|
Yunanlıların İzmir’in İşgalinde ABD Bayrağı15 Mayıs 1919. |
|
Venizelos İzmir’de ABD ve İngiliz bayrakları eşliğinde konuşuyor.. |
|
Erzincan adliyesi önü, Pankartta Fransızca olarak
"Yaşasın Wilson Prensiplerinin 12. Maddesi yazıyor. 24 Eylül 1919 |
|
Bandırma’da ABD ve Yunan bayraklarıyla işgalcileri karşılama töreni Temmuz 1920 |
|
9 Eylül günü Yunanlılar İzmir'den kaçmaya çalışıyor. Fotoğrafı çeken teknedeki
çizgili ABD bayrağını tanıdınız mı? |
|
İstiklal savaşı günlerinde Boğaz’da ABD destroyeri |
-
Türk İstiklal Savaşı ve Amerika
Türk Gençliğine, ilkokul eğitiminden başlayarak üniversite eğitiminin sonuna kadar gördüğü bütün tarih derslerinde Osmanlı Devleti’ni Sevr Anlaşması ile bölmeye ve sömürge hale getirmeye çalışan en büyük düşmanların İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Ermeniler (Ermeniler bu süreçte daha devlet kuramamışlardır. Batılı devletlerden aldıkları destekle birlikte Sevr Anlaşmasında gösterilen topraklarda bir Büyük Ermenistan Devleti kurulması için çalışıyorlardı.) olduğu öğretilmiştir ve hala öğretilmektedir.
Bu bilgiler doğru ancak eksiktir.
Çünkü Millî mücadele sürecinde Amerika;
Türkiye’yi işgal etmek ve Sevr Anlaşması ile Wilson ilkelerini geçerli kılmak için Türk Topraklarına 1 tümen asker, yüzlerce misyoner, casus, istihbarat görevlisi, üst düzey komutanlar ve savaş gemileri göndermiş hatta kendi işgalini kolaylaştırarak meşrulaştıracak bazı insanları da satın almıştır.
Amerikan işgali öyle bir hal almıştır ki bir kısmı Dolmabahçe Sarayı’nın önüne demirlerken bazı gemiler ise bölgeyi kontrol altında tutması ve bilgi toplaması için Samsun’a gönderilmiştir.
İşin garibi ise; İstanbul'da İngiliz gemilerinin, İzmir'de Yunan Gemilerinin Marmara ve Ege açıklarında yanında duran Amerikan Gemilerinin, 1. Dünya Savaşında Trabzonun işgalinde de, Rus gemileri ile Kardeniz açıklarında bulunmasıdır.
Bize anlatılan tarihte; bunca kaynağa ve fotoğrafa rağmen 1. Dünya Savaşı ve Türk İstiklâl Savaşı'nda Amerika kelimesinin bile bulunmaması bir başka dikkat çekici husustur.
1918 yılından 1923 yılına kadar Türk denizlerinde bulunan Amerikan gemileri ve bulunduğu bölgeler şunlardır:
1. USS Alden (İstanbul- Samsun)
2. USS Arizona (İzmir- İstanbul- Batum)(2. Dünya savaşındaPearlHarbour'da Japonların bombaladığı gemi)
3. USS Noma (İstanbul)
4. USS Martha Washington (İstanbul)
5. USS Dyer (İzmir- İstanbul)
6. USS Du Pont (İstanbul)
7. USS Whipple (İstanbul)
8. USS Roper (İstanbul- Samsun- Trabzon- Batum)
9. USS Fox (İstanbul- Karadeniz)
10. USS Gregory (İzmir- İstanbul- Batum)
11. USS Luce (İzmir- İstanbul- Karadeniz)
12. USS Manley (İzmir- İstanbul- Karadeniz)
13. USS Tattnall (İstanbul)
14. USS Humphreys (İstanbul- Marmara- İzmit)
15. USS Sands (İstanbul- Samsun- Trabzon- Batum)
16. USS Sturtevant (İstanbul- Samsun- Trabzon)
17. USS McFarland (İstanbul- Karadeniz)
18. USS Kane (İstanbul)
19. USS Hatfield (İstanbul)
20. USS Bainbridge (İstanbul)
*Bu bilgiler Hulki Cevizoğlu, 1919’un Şifresi (Gizli ABD İşgalinin Belge ve Fotoğrafları), Ceviz Kabuğu Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2007” isimli kitaptan iktibâs edilmiştir.
.
Prof.
Dr. Yusuf Ziya İrbeç, 23. Dönem AKP Antalya Milletvekili…1959
Antalya doğumlu…İktisatçı, Dış Politika Uzmanı ve Öğretim Üyesi;
Viyana İktisat Üniversitesi'ni bitirdi.
Yüksek
lisans ve doktorasını aynı üniversitede tamamladı. Viyana
Diplomat Akademisi'nde ihtisas yaptı. Doçent ve Profesör oldu.
Birçok üniversitede öğretim üyesi olarak ders verdi.
Afyon
Kocatepe Üniversitesi'nde Dekan Yardımcılığı, Çankaya
Üniversitesi'nde Bölüm Başkanlığı, Beykent Üniversitesi'nde
Dekanlık, Rektör Yardımcılığı ve Rektörlük, Bahçeşehir
Üniversitesi'nde Uğur Eğitim Kurumları Başkanvekilliği,
Uluslararası Balkan Üniversitesi'nde Kurucu Rektörlük
görevlerinde bulundu. TOBB ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nda; KEİPA,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Ankara Ticaret Odası'nda
yönetici ve danışman olarak görev yaptı. Yurtiçi ve dışında
100'ün üzerinde bilimsel makalesinin yanı sıra 3 kitabı
yayınlandı. 23. Dönem'de Türkiye-AB KPK Üyesi oldu. Çok iyi
düzeyde Fransızca, Almanca, İngilizce, İtalyanca ve Arapça, orta
düzeyde Rusça bilen İrbeç’in yurt içi ve yurt dışında 100’ün
üzerinde bilimsel makalesinin yanı sıra 3 kitabı yayınlandı.
Prof.
Dr. Yusuf Ziya İrbeç, 21 Ocak 2011 günü, yaptığı bir basın
toplantısıyla partisinden istifa etti. Basın açıklamasını tek
kelimesini değiştirmeden aynen aşağıya alıyorum:
Bildiğiniz
gibi, 22 Temmuz 2007’den beri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
AK Parti Milletvekili olarak bulunmaktayım. Milletvekilliğinden
önce, birçok üniversitede hem akademisyen, hem de rektör olarak
çalıştım. Türkiye ve dünyadaki ekonomik ve politik gelişmeleri
yakından takip eden, 7 yabancı dil bilen bir milletvekili olarak;
AK Parti Ekonomik İşler Başkan Yardımcılığı ile TBMM Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu Başkan vekilliği görevlerinde bulundum. Bu
görevlerim sırasında, birçok uluslararası temaslarım oldu ve ülkemi en
iyi şekilde temsil etmeye ve menfaatlerini korumaya
çalıştım.
Vatanına,
milletine ve manevi değerlerine bağlı bir milletvekili olarak;
içinde bulunduğum partinin özellikle iç politikada takip ettiği
stratejinin ülkemize getireceği zararlar konusunda endişelerim
arttı. Çünkü takip edilen politikalar ile ülkemin ve milletimin
sosyolojik, psikolojik ve coğrafik yönden bölünme sürecine
sürüklendiğini üzüntü içinde görmekteyim. Bu endişelerimi, hem
milletvekili arkadaşlarım arasında ferden, hem de parti toplantılarında
defalarca ve alenen dile getirdim. Ancak, yaptığım görüşmelerin
ve konuşmaların, keza ikazların hiçbir fayda getirmediğini
üzüntüyle müşahede ettim. Bu kaygılarıma sebep olan hadiselerin
başında, Başbakanın her konuşmasında toplumu ayrıştırmaya yönelik
söylemleri gelmektedir. Şöyle ki; Sayın Başbakan 4 Ocak 2011
tarihli grup konuşmasında aynen şu cümleleri kullanmıştır:
“Ama
biz, bu ülkedeki tüm etnik unsurları, dedik ya, Türk’üyle,
Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abaza’sıyla,
Roman’ıyla, aklınıza ne gelirse hepsiyle, bunlar birer alt kimliktir ve
bunlar kesrettir ve vahdette biz bunları topluyoruz.”
Sayın
Başbakan bu tür söylemleri, milletimize verdiği zararları hesap
etmeden alışkanlık haline getirmiştir. Davranışlarından da, bu
alışkanlıklarından vazgeçmeyeceği açık bir şekilde görülmektedir.
Buna karşın önceki başbakanlardan hiçbiri, devlet adamı sıfatı
ve ciddiyetiyle, böyle bir söylemi benimsememiştir. Vatanına,
milletine ve manevi değerlerine bağlı ve aynı zamanda milletinin
fertleri arasında hiçbir ayırım gözetmeyen bir milletvekili
sıfatıyla, Başbakana şahsen şu soruyu yöneltmek istiyorum:
“Sizden evvel bu milleti kim böldü de, siz bütünleştirmeye çalışıyorsunuz?”
Şahsen,
milletin ismini telaffuz etmekten kaçınan bir tutuma karşı tepki
vermek zorunluluğunu hissediyorum. Ülkemizin anayasal adı
Türkiye’dir ve üzerinde vatandaş sıfatı ile yaşayan herkes
Türk’tür. Bu bir alt kimlik değildir. Oysa Başbakan söylemlerinde
milletimizi bütünleştirici bir unsur olan Türklüğü sürekli ve
anlaşılmaz bir biçimde alt kimlik haline getirme çabası ve
gayreti içindedir.
Ben,
aynen Başbakan gibi, İmam Hatip Lisesinden mezun olmuş bir kişi
olarak; Başbakanın benimsediği bu davranış ve söylemi sonucunda
ortaya çıkan ayırımcılığın yüce dinimizde de yerinin olmadığını
ifade etmek istiyorum.
Şimdiye
kadar, AK Parti içinde birlikte çalıştığım arkadaşlarımla ve AK
Parti’ye oy vermiş vatandaşlarımızla hiçbir sorunum olmamıştır.
Ancak, AK Partiye oy vermiş, aynı endişeleri taşıyan çok sayıda
milletvekili arkadaşlarımın ve vatandaşlarımızın olduğunu da
biliyorum. Tepkim, parti yönetiminin endişelerimi tetikleyen
birlik yerine bölünmeye taşıyan baskıcı politikalarınadır.
Açılım
politikalarının milletimizin yüreğinde Habur ve benzerleri ile
açtığı yara, hepimizin malumudur. Seçim sonrası yapılacak
anayasal değişiklikler ile milletimizin ve ülkemizin birlik ve
bütünlüğünün bozularak, bu yaranın daha da derinleşeceği
endişesini taşımaktayım. Şu anda gösterilen yoğun çaba, her türlü
hassasiyeti göz ardı ederek halk oylamasına ihtiyaç bırakmayacak bir
milletvekili sayısına ulaşmayı hedeflemektedir. Vatanın ve milletin
bütünlüğü üzerinde hiçbir şekilde parti politikası kabul
edilemez. Burada asıl olan, milletin birliğini ve bütünlüğünü
korumaktır.
Bu
duygu ve düşüncelerle, şimdiye kadar mensubu bulunduğum AK
Parti’den istifa ediyorum. Bu vesileyle bana oy vermiş veya
vermemiş olan bütün Antalyalı hemşerilerime şahsıma gösterdikleri
itimat, güven, destek ve teveccühlerinden dolayı şükranlarımı
sunar, görevimi bundan böyle de bir nefer olarak aynı hassasiyet
içinde sürdüreceğimi bilmelerini isterim.
Sayın
İrbeç’in istifasını televizyonda haber olarak dinlemiş ancak
basın toplantısının içeriğini öğrenememiştim. Ayrıntıyı aşağıdaki
internet sitesinde buldum.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:
Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,
Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!
Ne mutlu Türküm diyene!.
Bunları Biliyor muydunuz?
Bunları Biliyor muydunuz?
* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”
* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,
* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,
* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...