnak komutanlar gizli karar aldılar. Bu harekâtlar, Eylül 1920’de başladı. İngilizlerden silah alan Taşnaklar, bütün Kars ve Erivan’da Müslüman ahaliye toplu kıyım yaptılar. Şuragel, Şarur-Daralagöz, Kağızman, Surmanlı, Karakurt, Sarıkamış bölgelerinin külünü göğe savurdular. Böylece “cephe gerisinde güvenliği sağlamış” oldular. Maki serdarından destek sözü alıp Oltu ve Kağızman’a taarruz başlattılar.
Türkler doğu ordusunun (komutanları Karabekir ve Kamil Paşalar) karşı hücumuyla cevap verdiler. Erivan hükümetinin askeri kuvvetleri bozguna uğratılmıştı; Türkler, Aleksandropol’ü ele geçirdiler; Ermeni hükümetine inanılmaz derecedeki ağır şartları kabul ettirerek barış antlaşması imzalattılar. Ermenistan Türklerin elindeki toprakların hepsini kaybettiler. Üstelik 8 top, 8 makineli tüfekli 1500 kişilik ordudan daha büyük orduya sahip olma hakkından mahrum oldular. Ermenistan halkı bu barış antlaşmasına Taşnak iktidarını yıkma ve yerine Sovyet iktidarını getirmekle cevap verdi (Aralık1920). 1921 Rus-Türk Antlaşması, Gümrü Barış Antlaşması’nı iptal etti ve Ermenistan’ın Türkiye’yle olan şimdiki sınırlarını belirledi.
Bu andan itibaren, yani Ermeni halkının yeni bir devletsel yaşama başlamasıyla Ermeni meselesi bertaraf edildi denebilir. Batı Avrupa emperyalizmi, Ermenistan sovyetleştikten sonra da; Lozan Konferansı sırasında Ermeni meselesini kaşımaya başladı: “Ermeni yurdu” kurma tasarısı ileri sürüldü, İstanbul’da Milletler Cemiyeti’nin himayesinde olacak “milli azınlıkları koruma komitesi” oluşturulması istendi. Ancak bütün bunlar Türk delegasyonunu Musul sorununda taviz vermeye zorlamak için yapıldığından; söz konusu tasarı kendiliğinden çözümlendi. Çünkü gereken ödün verilmişti. (…)
(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c. 3, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, Moskva, 1926, s.434 vd.)
BELGE 2
Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 Baskısında Taşnaksutyun Maddesi
“TAŞNAKLAR, TERÖRİST-KOMPLOCU BİR GRUP NİTELİĞİNDEYDİ”
Taşnaksutyun: 19. Yüzyılın 90’lı yıllarından başlayarak Transkafkasya’da faaliyet gösteren milliyetçi Ermeni partisi. Resmi adı “Devrimci Ermeni Partisi Taşnaksutyun (ARPD)”dur. Taşnaksutyun, Ermeni milletinin tümünü temsil ediyor gibi gözüküp, esas olarak, Ermeni ticaret burjuvazisinin ekonomik arzularını yansıttı, bağımsızlık kazanmak için savaştı. Taşnaksutyun’un Ermenistan’ın milli bağımsızlık mücadelesi temelinde ortaya çıkması, Ermeni küçük burjuvazisinin sözcülüğünü üstlenme imkânını da verdi. 1903’e kadar parti hemen hemen sadece Türkiye’de faaliyet gösteriyordu.
Temel görevi, Ermeni milletini Türk boyunduruğundan kurtarmak ve Ermenilerin nüfusun hemen hemen yarısını oluşturduğu Türkiye’nin doğu bölgelerinde ilk etapta özerklik alıp daha sonra ise devlet kurmaktı. Sonuç olarak da Türkiye Ermenistanı’na Transkafkasya Ermenistanı’nı katmayı ve böylece birleşik Ermeni devletini kurmayı tasarlıyorlardı. Taşnaksutyun’un 1894’te kabul edilen ilk programı, bayağı bir Marksizmin, liberalizmin, halkçılığın ve küçük burjuva milliyetçiliğinin bir karışımı olarak kendini gösterir. Programın merkezinde Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu” fikri bulunmaktadır; Taşnaksutyun, bunu gerçekleştirmek için, onlara göre Ermeni meselesinin çözümüne etki edebilecek bütün güçlere dayanmaya çalışmıştır. Taşnaklar, mücadelelerinde şu güçlerden destek almaya çabalamıştır: 1. Avrupa diplomasisi; öncelikle İngiliz ve Rus diplomasisi, 2. Avrupa devrimci ve sosyalist hareketi, 3. Rus devrimci hareketi, 4. Türk muhalif ve devrimci hareketi. Bir taraftan İngiltere, Rusya, Fransa, Türkiye vb. hükümetlerinin ajanları ile yapılan gizli görüşmeleri, bağlantıları ve anlaşmaları, diğer taraftan Avrupa ve Rusya’daki devrimci ve sosyalist partilerle ilişkileri, Rusya, Türkiye ve İran’daki devrimci hareketlere ve hatta 1907’de II. Enternasyonal’e katılmaları, Taşnaksutyun’un çelişkili politikalarıdır.
Taşnaksutyun, Ermeni meselesinin çözümünde, kapitalist Avrupa “kamuoyunu” kazanmanın, Ermenilerin kendi hareketlerini “yaratmalarından” daha çabuk sonuç vereceği hesabıyla yola çıktı. Taşnaksutyun, 1894-96 yıllarında diğer milliyetçi parti Hınçak ile birlikte Türk hükümetine karşı gerilla savaşına başladı. 1896’da İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı protesto amacıyla işgal ettiler. Türk polisi teröristleri tutukladı, ancak Rus Konsolosluğu’nun başını çektiği diplomatik çevrelerin meseleye müdahale etmesiyle, Taşnaklar sınır dışı edildi. Gerilla savaşı, Avrupa “kamuoyunun” ilgisini etkili bir şekilde Taşnakların üstüne çekti.
Diplomatlar, Türkiye hükümetine birçok kez baskı yaptılar, ancak Ermeni meselesinin olduğu bölgelerde reform yapılacağı sözü verilirken, aynı zamanda Türkiye Ermenistanı’ndaki on binlerce barışçı köylü yok edildi. Sultan iktidarı için Taşnakların maceracı politikası, kolay bahanelerle Ermeni milletini yok etme savaşının uygun bahanesiydi, ancak bu savaş tabii ki Türk despotizminin özünü anlatmaktadır. Ermenilerin sürülmesi, Taşnak gerilla hareketi olmadan da olabilirdi. Kuşkusuz, Avrupa diplomasisi, Türkiye hükümetine bir şantaj ve baskı yöntemi olarak Ermeni meselesinden yararlanmaya hazırdı, ancak Ermeni meselesinin çözümüyle ve bir Ermeni devletinin kurulmasıyla hiç de ciddi bir biçimde ilgilenmiyorlardı. Özellikle Rusya, bu fikirden uzaktı. Ermeni hareketi Çarlık açısından, Türkiye’yi zayıf bırakmak, İstanbul’u, Boğazları ve Ermenistan’ın kendisini ondan koparmak bağlamında önemli olabilirdi. Taşnaksutyun politikaları Çarlık tarafından bu şekilde kabul edilebilirdi, ancak “büyük bağımsız” Ermenistan planı hiçbir zaman kabul edilemeyecek bir konuydu. Çarlık, onları “Ermeni ayrımcılığı” olarak telakki etti ve buna karşı da kararlı bir şekilde savaştı. Hatta 80’li yılların ortalarında Çarlık hükümeti, Transkafkasya Ermenistanı’nda, Ermeni okullarına, hayırsever aydınlanmacı örgütlere karşı eylemlere başladı. 90’lı yıllarda yüzlerce Ermeni okulu, yüksek kültür kurumları kapatıldı, Ermeni kiliselerinin menkul ve gayrimenkul malvarlıklarına el koyuldu. Hükümet, 1903 Haziranı’nda ayrıca bir uygun kanun bile hazırladı. Bu kanun, Ermeni “kurtuluş” hareketinin temel maddi bazda bile bir araya gelmesini engelliyordu.
O zaman Taşnaksutyun, Çar hükümetine muhalif konuma geldi ve zaman zaman hareketinin merkezini Türkiye’den Transkafkasya’ya kaydırdı. Rusya’da o sıralarda Ermeni milli politikasına geniş bir perspektif açmış olan güçlü bir kurtuluş hareketi başladı. Bunun üzerine Taşnaksutyun, “sola” çark etti ve demokratik devrim bayrağı altında toplanmaya çalıştı. ARPD, 1904 program taslağında şöyle diyordu: “Çoğunlukta olan emekçilerin hakları savunulacak, onlar sosyalist ideallerin ruhuyla yetiştirilecek ve büyük politik ve sosyal mücadeleye hazır duruma getirilecek. Kırsalda ..., toprak sahipleri ve tefecilere karşı; topraksız, az topraklı köylülerin bayrakları altında toplanılacak ..., kitlelere kamu ekonomisi fikri yerleştirilecek, kamusal üretim ve tüketim aşılanarak geleceğin sosyalist sisteminin ilk adımları atılacak.” Taşnaksutyun, kendisine dayanak olarak “az topraklı köylü ve köylü, başta toprak sahibi, küçük zanaatkâr, fabrika işçisi, toprak sahibi çeşitli ekonomik sınıfları” aldığını düşünüyordu. Taşnaksutyun’un bu parti program taslağı, temel bölümlerde Eserlerin [iv] programının kopyasıydı.
1902’de Taşnaksutyun’dan bir grup çıkmış, “Ermeni Sosyal Demokratlar Birliği”ni kurmuşlar, sonra ise RSDİP’e [v]katılmışlardı. 1905 devrimi arifesinde Taşnaksutyun’dan oldukça önemli bir grup, “Eski Taşnaksutyun” adıyla kopmuşlardı. Bu grup, Taşnaksutyun’un “sosyalist” programına karşıydı ve Parti’nin görevinin kesin olarak Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu”yla sınırlandırılmasını savunuyordu.
1905-1907 Devrimi’nde Taşnaksutyun, Çar’a karşı ve Ermeni olmayan milletlere, öncelikle de Müslümanlara karşı savaştılar. Son zamanlarda, kitlenin dikkatini toprak köleliği ve otokrasi artıklarını ortadan kaldırmak olan ortak sınıf görevinden, devrim görevinden, milletlerarası kavgaya çevirmekle canla başla uğraşan Çarlığın eline düştüler. Taşnaklar çarizme karşı mücadelede kitlelere önderlik eden bir parti niteliğinde değil, terörist–komplocu bir grup niteliğindeydi. Taşnaklar, Rus Eserlerini taklit ettiler ve oldukça geniş ölçülerde, Çar hükümetinin küçük ajanlarına karşı bireysel terör pratiği içindeydiler. Taşnaklar, bu hedef için savaş birlikleri (“zinvorov”) kurmak gerektiğini anladılar. 1907 yılında Stuttgart Sosyalist Kongresi’ne sundukları raporda Taşnaklar, terörist eylemleri liste halinde sundular. Ancak terörizm, Taşnakları rahatsız etmiyordu. Bütün bu olaylar dizisi şuna yol açtı: Taşnaklar, gizli anlaşmalara giriyorlar, hükümet ajanlarıyla Türklere karşı savaşlarında işbirliği yapıyorlardı. Aynı şekilde diğer taraftan da Türk toprak ağaları, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Ermenilere karşı mücadelelerinde Çar hükümetinin ajanlarının desteğine dayanıyordu.
Bakû ve Tiflis’teki Ermeni işçi kesimi, küçük burjuva milliyetçiliği hâlâ iktidardayken, diğer milletlerin proletaryası ile Ermeni proletaryasını karşı karşıya getiren ve onların çıkarlarını Ermeni burjuvazisinin çıkarlarıyla birleştiren Taşnaksutyun tarafına geçti. Taşnaksutyun’un siyasal mücadele ve sendikal mücadele çizgileri ise milli ayrıcalık izleyen bir çizgiydi. Taşnaksutyun, milli sendika ve kooperatifleri kurdu ve ortak işçi cephesini dağıttı. İşçiler, Rus ve Türk burjuvazisine karşı iktisadi mücadele verdiklerinde Taşnaksutyun, seve seve buna katıldı, ancak proletarya, Ermeni kapitalistlerine karşı mücadele yürüttüğünde, Taşnaksutyun doğrudan grev kırıcı rolünü üstlendi. II. Enternasyonal’in bu partiyi saflarına alması, Taşnakların “sosyalistliğinin” değil, Enternasyonal’de sosyalizmin doğru kavranmadığının bir kanıtıdır.
Taşnaklar, Enternasyonal’e 1905-1907 devrimci hareketinin etkisi altında katıldılar. Taşnakların 1907’deki kongresinde halkçı karakteri öncesine göre daha keskin olan “sosyalist” program resmen kabul edildi. Programda, “toprak reformu, sanayinin gelişmesinden daha başka bir karakter taşıyor. Burada toprağın yoğunlaşması hedeflenmiyor. Ancak kapitalizmin olumsuz etkisi, köyde emekçilerin kaderinde görülüyor” deniyordu. Sosyalizm mücadelesini, programa göre, şimdi “yeni üçlü birlik, emekçi köylü, sanayi işçisi, devrimci aydınlar” yönetiyordu. Taşnaksutyun kendi taleplerini, programında birbirinden bağımsız Türkiye Ermenistanı ve Transkafkasya Ermenistanı olarak formüle etti. Programda Türkiye Ermenistanı için şu talep vardı: “Politik ve ekonomik özgürlük, bölgesel özerklik ve Türkiye’yle federal temelde ilişki”. Transkafkasya içinse temel istek şöyleydi: “Transkafkasya’da federatif Rusya cumhuriyetinin bir parçası olarak demokratik bir cumhuriyet”.
İlk devlet Duması’nı Taşnaklar boykot ettiler. İkinci Duma’ya Eser fraksiyonuyla birlikte girdiler.
Toprak ağalarının gericiliği üstün gelince, Taşnaksutyun “sol” programına rağmen, Türkiye’de Ermeni meselesinin çözümü açısından eski, devrim öncesi yola, Rusya-Avrupa diplomasisinin yardımına başvurma yoluna, döndü. Taşnaksutyun, 1912’de Türkiye Ermenistanı’nda yaşayan Ermeni halkını uzun kolları altına alma çağrısıyla Çarlık hükümetine başvurdular. Öyle ki, Taşnakların bazı yardımlarıyla iktidara gelen Jön Türkler, Ermeni meselesinde sultanın yağma ve gerici politikasını sürdürdü. Taşnaksutyun’un temsilcileri, İstanbul’daki Çarlık büyükelçisi Girs ile doğrudan görüşmelere başladılar ve Avrupa’da büyük bir kampanya yürüttüler. Bu kampanyanın Çarlık politikasının çıkarlarıyla örtüştüğü gözükmektedir.
Ancak emperyalist savaş, bu planların gerçekleşmesini aksattı. Türk–Alman bloğunun savaşı kazanması durumunda hiçbir şekilde özerklik alamayacaklarından korkarak, Taşnaklar, kesin olarak İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldılar. Türkiye savaşa girdiğinde, Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni milli bürosu, 2. Nikolay’a uşaklık bildirisiyle başvurdu. Bildiride şunlar yazılıydı: “Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır. Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır. Sizin iradeniz, yüce devletiniz Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.” Taşnakların oluşturduğu gönüllü birlikler, Türkiye cephesinde Rus ordusuna öncü oldu.
Şubat Devrimi, Taşnakların, Rusların yardımıyla hedeflerine ulaşma umutlarını güçlendirdi. Taşnaklar, hesaplarını Rusya’nın Türkiye’nin içişlerine karışmasına göre yaptılar, Rus büyük devletçiliğinin azılı taraftarı ve “anarşi” karşıtı oldular, sadece Bolşevizme karşı değil, aynı zamanda ezilen milletlerin kurtuluş hareketlerine karşı da mücadele ettiler.
Ekim Devrimi’nden sonra Taşnakların durumu radikal bir biçimde değişti. Onlar, birleşik burjuva Rusyası taraftarı, sosyalist Rusya karşıtı oldular. Onun için devletin birliğini savunanlar bir anda ayrılıkçılığı azılı bir şekilde savunur oldular. Üçlü blok partiler, Gürcü Menşevikler, Ermeni Taşnaklar, Türk Müsavatçılar Bolşevik Rusya’ya karşı Transkafkasya birliğini oluşturdular. Ancak Transkafkasya, egemenliğini ilan etmemiş bir devletti. Sovyet iktidarının kısa süreli olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra Menşevik, Taşnak, Musavatçı bloğu, Transkafkasya’nın Rusya’dan ayrıldığını bildiren bir bildirge yayınladı. Rusya’nın “demokratik” desteğinden yoksun kalınca Transkafkasya’nın kaderini tayin edecek yeni destekler aramaya koyuldular. Gürcü Menşevikler, Alman ordusunu yardıma çağırdılar. Musavatçılar, kurtuluşu Türkiye’de aradılar. Taşnaklar, önceden Ermeni meselesinin çözümünü isteyen İtilaf Devletleri’nin zaferine bel bağladı. 1918 Temmuzunda Taşnaklar, Bakû sovyetinde, Sovyet iktidarının ortadan kaldırılması ve İran’dan İngiliz birliklerinin komutanı General Dinstervil’in çağrılması kararını aldı. Taşnak, Eser ve Menşevik bloğu sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdiler. Transkafkasya’da Sovyet iktidarı tasfiye edildi. Bakû proletaryasının önderleri Şaumyan, Caparidze vd. Hazar steplerinde haince öldürüldüler. Alman–Türk bloğunun çökmesinden sonra İngilizler, bütün Transkafkasya’yı işgal ettiler. Menşeviklerin, Taşnakların ve Musavatçıların “bağımsız” hükümetleri, İngiliz emperyalizminin diktatörlüğüne itaat ettiler.
Taşnaklar, “büyük Ermenistan” sloganını savunmaya devam ettiler ve bu “bağımsız” devleti manda altına girmek için Amerika’ya sundular. Başkan Wilson, bu teklifi kabul etti, ancak Amerika senatosu, Taşnakları oldukça üzerek mandayı reddetti. Bununla birlikte Taşnaksutyun “Birleşik Rusya” umutlarından da vazgeçmedi; Denikin ile 1919 yılında gizli askeri birlik anlaşması imzaladılar. Kemalist hareket, Taşnak planlarına büyük tehdit oluşturuyordu. Kemalistler, Ermeni meselesinde özde sultanın ve Jön Türklerin politikasını devam ettiriyordu. Taşnak hükümeti ise somut olarak İtilaf desteğiyle Kemalistlere karşı politika yürütüyordu.
1920 sonbaharında Taşnaklar, Ermeni–Türk savaşı çıkardılar. Taşnaklar, savaşın sonunda tamamen bozguna uğradılar. Bu andan itibaren Taşnakizm tamamen bitmiş sayılabilirdi. Ermenistan’da halk kitleleri uzun yıllar Taşnakların yanındaydı, 1919’da Taşnaklara parlamento seçimlerinde yüzde 90 oy verdiler. 1920’ye gelindiğinde, Taşnakların politik etkisinden kurtulmaya başlamışlardı. 1920 Mayısında, işçiler ve askerler, Aleksandropol’de Taşnaklara karşı ayaklandılar. Taşnaklar, yüce emeğin karşısında boğuldular.
1 Aralık 1920’de Ermenistan’da Sovyet iktidarı kuruldu. 1921 Şubatında Taşnaklar, iktidarı ele geçirebilmek için son bir girişimde bulunarak ayaklandılar. Bu girişim çöküşle sonuçlandı. Taşnaklar, bundan sonraki çalışmalarına yurtdışında devam ettiler. Emperyalizmin ajanı oldular ve onların yardımıyla Bolşevizmi yıkmaya ve “bağımsız” Ermenistan’ı yeniden kurmaya çalıştılar. Son zamanlarda Taşnaklar, Bolşevizme ve Pantürkizm’e karşı maceracı bir düşünce sıfatında, Kürtlerin ve hatta Gürcülerin de içinde bulunduğu İran’ın hegemonyası altında Paniran birliğini savunuyorlar.
Taşnaksutyun, devamlı olarak kendi içinde bölünüp, parçalandı. 1905’ten sonra partide güçlü bir sol kanat oluştu. Bu kanat, küçük burjuva “sosyalizmi”ne ve aşırı milliyetçi politikalara karşı muhalefet yaptı. Partideki “sol” muhalefet, emperyalist savaş döneminde var oldu. Bu gruplar, Şubat Devrimi’nden sonra, “Sol Taşnaklar” adlı örgütte birleşti.
1922-23’te Taşnak mülteciler arasında, Kaçaznuni ve diğerlerinin önderliğinde bir tasfiye akımı meydana geldi. Bu hareket, Ermeni çevrelerinde Bolşevizme dönüşümün bir göstergesiydi. Ermenistan’da sosyalizmin kuruluşunda kapitalizmin kökü kazındı ve Taşnakizme ölümcül darbe vuruldu.
(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c. 20, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, Moskva, 1926, s.526 vd.)
BELGE 3
Sovyet Ermenistanı Devlet Adamı B. A. Boryan’ın[vi] “Ermenistan, Uluslararası Diplomasi ve SSCB” Adlı Eserinden
“TÜRK SULTANLARI, ERMENİLERİ SEVDİKLER VE İMKÂNLARI ÖLÇÜSÜNDE KORUDUKLAR”
İstanbul’un 1453 yılında II. Mehmet tarafından fethi, Ermenilere yönelik hiçbir zulme yol açmamıştır ve genel olarak onlar açısından hiçbir olumsuz sonuç doğurmamıştır. Tam tersine tarihsel kaynaklar, Mehmet’in Ermenileri sevdiğini ve Ermeni milletini devlet için yararlı bir öğe olarak gördüğünü, tebaasına insancıl yaklaştığını, tecrübelerine ve mali işlerdeki bilgilerine saygı duyarak Ermeni zanaatkâr ve tüccarlarını İstanbul’a davet ettiğini yazmaktadır. Aynı şekilde Sultan I. Selim de 1513 yılında Tebriz’i fethederek diğerleriyle birlikte bütün Ermeni zanaatkârları da İstanbul’a getirttirmiştir. “Milli Ermeni tarihi, Türk sultanlarının XVI. Yüzyıldan itibaren bugüne kadar (1876) Ermenileri esas olarak sevdiklerini ve imkânları ölçüsünde koruduklarını ileri sürmektedir.”[vii] Onlara yönelik genel bir baskı olmamış, hükümet, tebaasının çıkarlarını gözetmiş ve tek tek kişilerden ve hükümet memurlarından Ermenilere yönelik baskı teşebbüslerinin kökünü kurutmuştur.[viii] Ermeniler tarafından bakacak olursak; onlar, sadece barış içerisinde yaşamamış, ayrıca Türk silahının başarılarından büyük mutluluk duymuştur. 1606 yılında Kıbrıs’taki Rum ayaklanmasının Türkler tarafından bastırılması Ermeniler arasında mutluluk yaratmıştır. 1780 yılında Suvorov [ix]raporunda İran Şahlığı hâkimiyeti altındaki Ermenilerin ezildiğini ve sömürüldüğünü ve bunların birçoğunun Türkiye’ye kaçtığını yazar.[x]Öyle ki Türkiye’deki Ermeniler, İran’dakilere oranla daha iyi yaşamışlardır. Rusya’dakilerle ilgili olarak ise Linch, “Ermenilerin birçoğu uzaklara gidiyor, özellikle de Türk hükümetini tercih ediyorlar” demektedir.[xi]
1821 yılında Hassan Han, Kars bölgesinden esirler almış ve Ermeni esirler, Agasi tarafından kurtarılmıştır. Agasi, dindaşları olan Ermenilerden Rus topraklarında yaşamalarını istemiş, fakat Ermeniler reddederek Türkiye’ye geri dönmüşlerdir. Bu olayı, H. Abovyan anlatmaktadır. Ermenilerin Türkiye’ye geçişinde 1795 yılı önemlidir. XVII. Yüzyılda, Akop Karnetsi’nin yazdığına göre, Türkiye’de örnek olacak bir düzen hüküm sürmektedir. Yazar, Hıristiyan devletlerinde bir Müslüman ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gibi bir düzenin olamadığından yakınmaktadır.[xii] (…)
“Aileleri Türk paşalıklarında bulunuyor ve ülkenin zenginliklerini yurtdışına götürüyorlar” diye yakınmaktadır bir Rus memuru.[xiii] 1835 yılında Baron Vrangel, Baron Rozen’e “Gümüşhane’de idari makamlar, Rum ve Ermenilere dini ayinleriyle ilgili hiçbir baskı yapmıyorlar. Ticaret, tamamen Rumların ve Ermenilerin, elinde” şeklinde yazmaktadır.[xiv] Marx ise “Hıristiyanlar, Türkiye’de dinsel özgürlüklerden Avusturya ve Rusya’dakilere göre daha çok yararlanıyorlar” demektedir.[xv] Bu arada Avrupa devletleri, kendi ülkelerinde emekçilerin çok daha kötü şartlarda yaşadığını gizleyerek ve Türklere karşı yağma seferlerini aklamak için, Hıristiyanlara özgürlük sloganını kullanarak Türkiye karşıtı kampanya yürüttüler. Bu şekilde Hıristiyanların ağır şartlarda yaşadıkları uydurması, Avrupa devletlerinin sömürgeci işgallerini gerçekleştirmeleri için bir araç oldu. 1830 yılında Pankratov, Kont Paskeviç’e[xvi] “Türk ağaların hemen hemen bütün toprakları, gâvurlar (Hıristiyanlar) tarafından işletiliyor ve neredeyse bütün ticaret ve bütün zanaat Hıristiyanların elinde” diye yazar.[xvii] Neredeyse her yerde Türkiye ekonomisi, Hıristiyanların elindedir. Bu durum, Ermenilerin Türkiye’nin çıkarlarını niçin kıskançça savunduklarını açıklamaktadır. 1828 yılında Paskeviç, Nesselrode’ye[xviii]“Benim Gümrü’ye (önceden Aleksandrapol, şimdi Leninakan) gelişime kadar Türkler, Ermeni ajanları aracılığıyla bizim topraklarımızda ne olup bittiğini oldukça iyi bir şekilde öğreniyorlardı” şeklinde yazar.[xix] Buradan da görülmektedir ki, Ermeniler Çarlık hükümetine İran’la ilgili bilgi gönderdikleri zaman onları “onurlu”, Rus hükümetine sadık saymışlar; aynısını Türk komutanlığına yaptıkları zaman ise onları ajan ilan etmişlerdir. Çar memuru, Ermenilerin Türk hükümetinden memnun olmasını ve Osmanlı İmparatorluğu’nu ve bununla birlikte kendi yurttaşlarını Rus sömürüsünden korumasını bir türlü kabullenememektedir.
Rus diplomasisi, işgalci amaçlarla Türkiye’ye karşı silah olarak kullanma imkânları açısından, Türkiye’de yaşayan halklar arasındaki ilişkileri ilgi alanı içinde görmüştür. Ancak gerçek şudur ki, Türkiye’deki halklar tam bir uyum içinde yaşamıştır, onları kullanmak, ihtimal dışı gözükmektedir. Paskeviç, 1829 yılında bu meseleyle ilgili olarak Nesselrode’ye şöyle yazar: “Nasturilerin[xx] Ermenilerin ve Keldanilerin[xxi] çoğunluğu, Yezidiler gibi katlanılamaz tarikatlara mensup Müslümanlarla eşit şartlarda Kürtlerin yanında sığınacak yer buldular ve birlikte tam bir uyum içinde yaşıyorlar.”[xxii]
Türkiye’de farklı inançlara mensup halkların düşmanlık ve nefretten yoksun olarak yaşadıklarını Kırım seferi zamanındaki olgular da kanıtlıyor: “Alaşkert Sancağı eski Müdürü Mamed Bey, bu sancağa 200 Kürt atlısıyla birlikte geldi. (…) Bütün yerli halkla dostane ilişkiler kurdu ve kışı geçirmek üzere Malazgirt’e gitti.”[xxiii] Kürt beyleri, savaş zamanında olduğu gibi sonrasında da Ermenileri himaye etmiş ve onları korumuştur.[xxiv]
Kürtler, Ermenilerle sadece dostça yaşamamış, hatta yaşlı Martirosyan’ın Azerbaycan Başpiskoposu İsak Sasunyants’a 1855 yılında yazdığı mektuptan anlaşıldığı gibi, onların etkisinde kalmışlardır: “Ermeniler, Nasturiler gibi Kürtler de benim sözümü saygıyla dinliyor. Bu durumu güçlendirmek için Sayın Konsolos’a (Rus-BB) takdim edilmek üzere size saygın Ermenilerin, Nasturilerin olduğu gibi saygın Kürtlerin de mühürlü mektubunu gönderebilirim.” [xxv] Yukarıdaki alıntılar, meselemizi ilgilendiren noktaları, Ermenilerin Türkiye’de köleleştirilip köleleştirilmediğini ve hiçbir hakka sahip olup olmadığını ve kurtuluşları için Rusya’nın himayesine ihtiyacı olup olmadığını netleştiriyor. (…)
Rus ordusu, Türkiye’ye seferleri sırasında Türkiye Ermenistanı’nda inanılmaz sayıda hayvanla ve dolu ambarlarla karşılaştı.[xxvi] Öyle ki, Rusya Ermenistanı’nın ve Transkafkasya’nın hiçbir bölgesinde böyle bir manzara göremezdiniz.[xxvii]
Türkiye’deki Ermenilerin ekonomik yaşam koşullarına bir göz atalım ve verilen haberlerin gerçek mi, yoksa çağdaşların ipsiz sapsız açıklamaları mı olduğunu görelim.
İlk önce toprağın kullanımı. “Türkiye’de Ermeni köylüleri, toprağın azlığından şikâyetçi değil. Oysa Gümrü’de (Rusya’da-BB) toprağın yetersizliği korkunç denecek ölçülerdedir.” [xxviii] Türkiye’de toprak sahipliği ve toprak kullanımı, işletim için herhangi bir sınırlamaya tabii değil.[xxix] Hıristiyan köylülerin ekonomik durumu, Müslümanlardan, Türklerden, Kürtlerden vd., daha iyi. Bir Ermeni gezgini ve milliyetçisi olan A-do’nun, Türkler ve Kürtler Ermenilere göre nasıl yaşıyorlar sorusuna, Ermeni köylüleri şöyle cevap veriyor: Kürtler, Ermenilere oranla daha fazla esaret altında. Türk köylüler de sömürülüyor ve köleleştiriliyor; milliyetin burada hiçbir önemi yok: “Sömürücüler için milli ayrım yok”[xxx]; Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim sınıflarının ekonomik sömürüsü ve Türk hükümetinin hukuk kurallarına göre, köylü nüfusa eşit muamele yapılıyor. Türk hükümeti, “ister Ermeni, ister Süryani, ister Kürt ya da Türk olsun”[xxxi], ayrım yapmayarak, hâkim sınıfların çıkarlarını koruyor.
Yetkili kişilerin genel devlet sömürüsü dışında, Kürt yetkililerin sömürüsü var. Bunlar, “Türk hükümetinin zayıflığını ve güçsüzlüğünü kullanarak, Kürtlerin yanında Hıristiyanları ve Müslümanları da hükümet yetkililerinden ve mültezimlerden daha çok sömürüyorlar”[xxxii]bu olgu maraba kurumuyla doğrulanıyor.
(B. A. Boryan, Armeniya, Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR, c.1, Gosudarstvennoe İzdatelstvo, Moskva-Leningrad, 1928, s.173 vd., 175 vd., 178 vd.)
BELGE 4
Rus Türkolog B. A. Gordlevski’nin [xxxiii] Türkiye Notlarından[xxxiv]
“ERMENİLER, SADECE KAMUSAL ALANLARDA DEĞİL, EVDE DE TÜRKÇE KONUŞUYORLARDI”
O dönemde[xxxv] Ermenileri, Türkleri ve Kürtleri birleştiren bir halka vardı. Ermeniler, genel olarak sadece kamusal alanlarda değil, evde de Türkçe konuşuyor, ticari yazışmalarda Türkçe kullanıyordu; ancak Ermeni harfleriyle yazıyordu. Ermeniler arasında halk müziği folkloru haznesini koruyan âşıklar vardı. Türkler tarafından unutulmuş Dede Korkut Destanı yakın zaman önce Beyşehir’de bir Ermeni tarafından tekrar yazılmıştı. Niğde’de bulunduğum zaman Türk folkloruyla ilgilenen Ermeni ailesi Boyaciyanlar tarafından sıcak bir şekilde ağırlandım. Ev sahipleri tarafından yola çıkmadan evvel geceleyin alelacele yazdıkları atasözleri derlemesini hala değerli bir hatıra olarak saklıyorum.
Eğitimli Ermeniler dini müsamahasızlıktan kurtulmuşlardı; Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında daha yakın ilişkiler kurulmasına uğraşırken hatta bazen Rusya’da da Müslümanların gönlünü kazanmaya ve karşılıklı köklü güvensizliği kırmaya yönelik incelikler gösteriyorlardı.
(V. A. Gordlevski, İzbrannıe Soçineniya, c.3, İzdatelstvo Vostoçnoy Literaturı, Moskva, 1962, s.127)
BELGE 5
Ermeni Sovyet Tarihçisi G. M. Arutyunyan’ın “19. Yüzyılın 90’lı Yıllarının Ortalarında İngiliz Burjuvazisinin Ermeni Meselesindeki Gerici Politikaları” Başlıklı Doktora Tezinden
“PROTESTAN MİSYONERLERİ, ERMENİ MESELESİNDE İNGİLİZ DİPLOMASİSİNİN İDEOLOJİK SUÇ ORTAĞI OLMUŞTUR”
Ermeni halkının kaderi, 1878 yılından başlayarak Ermenistan’da Sovyet iktidarı kurulana dek kapitalist devletler arasındaki en utanç verici pazarlıkların bir unsuru olmuştur. Ancak Ermeni meselesinin sömürülmesinde en aşağılık rolü İngiliz burjuvazisi oynamıştır. (…)
Ermeni ulusal hareketinin bu ikinci sürecinde İngiliz diplomasisi, faaliyetlerinde Ermeni meselesine dayanmaya çalışmıştır. (…) Berlin Konferansı sürecinden itibaren İngiliz kapitalizmi, Ermeni halkı üzerindeki sömürgeci etkilerini pekiştirmiştir. Bunun için İngiliz diplomasisi, Berlin Sözleşmesi ve Kıbrıs Konvansiyonu ile üzerini örterek ve Ermeni milliyetçi önderlerin Batı Avrupa yönelimini kullanarak Batı Ermenistan’daki[xxxvi] konsoloslukları ve istihbarat ağı aracılığıyla çalışmalarını özenle maskelemiştir. Protestan misyonerleri ise İngiliz diplomasisinin ajanı rolünde ideolojik suç ortağı olmuştur.
(G. M. Arutyunyan, Reaktsionnaya Politika Angliyskoy Burjuazii V Armyanskom Voprose V Seredine 90-h Godov XIX Veka, Moskovski Gosudarstvennıy Universitet im. M. V. Lomonosova, Moskva, 1954, s.2, 8)
BELGE 6
Ermeni Bolşevik Önderi O. A. Arutyunyan’ın Hatıralarında 1905 Kırımı ve Taşnaklar
“TAŞNAKLAR, 1905 YILINDA AZERİLERİ YOK ETMEK İÇİN KAMPANYA BAŞLATTILAR”
1905 yılının başlarında Bakû’de cereyan eden kardeş kırımı, silahlı Taşnak çeteleri mavzeristlerin çekip çevirdiği Kamarlo’da da devam etti. Taşnaklar, Azerbaycanlıları “öldüre bildiğin kadar öldür, yağmala, kimseye acıma” sloganlarıyla yok etmek için kampanya başlattılar. Taşnaklar, Ermeni köylerine dağılarak katliam konuşmaları yaptılar, emekçi köylüleri ellerinde silah Ermenilerin “onurunu ve hayatını korumaya” çağırdılar, Ermeni nüfusu Azerbaycanlılara karşı silahlandırmaya çabaladılar. Taşnak eşkıyaları; yağma yaptılar, sivil halkı öldürdüler, onların köylerini ateşe verdiler. Bu tür olayların son bulmasından sonra Ermeni halkının sözde “kurtarıcıları” evlerine geri döndüler ve “zaferlerinin” şerefine şölenler düzenlediler.
Taşnaklar, silah konusunda hiçbir yokluk çekmediler, öyle ki Ermeni piskoposları Horen ve Suren tarafından yetkili kılınan heyetin gönderildiği Vorontsov-Daşkov’un[xxxvii] özel izniyle silahlandırılmışlardı. Taşnak humbları[xxxviii], köylüler üzerinde büyük bir yüktü. Köylük bölgelerde bulunmuş ve köylülerden kan içici hmbapetlerin[xxxix] faaliyetleri konusundaki yakınmalarını dinlemiştim. İnsanda ne rahat ne yaşam bırakıyorlardı. “Birileri gidiyor, diğerleri geliyor” demişti köylüler. “Hepsini besle, yatacak yer ver, atlara arpa ve kuru ot ver; peki zamanı değil mi artık eve gitmenin?” Köylülerin böyle bir “küstahlığına” kırgın bir sesle şu cevabı vermiş hmbapet: “Siz, bize muhtaçsınız.” “Niye ki?” diye sormuş köylüler. “Çünkü biz, sizin hayatınızı ve varlıklarınızı kurtarıyoruz. Eğer biz olmasaydık, Azerbaycanlılar gelir, hepinizi doğrar, evlerinizi yakar ve hayvanlarınızı çalardı.” “Biz, Azerbaycanlılarla dostane yaşıyoruz. Bizim toplumumuz onlardan değil, sizden çekiyor.” diye cevaplamış haklı olarak köylüler. Hmbapetler, sadece tehditle köylülerden para ve ürün alabiliyorlardı. Silah satın alma bahanesiyle halktan zorla para toplanması, 1907 yılına kadar sürdü. Bölgenin köylüleri, hmbapetlerin aldatmacalarına, dolandırıcılıklarına ve tecavüzlerine artık tahammül edemiyorlardı. Hepsini köylerden kovdular: “Sizi ve atlarınızı yeteri kadar besledik. Yokluk içinde yaşarken size ağır haraçlar verdik. Bizi yokluğumuzla ve ailelerimiz için duyduğumuz kaygılarla baş başa bırakın.” Mavzeristlerin tehditleri boşunaydı. Taşnak kan içicileri tarafından büsbütün yağmalanan ve çileden çıkarılan köylüler, sadece onlara yardım etmeyi reddetmedi, ayrıca başında hmbapetlerin olduğu Taşnak sürülerini köylerden kovaladılar da.
Maceracılardan, katillerden ve cani öğelerden meydana gelen Mavzerist-Taşnaklar, önemsiz bir sebepten veya sebepsiz yere her zaman mavzerlerini bir insanı öldürmek için kullanmaya hazırlardı. Taşnaklar tarafından düzenlenen Dalar köylülerinin bir toplantısında “milli kahraman” rütbesindeki hmbapet Sumbat, çeşitli süslemelerle humbasının “zaferleri” üzerine konuşmaya başladı ve bir bölgede tek tük kalmış, Ermenilerin hayatı için sözde tehlike yaratan Azerbaycanlıları nasıl yok ettiklerini anlattı. Şans eseri o toplantıya ben de denk gelmiştim. Cesaretimi topladım ve açıktan hmbapet Sumbat’a karşı çıktım. Ona hiddetle Azerbaycanlıların Ermeniler için tehdit olmadığını söyledim. Sözlerimi tamamlayamadan hmbapet Sumbat, mavzerini çıkarttı ve bana nişan aldı, ama şansıma o anda yanında duran okul arkadaşım öğretmen Haçik, mavzeristin kolunu tuttu ve “Bolşevik”in hakkından gelmesine izin vermedi. Bizim bölgenin Taşnakları ve hmbapetleri bana bu adı takmışlardı.
(O. A. Arutyunyan, Vospominaniya, Armyanskoe Gosudarstvennoe İzdatelsvo, Yerevan, 1956, s.47 vd.)
[i]19. yüzyılın sonunda iç ve dışişleri bakanlığı da yapmış olan Rus devlet adamı.
[ii] Rus dışişleri bakanı.
[iii] Gümrü.
[iv] Rusya’da Sosyalist Devrimciler olarak adlandırılan siyasi akım.
[v] Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi.
[vi] Bagrat Artemoviç Boryan, önemli Sovyet-Ermeni devlet adamlarından ve parti yöneticilerinden biridir. 1903’ten beri Komünist Partisi üyesi olan Boryan, Nijni Çambarak Elizavetpol bölgesinde bir köylü ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bakû’de 1905-07 yıllarındaki devrimci hareketin içinde yer alır. 1912-13 yıllarında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) Bakû Komitesi üyeliğini yapar. 1913-15 yıllarında partinin Tiflis Komitesi’nin üyesidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde askerler arasında çalışma yürütür. Baskılarla karşı karşıya kalır. 1917 Şubat Devrimi’nden sonra RSDİP (b)’in Petersburg Komitesi üyeliğinde bulunur. 1917-18 yıllarında partinin Bakû Komitesi üyeliği ve Sabunçi-Balahan bölgesi Kızıl Birliği’nin komutanlığı görevlerini yerine getirir. 1917 Ekim Devrimi sırasında Kars’ta askerler arasında devrimci faaliyet yürütmüştür. Kafkaslar’da Sovyet iktidarının kurulmasında etkin rol oynar. Lenin’le kişisel olarak da tanışan ve birlikte çalışmış olan Boryan, o dönemde Merkez Komitesi’nin görevlendirmesiyle Bakû, Tiflis, Erivan, Elizavetpol, Gümrü, Kars, Sarıkamış gibi merkezlerde önemli görevler üstlenir. Düzenli olarak Lenin’e bölgeden raporlar gönderir. Daha sonraki yıllarda ise Toprak Halk Komiserliği’nde, Rusya’daki Ermenistan Ticaret Temsilciliği’nde çalışır, SSCB Devlet Bankası idaresinde bulunur, Finans Halk Komiserliği kurulunda yer alır. Partinin 15. ve 16. kongrelerinde Merkez Denetim Kurulu üyeliğine seçilir. Bütün Rusya Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapar. Boryan’ın Sovyet devleti ve Komünist Parti yayın organlarında, birçok bilimsel incelemesi yayınlanmıştır. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) B. A. Boryan maddesi ve G. B. Garibcanyan, V. İ. Lenin i Bolşeviki Zakavkazya, İzdatelstvo Politiçeskoy Literaturı, Moskva, 1971, s.129 vd., 133, 138, 212 vd.
[vii] Forts, 1876, c.1, s.369 vd. – (B. A. Boryan)
[viii] Age, s.370 vd. – (B. A. Boryan)
[ix] Rus Çarlığı’nın önemli komutanlarından.
[x] Sobranie Aktov, Otnosyaşihsya K İstorii Armyanskogo Naroda, c.2, Moskva, 1838, s.68. – (B. A. Boryan)
[xi] H. F. B. Linch, Armeniya, Putyovıe Oçerki İ Etyudı, Tiflis, 1910, c.1, s.589. – (B. A. Boryan)
[xii] Avdelbekyan, Nork, c.3, 1923, s.106 vd.; Raffi, Taçkaayk, Tiflis, 1895. – (B. A. Boryan)
[xiii] Aktı, c.5, s.491. – (B. A. Boryan)
[xiv] Aktı, c.8, s.889; Forts, 1876, c.1, s.372. – (B. A. Boryan)
[xv] Marx i Engels, Sobr. Soç., c.10, s.181. – (B. A. Boryan)
[xvi] Erivan Kontu.
[xvii] Aktı, c.7, s.842. – (B. A. Boryan)
[xviii] Çarlık Rusya’nın Dışişleri Bakanı.
[xix] Aktı, c.5, s.573. – (B. A. Boryan)
[xx] 5. Yüzyılda Hıristiyanlık içinden çıkmış bir tarikat. Tarikatın ismi, kurucusu İstanbul Patriği Nestori’den geliyor.
[xxi] Sami kökenli bir aşiret.
[xxii] Aktı, c.7, s.786. – (B. A. Boryan)
[xxiii] Aktı, ; c.11, 1878, s.226. – (B. A. Boryan)
[xxiv] Mşak, 1878, No.6, s.370. – (B. A. Boryan)
[xxv] Aktı, c.11, s.479. – (B. A. Boryan)
[xxvi] Mşak, 1877, No.78. – (B. A. Boryan)
[xxvii] Age, 1878, No.26. – (B. A. Boryan)
[xxviii] L. Sarkisyan, Ayts Tyurkats Ayastan, Tiflis, 1890, s.71 vd. – (B. A. Boryan)
[xxix] Age, s.72. – (B. A. Boryan)
[xxx] A-do, Vanı, Biglisı Yev Erzerum Vilayetner, Erivan, 1912, s.278. – (B. A. Boryan)
[xxxi] Age, s.303. – (B. A. Boryan)
[xxxii]Rollen-Jackman, “Armeniya, Armyane İ Traktarı”, Polozhenie Armyan V Turtsii, Moskva, 1896, s.52. – (B. A. Boryan)
[xxxiii] Vladimir Aleksandroviç Gordlevski, 7 Ekim 1876 yılında doğdu. Rusya’nın önemli Türkologlarından biri olan Gordlevski, Sovyetler’in Türk dili ve edebiyatı, Türk folkloru ve tarihi üzerine önemli uzmanlarından sayılıyor. 1899 yılında Lazerevski Doğu Dilleri Enstitüsü’nü, 1904’te ise Moskova Üniversitesi’nin Tarih-Filoloji Fakültesi’ni bitirdi. 1907 yılından itibaren Lazarevski Enstitüsü’nde (Daha sonra adı Moskova Şarkiyat Enstitüsü olacaktır) Türk dili ve Türk edebiyat tarihi derslerini verdi. 1918-48 yılları arasında bu enstitüde profesör olarak çalıştı. Ardından SSCB Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Yakın ve Ortadoğu Ülkeleri Dil ve Edebiyatı bölümünün başına geçti. Uzmanlık alanları üzerine birçok önemli eser veren Gordlevski, 2 defa Lenin Nişanı’na, bir kere de Kızıl Bayrak Emek Nişanı’na layık görüldü. 10 Eylül 1956 yılında Moskova’da öldü. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) V. A. Gordlevski maddesi.
xxxiv] Gordlevski, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordularında tercüman olarak çalışmış ve Türkiye izlenimlerini notlar halinde yayımlamıştır.
[xxxv] 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nın öncesi kastedilmektedir.
[xxxvi Osmanlı döneminde Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeler Batı Ermenistan olarak adlandırılmaktadır.
[xxxvii] Çarlık Rusyası’nın Kafkasya Valisi.
[xxxviii] Taşnak silahlı çeteleri.
[xxxix] Taşnak silahlı çetelerinin komutanlarına verilen ad.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...