CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi! (hafızalarımızı tazelemeliyiz)

#Güncellemenin TAM ZAMANI  











[Editörün notu: 15 temmuz öncesi ülekemizde neler olmuştu? 
15 temmuz 2106 ve sonrasında neler oluyor? Bunları soruların yanıtı için, meselelere her açıdan -mümkünse 360 dereceden- bakıp tabloyu tam görebilmek lazım… 
Sürekli beyin yıkama ve subliminal etki ve de çeşitli kanalarla yapılan algı operasyonları var.. Aklımızı ele geçirme faaliyeti bunlar, malum. Yüksek Türkiye idalimize olan sorumluluğumuz için kendi aklımızı özgür kılmak, bağlamamak gerek. Bu da farkındalığın genişliği ve yüksekliği ile olur] 



Beylerbeyi'nde gizli anlaşma




Hürriyet Haber
24 Temmuz 2007 - 12:03Son Güncelleme : 24 Temmuz 2007 - 19:50

Vatan Gazetesi yazarı Zülfü Livaneli'den şok açıklama. Livaneli, CHP lideri Deniz Baykal'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'la gizlice buluşup anlaşma yaptığını iddia etti. Livaneli'nin Baykal'a ağır eleştiriler yönelttiği işte o yazı.

Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.

Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

Vatan Gazetesi yazarı Zülfü Livaneli'den şok açıklama. Livaneli, CHP lideri Deniz Baykal'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'la gizlice buluşup anlaşma yaptığını iddia etti. Livaneli'nin Baykal'a ağır eleştiriler yönelttiği işte o yazı.

İşte o yazı

Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım.

Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.

Bunu bir borç olarak görüyorum:

***


Deniz Bey lütfen hatırlayın:

19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik.

Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.

Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.

Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz “Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz.

Sizi “Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, “Hayır!” dediniz “İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.”

Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: “Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan’ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.”

İki ay dayanamaz iddianızı, “görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar.” tezine oturttunuz.




Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan’la seçim öncesinde Beylerbeyi’nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: “Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rotuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?”

Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz Bey.

Ve düşünün; Meclis grubunda “Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!” diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan’ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP’nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan.

Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.

Size o gün söylediğim gibi, Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz.

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. “Öyle değildi. Böyle konuşmadık.” deyin.

Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.

Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.

Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

Tayyip Erdoğan’ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz.

Daha önce Refah Partisi’nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti..

Tayyip Erdoğan’ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek’lerin en büyük şansı sizdiniz.

CHP’nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP’lileri, eski ANAP’lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca “Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!” dememize rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis’e sokarken, İsmet Paşa’nın Avrupa Konseyi’nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan’ı Meclis dışında bıraktınız.

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum ortada.

Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.

Bad-el harab-ül Basra!


http://www.hurriyet.com.tr/beylerbeyinde-gizli-anlasma-6950221

.

DİKKAT!! Türkler Yabancı Devlet Nişanı Taşıyamaz !

DİKKAT !!!!

Türkler Yabancı Devlet Nişanı Taşıyamaz ! 

26.11.1934 tarih ve 2590 sayılı yasanın 2. maddesinde açıkça ifade edilen ve TBMM tarafından kanunlaştırılan kaide.

Bu durumda;
(bkz: yahudi cesaret madalyası)
(bkz: knight grand cross of the order of the bath)
(bkz: big lion knight dutch)
madalyalarına sahip kişiler her kimse Türk Vatandaşlığından çıkarılmalıdır.

Abdullah Gül (*) ve Recep Tayyip Erdoğan (*) yabancı devlet nişanı aldığı için Anayasa 174. Maddesi , Devrim Yasaları 7. Yasa 2. Kıssası "Türkler Yabancı Devlet nişanı taşıyamaz" ifadesi gereği T. C. Vatandaşı olamaz.

(*) Bkz:   

Yahudi cesaret madalyası ve diğerleri SİYASİ DOSYA /// Mustafa ACER : SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI ADAYI OLAMAZ



(*) Bkz:   Knight grand cross of the order of the bath:  ABDULLAH GÜL O MADALYAYI TAŞIYABİLİR Mİ 



Avrupa Haçlı Şovalyelik Nişanları Şovalye ruhu taşıyan, haçlı ruhuna hizmette bulunan kişilere takdim edilen Avrupa Devletlerine ait üst düzey onur payeleridir.

11. yy'da Kudüs'te kurulan kutsal haçlı devleti'nin holly lands kavramını yaşatmak amacıyla tertiplenir.

Ödüller haçlı ruhuna hizmet eden, kral, devlet adamları, komutanlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar, gazeteciler, yazarlar, doktorlar gibi meslek gruplarına verilir.

Şovalyelik nişanı sahibi olmak için aranan tek husus haçlı ruhuna, haçlı zihniyetine hizmet etmiş olmaktır.

Avrupa devletleri tarafından verilen en önemli şovalyelik payeleri şunlardır;

Britanya;
(bkz: knight grand cross of the order of the bath)
(bkz: most excellent order dame grand cross)
(bkz: distinguished order of st michael and st george)
(bkz: royal victorian order)
(bkz: queen s gallantry medal)
(bkz: distinguished order of st michael and st george)
(bkz: order of the garter)
(bkz: the distinguished service order)
(bkz: the order of merit)
(bkz: the ımperial service order)
(bkz: the order of the companions of honour)
(bkz: most exalted order of the star of ındia)
(bkz: ımperial order of the crown of ındia)
(bkz: most venerable order of st john of jerusalem)


Hollanda;
(bkz: big lion knight dutch)
(bkz: order of william)
(bkz: order of orange nassau)


Fransa;
(bkz: légion d honneur)
(bkz: ordre national du mérite)
(bkz: ordre des palmes académiques)
(bkz: ordre des arts et des lettres)
(bkz: order of saint lazarus)


Polonya;
(bkz: order of the white eagle)


Papalık; (bkz: sovereign military order of malta) (bkz: the benemerenti medal) (bkz: dames of the holy see) (bkz: papal lateran cross) (bkz: pro eklisia et pontifice) (bkz: order of st gregory the great) (bkz: supreme order of christ) (bkz: order of the golden spur) (bkz: order of st sylvester) (bkz: order of our lady of bethlehem)

İtalya; (bkz: order of the blessed virgin mary) (bkz: order of saint stephen)

İspanya; (bkz: ceremony of the most noble order of the garter) (bkz: order of alcántara) (bkz: order of calatrava) (bkz: order of santiago) (bkz: knights of the band) (bkz: order of knights of saint john of god) (bkz: order of mountjoy)

Almanya; (bkz: order of the teutonic knight) (bkz: order of saint hubert)

Çek cumhuriyeti; (bkz: knights of the cross with the red star)

Letonya; (bkz: livonian order) (bkz: livonian brothers of the sword)

***

Türkler Yabancı Devlet Nişanı Taşıyamaz ! 

Türk Devlet geleneğinde, başka devletlerin verdiği nişanlar kabul etmek yoktur.
Devletler nişan adı verilen ödülü, kendi devletlerine yapılan hizmetler karşılığı, genelde kendi vatandaşlarına verir.

2933 Sayılı Madalya ve Nişanlar kanununda, bakın ne diyor?

Devlet Şeref Madalyası;….Türkiye Cumhuriyetinin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurt içinde veya yurt dışında üstün feragat, fedakarlık, başarı ve yararlık gösteren Türk ve yabancı uyruklu kişilere verilir.” (2. Madde, a bendi)

Niçin verilirmiş?  “Türkiye Cumhuriyetinin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru” için. Türkiye’ye hizmet edenlere verilirmiş.
Clinton başta olmak üzere Türkiye’ye hangi yararlı hizmette bulunmuşlar ve Türkiye’yi dışarıda tanıtmak için hangi icraatları yapmışlar ki, sebil gibi o madalyalar dağıtılır oldu?
1934 yılında Atatürk Cumhurbaşkanı iken bakın o yasa nasılmış?

“Türkler yabancı Devlet nişanları da taşıyamazlar.” (26.11.1934 tarih ve 2590 sayılı yasa - Madde 2)
Yukarıdaki madde herkes için geçerli idi. Askerinden siyasetçisine, sıradan vatandaşına. Şimdi ne oldu? Yabancı devletin taktığı nişanları göğüslerinde, gururla taşıyan devlet adamlarımız var. Yabancı devletlerce verilen madalya, nişan ve rozetler, genel müdürlükçe tescili yapıldıktan sonra rahatça kullanılabilir.

Türk devlet geleneğinde, başka devlete ait nişanlar asla takılmaz, gurur kırıcı bulunur. Biri hariç (*), Osmanlı padişahları nişan verir, fakat kendileri kabul etmezdi. Neden acaba?
1934 yılında çıkarılan yasa, ne zaman değişti? Başka devletlerin nişanını takma, nasıl oldu da övünç durumuna dönüştü? Türkiye’nin esenliği, bu sorunun cevabını milletçe görüp anlamakla mümkündür.
Her devlet benzer nişanı, kendi devletlerine hizmet edenlere veriyor. Türk yasasından farklı değil onlarınki de.

Başka devletlerin nişanını gururla göğsüne takmayan ve takmayacak, yani, nimetlerinden yararlandığı milletinden başkasına hizmet etmeyecek ve onuru, Türkiye Cumhuriyeti Devletine hizmette bulacak Devlet adamlarımızı tekrar başımızda görmek dileğiyle.

---

Not (*) :

İngiltere ve Fransa'nın dayatmalarıyla tanzimat ve ıslahat fermanlarını kabul eden Osm. Padişahı Abdulmecid Fransadan 'legion d' honeur' nişanı ile ingiltereden 'diz bağı' nişanı ile onurlandırılır

Yabancılara toprak satışına izin veren yasayı çıkaran Abdulmecid'e 'diz bağı' nişanı verilir.

ATATURK CHP Doneminde Camiler Ahir,Genelev yapildi.Yalani Soyleyen akp'liler bu laflarim sizlere...?


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim üyesi Abdullah Akın diye bir herif, üniversitenin televizyon kanalına çıktı, “1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var” dedi.
*
Çanakkale ve Bursa'da bu genelevlerin adresini bilen var mı?
*
Çanakkale ve Bursa'da camiler genelev yapılsa, hem de Atatürk tarafından yapılsa, bunun gizli kalması, duyulmaması mümkün mü?
*
Genelev olarak kullanılan camileri sadece bu ilahiyatçı herif bildiğine göre, insan merak ediyor haliyle… Bu sapıkça yalanın kaynağı ne?
*
Eminim hiç şaşırmayacaksınız…Bu sapıkça yalanın kaynağı, kafasında fesle dolaşan tımarhanelik Kadir Mısıroğlu!
*
2012 yılında Akp yandaşı televizyon kanalında “tarih sohbetleri” programına katıldı, tarihte ilk kez o gün, “İsmet paşa döneminde, Çanakkale'de bir cami kerhane yapılmıştır, Sebilürreşad koleksiyonuna baksınlar, fotoğrafı var” dedi.
*
Yani, adıyla sanıyla “belgeli kaynak” gösterdi.
“Fotoğrafı var” dedi.
*
Sebilürreşad, haftalık bir dergiydi… 1908'de Mehmet Akif Ersoy'un kuruculuğunda “Sırat-ı Müstakim” adıyla çıkarıldı. 1912'de adını değiştirdi, “Sebilürreşad” oldu. 1966'da kapandı.
*
Ama… 2016'da tekrar açıldı. Akp himayesinde açıldı. Yayın hayatına başlaması nedeniyle TBMM Kültür Evi'nde etkinlik düzenlendi. TBMM'de milletvekili odalarına dağıtıldı. Hatta, asrın liderimiz bu dergiye makale bile yazdı.
Ayrıca… Akp'li Bağcılar belediyesi, Sebilürreşad dergisinin Mehmet Akif Ersoy dönemindeki eski sayılarını, günümüz Türkçesiyle kitaplaştırdı, sayı sayı, cilt cilt, eksiksiz bastırdı.
*
E şimdi buradan Akp'ye açık çağrı yapıyorum…
Sebilürreşad dergisinin arşivi komple elinizde olduğuna göre, cilt cilt bastırdığınıza göre, “İsmet İnönü döneminde Çanakkale'de kerhane yapılan caminin fotoğrafı”nı gösterebilir misiniz?
*
O fotoğraf var olsaydı, bu sapıkça yalan gerçek olsaydı, bugüne kadar onbinlerce defa miting kürsüsünden göstermezler miydi?
*
Bitmedi…
*
Tımarhanelik fesli “İsmet paşa döneminde Çanakkale'de bir cami kerhane yapıldı” yalanını söylemişti.
Gel gör ki…
Onsekiz Mart Üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim üyesi olan herif, bu yalanı daha da ilerletiyor.
Hem “Atatürk döneminde yapıldığını” söylüyor, hem de “sadece Çanakkale'de yapılmadığını, Bursa'da da yapıldığını” söylüyor.
*
Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, milli eğitim bakanı, diyanet işleri başkanı, YÖK başkanı, Onsekiz Mart Üniversitesi rektörü, Akp'li Bursa büyükşehir belediye başkanı, Akp'li Bursa valisi, Bursa'da Atatürk tarafından kerhane yapılan camiyi gösterebilir mi?
*
Devlet kerhane yapılan caminin yerini bilmiyorsa, o devlete devlet denir mi?
Yok eğer böyle bir kerhane yoksa, bu sapıkça yalana sessiz kalan devlete devlet denir mi?
*
Bitmedi…
*
En önemlisi…
*
“1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var” diyen ilahiyat fakültesi öğretim üyesi Abdullah Akın'ın yayınlanmış bir kitabı bulunuyor.
“Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimi 1920-1950” adıyla basıldı.
*
Bu kitabı hangi yayınevi bastı biliyor musunuz?
Ensar Neşriyat!
*
Ensar Vakfı'nın yayınevi!
*
Ensar Vakfı'nın yurdunda 10 yaşındaki gariban oğlan çocuklarına yıllarca tecavüz edilmesine gıkını çıkarmayacaksın, üstünü örtmeye çalışacaksın, sonra da utanmadan ilahiyatçı akademisyen ayaklarıyla televizyona çıkıp “1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var” diyeceksin öyle mi?
*
Lafı hiç eğip bükmeyelim…
Allahsız bunlar, Allahsız.



27 Şubat 2018

Yılmaz ÖZDİL

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/ataturk-doneminde-genelev-yapilan-camiler-var-oyle-mi-2250804/

BU SEÇİMDEN SEÇİM ÇIKMAZ



BU SEÇİMDEN SEÇİM ÇIKMAZ

Seçimler gelecek sene 2019 yılının Ekim ayında yapılacak iken, bu sene Ağustos’ta yapılsın dendi. Bir karar çıktı, Ağustos’tan da daha önceki bir tarihe alınarak 24 Haziran 2018 de yapılması kararlaştırıldı. Nerede ise haftaya yapılsın diyeceklerdi. Hatta ve hatta sünnet düğünü gibi “oldu da bitti maşallah” seçimler geçen hafta yapıldı, sonuçları da şunlardır denecekti. Belki o da olacak.
APARTMAN YÖNETİCİSİ
Bir apartmana yönetim kurulu ve yönetici seçmek için bile 15 gün öncesinden, seçmenlerin yani kat maliklerinin eline geçecek şekilde tebligat yapılması zorunludur. Seçimden 15 gün önce eline geçmesi için, ondan da bir 15 gün önce duyuruyu yollamak gerekir. Yani apartmana yönetici seçmek için, seçimden 1 ay önce duyuru yapılacaktır. Türkiye’de 60 milyon civarında seçmeni olan bir ülkede, seçimden yalnızca 2 ay önce karar almak ve duyuru yapmak yeterli görülüyor. Sekiz daireli bir apartmana yönetici seçmek gibi. El insaf...
BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL
Bayram değil, seyran değil; ne oldu da birdenbire “erkenin de erkeni seçim” gündeme geldi. Hani bütün dünya bize gıpta ediyordu. Ekonomik, politik, sosyal işler tıkırında gidiyordu. Ne oldu da birden bire daha da erkene alınan seçimler gündeme geldi ve olup bittiye bağlandı. İşte, işin asıl can alacak sorusu budur.
MİLLETVEKİLLİĞİ ADAYLIĞI
Milletvekilliği adaylığı için 6 gün gibi kısa bir süre veriliyor. Bu kısa süre içinde devlet memuru olanlar istifa edecekler, belgelerini hazırlayacaklar, milyonlarca lira adaylık ücretini yatıracaklar, başvurularını yapacaklar. Bir apartmana yönetici olmak veya muhtar adayı olmak için bile daha fazla düşünme süresi verilirken, böylesine ciddi bir meselede, bu süre yeterli değildir. Aday olmayı rüyalarında mı görüp karar verecekler veya önceden söz alanlar mı aday olacaklar.
CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI
Cumhurbaşkanlığı adaylığı ise daha da garip bir mesele. Koskoca Türkiye Cumhuriyetinde, Cumhurbaşkanlığı gibi büyük bir makama aday olmak için öngörülen süre, 1 Mayıs ile 5 Mayıs arasında yalnızca 6 gün.  
Toplanacak 100.000 imza ile aday olmak için öngörülen süre ise 4 Mayıs ile 9 Mayıs arasında gene yalnızca 6 gün.
Düşünün 100.000 kişi seçim kurulları önünde toplanacak, ellerinde nüfus kağıtları, bir kişiyi Cumhurbaşkanı olabilmesi için aday gösterecekler. Bir düşünün... Bu günden kuruğa girsek bile...Bu kişilerin kapıda beklemesi, kontrol kabininden geçmeleri, nüfus kağıtlarının kontrol edilmesi, bir memur tarafından incelenerek, konuşularak yazılması, imza edilmesi bile bu kadar kısa içinde bitirilemez.
Ve hele bir de, yeterli imza toplandıktan sonra, tam son gün; bir kişinin imzasını geri çekmesi veya nüfus kağıdının sahte olduğunun anlaşılması, imzasının o kişiye ait olmadığının anlaşılması halinde ne olacak. Böyle bir durum kasdi olarak dahi yaratılabilir.
Ayrıca aday olma süresi ile imza toplama süresi çakışıyor. Oysa hukukda asıl olan bir süre bittikten sonra diğerinin başlamasıdır.
Yani, neresi doğru ki burası doğru olsun diyelim.
RAMAZAN SEÇİMİ
Seçimin iki aylık gibi kısa süresinin son ayı Ramazan’a denk geliyor. Bir ay boyunca televizyon ve gazetelerde sabah duaları ile yönlendirmek, aç karnına akşamı beklemek, iftar vakti duaları, teravih namazları, sahura kalkılması ve gece yarısı telkinleri, seçimden bir hafta önce idrak edilecek Ramazan-Şeker Bayramı, bayram namazı, bayram duaları, bayram ziyaretleri... ve sonrasında buyrun “Sandık başına”.
Bir din devletinde bile, “din ile devlet işleri” bu kadar birbirine karıştırılmaz.
ÖĞRENİM, O DA NE DEMEK
Daha önceden açıklanan eğitim ve öğrenim programına göre, tam seçim günlerinde “Üniversite giriş sınavları” vardı. Bu sınavlar erteleniyor. Milyonlarca öğrenci, büyük bir gerginliğe itiliyor.
Sandıkta görev alacak öğretmenler var. Bu yüzden “bütün okullar”, birbirini takip eden kısa aralıklarla birer hafta boyunca, toplam 2 hafta kapatılıp öğrenime ara verilecek. Milyonlarca öğrencinin eğitimi, öğrenimi aksayacak. Kime ne... Öğrenim de ne ki...
ŞİMDİ SÖYLEYİN BAKALIM
Tabii artık alınan ve eleştirilen diğer kararlar, etkisini yitiriyor : Fazladan bastırılan binlerce oy pusulası ve zarfı, mühürsüz oy, mühürsüz zarf, taşımalı sandık, binlerce arap göçmene verilen seçme ve seçilme hakkı, sandık başına polis çağırarak müdahale olanağının sağlanması, sandık kurullarının seçimle değil, doğrudan atama ile getirilmesi, yalnız kazanca dayalı şirket ortaklığı gibi seçim ittifakı, üstüne üstlük bir de “OHAL” var...daha neler, neler...
Şimdi söyleyin bakalım “Bu seçimden seçim çıkar mı?”.
Çıkmazsa “Ne çıkar”.

Av.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Onursal Genel Başkanı

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...